ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 3
Amerikalı yetkililer de gösterilerin bastırılmasında yardımcı olmak üzere çok sayıda eğitimci, danışman ve Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Ordusu mensuplarının Suriye’ye gönderildiğini iddia etmiştir. ABD, Kudüs Ordusu’nun gösterilerin bastırılmasında önemli bir rol oynadığını ileri sürmüştür.55 Amerikalı yetkililerin iddiasına göre Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani, Ocak 2012’de Şam’a giderek Esad dâhil üst düzey yetkililerle görüşmüştür. Bu ziyaret İran’ın Suriye’ye verdiği askeri desteğin bir nişanesi olarak değerlendirilmekte dir. 56
< İddiaya göre İranlı askerler eylemlere müdahale etmek için hem harekât planlamasında yer almakta hem de bizzat eylemcilere müdahale etmektedir. >
İran güvenlik birimlerinin isyanın bastırılmasında rol oynadığına inanan ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri Suriye ile ilgili aldıkları yaptırım kararlarının kapsamına İranlı yetkilileri de dâhil etmiştir. Bu çerçevede Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve Kudüs Ordusu Harekat ve Eğitim komutanı Muhsin Çizari, Suriye’de insan hakları ihlallerindeki ve halka karşı güç kullanılmasındaki rolleri nedeniyle Amerikan yaptırımları kapsamına alınmıştır.57 DevrimMuhafızları Komutanı Tuğgeneral Muhammed Ali Jafari, Kasım Süleymani ve Devrim Muhafızları İstihbarat Komutanı Hossein Taeb Suriye rejimine malzeme ve destek sağlayarak protestoların bastırılmasına yardımcı olmaları nedeniyle Haziran 2011’de AB yaptırımlarına dâhil edilmiştir.58
İran, Suriye’de isyanın bastırılmasına yardımcı olduğu iddialarını birçok defa reddetmiş ve aksine diğer ülkeleri, özellikle ABD ve İsrail’i Suriye’deki “terörist” eylemleri desteklemekle suçlamıştır.59 Gerçekten de İran’ın Suriye’ye sağladığı teknik ve lojistik destek iddiaları makul ve mümkün görünmektedir. İki ülke arsındaki güvenlik işbirliği dikkate alındığında İranlı askerlerin harekât planlamasında yer aldığı iddiaları da itibar kazanmaktadır. Buna mukabil, enformasyon ile dezenformasyonun son derece karıştığı Suriye’de İranlı askerlerin bizzat gösterilere müdahale ettiğine dair iddialar bağımsız
kaynaklar tarafından henüz doğrulanmamıştır. Bununla birlikte İran’dan Suriye’ye en açık askeri destek gösterisi 18-19 Şubat 2012’de iki İran savaş gemisinin Tartus limanına demirlemesi ve Suriye Deniz Kuvvetleri ile ortak bir tatbikat yapması olmuştur.60
4.3. Diplomatik Destek
İran’ın Esad yönetimine verdiği diplomatik desteğin yabancı ülkelerin Suriye’nin içişlerine karışmasının önlenmesi; Suriye’ye yabancı, özellikle Amerikan, askeri müdahalesinin engellenmesi ve Suriye’nin yalnızlaştırılması girişimlerinin boşa çıkarılması olmak üzere üç boyutu vardır. Suriye’deki isyanın kısa sürede uluslararasılaşması, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi bölge ülkelerinin yanı sıra Arap Birliği, Avrupa Birliği ve ABD’nin sürece dahil olması Suriye’ye yönelik askeri müdahale spekülasyonlarına yol açmıştır. Bu spekülasyonların yaygınlaş ması üzerine İranlı yetkililer Suriyeli muhaliflerin bir kısmının yabancı müdahalesi ne zemin hazırlamak için çalıştığını ve Batı basınının da uluslararası müdahaleye zemin hazırlamak için olayları bilinçli bir şekilde abarttığını ileri sürmüştür. İşte bu minval üzere Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Suriye halkının ve hükümetinin aralarındaki problemleri yabancı müdahalesi olmaksızın
