Bilgay Duman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bilgay Duman etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Aralık 2016 Cuma

El Arabia Türkiye Temsilcisi Daniel Abdulfettah: “ Suriye’de Kontrol Rejimin Elinde ”





El Arabia Türkiye Temsilcisi Daniel Abdulfettah: “ Suriye’de Kontrol Rejimin Elinde ” 




27 Nisan 2011 





El Arabia TV Türkiye Temsilcisi Daniel Abdulfettah, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki muhalefet hareketlerini değerlendirdi. Kendisi de bir Suriyeli olan Abdulfettah, bu ülkedeki olaylar için şöyle konuştu: “Ben Suriye’de sokaklara halkın gittiğine katılmıyorum. Suriye rejimi zekidir. Bilinmeyen adamları vardır. 

Bunlar insanları bir araya getirerek toplantı üstüne toplantı yaparlar ve meseleleri çözerler. Kontrol rejimin elindedir.” 





ORSAM: Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki değişim hareketleri hakkında neler düşünüyorsunuz? Ülke bazında neler söyleyebilirsiniz? 


Daniel Abdulfettah: Ortadoğu’daki hareketler birbirine bağlantılı gibi gözükse de aslında birbirinden farklı. Fakat bizi korkutan ve endişeye sevk eden hadise; Tunus’ta başlayan şu an Suriye ve Yemen’de devam eden olaylar gerçekten halk kökenli mi? Ortadoğu insanının değişim talebi ile mi ortaya atılıyor? Yoksa bir proje mi? Çünkü şu anda görülen; belli bir karmaşa, belli bir hareketlilik yaratılması ve bunun üzerine halktan çıkan bu hareketlilikle üst yapının halkın üstüne çökmesinin sağlanması. Üst yapının altında kalan halkın iki seçeneği oluşacak; bir dış müdahale, iki yeniden imar bahanesi ile işgal ve sömürme. Maalesef ortada bizi bu endişeye sürükleyen olaylar var. Masum bir Tunus ayaklanması, arkasından biraz daha ciddi ve halkın direnişi ile yükselen bir Mısır çıtası ve sonrasında Yemen’de direnme, Yemen’deki direnmenin çok çok daha üst düzeyi Libya iç savaşı ve son olarak fitne fesat karıştırılan bir Suriye 
hadisesi. Bunların hepsini bir çerçeve içine koyup da bakarsanız gerçekten endişe verici bir manzara ile karşı karşıya kalındığını anlarsınız. Bu çerçeve olayların hiç de masum bir süreç olduğunu göstermiyor. “Benim halkım, benim kardeşim gerçekten bilinçli” demek isterim. Bu durumda bile demek ki benim halkımın bilinci ile oynanıyor. Ayaklanması bile dışarıdan yaptırılıyor ve başka kazanımlar sağlanmak isteniyor. Yani yine kandırıldık, yine kullanıldık. Bunları biraz utanarak biraz da çekinerek söylüyorum, ama ortaya çıkan sonuç budur. Bu demek ki Ortadoğu insanının kaderinde var. Bilinçlenmesi kullanılıyor. Kessinger’ın bir lafı var; “ Petrol kaynakları üzerinde oturan Araplar ” diye. “O kaynakların üzerinde oturan Arapları kaldırıp atalım, petrolleri biz alalım. Biz bunlara daha layığız” zihniyeti var. Hayır, efendim, kim demiş? İnanın ben o petrolü içmesini öyle iyi bilirim ki. Ama onlar bizi hep hor görmüşler, “Neden 
onlar bu kadar zengin” demişler. Amerikalı bir gecede 1 milyon dolar harcadığında; “ Üff, adama bak ” derler. Ben 100 milyon dolar harcadığımda; “Pis Arap’a bak, paraya para demiyor” diyorlar. Benim gelirim ortada. Gelirime uygun harcayacağım elbette. 

Bu bakış Türkiye’de bile var. Aslında çok basit. Bizim adımız “ Pis Arap’a ” çıkmış. Arap kıyafetimizi giysek olmuyor, onlar gibi giyinsek olmuyor. 

Bu doğrultuda bugünkü ayaklanmamızı, bugünkü bilinçlenmemizi, bugünkü demokrasi arayışımızı da fazla görmüşler ise ve bunu da kullanıyorlarsa inanın çok çok üzüleceğim ki sanırım üzüleceğim. 


ORSAM: Gerçekten iç dinamiklerin çok etkili olduğuna inanıyor musunuz? 

Daniel Abdulfettah: Ben en başta iç dinamiklerin etkili olduğunu düşünüyordum. Aslında bu içimizden gelen bir temenni. Ama inşallah endişelerim doğru çıkmaz. 
Sokaktaki 100.000 Yemenli gerçekten Yemenlidir, Mısır’dakiler de Mısırlı. Ama onları kim kullanıyor? Ben bunu soruyorum. 

ORSAM: Asıl değinmek istediğimiz konu Suriye. Suriye’de güçlü bir yönetim olduğu düşünülürken yaşanan olayları nasıl değerlendiriyorsunuz? 


Daniel Abdulfettah: Evet, Suriye’deki yönetim güçlü. Güçlü bir yönetim fakat zayıf bir rejim. Bir çölleşme var yönetimde. Güçlü yönetim Sağlık Bakanlığı’nın bütçesini iyi kullanmak mı demek yoksa askerin ya da polisin cop yerine direk mermi kullanması mı? Baas Partisi’nin idare gücü artık zayıfladı. Bugünkü çerçeveye uygun enstrümanları yok. 1963’te ne varsa bugünde aynıları var. Baas Partisi Suriye’ye geldiğinde 100 Suriyeli vardı. 100 Suriyeliye hizmet eden 2 okul vardı. Yani her 50 Suriyeliye 1 okul düşüyordu. Şimdi Baas Partisi diyor ki; “Ben geldiğimde iki okul vardı şimdi 2000 okul var”. Doğru ama bugün 50 değil 500 vatandaşa bile bir okul düşmüyor. 

Yani bu mantıkla gidiyorlar, dünü bugüne uyarlamak istiyorlar. Bu yüzden Suriye halkı çok sabırlı. Rejime karşı sabırlı davrandı. 11 yıl Beşar Esad’a süre tanıdı. Hatta hoşgörülü oldu, kendini “rejim iyi” diye kandırdı. 

ORSAM: Konu Beşar Esad’a gelmişken, reform sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Gerçekleşme ihtimali var mı sizce? 

Daniel Abdulfettah: Harika sözler bunlar. 
Çok dürüst. Reform denen şey akademik bir terimdir. 
Hepimiz bu işin erbabıyız, bu kelimenin içini ben de siz de biliyorsunuz. 

Beşar Esad’ın ömrü bunu yapmaya yetmez. İngiltere’de 300 yıl sürdü. Fransa’da 270 yıl sürdü. Ama bunu başlattı ne güzel. Örneğin ben bile baskı uyguluyorum, bu kadar uzun bir süreç olduğunu bilmeme rağmen. Bu iş on yılda yirmi yılda olmaz. Ama zaten bizim istediğimiz bu değil. Tüm toplumu ve rejimi etkileyecek bir reform değil. Bizim istediğimiz isim olarak reform, aslı iyileştirme. Örneğin 
ben Türkiye’ye geldiğimde bana verilen pasaportun süresi altı aylıktı. Kanunen pasaportunuzda altı aylık bir süre kalmışsa hiçbir ülke size vize vermez. Biz sadece bizimle dalga geçilmemesini istiyoruz. Ya da bir suç işlendiği zaman beni polis evden alsın, ceza evine götürsün, mahkemede yargılasın. Ben Suriye’de bir suç işleyeyim, işlemeyeyim muhatabım polis değil istihbarat. Üniformalılar 
değil, siviller gelecek evime. Karakola değil, istihbarat merkezine götürüleceğim. Mahkemede değil, askeri istihbarat biriminde yargılanacağım. 

Bizim istediğimiz iyileştirme. Peki, bu iyileştirmeler neden uygulanamıyor? Uygulanabilir mi? Uygulanamaz. Bunu bende biliyorum, Beşar Esad’da biliyor. Yapamaz. Neden yapamaz? Diyelim ki “Reform hareketlerini başlatacağım” dedi ve ilk olarak hükümeti değiştirdi. İnsaf, kırk yılın en iyi hükümeti bu idi. En temiz, en düzgün hükümet bu. Reformun ilk adımı bizim açısından en iyi olan şeyi çöpe atıyor. Diğer neden, biz istihbarat değil polis beni tutuklasın diyoruz. İstihbarat başkanı değiştirilmedi. Halkın üzerinden istihbaratın eli çekilmedi. Bu nedenlerle yapamaz diyoruz. Millet aç, susuz, tuzsuz, şekersiz kalmış. Demek ki biz dağılımda adalet istiyoruz. 

