Brezilya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Brezilya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ocak 2016 Pazar

Büyük Sermaye ve Sömürü düzeni ,






Büyük Sermaye ve  Sömürü düzeni ,



Erol Manisalı 
10.02.2003/Sayı:23 


Büyük sermaye ve onun öncü gücü çok uluslu şirketler (Ç.U.Ş) = ^ ÇOK ULUSLU ŞİRKETLER ^ Soğuk savaş sonrasında egemenliklerini artırdılar. Çok uluslu şirket tanımı yanlış bir tanımdır. Ç.U.Ş’ye küresel ve kozmopolit bir görüntü vermek için çok uluslu denilmiştir. 

Bunlar Batı kapitalizminin yeni silahlarıdır; Batı kapitalizminin dünya üzerindeki mutlak egemenliklerini sağlamak için donatılmışlardır. Bunlara “ Batı kapitalizminin Silahşörleri ” adına vermek daha doğru olur. 

Birkaç ay önce yayınladığım, Dünya’da ve Türkiye’de Büyük Sermaye adlı kitabımda büyük sermayenin (ve holdinglerin) küresel olanaklarını Batı kapitalizmi ve onların halkları adına, dünya nüfusunun %85’ini sömüren güçler olduğunu Türkiye’den de örnek vererek anlatmaya çalıştım. 

-ABD’ki, AB’deki büyük şirketler dış dünyayı sömürdükleri için ABD ve AB içinde iktisadi refahı arttırabiliyorlar. ABD, bilgisayar, uçak şirketi, Almanya’nın, İngiltere’nin otomotiv, ilaç şirketi az gelişmiş ülkeleri sömürürken işveren de, işçi de, mühendisi de, bu sömürüden payını alıyor. Son 40 yılın istatistikleri bunu kanıtlıyor. 

Bu nedenle ABD’nin kişi başına yıllık geliri 43 bin dolar olabiliyor, Batı Avrupa’nınki ise 30 bin Euro’ya varıyor. Teknik deyimi ile Batı kapitalizmi içinde mikro ve makro maksimizasyonlar örtüşebiliyor. Bu örtüşmenin sebebi olarak da dünyada kurmuş oldukları “sömürü düzeni”ortaya çıkıyor. 

-Buna karşılık Türkiye, Mısır, Arjantin, Brezilya, Meksika gibi ülkeler de “ Yerli büyük sermaye” yani yerli holdingler farklı bir görüntü veriyorlar. Az gelişmiş ülkelerde holdingler kazanırken ulusal ekonomiler kaybediyor. 

Yani mikro ve makro maksimizasyonlar örtüşmüyor. Peki bunun sebepleri nedir? 

1) Yerli holdingler aslında yerli ( Ulusal ) değiller. 

2) Yerli sanılan bu kuruluşlar Batı kapitalizminin bir çok uluslu şirketi ile beraber çalışırlar. 

3) Bu “ Beraberlik ”, karşılıklılık esasına dayanmaz. 

Yerli holding, dışarıdaki Ç.U.Ş’ye tek yanlı bağlanmıştır. 

4) Bu tek yanlı bağımlılık “yerli holdingi” ticari, mali, teknolojik, siyasi, ideolojik olarak da “dışardaki dev şirketlere” bağlar. 

5) İşte bu nedenle bizdeki bazı gayri milli büyük sermaye çevreleri Kıbrıs’ı verin, Ege’ye bulaşmayın, Patrikhane’yi baş tacı yapın, Atatürk’ü unutun demektedir. 

Çünkü “kendileri dışarıya tek yanlı bağlanmışlardır”: “Ülkelerini de aynen kendileri gibi Batı kapitalizmine tek yanlı bağlamak isterler.” 

Ülke de tek yanlı bağlansın ki “ Kendi durumları Sırıtmasın ”, “ Ülkenin genel bağımlılığı içinde göze batmasın.” 

Kendileri Batı kapitalizminin yerli uzantıları, ajansları durumuna geldikleri için ülkelerini de bağlamak isterler. Ne mi yapıyorlar? 

1) Önce yabancı ortaklarla (ÇUŞ’la) birlikte iç piyasayı bir sömürge pazarı haline getiriler. 

2) İç siyasetin, siyasi partileri, siyasetçileri (ÇUŞ’lar) adına güdümleri altına alırlar. 