kendi aralarında çözebilecek kadar olgun olduklarını ifade etmiştir.61
< İran güvenlik birimlerinin isyanın bastırılmasında rol oynadığına inanan ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri Suriye ile ilgili aldıkları yaptırım kararlarının kapsamına İranlı yetkilileri de dâhil etmiştir. >
Suriye’de protesto gösterilerinin yaygınlaşması ve sorunun uluslararasılaşması üzerine İran bir taraftan sorunun çözümü için Suriye yönetiminin muhalefetle diyaloğa geçmesini isterken, diğer taraftan Batılı güçlerin müdahalesini önlemek amacıyla soruna “bölgesel çözüm” arayışlarına girmiştir. Bu yöndeki ilk açıklama İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Alaadin Burucerdi’den gelmiştir. Burucerdi 16 Ağustos 2011’de Kahire’de yaptığı açıklamada bölge ülkelerinin iç problemlerin çözülmesi ve istikrarın tesisi için Suriye yönetimine yardımcı olmasını ve bu ülkeyi ABD veya NATO müdahalesine karşı desteklemesini istemiştir. Keza Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanması için bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin önemine dikkat çekmiştir.62 Benzer şekilde İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı 22 Ağustos 2011’de telefonla arayarak Batılı ülkelerin bölge işlerine müdahalesinin durumu daha karmaşık hale getirdiğini savunarak bölgesel sorunların çözümü için iki ülke arasında daha sıkı işbirliği yapılmasını istemiştir.63
< İran’ın Suriyeli muhaliflerle problemli ilişkisi sorunun çözümünde aktif rol almasına mani olurken, Esad yönetimi ile sıkı ilişkisi ve Esad’a verdiği tavizsiz destek İran’ın soruna bölgesel çözüm arayışlarının dışında tutulmasına neden olmuştur. >
Fakat İran’ın Suriye sorununun çözümü için bölgesel işbirliği arayışları çerçevesinde sadece birkaç (İran, Türkiye ve Irak) ülkeyi işaret etmesi, İran’ın esas gayesinin hasımlarını Suriye’den uzak tutmak olduğunu göstermektedir. Diğer bir tabirle, İran’ın bölgesel çözümden kastı Suriye’de statükonun sürdürülmesi, İran’ın rakipleri ile düşmanlarının dışarıda tutulması ve rejim muhaliflerine verilen desteğin önlenmesidir. Aşağıda da değinileceği üzere İran’ın Suriyeli muhaliflerle problemli ilişkisi sorunun çözümünde aktif rol almasına mani olurken, Esad yönetimi ile sıkı ilişkisi ve Esad’a verdiği tavizsiz
destek İran’ın soruna bölgesel çözüm arayışlarının dışında tutulmasına neden olmuştur.
Bununla beraber, Esad’ın iktidardan çekilmesini istemeyen uluslararası ve bölgesel girişimleri memnuniyetle karşılayan İran, ülkede şiddetin tırmanmasından Esad yönetimini sorumlu tutarak Esad’ın iktidardan çekilmesini isteyen girişimlerin karşısında olmuştur.
Dışişleri Bakanı Salihi, Kaddafi’nin NATO destekli operasyon ile düşürülmesinden kısa bir süre sonra 28 Ağustos 2011’de yaptığı açıklamada NATO’yu Suriye’ye müdahale etme ihtimaline karşı uyarmıştır.64 Suriye’yi Ortadoğu’da İsrail’e karşı direnişin öncü devleti olarak tanımlayan Salihi, NATO’nun saldırı tehdidi ile bu ülkenin gözünü korkutamayacağını söylemiş, böylelikle İran’ın Esad rejimine verdiği siyasi desteği yinelemiştir.
