16 Mayıs 2020 Cumartesi

GÜNÜMÜZDE KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASI, GÜVENLİĞİ VE KORUNMA YÖNTEMLERİ

GÜNÜMÜZDE KİTLE İMHA SİLAHLARININ YAYILMASI, GÜVENLİĞİ VE KORUNMA YÖNTEMLERİ 



Gizem Nur Tekin, 
Merve Doğan, 
Murat Efgan Kibar, 
Ayşe Nilgün Akın* 
* Kocaeli Üniversitesi, Mühendislik Fakültesi, Kimya Mühendisliği Bölümü,41380, Kocaeli 


Kitle imha silahları (KİS), ya da nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar “ konvansiyonel olmayan silahlar” olarak sınıflandırılmıştır. Bu silahlar içerikleri, yapım araçları ve aşamaları, kullanım yöntemleri ve etkileri bakımından oldukça farklıdır.

   Nükleer Silahlar, yıkım gücü etkileri açısından çok daha büyük ve zararları kaçınılmaz olan silahlardır. Kimyasal ve biyolojik silahlar, kullanımları çok daha yaygın ancak askeri açıdan kullanılabilirlikleri çok daha kısıtlı kitle imha silahlarıdır. Nükleer silahlara karşı önlem almak neredeyse imkansızken; kimyasal ve biyolojik silahlara karşı önlem alınabilme imkanı mevcuttur.

Tarihten günümüze kadar kitle imha silahlarının yayılmasını önlenmek için bir çok antlaşma imzalanmıştır. 1993 yılında 187 ülkenin katılımıyla gerçekleştirilen ”Kimyasal Silahlar Konvansiyonu” ile bütün kimyasal silahların üretimi, geliştirilmesi, kullanımı ve stoklanması yasaklanmış olup gerekli düzenlemeler yapılmış olsa da, günümüzde olduğu gibi dünyayı ve ülkemizi tehdit eden durumdadır. Bilim dünyası ve güvenlik açısından günümüzde de oldukça
ön planda olan bu konu, tüm insanlık için önem arz etmektedir. Bu nedenle bu çalışmada kitle imha silahlarının yayılmasını önlemek amacıyla yapılan çalışmalar ve korunma yöntemleri hakkında literatür çalışmaları derlenmiştir.

1.GİRİŞ

Tarih boyunca dünya egemenliğine yönelen devletlerin, bu amaçlarını gerçekleştirebilmek için güçlerini sürekli şekilde arttırma ve diğerleri üzerinde caydırıcı hale getirme çabasında bulundukları bilinmektedir. Bu güçlenmenin en kısa yolu olarak ise, devletlerin silahlanma aşamasına girdiği görülmektedir. Ancak günümüz itibariyle de gündemde olan konulardan da anlaşılacağı üzere silahlanmanın aşırı boyutlarda olduğu gözükmektedir. Bu bağlamda kullanılmak istenen silahlar kullanıldıkları takdirde sadece yok edilmek istenen düşmanı değil
aynı zamanda tüm dünyayı etkileyebilecek kapasitede güçlü silahlardır. 

Bu silahlar genel kullanım adıyla bilinen kitle imha silahları yani, nükleer, biyolojik ve kimyasal olan silahları içermektedir.

Kitle imha silahları, savaş süresini kısaltarak teknolojinin de yardımı ile insanların geliştirdiği ve yıkıcı özelliğinin yanı sıra tümden yok etme özelliğine sahip güçlü ve etkileri çevre ve insan sağlığı açısından ciddi sayılabilecek nitelikte olan silahlardır.

2. KİTLE İMHA SİLAHLARINA GENEL BAKIŞ

Kitle imha silahları; konvansiyonel olmayan silahlar grubunda yer alıp, nükleer, biyolojik ve kimyasal silahlar olarak nitelendirilir. Hem içerikleri, hem yapım aşamaları ve kullanım yöntemleri hem de etkileri bakımından bu silahlar birbirlerinden oldukça farklıdır. Konvansiyon, üzerinde bir anlaşmaya varılmş demektir ancak kitle imha silahları için askeri litaratürde ve genel ahlak kavramları içerisinde silah olup olmadıklarına dair bir anlaşma yoktur. Anlaşma olmamasının sebebi savaşında kendine özgü bir hukukunun, ahlaki ve etik
değerlerinin olmasındandır. Örneğin bir hastaneye ateş açmak, savaş etik ve ahlak değerlerine aykırı bir davranış olmasına rağmen kitle imha silahlarıyla yapılan savaşlarda böyle bir durum söz konusu değildir. Bu yüzden kitle imha silahlarının silah olup olmadığı konusu hala çekimser bir konudur.

Kitle imha silahlarının insan ve çevre sağlığına etkilerine bakılırsa, ciddi zararlara yol açabilen yani, milyonlarca insanın ölümüne çok kısa sürede neden olabilen ve bunun yanında çevreye de ciddi ve uzun yıllar boyunca geçmeyen etkiler bırakabilen silahlar olduğu görülmektedir. Örneğin, II. Dünya Savaşı’nda müttefiklerin 1400 bombardıman uçağı sortisi sonucunda 130.000 ile 200.000 kişi yaşamını yitirmiş olup, Hiroşima’ya atılan tek bir atom bombası 68.000 kişiyi öldürmüş, 76.000 kişiyi de yaralamıştır. İstanbul üzerinde patlatılacak 1 megatonluk bir hidrojen bombasının yaklaşık 470.000 kişiyi öldürebileceği ve 630.000’den fazla kişiyi de yaralayabilecek kapasitede bir bomba olduğu söylenmektedir [1].

Bu verilerden de anlaşılacağı üzere, tek bir kitle imha silahının yüzlerce, hatta binlerce, yüksek patlama gücüne sahip konvansiyonel silahtan daha fazla tahrip gücüne sahip olduğu anlaşılmaktadır.

2.1. Nükleer Silahlar

Madde atomlarının parçalanması (fisyon) ya da iki ayrı atomun birleştirilmesi (füsyon) yollarıyla açığa çıkan enerjiye nükleer enerji denir. Bu enerjiden yararlanma aşamaları sırasında silah olarak da kullanılabileceği fikri de oluşmuştur. Atom silahları ( nükleer) ve Hidrojen silahları ( termonükleer); iki ayrı yöntem ve iki ayrı isimle anılan nükleer silahların geliştirilmesine yol açmıştr.

Nükleer silahların en önemli özelliği, çok geniş bir bölgede canlı – cansız her şeyi tümden yok etme kapasitesine sahip olması ve zararlı etkilerini çok uzun bir zaman dilimi içerisinde dahi gösterebilmesidir. Nükleer silahlar açısından kritik olan diğer bir konu ise, nükleer teknolojinin aslında çifte kullanıma elverişli (dual-use) olmasıdır. Nükleer teknolojinin temel ham maddesi uranyumdur ve uranyum çeşitli aşamalar sonucu gaz haline getirilerek zenginleştirilir ve asıl amacının ne olacağı bu aşamada ortaya çıkmaktadır. Zenginleştirme işleminin belli bir oranda kalması yakıt üretimi anlamına gelirken, silah üretimi için daha
yüksek zenginleştirme oranlarına sahip olması gerekmektedir.

Tarihte ilk nükleer silah olarak Trinity olarak bilinen ilk nükleer deneme 16 Temmuz 1945 yılında yapılmış olup, 6 Ağustos 1945’te ise uranyum bazlı “ Little Boy” adlı atom bombası Hiroşima’da patlatılmıştır. Son olarak ise 9 Ağustos’ta Nagazaki üzerinde patlatılan plütonyum bazlı “ Fat Man” olmuştur.