3) Ülkenin kültürü, hatta dini bile “dış odakların güdümünde olmalıdır.” Yerli holdinglerin kimliklerine uygun biçimde. 

4) Hatta ülkenin ulusal ordusu bile “gayri milli” hale getirilmelidir. 

Kısacası bütün ulusal öğeler ortadan kaldırılmalıdır. 

- Ulusal iç ve dış politika olmamalıdır. İktisattan eğitime, kültürden müziğe kadar her şey gayri milli olmalıdır, aynen kendileri gibi. 

-Ordunun da ulusal çizgiden çıkartılması gerekir. Hatta bu uğurda “ Yerli Hükümetler ” dış güçler ile rahatlıkla iş birliği yapabilirler. 

- Soğuk savaş sonrasında Türkiye üzerinde oynanan oyunlar, Arjantin, Venezülla, Endonezya, Irak gibi ülkelerde dayatılmak istenen politikalar en güzel örneklerdir. 

Az gelişmiş ülkelerde yerli büyük sermaye ve holdingler dışardakilere tek yanlı bağlandıkları için ekonomide, siyasette, kültürde, savunmada kendi ülkeleri aleyhine, “dışarıdakilerin istediklerini” yerine getirmeye başlarlar. 

Batı kapitalizminin Türkiye’de yürütmekte olduğu emperyalist politikalarla sermaye çevrelerinin işleri giderek büyümektedir. Dünyada ve Türkiye’de Büyük Sermaye kitabımda bu işleyişin bilimsel esaslarını ortaya koymaya çalıştım. 

Öğrencilerin ve genç araştırmacıların bu konuya eğilmelerinde yarar olduğuna inanmaktayım. Ancak sömürülen ülke düşünür ve araştırmacılarının çalışmalarında ortaya çıkabilecektir. 



http://www.turksolu.com.tr/23/manisali23.htm

..

SOĞUK SAVAŞ, SICAK SAVAŞ VE OLİGARŞİ






SOĞUK SAVAŞ, SICAK SAVAŞ VE OLİGARŞİ 


Prof. Dr. EROL MANİSALI
MAYIS 2003 -  Sayı: 57
      

 Berlin Duvarı’nın 1989’da yıkılması ile dünyada soğuk savaşın bittiği ilan edilmişti. Batı düşünürlerinin büyük çoğunluğu, “soğuk savaşın bitmesi ve iki kutuplu dünyanın ortadan kalkması ile” dünyanın her yöresinde gerginliklerin azalacağını tahmin ediyorlardı; bu beklenti içine girmişlerdi.

 Ama öyle olmadı; aksine, soğuk savaşın yerini sıcak savaşlar almaya başladı: Dünyada gerginlikler azalmadı, daha da arttı. Niçin böyle olmuştu? Neden birçok yerde sıcak savaşlar başlamıştı? Körfez, Balkanlar, Kafkasya, Asya ve Afrika yeni savaşların yoğunlaştığı bölgeler oldu.

-Batı kapitalizmi dünya üzerinde yeni bir paylaşım savaşına girmişti.

-Paylaşım kavgasının beraberinde, “Batı kapitalizmi, kendisinin egemen olduğu tek boyutlu bir dünya” istiyordu. Bu nedenle Batı kapitalizmine sıcak bakmayan, kaynaklarını Batı kapitalizmine ve onun çok uluslu şirketlerine açmayan, pazarını onlara kapatan ülkeler cezalandırılacaklardı. Çünkü Batı kapitalizmi dünya üzerinde mutlak bir egemenlik istiyordu. ABD ve Avrupa’nın karşısında kimse olmamalı idi. Olsa olsa, ABD ve Avrupa(AB) ancak kendi aralarında rekabet eder veya sürtüşebilirlerdi. 


 Onlar dışındakilere hak tanınmayacaktı; gerekirse silahlar konuşturulacaktı. Ve konuşturuldu da:

-İlk operasyonlar Körfez krizi ile başlatıldı ve Batı kapitalizminin önde gelen temsilcileri ABD ve İngiltere, Arap Ortadoğu’suna iyice yerleştiler.

 Aslında bu operasyonun planlarını ABD ve İngiltere daha 1987’de Thames Antlaşması ile yapmışlardı. Bu gizil anlaşmaya göre Yugoslavya ve Mezopotamya(!) bölünecekti. Mezopotamya ifadesi Irak, İran ve Türkiye’yi içeriyordu.

 Neler olmadı ki...


 1) Yugoslavya “dışarıdan yapılan büyük parasal düzenlemelerle” iç savaşlara götürüldü ve bölündü.

 2) 1991 Körfez harekâtı ile Irak’ın bölünme planı başlatıldı. İlk etapta Kuzey Irak’ta bir kukla Kürt devleti kurulacaktı. İran Batıdan, Türkiye de Güneyden, “yeni düzenlemelere  ve sınır değişikliklerine”  açık hale getirilecekti.

 3) Türkiye’nin, “AB’nin içine alınmadan AB’ye 1995’ten itibaren tek taraflı bağlanması” bu nedenle ABD’nin işine geliyordu. Türkiye üzerindeki AB baskı ve yönlendirmeleri, “ülkenin gevşetilmesini ve çözülmesini” kolaylaştırılacaktı. ABD bu nedenle, “Türkiye’nin AB’ye tek yanlı bağımlılık sürecini destekliyordu.”

Zaten bunun için Clinton 1995’te Brüksel’e, “Yahu siz ne yapıyorsunuz? Diğer adaylara yapmadığınız tek taraflı bağlantıları Türkiye’ye dayatıyorsunuz, bu yapmayın” diyeceği yerde, Türkiye’nin AB’ye tek taraflı bağlantısının gerçekleşmesine destek veriyordu. Öyle ya ABD Eyalet Meclisleri’nde kabul edilmiş dünya kadar Ermeni soykırım tasarıları vardı. Kongre’de ise sadece “Şimdilik geçirmeyelim denilerek askıya alınmıştı”.

Kadayıfın altının Pişmesi gerekiyordu; Kuzey Irak’ta olduğu gibi Güneydoğu Anadolu’da işler “ Olğunlaştırılmalı” idi.  

 4) Bu arada 11 Eylül olayları bahane edilerek ABD Afganistan’a iyice yerleşiyordu.

-Hem Asya ülkeleri arasındaki işbirliği olanakları rahatlıkla torpillenebilecek,

-hem de İran Doğu’dan da çevrilmiş olacaktı. Irak harekâtından sonra Batı’sı tamamen ABD ve İngiltere’nin eline geçecek olan İran’ın Doğu’su da Afganistan harekâtı ile “kuşatılmış”oluyordu.

 5) 1990’lı yılların başında Ermenistan da Azerbeycan’ın yüzde 20 toprağını işgal ederek, “Batı’nın bölgedeki genişlemesine”,karınca kaderince katkıda bulunuyordu.

 6) Yunanistan’ın(ve Batı’nın) Kıbrıs’ı ve Ege’yi Türkiye’den koparıp alması da soğuk savaş sonrasının yeni sıcak hareketlerinin içine dahil ediliyordu.

 7)Bu arada Asya’nın güneydoğusunda Batı,Endonezya’ya daha büyük fatura kesiyordu;ülke bölünüyordu;çünkü Batı, kendisi dışında yeni bölgesel büyüklere ve güçlere izin vermezdi. 

 Batı kapitalizmi soğuk savaş sonrasında, “ Kendisi dışındakileri Zayıflatıyor, Hırpalıyor ve Bölüyordu ”. bu durum, “ Batı kapitalizminin tek boyutlu olarak egemen olmak istediği bir dünya düzeninin,yani küreselleşmenin vazgeçilmez bir koşulu idi ”.

Batı kapitalizmi yeni bir siyasi ve iktisadi harita çizmek istiyordu;bir tarafta egemen Batı kapitalizmi bulunacaktı;bu küçük azınlığa karşın Arjantin,Brezilya,Afrika,Çin,Hindistan,Pakistan,İran ve daha birçokları Batı kapitalizmine tek taraflı bağlanmak isteniyordu.

 Batı kapitalizmi,oligarşi yaratmak istiyordu. Soğuk savaş sonrasının yeni bir ürünü olarak... Hem de demokrasi çığlıkları arasında.


 http://mudafaai-hukuk.com.tr/arsiv/mayis03_03.htm


..