Suriye rejimi gerçekten enteresan. Suriye’de örtülü ödenek yok. Beşar Esad’ın Maliye Bakanlığı’ndan para çıkarma yetkisi yok. Cumhurbaşkanının mali konularda imza yetkisi yok. Yani yolsuzluk yapılamıyor. Yapılıyorsa da başka insanlar üzerinden yapılıyor. Cumhurbaşkanının resmi olarak bir evi ve maaşı vardır. Şimdi ben Suriye’de sokaklara halkın gittiğine katılmıyorum. Zaten 
bende bütün tanıdıklarıma çıkmayın, evinize kapanın diyorum. Çünkü bir fitne fesat ortamı yaratılmıştır. O yüzden en iyisi evlerinde oturmalarıdır. Peki, şu an sokaklardaki benim halkım mı? Tabii ki değil. Peki, bu durum nereye gidecek? Suriye rejimi zekidir. Bilinmeyen adamları vardır. Bunlar insanları bir araya getirerek toplantı üstüne toplantı yaparlar ve meseleleri çözerler. İnsanları teker teker ikna ederler. 

Kontrol rejimin elindedir. İstihbarat çok gelişmiştir. Suriye’de normal vatandaş bile istihbaratın etkisi altındadır. Rejim gücünü, halka bu şekilde göstermektedir. Suriye’de bazı şehirlerde suç oranının düşük olması maalesef halkın dürüstlüğünden değil, polis ve istihbarat korkusundadır. Çünkü kimin ne yaptığını istihbarat biliyor ve polisler hiç beklemediğiniz bir anda gelip sizi götürebiliyor. 
Halkın beynine bu korku işlenmiştir. Tabii ki halkın kendi bilinci ve dürüstlüğüyle bu şekilde davranmasını isterdim. Bu durum biraz daha uzarsa ben inanıyorum ki Suriye rejimi bu adamları teker teker toplayacak ve bir şekilde ikna edecek. 

ORSAM: Suriye’deki bu durum Türkiye’yi nasıl etkileyecek sizce? 

Daniel Abdulfettah: Başbakanınız Recep Tayyip Erdoğan olayı, stratejik yöntemlerle değerlendirirse sanırım Türkiye çok fazla etkilenmez. 
Sadece ilişkilerin hızında bir yavaşlama olabilir. Stratejik bazı konularda, Suriyeliler Türkiye’ye bilgi vermeyeceklerdir. Birçok hareketlerini gizli yapacaklardır ki şu an da durum böyledir. Ahmet Davutoğlu Suriye’den uzaklaştırılmıştır. Bu çok kötü olmuştur. Çünkü eli kolu bağlı gelişmeleri izlemek zorunda bırakılmıştır. Davutoğlu, Beşar Esad’ı yönlendiremeyecektir. 
Ama ben buna karşıyım. 

Bana göre Erdoğan ve Davutoğlu, durmadan, ısrarla Suriye’ye gidip gelmelidir. Suriye rejimi Türkiye’ye danışarak hareket ederse işi çözemeyeceğini düşünüyor. Çünkü Türkiye Suriye’ye halkın taleplerini karşılaması gerektiğini ama Suriye’ye göre bu çözüm yolu değil. 
Bu yüzden Türkiye’yi bu süreçten uzaklaştırdılar. 
Bu yüzden Suriyeliler Türkiye’yi eleştirecekler. 
Hani siz örnek olacaktınız, hani siz bölgeye demokrasiyi, insan haklarını, hukuku 
getirecektiniz, neden en yakın dostunuza bile etkiniz olamadı şeklinde. Demek ki Suriye, Türkiye’den almak istediklerini aldı, işine gelmediği zaman da onu uzaklaştırdı. 

ORSAM: Suriye’nin geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Daniel Abdulfettah: Şu an istenmeyen olaylar yaşanıyor. Dileğimiz bu olayların bir an önce son bulması. Ve Suriye’nin daha iyi noktalara gelmesi. 

ORSAM: Biraz da işin gazetecilik kısmını konuşalım. Son dönemde Ortadoğu’nun haberini yapmak nasıl? 

Daniel Abdulfettah: Ortadoğu’dan kastınız sanırım Arap ülkeleri ve şu an Arap ülkelerinde olan hadiseler. Tabi ki haber yapmak her zaman aynıdır. Aynı unsurlara dayanır. Ama bu dönemde alternatif var. Bir de haber kirliliği var. Bu tür ayaklanmalarda ve istikrarsız ortamlarda siz de biliyorsunuz, her şey çok 
zor oluyor. Sizi kendi tarafına çekmek isteyen, kendi haberlerinin doğruluğunu ileri sürmek isteyen ve sizi açıkçası kullanmak isteyenlerin sayısı çok daha fazla oluyor. Böylece siz baskı altında kalıyorsunuz, hem zamanla yarışıyorsunuz 
hem de haber yapmanız gerekiyor hem de çok çetin bir yarış içindesiniz. Çünkü haber alternatifleri çok. Herhangi bir vatandaş orada cep telefonuyla bir görüntü çekip yollayabilir ve sizin yorucu bir şekilde hazırladığınız her şey suya düşebilir veya ikinci sırada kalabilir. 

Belki de hiç sıraya bile giremeyebilir. 
O yüzden hakikaten çok zor. İkinci olarak, bugün siz meydanda çalışma yaparsınız, sahadasın ız ve sahada işinizi yaparken ajansların neler aktardığını ve arkanızda nelerin cereyan ettiğinin farkında olmuyorsunuz. Böylece siz sabah meydana inip çalışma esnasında iken gündemin değiştiğini hatta sizin yapmakta 
olduğunuz haberin anlamsız kaldığını, aradığınız soruların cevaplarının başka meydanlarda patlak verdiğini bilmiyorsunuz. Bunun nedeni sahadayken, internetin aktif hızına yetişmenizin mümkün olmamasıdır. 

ORSAM: Peki, Irak özelinde basının, habercilerin ne gibi eksileri var? 

Daniel Abdulfettah: Irak’ta gazete, televizyon, radyo açmak isteyenler gidip Amerikalılardan para yardımı alıyorlar. Ben Irak’ta imkansızlık ya da finans sorunu yaşıyorum diyenlerden şüphe duyarım. Ama şöyle bir şey var; fazla maddi kaynaklardan ötürü, birincisi, ticari kuruluşlarla karşı karşıya kalıyorsunuz. 
İkinci olarak, para kaynağından akışın devam etmesi için yanlış habercilik yapılıyor ve kayırmacılık var. Şu an 50 uydu kanalından söz ediliyor. Bence Irak basını net ve özet olarak Irak’ın parçalanmışlığını onayan merci 
olarak görülüyor. Kendileri de parçalanmışlar. 

Çünkü hitap dili, şivesi, dini ve hatta mezhebi var yaptıkları yayının. Irak’taki basın resmen Irak aleyhine çalışıyor. Kaynağını bölenler den aldığı için bölünmüşlüğün devamı için çalışıyor. 


ORSAM: Peki, basının düzelme ihtimali var mı, düzelmesi için neler yapılabilir? 

Daniel Abdulfettah: Zaten medya siyasetten üretilmiştir. Siyasiler medya yaparlar ki yaptıkları kapalı oturumları dışarı ile paylaşalım ve insanlar üzerindeki etkisini sürdürelim diye. Bu yüzden öncelikle siyasetin düzeltilmesi 
lazımdır. Medya’nın halk üzerindeki etkisi çok büyüktür. Örneğin ABD’nin 5 Milyon dolara bir kanal satın alması, ona çok büyük geri dönümler sağlamakta dır. Ülkeleri bölebiliyor ve bölünmüşlüğü kalıcı hale getirebiliyorlar medya sayesinde. Irak medyası, Türkmen medyası hepsi aynı şekildedir. Büyük kanal 
sahipleri Suriyelidir ama Suriye’de medya yoktur. Bunun aksini iddia edebilen yoktur. 

ORSAM: Son olarak Kurultay toplantısı ile ilgili yorumunuz nedir? 

Daniel Abdulfettah: Çok sıcak, nostaljik bir ortam oldu. Bizden olsun olmasın herkes gelmiş bizim sorunlarımızı konuşuyor. Birileri bizim meselelerimizi dinliyor. Irak’ta Gale başyazarı, bizim cumhurbaşkanlığına uzanan bir belkemiğimiz yok dedi. Bize Irak’tan destek yok dedi. Ama biz Ankara’da cumhurbaşkanlığından destek alıyoruz. 

ORSAM: Peki, bunun faydalı sonuçlar doğuracağını düşünüyor musunuz? 

Daniel Abdulfettah: Ben bu hissi aldım. Ben objektif olamayacağım, eleştiremeyeceğim, eleştirmekte istemeyeceğim. Bir araya gelmişiz, bu çok güzel bir şey. Türkmen varlığında söz ediyoruz. Övünülecek taraflarımızda var, 
bunlardan da bahsediyoruz. Bunlar çok güzel şeyler. Bütün bunlar olmalı. Türkmen basının biz başlattık diye bir iddiam yok ama başarılıyız. 
Şu an ki mevcut halimiz bu kongrede bellidir. 
Biz bir hiçiz, bu durumdayız ama varız. 
Bölünmüş, parçalanmış bir Türkmen medyasındayız ama bireysel olarak muazzam gücüz. 
Savaş var, sindiriliyor uz ama biz çalışarak kendimizi savunmada tutmaya çalışıyoruz. 
Bu yüzden çaresiz olmamız, medyamızın sesinin cılız çıkması. Birbirimizi seviyoruz ama gücümüz olmadığından dolayı bir araya gelemiyoruz. 


ORSAM: Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz. 

* Bu Söyleşi Ankara’da 15 Nisan 2011’de Bilgay Duman ve Seval Kök tarafından gerçekleştirilmiştir. ORSAM 
Rapor No: 184, Kasım 2013 



4 Kasım 2016 Cuma

Irak’ta IŞİD’le Mücadelede Kritik Eşik: Musul Operasyonu





Irak’ta IŞİD’le Mücadelede Kritik Eşik: Musul Operasyonu


 
Bilgay Duman
2016-10-27



   17 Ekim 2016 tarihinde başlayan Musul operasyonu pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. 

   ABD’nin tutumu, Irak’taki güçlerin dağılımı, Türkiye’nin Başika’daki varlığı, operasyon süreci ve sonrası gibi konular gündemin ana maddelerini oluşturmaktadır. Irak’ta IŞİD’le mücadelede kritik bir eşik olacağı düşünülen Musul operasyonuna ilişkin tartışmalar daha uzun sürecek gibi görünse de operasyona ilişkin bir ön değerlendirme yapmak yerinde olacaktır.
Musul operasyonu başlangıç tarihi itibariyle bir sürpriz değildir. ABD’nin bu operasyonu Kasım 2016’da düzenlenecek olan başkanlık seçimleri öncesinde yapmayı planladığı bilinen bir gerçektir. Operasyona ilişkin ABD’li yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda Ekim 2016 tarihinin hedeflendiği çok kez ifade edilmiştir. ABD Başkanı Barack Obama’nın, dönemini, sözlerini yerine getirmiş olarak kapatmak istediğini söylemek mümkündür. Operasyonun Demokratlara da seçimde bir avantaj sağlayacağı hesap edilmektedir. ABD’deki başkanlık seçimleri için Demokrat Parti’nin adayı olan Hillary Clinton’un başkanlık yarışında bir adım önde olduğu, yapılan çoğu ankette ortaya çıkan sonuç olmuştur. Musul operasyonuna başlanmış olmasının Clinton’a avantaj sağlayacağı düşünülmekte dir.

Ancak ABD dahil bütün ülkeler Musul operasyonunun kısa vadede bitirilemeyeceğinin farkındadır. Aslında Iraklı yetkili makamların Musul operasyonuna başlanması konusunda pek de istekli davranmadıklarını da söylemek mümkündür. Operasyon için yeterli hazırlıkların tamamlanamadığı pek çok Iraklı yetkili tarafından kabul edilmektedir. Bununla birlikte her ne kadar Erbil ve Bağdat’ın operasyon planları konusunda anlaştığı söylense de sahada tam bir koordinasyon olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu durum Musul operasyonuna ilişkin olarak Irak’ta tedirginlik yaratmaktadır. Ancak Iraklıların büyük bölümü için ABD desteği olmadan operasyonun başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir.

Neredeyse Irak’taki hemen hiçbir bölgede ABD’nin hava desteği olmadan IŞİD’e karşı büyük bir ilerleme sağlanamadığı bir gerçektir. Tikrit operasyonu bu açıdan en büyük örneği teşkil etmektedir. Tikrit operasyonunda Irak merkezi hükümeti önce ABD’nin hava desteği olmadan operasyon yapmaya kalkışmıştır. ABD’nin hava desteği olmadan yaklaşık 3 ay süren Tikrit operasyonunda ilerleme sağlamak mümkün olmamıştır. Hatta ilerleme sağlanamaması nedeniyle sahadaki güçler arasında koordinasyon dahi kopmaya başlamış ve sorunlar çıkmıştır. Bunun üzerine Irak merkezi hükümeti operasyonu durdurmak zorunda kalmıştır. Operasyon durduktan kısa bir süre sonra ABD’nin hava desteği ile başlatılan operasyon sonucu Tikrit alınabilmiştir. Irak merkezi hükümeti, ABD’nin desteği olmaksızın Musul’da büyük çaplı bir ilerleme olmayacağının farkındadır. Bu nedenle ABD’nin öncelikleri ve yönlendirmesine uygun davranmak zorunda kalmaktadır. Bu durum sadece operasyonun başarısıyla ilgili değildir. Irak merkezi hükümeti özellikle Erbil tarafından ortaya konabilecek aşırı istekler konusunda da ABD’nin bir denge rolü oynadığını bilmektedir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin son Bağdat ziyaretinin bunun bir göstergesi olduğunu söylemek mümkündür. ABD, Erbil’i Bağdat’la anlaşması için teşvik etmiştir. Barzani de ABD desteğinden mahrum kalmamak için Bağdat’la uzlaşma yolunu seçmiş görünmektedir. Bu nedenle hem Erbil hem de Bağdat, ABD ile uyum göstermek zorunda kalmaktadır. Erbil ve Bağdat için bu durum bir tercihten çok zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Zira ABD’nin desteğindeki ağırlık merkezinin bir tarafın lehine kayması, dengeleri büyük oranda değiştirebilecek niteliktedir. Kısacası Musul operasyonunun zamanlamasındaki ilk tercihin ABD’de olduğu, ancak Erbil ve Bağdat’ın da buna uyum gösterdiğini söylemek mümkündür.

Musul Operasyonunda Son Durum

Operasyona 15 bin civarında Peşmerge ile 30 bin civarında Irak güvenlik güçlerinin katıldığı bilinmektedir. Bu güvenlik güçleri içerisinde Irak Ordusu çoğunluğu oluştururken, federal polis, yerel polis, aşiret birlikleri de bulunmaktadır. Ayrıca Irak’taki en tartışmalı aktörlerden biri olan Haşdi Şaabi’nin de operasyona katılıp katılmayacağı konusunda belirsizlik yaşanmaktadır. Ancak Haşdi Şaabi’nin operasyona katılsa bile Musul şehir merkezine girmeyeceği söylenmektedir. Bununla birlikte sayısal çoğunluktan öte IŞİD’e karşı savaşan güçlerin askeri yeterliliği de savaşın gidişatında belirleyici olacaktır. Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin yeterli oranda eğitim almadığı ve tecrübesiz oldukları yönünde tartışmalar bulunmaktadır.
IŞİD’in kullandığı farklı yöntemler, Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin IŞİD’le savaşmadaki yeterliliğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. IŞİD, standart savaş yöntemlerinin dışında yöntemler kullanmaktadır. Özellikle IŞİD’in tünelleri kullanarak Musul’daki güvenlik güçlerine verdiği karşılık, zaman zaman beklenmeyen, şaşırtıcı eylemler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle IŞİD’le savaşta sadece doğrudan savaş yöntemleri yeterli görünmemektedir.
Operasyona uluslararası koalisyon güçlerinin eğittiği Irak güvenlik güçleri de katılmaktadır. Musul operasyonu bu güçlerin sınavı olacaktır. Burada sadece Musul’un IŞİD’den geri alınması değil, Musul’un korunması ve muhtemel çatışmaların da önüne geçilmesi önemli olacaktır.

Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, operasyonun ilk haftasında beklenenden hızlı bir ilerleme sağlandığını açıklamıştır. Ancak büyük ilerleme Peşmergeler ve Irak Ordusu’nun ortak operasyon hattında gerçekleşmiştir. Özellikle Peşmergelerin ilerlediği doğu-batı hattında önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Operasyon planlarına göre, Peşmergelerin Irak’ta tartışmalı bölgeler olarak bilinen ve Irak Anayasası’nın süresi geçmiş 140. Maddesi kapsamına giren bölgelerin ötesine geçmeyeceği bilinmektedir. Musul şehir merkezine sadece Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin girmesi planlanmaktadır. Peşmergeler operasyonun başlangıcından itibaren Musul’un güneyinde bulunan Dicle nehrinin batısındaki Mahmur’dan başlayarak, Musul’un kuzeyine doğru bir cephe açmış durumdadır. Peşmergeler bu hat doğrultusunda doğu-batı yönlü ilerleme sağlamıştır. Yani Erbil’den Musul’a doğru birkaç cephe açılmıştır. Bu hat şehrin dış çeperini oluşturmaktadır. Bu bölgeler daha çok Kürt nüfusla birlikte azınlık nüfusun yaşadığı yerlerdir. Ancak bu bölge neredeyse insansız bölgelerdir. IŞİD’in 2014’te Musul’u işgal etmesinin ardından buradaki nüfusun büyük bölümü göç etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Peşmerge savaş alanında rahat ilerleme sağlayabilmiştir. Bu bölgelerin bir kısmında Erbil ve Bağdat’ın anlaşmasına dayalı olarak Irak Ordusu da Peşmerge ile ortak operasyon yapmaktadır. Yapılan operasyonlar sonucu 20’ye yakın yerleşim yerinin IŞİD’den temizlendiği bilinmektedir. Diğer taraftan Irak Ordusu da yine Musul’un güneyinde bulunan Dicle Nehri’nin batısındaki Geyyara’dan hareket etmiştir. Geyyara’dan bulunan hava üssü de aynı zamanda ABD öncülüğündeki koalisyonun operasyon merkezi konumundadır. Irak Ordusu ve güvenlik güçleri buradan güney-kuzey yönünde ilerlemekte ve Dicle Nehri’nin kıyısından kuzeye doğru önemli bir koridor açmıştır. Burada Irak güvenlik güçleri için ciddi bir zorluk bulunmaktadır. Nitekim Irak güvenlik güçlerinin açtığı koridorun hem doğusu hem batısı IŞİD’in elindedir. Yani Irak güvenlik güçleri operasyonu kuzeye doğru genişletirken, aynı zamanda batı ve doğu cephelerini de akılda tutmak zorundadır. Ancak bu konuda Peşmergeler daha rahattır. Zira Peşmerge arkasını güvenli bölgeye, yani Erbil’e dayamış durumdadır. Ancak Irak Ordusu dört bir yanını kollamak zorundadır. Bu durum önümüzdeki süreçte Irak güvenlik güçleri için bir problem ortaya çıkarabilir.

Ayrıca IŞİD’in Musul şehrinin dış çeperinde değil, daha çok şehir merkezinde ana savaş için hazırlık yaptığı söylenmektedir. Bu nedenle merkeze yaklaştıkça çatışmaların artması ve ilerlemenin zayıflaması beklenmektedir. Hatta zaman zaman IŞİD’in geri kazanım sağlayabileceği bölgeler ortaya çıkabilir. Musul’da halen yaşayan 1.5 ila 2 milyon arasındaki sivil nüfus da hesaba katılmalıdır. Bu nedenle şehir merkezine yaklaştıkça hava operasyonları konusunda da sıkıntı yaşanabilir. Zira sivil bölgelerde yapılacak hava operasyonlarında sivil kayıpların yaşanmaması için daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Aksi takdirde büyük sivil ölümlerine ve insani krizlere yol açılabilir.

Musul operasyonunu çevresinden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Musul şehir merkezinin alınması, Musul operasyonunun sonuna gelindiğini göstermeyecektir. Önemli olan Musul’daki istikrarın sağlanmasıdır. Ancak Musul’un çevresi temizlenmeden ve IŞİD’in lojistik destek hatları kesilmeden yapılan operasyonun kısa vadede başarılı olması zor görünmektedir. Telafer, Havice, Kaim’deki IŞİD varlığı halen dikkat çekici boyuttadır. İşte Kerkük’te Musul operasyonundan sadece günler sonra yaşanan IŞİD baskını önemli bir mesajdır. Musul’dan çok daha küçük bir yer olan Kerkük’ün ilçesi Havice’deki IŞİD varlığı temizlenmeden operasyona başlanmıştır. IŞİD’in başka bölgelerdeki uyuyan hücrelerini de harekete geçirmesi muhtemeldir. Bu nedenle beklenmeyen gelişmeler yaşanabilir ve operasyon beklenenden uzun sürebilir.

Türkiye’nin Pozisyonu

21 Ekim 2016 tarihinde ABD Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Türkiye ziyareti sonrasında Türkiye’nin Musul operasyonuna ilişkin pozisyonu daha netleşmiş görünmektedir. ABD Savunma Bakanı Carter ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’nin operasyona dahil olmasını istediklerini ve Türkiye ile Irak merkezi hükümetinin prensipte anlaştığını açıklamıştır. Bu kapsamda Türkiye, Musul operasyonunda aktif rol alacak gibi görünmektedir. Zira Türkiye, IŞİD’e karşı yapılan hava operasyonlarına destek vermeye başlamıştır. Ayrıca istihbarat, lojistik ve askeri yardım desteği de sağlanabilir. Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı halen tartışılırken, Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve siyasi birliğinin sağlanması konusundaki hassasiyetlerini sürdürmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı, sadece Irak’ın terörle mücadelesine bir destek olarak algılanmalıdır. Zira Başika’daki Türk varlığı, ABD Başkanı Barack Obama’nın 2014 Eylül’ünde açıkladığı, IŞİD’le mücadele stratejisine ters bir durum oluşturmamaktadır.
Başika’daki Türk varlığı IŞİD’e karşı mücadele ederken aynı zamanda IŞİD’e karşı savaşan gruplara de eğitim desteği vermektedir. Nitekim Türkiye’nin Başika’da eğittiği gruplar operasyonda yer almaktadır. Irak tarafı da bu gücün operasyona katılmasına onay vermiştir. Bu bir anlamda Türkiye’nin Başika’daki varlığının kabullenildiğinin bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Türkiye’nin hiçbir şekilde ne Irak’ta ne de başka bir ülkede toprak kazanma hedefi yoktur. Irak, Türkiye’nin eğitim vermesine karşı olmadığını, Türkiye’nin Başika’da bulunan askeri yığınağının rahatsızlık verdiğini açıklamaktadır. Ancak, burada eğitim veren birliğin korunması söz konusudur. Irak güvenlik güçlerinin bu bölgede denetimi olmadığı bilinmektedir. Başika’da bulunan eğitim üssünün çevresinde IŞİD varlığı vardır. Bu nedenle Türkiye de kendi korumasını sağlamıştır. Nitekim Türkiye, Başika’daki kampa yapılan IŞİD saldırılarında şehit bile vermiştir. Başika çevresinde Türkiye’nin IŞİD’e karşı yaptığı saldırılarda 700’e yakın IŞİD üyesinin öldürüldüğü bilinmektedir. Türkiye, Musul operasyonunda uluslararası koalisyon güçleri ve Irak güvenlik güçleri ile koordineli olarak hareket etmek istemektedir.
Bu noktada Türkiye’nin hassasiyetlerinin anlaşılmaya başladığı görülmektedir. Öncelikle Türkiye, bölgede terör örgütü PKK’nin yeni bir yapılanma ve ikinci bir Kandil oluşturmasından endişe duymaktadır. Musul operasyonu ve sonrasında Irak’ın ve koalisyon güçlerinin bu konuda adım atmaması durumunda Türkiye kendisi inisiyatif alacaktır. Ayrıca bölgeden Türkiye’ye yönelik bir göç hareketi de Türkiye açısından bir endişe kaynağıdır. Bu sürecin doğru yönetilmesi Türkiye açısından kritik bir meseledir. Suriye’de yaşanan tecrübe, Irak konusunda daha dikkatli davranılmasını beraberinde getirmektedir. Eğer bu süreçte Irak ve uluslararası kamuoyu yetersiz kalırsa Türkiye yine önlemlerini alacaktır. Ayrıca bölgedeki Türkmenlerin durumu da Türkiye için önemlidir. 
  Özellikle Telafer hassasiyeti üst düzeydedir. 
Telafer’in kurtarılması sonrasında bölge halkının geri dönmesi durumunda etnik ve mezhep çatışması çıkmaması Türkiye’nin öncelikleri arasındadır. Ayrıca terör örgütü PKK’nın da Telafer üzerinde baskı kurabileceği söylenmektedir. Böyle bir tehlikenin ortaya çıkması durumunda da Türkiye hamle yapacaktır. Başika meselesi iki ülke ilişkilerini her zamankinden fazla germiştir. Ancak her iki ülke de uzlaşma yollarını aramaktadır. Türkiye bölgedeki istikrardan yana. Irak’ın istikrara kavuşması için de her türlü yardıma hazırdır. Bu yüzden Irak’ın Türkiye’den fayda sağlamayı gözetmesi yerinde olacaktır. İlişkilerin daha fazla gerginleşmesi ne Türkiye’ye ne de Irak’a bir fayda sağlayacaktır.