Nükleer enerji, her ne kadar bilim ve teknolojik gelişim açısından bir dönüm noktası olsa da ülkelerin güçlü konuma geçmek ve yenilmez olmak üzere silahlar geliştirmesi sonucu dünya üzerinde ciddi zararlara sebep olmuştur. Nükleer silahlar, vücuttaki hücrelerin yapısının bozulmasına sebep olmuştur. Kontrolsüz hücre çoğalması meydana getirerek genetik bozukluklara sebep olmuştur. Nükleer silahlardan korunmak tamamıyla mümkün olmadığı bilinse de patlamanın olduğu yerden mümkün olduğu en kısa sürede uzaklaşmak ve en uzak mesafeye giderek perdeleme yapmak korunma aşamasında dikkat edilmesi gereken önemli faktörlerdendir [2].

2.2. Kimyasal Silahlar

Kimyasal özelliği nedeniyle öldürücü, yaralayıcı ve tahriş edici etkiler gösteren, sis ve yangın meydana getiren, insan, hayvan, bitki ve metallere etkili olan katı, sıvı ve aeresol haldeki kimyasallara denmektedir.

İlk kimyasal silah olarak 1936 yılında Alman kimyacı Gerhard Schrader, haşere öldürücüleri inceleyerek tabunu, iki yıl sonra ise tabundan daha zehirli gaz olan sarini bulmuştur. 

    II. Dünya Savaşı boyunca ise İtalyanlar, Macarlar, Japonlar, Fransızlar, İngilizler, Ruslar, Amerikalılar ve Almanlar ise hardal, fosgen ve benzer kimyasalları geliştirerek silah amacıyla kullanmaya çalışmışlardır. 

     Almanlar, 1943’te İtalya’da Bari limanını bombaladıklarında, ABD’ye ait gemide bulunan 2000  hardal bombasının patlaması sonucunda, 17 gemi batmış, yangınlar çıkmış ve hardal dumanları çevreye yayılarak askeri birlikler ve sivillere büyük ölçüde zarar vermiştir. Tarihte ismini sıklıkla duyduğumuz Nazi gaz odalarında yüz binlerce insanın ölümüne sebep olan siyanür bileşiklerinden Zyklon B ve diğer gazların sebep olduğu ortaya çıkmıştır. Yakın tarihte ise, 16 Mart 1998 yılında Körfez Savaşı sırasında Kuzey Irak’taki saldırıda beş binden fazla insanın ölümü ile sonuçlanmıştır. 

Kimyasal silahların yapımı, nükleer silahlara göre kolay ve ucuzdur. Ani ve uzun sürede çok geniş sahaları etkilemesi ve fark edilmeden öldürücü etkiye sahip olması tercih edilmelerinin sebepleri arasındadır.

Kullanıldıklarında, vücuda solunum, sindirim, göz ve deri yoluyla girerler ve kişilerin bu silahlardan etkilenme şiddeti maddenin cinsine, vücuda giriş şekline, miktarlarına, etkilenme süresine ve kişinin bünyesine göre değişiklik gösterebilir [3].

Türkiye tarafından 13 Ocak 1993 tarihinde Paris'te imzalanan "Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme"si ile kimyasal silahların kullanılmasının kısıtlandırılması ve insan – çevre sağlığı açısından güvenliğinin ve kontrolünün sağlanması amaçlanmıştır [4].

2.3. Biyolojik Silahlar

Biyolojik silahlar, yöneldiği hedefte bıraktıkları etkiler açısından, hastalığa neden olan mikroorganizmaların ve virüslerin enfekte etkisine sahip, nükleik asitler gibi kendilerini kopyalarak çoğalabilen biyolojik yapıların, bulaşıcılık ve hastalık yapma yeteneklerine bağlı olan silahlar şeklinde tanımlanmaktadır.

Günümüz itibariyle Birleşmiş Milletler (BM), Dünya Sağlık Örgütü (WHO), NATO gibi bazı uluslararası kuruluşlar ve Biyolojik Silahlar Konvansiyonunun belirlemelerine göre 43 mikroorganizma (15 bakteri, 24 virüs, 2 mantar ve 2 parazit) insanlara karşı biyolojik silah haline getirilebilme özelliğine sahiptir. Biyolojik silahların en önemli özelliği ise kolay elde edilebilir ve ucuz olmasıdır. Temel ilaç endüstrisinde kullanılan laboratuvarların tamamı aynı zamanda birer biyolojik silah üretim merkezi olma özelliğine sahip tesislerdir.