Arap Birliği’nin Suriye krizine müdahil olmasına ve 16 Kasım’da Suriye’nin üyeliğini askıya almasına İran’dan eleştiri gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest, bu gelişmenin Suriye’deki sorunun çözümüne yardımcı olmak yerine durumu daha karmaşık hale getireceğini iddia etmiştir.65
İran, Ocak 2012’de Suriye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine alınmasına şiddetle karşı çıkmış ve Güvenlik Konseyi’nde Suriye aleyhine düzenlenen karar tasarısının Çin ve Rusya tarafından veto edilmesini memnuniyetle karşılamıştır. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest yaptığı açıklamada bu iki ülkenin sorumluluk duygusuyla hareket ederek sair ülkelerin Suriye’nin işlerine karışmasının önünü aldığını söylemiştir.66
Hatta Arap basınında BMGK’da Suriye hakkındaki karar görüşülürken İran’ın Çin’in kararı veto etmesini sağlamak amacıyla piyasa değerinin altında ucuz petrol verme teklifinde bulunduğu iddia edilmiştir.67
BM İnsan Hakları Konseyi’nin Suriye hakkında hazırladığı raporun Genel Kurul’da gündeme getirilmesi üzerine İran’ın BM’deki Büyükelçisi Mohammed Hazai söz konusu girişimin teamüllere uygun olmadığını iddia etmiştir. Hazai, raporun tek taraflı olduğunu ileri sürmüş, Suriye’deki “terör” olaylarına dikkat çekmiş ve başta Halep olmak üzere Suriye’de terör eylemleri yüzünden çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini, yaralandığını ve kamu mallarının zarar gördüğünü söylemiştir. Bu ülkede uzun sürecek istikrarsızlığın ve karışıklığın bütün bölgeyi olumsuz etkileyeceğini savunan Hazai, mevcut krizin barış içinde ve yabancı müdahalesi olmaksızın çözümü için herkesin çalışması gerektiğini ifade etmiştir. Hazai yaptırım uygulamanın ve Şam üzerindeki diğer baskıların yanı sıra ülkenin içişlerine karışılmasının Suriye’deki siyasi ve sosyal krizi sadece daha derinleştireceğini ileri sürmüştür. Bu krizden tek çıkış yolunun Suriye halkının ve yöneticilerinin katılacağı siyasi bir süreç olduğunu vurgulayan Hazai,
BM’nin gerçek yükümlülüğünün soruna Suriye eksenli bir çözüm bulmak için siyasal grupların hükümet ile diyaloga girmelerini sağlamak olduğunu söylemiştir.68
İran’ın Esad yönetimine verdiği diplomatik desteğin bir boyutu da Suriye’nin yalnızlaşmasını önlemek ve Esad yönetimine bölgesel destek sağlamaktır. Bu bağlamda İran’ın bölgedeki diğer müttefiklerini Esad yönetimine destek vermeleri için yönlendirdiği düşünülmektedir. İran’dan sonra Esad yönetimine en büyük destek Hizbullah’tan gelmiştir.
< Suriye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine alınmasına şiddetle karşı çıkmış ve Güvenlik Konseyi’nde Suriye aleyhine düzenlenen karar tasarısının Çin ve Rusya tarafından veto edilmesini memnuniyetle karşılamıştır. >
Hizbullah’ın Lübnan siyasetinde etkili olması, bu ülkenin Suriye krizinde daha
ihtiyatlı bir tutum almasına neden olmuştur. Suriye krizi sırasında Esad yönetimine bir başka destek de dolaylı da olsa Irak yönetiminden gelmiştir. Maliki yönetimi Arap Birliği’nin Suriye aleyhine aldığı yaptırım kararlarına uymayacağını ilan etmiştir.
Başbakan Maliki’nin Mart ayında Bağdat’ta yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesi’ne Esad’ın da katılmasını umduğunu söylemesi, Irak yönetiminin Suriye rejimine verdiği desteğin göstergesi olarak değerlendirilmiştir.69 Suriye’deki gelişmeleri “durumun kötüleşmesi” şeklinde gören Maliki, Suriye yönetimi ile Arap Birliği arasında arabuluculuk yapmaya girişmiş, fakat bu girişim Arap devletleri nezdinde karşılık bulmamıştır.70
5. İRAN’IN SURİYE DESTEĞİNE BAKIŞ: DIRENIŞ VE Şİİ HİLALİ YAKLAŞIMLARI
Suriye’de isyanın çıkmasından sonra İran’ın Esad Yönetimine verdiği desteği açıklamaya dönük olarak iki farklı söylem ortaya çıkmıştır: Direniş ekseni ve Şii hilali. Söylemlerde çok büyük farklılar görünse de konu detaylı bir şekilde incelendiğinde aslında her iki söylemin de aynı jeopolitik ve jeostatejik temeller ile benzer kaygılara dayandığı görülmektedir.
5.1. Mezhepçi Yaklaşım ve “Şii Hilali” Söylemi
İran’ın Baas rejimine verdiği desteği mezhepçi bir bakış açısıyla açıklamaya çalışan bu yaklaşım şu satırlarda net olarak görülmektedir: “İran’a hâkim olan Caferi Şiiliğe yakınlığıyla bilinen … Alevi/Nusayri azınlık tarafından yönetilen Suriye rejimini desteklemek, aslında İran’ın Şiici ideolojisinin bir gereği olarak öne çıkmaktadır.”71 İran ile Suriye arasındaki ittifak ilişkisini mezhep faktörü ile açıklamaya çalışan bu yaklaşım yeni değildir. 1980-1982 yıllarında İhvan’ı Müslimin hareketinin önceliğinde Baas rejimine karşı başkaldırı girişimi şiddetle bastırılmış, İran yönetimi o zaman da isyana karşı Hafız Esad yönetimine destek vermiştir. İran’ın o dönemde “Sünni” ayaklanmalara destek vermemesi, İran-Suriye ittifakının mezhep ekseninde (Şii ekseni) değerlendirilmesine
neden olmuştur.72
< Söylemlerde çok büyük farklılar görünse de konu detaylı bir şekilde incelendiğinde aslında her iki söylemin de aynı jeopolitik ve jeostatejik temeller ile benzer kaygılara dayandığı görülmektedir. >
Bu yaklaşımın iki temel varsayımı vardır. Bir kere İran’ın mezhep eksenli bir dış politika izlediğini ve bu çerçevede Ortadoğu’da Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Körfez Şiilerini kapsayan bir “Şii hilali” oluşturmaya çalıştığını kabul etmektedir. İlk defa Ürdün Kralı Abdullah tarafından 2004’te dile getirilen bu iddia, 2005’te Ahmedinejad’ın iktidara gelmesi ve devrimci dış politika anlayışını (İsrail ve Batı karşıtı, İslamcı, popülist) canlandırmaya çalışmasıyla revaç bulmuştur. Gerçekten de İran dış politikasında Şiiliğin önemli bir yeri vardır. Şiilik devrimci ideolojinin, dolayısıyla İran dış politikasının şekillenmesinde etkili bir rol oynadığı gibi İran dışındaki Şii topluluklar İran dış politikasının ilgi alanında özel bir yer almıştır. Devrim sonrası “İslam birliği” ülküsü çerçevesinde mezhepçi bir söylemden kaçınmışsa da İran’ın devrimci mesajları Şii dünyasında daha
çok kabul görmüştür. Fakat İran’ın Şii dünyasının bir kısmında karşılık bulan bu yaklaşımı Şii dünyasının birleşmesini amaçlayan Pan-Şii bir hareketin sonucu değil, statükoya meydan okuyan, anti-emperyalist ve popülist bir siyasetin sonucudur. Bu nedenle İran Hizbullah’ın yanı sıra Filistinli direniş örgütleri ve Şiiliği siyasi bir kimlik olarak görmeyen Suriye Baas rejimi ile ittifaka girmiştir. Rafsanjani ve Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı dönemlerinde İran dış siyasetinde pragmatizmin yükselmesine paralel olarak devrim ihracı önemini kaybetmiş, anti-emperyalizm ve popülizmin tonu azalmıştı. 2005 yılında Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı ile birlikte İran dış politikası yeniden radikalleşme eğilimine girdi, fakat bu dönemde Ortadoğu’da Şiiliğin yükselişi, Pan-Şii bir hareketin ya da İran’ın doğrudan çalışmalarının eseri değil, bölge jeopolitiğinin iç ve dış dinamikler sonucunda değişmesinin bir eseri olmuştur.73 Dolayısıyla İran’ın Pan-Şii bir siyaset izlediği ve Esad yönetimine Şii olduğu için destek verdiği iddiaları açıklayıcı gücünü kaybetmektedir.
< Şiilik devrimci ideolojinin, dolayısıyla İran dış politikasının şekillenmesinde etkili bir rol oynadığı gibi İran dışındaki Şii topluluklar İran dış politikasının ilgi alanında özel bir yer almıştır. >
Mezhepçi dayanışma söyleminin ikinci varsayımı ise Suriye’deki Esad yönetiminin Şii olduğu önkabulüdür. Bir kere ortak tarihsel ve kültürel bağlara karşın Nusayrilik (Alevilik) ve Şiilik süreç içinde oldukça farklılaşmış, Aleviliğin Şiiliğin aşırı uç bir formu olarak görülmüştür.74 Bazı Şii alimlerinin Aleviliği Şiiliğin meşru bir unsuru olarak ilan etmiş olmalarına rağmen bu kanaat Şii dünyasının geneline hakim olmamıştır. Diğer taraftan Alevi Baascıların mezhepsel kimliği ile siyasi yaklaşımı arasında bağlantı kurmak zordur. Baascılar, Alevi toplumunun çıkarlarını Şii dayanışmasında değil Arap milliyetçiliğinde görmüştür. Ayrıca Baas rejiminin laik niteliği dolayısıyla Suriye yönetiminin siyasi kararlarında dini motivasyonlar etkili bir rol oynamamıştır.75
Baas rejiminin Arap milliyetçisi ve laik tutumuna rağmen İran, Suriye yönetimi ile iyi ilişkilerini kullanarak özellikle Beşar Esad döneminde bu ülkedeki kültürel faaliyetlerini artırmıştır. Şiilik propagandası söz konusu kültürel faaliyetlerin önemli bir kısmını teşkil etmiştir.76 Fakat bu faaliyetler Suriye’de bir “Şii uyanışı” yaratacak düzeye ya da İran Şiiliği ile Suriye Aleviliği arasında ulus aşırı bağların kurulması düzeyine varmamıştır. İran’ın Suriye’deki kültürel etkisinin artmasına rağmen Şiilik, iki ülke arasındaki ittifakı güçlendiren bağlardan birisi haline dönüşmemiştir. Bununla birlikte Mart 2011’de başlayan isyan sürecinde Suriye’de yaşayan halklar arasında mezhep kimliğinin öne çıktığı gözlemlen mekte dir. 77 Fakat Alevilik ile Şiilik arasında ulus aşırı bağların yokluğu
ve Aleviliğin “yerel” niteliği nedeniyle “mezhep ortaklığının” İran’ın Suriye yönetimine verdiği desteği açıklayıcı gücü sınırlıdır.
Bu noktada dikkat çekici hususlardan birisi de İran’ın özellikle bölgesel rakipleri tarafından Şii hilali siyaseti gütmekle suçlanmasına karşın İran’dan gelen bazı seslerin bunun tam aksini iddia etmesidir. Mesela Şiilik tarihi uzmanlardan Rasul Jafarian, Suudi Arabistan ve Katar’ın bölgede Şiiler ile Sünniler arasında topyekûn bir savaş çıkarmaya çalıştığını ileri sürmektedir.78 Bu iddiaya göre Suudi Arabistan, Sünnileri seferber ederek Suriye’nin tasarrufunu ele geçirmek ve böylece hem Irak Şiilerini hem de Lübnan Şiilerini sınırlamak ve kontrol altına almak istemektedir.79
5.2. Direniş Ekseni Söylemi
İranlı yetkililerin beyanatlarında Suriye yönetimine verilen desteğin “Şii” dayanışması veya Şii jeopolitiği politikası çerçevesinde verildiğine dair bir dayanak bulmak pek mümkün değildir. Bilakis, İranlı yetkililer öncelikle Suriye’nin Arap dünyasında yıllardır İsrail’e “direnen” tek ülke oluşunu takdir etmekte, ardından Suriye’ye yapılan saldırıları direniş eksenine yapılan saldırılar olarak değerlendirmekte ve nihayet bu saldırılara karşı Suriye rejiminin desteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Haziran 2000’de babasının ölümünden sonra iktidara gelen Beşar Esad bu süre zarfında sekiz kez İran’a gitmiştir. Ekim 2010’da son Tahran ziyaretinde Lübnan ve Filistin milletlerine desteğinden, yani “direniş cephesine katkılarından” dolayı Esad’a İran’ın en yüksek onura sahip Devlet Nişanı verilmiştir. Bu ziyaret sırasında Esad’ı kabul eden Hamenei Suriye’nin dış baskılar karşısındaki metanetini takdir etmiş ve ABD’nin Ortadoğu’da direniş hareketini zayıflatma girişimlerinin sonuçsuz kalacağını söylemiştir.80
< Ekim 2010’da son Tahran ziyaretinde Lübnan ve Filistin milletlerine desteğinden, yani “direniş cephesine katkılarından” dolayı Esad’a İran’ın en yüksek onura sahip Devlet Nişanı verilmiştir. >
Bu görüşmeden beş ay gibi kısa bir süre sonra Suriye’de hükümet karşıtı gösterilerin çıkması, İran’da dış güçlerin (ABD, Batı Avrupa ülkeleri, İsrail ve bazı bölge ülkeleri – öncelik sırası sık sık değişmesine rağmen liste pek değişmiyor) direniş hareketini zayıflatmak amacıyla giriştikleri yeni bir komplo olarak görülmüştür. Nitekim Hamanei, Suriye’deki isyanla ilgili yaptığı bir değerlendirmede Suriye’deki gelişmeler dikkatli birşekilde incelendiğinde bu ülke üzerindeki Amerikan projesinin rahatlıkla görülebileceğini ve bazı bölge ülkeleri nin de bu komploya dâhil olduklarını iddia etmiştir. Hamanei, ABD’nin esas amacının direniş hattının kırılması olduğunu, Suriye’nin Lübnan’daki
İslami direniş ile Filistin direnişine destek verdiği için hedef alındığını savunmuş ve Suriye hükümetinin Filistin ve Lübnan’da direnişe desteğini keseceğine dair söz vermesi durumunda Batılılar için bütün sorunun çözüleceğini ileri sürmüştür.81
4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***