17 Mayıs 2020 Pazar

SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNUN UYGULANMASINDA AD HOC MAHKEMELERİN ROLÜ BÖLÜM 2

SİLAHLI ÇATIŞMALAR HUKUKUNUN UYGULANMASINDA  AD HOC MAHKEMELERİN ROLÜ BÖLÜM 2



   Soykırım suçunun unsurları ile ilgili olarak Ruanda Mahkemesi’nin Kambanda kararı önemli bir dava olarak incelenebilir. Dava konusu olayda, dönemin devlet başkanı Kambanda, soykırımdan kurtulan çocukları hastanede bulundukları sürece korumakla görevlendirilmişti. Fakat bu görevini yerine getirmeme fiilini kasıtlı olarak işlediğinin kendisi tarafından ikrarı da dikkate alınarak, ihmal suretiyle icra teşkil eden bir suç olarak soykırım suçunu işlediği tespit edilmiştir. Burada, Kambanda’nın çocukların güvenliğini sağlama hususundaki görevini yerine getirmediğini kendisinin de tasdik etmiş olması, Mahkeme’nin faildeki spesifik soykırım kastının teşekkül ettiği tespitini yapmasını da kolaylaştırmış tır.30

Ruanda Mahkemesi Kambanda Davası’nda, 1 Mayıs 1998 tarihinde Kambanda’nın iddianamede soykırım suçundan insanlığa karşı işlenen suçlara kadar altı değişik suçlama karşısında, Mahkeme huzurunda suçluluğunu kabul etmiş ve bunun sonucunda da 4 Eylül 1998 tarihinde söz konusu suçlardan dolayı, Kambanda’yı tek bir müeyyideyle ömür boyu hapis cezasıyla cezalandırmaya karar vermiştir. Mahkeme’nin görüşüne göre, 1949 tarihli
Cenevre Sözleşmeleri’nin ortak 3. maddesinde düzenlenen suçlar, soykırım ya da insanlığa karşı işlenen suçlarla kıyaslandığında çok hafif suçlardır. Bununla birlikte Mahkeme, ağırlık bakımından soykırım suçları ile insanlığa karşı işlenen suçlar arasında bir hiyerarşinin kurulmasının da zorluğuna dikkat çekmiştir. Mahkeme, insanlığa karşı işlenen suçların diğer suçlardan daha ağır olmasının sebebini, bu suçların insanlığa karşı işlenilmiş olmasından kaynaklandığını hükme bağlarken, soykırım suçunun ağırlatıcı nedeninin de bu suçun bir ulusun etnik, ırki veya dini bir grubun kısmen veya tamamen yok edilmesi şeklinde var olan özel kasttan doğduğuna işaret etmiştir. Bu nedenle de Mahkeme, soykırım suçunun “suçların suçu” olarak adlandırılabileceğini ve bunun uygulanacak müeyyide tespit edilirken dikkate alınması gerektiğini ifade etmiştir. 
Yine aynı Mahkeme, insanlığa karşı işlenen suçların da soykırım suçlarıyla benzer ağırlığa sahip olduğunu ve dolayısıyla da soykırım suçundan daha az cezayı gerektirmeyeceğini hükme bağlamıştır.31

Soykırım suçu açısından geçerli olan kastın, ulusal, dini, ırka dayalı veya etnik bir grubu, tamamen ya da kısmen yok etmeye yönelik bir kast teşkil etmesi gerektiği görülmektedir.

Akayesu kararında Ruanda Mahkemesi, soykırım suçu açısından burada bulunması gerekli olan özel kastın, bir fiilin soykırım niteliğine bürünebilmesi için anahtar rol oynadığını belirtmiştir. Burada, failin suç işleme iradesi ile gerçekleşen fiziki netice arasında, soykırıma dayalı özel kastı içeren psikolojik bir bağlantının bulunması gerektiği ifade edilmiştir. Ruanda Mahkemesi, bu kararda bilme şartının dolaylı yönüne de işaret etmiştir. Failin gerçekleştirdiği fiillerin neticesinin, grubu tamamen ya da kısmen yok edebilecek bir fiil olduğunu bildiği ya da bilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Mahkeme’ye göre fail, kendi yaptığı hareketin neticesini de bilmesi gerekmektedir. Akayesu’nun, soykırım fiillerini teşkil eden eylemler için teşvik edici konuşmalar yapması, örneğin kendisinin başkanı olduğu grubun üyelerine, Tutsi kadınlarının çoğu zaman sonu öldürme
ile biten tecavüz mağduru olmalarına seyirci kalması soykırım kastını ispatlayan önemli göstergelerdendir. Ruanda Mahkemesi, Kayishema ve Ruzindana kararlarında bu konuyu biraz daha açıklığa kavuşturmuştur. Bu kararlarda, spesifik bir planın varlığının soykırım açısından bir unsur olarak şart koşulmamış olmasına rağmen, bir plan ya da organizasyon olmadan, soykırım teşkil eden eylemleri yerine getirmenin imkansız olduğundan bahsetmiştir. Kastın, soykırım teşkil eden fiillerden önce de var olmasının lüzumuna işaret edilmesine rağmen, bireysel fiilin taammütle işlenmiş olmasının gerekli olmadığı belirtilmiştir. Kastın göstergesi faktörler olarak Akayesu kararındaki hususlara ilaveten, Kayishema ve Ruzindana kararlarında, gruptaki kurbanların sayısına, onlara karşı
kullanılmış olan alçaltıcı ifadelerin mevcudiyetine, kullanılan silahlara, yaralama
olaylarının çokluğuna, tüm bu olayların planlanmasındaki sistematik öldürme fiillerindeki metotların benzer şekilde tatbik edilmiş olmasına dikkat çekmiştir.32

1.3. Savaş Suçları

Tarihsel süreç içerisinde uluslararası suçlar arasında, gerek suç ve cezaların yasallığı ve gerekse yargılama yetkisi bakımından en sağlam temele sahip olan suç kategorisi, savaş suçları olarak adlandırılan “savaş hukukunun ihlalleri” olmuştur.33 Savaş suçlarının ilk kez kapsamlı bir kanun halinde toplanması, Amerikan İç Savaşı sırasında Başkan Lincoln tarafından 1863’de çıkarılan Lieber Kuralları ile gerçekleştirilmiştir. Savaş suçlarıyla ilgili olarak o tarihten bu yana 1907 tarihli IV No’lu Lahey Sözleşmesi ve onun yönetmelikleri, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri ve onların 1977 tarihli I ve II sayılı Protokolleri de dâhil olmak üzere pek çok uluslararası insancıl hukuk sözleşmesi hazırlanmıştır.34
Savaş suçlularının yargılanması ve cezalandırılması, hem hukukun üstünlüğü, hem de savaş hukukunun geçerliliği ve gelişmesi açısından önemlidir. Savaş suçu işlenmesini planlayan, kışkırtan, emreden, işleyen veya planlanmasına, hazırlanmasına ya da gerçekleştirilmesine herhangi bir şekilde yardım ve yataklık eden bir kimse, o suç için bireysel olarak sorumludur. Böylece hem kendisi suç teşkil eden davranışı gerçekleştiren fail, hem de o davranışa fiziksel olarak katılmayan, ancak emir veren veya azmettiren ya da tahrik eden üstler de bireysel olarak sorumlu tutulmuşlardır.35 Savaş suçu teşkil eden fiiller icrai olarak işlenebileceği gibi ihmali olarak da işlenebilmektedir. Maddi unsurla
ilgili olarak genellemelere gitmek yerine, her savaş suçu teşkil eden fiillerin ayrı ayrı ele alınarak unsurlarının tespit edilmesi gerekmektedir. Bu suçların uluslararası nitelik taşıyan silahlı çatışmalar açısından kabul edilmiş türleriyle, uluslararası nitelik taşımayan silahlı çatışmalarda işlenen savaş suçu fiillerinin ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.36

Uluslararası ceza hukukunda, savaş suçları iki temel kategoriye ayrılmıştır: “1949 Tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin Ağır İhlalleri” ve “Savaş Hukuku ve Örf-Adet Hukuku

Kurallarının İhlali”dir. Her iki kategori de temel olarak uluslararası silahlı çatışmaların düzenlenmesi ile ilgilidir. Cenevre Sözleşmeleri’nde ağır ihlaller olarak adlandırılan fiillerin savaş suçu olarak adlandırılmadığı, bir başka deyişle, savaş suçları teriminin kullanılmadığı görülür. Ancak, sözleşmelerin ilgili maddeleri incelendiğinde, söz konusu eylemlerin aslında birer savaş
suçu oluşturduğu açıktır.37 Cenevre Sözleşmeleri’nin ağır ihlali nitelikleriyle uluslararası silahlı çatışmalarda savaş suçu oluşturan fiillerin; 
i) kasten öldürme, 
ii) işkence ve insanlık dışı muamele, 
iii) biyolojik ve tıbbi denek olarak kullanma, 
iv) kasten büyük acılara neden olma ya da vücut bütünlüğüne ya da sağlığa ağır saldırı, 
v) askeri gereklilik olmadan malların meşru olmayan bir biçimde ve keyfi olarak yok edilmesi ya da sahiplenilmesi, 
vi) rehine alınması, 
vii) savaş tutsağının ya da koruma altındaki kişilerin düşman devlet silahlı kuvvetlerinde hizmete zorlanması, 
viii) hukuka aykırı biçimde sürgün ya da nakil, 
ix) hukuka aykırı tutuklama, 
x) koruma altındaki kişilerin tarafsız ve yasal bir biçimde yargılanması hakkından yoksun edilmesi38 gibi eylemler olduğu görülmektedir. 

Sözleşmeler, savaş hukuku ve teamüllerinin bir parçasını oluştururken,
sözleşmelerin çiğnenmesi savaş suçlarını oluşturmakta, sözleşmelerin ağır ihlalleri bireylerin cezai sorumluluğunu gerektirmektedir.39

Savaş suçlarının ikinci kategorisi ise, savaş yasaları ve örf-adet hukuku kuralları ile ilgili ihlallerdir. Savaş suçları, aslında savaş yasa ve teamüllerinden oluşan savaş hukukunun ihlalleridir. Bu kapsamda; savaş usullerine ilişkin olan ve silahlı kuvvetler tarafından uyulması gereken kuralların ihlalleri, düşman silahlı kuvvetlerine mensup olsun veya olmasın, bireyler tarafından işlenen her türlü silahlı düşmanca hareketler, casusluk ve savaş ihanetleri ve her türlü yağma fiilleri savaş suçu olarak kabul edilip cezalandırılmıştır.40

2. Bireysel Cezai Sorumluluk İlkesi

Uluslararası hukukta devletlerin sorumluluğunun yanı sıra, bireylerin de ceza
sorumluluğuna tabi tutulabilmeleri ve işlemiş oldukları uluslararası suçlardan dolayı ulusal veya uluslararası yargı organlarında cezalandırılmalarının sağlanması uluslararası ceza hukukunun en temel amaçlarından birisi olmakla birlikte, bireysel ceza sorumluluğunun uluslararası alanda uygulanması oldukça yenidir. Bunun en başta gelen sebebi, devletlerin kendi vatandaşlarını uluslararası suçlar sebebiyle ulusal mahkemelerde yargılamak istememeleridir. Böyle bir durum, uluslararası hukukta bireysel ceza sorumluluğunun sağlanması açısından uluslararası suçları işleyen kişilerin cezasız kalmasını önleyeceği gibi, çatışma sonrası dönemde barışın geri getirilmesine de hizmet edecektir.41


Bireysel cezai sorumluluk ilkesi, esasen suçu oluşturan öğelerin oluşumuna neden olabilecek girişimleri önlemeyi amaçlamaktadır. Bu sorumluluk ilkesi, Yugoslavya Mahkemesi Statüsü’nün 7. maddesinde belirtilen “bir suçu planlayan, hazırlanmasına veya uygulanmasına yardım eden ve destekleyen kişi” ifadesinde yerini bulmuştur. Bu durum, Nuremberg Mahkemesi’nin suçu işleyen kişi, ona emir veren kişi ve ona yardım eden kişinin işlenen suçtan dolayı sorumluluğuna ilişkin kararına da uygunluk göstermiştir. Bu durumda, “resmi makam”, “üst’ün emri”, “emir sorumluluğu”na ilişkin bireysel cezai sorumluluğun amacı, doğrudan veya dolaylı olarak uluslararası suçların oluşumuna katkıda bulunan emir zincirindeki tüm kişilerin cezai sorumluluğunu güvence
altına almaktır. Bu durum, suç eylemlerine kaynaklık eden hükümetin resmi görevlilerini bu politikayı uygulaması için yardımcılarına emir veren üst düzey yöneticileri ve alt görevlileri kapsamaktadır.42

Sonuç Yerine: Ad Hoc Ceza Mahkemelerinin İnsancıl Hukuka Katkıları
Ad hoc nitelikteki uluslararası ceza mahkemelerinin uygulamaları, savaş suçları, soykırım ve insanlığa karşı suçlar gibi uluslararası suçların sınıflandırılması ve bu tür suçların bireysel ceza sorumluluğunun uygulanabilmesi açısından önemli derecede rol oynamıştır.

Şöyle ki, ad hoc mahkemeler uluslararası hukukta ilk defa soykırım suçu, insanlığa karşı işlenen suçlar ve savaş suçlarının içeriğini esaslı bir şekilde açıklamış, yorumlamış ve pratikte uygulamıştır. Ruanda Mahkemesi’nin Akayesu, Kayishema, Ruzindana, Rutaganda ve Kambanda Davaları ve Yugoslavya Mahkemesi tarafından karara bağlanan Tadic, Blaskic, Celebici Camp, Furundziya ve Krstic Davaları, uluslararası toplum tarafından kınanmış suçların unsurlarına ve şartlarına kılavuzluk etmeyi sağlayarak, silahlı çatışmalar hukukuna katkılarını sunmuştur. Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri ise, Ruanda ve Yugoslavya Mahkemeleri’ne nazaran önemli derecede eleştiriler almıştır. Eleştiriler çoğunlukla mahkemelerin tarafsızlığı ve seçici adaleti ile ilgilidir.43 Mahkemelerde yalnızca İkinci Dünya Savaşı’nda galip gelen devletlerin atadığı hakimler görev almış, mağlup veya tarafsız devletlerden görev alan hakim olmamıştır. Özellikle Tokyo Mahkemesi’nde, değişik kültürlerden gelen hakimler
kendi hukuk anlayışlarıyla başka bir kültüre mensup insanları yargılamışlardır. Bu eleştiriler altında dahi olsa, Nuremberg ve Tokyo Mahkemeleri görevlerini tamamlayarak varlıklarını sona erdirmişlerdir. Olumlu veya olumsuz etkileriyle bu mahkemelerin uluslararası ceza yargılamaları tarihinde yine de önemli bir basamak oluşturdukları genel kabul gören bir görüştür.44

Sonuç olarak diyebiliriz ki, ad hoc mahkemeler, genel olarak uluslararası hukuk, özelde ise uluslararası ceza hukuku prensiplerinin oluşumuna önemli katkılarda bulunmuştur. Soykırım suçu, savaş suçları ve insanlığa karşı suçları tanımlaması, detaylı bir biçimde ve esaslı olarak kategorize edilmesi açısından inceleme alanı yaratmışlardır. Bireysel cezai sorumluluğun uygulanabilmesi açısından çok önemli yargılamalar icra eden bu mahkemeler, evrensel nitelikli sürekli bir Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin kurulmasına, usul hukuku kurallarının oluşmasına, en ağır nitelikteki uluslararası suçları işleyen kişileri
yargılamasına ve onları cezalandırmasına yardımcı olmuştur. Ayrıca, gelecekte bu tür suçları işleyecek kişileri caydırma konusunda hukuksal boşlukları kapatarak, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde gereken hassasiyetin oluşmasını sağlamışlardır.

Kaynakça

Aksar, Yusuf, Evrensel Yargı Kuruluşları, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007.

Aksar, Yusuf, “The Iraqi Special Tribunal: Nuremberg of the Twenty First Century?”, Turkish Review of Middle East Studies, 2005, ss. 7-33.

Aksar, Yusuf, “Uluslararası Suçlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Yeni Türk Ceza Kanunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 1, No 1, Ankara, 2005, ss. 43- 56.

Aksar, Yusuf, Implementing International Humanitarian Law: From the Ad Hoc
Tribunals to a Permanent International Criminal Court, Routledge, 2004.
Aksar, Yusuf, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku,
Seçkin Yayınevi, Ankara, 2003.

Alibaba, Arzu, “Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kuruluşu”, Ankara Üniversitesi
Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 49, Sayı 1, 2000, ss. 181-207.

Alpkaya, Gökçen, Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Turhan
Kitabevi, Ankara, 2002.

Aslan, Yasin, Teoride ve Uygulamada Savaş Suçları, Bilge Yayınevi, Ankara, 2006.

Azarkan, Ezeli, Nuremberg’ten La Haye’ye: Uluslararası Ceza Mahkemeleri, Beta
Yayınevi, Kırklareli, 2003.

Başak, Cengiz, Uluslararası Ceza Mahkemeleri ve Uluslararası Suçlar, 1.Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2003.

Çelik, Cemil, Birleşmiş Milletler Yargısı ve Ruanda Mahkemesi, Kamu Hukuku
Arşivi, 2006.

Çınar, Fatih, Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Gelişimi Işığında Uluslararası Ceza Divanı, Kazancı Hukuk Yayınevi, İstanbul, 2004.

Demirağ, Fahrettin, “Uluslararası Ceza Divanı, Savaş Suçları - Saldırı Suçu,
Mevzuatımıza Göre Savaş Hali”, Uluslararası Ceza Divanı, Feridun Yenisey (Ed.),
Arıkan Yayınevi, İstanbul, 2007, ss. 89-122.

Ekşi, Canan Ateş, Uluslararası Ceza Mahkemesinin İnsanlığa Karşı Suçlar
Üzerindeki Yargı Yetkisi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2004.

Eser, Albin, “Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kurulması: Roma Statüsü’nün OrtayaÇıkışı ve Temel Özellikleri”, Feridun Yenisey (Ed.), Uluslararası Ceza Divanı, Arıkan Yayınevi, İstanbul, 2007, ss. 3-35.

Jescheck, Hans-Heinrich, “The General Principles of International Criminal Law Set Out in Nuremberg as Mirrored in the International Criminal Court Statue”, Journal of International Criminal Justice, Vol. 2, 2004, ss. 38-55.

Önder, Orhan, BM Ruanda İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Bilge Yayınevi,
Ankara, 2006.

Önok, Murat, Tarihi Perspektifiyle Uluslararası Ceza Divanı, Turhan Kitabevi,
Ankara, 2003.

Pazarcı, Hüseyin, Uluslararası Hukuk, Gözden Geçirilmiş 5. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007.

Şen, Ersan, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2009.

Tezcan, Durmuş, Uluslararası Suçlar ve Uluslararası Ceza Divanı, Hukuk Kurultayı, Cilt 1, Ankara Barosu Yayınları, Ankara, 2000.

Wanhong, Zhang, “From Nuremberg to Tokyo: Some Reflections on the Tokyo Trial (on the Sixtieth Anniversary of the Nuremberg Trials)”, Cardozo Law Review, Vol. 27, No. 4, 2006, ss. 1673-1682.

DİPNOTLAR;

1 Yusuf Aksar, “The Iraqi Special Tribunal: Nuremberg of the Twenty First Century?”, Turkish Review of Middle East Studies, 2005, s. 9.
2 Durmuş Tezcan, Uluslararası Suçlar ve Uluslararası Ceza Divanı, Hukuk Kurultayı, Cilt 1, Ankara Barosu Yayınları, Ankara, 2000, s. 274. Özellikle savaş suçlarını işleyen kişileri yargılamasından dolayı önemli görevler üstlenen Nuremberg Mahkemesi’ne ağır eleştiriler gelmiştir. Mahkeme’ye yöneltilen en
önemli eleştirilerden birisi, uluslararası bir ceza mahkemesinden çok bir işgal mahkemesi gibi görev yapmasıdır. Detaylı bilgi için bkz. Hans-Heinrich Jescheck, “The General Principles of International Criminal Law Set Out in Nuremberg as Mirrored in the International Criminal Court Statue”, Journal of International Criminal Justice, Vol. 2, 2004, s. 39.
3 Zhang Wanhong, “From Nuremberg to Tokyo: Some Reflections on the Tokyo Trial (On the Sixtieth Anniversary of the Nuremberg Trials)”, Cardozo Law Review, Vol. 27, No. 4, 2006, s. 1675. Tokyo Mahkemesi, öncekinden farklı olarak bir antlaşmayla değil, Müttefik Kuvvetleri Komutanı General Mac
Arthur tarafından yayınlanan bir bildiriyle kurulmuştur. Detaylı bilgi bkz. Fatih Çınar, Uluslararası Ceza Mahkemelerinin Gelişimi Işığında Uluslararası Ceza Divanı, Kazancı Hukuk Yayınevi, İstanbul, 2004, s. 16.
4 Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü için bkz. Gökçen Alpkaya, Eski Yugoslavya İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Turhan Kitabevi, Ankara, 2002.
5 Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü için bkz. Orhan Önder, BM Ruanda İçin Uluslararası Ceza Mahkemesi, Bilge Yayınevi, Ankara, 2006.
6 Cemil Çelik, Birleşmiş Milletler Yargısı ve Ruanda Mahkemesi, Kamu Hukuku Arşivi, 2006, s. 30.
7 Arzu Alibaba, “Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kuruluşu”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 49, Sayı 1, 2000, s. 190; Ersan Şen, Uluslararası Ceza Mahkemesi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2009, s. 27.
8 Yusuf Aksar, Evrensel Yargı Kuruluşları, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2007, s. 134.
9 İnsanlığa karşı işlenen suç kavramının uygulanan uluslararası hukukta ilk kabulü 1945 tarihli Londra Antlaşması’nın eki Nuremberg Mahkemesi Statüsü’nün 6/c maddesi ile gerçekleşmiştir. Anılan maddeye göre, insanlığa karşı işlenen suç; “savaş öncesi ve savaş sırasında sivil halkın kasıtlı öldürülmesi, toplu yok edilmesi, köle olarak kullanılması, sürülmesi ya da öteki insanlık dışı muamelelere tabi tutulması ya da barışa karşı suç ya da savaş suçu ile ilgili olarak siyasal, ırkçı ya da dinsel zulümler uygulanması” fiillerini
içermektedir. Hüseyin Pazarcı, Uluslararası Hukuk, Gözden Geçirilmiş 5. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s. 650.
10 Canan Ateş Ekşi, Uluslararası Ceza Mahkemesinin İnsanlığa Karşı Suçlar Üzerindeki Yargı Yetkisi, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2004, s. 85.
11 Ezeli Azarkan, Nuremberg’ten La Haye’ye Uluslararası Ceza Mahkemeleri, Beta Yayınevi, Kırklareli, 2003, ss. 152-153.
12 Yugoslavya Mahkemesi, insanlığa karşı işlenen suçları daha somut bir çerçeve altına almış ve soykırım suçuna özel bir önem vererek, Nuremberg Mahkemesin de savaş suçu kapsamında sayılan tecavüz suçunu insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında ele almıştır. Gerek Nuremberg Mahkemesi’nde, gerekse Yugoslavya Mahkemesi’nde yargılanan bireyler, en çok insanlığa karşı suçlardan dolayı suçlanmışlardır. Detaylı bilgi için bkz. Azarkan, a.g.e., s. 207.
13 Yasin Aslan, Teoride ve Uygulamada Savaş Suçları, Bilge Yayınevi, Ankara, 2006, ss. 104-105.
14 Yugoslavya Mahkemesi, Celebici Camp Davası’nda tecavüz suçunu, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmeleri’nin ağır ihlallerini düzenleyen maddelerinde açıkça tecavüz suçu olarak düzenlenmemiş olmasına rağmen, işkence suçu olarak kabul etmiştir. Yine aynı Mahkeme, Furundziya Davası’nda tecavüz suçunu, insan onurunu aşağılayıcı bir fiil ve işkence olarak, dolayısıyla da savaş hukukunun ihlali olarak kabul etmiştir. Yusuf Aksar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku, Seçkin Yayınevi, Ankara, 2003, ss. 51-52.
15 Cengiz Başak, Uluslararası Ceza Mahkemeleri ve Uluslararası Suçlar, 1.Bası, Turhan Kitabevi,
Ankara, 2003, ss. 122, 139, 148-149.
16 Ruanda Uluslararası Ceza Mahkemesi Statüsü, mad. 3.
17 Başak, a.g.e., s. 131.
18 Ekşi, a.g.e., ss. 110-115.
19 Yugoslavya Mahkemesi, Tadic Davası’nda sistematik saldırının “bir model veya düzenli bir parçanın” varlığını gerektirdiğini kabul etmiştir. Ruanda Mahkemesi ise, Akayesu Davası’nda sistematik saldırıyı “kayda değer kamu veya özel kaynaklarını içeren ortak bir politikaya dayanan tamamıyla organize olmuş
ve düzenli bir modelin takip edilmesi” olarak tanımlamıştır. Bu tanım ile Tadic kararında geliştirilen tanıma “saldırının tamamıyla organize olması” ve “kayda değer kaynakları içermesi” ilaveleri getirilmiştir. Ekşi, a.g.e., s. 115.
20 Mahkeme, bu kriterleri başta Tadic ve Akayesu kararları ve Uluslararası Hukuk Komisyonu’nun Taslak Yasaları olmak üzere çeşitli kaynaklardan elde ederek geliştirmiştir. Ekşi, a.g.e., ss. 117-118.
21 Bir veya daha fazla kişinin öldürülmesi veya ölümüne yol açmak.
22 İşkence, ırza geçme, cinsel şiddet veya insanlık dışı ya da küçük düşürücü muamele de dâhil olmak ve bunlarla sınırlı olmamak üzere, bir veya daha fazla kişiye ciddi bedensel veya ruhsal zararlar veren davranışlarda bulunmak.
23 Büyük önem taşıyan gıda ve tıbbi bakım gibi imkânlardan kasten yoksun bırakmak veya evlerden sistematik kovulma da dâhil olmak üzere, grubun kısmen veya tamamen fiziksel yıkımına yol açacağı hesaplanan yaşam şartlarına bir ya da daha fazla kimseyi tabi tutmak.
24 Bu amaca yönelik tedbirlerin bir veya daha fazla kişiye uygulamak.
25 On sekiz yaşın altında olan ve failin bu durum bildiği veya bilmesi gerektiği bir veya daha çok kimseyi bir gruptan diğerine zorla nakletmek. Detaylı bilgi için bkz. Aslan, a.g.e., ss. 112-113.
26 Aslan, a.g.e., s. 115.
27 Soykırım Sözleşmesi’ne göre cezalandırılacak eylemler şunlardır: 
i) soykırım, 
ii) soykırıma iştirak etmek,
iii) soykırımda bulunulmasını doğrudan ve aleni surette kışkırtmak, 
iv) soykırımda bulunmaya teşebbüs etmek, 
v) soykırım bulunulması için işbirliği yapmak. Ayrıntılı bilgi için bkz. Yusuf Aksar, Implementing International Humanitarian Law: From the Ad Hoc Tribunals to a Permanent International Criminal Court, Routledge, 2004, s. 203.
28 Aslan, a.g.e., s. 112-114.
29 Yusuf Aksar, “Uluslararası Suçlar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Yeni Türk Ceza Kanunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 1, No 1, s. 47.
30 Başak, a.g.e., ss. 102-103.
31 Kambanda Davası’nın en önemli noktası, Ruanda Mahkemesi tarafından devlet yönetiminde üst düzey görevi bulunan kişilerin uluslararası suçlardan dolayı bu görevlerini ileri sürerek sorumluluktan kurtulamamaları nın, hatta söz konusu görevlerinin hafifletici neden olarak da dikkate alınamamasının
uluslararası nitelikli cezai yargılama yetkisine sahip olan bir organ tarafından tekrar tescil edilmesidir. Diğer yandan, üst düzey devlet yönetiminde görev almanın, işlenen suçlardan dolayı kişilerin oynadıkları role göre, ağırlatıcı bir neden olacağı da açıkça hükme bağlanmıştır. Ruanda Mahkemesi aynı görüşlerini, Akayesu Davası’nda da tekrarlamıştır. Ruanda Mahkemesi’nin Kambanda Davası’nda benimsemiş olduğu soykırım suçunun “suçların suçu” olması ve buna rağmen insanlığa işlenen suçlarla kıyaslandığına uygulanacak müeyyide bakımından bu grup suçların da daha az ağır kabul edilemeyeceği gerekçesiyle farklı olmayacağı uygulaması, bu Mahkeme’nin diğer davalarında örnek olarak kabul edilmiş ve uygulamaya yer verilmiştir. Bu anlamda, Ruanda Mahkemesi kararlarına örnek olarak, Akayesu, Kayishema, Ruzindana ve
Rutaganda davaları gösterilebilir. Detaylı bilgi için bkz. Aksar, Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Uluslararası Ceza Usul Hukuku, a.g.e., ss. 175-180.
32 Başak, a.g.e., s. 85-94.
33 Savaş hukuku kuralları incelendiğinde, bunların üç temel ilkeye dayandığı görülmektedir. Bu ilkeler
sırasıyla “askeri gereklilik”, “gereksiz acı ve ıstırabın önlenmesi” ve “orantı” ilkeleridir. Ayrıca bkz.
Aslan, a.g.e., ss. 129 ve 134.
34 Fahrettin Demirağ, “Uluslararası Ceza Divanı, Savaş Suçları - Saldırı Suçu, Mevzuatımıza Göre Savaş
Hali”, Uluslararası Ceza Divanı, Feridun Yenisey (Ed.), Arıkan Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 96.
35 Aslan, a.g.e., s. 173.
36 Başak, a.g.e., s. 182.
37 Aksar, Evrensel Yargı Kuruluşları, a.g.e., s. 145.
38 Pazarcı, a.g.e., s. 653
39 Azarkan, a.g.e., s. 147.
40 Aslan, a.g.e., s. 66.
41 Aksar, Evrensel Yargı Kuruluşları, a.g.e., s. 132.
42 Bu amaç, ceza hukukunun genel ilkelerinden olan suçun oluşumuna farklı şekillerde katılan veya suçun işlenmesine yardımcı olan kişilerin suçun işlenmesinden doğan bireysel sorumluluğu ile uyum halindedir.
Azarkan, a.g.e., s. 171.
43 Albin Eser, “Uluslararası Ceza Mahkemesinin Kurulması: Roma Statüsü’nün Ortaya Çıkışı ve Temel Özellikleri”, Uluslararası Ceza Divanı, Feridun Yenisey (Ed.), Arıkan Yayınevi, İstanbul, 2007, s. 7.
44 Alibaba, a.g.e., s. 185.


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder