Serdar ÖRNEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Serdar ÖRNEK etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2017 Cumartesi

SUDAN İÇ SAVAŞI,


SUDAN İÇ SAVAŞI,



Serdar ÖRNEK*1 
*Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 

Özet 

Sudan İç Savası 1955-1972 ve 1983-2005 yılları arasında iki asamalı olarak yasanmıstır. Savas temelde Kuzey Sudanlılar’ın tarih içinde farklı medeniyetlerin etkisi altına girmeleri nedeniyle Güney Sudanlılar’ın dinsel, kültürel ve sosyal olarak kendilerinden farklı olmalarını kabullenememelerinden kaynaklanmıstır. 
Kuzey’de yasayanlar çoğunlukla Müslüman iken Güneyde yasayanlar Animist ya da Hırıstiyandır. Ayrıca ülkenin kuzeyinde ciddi bir Arap nüfusu da bulunmaktadır. Kuzey’in Güneyliler’i asimile etme çabaları ve ülkede ikinci sınıf vatandaslar olarak yasama olasılığı Güney’de tepkiyle karsılanmıstır. 

Dolayısıyla Güneyliler ülke 1 Ocak 1956’da İngiltere’den bağımsızlığını elde etmeden önce 1955 Ağustos’unda isyan etmislerdir. 

Ülkenin Bağımsızlığını elde etmesinden sonra yönetim ya askerlerin ya da kısa süreli de olsa bu asimile politikasını destekleyen sivillerin elinde olduğundan demokratik veya barısçıl yöntemlerle bir sonuç elde edilememistir. 

Güney Sudan 

Özgürlük hareketi ülkenin güneyinin büyük bir bölümünün kontrolünü eline geçirince 1972’de Sudan hükümeti Güneylilerle Adis Ababa Antlasması’nı imzalamıslardır. 
Bu antlasmayla Güney Bölgesi Meclisi’nin kurulması, Güney’e politik ve ekonomik otonomi verilmesi, genel af ve mültecilerin geri dönmesine izin verilmesi kararlastırılmıstır. 
Birinci iç savasta bes yüz binden fazla kisinin hayatını kaybettiği ve yüz binlerce kisinin yurtlarını terk etmek zorunda kaldıkları tahmin edilmektedir. 

Adis Ababa anlasmasından kaynaklanan otonomi sayesinde güneyliler daha liberal bir yasam tarzına sahip olarak yasarken ülkede barıs ortamı devam etmistir. 
Güneyde petrol kaynaklarının kesfedilmesiyle kuzeyliler Adis Ababa anlasmasının değistirilmesi yönünde taleplerde bulunmaya baslamıslardır. 
Ayrıca kuzeyde Müslüman Kardesler Örgütü’nün etkisini artırmasıyla güneyliler üzerinde Araplastırma ve İslamlastırma politikaları da canlanmaya baslamıstır. 
1981 yılında Sudan devlet baskanı Nimeiri Güney Bölgesi Meclisi’ni ve Adis Ababa Antlasmasını feshetmistir. Ayrıca Nimeri Arapça’yı resmi dil olarak kabul ederek, Eylül 1983’te tüm ülkede seriat kanunlarının geçerli olacağını ilan etmistir. Bu gelismeler üzerine ülkede ikinci iç savas dönemi baslamıstır. 2005 yılına kadar devam eden çatısmalar Kenya’da varılan bir uzlasmayla sonuçlanmıstır. Bu antlasma çerçevesinde 9 

Temmuz 2011 tarihinde Güney Sudan’da yapılan bir Referandumla Güney Sudan Bağımsızlığına kavusmustur. 

Bu çalısmada Güney Sudan 9 Temmuz 2011’de Bağımsızlığını elde etmis olsa da, Darfur sorunu 2011’de yapılan barıs antlasmasıyla yatısmıs gibi gözükse de maalesef bu antlasmaların bölgeye istikrar getirmeyeceği ve bölgedeki çatısma ortamının daha uzun bir süre devam edeceği öngörüsünde bulunulmaktadır. Bu konudaki temel dayanağımız ise barıs antlasmalarının ekonomik kaynakların paylasımı ve yeni sınırlar konusunda ciddi sorunlara yol açabilecek belirsizlikler barındırmasıdır. 

Hala hem Sudan hem de Güney Sudan devletleri içinde gerginlik kaynağı olusturabilecek etnik ve dinsel farklılıklar mevcuttur. 

Bunun yanında Güney Sudan’da özellikle iki büyük kabile (Dinka ve Nuer) arasında ülkedeki yönetime hakim olma çekismesi devam etmektedir. ABD ve Çin gibi uluslararası aktörlerin bölgedeki farklı politikaları ve farklı bölgesel aktörlere olan destekleri zaten bıçak sırtı olan barıs ortamını daha da olumsuz etkilemistir. 

Güney Sudan ve Sudan iliskileri en basından itibaren gergin baslamıs ve bazen silahlı çatısma seviyesine dönüsmüstür. Güney Sudan ve Sudan arasında bu gerginlikler yasanırken Temmuz 2013’de Güney Sudan’da iç savas baslamıstır. Bu iç savas kanlı bir sekilde devam etmektedir. Bölgesel ve uluslararası aktörlerin müdahaleleri nedeniyle de kısa bir süre içinde çözümlenecek gibi görünmemektedir. 



***


KIBRIS PETROL İÇİNDEMİ YÜZÜYOR


KIBRIS PETROL İÇİNDEMİ YÜZÜYOR, ?


LEFKOŞA - Züleyha Karaman
21.09.2011

Rumların, Türkiye ve KKTC'nin tüm uyarılarına rağmen, petrol ve doğalgaz sondajına başlaması, petrol gerginliğini iyice tırmandırdı.


Rumların, Türkiye ve KKTC'nin tüm uyarılarına rağmen, petrol ve doğalgaz sondajına başlaması, petrol gerginliğini iyice tırmandırdı.

***




AA muhabirinin derlemesine göre, Adanın etrafını çevrelediği belirtilen zengin petrol yatakları, son yıllarda, devam eden Kıbrıs müzakerelerini de gölgeledi ve adadaki tansiyonu yükseltti. Rumların, sondaja başlamasıyla Ada'da yeni bir süreç başlamış oldu.

Noble Energy şirketinin üst düzey bir yetkilisine göre, Kıbrıs Rum kesimin tek yanlı parsellediği ''12. ve 3. parsel''deki yataklar ''çok büyük'' ve ''Bu iki Kıbrıs parselinde bulunan yataklar Avrupa'nın önümüzdeki 100 yıllık enerji ihtiyacını karşılayabilecek ölçüde.''

Kıbrıs Rum yönetimi 2003 yılında Mısır'la başladığı Doğu Akdeniz'de petrol ve doğalgaz arama anlaşmasına, 2007'de Lübnan, Suriye ve İsrail ile devam etti.
Hidrokarbon arama ruhsatı ihalelerine ilk olarak Şubat 2007'de başlayan Rum yönetimi, Doğu Akdeniz'i kendince parsellere ayırarak, uluslararası ihaleye çıktı.
Rum yönetimi, ''Afrodit'' adı verilen 12 parselde petrol ve doğalgaz arama ruhsatını, Amerikan menşeli Noble Energy şirketine verdi. Geçtiğimiz aylarda, petrol ve doğal gaz aranmasına, sözde ''bağımsızlık günü'' olan 1 Ekim'de başlanacağını duyuran Rum yönetimi, bu kararını öne alarak, sondaja 18 Eylül Pazar akşamı başladı. Rum radyosu, sondaja başlayan Noble Energy şirketinin platformunun üzerinde İsrail insansız casus uçaklarının uçuş yaptıklarını ve İsrail donanmasına ait gemilerin de platformun doğusunda görüldüklerini duyurdu.
Sondaj öncesi, İsrail'in ''Leviathan'' ismi verilen parselinde bulunan doğalgaz platformu 12. parsele taşındı.

Eski Rum bakan uyardı,

Rum yönetiminin 2003'de Mısır'la yaptığı anlaşmaya imza koyan, Kıbrıs Rum yönetimi eski dışişleri bakanlarından Nikos Rolandis de, Rum yönetimine, sözde 
''Münhasır Ekonomik Bölgesi'' (MEB) içerisinde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarıyla ilgili Türkiye'nin uyarılarını dikkate alması çağrısı yaparak, 
'' Türkiye Dediğini Yapar '' dedi.

Atalay'dan Rumlara Çağrı


14-17 Eylül'de KKTC'yi ziyaret eden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz'de doğalgaz ve petrol arama girişimlerinin ekonomik değil, siyasi bir manevra olduğunu belirterek, Kıbrıs Rum kesimini bu tür provokatif faaliyetlerden kaçınmaya çağırdı.



KIBRIS VE ENERJİ ,



Serdar ÖRNEK*1 
*Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 
Baransel MIZRAK**2 
**Kocaeli Üniversitesi, Siyasi Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi 


Giris 

Hiç süphesiz Kıbrıs adasının bulunmus olduğu coğrafi konumun getirmis olduğu stratejik kazanımlar birçok devletin dikkatini çekmistir. Bölgede olduğu söylenen doğalgaz rezervleri Kıbrıs adasının ehemmiyetini bir kat daha artırmıs ve AB, ABD ve Rusya gibi taraflar bu gelismeyi yakından takip etmistir. 

1960 anlasmalarıyla Türk ve Rum toplumlarının iradesine dayanan Kıbrıs devletinin Rum tarafının kendilerini adanın tek hakimi olarak görmesi ve düzen aleyhine girisimlerde bulunmasıyla bozulmustur. 50 yılı askın çözümsüz kalan Kıbrıs Sorununda Kıbrıs Rum kesimi, 1960 Londra-Zurih Anlasmalarıyla ortaya konulan “Sui-Generis” yapıya aykırı olmasına rağmen adanın tümünü temsil ettiği iddiasıyla Avrupa Birliğine girmistir. Sonrasında “Annan Planı” ortaya konulmus yine ada da iki toplumun iradesine dayanan bir devlet Rum tarafının vetosu nedeniyle kurulamamıstır. 

Kıbrıs adası ve çevresinde doğalgaz ve petrol olduğu yönündeki iddialar halihazırda ekonomik krizle boğusan Rum tarafında büyük bir heyecana yol açmıstır. Bizde bu çalısmamızda Rum tarafının adada henüz kapsamlı bir çözüm olmamasına rağmen tek taraflı olarak Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) ilan etmesi ve bu bölgelerde doğal kaynak arama çalısmalarına baslamasından söz edeceğiz. Tabi ki bu ilan sonrasında tarafların hukuki değerlendirmelerine değindikten sonra Kıbrıs Rum Yönetiminin tek taraflı olarak bölgesindeki ülkelerde yaptığı MEB ve Kıta Sahanlığı sınırlandırma anlasmalarından ve buna Türkiye’nin verdiği tepkilerden bahsedilecektir. 

Çalısmamızın sonuç bölümünde ise Rum kesiminin tek taraflı olarak yaptığı girisimlerin ve tehditlerin Türkiye ve KKTC lehine nasıl döndürülebileceği hususunda çözüm önerilerinde bulunulacaktır. 

1) Münhasır Ekonomik Bölge Nedir? 

Birlesmis Milletler Deniz Hukuku Sözlesmesinin verdiği tanıma göre Münhasır Ekonomik Bölge, karasuların ölçülmeye baslandığı esas hat itibariyle 200 deniz milinin ötesine uzanmayan ve kıyı devletine, deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altındaki alanlarında birtakım hak ve yetkiler tanıyan deniz alanına denilmektedir. Yani MEB alanına sahip olan bir devlet sözlesmenin de belirttiği üzere deniz yatağı altında ve üstündeki sularda, deniz yataklarında ve toprak altında canlı ve cansız kaynakların arastırılması, isletilmesi, muhafazası ve yönetimi konularında, aynı sekilde sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi bölgenin ekonomik anlamda isletilmesi ve arastırılmasına yönelik egemen haklara sahip olmaktadır3. Bu hakların yanında kıyı devleti yapay adaları da bu bölgede insa edebilmektedir. Ancak bu hak ve yetkilere rağmen bu bölge açık deniz gibi değerlendirilmekte diğer devlet gemileri bu alanda seyredebilmekte, uçak uçurabilmekte ve denizaltı kablo ve boru hatları döseyebilmektedir. Diğer devletlerin, kıyı devletinin yetkilerine herhangi bir zarar verilemeyeceği gibi, aynı sekilde kıyı devleti de diğer devletlerin kendi yetkilerini kullanabilmesinde aynı hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Aynı zamanda coğrafi açıdan elverissiz olan devletlerde, hakkaniyet çerçevesinde eğer doğal kaynaklarda yeterli hacim olursa bu kaynaklardan yararlanabilme hakkına sahiptir.4 

2) Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Adası Çevresindeki Faaliyetleri ve Türk Tarafının Tepkileri 

KKTC Genel Baskanı ve o dönemin Devlet Bakanı ve Basbakan Yardımcısı Serdar Denktas adanın etrafında dünyanın en zengin doğal kaynakları olduğu ve bu kaynakların AB ve ABD tarafından kontrol altına alınmak istediğini açıklamıstır. Bu Annan planı öncesinde açıklanmıs ve adada çözümü sağlayacak olan Annan Planına ilgili tarafların tam destek verdiğini ifade etmistir.5 Fakat Annan Planı da Rum tarafının vetosu nedeniyle kabul edilmemistir. Daha sonradan, 2003 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adanın çevresinde petrol ve doğalgaz arama çalısmalarına baslamıstır. 2003 yılında Mısır ile MEB sınırlandırma anlasması imzalanmıs, 2007 yılında ise Lübnan ile MEB anlasmasına imza konulmustur. 
2010 yılında ise benzer bir anlasmayı İsrail ile Mavi Marmara baskınından sonra imzalamıstır. GKRY’nın Kıbrıs adasının etrafını tek taraflı olarak parsellere ayırmak suretiyle uluslararası ihaleye çıkardığı ve Afrodit olarak da isimlendirdiği 12. bölgede İsrail’e Delek Firması ve ABD’li Noble sirketi aracılığı ile doğal kaynak arama izni vermistir.6 

Mısır, Türkiye’nin tüm girisimlerine rağmen GKRY ile MEB sınırlandırmasını öngören anlasmayı 17 Subat 2003 yılında imzalamıstır. Mısır, ortay hat ele alınarak yapılan bu anlasma sonucunda bölgede önemli kayıplara uğradığı görülmüstür. Oysa Türkiye kıyıları esas alınarak yapılacak bir anlasma, Mısır’a 12.000 km2 daha fazla alan verecekti.7 Mısır’da Mübarek yönetiminin düsmesi sonrasında Mısır GKRY ile olan yaptığı bu anlasmayı hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle iptal etmistir. Prof. Dr. Ata Atun ise Rumlarla Mübarek döneminde yapılan anlasmanın iptal edilme sebebinin Mübarek tarafından Mısır hazinesinden çalınan paraların Rum bankalarında güvenli tutabilme karsılığında Rumlara adeta bu bölgeleri hibe ettiğini ve yeni yönetiminde uluslararası hukuka dayanarak bu yapılan anlasmayı iptal ettiğini söyleyecektir.8 

Lübnan ile de GKRY MEB anlasması imzalamayı basarmıs, bunun üzerine Türkiye Lübnan Büyükelçiliğine bir nota vererek mevcut anlasmanın Türkiye ve KKTC’nin mevcut hak ve menfaatlerini göz önüne almadığı ve GKRY yönetiminin adanın tümünü temsilen böyle bir girisimde bulunamayacağını belirtmis ve anlasmanın uygulanmamasını istemistir. 
Bunun üzerine Lübnan yapılan anlasmayı parlamentosunda bekleterek oylamayı ertelemistir. Bunda süphesiz Türkiye’nin notası etkili olmustur.9 

2004’te Rumlar tek taraflı olarak ilan ettiği MEB bölgesinde bölge devletleriyle MEB anlasmaları imzalamaya girismistir. Rumlar 2007 yılında da Kıbrıs’ın güneyinde sözde belirlenen MEB alanında 70 bin km2 alanda 13 adet petrol arama ruhsatı ilan etmistir. Rum kesimi belirlenen bu alanlardan 12 Parseli (Afrodit Bölgesi) ABD’li Noble sirketine, ikinci saha ihalesini Dtalya ve Fransa'ya, 2,3,9 nolu parselleri ENI'ye, 10 ve 11 nolu parselleri de Total'a vermistir. Aynı zamanda o dönemde Yunanistan, İsrail ve GKRY Enerji Bakanları anlasma imzalayarak üç ülkenin “enerji tedariği güvenliğini, sürdürülebilir kalkınmayı ve bölgesel isbirliğini” güçlendirmesini öngörmektedir. Avrupa Birliği ise bu gelismeleri destekler pozisyonda olmustur. Doğu Akdeniz gazı sayesinde Rumların borçlarını ödeyebileceği ve Rus tarafına olan Avrupa bağımlılığı azaltabileceği beklentisiyle Rum girisimlerini tesvik etmistir.10 

2010 yılında Dsrail ile GKRY arasında yapılan MEB sınırlandırma anlasması sonrasında Hristofyas üst düzey protokolle İsrail’de karsılanmıstır. Bu ziyarette GKRY üzerinden bölgede çıkarılacak olan enerjinin Avrupa’ya tasınması ve bunun içinde çalısma grubu kurulması kararları alınmıstır. 

2009 yılında ise Türk savas gemileri, Türkiye kıta sahanlığına girdiği için, Rumların ilan ettiği sözde MEB’te arastırma yapan Panama bandıralı Norveç gemisini engelleyerek faaliyette bulunmasını engellemistir. Bundan sonraki asamalarda da birçok sismik arastırma gemisi Türkiye tarafından engellemelere tabi tutulmus ve Türkiye bölgede bir ‘Fait Accopli’ ye müsaade etmeyeceğini bu tavırlarıyla göstermistir.11 

ABD sirketi Noble sondaja basladıktan 3 gün sonra KKTC, Türkiye’ye KKTC etrafında petrol ve doğalgaz arama ruhsatı vermis ve 2008 itibariyle iki boyutlu sismik arastırması yürüten Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Ekim 2011 itibariyle üç boyutlu sismik arastırmalara baslamıstır. Bunun yanında Doğu Akdeniz’de sondaj çalısması da planlayan Türkiye Kasım 2011 yılında Royal Dutch Shell firmasıyla isbirliği anlasması imzalamıstır. Türkiye GKRY’nin tek taraflı ihalelerinden sonra da bölgede savas gemileri, savas uçakları ve denizaltılarında katılımıyla tatbikatlar düzenlemis ve bu tatbikatlar Limosol ve Larnaka’da izlenebilmistir. Tatbikatın yapıldığı alanlar ise Rum kesiminin karasularının hemen dısında kaldığı görülmüstür.12 Bu arada da Rumların Ticaret Bakanlığı Enerji Direktörü Solon Kassinis sondaj platformunun 1650 metrelik deniz tabanına ulasarak 80 metre de tabandan toprağı deldiğini açıklamıstır. Dönemin Basbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise buna tepki göstererek: “Biz de su anda KKTC ile adımı atmıs vaziyetteyiz, çok kısa bir süre içerisinde, bu hafta içerisinde olması da mümkündür, münhasır ekonomik bölgemiz içerisinde bu çalısmaları baslatacağız” açıklamasında bulunmustur.13 GKRY bu arada da Mısır, Lübnan ve Dsrail ile yaptığı anlasmayı Libya ile de yapmaya gayret etmistir. 

3) Rumların Tutumu 

Rum kesimi, 1960 anlasmalarına aykırı olmasına rağmen Avrupa Birliğine girmeyi basarmıstır. Avrupa Birliği üyesi olarak Doğu Akdeniz’deki faaliyetlerinde Avrupa Birliğinden destek alması daha da kolay olmustur. Rum tarafı her ne kadar bölgede çıkarılacak olan kaynakların Türk tarafının da faydalanacağını ve kendileriyle de paylasılacağını ifade etse de, takdir yetkisinin adadaki iki toplumlu yapıda değil kendilerinde olduğunu düsünmektedirler. Fakat bu tür bir çözüm önerisi Türk tarafınca reddedilmekte ve 1960 düzeninden hareketle adada kapsamlı bir çözüm olmadan Rum tarafının doğal kaynakları tek basına çıkaramayacağını ifade etmektedir. 

Rumların süphesiz bu kadar enerji kaynaklarının üzerinde durmasının sebebi yasadıkları ekonomi kriz gösterilebilir. Vasiliko Elektirik Santralinde meydana gelen patlama ve KKTC’den alınan elektrik Rumların gururunu incitmis ve doğal kaynakları arama çalısmaları onur meselesi haline gelmistir. 

GKRY’nin parsellediği MEB alanlarından 7.000 km2’lik bölümü Türkiye’nin alanına girmekte ve diğer alanlardan 48.000 km2 alanda da KKTC’nin de hakkı bulunmaktadır. Diğer yandan Yunan ve Rum Kesiminin girisimleri sonuç verirse 145.000 km2’lik alandan 71.000 km2’lik alan Yunanistan’a, 33.000 km2’lik alan GKRY’ye kalacak kendisine ise sadece 41.000 km2’lik bir alan kalacaktır.14 

4) Tarafların Hukuki Argümanları 

İlk olarak Rum kesiminin alanları sınırlandırmada kullandığı yöntem, 1982 Deniz Sözlesmesinde de öngörülen ‘Ortay Hat Çizgisi’dir. Ortay Hat Çizgisi devletler arasında esit mesafelerden (orta noktadan) sınırın geçmesini öngören bir uygulamadır. Dolayısıyla devletler arasındaki mesafe ne kadar büyükse alanda bir o kadarda büyük olmakta, küçük olması halinde ve devletlerarasında mesafenin yakın olduğu durumlarda ise deniz alanı orta noktadan bölünmektedir. Her ne kadar GKRY, Mısır ve Lübnan ile yaptığı anlasmalarda ‘Ortay Hat Çizigisi’ni esas alsa da, BM Deniz Hukuku sözlesmesinde Hakkaniyet İlkesinin de göz önüne alınması gerektiği belirtilmistir. Fakat GKRY’nin bu bağlamda hakkaniyetten anladığı sadece ‘Ortay Hat Çizgisi’dir. Bu uygulamanın yapılması halinde Türkiye’ye Kıbrıs adasının kuzeyinde çok az bir alan kalırken, GKRY’ ye ise çok büyük bir alan bırakmakta bu da hakkaniyet ilkesine aykırı olmaktadır. Örneğin, GKRY’nin tek taraflı olarak böldüğü 13 parselden sadece 12’ci parseli KKTC kadar alanı kapsamaktadır. Hakkaniyet ilkesinin ne kadar ihlal edildiği buradan da kolaylıkla anlasılabilir. 

Türk tarafının bu konudaki tezlerine bakılırsa, hakkaniyet ilkesi gereği devletlerin karsılıklı hak ve rızasına dayanarak anlasmalar yoluyla bölgelerin sınırlandırılmasıdır. 

Bu bağlamda tüm devletlerin çıkarlarının gözetilmesi çok önemli olmaktadır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasına iliskin teamül ve yargı kararlarına bakıldığı takdirde açık bir sekilde görülecektir ki, coğrafi faktörlerin yanında söz konusu denizin özel konumu (açık deniz mi kapalı deniz mi?), doğal kaynaklarının zenginliği ve denizde hak ve menfaati olan devletin sosyo-ekonomik özellikleri de göz önüne alınması gereken önemli hususlar olarak karsımıza çıkmaktadır. Yani kısaca deniz sınırlandırılmasında hakkaniyet, esit uzaklık, orantısallık, coğrafyanın üstünlüğü, kapatmama ve özel ve beseri kosullar gibi prensipler kullanılmaktadır. Türkiye’de kıstasların bunlara göre alınması ve hukuka uygun bir sınırlandırma yapılmasını istemektedir.15 


5) Sonuç ve Öneriler 

İlk olarak Türkiye’nin bölgede bir MEB politikasının olması gerekmektedir. Yunanistan ve GKRY bu konuda gayet aktif olmalarına rağmen Türkiye bu konuda yeterince iyi bir pozisyon alamamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle MEB anlasmaları yapması yararına olacaktır. AB Dönem Baskanlığı öncesine GKRY’nin hemen arama çalısmalarına baslaması Türkiye’yi agresif bir devlet pozisyonuna sokmak istemesindendir. Türkiye agresif devlet imajından kaçınmalı ve olabildiğince diğer devletlere diplomatik baskı kullanmak suretiyle hakkını arama yoluna gitmelidir. GKRY, AB üyeliğinde olduğu gibi “0 toplamlı oyun” pesinde olabilir. Böyle bir politika ile karsılasılması durumunda Türkiye’nin de benzer politikalarla cevap vermesi ve hukuken haklı olduğu yönünde güçlü bir lobi faaliyetinde bulunması gerekmektedir. Diğer yandan gerginlik seviyesinin kontrollü bir biçimde ilerlemesi de Türkiye’nin yararına olacaktır. Türkiye’nin artan askeri üstünlüğünün farkında olan Yunan ve Rum tarafı ekonomik krizinde vermis olduğu yükle Türk tarafına karsı fazla bir karsı girisimde bulunmaya yeltenemeyecektir. Hali hazırda Türk tarafının karsı olduğu böyle bir durumda GKRY ile anlasma yapan sirketlerde kendilerini rahat hissedemeyecektir. Kontrollü gerginlik politikası bahsedildiği üzere ekonomik kriz, petrol arama çalısmalarının yarattığı yük, siyasi belirsizlik ile de birlesirse Rum tarafı kolay hareket edemeyecektir. Akdeniz’deki doğal kaynaklar konusunda oldubittiye (Fait Accopli) müsaade eden Türkiye, Rumların AB üyeliğinde olduğu gibi çok zor duruma düsecek ve Akdeniz’deki varlığı tartısmalı hale gelecektir. Bu Türkiye’nin bölgedeki durumu için hayati derecede önemli bir meseledir. Bu arada Yunan ve Rumların belirlediği alanlarda balıkçılık açısından 

Akdeniz’de en verimli alanlara denk gelmektedir. Bu yüzden Türkiye’nin Rum ve Yunan tarafının girisimlerine müsaade etmemesi için birçok sebep bulunmaktadır.16 

Bu arada Rum kesiminin çıkardığı ve pazarlamak içinde Yunanistan üzerinden pazarlamayı düsündüğü boru hattı projesinin maliyeti yaklasık olarak 17 milyar dolar tutmaktadır. GKRY’nin çıkardığı gazı Mısır ve Ürdün’e pazarlaması da alternatifleri daraltmaktadır. Diğer alternatif ise Limosol yakınlarında gazı sıvılastıracak bir tesis kurmak fakat bu da yaklasık olarak 8-10 milyar dolar tutmaktadır. Tek hesaplı güzergah Türkiye gözükmektedir. Fakat eğer Yunan ve Rum kesimi daha masraflı yoldan geçirerek Türkiye’yi bypass etmek isterlerse de Türkiye’nin enerji koridoru olma iddiası zarar görebilir. Bu yüzden Kıbrıs’taki çözüm herkesin yararına görülmektedir. Bölgede Dngiltere ise bekle-gör politikası uygulamaktadır ancak ada çevresinde bulunacak olan kaynaklardan hak istemesi pek olasıdır. 

Diğer yandan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) arama çalısmalarında daha etkin olabilmesi için teknik kabiliyetinin de artırılması çok önemli bir husustur. 

Bölge ülkeleri ile olan iliskilerimizin iyi olması da bize bu doğrultuda önemli kazanımlar sağlayacaktır. Örneğin Dsrail ile iliskilerimizin bozulmasını fırsat bilen GKRY’nin İsrail ile iliskilerimizin düzelmesi karsısında pozisyonunun zayıflayacağını söyleyebiliriz. Diğer yandan Dsrail’in Leviathan bölgesinde çıkardığı doğal kaynağı Türkiye üzerinden uluslararası pazara ulastırması da bizim açımızdan önemli bir avantaj olacaktır. 

Rum radyosu, sondaja başlayan Noble Energy şirketinin platformunun üzerinde İsrail insansız casus uçaklarının uçuş yaptıklarını ve İsrail donanmasına ait gemilerin de platformun doğusunda görüldüklerini duyurdu.

Sondaj öncesi, İsrail'in '' Leviathan '' ismi verilen parselinde bulunan doğalgaz platformu 12. parsele taşındı.

Eski Rum bakan uyardı

Rum yönetiminin 2003'de Mısır'la yaptığı anlaşmaya imza koyan, Kıbrıs Rum yönetimi eski dışişleri bakanlarından Nikos Rolandis de, Rum yönetimine, sözde ''Münhasır Ekonomik Bölgesi'' (MEB) içerisinde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarıyla ilgili Türkiye'nin uyarılarını dikkate alması çağrısı 
yaparak, ''Türkiye dediğini yapar'' dedi.

Atalay'dan Rumlara çağrı,

14-17 Eylül'de KKTC'yi ziyaret eden Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay da Kıbrıs Rum tarafının Doğu Akdeniz'de doğalgaz ve petrol arama girişimlerinin ekonomik değil, siyasi bir manevra olduğunu belirterek, Kıbrıs Rum kesimini bu tür provokatif faaliyetlerden kaçınmaya çağırdı.
http://aa.com.tr/tr/dunya/kibris-petrol-icin-de-mi-yuzuyor/411704


DİPNOTLAR;

1 Yrd. Doç. Dr., Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 
2 Kocaeli Üniversitesi, Siyasi Tarih Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi 
3 BM Deniz Hukuku Sözlesmesi için Bknz, http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/denizhukuku.pdf (Erisim Tarihi: 01. 10. 2014) 
4 Cenap Çakmak, “Uluslararası Hukuk: Giris, Teori ve Uygulama”, Ekin Yayınları, 2014, s. 171 
5 “ Kıbrıs petrol içinde mi yüzüyor? ”, http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/09/21/kibris-petrol-icinde-mi-yuzuyor Sabah Gazatesi, 21.09.2011 
6 Hasan Selim Özertem, “Doğu Akdeniz’de Enerji Oyunları”, USAK Analist Dergisi, Sayı: 9, Yıl:1 Kasım 2011 
7 Sertaç H. Basaren, “Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyusmazlığı”, SAREM (Stratajik Arastırma ve Etüt Merkezi) Ocak 2010, s.149 
8 “Prof. Atun: Anlasmayı bozan Mısır haklı”, 
http://www.haber7.com/kibris/haber/1000555-prof-atun-anlasmayi-bozan-misir-hakli , Haber7.com, 11 Mart 2013 (Erisim tarihi: 01.10.2014) 
9 Basaren, “ Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyusmazlığı ”, s.153 
10 Dr. Göknur Akçadağ, “Doğu Akdenizde Enerji Jeopolitiği ve Bölge Ülkelerine Yansıyan Rekabeti”, turkishnyy.com, 15.09.2014 (Erisim Tarihi:01.10.2014) 
11 “Rum Radyosu:” Türk Gemisi Yine Petrol Arayan Gemiye Müdahale Etti ”, http://www.haberler.com/rumradyosu-
turk-savas-gemisi-yine-petrol-arayan-haberi/ 25 Kasım 2008 (Erisim tarihi:01.10.2014) 
12 Cenk Özgen,i Güvenliğine Yönelik Bir Girisim:Akdeniz Kalkanı Harekatı”, Akademik Ortadoğu, Cilt 8, Sayı 1, 2013, ss.109-110 
13 “Rumlar Akdenizde sondajı baslattı, ‘savas gemisi ve TPAO’ resti çektik”, Hürriyet Gazatesi, 20 Eylül 2011 
http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18773690.asp 
14 Dr. Sertaç H. Baseren, “ Doğu Akdenizde Gerilim”, Turkish Marine Research Foundation, 
http://www.tudav.org/index.php?option=com_content&view=article&id=95:dou-akdeniz-serhat-h-
baeren&catid=40:muenhasr-ekonomik-boelge&Itemid=54&lang=en (Erisim tarihi: 01.10.2014) 
15 Dbrahim Kaya, “Doğu Akdenizdeki Gerginliğin Hukuki Boyutu”, USAK Analist 9 sayı 1 yıl, ss.56-57 

KAYNAKÇA ;

“Kıbrıs petrol içinde mi yüzüyor?”, 
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/09/21/kibris-petrol-icinde-mi-yuzuyor Sabah 
Gazatesi, 21.09.2011 “Prof. Atun: Anlasmayı bozan Mısır haklı”, 
http://www.haber7.com/kibris/haber/1000555-prof-atun-anlasmayi-bozan-misir-hakli , 
Haber7.com, 11 Mart 2013 (Erisim tarihi: 01.10.2014) 
“Rum Radyosu:”Türk Gemisi Yine Petrol Arayan Gemiye Müdahale Etti”, 
http://www.haberler.com/rum-radyosu-turk-savas-gemisi-yine-petrol-arayan-haberi/ Kasım 2008 (Erisim tarihi:01.10.2014) 
16 Mustafa Kutlay,” Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Anlasması: Doğu Akdenizde Sertlesen Rekabet”, USAK Gündem, 
http://www.usakgundem.com/yazar/2243/t%C3%BCrkiye-kktc-k%C4%B1ta-sahanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-anla%C5%9Fmas%C4%B1-do%C4%9Fu-akdeniz%E2%80%99de-
sertle%C5%9Fen-rekabet.html (Erisim tarihi:01.10.2014) 
“Rumlar Akdenizde sondajı baslattı, ‘savas gemisi ve TPAO’ resti çektik”, Hürriyet Gazatesi, 20 Eylül 2011 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18773690.asp 
BM Deniz Hukuku Sözlesmesi için Bknz, http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/denizhukuku.pdf (Erisim Tarihi: 01. 10. 2014) 
Cenk Özgen,i Güvenliğine Yönelik Bir Girisim:Akdeniz Kalkanı Harekatı”, Akademik Ortadoğu, Cilt 8, Sayı 1, 2013 
Çakmak, Cenap “Uluslararası Hukuk: Giris, Teori ve Uygulama”, Ekin Yayınları, 2014 
Dr. Göknur Akçadağ, “Doğu Akdenizde Enerji Jeopolitiği ve Bölge Ülkelerine Yansıyan Rekabeti”, turkishnyy.com, 15.09.2014 
Dr. Sertaç H. Baseren, “ Doğu Akdenizde Gerilim”, Turkish Marine Research Foundation, http://www.tudav.org/index.php?option=com_content&view=article&id=95:dou-
akdeniz-serhat-h-baeren&catid=40:muenhasr-ekonomik-boelge&Itemid=54&lang=en (Erisim tarihi: 01.10.2014) 
İbrahim Kaya, “Doğu Akdenizdeki Gerginliğin Hukuki Boyutu”, USAK Analist 9 sayı 1 yıl 
Mustafa Kutlay,” Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Anlasması: Doğu Akdenizde Sertlesen Rekabet”, USAK Gündem, 
http://www.usakgundem.com/yazar/2243/t%C3%BCrkiye-kktc-k%C4%B1ta-sahanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-anla%C5%9Fmas%C4%B1-do%C4%9Fu-
akdeniz%E2%80%99de-sertle%C5%9Fen-rekabet.html (Erisim tarihi:01.10.2014) 
Özertem, Hasan Selim “Doğu Akdeniz’de Enerji Oyunları”, USAK Analist Dergisi, Sayı: 9, Yıl:1 Kasım 2011 
Sertaç H. Basaren, “Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyusmazlığı”, SAREM (Stratajik Arastırma ve Etüt Merkezi) Ocak 2010 


***





http://aa.com.tr/tr/dunya/kibris-petrol-icin-de-mi-yuzuyor/411704


...


   KIBRIS VE ENERJİ

Serdar Örnek
Baransel Mızrak

Giriş

Hiç şüphesiz Kıbrıs adasının bulunmuş olduğu coğrafi konumun getirmiş olduğu  stratejik kazanımlar birçok devletin dikkatini çekmiştir. Bölgede olduğu söylenen doğalgaz rezervleri Kıbrıs adasının ehemmiyetini bir kat daha artırmış ve AB, ABD ve Rusya gibi taraflar bu gelişmeyi yakından takip etmiştir. 
1960 anlaşmalarıyla Türk ve Rum toplumlarının iradesine dayanan Kıbrıs devletinin Rum tarafının kendilerini adanın tek hakimi olarak görmesi ve düzen aleyhine girişimlerde bulunmasıyla bozulmuştur.  50 yılı aşkın çözümsüz kalan Kıbrıs Sorununda Kıbrıs Rum kesimi, 1960 Londra-Zurih Anlaşmalarıyla ortaya konulan “Sui-Generis” yapıya aykırı olmasına rağmen adanın tümünü temsil ettiği iddasıyla Avrupa Birliğine girmiştir. Sonrasında “Annan Planı” ortaya konulmuş yine ada da iki toplumun iradesine dayanan bir devlet Rum tarafının vetosu nedeniyle kurulamamıştır.

Kıbrıs adası ve çevresinde doğalgaz ve petrol olduğu yönündeki iddaalar halihazırda ekonomik krizle boğuşan Rum tarafında büyük bir heyecana yol açmıştır. Bizde bu çalışmamızda Rum tarafının ada’da henüz kapsamlı bir çözüm olmamasına rağmen tek taraflı olarak Münhasır Ekonomik Bölgeler (MEB) ilan etmesi ve bu bölgelerde doğal kaynak arama çalışmalarına başlamasından söz edeceğiz.  Tabi ki bu ilan sonrasında tarafların hukuki değerlendirmelerine değindikten sonra Kıbrıs Rum Yönetiminin  tek taraflı olarak bölgesindeki ülkelerde yaptığı MEB ve Kıta Sahanlığı sınırlandırma anlaşmalarından ve buna Türkiye’nin verdiği tepkilerden bahsedilecektir.

Çalışmamızın sonuç bölümünde ise Rum kesiminin tek taraflı olarak yaptığı girişimlerin ve tehditlerin Türkiye ve KKTC lehine nasıl döndürülebileceği hususunda çözüm önerilerinde bulunulacaktır. 






Münhasır Ekonomik Bölge Nedir?


Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesinin verdiği tanıma göre Münhasır Ekonomik Bölge, karasuların ölçülmeye başlandığı esas hat itibariyle 200 deniz milinin ötesine uzanmayan ve kıyı devletine, deniz yatağı üzerindeki sularda, deniz yataklarında ve bunların toprak altındaki alanlarında birtakım hak ve yetkiler tanıyan deniz alanına denilmektedir. Yani MEB alanına sahip olan bir devlet sözleşmeninde belirttiği üzere deniz yatağı altında ve üstündeki sularda, deniz yataklarında ve toprak altında canlı ve cansız kaynakların araştırılması, işletilmesi, muhafazası ve yönetimi konularında, aynı şekilde sudan, akıntılardan ve rüzgarlardan enerji üretimi gibi bölgenin ekonomik anlamda işletilmesi ve araştırılmasına yönelik egemen haklara sahip olmaktadır. Bu hakların yanında kıyı devleti yapay adaları da bu bölgede inşa edebilmektedir. Ancak bu hak ve yetkilere rağmen bu bölge açık deniz gibi değerlendirilmekte diğer devlet gemileri bu alanda seyredebilmekte, uçak uçurabilmekte ve denizaltı kablo ve boru hatları döşeyebilmektedir. Diğer devletlerin, kıyı devletinin yetkilerine herhangi bir zarar verilemeyeceği gibi, aynı şekilde kıyı devletide diğer devletlerin kendi yetkilerini kullanabilmesinde aynı hassasiyeti göstermesi gerekmektedir. Aynı zamanda coğrafi açıdan elverişsiz olan devletlerde, hakkaniyet çerçevesinde eğer doğal kaynaklarda yeterli hacim olursa bu kaynaklardan yararlanabilme hakkına sahiptir.

Kıbrıs Rum Yönetiminin Kıbrıs Adası Çevresindeki Faaliyetleri ve Türk Tarafının Tepkileri

KKTC Genel Başkanı ve o dönemin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Serdar Denktaş adanın etrafında dünyanın en zengin doğal kaynakları olduğu ve bu kaynakların AB ve ABD tarafından kontrol altına alınmak istediğini açıklamıştır. Bu Annan planı öncesinde açıklanmış ve adada çözümü sağlayacak olan Annan Planına ilgili tarafların tam destek verdiğini ifade etmiştir. Fakat Annan Planı da Rum tarafının vetosu nedeniyle kabul edilmemiştir. Daha sonradan,. 2003 yılında Güney Kıbrıs Rum Yönetimi adanın çevresinde petrol ve doğalgaz arama çalışmalarına başlamıştır. 2003 yılında Mısır ile MEB sınırlandırma anlaşması imzalanmış, 2007 yılında ise Lübnan ile MEB anlaşmasına imza konulmuştur. 2010 yılında ise benzer bir anlaşmayı İsrail ile Mavi Marmara baskınından sonra imzalamıştır. GKRY’nın Kıbrıs adasının etrafını tek taraflı olarak parsellere ayırmak suretiyle uluslararası ihaleye çıkardığı ve Afrodit olarakta isimlendirdiği 12. bölgede İsraile Delek Firması ve ABD’li Noble şirketi aracılığı ile doğal kaynak arama izni vermiştir. 

Mısır, Türkiye’nin tüm girişimlerine rağmen GKRY ile MEB sınırlandırmasını öngören anlaşmayı 17 Şubat 2003 yılında imzalamıştır. Mısır, ortay hat ele alınarak yapılan bu anlaşma sonucunda bölgede önemli kayıplara uğradığı görülmüştür. Oysa, Türkiye kıyıları esas alınarak yapılacak bir anlaşma, Mısır’a 12.000 km2 daha fazla alan verecekti.  Mısır’da Mübarek yönetiminin düşmesi sonrasında Mısır GKRY ile olan yaptığı bu anlaşmayı hakkaniyete uygun olmadığı gerekçesiyle iptal etmiştir. Prof.Dr. Ata Atun ise Rumlarla Mübarek döneminde yapılan anlaşmanın iptal edilme sebebinin Mübarek tarafından Mısır hazinesinden çalınan paraların Rum bankalarında güvenli tutabilme karşılığında Rumlara adeta bu bölgeleri hibe ettiğini ve yeni yönetiminde uluslararası hukuka dayanarak bu yapılan anlaşmayı iptal ettiğini söylecektir.

Lübnan ile de GKRY MEB anlaşması imzalamayı başarmış, bunun üzerine Türkiye Lübnan Büyükelçiliğine bir nota vererek mevcut anlaşmanın Türkiye ve KKTC’nin mevcut hak ve menfaatlerini göz önüne almadığı ve GKRY yönetiminin adanın tümünü temsilen böyle bir girişimde bulunamayacağını belirtmiş ve anlaşmanın uygulanmamasını istemiştir. Bunun üzerine Lübnan yapılan anlaşmayı parlementosunda bekleterek oylamayı ertelemiştir. Bunda şüphesiz Türkiye’nin notası etkili olmuştur.

2004’te Rumlar tek taraflı olarak ilan ettiği MEB bölgesinde bölge devletleriyle MEB anlaşmaları imzalamaya girişmiştir. Rumlar 2007 yılında da Kıbrısın güneyinde sözde belirlenen MEB alanında 70 bin km2 alanda 13 adet petrol arama ruhsatı ilan etmiştir. Rum kesimi belirlenen bu alanlardan 12 Parseli (Afrodit Bölgesi) ABD’li Noble şirketine, ikinci saha ihalesini İtalya ve Fransa'ya, 2,3,9 nolu parselleri ENI'ye, 10 ve 11 nolu parselleri de Total'a vermiştir. Aynı zamanda o dönemde Yunanistan, İsrail ve GKRY Enerji Bakanları anlaşma imzalayarak üç ülkenin “enerji tedariği güvenliğini, sürdürülebilir kalkınmayı ve bölgesel işbirliğini” güçlendirmesini öngörmektedir. Avrupa Birliği ise bu gelişmeleri destekler pozisyonda olmuştur. Doğu akdeniz gazı sayesinde Rumların borçlarını ödeyebileceği ve Rus tarafına olan Avrupa bağımlılığı azaltabileceği beklentisiyle Rum girişimlerini teşvik etmiştir. 
2010 yılında İsrail ile GKRY arasında yapılan MEB sınırlandırma anlaşması sonrasında Hristofyas üst düzey protokolle İsrailde karşılanmıştır. Bu ziyarette GKRY üzerinden bölgede çıkarılacak olan enerjinin Avrupaya taşınması ve bunun içinde çalışma grubu kurulması kararları alınmıştır.

2009 yılında ise Türk savaş gemileri, Türkiye kıta sahanlığına girdiği için, Rumların ilan ettiği sözde MEB’te araştırma yapan Panama bandıralı Norveç gemisini engelleyerek faaliyette bulunmasını engellemiştir. Bundan sonraki aşamalardada birçok sismik araştırma gemisi Türkiye tarafından engellemelere tabi tutulmuş ve Türkiye bölgede bir ‘Fait Accopli’ ye müsaade etmeyeceğini bu tavırlarıyla göstermiştir.

ABD şirketi Noble sondaja başladıktan 3 gün sonra  KKTC, Türkiye’ye KKTC etrafında petrol ve doğalgaz arama ruhsatı vermiş ve 2008 itibariyle iki boyutlu sismik araştırması yürüten Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO), Ekim 2011 itibariyle üç boyutlu sismik araştırmalara başlamıştır. Bunun yanında Doğu Akdenizde sondaj çalışmasıda planlayan Türkiye Kasım 2011 yılında Royal Dutch Shell firmasıyla işbirliği anlaşması imzalamıştır. Türkiye GKRY’nin tek taraflı ihalelerinden sonra da bölgede savaş gemileri, savaş uçakları ve denizaltılarında katılımıyla tatbikatlar düzenlemiş ve bu tatbikatlar Limosol ve Larnaka’da izlenebilmiştir. Tatbikatın yapıldığı alanlar ise Rum kesiminin karasularının hemen dışında kaldığı görülmiştür. Bu arada da Rumların Ticaret Bakanlığı Enerji Direktörü Solon Kassinis sondaj platformunun 1650 metrelik deniz tabanına ulaşarak 80 metre de tabandan toprağı deldiğini açıklamıştır. Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ise buna tepki göstererek: “Biz de şu anda KKTC ile adımı atmış veziyetteyiz, çok kısa bir süre içerisinde, bu hafta içerisinde olması da mümkündür, münhasır ekonomik bölgemiz içerisinde bu çalışmaları başlatacağız” açıklamasında bulunmuştur. GKRY bu arada da Mısır, Lübnan ve İsrail ile yaptığı anlaşmayı Libya ile de yapmaya gayret etmiştir.

Rumların Tutumu


Rum kesimi, 1960 anlaşmalarına aykırı olmasına rağmen Avrupa Birliğine girmeyi başarmıştır. Avrupa Birliği üyesi olarak Doğu Akdenizdeki faaaliyetlerinde Avrupa Birliğinden destek alması daha da kolay olmuştur. Rum tarafı her ne kadar bölgede çıkarılacak olan kaynakların Türk tarafınında faydalanacağını ve kendileriyle de paylaşılacağını ifade etse de, taktir yetkisinin adadaki iki toplumlu yapıda değil kendilerinde olduğunu düşünmektedirler. Fakat bu tür bir çözüm önerisi Türk tarafınca rededilmekte ve 1960 düzeninden haraketle adada kapsamlı bir çözüm olmadan Rum tarafının doğal kaynakları tek başına çıkaramayacağını ifade etmektedir. 

Rumların şüphesiz bu kadar enerji kaynaklarının üzerinde durmasının sebebi yaşadıkları ekonomi kriz gösterilebilir. Vasiliko Elektirik Santralinde meydana gelen patlama ve KKTC’den alınan elektirik Rumların gururunu incitmiş ve doğal kaynakları arama çalışmaları onur meselesi haline gelmiştir.

GKRY’nin parsellediği MEB alanlarından 7.000 km2 lik bölümü Türkiye’nin alanına girmekte ve diğer alanlardan 48.000 km2 alanda da KKTC’nin de hakkı bulunmaktadır. Diğer yandan Yunan ve Rum Kesiminin girişimleri sonuç verirse 145.000 km2 lik alandan 71.000 km2 lik alan Yunanistana, 33.000 km2 lik alan GKRY’ye kalacak kendisine ise sadece 41.000 km2 lik bir alan kalacaktır.

Tarafların Hukuki Argümanları 

İlk olarak Rum kesiminin alanları sınırlandırmada kullandığı yöntem, 1982 Deniz Sözleşmesindede öngörülen ‘Ortay Hat Çizgisi’ dir. Ortay Hat Çizgisi devletler arasında eşit mesafelerden (orta noktadan) sınırın geçmesini öngören bir uygulamadır. Dolayısıyla devletler arasındaki mesafe ne kadar büyükse alanda bir o kadarda büyük olmakta, küçük olması halinde ve devletlerarasında mesafenin yakın olduğu durumlarda ise deniz alanı orta noktadan bölünmektedir. Her ne kadar GKRY, Mısır ve Lübnan ile yaptığı anlaşmalarda ‘Ortay Hat Çizigisi’ni esas alsa da, BM Deniz Hukuku sözleşmesinde Hakkaniyet İlkesinin de göz önüne alınması gerektiği belirtilmiştir. Fakat GKRY’nin bu bağlamda hakkaniyetten anladığı sadece ‘Ortay Hat Çizgisi’dir. Bu uygulamanın yapılması halinde Türkiye’ye Kıbrıs adasının kuzeyinde çok az bir alan kalırken, GKRY’ ye ise çok büyük bir alan bırakmakta bu da hakkaniyet ilkesine aykırı olmaktadır. Örneğin, GKRY’nin tek taraflı olarak böldüğü 13 parselden sadece 12’ci parseli KKTC kadar alanı kapsamaktadır. Hakkaniyet ilkesinin ne kadar ihlal edildiği buradanda kolaylıkla anlaşılabilir. 

Türk tarafının bu konudaki tezlerine bakılırsa, hakkaniyet ilkesi gereği devletlerin karşılıklı hak ve rızasına dayanarak anlaşmalar yoluyla bölgelerin sınırlandırılmasıdır. Bu bağlamda tüm devletlerin çıkarlarının gözetilmesi çok önemli olmaktadır. Deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin teamül ve yargı kararlarına bakıldığı taktirde açık bir şekilde görülecektir ki, coğrafi faktörlerin yanında söz konusu denizin özel konumu (açık deniz mi kapalı deniz mi?), doğal kaynaklarının zenginliği ve denizde hak ve menfaati olan devletin sosyo-ekonomik özellikleride göz önüne alınması gereken önemli hususlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Yani kısaca deniz sınırlandırılmasında hakkaniyet, eşit uzaklık, orantısallık, coğrafyanın üstünlüğü, kapatmama ve özel ve beşeri koşullar gibi prensipler kullanılmaktadır. Türkiye’de kıstasların bunlara göre alınması ve hukuka uygun bir sınırlandırma yapılmasını istemektedir.

Sonuç ve Öneriler

İlk olarak Türkiye’nin bölgede bir MEB politikasının olması gerekmektedir. Yunanistan ve GKRY bu konuda gayet aktif olmalarına rağmen Türkiye bu konuda yeterince iyi bir pozisyon alamamaktadır. Dolayısıyla, Türkiye’nin bölge ülkeleriyle MEB anlaşmaları yapması yararına olacaktır. AB Dönem Başkanlığı öncesine GKRY’nin hemen arama çalışmalarına başlaması Türkiye’yi agresif bir devlet pozisyonuna sokmak istemesindendir. Türkiye agresif devlet imajından kaçınmalı ve olabildiğince diğer devletlere diplomatik baskı kullanmak suretiyle hakkını arama yoluna gitmelidir. GKRY, AB üyeliğinde olduğu gibi “0 toplamlı oyun” peşinde olabilir. Böyle bir politika ile karşılaşılması durumunda Türkiye’nin de benzer politikalarla cevap vermesi ve hukuken haklı olduğu yönünde güçlü bir lobi faaliyetinde bulunması gerekmektedir. Diğer yandan gerginlik seviyesinin kontrollü bir biçimde ilerlemesi de Türkiye’nin yararına olacaktır. Türkiye’nin artan askeri üstünlüğünün farkında olan Yunan ve Rum tarafı ekonomik krizinde vermiş olduğu yükle Türk tarafına karşı fazla bir karşı girişimde bulunmaya yeltenemeyecektir. Hali hazırda Türk tarafının karşı olduğu böyle bir durumda GKRY ile anlaşma yapan şirketlerde kendilerini rahat hissedemeyecektir. Kontrollü gerginlik politikası bahsedildiği üzere ekonomik kriz, petrol arama çalışmalarının yarattığı yük, siyasi belirsizlik ile de birleşirse Rum tarafı kolay haraket edemeyecektir. Akdenizdeki doğal kaynaklar konusunda oldu bitti’ye (Fait Accopli) müsaade eden Türkiye, Rumların AB üyeliğinde olduğu gibi çok zor duruma düşecek ve Akdenizdeki varlığı  tartışmalı hale gelecektir. Bu Türkiye’nin bölgedeki durumu için hayati derecede önemli bir meseledir. Bu arada Yunan ve Rumların belirlediği alanlarda balıkçılık açısından Akdenizde en verimli alanlara  denk gelmektedir. Bu yüzden Türkiye’nin Rum ve Yunan tarafının girişimlerine müsaade etmemesi için birçok sebep bulunmaktadır.

Bu arada Rum kesiminin çıkardığı ve pazarlamak içinde Yunanistan üzerinden pazarlamayı düşündüğü boru hattı projesinin maliyeti yaklaşık olarak 17 milyar dolar tutmaktadır. GKRY’nin çıkardığı gazı Mısır ve Ürdüne pazarlamasıda alternatifleri daraltmaktadır. Diğer alternatif ise Limosol yakınlarında gazı sıvılaştıracak bir tesis kurmak fakat bu da yaklaşık olarak 8-10 milyar dolar tutmaktadır. Tek hesaplı güzergah Türkiye gözükmektedir. Fakat eğer Yunan ve Rum kesimi daha masraflı yoldan geçirerek Türkiye’yi bypass etmek isterlerse de Türkiye’nin enerji koridoru olma iddaası zarar görebilir. Bu yüzden Kıbrıs’taki çözüm herkesin yararına görümektedir. Bölgede ingiltere ise bekle-gör politikası uygulamaktadır ancak ada çevresinde bulunacak olan kaynaklardan hak istemesi pek olasıdır. 

Diğer yandan Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) arama çalışmalarında daha etkin olabilmesi için teknik kabiliyetininde artırılması çok önemli bir husustur. 

Bölge ülkeleri ile olan ilişkilerimizin iyi olmasıda bize bu doğrultuda önemli kazanımlar sağlayacaktır. Örneğin İsrail ile ilişkilerimizin bozulmasını fırsat bilen GKRY’nin İsrail ile ilişkilerimizin düzelmesi karşısında pozisonunun zayıflayacağını söyleyebiliriz. Diğer yandan İsrail’in Leviathan bölgesinde çıkardığı doğal kaynağı Türkiye üzerinden uluslararası pazara ulaştırmasıda bizim açımızdan önemli bir avantaj olacaktır. 


KAYNAKÇA;

Kitaplar

Çakmak, Cenap “Uluslararası Hukuk: Giriş, Teori ve Uygulama”, Ekin Yayınları, 2014

Dergi ve Makaleler

Özertem,  Hasan Selim “Doğu Akdeniz’de Enerji Oyunları”, USAK Analist Dergisi, Sayı: 9, Yıl:1 Kasım 2011
Sertaç H. Başaren, “Doğu Akdeniz Yetki Alanları Uyuşmazlığı”, SAREM (Stratajik Araştırma ve Etüt Merkezi) Ocak 2010
Dr. Göknur Akçadağ, “Doğu Akdenizde Enerji Jeopolitiği ve Bölge Ülkelerine Yansıyan Rekabeti”, turkishnyy.com, 15.09.2014
Cenk Özgen,i Güvenliğine Yönelik Bir Girişim:Akdeniz Kalkanı Harekatı”, Akademik Ortadoğu, Cilt 8, Sayı 1, 2013
İbrahim Kaya, “Doğu Akdenizdeki Gerginliğin Hukuki Boyutu”, USAK Analist 9 sayı 1 yıl
  
İnternet Kaynakları;

BM Deniz Hukuku Sözleşmesi için Bknz, 
http://www.unicankara.org.tr/doc_pdf/denizhukuku.pdf (Erişim Tarihi: 01. 10. 2014)
“Kıbrıs petrol içinde mi yüzüyor?”, 
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/09/21/kibris-petrol-icinde-mi-yuzuyor Sabah Gazatesi, 21.09.2011
“Prof. Atun: Anlaşmayı bozan Mısır haklı”, 
http://www.haber7.com/kibris/haber/1000555-prof-atun-anlasmayi-bozan-misir-hakli , Haber7.com, 11 Mart 2013 (Erişim tarihi: 01.10.2014)
“Rum Radyosu:”Türk Gemisi Yine Petrol Arayan Gemiye Müdahale Etti”, 
http://www.haberler.com/rum-radyosu-turk-savas-gemisi-yine-petrol-arayan-haberi/ 25 Kasım 2008 (Erişim tarihi:01.10.2014)
“Rumlar Akdenizde sondajı başlattı, ‘ Savaş Gemisi ve TPAO’ resti çektik”, Hürriyet Gazatesi, 20 Eylül 2011 http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/18773690.asp
Dr. Sertaç H. Başeren, “ Doğu Akdenizde Gerilim”,  Turkish Marine Research Foundation, 
http://www.tudav.org/index.php?option=com_content&view=article&id=95:dou-akdeniz-serhat-h-baeren&catid=40:muenhasr-ekonomik-boelge&Itemid=54&lang=en (Erişim tarihi: 01.10.2014)
Mustafa Kutlay,” Türkiye-KKTC Kıta Sahanlığı Anlaşması: Doğu Akdenizde Sertleşen Rekabet”, USAK Gündem, 
http://www.usakgundem.com/yazar/2243/t%C3%BCrkiye-kktc-k%C4%B1ta-sahanl%C4%B1%C4%9F%C4%B1-anla%C5%9Fmas%C4%B1-do%C4%9Fu-akdeniz%E2%80%99de-sertle%C5%9Fen-rekabet.html (Erişim tarihi:01.10.2014)


https://www.academia.edu/12136482/K%C4%B1br%C4%B1s_ve_Enerji


***










24 Şubat 2017 Cuma

İSRAİL’İN KUZEY IRAK POLİTİKALARI VE TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ, BÖLÜM 2



İSRAİL’İN KUZEY IRAK POLİTİKALARI VE TÜRKİYE-İSRAİL İLİŞKİLERİ’NE KISA BİR BAKIŞ BÖLÜM 2




7. Yahudi Kürtler ;

Yinon’un yukarıdaki sözlerinden de anlasılacağı üzere Irak’ın parçalanması İsrail’in beka stratejisinin en önemli ayağıdır. Peki İsrail açısından Irak’ı bu kadar önemli kılan yalnızca güçlü olması mıdır? Elbette hayır. İsrail için Irak’ın gücü ve çok uluslu bölünmeye hazır yapısı dısında tarihten gelen bir çekiciliği de söz konusudur. 

Hz. Davut zamanında baskenti Kudüs olan ilk Yahudi devleti kurulmustur. Hz. Süleyman’dan sonra iç çekismeler yüzünden devlet, Kudüs’te Yahuda ve İran’da İsrail Krallığı olarak ikiye ayrılmıstır. İkiye ayrılan devletin İran kolunu Asur kralı III.Tiglat Pileser ortadan kaldırmıstır. Bu olayın sonucundan değisik bölgelere dağılan Yahudi kabileleri asimile olarak yitip gitmislerdir. Buna karsı, kendilerini bugün İsrailoğulları’nın gerçek torunları olarak gören Samariler Nablus’a gelip orda kalmıslardır. Yahuda Krallığı’nın akıbetine gelince, bir Irak krallığı olan Babiller tarafından bu krallığa da son verilmis ve Kudüs’te yasayan Yahudi halkın büyük kısmı Babil’e (bugünkü Irak’a) sürgüne gönderilmistir.68 Kimi yazarlara göre sürgüne gönderilenler “ Kayıp on Yahudi kabile ” olarak kutsal kitap Tevrat’ta da geçen Yahudilerdir ancak asimile olarak Kürtlesmislerdir. 

Yahudilerin Irak’taki varlığının tarihsel ve dini temelini aktardıktan sonra İsrailli, Alman ve Hintli bilim adamları tarafından 2001 yılında gerçeklestirilen bir dizi arastırmadan bahsetmek Yahudi-Kürt gen bağını bilimsel anlamda da açıklayabilmek adına faydalı olacaktır. Bu arastırmalar için bilim adamlarınca Yahudi ve Müslüman Kürtler, Filistinli Araplar, Seferdi Yahudileri, Eskenazi Yahudileri ve İsrail’in güneyindeki bedevilerden toplam 526 Y kromozomu örneği toplanmıs, daha sonra da buna aralarında Rus, Beyaz Rus, Polonyalı, Berberi, Portekizli, İspanyol, Arap, Ermeni ve Türklerden olusan 12 halktan toplam 1321 örnek dahil edilmistir. Arastırma sonuçları Seferdi Yahudileri ile Kürtler arasında genetik bir akrabalık tespit etmektedir.69 

Kürt Yahudilerinin bölgedeki mevcudiyetlerine sayısal veriler ısığında açıklık getirelim. 1881'deki nüfus sayımına göre, simdi Kuzey Irak denilen o zamanki Musul ve Sehrizor vilayetlerinde toplam 4286 nüfuslu Yahudi cemaati yasadığı bildirilmektedir. 1827'de bölgeyi gezen Haham David, 15 sinagoga sahip olan cemaatin 1875 aileden olustuğunu not ederken, 1924'te Türkiye ile Irak arasında çıkan Musul sorununu halletmek için kurulan Milletler Cemiyeti heyeti raporunda Süleymaniye'de 1550, Erbil'de 2750, Musul'da 7550 Yahudi bulunduğu belirtilmektedir. Göçlerden sonra grubun İsrail'deki nüfus yapısı hakkında ise Kürdistan kökenli Yahudiler tarafından kurulmus olan Dsrail'deki Kürt Yahudileri Ulusal Örgütü'nün baskanı Habib Simoni, 1973'te 90 bin Kürt bulunduğunu belirmektedir. 1988'de Pamela Kidron, ülkede Dsrailli 150.000 Kürt'ten bahsetmektedir.70 Yahudi Kürtlerin günümüzdeki sayıları tam olarak bilinmemektedir. 

Yahudi Kürtlerinin Ortadoğu’da çok etkin bir siyasal baskı unsuru olduğu söylenemez ama bu durum örgütlenmedikleri ya da etkili siyasal isimlere sahip olmadıkları anlamına gelmez. Yahudi Kürtlerin İsrail adına önemli sayılabilecek iki ünlü ismi vardır: İzak Mordehay ve Asenath Barzani. Bu isimlerden ilki olan Mordehay 6 Gün Savasları ve Yom-Kippur Savası’nda önemli basarılar elde ettiği için üstün hizmet madalyası almıs bir tümgeneral aynı zamanda 1996’da Netanyahu Hükümeti’nin Savunma Bakanlığı’nı ve 1999’da Basbakan Yardımcılığı ve Ulastırma Bakanlığı yapmıs bir kisidir.71 İkinci isim olan Asenath Barzani ise Yahudi tarihindeki tek kadın hahamdır. Babası Kürt haham Samuel 

Barzani’den aldığı eğitimi ilerleten Asenath Barzani Kürt Yahudileri arasında bir azize olarak bilinmektedir. Asenath Barzani aynı zamanda Tel-Aviv’de bulunan Nahum Goldman Yahudi Diasporası Müzesi’nde bulunan ünlü Yahudilerin yeraldığı listeyi Sigmund Freud, Franz Kafka gibi önemli isimlerle paylasmaktadır.72 

Yahudi Kürtlerden ( Ya da Kürt Yahudilerden) bahsetmişken bir dönemin gözde iddialarından olan Barzani ailesinin Yahudi asıllı olduğu tezine değinmeden geçmek olmaz. 

Bu iddia yazılı basında genis yer bulmustu. Örneğin 18 Subat 2013 tarihli Hürriyet’te “Barzani Ailesinin Yahudi Olduğu Ortaya Çıktı” baslığı ile yer almıstır. İddia’nın sahibi Tarihçi Ahmet Uçar ve dayanağı ise Kendisi de bir Kürt Yahudi’si olan California Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Yona Sabar’ın yazmıs olduğu “The Folk Literature of Kurdistani Jews: An Antology” adlı kitabıdır. Uçar, Osmanlı arsivlerinde bulduğu bir detayı kullanarak bu savı ortaya koymaktadır. Uçar’a göre 1856 yılında Sallum Barzani adında bir haham Musul’dan Selanik’e oradan da Kudüs’e sürgün edilmistir ve bu sahıs Molla Mustafa Barzani’nin atasıdır.73 Ancak çok geçmeden Radikal’in arastırmacı yazarı Muhsin Kızılkaya tarihçi Ahmet Uçar’ın iddialarının yersiz olduğu seklindeki yazısıyla Uçar’ın tezine karsılık bir antitez olusturmustur. Kızılkaya’ya göre ise “Barzani” soyadı Irak’taki “Barzan” bölgesinin adından gelmektedir ve bölgenin ismi yalnızca tek bir asirete verilmemistir. Bütün bölgede yasayan halkın soyadı bu bölgeden gelmektedir.74 Bilinmesi gereken sudur ki, bu 
konuya iliskin yaygın görüs Muhsin Kızılkaya’nın görüsüdür. Sonuç olarak Barzani ailesinin Yahudi olup olmadığına dair kesin bir bulgu yoktur. 

8. Irak’ın Kuzeyine İliskin İsrail Faaliyetleri 

Bugün Ortadoğu’da en etkin dıs politik güç olan ABD dıs politikasında iki Yahudi örgütünün büyük ağırlığı vardır: The Jewish Institute for National Security Affairs (JINSA) ve Center for Security Policy (CSP). Bu iki önemli örgütün Pentagon ile olan iyi iliskileri bilinmektedir. Her iki örgütün Irak’a yönelik ortak görüsü de bölgedeki MOSSAD faaliyetlerinin arttırılmasıdır ve bu iki örgüt de Irak’a yönelik parçalama planları yapmaktadır.75 

İsrail’in Kuzey Irak politikasına göz atacak olursak, ilk stratejik temasın daha devletlesmeden önce MOSSAD’ın ilk sefi olan Reuven Siloah’ın 1931 yılında görevli olarak ilk defa Bağdat’a gitmesi olarak gösterildiğini görürüz. Siloah kurulacak olan Dsrail Devleti için bölgede istihbarat çalısmalarında bulunmayı amaçlamaktadır. Siloah’ın zamanla bölgedeki Kürtlerle temasa geçmesi ile azınlık olan Kürtler önem kazanmıs ve Kürtlerle yönelik ilgi İsrail Basbakanı David Ben Gurion tarafından sonraları devlet politikası haline getirilmistir.76 

Kurulustan sonra İsrail’in MOSSAD eliyle Irak’ta özellikle Irak’ın kuzeyinde etkili olmasını sağlayan en temel parametre hiç kuskusuz Barzani ailesiyle olan yakın iliskilerdir. 

Molla Mustafa Barzani ile baslayan Barzanilerin Irak’a karsı bütün isyanları MOSSAD tarafından yapılan silah yardımları ve gerilla eğitimleri ile tesvik edilmistir. 

Kürtler ile Irak arası çatısmalarda yaralanan pesmergeler İsrailli doktorlarca tedavi edilmistir. Molla Mustafa Barzani’ye Irak’a karsı vermis olduğu mücadeleden dolayı İsrail tarafından silah ve mühimmatla birlikte her ay 100.000 ABD doları para yardımı yapılmaktadır.77 

İsrail’in bu yardımlarına karsılık İsrail Dısisleri Bakanı Mose Dayan, Molla Mustafa Barzani tarafından 1967 ve 1973 yıllarında olmak üzere iki kez tesekkür amaçlı ziyaret edilmistir. İlk ziyaretinde Barzani Mose Dayan’a bir Kürt hançeri hediye etmistir. İkinci ziyaretinde ise Mose Dayan’ın esi için bir altın kolye getirmistir. Ayrıca Barzani ikinci ziyaretinde 1950 ortalarında İsrail’e göç etmis bir Kürt Yahudi’si olan David Gabay’ın evinde kalmıstır.78 

1970’li yıllardaki Yahudi-Kürt iliskilerini sekillendiren olay Kürtlerin ve İran’ın yardımı ile Irak’tan Yahudilerin kaçırılmasıdır. Bu kaçısa 1968 Arap-İsrail Savası’ndan sonra Irak’ta Yahudilere yönelik bir ayrımcılık politikası uygulanmıs olması sebep olmaktadır. Örneğin Yahudiler belli yerlerde yasamaya mecbur bırakılmıs, islerinden atılmıs, tutuklanarak iskence görmüslerdir. Bu durumdan kurtulmak için ülkeyi terk etmeye çalısan Yahudiler ise yakalanıp idama mahkum edilmislerdir. İran’a ve sonradan İran’dan İsrail’e ya da Avrupa’ya kaçabilen Yahudiler ise Barzani liderliğindeki Kürtlerden yardım alarak kaçabilmis olanlardır.79 

1975 yılında imzalanan Cezayir Anlasması 80 İsrail-Kürt iliskilerinin geçici bir süre için sekteye uğramasına yol açmıs Satt-ül Arab’ın81 esit kullanım hakkını elde etmesi kosuluyla 

Irak ile anlasan İran sınır kapılarını Irak’tan kaçan Yahudilere kapatmıs ve İsrail’in yardımları Irak’a sızamamıstır. 1975’te imzalanan bu anlasmanın etkisi 1991 Körfez savasına kadar devam edecektir.82 

Baba Molla Mustafa Barzani’nin 1979’daki ölümünden sonra onun yerine geçen Mesut Barzani de İsrail ile geleneklesen iyi iliskileri devam ettirmistir. Mesut Barzani döneminde de Kürt pesmergeler MOSSAD’dan her türlü askeri desteği almıslardır.83 

1990’lı yıllarda Yahudi-Kürt iliskileri özellikle 1994 Nisan’ında Kudüs’te kurulan “ İsrail-Kürdistan Dostluk Derneği ” ile oldukça olumlu bir seyir içinde devam etmistir. ABD’de yayınlanan “ The Kurdistan Review ” adlı dergiye göre derneğin amacı İsrail kamuoyunda Kürt örgütlerinin bağımsızlık mücadelesine destek sağlamaktır.84 

    1990’lı yıllarda kurulmaya başlanan dostluk dernekleri günümüzde de etkinliğini korumaktadır. 94’te yayınlanan “ The Kurdistan Review ” gibi bugün de Kuzey Irak’ta Israel-Kurd ” adı altında bir aylık dergi çıkarılmaktadır. 

Dergiyi çıkartan isim Türkiye adına tanıdık bir isim: Davut Bağıştani.85 

Her bir sayısı yaklasık 1.500 civarında basılan dergi Erbil başta olmak üzere bütün Kuzey Irak kentlerine dağıtılmaktadır. 
Derginin amacının İsrail’deki Kürt Yahudilerini ülkelerine dönmeye tesvik etmek olduğu ifade edilmektedir. 
Bu anlamda Bağıstani’ye göre, İsrail’de Arap ülkelerinden göç etmis 1,5 milyon Yahudi yasamaktadır. 
Bunların yaklaşık 150.000’i Kürt Yahudi’si ve Kuzey Irak bölgesinden göç edenlerdir.86 
(Dergiyi Çevrimiçi okumak için bakınız: http://israelkurdistannetwork.blogspot.com/

2001 yılına gelindiğinde ise Yahudi-Kürt iliskilerinin seyrinde bir farklılasma kaydedilmektedir. İsrail ile Mesut Barzani arasında Suriye’de Kürtlerin gücünü arttırmaya yönelik bir anlasma imzalandığı bilinmektedir. Her ne kadar içeriği tam olarak bilinmese de Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi’nin Suriye’de gizli örgütler kurduğu, parti medya organlarınca Suriyeli Kürtlere hitap eden yayınların arttığı ve partinin istihbarat örgütü olan Parastın’a bağlı ajanların Suriye’ye yönelik çalısmalarda kullanılmak için İsrail’de ve Fransa’da eğitime gönderildiği bilinmektedir.87 

2004 yılında Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci Seymour Hersh, The New Yorker’da yayınlanan “B Planı” isimli yazısıyla İsrail’in, Irak’ın kuzeyindeki hedefleri için yaptığı faaliyetleri açıkça yazmıstır. Makalede yukarıda değinildiği gibi Iraklı Kürtler’in Suriye ile ilgili operasyonlarda kullanılmak üzere eğitildiği belirtilmektedir. Bu makalenin paralelinde bir baska kaynak ise İtalyan La Stampa gazetesinde Aralık 2005’te yayınlanan bir haberdir. Gazete haberini, İsrail’in “ Yediot Ahronot” isimli gazetesine dayandırmıstır. 

İsrailli gazete, Motorola İsrail ve Magalcom adlı sirketlerin Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile anlasmalı olarak gizlice Kürt güvenlik güçlerini eğittiklerini ve milyonlarca dolarlık malzeme sağladıklarını ayrıca Erbil yakınındaki “Hawler International” adı verilen büyük havaalanı insaatına da gizli katkı sağladıklarını öne sürmüstür.88 

İsrail’in Kuzey Irak ile olan iliskilerini yalnızca siyasi ve askeri alanlarda sınırlandırmak Kuzey Irak’ın enerji alanındaki önemine haksızlık olacaktır. Bu doğrultuda İsrail’in Iraklı Kürtlerle bir diğer isbirliği alanı da Musul-Hayfa ya da Kerkük-Hayfa boru hatlarıdır. Dünya’nın sayılı zenginlerinden olduğu kabul edilen Yahudi is adamı İdan Ofer’ın sirketi Ofer’ın Kerkük Petrolleri üzerinde yatırım yapmak ve bu anlamda Musul-Hayfa ve Kerkük-Hayfa boru hatlarını tekrar isletmek istediği bilinmektedir. 

Ayrıca Ofer sirketi Basra’da da petrol rafinerisi insa etmeyi planlamaktadır.89 

İsrail’in son dönemde Kuzey Irak’a yönelik gelistirdiği en önemli politikalardan biri de Baas rejimi baskısı ile İsrail’e kaçmak zorunda kalan Yahudi Kürtlerinin İsrail aracılığıyla yeniden Kuzey Irak’a yerlestirilmesidir. 

Hakan Yılmaz Çebi’ye göre İsrail gelecek dört yıl içinde 30.000 Kürt Yahudi’yi Kuzey Irak’a yerlestirmeyi planlamaktadır. Bu politikanın temel nedeninin İsrail’in gelecekte bölgeyi isgal etme ihtimalinin olduğu vurgulanmaktadır.90 

Görüldüğü gibi MOSSAD kanalıyla İsrail, Kuzey Irak meselesinin odak noktasında yer almaktadır. Ayrıca İsrail’in bölge politikalarına iliskin somut adımlara ulasabiliyor olmamızın yanında farklı yazarlar ve teorisyenler tarafından üretilmis farklı bakıs açılarında ancak henüz ispatlanamamıs pek çok tez bulunmaktadır. 

9. Sonuç ve Değerlendirme 

Reel politikte devletler nüfuz alanlarını arttırmaya çalısmaktadırlar. Bu anlamda suni ittifaklar olusturmayı hedeflerler. Çalısmanın konusunu teskil eden İsrail’in Kuzey Irak politikası da kurulmaya çalısılan bu suni ittifaka güzel bir örnektir. 

Ortadoğu’daki yalnızlığını paylasmak isteyen İsrail’in en önemli güvenlik stratejisi kendisini çevreleyen Araplara karsı Arap olmayan devletlerle isbirliği yaparak bölgedeki ilgiyi kendi üzerinden atmak ve paylastırmaktır. Bu anlamda özellikle Türkiye önem kazanmaktaysa da Ak Parti dönemi İsrail-Türkiye iliskilerindeki olumsuz gelismeler İsrail’i güvenlik stratejisini çesitlendirmeye yöneltmektedir. Sonuç olarak İsrail tarihsel süreçte de sıklıkla temaslarda bulunduğu Irak Kürtlerine yönelmistir. 

MOSSAD’ın Kürt gerillalara askeri eğitim vermesi, para ve silah yardımında bulunması ve Yahudi lobisinin ABD’de Kürler lehine sempati yaratmaya çalısması İsrail’in klasiklesmis politikalarıdır. 

İsrail ile Kuzey Irak’ın yakınlığının sebeplerini incelediğimizde her iki ülkenin de yüzyıllarca kendilerine ait bir vatanları olmadan yasamalarının onları duygusal anlamda yakınlastırmıs olabileceğini söylemek mümkündür. Ancak asıl parametre İsrail’de Kürt, Irak’taki Yahudi nüfustur. Bazı kaynaklara göre ise Irak Kürtleri Yahudilerin kutsal onuncu kabilesinin ta kendisidir. 

İsrail, bahsedilen duyarlılıktan ötürü Irak’ın kuzeyinde bağımsız bir Kürt devleti kurulmasını desteklemekte ve Ortadoğu devletlerinin tepkilerine rağmen Kürtlere stratejik yardımlar yapmaya devam etmektedir 


DİPNOTLAR;

1 Yrd.Doç.Dr., Kocaeli Üniversitesi, İİBF, Uluslararası İliskiler Bölümü Öğretim Üyesi 
2 Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyasi Tarih A.B.D Yüksek Lisans Öğrencisi, dates@windowslive.com 
3 Ahmet Davutoğlu, “ Stratejik Derinlik ”, Küre Yayınları, İstanbul, 2001, s.134. 
4 “Türkiye İsrail Siyasi İliskileri”, 
http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (Erisim Tarihi: 28.12.2013). 
5 “O Günleri Hiç Unutmuyorlar”,Sabah, 29.05.2011, http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/05/29/turkdiplomatlarin-
soykirimdan-kurtardigi-5-turk-yahudi (Erisim Tarihi: 22.12.2013). 
6 “Öcalan’ın Yakalanması Bir MOSSAD Operasyonuydu” , 01.03.2010, 
http://habermerkezi.wordpress.com/2010/03/01/calanin-yakalanmasi-bir-mossad-operasyonuydu/ (Erisim Tarihi: 22.12.2013). 
7 Türkiye İsrail Siyasi Dliskileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa, (Erisim Tarihi: 28.12.2013) 
8 Tuğluk: Cin Siseden Çıktı, Radikal, 12.05.2012, http://www.radikal.com.tr/politika/tugluk_cin_siseden_cikti1087802# (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
“Dünyadaki devletsiz en büyük halk Kürt halkıdır” iddiası Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk’a aittir. 
Demokratik Toplum Kongresi tarafından düzenlenen “ Kürt Sorunun Çözümü için Demokratik Özerklik 
Çalıstayı”nda konusan Tuğluk, “Ulus-devletlerin insa edildiği bir süreçte, günümüzde yaklasık 40 milyonluk bir 
nüfusa sahip olan Kürtler, en büyük devletsiz halk konumunda bırakıldı, kocaman bir halkın kimliği inkar 
edildi” diyerek bu iddiayı ortaya atmıstır. 
9 Fahri Türk, Yahudi Devleti’nin Demografik Temelleri: Birinci Dünya Savası’na kadar Osmanlı Devleti’nin 
Filistin Siyaseti, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 9, Sayı 2, Aralık 2007, s.72. 
10Türk, a.g.e., s.75. 
11 Türk, a.g.e, 73. 
12 Türk, a.g.e, 78. 
13 Türk, a.g.e. s.75-76. 
14 Cansel Karasu, Yahudi Irkı-Siyonizm-İsrail Devleti, 21.06.2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/06/21/yahudi-irki-siyonizm-israil-devleti/ (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
15 Türk, a.g.e.,s.84. 
16 Metin Delevi,Sento Almaleh, Tarihte Haftanın Olayı: Balfour Deklarasyonu, 31.09.2013, 
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=88792 (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
17 Haganah, İbranicede savunma anlamını tasımaktadır. 1920’de Filistin’de bir Yahudi Devleti kurmak amacıyla ortaya çıkmıs militarist bir yapıdır. Bu militarist yapının iki önemli görevi bulunmaktadır. Bunlardan birincisi her türlü terör eylemleri kullanılarak Filistinli Arapları evlerini, yurtlarını terk etmeye mecbur bırakmak, terk edilen bu yerlesim yerlerine Yahudi yerlesimciler getirmekti. İkincisi ise her ne suretle olursa olsun hiçbir Yahudi bulunduğu yerden göç etmemesini, göç etmeye çalısanlar olursa Haganah militanları tarafından zorla 
engellenmesinin sağlanmasıydı. Ben Gurion da bu militarist yapının kurucu liderlerindendir. (Kaynak: Serkan Yorgancılar, Barbarların İlk Terör Örgütü, 03.06.2010, 
http://www.haberkultur.net/HD1804_barbarlarin-ilk-teror-orgutu.html Erisim Tarihi: 28.12.2013 ). 
18Muhammed Emin Sahiner, Dsrail’in Kuzey Irak Politikası, Bu Politikanın Türk İç ve Dıs Politikalarına Yansımaları (Yüksek Lisans Tezi), Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İliskiler Ana Bilim Dalı, Ankara, 2005, s.17. 
19 Üç Büyükler İsrail için Bir Arada, http://www.masonluk.net/kabala_masonluk_05_2.html (Erisim Tarihi: 
18.11.2013). 
20 Fahir Armaoğlu,, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savaslar,Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara,1994,s.89. 
21 Ertan Efegil, İsrail’in Dıs Politikası’nın Belirleyicileri, Orsam Ortadoğu Analiz Dergisi, Ocak 2013, Sayı.49, s.54-55, 
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2013121_ertanefegil.pdf (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
22  Efegil, a.g.m., s.55. 
23 Türkiye-İsrail İliskileri, Stratejik Düsünce Enstitüsü Analiz Dergisi, Ekim 2011, s.7. 
24 Özcan Gencer, Türkiye-İsrail İliskilerinin Dönüşümü: Güvenliğin Ötesi, TESEV Yayınları, İstanbul, Kasım 2005, s.17. 
25 Türkiye-İsrail İliskileri, Stratejik Düsünce Enstitüsü Analiz Dergisi, Ekim 2011, s.8. 
26 Çevresel Pakt, İsrail ve Türkiye arasında gerçeklesen askeri mutabakattır. İsrail Basbakanı David Ben Gurion ve Türkiye Basbakanı Adnan Menderes arasında, sadece 10 kisilik üst düzey askeri ve sivil yöneticinin haberdar olduğu bir ortamda imzalandı. İki ülkenin yanı sıra İran’ı da içine alacak bir “istihbarat ağı” kurulmasını öngören bu anlasma, Türkiye-İsrail iliskilerinin sağlamlık derecesini önemli ölçüde etkiledi. Bu anlasmanın askeri ve siyasi olmak üzere iki ana ayağı vardır. “Çevre İttifakı” adı verilen bu isbirliğinin ilk kanıtları da, 1979 yılında İran’da devrim yanlılarının ABD Büyükelçiliği’ne gerçeklestirdiği baskın sırasında ortaya çıktı. Evraklarda Türk istihbaratının, İran istihbaratı 
SAVAK ve İsrail istihbaratı MOSSAD arasında “Trident” adı verilen bir isbirliği anlasması imzalandığı belirtiliyordu. (Kaynak: Murat Yiğit, Türkiye-İsrail İliskilerinin Tarihsel Seyri ve Çarpısma, 
http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5117&pid=4553, Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
27 Türkiye İsrail Siyasi İliskileri, ,http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
28 Türkiye-İsrail İliskileri, Stratejik Düşünce Enstitüsü Analiz Dergisi, Ekim 2011, s.9. 
29 Türkiye İsrail Siyasi İliskileri, ,http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
30 ASALA, 1975 yılında kurulmus Ermeni terör örgütüdür. 
31 Murat Yiğit, Türkiye-İsrail İliskilerinin Tarihsel Seyri ve Çarpısma, 
http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5117&pid=4553, (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
32 Öcalan’ı Kim Yakaladı: MOSSAD mı?, 01.03.2010, 
http://www.ntvmsnbc.com/id/25063929/#storyContinued (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
33 Serdar Erdurmaz, Türkiye-İsrail İliskilerine Bir Bakıs,19.10.2009, http://www.turksam.org/tr/a1833.html  (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
34 Celalettin Yavuz, İsrail ile İliskilerde “sıfır sorun” geçersiz mi?, 12.10.2009, 
http://www.turksam.org/tr/a1823.html (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
35 Irak İsgalinin İnsani Faturası, USA Sabah, 15.03.2013,
http://www.usasabah.com/Guncel/2013/03/16/iste-irak-isgalinin-faturasi (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
36 Asiret, din, kültür, kan veya evlilik bağları ile birbirine bağlanmıs birden fazla aileye verilen addır. Asiret sistemi Irak’ın özellikle kırsal kesiminde toplumsal ve siyasi yapının en önemli unsurudur. Bugün Irak’ta kaç asiret olduğu kesin olarak bilinmemekle birlikte, yaklasık 2000 aileden olusan 150 asiretin olduğu tahmin 
edilmektedir. Irak halkının %75’i kendini bir asirete ait hissetmektedir. 
Genellikle Arap yarımadasından su arayısı içinde Irak’a geldiği tahmin edilen bazı asiretlerin Suriye,Ürdün, Suudi Arabistan, Yemen, Kuveyt ve Türkiye gibi Ortadoğu ülkelerinde kolları bulunmaktadır. Asiretlerdeki en küçük birim ailelerdir. Aileler klanları, klanlar asiretleri, asiretler ise asiretler  konfederasyon larını olusturmaktadırlar. Buna göre Irak’taki en büyük asiret konfederasyonu büyük bir kolu Bağdat’ta olan Duleymi asiretidir. Diğer önemli asiret konfederasyonları ise, Hazreci, Duri, Unizah ve Saddam Hüseyin’in de en büyük destekçisi olarak bilinen Ebu-Nasır konfederasyonlarıdır. Asiretler genellikle dinsel ve etnik ayrıma tabi olmasına rağmen Hazreci ve Cubbiler Asiretleri hem Sii hem de Sünni klanları bünyesinde barındırmaktadır. (Kaynak: Hüssein D. Hassan, Iraq: Tribal Structure,Social and Political Activities, CRS Report, 07.04.2008, http://www.fas.org/sgp/crs/mideast/RS22626.pdf (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
37 Serhat Erkmen, Irak’ta Mevcut Siyasi Durum ve Önemli Siyasi Gelismeler, Orsam Rapor, 31.03.2011, Rapor 
no:35, s.6. http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011317_orsam.rapor.no.35.pdf.dosyasi.pdf -(Erisim Tarihi: 26.11.2013). 
38 Iraq: The Role of Tribes, Council on Foreign Relations, 14.11.2003, 
http://www.cfr.org/iraq/iraq-roletribes/p7681#p16 (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
39 Erkmen, Irak’ta Mevcut Siyasi Durum ve Önemli Siyasi Gelismeler, s.6. 
40 Tuğçe Öztürk, Dsgalin 10.Yılında Irak: ABD’nin Çekilmesi Sonrası Irak’ın Dâhili ve Harici Siyaseti, TASAM Stratejik Rapor, 2013, Rapor No: 49, s.8, 
https://www.academia.edu/3382373/ABDnin_Cekilmesi_Sonrasi_Irakin_Dahili_ve_Harici_Siyaseti (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
41 Mezhep Çatısmasına Yönelik Kaygıyı Dletti, Milliyet, 12.11.2013, 
http://dunya.milliyet.com.tr/mezhepcatismasina-yonelik-kaygiyi/dunya/detay/1790646/default.htm (Erisim Tarihi: 01.12.2013) 
42 Öztürk, a.g.e., s.9. 
43 Öztürk, a.g.e., s.10. 
44 Öztürk, a.g.e., s.11. 
45 Erkmen, Irak’ta Mevcut Siyasi Durum ve Önemli Siyasi Gelişmeler, s.8. 
46 Kürdistan Demokratik Partisi, Molla Mustafa Barzani tarafından 1946’da kurulmus, Irak Kürtlerinin en etkili siyasi partisi olarak kabul edilen siyasi olusumdur. Irak parlamentosunda da Kuzey Irak Bölgesel yönetimini temsil eden partinin merkezi Erbil’dir. Kürdistan Demokratik Partisi’nin seçmen kitlesi ise Kürt asiretlerdir. Partinin lideri Mesut Barzani ve baskan yardımcısı Neçirvan Barzani’dir. (Kaynak: Irak Siyasetini Anlama Kılavuzu,SETA rapor, 2013, s.36, 
http://file.setav.org/Files/Pdf/20130920191335_iraksiyasetinianlamaklavuzu.pdf (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
Kürdistan Demokratik Partisi, 2009 ve 2013 Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi yere seçimlerinde en yüksek oyu alarak birinci sıraya yerlesmistir. Eylül 2013 seçimleriyle itibariyle 111 sandalyeli Bölgesel Yönetim parlamentosunun 51 sandalyesinde Kürdistan Demokratik Partili liderler oturmaktadır. (Kaynak: Serhat Erkmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimi Sonuçları ve KYB’nin Gelecekle İmtihanı,Orsam Dıs Politika Analizleri, 30.09.2013, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4735 (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
47 Kürdistan Yurtseverler Birliği, KDP’den ayrılan Celal Talabani tarafından 1975’de kurulan sol tabanlı siyasi partidir. Parti merkezi Süleymaniye’dir. Kürdistan Yurtseverler Birliği de Kürdistan Demokratik Partisi gibi uzun yıllardır Kürt siyasetini yönlendirmektedir. Partinin seçmen kitlesini sehirli elitler olusturmaktadır ve parti kendi çizgisini sosyalizm olarak belirlemistir. Bu yönüyle Kürdistan Demokrat Partisi’nden ayrılan Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin lideri Celal Talabani’dir. Talabani aynı zamanda Irak Cumhurbaskanıdır. 
(Kaynak: Irak Siyasetini Anlama Kılavuzu,SETA rapor, 2013, s.40, 
http://file.setav.org/Files/Pdf/20130920191335_iraksiyasetinianlamaklavuzu.pdf (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
2012 yılında felç geçiren ve bazı kesimlerce öldüğü bile düsünülen Celal Talabani’nin sağlık durumundaki belirsizlik partisine 2013 Bölgesel Yönetim seçimlerinde oy kaybettirmektedir. Eylül 2013 Seçimlerinde Kürdistan Yurtseverler Birliği Gorran Partisi’nin ardından ikinci sırada yer almaktadır. (Kaynak: Serhat Erkmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimi Sonuçları ve KYB’nin Gelecekle Dmtihanı,Orsam 
Dıs Politika Analizleri, 30.09.2013, http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4735 (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
48 Erkmen, Irak’ta Mevcut Siyasi Durum ve Önemli Siyasi Gelismeler, .s.11. 
49 Gorran Partisi, 2007 yılında Nosirvan Mustafa tarafından Süleymaniye’de kurulmus ve 2009 Bölgesel Yönetim seçimlerinde Süleymaniye oylarının %25’ini alarak Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin bölgedeki etkisini kırmıstır. 2010 Irak parlamento seçimlerine ise herhangi bir ittifak olmadan giren Gorran mecliste 8 
sandalye elde etmistir. (Kaynak: Irak Siyasetini Anlama Kılavuzu, SETA rapor, 2013, s.43–44, 
http://file.setav.org/Files/Pdf/20130920191335_iraksiyasetinianlamaklavuzu.pdf (Erisim Tarihi: 26.12.2013). 
2013 Bölgesel Yönetim seçimlerinde ise Kürdistan Demokratik Partisi’nin ardından ikinci sırayı almıstır. 50 Serhat Erkmen, Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimi Sonuçları ve KYB’nin Gelecekle İmtihanı, Orsam Dıs Politika Analizleri, 30.09.2013, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4735 (Erisim Tarihi: 01.12.2013). 
51 Kuzey Irak olarak adlandırılan bölge, kuzeyinde Türkiye, doğu ve kuzey doğusunda Dran, batısında Suriye ile sınırı olan Irak’ın yaklasık %18’ine karsılık gelen, seksen bin kilometrekarelik bir alanı kapsamaktadır. Kuzey 
Irak, Soran ve Bahdinan bölgesi olarak ikiye ayrılır. İki bölgeyi ayıran Zap Suyu’nun doğusu Soran batısı ise Bahdinan bölgeleridir. Kuzey Irak 1974’te özerk konuma gelmistir. (Kaynak: Mustafa Balbay, Irak Bataklığında Türkmen-Amerikan İliskileri, Cumhuriyet Kitapları Yayınları, İstanbul, Haziran 2004, s.102,s.113). 
52 Mustafa Sıtkı Bilgi, Türk-Irak İliskilerinin Tarihsel Boyutu, Irak Krizi (2002-2003)” der. Ümit Özdağ, Sedat Laçiner, Serhat Erkmen, Asam Yayınları, Temmuz 2003, Ankara, s.228. 
53 Çekiç Güç, 1991 kısında sınırımıza yığılan yüz binlerce Iraklıyı terk ettikleri evlerine yerlestirmek ve Irak'ın kuzeyindeki Kürt ve Türkmenleri Saddam Hüseyin'in zulmünden korumak amacıyla Türkiye'ye gelen Amerikan, İngiliz ve Fransız birliklerin adıdır. (Kaynak: Mustafa Ünal, Çekiç Güç’e ‘Go Home’ Demek Güç, Aksiyon, 31.02.1994, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-404-33-cekic-guce-go-home-demek-guc.html, Erisim Tarihi: 15.11.2013). 
54 Tayyar Arı, Basra Körfezi ve Ortadoğu’da Güç Dengeleri (1978-1996), Alfa Yayınları, İstanbul, 1998, s.232. 
55 İdris Bal, Ortadoğu’da İstikrarsızlığa Yol Açan Faktörler ve PKK’nın Katkısı, 21.Yüzyılda Türk Dış Politikası, ed. İdris Bal, Nobel Yayınları, Ankara, 2004, s.658. 
56 PKK, (Açılımı Kürdistan İsçi Partisi) AB, BM gibi uluslararası organizasyonlar ve ABD, İran, Irak, Suriye, Türkiye gibi devletlerce terör örgütleri listesine alınmıs örgüttür. 
57 Cenap Çakmak, Fadime G. Çolak, ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Türkiye’ye Etkileri, Bigesam Rapor: 29, Bilgesam Yayınları, Subat 2011, s.11. 
58 Cevat Eroğlu, İsrail’in Beka Stratejisi ve Kürtler, Sayfa Yayınları, İstanbul 2004, s.58. 
59 Eroğlu, a.g.e, s.56. 
60 Eroğlu, a.g.e, s.57. 
61 Eroğlu, a.g.e., s.59. 
62 Eroğlu, a.g.e., s.61-63. 
63 Erdal Sarızeybek, Kurt Kapanı, Pozitif Yayınları, İstanbul, Ekim 2010, s.86. 
64 Eroğlu, a.g.e. s.65. 
65 Eroğlu, a.g.e., s.70-76. 
66 Eroğlu, a.g.e., s.66. 
67 Sarızeybek, a.g.e. s.88. 
68 Sarızeybek, a.g.e., s.89. 
69 Esref Günaydın, Orta İsrail veya Kürdistan, Yahudi Kürtler, Babil’in Kayıp Çocukları, Karakutu Yayınları, İstanbul, 2010, s.113. 
70 Abdülhamit Bilici, Kürt Yahudiler, Aksiyon Dergisi, 01.07.2000, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber6298-26-kurt-yahudiler.html (Erisim Tarihi: 10.12.2013). 
71 Günaydın, a.g.e.,s.103. 
72 Günaydın, a.g.e., s.105. 
73 Barzani Ailesinin Yahudi Olduğu Ortaya Çıktı, Hürriyet, 18.02.2003, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=128488 (Erisim Tarihi: 06.12.2013). 
74 Muhsin Kızılkaya,Yahudiler, Barzani ve Cehalet, Radikal, 23.02.2003, 
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2008 (Erisim Tarihi: 06.12.2013). 
75 Günaydın, a.g.e., s.117. 
76 Eroğlu, a.g.e., s.80. 
77 Hakkı Öznur, Cashların Savası: Kuzey Irak Kürt Hareketi ve Musul-Kerkük Meselesi, Altınküre Yayınları, Ankara, Mayıs 2004, s. 276. 
78 Öznur, a.g.e., s.277. 
79 Salom Nakdimon, Irak ve Ortadoğu’da MOSSAD, Elips Kitabevi, Temmuz 2004, s.217-221. 
80 Cezayir Anlasması, İran ile Irak arasında 6 Mart 1975'te yapılan anlasmadır. İran’ın, 1937 İran-Irak sınır anlasmasında tümüyle Irak’a bırakılan 
Satt-ül Arap üzerinde hak iddia etmeye baslaması iki ülke arasında silahlı çalıtsmalara yol açmıstır. Bu çatısmalardan sonra diplomatik iliskileri kesilen iki devlet dıs politikada da birbirlerine karsı bir politika izlemektedirler. Örneğin İran Iraklı Kürtlere gizlice yardım etmektedir. Bunun üzerine olusan yeni bir savas tehlikesi sonucu OPEC toplantısı sırasında, Cezayir devlet baskanı Huari Bumedyen’in araya girmesi ile iki ülke arasında söz konusu anlasma imzalanmıstır. Cezayir Anlasmasında, iki ülke arasında barıs döneminin basladığı ilan edilmistir. Anlasma, 1913 İstanbul Protokolü'nde olduğu gibi, 
Sattü'l-Arap'da Thalweg çizgisini İran ile Irak arasında sınır olarak kabul etmektedir; Irak ile İran arasındaki sınır, Sattü'l-Arap suyolunun en derin noktasından geçecektir. Böylece suyolu paylasılmıs ve bunun karsılığında 
İran Kürtlere yardım etmeyi kesme yükümlülüğü altına girmistir. (Kaynak: Cezayir Anlasması, 
http://tr.cyclopaedia.net/wiki/Cezayir_Anla%C5%9Fmas%C4%B1 (Erisim Tarihi: 02.01.2014). 
81 Satt-ül Arap, Türkiye'den doğan Fırat nehrinin Suriye'den geçtikten sonra Irak'ta Türkiye’den doğan baska bir 
nehir olan Dicle ile birlestiği yer Satt-ül Arapdır adını almakta ve Basra Körfezi’e bosaldığı yere kadar yaklasık 
130 millik bir yolu olusturmaktadır. Sattülarap'ın 55 mili, İran-Irak sınırını olusturmaktadır. (Kaynak: Zafer Yıldırım, İran'ın Irak Politikasında Sattülarap Suyolu Sorunu , 01.01.2007, http://www.tasam.org/trTR/
Icerik/4005/iranin_irak_politikasinda_sattularap_suyolu_sorunu (Erisim Tarihi: 02.01.2014). 
82 Selin M. Bölme, Dsrail’in Kuzey Irak Politikası ve Türkiye, 01.03.2008, http://setav.org/en/israilin-kuzeyirak-
politikasi-ve-turkiye/yorum/375 (Erisim Tarihi: 28.12.2013). 
83 Öznur,a.g.e.,s.282-283. 
84 Öznur, a.g.e., s.284. 
85 Davut Bağıstani, Aslen Mardin'in Savur ilçesine bağlı Bağıstan köyü nüfusuna kayıtlı olan ve ismini değistiren Davut Bağıstani, 90'lı yılların ikinci yarısında da Kuzey Irak'a gelen politikacı ve gazetecilere kendisini Avrupa Birliği Kuzey Irak temsilcisi olarak tanıtmıs ve zaman zaman önemli gazetelere açıklamada 
bulunarak, PKK ile Türkiye arasında arabuluculuk görevi yaptığını iddia etmisti. Bağıstani, adı yolsuzluğa karıstığı için bir süre tutuklanmıs, daha sonra serbest bırakılmıstı. 
(Kaynak: İsrail’in Seytani Planı, http://ilkav.org/news.aspx?id=613&findtype=1&page=15, (Erisim Tarihi: 10.12.2013). 
86 Mesut Çevikalp, Erbil’deki İsrail-Kürt Dergisinin Amacı Ne?, Aksiyon Dergisi, sayı 788, 11.01.2010, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-25868-225-erbildeki-israil-kurt-dergisinin-amaci-ne.html , (Erisim Tarihi: 05.12.2013). 
87 Öznur, a.g.e., s.410. 
88 Can Deveci, Dsrail -Kuzey Irak İliskileri, Bilgesam, 05.01.2011, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1445:srail-kuzey-iraklikileri&catid=168:ortadogu-analizler (Erisim Tarihi: 03.01.2013). 
89 “Ofer Simdi de Kuzey Irak’a Yatırım Yapıyor”, Usak Stratejik Gündem, 24.06.2010, 
http://www.usakgundem.com/haber/55417/ofer-simdi-de-kuzey-irak-39-a-yatırım-yapıyor.html (Erisim Tarihi: 03.12.2013). 
90 Hakan Yılmaz Çebi, “ İsrail’in Şifresi ”, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2009, s.294. 


KAYNAKÇA 

Arı, Tayyar, Basra Körfezi ve Ortadoğu’da Güç Dengeleri (1978–1996), Alfa Yayınları, İstanbul, 1998. 
Armaoğlu, Fahir, Filistin Meselesi ve Arap-İsrail Savasları, Türkiye İş Bankası Yayınları, Ankara,1994. 
Bal, İdris Ortadoğu’da İstikrarsızlığa Yol Açan Faktörler ve PKK’nın Katkısı, 
21.Yüzyılda Türk Dıs Politikası, ed. İdris Bal, Nobel Yayınları, Ankara, 2004. 
Balbay, Mustafa, Irak Bataklığında Türkmen-Amerikan İliskileri, Cumhuriyet 
Kitapları Yayınları, İstanbul, Haziran 2004. 
Barzani Ailesinin Yahudi Olduğu Ortaya Çıktı, Hürriyet, 18.02.2003, 
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/printnews.aspx?DocID=128488 
Bilgi, M. Sıtkı, Türk-Irak İliskilerinin Tarihsel Boyutu,,Irak Krizi (2002-2003), der. 
Ümit Özdağ, Sedat Laçiner, Serhat Erkmen, Asam Yayınları, Ankara, Temmuz 2003. 
Bilici, Abdülhamit, Kürt Yahudiler, Aksiyon Dergisi, 01.07.2000, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-6298-26-kurt-yahudiler.html. 
Bölme, M.Selin,İsrail’in Kuzey Irak Politikası ve Türkiye, 01.03.2008, 
http://setav.org/en/israilin-kuzey-irak-politikasi-ve-turkiye/yorum/375 
Cezayir Anlasması, http://tr.cyclopaedia.net/wiki/Cezayir_Anla%C5%9Fmas%C4%B1 
Çakmak, Cenap, Çolak, G. Fadime, ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Türkiye’ye Etkileri, Bigesam Rapor: 29, Bilgesam Yayınları, Subat 2011. 
Çebi, H.Yılmaz, Dsrail’in Sifresi, Pegasus Yayınları, Dstanbul, 2009. 
Çevikalp, Mesut, Erbil’deki İsrail-Kürt Dergisinin Amacı Ne?, Aksiyon Dergisi, sayı 788, 11.01.2010, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-25868-225-erbildeki-israil-kurt-dergisinin-amaci-ne.html 
Davutoğlu, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayınları, İstanbul, 2001. 
Delevi, Metin, Almaleh, Sento, Tarihte Haftanın Olayı: Balfour Deklarasyonu, 31.09.2013, 
http://www.salom.com.tr/newsdetails.asp?id=88792 
Deveci, Can, İsrail -Kuzey Irak İliskileri, Bilgesam, 05.01.2011, 
http://www.bilgesam.org/tr/index.php?option=com_content&view=article&id=1445:srail-kuzey-irak-likileri&catid=168:ortadogu-analizler 
Efegil, Ertan, İsrail’in Dıs Politikası’nın Belirleyicileri, Orsam Ortadoğu Analiz Dergisi, Ocak 2013, Sayı.49, 
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2013121_ertanefegil.pdf 
Erdurmaz, Serdar, Türkiye-İsrail İliskilerine Bir Bakıs,19.10.2009, 
http://www.turksam.org/tr/a1833.html 
Erkmen, Serhat, Irak’ta Mevcut Siyasi Durum ve Önemli Siyasi Gelismeler, Orsam Rapor, 31.03.2011, Rapor no:35, 
http://www.orsam.org.tr/tr/trUploads/Yazilar/Dosyalar/2011317_orsam.rapor.no.35.pdf.dosyasi.pdf 
Erkmen, Serhat Kürdistan Bölgesel Yönetimi Parlamento Seçimi Sonuçları ve KYB’nin Gelecekle İmtihanı, Orsam Dıs Politika Analizleri, 30.09.2013, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=4735 
Eroğlu, Cevat, İsrail’in Beka Stratejisi ve Kürtler, Sayfa Yayınları, İstanbul 2004. 
Gencer, Özcan, Türkiye-İsrail İliskilerinin Dönüsümü: Güvenliğin Ötesi, TESEV Yayınları, İstanbul, Kasım 2005. 
Günaydın, Esref, Orta İsrail veya Kürdistan, Yahudi Kürtler, Babil’in Kayıp Çocukları, Karakutu Yayınları, İstanbul, 2010. 
http://www.turksam.org/tr/a1823.html 
Hüssein D. Hassan, Iraq: Tribal Structure,Social and Political Activities, CRS Report, 07.04.2008, 
http://www.fas.org/sgp/crs/mideast/RS22626.pdf 
Irak İsgalinin İnsani Faturası, USA Sabah, 15.03.2013,
http://www.usasabah.com/Guncel/2013/03/16/iste-irak-isgalinin-faturasi 
Irak Siyasetini Anlama Kılavuzu,SETA rapor, 2013, 
http://file.setav.org/Files/Pdf/20130920191335_iraksiyasetinianlamaklavuzu.pdf 
Iraq: The Role of Tribes, Council on Foreign Relations, 14.11.2003, 
http://www.cfr.org/iraq/iraq-role-tribes/p7681#p16 
İsrail’in Seytani Planı, http://ilkav.org/news.aspx?id=613&findtype=1&page=15 
Karasu, Cansel, Yahudi Irkı-Siyonizm-Dsrail Devleti, 21.06.2013, 
http://akademikperspektif.com/2013/06/21/yahudi-irki-siyonizm-israil-devleti/ 
Kızılkaya, Muhsin, Yahudiler, Barzani ve Cehalet, Radikal, 23.02.2003, 
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2008 
Mezhep Çatısmasına Yönelik Kaygıyı İletti, Milliyet, 12.11.2013, 
http://dunya.milliyet.com.tr/mezhep-catismasina-yonelik-kaygiyi/dunya/detay/1790646/default.htm 
Nakdimon, Salom, Irak ve Ortadoğu’da MOSSAD, Elips Kitabevi, Temmuz 2004. 
O Günleri Hiç Unutmuyorlar,Sabah, 29.05.2011, 
http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/05/29/turk-diplomatlarin-soykirimdan-kurtardigi-5-turk-yahudi 
Ofer Simdi de Kuzey Irak’a Yatırım Yapıyor, Usak Stratejik Gündem, 24.06.2010, 
http://www.usakgundem.com/haber/55417/ofer-simdi-de-kuzey-irak-39-a-yatırım-yapıyor.html 
Öcalan’ı Kim Yakaladı: MOSSAD mı?, 01.03.2010, http://www.ntvmsnbc.com/id/25063929/#storyContinued 
Öcalan’ın Yakalanması Bir MOSSAD Operasyonuydu? , 01.03.2010, 
http://habermerkezi.wordpress.com/2010/03/01/calanin-yakalanmasi-bir-mossad-operasyonuydu/ 
Öznur, Hakkı, Cashların Savası: Kuzey Irak Kürt Hareketi ve Musul-Kerkük Meselesi, Altınküre Yayınları, Ankara, Mayıs 2004. 
Öztürk, Tuğçe, İsgalin 10.Yılında Irak: ABD’nin Çekilmesi Sonrası Irak’ın Dâhili ve Harici Siyaseti, TASAM Stratejik Rapor, 2013, Rapor No: 49, 
https://www.academia.edu/3382373/ABDnin_Cekilmesi_Sonrasi_Irakin_Dahili_ve_Harici_Siyaseti 
Sarızeybek, Erdal, Kurt Kapanı, Pozitif Yayınları, İstanbul, Ekim 2010. 
Şahiner, M. Emin, İsrail’in Kuzey Irak Politikası, Bu Politikanın Türk Dç ve Dıs Politikalarına Yansımaları (Yüksek Lisans Tezi), Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler 
Enstitüsü, Uluslararası İliskiler Ana Bilim Dalı, Ankara, 2005. 
Tuğluk: Cin Siseden Çıktı, Radikal, 12.05.2012, 
http://www.radikal.com.tr/politika/tugluk_cin_siseden_cikti-1087802# 
Türk, Fahri, Yahudi Devleti’nin Demografik Temelleri: Birinci Dünya Savası’na kadar Osmanlı Devleti’nin Filistin Siyaseti, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 9, Sayı 2, Aralık 2007. 
Türkiye İsrail Siyasi İliskileri, http://www.mfa.gov.tr/turkiye-israil-siyasi-iliskileri.tr.mfa, 
Türkiye-İsrail İliskileri, Stratejik Düsünce Enstitüsü Analiz Dergisi, Ekim 2011. 
Türkmen Kartını Devreye Sokmalıyız, İlke Haber, 06.08.2012, 
http://www.ilkehaber.com/haber/rektor-sedat-laciner-turkmen-kartini-devreye-sokmaliyiz-23106.htm 
Üç Büyükler İsrail için Bir Arada, 
http://www.masonluk.net/kabala_masonluk_05_2.html (Erisim Tarihi: 18.11.2013). 
Ünal, Mustafa, Çekiç Güç’e ‘Go Home’ Demek Güç,Aksiyon, 31.02.1994, 
http://www.aksiyon.com.tr/aksiyon/haber-404-33-cekic-guce-go-home-demek-guc.html 
Yavuz, Celalettin, İsrail ile İliskilerde “sıfır sorun” geçersiz mi?, 12.10.2009, 
Yıldırım, Zafer, İran'ın Irak Politikasında Sattülarap Suyolu Sorunu, 01.01.2007, 
http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/4005/iranin_irak_politikasinda_sattularap_suyolu_sorunu 
Yiğit, Murat, Türkiye-İsrail İliskilerinin Tarihsel Seyri ve Çarpısma, 
http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=5117&pid=4553 
Yorgancılar, Serkan, Barbarların İlk Terör Örgütü, 03.06.2010, 
http://www.haberkultur.net/HD1804_barbarlarin-ilk-teror-orgutu.html 



***