Günümüz yakın tarihine bakıldığında 1981 yılında Vietnam ve müttefiklerinin Laos ve Kamboçya’da “sarı yağmur” (yellow rain) denilen mikotoksinleri kullandıkları görülmüştür. 2001 yılında ve 11 Eylül saldırılarının hemen sonrasında Amerika’da, mektupla gönderilen şarbon virüsü nedeniyle 23 kişi rahatsızlanmış ve 5 kişi de yaşamını yitirmiştir.

Biyolojik silahlar, kimyasal silahlara göre daha az tercih edilmesine rağmen nükleer silahlara oranla daha çok tercih edilmektedir. Bunun sebebi hem biyolojik silahların yapımının ve kullanımının kolay ve ucuz olması hem de biyolojik silahlarla yapılan bir saldırının tanımlanabilmesi nin oldukça güç olmasına karşın etkilerinin ve zararlarının oldukça ciddi boyutlara ulaşmasıdır [5].

Günümüzde de moleküler biyo teknoloji ve gen mühendisliği alanlarında meydana gelen gelişmeler aynı zamanda patojen bakterilerin ve toksinlerin, biyolojik silah olarak kullanılması bakımından daha da öldürücü biçimlere sokulabileceğinin ve geliştirilebileceğinin habercisi olmuştur. Bu yüzden bilim ve teknolojinin gelişimi insan yaşamı açısından hem olumlu hem de insan yaşamını sonlandırabilecek kadar olumsuz gelişmelere sebep olabilecek bir ufuk çizgisi oluşturmuştur.

3. SONUÇLAR

Tarihten günümüze kadar gelen sürece bakıldığında; bilim ve teknolojinin gelişimi hem insanlığı ileriki aşamaya taşımış hem de bu süreçte ciddi kayıplar ve zararlar sayılabilecek olaylara sebep olmuştur. Gelişen olaylar ve güce sahip olma isteği savaşların çıkmasına sebebiyet vermiş, insanlar, silahlar geliştirmeye başlamış; aslında yararlı gelişimlerde ve buluşlarda kullanılabilecek maddeler, insanları öldüren, çevreye zarar verebilen silahların üretilip geliştirilmesine sebep olmuştur. Bu süreçte birçok insan kaybının yanı sıra çevre ve hayvanlarda zarar görmüş olup, tüm insanlığa ve doğaya zararları dokunmuştur.

Günümüzde de gündemde olan savaş söylentilerinden yola çıkılarak gelecek nesillere, daha iyi daha güzel yaşam alanlarının bırakılıp sağlıklı bir toplum olabilmemiz için, kitle imha silahlarından korunma yöntemleri, üretimi ve bu konuda sahip olduğumuz sosyal ve hukuki haklarımız hakkında bilinçlendirilerek, bilinçli bir toplum haline gelmemiz gerekmektedir.

KAYNAKLAR

[1] Sibel Kavuncu, Nükleer Silahsızlanma Yolunda Start Süreci, Bilge Strateji, 5, 8, 2013, 119 – 148
[2] Rahmi Kumcu, Nükleer ve Kimyasal Silahlarda Savunma Teknikleri, NBC Okulu ve Eğitim Merkezi Komutanlığı, İstanbul, 1 – 8
[3] Dinçer AY, Kitle İmha Silahları ve Alınacak Tedbirler, Yüksek Lisans Tezi, Gebze, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Sosyal Bilimler Enstitüsü
[4] Kimyasal Silahların Geliştirilmesinin, Üretiminin, Stoklanmasının ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşmenin Onaylanması nın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Kanun No 4238, Sayı 22960, 10.04.1997
[5] Ahmet Pınar, Biyolojik Silah Olarak Mikroorganizmalar, Hacettepe Tıp Dergisi, 41, 2, 2010, 97


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder