Türkmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkmen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Haziran 2019 Pazar

IRAK VE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ BÖLÜM 1

IRAK VE PKK TERÖR ÖRGÜTÜ BAĞLAMINDA TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ, BÖLÜM 1


Armağan Kuloğlu.,

Stratejik Araştırmalar Dergisi / Journal of Strategic Studies 1 (2), 2008, 45-76
© BEYKENT ÜNİVERSİTESİ/ BEYKENT UNIVERSITY 

Özet

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgali sürecinde Türkiye ile ABD arasında yaşanan gelişmeler, iki ülke arasındaki ilişkileri olumsuz yönde etkilemiştir. 
Bu olumsuzlukların başında Irak’ın kuzeyindeki yönetimin statüsünün yükselmesi, PKK terör örgütünün gelişmesi ve terör eylemlerindeki artış ve 
Türkmenlerin statüsünde istenen durumun elde edilememesi gelmektedir. ABD, Türkiye ile başlangıçta yaşadığı kendi açısından olumsuz olarak nitelendirilen gelişmeler nedeniyle bölgedeki Kürtleri, Türkiye’nin yerine müttefik olarak kabul etmiş, bu durum Kürt yönetiminin statüsünün yükselmesi ve dolayısı ile Türkiye tarafından tehdit olarak kabul edilebilecek bir konuma kadar gelme tehlikesini yaratmıştır. ABD, Türkiye’nin Irak’taki etkinliğini tamamen kırdığından PKK terör örgütü kendisine gelişmesi, destek alması ve eylem planlayıp icra etmesi için güvenli ve rahat bir manevra alanı bulmuştur. 

ABD, Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadelesine yardımcı olma karşılığında, Türkiye’nin Irak’ın kuzeyindeki yönetimle resmi temaslara kadar uzanan bir 
iletişim kurmasını sağlamıştır. 


GİRİŞ

ABD’nin 2003 yılında Irak’ı işgalini müteakip Irak’ın kuzeyinde oluşan otorite boşluğu PKK terör örgütünün yeniden hayat bulmasına imkân sağlamış ve örgüt bu bölgede kendini güven içinde hissetmiştir. Örgüt, insan kaynağı, finans ve lojistik desteğini kolaylıkla sağlayabilmiş, yeniden teşkilatlanmış, eğitim yapmış ve terör eylemlerini planlama ve sınırı geçerek Türk topraklarında terör eylemi gerçekleştirme ve yeniden güvenli olarak nitelendirdiği Irak’ın kuzeyine dönme fırsatını elde etmiştir.

PKK terör örgütü, Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturduğu, zarar verdiği, ayrıca sözde Büyük Kürdistan’ın Türkiye ayağını oluşturmasına hizmet ettiği, bu süreçte yapının liderliğinin Kuzeydeki yönetimde olmasına yardımcı olduğu ve zaman içinde Türkiye’ye karşı bir yaptırım aracı olarak kullanabileceği düşünceleri ile Irak’ın kuzeyindeki yönetim tarafından himaye ve destek görmüştür.
PKK terör örgütü ABD açısından ise, Türkiye’ye karşı 1 Mart teskeresinden dolayı cezalandırma aracı olarak nitelendirilmiş ve Türkiye’ye karşı yine zaman içinde bir pazarlık konusu olarak kullanılabileceği düşünülmüştür. PKK terör örgütü, ABD tarafından, ayrıca PEJAK uzantısı vasıtasıyla İran’a karşı da kullanılmaktadır. Diğer taraftan örgüt, kuzeydeki istikrarı bozmadığından, ABD’ye ve kuzeydeki yönetime zararı dokunmadığından, hatta faydası olduğu düşünüldüğünden, ABD’nin çıkarları açısından en azından müdahale edilmemesi gereken bir unsur olarak görülmüş ve dolaylı olarak ABD tarafından himaye edilmiştir. Bu nedenle Türkiye’nin terörle mücadelesinde sınır ötesi operasyon yapması ABD tarafından sürekli engellenmiştir.
Türk Hükümeti de, ABD ile bozulan ilişkilerin daha da kötüye gitmemesi için, terörle mücadeleyi sadece askeri alanda olmak üzere yurt içinde yapmayı tercih etmiş ve ABD’nin Türkiye’nin sınır ötesi harekât yapmasına olan muhalefetine uyum göstermiştir.  ABD’nin Kürt Gruplara karşı müsamahalı davranışı, bu gruplarla olan müttefiklik çerçevesindeki ilişkileri ile PKK konusundaki düşünceleri, Irak’ın kuzeyindeki yönetimin ve PKK’nın Türkiye’ye karşı tutum, davranış ve eylemlerinde tırmanışa sebep olmuştur.          

ABD’NİN PKK KONUSUNDAKİ POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ VE TÜRKİYE’YE SAĞLADIĞI DESTEK
PKK’nın tırmanan eylemleri Ekim 2007 ayı içinde tahammül edilemeyecek sınırlara ulaşmış, Türk Hükümeti, toplumun terör konusundaki tepkileri ve sınır ötesi operasyon yapma zarureti karşısında reaksiyon gösterme zorunda kalmıştır. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) sınır ötesinde operasyon yapmasına imkân sağlayacak olan teskereyi meclise sevk etmiş ve meclisten gerekli olan yetkiyi almıştır. Ancak bu yetki, çeşitli çekingenliklerden dolayı hemen kullanılmamış, sınır ötesi operasyon yetkisini almış olarak bu konuda ABD başta olmak üzere uluslararası mutabakat sağlamak maksadıyla, komşu ülkeler de dahil birçok ülke ve kuruluş ile terörle mücadeledeki haklılık ve kararlılık konusunda diplomatik temaslarda bulunulmuştur. Bu çerçevede ABD ile de 5 Kasım 2007 tarihinde ABD Başkanı ve Türkiye Başbakanı arasında bir görüşme yapılmıştır.
Bu görüşmenin basına yansıyan kısımları olduğu gibi, her ne kadar yok deniyorsa da, yansımayan ve çeşitli yorumlara sebep olan kısımlarının olduğu da bir gerçektir. Görüşmelerin açıklanan kısmına baktığımızda, PKK terör örgütünün müşterek düşman olarak nitelendirildiği, Türkiye’nin terörle mücadelesinin haklı nedenlere dayandığı, bu mücadelede ABD’nin Türkiye’ye gerekli desteği vereceği, bu maksatla istihbarat paylaşımı yapılacağı ve Türkiye, ABD, Irak Genelkurmay İkinci Başkanları seviyesinde üçlü bir mekanizma oluşturulacağı görülmektedir. Bu durum ilk bakışta, TSK’nın sınır ötesi operasyon yapabileceğini, ancak operasyonun bir noktada ABD’nin verdiği istihbarata bağlı olarak ve istihbaratı verdiği yere yapılabileceği şeklinde algılanmıştır. Ancak daha sonra Türkiye’nin, ABD’ye bağımlı olmadan; ancak ABD’yi bilgilendirerek kendi inisiyatifi ile de hareket ettiği görülmüş ve bundan sonrada bir müddet için bu şekilde devam edeceği anlaşılmıştır.
ABD ile yapılan görüşmelerin kamuoyuna yansımayan, ancak ABD’nin tutum değişikliğine sebep olan konular hakkında çeşitli yorumlar yapılmıştır. Doğal olarak bu yorumların dayandığı birçok açıklama ve olaylar bulunmaktadır. ABD’nin bu zamana kadar sıcak bakmadığı, hatta ısrarlı olduğu bir konuda neden ve nasıl tutum değiştirdiğini analiz ettiğimizde aşağıdaki hususların ön plana çıktığı görülmektedir.
Bunlardan birincisi, ABD’de yapılan görüşmelerde Türk tarafının, artan ve büyük zayiat verdiren terör olayları neticesinde Türkiye’deki kamuoyu tepkisinin çok yükseldiği, bunu tutmanın mümkün olamadığı, Türkiye’nin sınır ötesi operasyon yapma mecburiyetinde olduğu, kendi kararı ve inisiyatifi ile yapmak zorunda olacağı bu harekâttan ötürü zaten bozuk olan ilişkilerin daha da bozulacağı, bu nedenle operasyonun sağlanacak mutabakat çerçevesinde yapılmasının her iki ülkenin de menfaatlerine uygun olacağını dile getirdiği şeklinde değerlendirilmiştir. ABD’nin de Türkiye’nin kendi inisiyatifi ile vereceği kararla operasyon yapmasının kendisini de zor durumda bırakacağını düşünerek, bunu Türkiye’deki gittikçe bozulan ABD imajını düzeltmek için bir fırsat olarak kullanılabileceği kanaatine vardığı kıymetlendirilmiştir.
Diğer bir konu da, ABD’nin bugüne kadar müttefik olarak kabul ettiği Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetimin, nüfusu ile orantılı olmayan bir güç elde ettiğidir. Bu yönetimin, Irak’ın bütününü ilgilendiren konularda aşırı isteklerde bulunduğu, bir noktada istek ve tavırlarında şımarıklığa varan bir konuma geldiği, artık bu durumun ABD yönetimini de rahatsız etmeye başladığı düşüncesinin hâkim olduğu kıymetlendirilmiştir (Milliyet, 02 Şubat 2008: 18). Bu nedenle ABD tarafından, PKK ile mücadelede sınır ötesi operasyon konusunda Kürtleri gücendirmemek için Türkiye’ye karşı tavır almaya devam etmenin artık fayda değil zarar getirdiği, hatta Türkiye’ye imkân tanımanın ABD menfaatleri açısından daha uygun olacağı sonucuna varıldığı düşünülmüştür. Ancak ABD’nin bu tutumunun kısa vadeli olduğu, orta ve uzun vadede ABD eski başkanı Wilson’un 14 ilkesinden başlayıp, Sevr ile devam eden ve Lozan Anlaşması ile akamete uğrayan Kürdistan Projesi’nden vazgeçtiği anlamına gelmemesi gerektiği değerlendirilmektedir (Akbaş, 2007).
Gittikçe güçlü bir argüman olarak ortaya çıkan bir husus da, ABD’nin PKK’yı bir pazarlık unsuru olarak kullanma temayülüdür. Irak’ın kuzeyinde PKK terör örgütü için güvenli olarak nitelendirilen bölgede Barzani yönetiminin dolaylı desteğine sessiz kalan ve Ortadoğu politikaları için bu örgütü kullanabileceğini de hesaplayan ABD’nin, bu örgütün Türkiye’ye yeteri kadar zarar verdiğini ve artık menfaati karşılığında pazarlık konusu olarak kullanma zamanının geldiğini düşündüğünü söylemek de mümkündür. Bu nedenle PKK terör örgütü ile mücadeleye ortak olmanın karşılığında, kendisi için stratejik öneme sahip olan kuzeydeki yönetimin Türkiye tarafından kabullenilmesini, ona bir tehdit oluşturmamasını, onunla bir iletişim içine girmesini ve PKK ile yapılacak mücadelede ona zarar vermemesini talep ettiği değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan ABD’nin gelişecek duruma ve takip edilecek politikaya göre zaman içinde azaltmayı düşündüğü asker sayısının Irak’ta yaratabileceği zafiyeti kıymetlendirerek, Türkiye ile ilişkileri düzeltme ve yeniden yakın müttefiklik çerçevesine oturtmaya çalıştığı da bir gerçektir. Özellikle bu kapsamda Irak’ın kuzeyi ile ilgili bir problem yaşanmamasını, bölgeden çekilmesi halinde dahi bu yapının muhafaza edilmesini ve yaşamasını hesapladığı anlaşılmaktadır.
ABD’nin dünya hâkimiyet politikasının önemli bir ayağı olan Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) gerçekleştirilmesinde, bölgede Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duymaya devam ettiği, “Ilımlı İslam” anlayışını Türkiye odaklı olarak bölgeye yerleştirmek arzusunda olduğu bilinmektedir. Bu nedenle birlikte çalışmayı tercih ettiği Türkiye’deki mevcut yönetimi, daha fazla zor duruma düşürmenin kendi menfaatlerine uygun olmadığı kanaatine vardığı da söylenebilir. ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin yayımladığı “Küresel Eğilimler 2025: Dönüşen Bir Dünya” başlıklı raporunda, diğer konuların yanında Türkiye’nin gelecekte daha az laik, daha az demokratik, buna karşılık daha fazla İslam bir görünümde olacağı belirtilmiştir (Gürsel, 2008). Bu tip raporlar, mevcut verilerden hareketle geleceğe yönelik beklentileri göstermekle birlikte, aynı zamanda görülmesi istenen durumu da yansıttığı düşünülmektedir.
ABD’nin Türkiye için düşündüğü “ılımlı İslam” anlayışının, yeni yönetim tarafından, değişim ve dönüşüm anlayışı çerçevesinde daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük, insan haklarına saygı gibi insan yaşamında daima ön planda tutulacak yaklaşımlarla ön plana çıkarılabileceği ve bunların da laiklik karşıtı hareketlerin kılıfı olarak kullanılması tehlikesini yaratabileceği göz önünde tutulmalıdır.
Bilindiği üzere Afganistan’da Taliban güçleri ile mücadele devam etmekte ve istikrar henüz sağlanamamış durumdadır. Bu konuda ABD, diğer NATO ülkeleri ile birlikte Türkiye’den de mücadelede daha fazla rol oynamasını talep etmektedir. Nitekim ABD Savunma Bakanı Robert Gates’in Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül’e bir mektup göndererek bu katkıyı istediği ve bunu Türkiye’ye yaptığı ziyarette de dile getirdiği anlaşılmaktadır. Mektupta, “Türkiye’nin Afganistan’a operasyonel birlikler göndermesi ve bu birliklerin ülkenin güney ve doğusunda ABD komutasındaki NATO birlikleriyle birlikte Taliban ve El-Kaide’ye karşı operasyonlara katılması istenmektedir. Eğer daha fazla kuvvet gönderilemeyecekse halen Afganistan’da görev yapan Türk askerlerinin görev talimatında değişiklik yapılıp kısıtlamaların kaldırılarak, Kabil bölgesi dışında da harekât yapma olanağının sağlanması” talep edilmektedir (www.ulusalkanal.com.tr). Hatta ISAF’ın komutasının bir kere daha üslenilmesinin talep edildiği de söylenmektedir. Bu konun da 5 Kasım’daki görüşme ve sonrasında, PKK ile müşterek mücadeleye karşılık doğrudan veya dolaylı olarak talep edilenler içinde yer aldığını dair düşüncelere rastlamak mümkündür. 
ABD Başkanlığına seçilen Obama’nın Irak’tan kuvvet çekme, kuvvetlerin bir kısmını Afganistan’a aktarma ve NATO’nun Afganistan’da daha aktif görev yapmasını planlaması ve Gates’e yeni kabinede, rakip partiye ait olmasına rağmen aynı görevi vermesi, ABD’nin bu konudaki politika ve düşüncelerinin devam ettiğini göstermektedir.
Ayrıca ABD’nin oluşturmak istediği Füze Savunma Projesinin bir ayağının da Türkiye’de tesis edilebilmesi için bazı temaslar yapıldığı bilinmektedir. Bu konunun da talepler arasında yer alabileceği kıymetlendirilmektedir. ABD’nin tutum değişikliğine sebep olan konular arasında, ABD-İran gerginliğinde Türkiye’nin desteğini kazanmak olduğu da düşünülebilir. 

Stratejik ortaklık yaklaşımı

ABD’nin Türkiye’ye PKK terörü ile mücadelede verdiği desteğin karşılığında yukarıda belirtilen beklentiler içine girdiği, hatta Türkiye tarafından bu konuda tavizler verildiği söylenebilir ve bu konuda daha önce de açıklandığı gibi çeşitli değerlendirmeler de yapılabilir. Hatta bunların büyük bir bölümü doğru da olabilir. Ancak burada önemli olan Türkiye’nin menfaatlerini gözetmek ve ABD’ye sağlanabilecek olanakların Türkiye’ye zarar getirmemesini, mümkün olduğunda “kazan-kazan” anlayışı çerçevesinde fayda getirmesini sağlamak, konuyu körü körüne stratejik ortaklık çerçevesine oturtmamaktır. Türkiye ile ABD, ne geçmişte stratejik ortak olmuştur, ne şimdi, ne de gelecekte olacaktır. Stratejik ortaklık demek, uluslararası ilişkilerde müşterek politika üretmek ve bunu birlikte uygulamaktır. Bunun için de geniş çapta müşterek menfaatlerin olması gerekir. ABD küresel politika uygulamakta, Türkiye ise bölgesel politikaları esas almaktadır. Bölgedeki ABD çıkarları ile Türkiye’nin çıkarları üstelik çatışmaktadır. 
Örneğin; Irak’ın istikrarı Türkiye için de önemli olmasına rağmen Türkiye’nin önceliği, Irak’ta kendi toprak bütünlüğünü tehdit edecek bir durumun ortaya çıkmasını önlemektir. Bu sebeple, Türkiye için, Irak’ın toprak bütünlüğünü korumaktan daha önemli ve acil bir mesele bulunmamaktadır. Bölünmüş Irak, eğer ülkedeki tüm aktörleri memnun ederse istikrarlı olabilir. Fakat bu durum, Türkiye tarafından hoş karşılanmayacaktır. Benzer şekilde, birleşik bir Irak, istikrarsız olabilir ve komşularını tehdit edebilir; ama bu olasılık Türkiye tarafından, kendisi için ‘var oluş’ sorunu oluşturmadığı sürece kabul edilebilir (Aydın, 2008: 73). 
Stratejik ortaklığa örnek olarak ABD-İngiltere, ABD-İsrail ve kısmen ABD-Kanada stratejik ortaklığını gösterebiliriz. Bizim ABD ile olan ilişkilerimiz, NATO ve ikili anlaşmalarla “Müttefiklik” anlayışı çerçevesindedir. Bu müttefiklik ilişkisini stratejik kapsamda düşünmek de mümkündür. Müttefiklik ve özellikle stratejik müttefiklik ilişkileri karşılıklı menfaate, al-ver ilişkisine dayanır. Müşterek menfaatleri ve karşılıklı olarak birbirinin menfaatine zarar vermeyen konuları kapsar. Bu nedenle PKK terörü ile mücadelede ABD’nin verdiği ve vereceği desteği bu anlayışla ele almakta yarar görülmektedir. ABD’nin bu ilişkiyi hep tek taraflı ve kendi menfaatine yönelik olarak düşündüğü hatırda tutulmalıdır. Bu nedenle tüm ilişkilerde ve özellikle güvenliğimizi ilgilendiren yaklaşımlarda, ABD’ye düşüncesizce güvenmenin birçok mahsur yarattığını geçmişte yaşanan olaylar göstermiştir. 

TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNDE İRAN FAKTÖRÜ VE PKK

İran ve Türkiye’nin tarih boyunca çok büyük düşmanlıklar içinde olmamakla birlikte, bölgede etkinlik sağlayabilmek için birbirleri ile sürekli rekabet içinde olduğunu görmekteyiz. Bu nedenle zaman zaman gerginlikler yaşandığına şahit olmaktayız. İran’ın, Türkiye’yi zayıf duruma düşürmek için terörü desteklediğini, rejimini muhafaza etmek ve yaymak için ihraç politikası uyguladığını yakın geçmişte yaşadık. 
Ancak İran son yıllarda Türkiye ile yakınlaşma politikası uygulamakta, siyasi, askeri ve ekonomik alanda ilişkileri geliştirmek istemektedir. İran’ın hem kendi topraklarında, hem de sınırın Irak tarafında, PKK terör örgütünün uzantısı olan PEJAK terör örgütü ile mücadeleye giriştiği, teröre karşı Türkiye ile bir iletişim içinde olduğu gözlemlenmektedir. Bu yakınlaşmayı, üzerindeki ABD baskısı nedeniyle Türkiye’nin desteğini kazanmak istemesi, aynı zamanda Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesi oluşumunun ve bölgede gelişmekte olan Kürtçülük hareketinin Büyük Kürdistan beklentisi ile kendisine de tehdit olacağı düşünceleri ile gerçekleştirdiği değerlendirilmektedir. Türkiye’nin de iyi komşuluk münasebetleri, güvenlik ve ekonomik menfaatleri çerçevesinde bu yakınlaşmaya cevap verdiğini, ancak bunu güven sorunu nedeniyle ölçülü tuttuğunu söylemek mümkündür. 
Ancak İran’ın bu mücadeleyi, ABD’nin PEJAK üzerinden İran’a karşı yürüttüğü “Vekâleten Savaş’tan” dolayı ABD’ye karşı yaptığını da göz ardı etmemek gerekir. Ayrıca İran, bölücü terör örgütü PKK’nın ve Irak’ın kuzeyindeki yapının Türkiye’ye verdiği rahatsızlık ve bu konulardaki ABD desteğinin, ABD-Türkiye ilişkilerini zedelediğini ve Türkiye’yi ABD’den uzaklaştırdığını görmekte, bu gelişmelerin Türkiye’yi kendisine yakınlaştıracağını hesaplamaktadır. İran, ABD ile olan anlaşmazlıkta Türkiye’nin desteğini aramaktadır. ABD de, Türkiye’nin olası bir müdahalede veya müdahale olmasa dahi gerginlik safhasında, kendi istediği istikamette hareket etmesini, Batı Kulübü içinde kalmasını ve İran ile olan ilişkilerini sınırlamasını arzu etmektedir (Kuloğlu, 2007). Bu nedenle İran’ın; PKK ile mücadelede Türkiye ile yapmakta olduğu anlaşılan işbirliği ve koordinasyonu belli bir noktaya kadar götüreceği, PKK terörünün sona ermesinin, Türkiye’yi İran’dan yeniden uzaklaştırıp, ABD’ye yaklaştıracağı kaygısıyla sınırlı ve kontrollü tutacağı değerlendirilmektedir.

ABD’nin İran ile ilgili yeni politikasında İran’a karşı bir açılım öngörülmektedir. Bu açılımla birlikte alt seviyeden başlayıp, gelişecek duruma göre üst seviyelere çıkabilecek diplomatik temasları gerçekleştirecekleri ve buna bağlı olarak da diğer sahalarda görüşmeler yapabilecekleri ifade edilmektedir. Bu açılımların olumlu sonuçlanmaması halinde, uluslararası topluma ve BM’ye, ABD’nin iyi niyetle elinden geleni yaptığını, ancak sonuç almanın mümkün olamadığını göstererek İran’a karşı yaptırımlar uygulama ve uygulatmayı düşündükleri, sonuçta müdahaleye kadar giden bir yolu takip edecekleri söylenmektedir.  Diğer taraftan nükleer bir İran’ın bölgesel etkinliği ve inisiyatifi doğal olarak ele geçireceği ve Türkiye’nin etkinliğini sınırlayacağı, tehdit algılamasında değişikliklere sebep olabileceği de dikkate alınmalıdır.        

PKK İLE MÜCADELEDE GERÇEKLEŞTİRİLEN SINIR ÖTESİ HAVA VE KARA OPERASYONLARI   

PKK ile aralıksız olarak sürdürülen mücadele, başlangıç bölümünde yaşanan gelişmelerin ardından hükümetin TSK’ya sınır ötesi harekât yetkisini vermesini müteakip, 16 Aralık 2007 tarihinden itibaren sınır içinde yapılan operasyonlarla birlikte sınır ötesi hava operasyonları ile de devam ettirilmiştir. Mevsim şartları nedeniyle ve ABD ile bu konuda mutabakat sağlanamadığı düşüncesi ile sınır ötesi operasyonun yapılamayacağı beklentisi hâkimken, aralıklarla yapılan hava operasyonlarının ardından beklenmedik bir şekilde ve baskın tarzında bir kara operasyonu da gerçekleştirilmiştir.
Özellikle hava operasyonlarının, PKK’nın lojistik, komuta kontrol ve muhabere tesislerinde etkili hasarlara sebep olduğu anlaşılmaktadır. Kara operasyonu ile de bu etki derinleştirilmiş, PKK’ya zayiat verdirilmiş ve üzerinde baskı oluşturulmuştur. Aslında terör örgütünün haberleşme, malzeme depoları ve terör eylemlerini planladıkları yerler için bu ifadelerin kullanılması mahsurlu gibi görülebilir. Ancak PKK terör örgütü, Irak’ın kuzeyinde kendisini o kadar güvende hissetmiş, o kadar rahat bir şekilde finans, lojistik ve insan kaynağı desteği almış, o kadar elverişli bir ortamda eğitim yapmış, organize olmuş, terör eylemleri için planlama yapmış ki, artık bir terör örgütünün sahip olması gereken olanakların çok üstüne çıkarak düzenli orduların sahip olabileceği imkânlara sahip olmuştur. Bu nedenle yukarıda ifade edilen tabirlerin, gelinen durumun vahametinin anlaşılması açısından kullanıldığını bilmekte yarar bulunmaktadır. Tabii bu gelinen aşamada, ABD’nin duyarsız kalmasının, Türkiye’nin sınır ötesi operasyonunu arzu etmediğini defalarca söylemesinin etkisi büyüktür. Irak’ın kuzeyindeki yönetimin PKK’ya verdiği desteğin ve örgüte sağladığı himayenin de bunda etkisi olmuştur.
Sınır ötesi hava operasyonları ve uzun menzilli silahlarla hedeflerin etki altına alınmasının ardından yapılan kara operasyonu; mevsim şartları, planlama, teknolojik imkân ve buna olan hâkimiyet, malzeme ve teçhizatın uygun kullanımı, koordinasyon, eğitim yeteneği, dayanıklılık, azim, irade ve cesaret açısından askeri okullarda ve akademilerde ders olarak okutulabilecek düzeyde olağanüstü başarılıdır. Derin karda ve şiddetli soğuklarda uygulanan muharebe teknikleri, gece icra edilen uçarbirlik harekâtı ve bu harekâta hava, taarruz helikopterleri ve topçu ile sağlanan ateş desteği ve harekâtın devamındaki lojistik destek son derece koordineli ve başarılı olarak gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen harekâttaki üstün planlama ve birliklerin uygulamadaki üstün kabiliyetinin yanında, planlanan zamanda icra edilen çekilme harekâtı da son derece senkronize ve başarılı olmuştur. Çekilmede esas, düşmana hiçbir emare vermeden ve birlikleri zafiyete düşürmeden harekât icra etmektir. Ayrıca taktik alandaki çekilme harekâtının strateji ve politika ile uyumlu yapılması da önemlidir. Bu uygulama da ders mahiyetindedir. Çekilme, bölgeden çekilme ile ilgili değil, sadece bu sınırlı harekât ile ilgili bir durumdur. 
Harekâtın maksadının; PKK terör örgütünün etkisiz hale getirilmesi, alt yapısının bozulması, Irak’ın kuzeyinin örgüt için sürekli ve güvenli bir bölge olmaktan çıkarılması olarak belirtilmiştir. Bugüne kadar yapılan operasyonlarla bu maksadın gerçekleştirilmesinde önemli adımlar atıldığı görülmektedir. Örgütün başarı ümidinin, mücadeleye devam etme azim ve iradesinin zayıfladığı müşahede edilmekte, yer yer çözülmelerin başladığına şahit olunmaktadır. 
Ancak ne kadar zayıflarsa zayıflasın örgütün, bir terör örgütü olması özelliğinden dolayı illegal olduğu, sürekli saklandığı, kendi istediği yerde, zamanda ve tarzda eylem yapabilme inisiyatifine sahip olduğu unutulmamalıdır. Ayakta kalmasının eylem yapmasına bağlı olduğu dikkate alınmalıdır. Yer yer yaptığı ve yapacağı eylemlerin, onun çok güçlü olduğu anlamına gelmemesi gerektiği, onunla mücadelede şehit vermenin de gazi olmanın da işin tabiatında olduğu bilinmelidir. Yapılan eylemleri onun başarısı imiş gibi göstermek ve TSK’nın itibarını zedelemeye çalışmak işbirlikçilik olarak nitelendirilmelidir.
PKK terör örgütü ile mücadeleye bundan sonra, elde edilecek istihbarata göre ve duyulacak ihtiyaca göre, sınırlarımız içinde olduğu gibi sınır ötesinde de hava ve kara operasyonları şeklinde devam edilmesi beklenmektedir. Sınır ötesi kara operasyonlarının da çoğunlukla küçük birliklerle uçarbirlik harekâtı şeklinde gerçekleştirilecek bir seri nokta operasyonları olarak uygulanacağı değerlendirilmektedir. Ayrıca, örgütü etkisiz hale getirmek ve askeri alanda mağlup etmek, başarı ümitlerini yok etmek için yeri ve zamanı geldiğinde, ABD ile düzeldiği varsayılan müttefiklik ilişkileri çerçevesinde fırsatları da iyi değerlendirerek yapılacak kapsamlı bir kara harekâtı ve bunun devamının getirilmesi de gerekli görülebilir. Bu harekât hem PKK’nın daha da etkisiz hale getirilmesine imkân yaratacak, hem de Irak’ın kuzeyindeki yönetimin siyasi gücünü biraz daha aşağıya çekerek tehdit oluşturma olanağını zayıflatacak ve güçlü yönetim sürecini kesintiye uğratacaktır. Bu konuda duyulacak ihtiyaç, hiçbir düşünce ile ertelenmemeli veya bundan vazgeçilmemelidir. Örgüt üzerinde oluşturulan bu baskı devam ettirilmeli, yakalanan ivme sürdürülmelidir. Bu konuda gerektiğinde ABD’ye rağmen inisiyatif kullanmaktan çekinilmemelidir. Çünkü bu konu, Türkiye’nin meşru müdafaa hakkını kullanması anlamını taşır.

SINIR ÖTESİ OPERASYONLARIN SONUÇLARI

Operasyon uygulamaları, uluslararası alanda Türkiye’nin hem siyasi, hem de askeri açıdan güçlü bir bölge devleti olduğunun bir göstergesi olarak algılanmıştır. TSK’nın elinde bulunan imkânların üstünlüğünün ve bunları kullanmadaki maharetinin, eğitim düzeyinin, mücadele azim ve iradesinin dosta güven, düşmana korku verdiği görülmüştür. Operasyonların, PKK terör örgütünün yeniden güç kazanıp, silahlı güç sayısını 10.000’e kadar arttırma ve yeni eylemler yapma imkânını ortadan kaldırdığı öğrenilmiştir. 
Örgütün güçlenmesinin aksine güç kaybetmesine, alt yapısının bozulmasına, Irak’ın kuzeyinin artık kendileri için güvenli bir bölge olmadığı kanaatinin oluşmasına sebep olmuştur.  Örgütün zayıflamasının yanında, örgüt içi liderlik mücadelesi ve birbirini suçlamalara varan bir yolun açılması sürecinin başladığı görülmüştür. Bazı çözülmelerin olduğu da gözlemlenmiştir. Sınır ötesi operasyonlar, Türkiye’nin ABD yönetimindeki Irak’a operasyon düzenleyemeyeceği, özelliklede kara harekâtı yapamayacağı düşüncelerinin kırılmasına, sürdürülen menfi propagandanın da sona erdirilmesine imkân yaratmıştır (Balbay, 10 Mart 2008). Barzani yönetiminin kendi bölgesindeki ve Türkiye’deki siyasi etkinliği zayıflamıştır.

KARA OPERASYONU SONRASI YAŞANAN GELİŞMELER

TSK’nın gerçekleştirdiği kara operasyonu bilindiği üzere sekiz gün kadar sürmüş ve ardından birlikler geri çekilmiştir. Bazı çevreler tarafından, bu harekâtın devam ettirilmesi imkânının bulunduğu ve PKK terör örgütünün tamamen etkisiz hale getirilmesine kadar sürdürülmesi gerektiği, çekilmenin ABD istek ve baskısı ile icra edildiği ifade edilerek hem yönetim, hem de TSK bu konuda ileri düzeylere varacak tarzda tenkit edilmiştir. Özellikle TSK tarafından yapılan açıklamalarda, harekâtın bu şekilde planlandığı ve planın gereği olarak çekilmenin gerçekleştirildiği, ABD’nin bu konuda bir baskısının söz konusu olmadığı ısrarla belirtilmiştir. 
Derin karda ve şiddetli soğuklarda uygulanan muharebe teknikleri vardır. Birliklerin bu ortamda muharebe edebilmesi için uygun teçhizat, malzeme ve eğitime sahip olması bir zarurettir. TSK da bu şartlarda muharebe ettiğini ve edebileceğini ispatlamıştır. Derin karda ve şiddetli soğuklarda sınır ötesinde terörle ve teröristle mücadele konusunda dünyada bir uygulama olmadığı gibi, bu konuda bilgi ve tecrübe de mevcut değildir. Bu nedenle TSK’nın sınır ötesinde gerçekleştirdiği harekâtın zorluğunu, harekâtın örgüt üzerinde yarattığı baskın tesiri ve şaşkınlığı ve bu zor şartlar altında elde ettiği başarıyı görmemezlikten gelerek tenkitte bulunmak, TSK’da kırgınlık yaratmış, harekâtta verilen şehitlere saygısızlık olarak algılanmış ve bunlar mücadele kararlığını zedeleyici davranışlar olarak nitelendirilmiştir. Bu harekât arzu edilmeyen şekilde bir siyasi malzeme olarak kullanılmak istenmiştir. 
İç siyasetteki bu talihsiz yaklaşımlar, maalesef ülkenin hem dış itibarını zedelemekte, elde edilen askeri başarının siyasi kazanıma dönüştürülmesini engellemekte ve TSK’nın yaptığı mücadeleye zarar vermektedir. Bu yaklaşımlardan ve düşüncelerden süratle uzaklaşılması ve bu konuda bir daha polemiğe girilmemesi önem arz etmektedir.

ABD İÇİN IRAK’IN KUZEYİNİN ÖNEMİ 

ABD BOP’un gerçekleştirilmesi maksadı ile Afganistan’a askeri harekât gerçekleştirmiş ve buradaki mevcudiyeti ile Orta Asya’da etkili olmayı planlamış, Kafkasya’da renkli devrimler yaptırarak bu bölgeyi kontrol edeceğini düşünmüş, Irak’a müdahale ederek de Ortadoğu’da hâkimiyet kuracağını hesaplamıştır. Ancak Afganistan’da henüz tam bir istikrar sağlanamamış, hatta bu durumun NATO’nun geleceğini ilgilendirdiği de ifade edilmiş, NATO üyelerinin katkılarını arttırmaları talep edilmiştir (Milliyet, 11 Şubat 2008). 
Irak’a müdahale ile İran ve Suriye üzerinde kurulması düşünülen baskı ise, ABD’nin Irak’ta istediği sonuca ulaşamaması nedeni ile gerçekleşememiştir. ABD, iç politikanın da etkisi ile Irak’ta güç azaltma durumu ile karşı karşıya gelmiştir. ABD’nin Irak’tan askeri kuvvetlerinin büyük bir kısmını çekmesi halinde dahi, Irak’ın kuzeyinden vazgeçmesinin pek mümkün olamayacağı düşünülmektedir. ABD ile Irak arasında varılan güvenlik anlaşmasına göre ABD kuvvetlerinin 2011 sonuna kadar Irak’tan çekilmesi öngörülmektedir. Ancak bu durum ABD’nin Irak’ta etkinliğini sona erdireceği şeklinde algılanmamalı, Irak’ın kuzeyindeki düşüncelerinden vazgeçeceği anlamında hiç düşünülmemelidir. 
ABD çekilirken kuzeye yaslanabileceği dikkate alınmalıdır. Irak’ın kuzeyi, ABD açısından, sadece yüksek kalitede ve zengin petrol kaynaklarına sahip olmasının ötesinde stratejik öneme sahip bir bölge olarak nitelendirilmektedir. Çünkü bu bölge, İran’ı, Irak’ı, Suriye’yi ve Türkiye’yi doğrudan ve diğer Ortadoğu ülkelerini de dolaylı olarak etki altına alma özelliğine sahip, Doğu Akdeniz ile birlikte bölge üzerinde kontrol sağlamaya imkân veren bir özelliğe sahiptir. İsrail’in güvenliği açısından tampon oluşturacak durumdadır. 
Suriye ile İran’ın arasında işbirliğine ve birbirini desteklemeye engel olabilecek niteliktedir. Bu nedenlerle Irak’ın kuzeyi, ABD tarafından vazgeçilemeyecek bir bölge olarak görülmekte, bölgede kurulacak ABD hâkimiyetindeki bir yönetim ve bölgede geliştirilecek üslerin, ABD etkinliğine hizmet edeceği hesaplanmaktadır. ABD’nin Irak ve kuzeyi ile ilgili politikasını bu çerçevede mütalâa etmekte fayda görülmektedir. Ancak bu politikanın Türkiye’nin aleyhine oluşmaması için de dikkatli olunmalı, böyle bir duruma müsamaha gösterilmemeli ve müsaade edilmemelidir.

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

4 Eylül 2018 Salı

IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 8



IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 8


Suriyeli Sığınmacıların Türkiye’ye Etkileri

-Toplumsal Etkiler

Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar açık bir şekilde topluma uyum sorunu yaşamaktadır. Sığınmacılar ile yerel halk arasında farklı dil, kültür ve yaşam
tarzından kaynaklanan sorunlar yerel halkın tepkisinin en önemli nedenleri olarak öne çıkmaktadır. Ayrıca, çok eşliliğin ortaya çıkması, buna bağlı boşanmaların artması, kadın ve çocuk istismarının yaşanması, bazı şehirlerde etnik ve mezhepsel kutuplaşmaları körüklemesi ve çarpık yapılaşma ortaya
çıkan toplumsal etkiler arasında gösterilebilir. Ayrıca sınırdaki illerde “Suriyeli gelin” meselesi yüzünden boşanmalar da artmış durumdadır. Araştırmalara
göre sınır illerindeki boşanmaların yaklaşık %20’si Suriyeliler nedeniyle gerçekleşmektedir.

Sığınmacıların yarattığı bir diğer sosyal problem çocuk işçiliğidir. Suriyeli çocuklar çeşitli dükkânlarda çırak ve üretim yapan fabrikalarda ucuz işgücü olarak çalıştırılmaktadır. Bazı sınır illerinde yaşanan bir diğer kaygı demografik değişimin yaşanması ve bunun yarattığı güvensizlik hissidir. Sınırdaki illerde
yaşayan yerel halk, kendi şehirlerinde azınlık durumuna düştükleri hissi içindedir. Suriyeliler sınırdaki şehirlerde hassas demografik yapıyı değiştirmekte,
bu değişim de yerel halk arasında güvensizlik hissi oluşturmaktadır

-Ekonomik Etkiler

Uluslararası toplumun mali yardımlarda yetersiz kaldığı Suriyelilerin tüm ihtiyaçlarının Türkiye tarafından karşılanması, konunun iktisadi boyutunun
gündeme gelmesine neden olmuştur. Nisan 2011-Mart 2015 döneminde Suriyeli sığınmacılara yapılan yardım miktarı 5 milyar doları geçmiştir. Bu rakama,
Suriyeli sığınmacılara sınır ötesinde STK’lar aracılığıyla yapılan yardım eklendiğinde, Türkiye’nin Suriyeliler için yaptığı harcama miktarı daha büyük
bir meblağa ulaşmaktadır. Kamp dışında şehirlerde yaşayan 1 milyondan fazla Suriyelinin devlet bütçesine getirdiği yük konusunda ise kapsamlı bir
araştırma henüz yapılmamıştır.

Suriyelilerin ekonomik alandaki etkilerine genel olarak bakıldığında risk ve fırsatlar iç içe geçmiştir. Suriyeliler genelde Türk ekonomisine özelde ise yerel
ekonomiye belli açılardan etki etmektedir. Sığınmacıların şehirlerde yol açtığı ortak etki kiraların artışıdır. Bu durum ev sahipleri açısından fırsat niteliğindeyken, kiracılar için sıkıntı oluşturmaktadır. Ayrıca sınır illerinde hayat pahalılığı da ortaya çıkmıştır. Talep arttıkça temel gıda maddeleri, ev fiyatları
yükselmiştir. Bu nedenlerle sınır illerinde enflasyon oranı, Türkiye ortalamasının üzerinde çıkmaktadır. Makroekonomik açıdan bakıldığında, Suriyelilerin
genel bütçe ve işsizlik rakamlarına da etkisi olduğu görülmektedir. İç savaş öncesinde de sınır illerinde görülen kaçakçılığın kriz ile beraber miktarı ve
boyutu artmıştır. Suriyelilerin sanayide, tarımda ve küçük çaplı işletmelerde kaçak yollarla ucuz işgücü olarak çalıştırılması da yerel halkta tepkiye neden
olmaktadır. Yerel halk iş fırsatlarının ellerinden alındığı şeklinde bir düşünceye sahiptir. Türk toplumunun özellikle ekonomiye gelen yükü önemsediği
anlaşılmaktadır. Hacettepe Üniversitesi tarafından yapılan bir araştırmaya göre halkın % 70’i, Türk ekonomisinin sığınmacılardan dolayı zarar gördüğü
görüşündedir. Bunu takiben % 61’i ise Türkiye’de yoksullar varken Suriyelilere yardım yapılmasına tepki göstermektedir.62

-Güvenlik Etkileri

Türkiye’de Suriyeli sığınmacılar konusunun güvenlik boyutunun ihmal edilmemesi ve dikkatle incelenmesi gerekmektedir. Suriyeli sığınmacıların oluşturabileceği en ciddi güvenlik riski yerel halk arasında var olan tepkinin bir kışkırtma neticesinde şiddet içeren kitlesel tepkiye neden olmasıdır. 
Ufak çapta asayiş olayları neredeyse bütün sınır illerinde yaşanmaktadır. Mevcut sürecin devamı durumunda Gaziantep ve Kahramanmaraş’ta 2014 Temmuz
ayında yaşanan olaylar diğer sınır illerinde de görülebilir. Yerel halktan gelen tepkilerin en tehlikeli sonucu ise Suriyelilerin örgütlenerek kendi adalet ve
güvenliklerini sağlama ihtiyacı hissetmesidir. Suriyelilerin örgütlenmesi iki toplumun giderek kutuplaşmasına neden olmaktadır.

Türkiye’deki vatandaşların en büyük korkularından biri kendilerini terör saldırılarına açık hissetmesidir. Suriyeliler arasında Esed rejimine çalışan kişilerin, IŞİD ya da PKK/KCK mensuplarının bulunabileceği, bu kişilerin terör eylemleri yapabileceği yönünde ciddi kaygılar söz konusudur. Cilvegözü ve
Ceylanpınar sınır kapısındaki patlamalar ve Mayıs 2013’de Reyhanlı’daki bombalı saldırılar, sığınmacılarla birlikte gelen yasa dışı grupların, sınır ve iç güvenliğe oluşturduğu tehdide işaret etmektedir. Sığınmacıların karıştığı adli vakaların veya terör eylemlerinin yaşanması ise tüm Suriyelilere bakışı
olumsuz yönde etkileyebilir.

Suriyeli sığınmacıların kenar mahallelerde bir arada yaşamlarını sürdürmesi uyum sürecini zorlaştırmakta ve orta ve uzun vadede güvenlik sorunlarının
doğmasına neden olmaktadır. Sığınmacıların zor koşullar altında yaşıyor olmaları her türlü suç ve şiddet ortamının doğup gelişmesi açısından uygun
şartlara yol açmaktadır. Eğitim almamış, düşük gelir seviyesine sahip, dışlanmışlık hissi içinde kimlik bunalımı yaşayan gençlerin gelecekte pek çok suçun kaynağını oluşturacağı ve yeni güvenlik risklerinin ortaya çıkmasına neden olacağı ifade edilebilir.

EK - 2 

IŞİD’İN TÜRKİYE’DEKİ FAALİYETLERİ.,

   IŞİD’in Irak-Suriye hattında artan etkinliği Türkiye’nin milli güvenliği açısından tehlike arz etmektedir. IŞİD terör örgütü Türkiye’yi militan temin
edebileceği ve lojistik destek alabileceği bir ülke olarak görmektedir. 2013 yılına kadar Türkiye’yi doğrudan hedef alan söylem ve eylemlerden uzak
duran örgüt Irak ve Suriye’de belirli bölgelere fiilen hâkim olduktan sonra Türkiye’yi açıktan tehdit etmeye başlamıştır.63 IŞİD, 11 Haziran 2014 tarihinde
Türkiye’nin Musul Başkonsolosluğu’na saldırmış, Başkonsolos ile 48 personeli rehin almıştır. Türk toprağı sayılan konsolosluğu askerî karargâha
dönüştüren örgüt, 49 konsolosluk görevlisini 101 gün rehin olarak tutmuştur.64 

Türkiye’nin Batı ile ilişkilerinden rahatsız olduğunu dile getiren IŞİD, Türkiye’ye yönelik tehditlerini 2014 yılında artırarak sürdürmüştür. Reyhanlı,
Niğde, Ceylanpınar saldırıları ve Şanlıurfa’da bomba yüklü bir aracın ele geçirilmesinden örgütün Türkiye içinde eylem yapabilme kapasitesine sahip
olduğu anlaşılmaktadır. IŞİD’in Türkiye’deki saldırıları örgütün mezhep temelli çatışmaları Türkiye’ye taşıyacağı yönündeki endişeleri de artırmıştır.
IŞİD saldırıları ve tehditleri sonrasındaki gelişmeler üzerine harekete geçen Türkiye’nin örgüte karşı sıkı tedbirler almaya başladığı görülmektedir. Bu
çerçevede IŞİD’in terör örgütü listesine eklendiği, ABD ve Avrupa Birliği ile işbirliği yapılarak Suriye’ye geçmeye çalışan yabancı militanların gözaltına
alındığı, sınırdaki silah ve mal kaçakçılığını önlemek üzere operasyonlar gerçekleştirildiği gözlenmiştir. Şubat 2015’te Türkiye’de IŞİD’e üyelikten ilk kez
bir Türk vatandaşı tutuklanmıştır.65

IŞİD, Esed rejiminin uluslararası düzeyde yeniden meşruiyet kazanmasına yol açmakta, Türkiye’nin Suriye iç savaşındaki tutumunda yalnızlaşmasına
neden olmaktadır. Batı kamuoyunda Suriye gündeme geldiğinde artık asıl tehdit olarak kendi halkına karşı kimyasal silah kullanan Baas rejimi değil IŞİD
öne çıkmaktadır. Batı kamuoyunda IŞİD’in güçlenmesinin nedenleri arasında savaşçıların Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek örgüte katıldığı iddiaları
sıklıkla dile getirilmektedir. Bu iddialar dile getirilirken, sınırdan geçişlere yönelik yeterli tedbirleri almadığı için Türkiye’ye karşı eleştirel bir dil kullanılmaktadır.
IŞİD, 2013-2014 döneminde Suriye ve Irak’taki etki alanını genişlettikten sonra Türkiye’ye açılan sınır kapılarını ve Türkiye sınırını kontrol etmeye yönelmiştir.
Türkiye IŞİD tehdidi ile birlikte en uzun kara sınırına sahip olduğu güney hattında güvenlik riskleri ile karşı karşıya kalmıştır. IŞİD’in Irak ve
Suriye’de kontrol ettiği bölgelerin çoğu sınırda ya da sınıra yakın bölgelerdedir.

Türkiye-Suriye arasındaki sınır kapılarından bazıları örgütün denetimindedir. Bu durum sınır boyunda kaçakçılık, insan ticareti ve radikalizmin
artışına yol açmıştır.

IŞİD’in ilerleyişinden rahatsız olan Batılı devletler, örgütün Türkiye sınırındaki adımlarını yakından takip etmektedir. Özellikle ABD ve Avrupa Birliği
Türk hükümetinden sınırlardaki denetimi artırmasını talep etmektedir.66 Türkiye de sınır güvenliğini artırmak için irade göstermekte, IŞİD tarafından ele
geçirilen sınır kapıları kapatılmaktadır. Suriye sınırında IŞİD tarafından kontrol edilen Cerablus ve Telabyad’ın karşısında yer alan Karkamış ve Akçakale
sınır kapıları Türkiye tarafından kapatılmıştır. Sınırda IŞİD’in fiilen hâkim olduğu bölgelerin karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından güvenlik önlemleri
alınmaktadır. IŞİD’in saldırı ihtimaline karşı güvenlik güçleri sınır hattındaki devriye görevlerini sıklaştırmış, Gaziantep ve Şanlıurfa’da hâkim
noktalara konuşlandırılan radar üsleri 24 saat alan taraması yapmaya başlamıştır.

IŞİD’e karşı sınırda artırılan önlemlere ek olarak Türkiye içinde de örgüte yönelik operasyonlar gerçekleştirilmektedir.

Savaştığı cepheler artan IŞİD’in daha fazla savaşçıya ihtiyaç duyduğu görülmektedir.

Bu nedenle IŞİD örgüte katılımda geçmişe nazaran daha kolay bir süreç uygulamaktadır. 81 farklı ülkeden katılımın olduğu ve militan sayısının
30 bini aştığı örgütte Türk vatandaşlarının da bulunduğu basına yansımaktadır.

Türkiye açısından asıl tehlikenin IŞİD bünyesindeki Türkiye uyruklu militanların eve dönmesinin ardından ortaya çıkacağı değerlendirilmektedir.
Irak ve Suriye’deki çatışmalarda tecrübe kazanan militanların Türkiye’de de örgütle bağlantılarının devam edeceği ve örgütün hedefleri doğrultusunda terör
eylemlerinde kullanılabileceği öngörülmektedir.


DİPNOTLAR;

1 Terör örgütü 2007’den itibaren Kürdistan Topluluklar Birliği-KCK ismini kullanmaktadır. Ancak genel olarak örgüt kastedildiğinde hala PKK ifadesi 
   kullanıldığından, bu metinde 2007 sonrası dönem için PKK/KCK ifadesi tercih edilmiştir. 2012 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 
   Van Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2011 tarihli aynı yöndeki kararını onayarak KCK’nın PKK ile irtibatlı terörist bir yapılanma olduğuna hükmetmiştir. 
2 PYD: Demokratik Birlik Partisi 
3 Ali Semin, “ABD İşgali Sonrası Irak’ta Milli Güvenliğin Kurumsallaşma Sorunu”,Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı Cilt II 
   (Kocaeli, Nisan 2014), 818819. 
4 PÇDK: Kürdistan Demokratik Çözüm Partisi 
5 PJAK: Kürdistan Özgür Yaşam Partisi 
6 ,[Mela Krikar Irak Kürdistan’ına Girdiği Anda Yakalanacaktır], Elaph, 10 Şubat 2015, Erişim tarihi:15 Şubat 2015, 
     http://www.elaph.com/Web/News/2015/2/981976.html. 
7 Tom Lasseter, “Kurds in Iraqi Army Proclaim Loyalty to Militia,” Knight Ridder Newspapers, 28 Aralık 2005, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, 
     http://www.rense.com/general69/kirds.htm. 
8 Lasseter, “Kurds in Iraqi Army...” 
9 Semin, “ABD İşgali Sonrası Irak’ta..,” 819. 
10 [İslami Direnişçi Asaib el-Hak’ın Siyasi Programı], 
    http://ahlualhaq.com/index.php/permalink/3125.html. 
11 Michael Knights, “The Evolution of Iran’s Special Groups in Iraq,” CTC Sentinel, Cilt: 3 Sayı: 11-12 (Kasım 2010): 13.
12 Michal Harari, “Status Update: Shi’a Militias in Iraq,” Institute for the Study of War (ISW), 16 August 2010, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
     http://www.understandingwar.org/sites/default/files/Backgrounder_ShiaMilitias.pdf.
13 Michael Knights, “The Iraqi Security Forces: Local Context and the US Assistance,” The Washington Institute for Near East Policy, Haziran 2011, 
    Erişim tarihi: 12 Şubat 2015, 
    http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/the-iraqi-security-forces-local-contextand-u.s.-assistance.
14 Knights, “The Iraqi Security Forces: Local Context and the US Assistance,” 2.
15 Ali Semin, “Maliki’nin İç ve Dış Politikasında Ankara-Tahran Ekseni,” BİLGESAM, 4 Şubat 2013, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, 
    http://www.bilgesam.org/incele/1098/-maliki%E2%80%99nin-ic-ve-dis-politikasinda-ankara-tahran-ekseni/#.VPmcTXysWtY. 
16 [el-Anbar Aşiretleri Bağdat Hükümetine Verdiği Sürenin Dolduğunu İlan Etti], Skynewsarabia, 28 Aralık 2013, Erişim tarihi: 25 Aralık 
    2014, http://www.skynewsarabia.com/web/article/509286/. 
17  [Maliki Ramadi’yi Ziyaret Etti ve Anbar’daki Aşiretlerle Görüştü], Alarabiya, 15Şubat 2014, Erişim tarihi:15 Şubat 2015, 
     http://www.alarabiya.net/ar/arab-and-world/2014/02/15/. 
18 Phillip Smyth, “The Shiite Jihad in Syria and Its Regional Effects,” The Washington Institutefor Near Eastern Policy, Şubat 2015, Erişim tarihi: 
    10 Mart 2015, 
    http://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/PolicyFocus138-v3.pdf.
19 , [Doha’da Kurulan Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu’nun Anlaşma Metni], All4syria, 11 Kasım 2012, Erişim Tarihi: 12 Aralık 2014, 
       http://all4syria.info/Archive/58917. 
20 “Halid Hoca SMDK’nın Yeni Başkanı Seçildi,” Anadolu Ajansı, 5 Ocak 2015, Erişim tarihi: 5 Ocak 2015, 
      http://www.aa.com.tr/tr/dunya/445075--halid-hoca-smdknin-baskanisecildi. 
21, 15 Aralık 2013, Erişim tarihi: 25 Aralık 2014, 
      http://www.alittihad.ae/Al-İttihatOldu],[Ahmed Toma Suriye Geçici Hükümeti Başkanı details.php?id=86578&y=2013. 
22 [Suriye Krizi: Suriye’deki Silahlı Grupların Kronolojisi], BBC, 21 Ocak 2014, Erişim tarihi: 21 Aralık 2014, 
    http://www.bbc.co.uk/arabic/middleeast/2014/01/131213_syria_rebels_background. 
23 Ali Semin, “Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı,” BİLGESAM, 5 Şubat 2014, Erişim tarihi: 21 Ocak 2015, 
    http://www.bilgesam.org/incele/96/-suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.VSRb1ZPl_HI. 
24 Semin, “Suriye Krizi, PYD..”
25 , [Kimyasal Silahlar Hakkında Birleşmiş Milletler’in 2118 Sayılı Kararı’nın Tam Metni], State, 27 Kasım 2013, Erişim tarihi:11Ocak 2015, 
     http://photos.state.gov/libraries/syria/982645/wp-pdfs/SC2118Ar.pdf.
26 “Suriye‘de Seçim Sonuçları Belli Oldu,” Akşam Gazetesi, 4 Haziran 2014, Erişim tarihi: 2 Aralık 2014, 
     http://www.aksam.com.tr/dunya/suriyede-secim-sonuclari-belli-oldu/haber-313530. 
27 Semin, “Suriye Krizi, PYD..” 
28 [de Mistura Bütün Tarafların  Önerisine Destek Vereceğini Ümit Ediyor], Al-Watan, 11 Şubat 2015, Erişim tarihi:14 Şubat 2015, 
    http://www.alwatan.sy/view.aspx?id=27702. 
29 Gamze Türkoğlu Oğuz, “Suriye’yi İran ve Rusya Ayakta Tutuyor,” Anadolu Ajansı, 30  Aralık 2014, Erişim tarihi: 15 Mart 2015, 
    http://www.aa.com.tr/tr/haberler/442974--suriyeyiiran-ve-rusya-ayakta-tutuyor. 
30 Phillip Smyth, “Iran’s Afghan Shiite Fighters in Syria,” The Washington Institute for Near East Policy, 3 Haziran 2014, Erişim tarihi: 14 Mart 2015, 
     http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/irans-afghan-shiite-fighters-in-syria.
31 Hacer Başer, “Moskova’da Suriye İçin Toplandılar,” Anadolu Ajansı, 29 Ocak 2015, Erişim tarihi: 29 Ocak 2015, 
     http://www.aa.com.tr/tr/haberler/457617--moskovada-suriyeicin-toplandilar.
32 Terör örgütü Suriye’de PYD öncülüğündeki parça örgütlenmesini KCK-Rojava adı altında tasarlamıştır. PYD’nin parti tüzüğü incelendiğinde KCK 
     örgütlenmesi ile organik bir bağa sahip olduğu anlaşılmaktadır. Parti tüzüğünde, PYD’nin Öcalan’ı önder olarak kabul ettiği, demokratik konfederalizm 
     hedefinin Suriye’deki yapılanmasını hayata geçirmeyi amaçladığı, Rojava adı altında KCK’nın bir parçası olduğu, PYD’lilerin “Önder Apo’ya inanmak” 
     şartına bağlı olması gerektiği ve Öcalan’ın serbest bırakılmasına parti hedefleri arasında yer verildiği görülmektedir. 
     Bkz. Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat  (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010,
     http://www.pydrojava.net/ku/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=24&Itemid=73.
33 Arda Akın, “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı,” Hürriyet, 28 Temmuz 2012, Erişim tarihi: 24 Şubat 2014, 
    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp. 
34 PKK/KCK ve örgütün siyasi uzantıları Suriye’nin kuzeyini kastederken özellikle “rojava” (batı) ifadesini kullanmakta, örgütün yayın organları, 
    Suriye kuzeyindeki mevcut yer adlarıyla  bir ilişkisi bulunmayan bu ifadeyi yaygınlaştırmaya çalışmaktadır. Örgüt “rojava” ifadesinin 
    kullanılmasını yaygınlaştırarak bu bölgenin Suriye’nin bir parçası değil, KCK örgütlenmesi  çerçevesinde tasarlanan bağımsız devletin batı bölgesi 
    olduğu yönünde bir algı oluşturmaya  çalışmaktadır. Nitekim KCK projesi batıda (rojava) Suriye’nin kuzeydoğusunu, kuzeyde (başur) Türkiye’nin doğu 
    ve güneydoğu bölgelerini, güneyde (başur) Irak’ın kuzeyini ve doğuda  (rojhelat) İran’ın kuzeybatısını kapsamaktadır. 
35 Hevidar Ahmed, “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s Actions,” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, Rudaw, 1 Ağustos 2012, 
    Erişim tarihi: 5 Mart 2015, 
     http://www.rudaw.net/english/interview/5030.html. 
36 Human Rights Watch, Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria, Haziran 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
     http://www.hrw.org/news/2014/06/18/syria-abuseskurdish-run-enclaves. 
37 “PYD’den Rakiplerine Engel,” Al Jazeera, 25 Nisan 2014, Erişim tarihi: 3 Mart 2015, 
     http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel. 
38 Human Rights Watch, Under Kurdish Rule, 44-49. 
39 “Kürt Aydınların PYD İsyanı,” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014, Erişim tarihi: 2 Mart 2015, 
     http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani. 
40 Bkz. David L. Phillips, “Remove the PKK From the Terror List,” Huffington Post, 21 Mayıs 2013, Erişim tarihi: 12 Mart 2015, 
     http://www.huffingtonpost.com/david-l-phillips/pkk-terror-group-status_b_3289311.html.   
    “PKK, terör listesinden çıkarılabilir,” Hürriyet, 20 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
     http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/27038943.asp;    “Fransız Senatör: PKK terör listesinden çıkarılsın,” BestaNûçe, 16 Ocak 2015, Erişim tarihi: 8 Mart 2015, 
     http://www.bestanuce1.com/164681/fransiz-senator-pkk-teror-listesindencikarilsin.
41 Selame Killi, , [Kaidet el-Cihad fi Bilad el-Rafideyn’den DAİŞ’e Kronolojik Analiz], Al-Araby, 9 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 11 Kasım 2014, 
     http://www.alaraby.co.uk/opinion/2014/8/9/.
42 Hasan Ebu-Haniye, , [Ayrışmanın Temelindeki İslam Devleti ve el-Kaide], Arabi21, 17 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 9 Şubat 2015, 
    http://arabi21.com/story/769616/.
43 , [Irak Şam İslam Devleti’nin Kuruluşu], Chahednews, 13 Kasım 2014, Erişim tarihi:15 Aralık 2014, 
    http://chahednews.com/article/37152/.
44 Jessica D. Lewis, Al-Qaeda in Iraq Resurgent: The Breaking the Walls Campaign, Part I, Institute for the Study of War (ISW), 
     Middle East Security Report 14, September 2013, 7-11.
45 Ali Semin, “Irak’ta Anbar Krizi ve Siyasi Denklemin Değişme İhtimali,” BİLGESAM,15 Nisan 2014, Erişim tarihi: 25 Mart 2015, 
     http://www.bilgesam.org/incele/809/-irak%C2%92ta-anbar-krizi-ve-siyasi-denklemin-degisme-ihtimali/#.VR0-747qX2Q.
46 Ahmed Muhammed Ebu Zeyd, [Bağışlardan Petrol Zenginliğine: IŞİD Nasıl Dünyanın En Zengin Terör Örgütü Oldu?], Rcssmideast,
     9 Ekim 2014, Erişim tarihi: 22 Aralık 2014, 
     http://www.rcssmideast.org/Article/2668/%D9%83%D9%8A%D9%81.
47 [Irak Göçmenler Bakanlığı: Irak’ta Göçmen Sayısı 2.6 Milyona Yükseldi], Alnajafnews, 21 Şubat 2015, Erişim tarihi: 21 Şubat 2015, 
     http://alnajafnews.info/?p=120908.
48 [Irak’ta 2014 Yılında Şiddet Kurbanı 11 bin Şehit ve 17 bin Yaralı], Alliraqnews, 29 Aralık 2014, Erişim tarihi:11 Ocak 2015, 
     http://alliraqnews.com/2011-05-01-06-29-29/161337--11-17-2014-.html.
49 [Uzman: Irak’ta IŞİD’e Karşı Savaşa Günlük 24 Milyon Dolar Harcanıyor: Ülkede Fakirlik ve İşsizlik Büyük Oranda Arttı], Ynewsiq, 10 Ağustos 2014, 
    Erişim tarihi: 10 Ocak 2015, 
    http://ynewsiq.com/index.php?aa=news&id22=6536#.U_W_lMV_utY.
50 Ali Semin’in Aralık 2014-Ocak 2015 döneminde Irak’ta gerçekleştirdiği görüşmeler doğrultusunda edindiği bilgiler.
51 [Rapor: IŞİD Petrol Satışından Günlük 2 Milyon Kazanıyor], Al-Quds, 20 Ekim 2014, Erişim tarihi: 20 Aralık 2014, 
     http://www.alquds.co.uk/?p=238216.
52 “Unanimously Adopting Resolution 2199 (2015), Security Council Condemns Trade with Al-Qaida Associated Groups, Threatens Further 
    Targeted Sanctions,” Erişim tarihi: 12 Şubat 2015, 
     http://www.un.org/press/en/2015/sc11775.doc.htm.
53 “Obama: We Will Destroy ISIS,” Readynews, 11 Eylül 2014, Erişim tarihi: 15 Ocak 2015,
     http://readynews.org/11-09-2014/id18322.html.
54 Türkiye İltica Hakkı İzleme Raporu, (Ankara: İnsan Hakları Araştırma Derneği, 2013), 7.
55 Suna G. Ihlamur-Öner, “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikası,” Ortadoğu Analiz, Cilt: 6 Sayı 61 (Mart-Nisan 2014): 44.
56 Kemal Kirişci ve Raj Salooja, “Northern Exodus: How Turkey Can Integrate Syrian Refugees,” Foreign Affairs, 16 Nisan 2014, Erişim tarihi: 18 Aralık 2014, 
     http://www.foreignaffairs.com/articles/141186/kemal-kirisci-and-raj-salooja/northern-exodus.
57 Ihlamur-Öner, “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere..,” 44.
58 Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum,” HUGO, (Kasım 2014), 13.
59 The Rising Costs of Turkey’s Syrian Quagmire, International Crisis Group, no.220, 30 Nisan 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, 
     http://www. crisisgroup.org/~/media/Files/europe/turkey-cyprus/turkey/230-the-rising-costs-of-turkey-s-syrian-quagmire.
60 Kemal Kirişci, “Syrian Refugees and Turkey’s Challenges: Going Beyond Hospitality,” BROOKINGS, Mayıs 2014, Erişim tarihi: 17 Ocak 2015, 
     http://www.brookings.edu/~/media/research/files/reports/2014/05/12-turkey-syrian-refugees-kirisci/syrian-refugees-and-turkeyschallenges-may-14-2014.pdf.
61 “Türk Kamuoyunun Sığınmacılara Yönelik Bakış Açısı,” EDAM, Ocak 2014, Erişim tarihi: 2 Şubat 2015, 
     http://edam.org.tr/Media/IcerikFiles/12/ EdamAnket2014.1.pdf.
62 Murat Erdoğan, “Türkiye’deki Suriyeliler..” 30.
63 “IŞİD’den Türkiye’ye Süleyman Şah Tehdidi,” Radikal, 22 Mart 2014, Erişim tarihi: 5 Şubat 2015, 
     http://www.radikal.com.tr/dunya/isidden_turkiyeye_suleyman_sah_tehdi.di-1182667. 
64 “Rehineler Serbest, Türkiye IŞİD’e Karşı Koalisyona Katılacak mı?,” BBC, 20 Eylül 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, 
     http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/09/140920_can.li_musul_isid_rehineler_serbest. 
65 “IŞİD Üyeliğine Türkiye’de İlk Tutuklama,” Milliyet, 4 Şubat 2015, Erişim tarihi: 22 Şubat 2015, 
     http://www.milliyet.com.tr/isid-uyeligine-turkiye-de-ilk-gundem-2008407/. 
66 “How Does ISIS Fund Its Reign of Terror?,” Newsweek, 6 Kasım 2014, Erişim tarihi: 14 Ocak 2015, 
     http://www.newsweek.com/2014/11/14/how-does-isis-fund-its-reignterror-282607.html. 


KAYNAKÇA 

Ahmed, Hevidar. “KNC Leader: Syrian Kurds are Disappointed by PYD’s 
Actions.” Abdülhekim Beşar’la Söyleşi, Rudaw, 1 Ağustos 2012, Erişim tarihi: 5 Mart 2015, 
http://www.rudaw.net/english/interview/5030.html. 
[Doha’da http://www.alittihad.ae/details.php?id=86578&y=2013. 

Akın, Arda. “Esad’dan 3 Yeni PKK Kampı.” Hürriyet, 28 Temmuz 2012, Erişim tarihi: 24 Şubat 2014, 
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/21086011.asp. 

[el-Anbar Aşiretleri Bağdat Hükümetine Verdiği Sürenin Dolduğunu İlan Etti], Skynewsarabia, 
28 Aralık 2013, Erişim tarihi: 25 Aralık 2014, 
http://www.skynewsarabia.com/web/article/509286/. 


Başer, Hacer. “Moskova’da Suriye İçin Toplandılar.” Anadolu Ajansı, 29 Ocak 
2015, Erişim tarihi: 29 Ocak 2015, 
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/457617-moskovada-suriye-icin-toplandilar. 


Dinçer, Osman B. ve Ömer F. Topal. Increasing Violence and Deeping Divisions: Rise of Radical Groups and Iraq’s Uncertain Future. 
Ankara: USAK, Haziran 2014.

Kurulan Suriye Muhalif ve Devrimci Ulusal Koalisyonu’nun Anlaşma Metni], All4syria, 11 Kasım 2012, Erişim Tarihi: 12 Aralık 2014, 
http://all4syria.info/Archive/58917. 


Ebu-Haniye, Hasan. [Ayrışmanın Temelindeki İslam Devleti ve el-Kaide], Arabi21, 17 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 9 Şubat 2015, 
http://arabi21.com/story/769616/. 

Erdoğan, Murat. “Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum.” HUGO, Kasım 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, 
http://www.hugo.hacettepe.edu.tr/HUGO-RAPOR-TurkiyedekiSuriyeliler.pdf. 

“Fransız Senatör: PKK terör listesinden çıkarılsın.” BestaNûçe, 16 Ocak 2015, Erişim tarihi: 8 Mart 2015, 
http://www.bestanuce1.com/164681/fransiz-senator-pkk-teror-listesinden-cikarilsin. 

“Halid Hoca SMDK’nın Yeni Başkanı Seçildi,” Anadolu Ajansı, 5 Ocak 2015, Erişim tarihi: 5 Ocak 2015, 
http://www.aa.com.tr/tr/dunya/445075--halid-hoca-smdknin-baskani-secildi. 

Harari, Michal. “Status Update: Shi’a Militias in Iraq.” Institute for the Study of War (ISW), 16 August 2010, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
http://www.un.derstandingwar.org/sites/default/files/Backgrounder_ShiaMilitias.pdf. 


“How Does ISIS Fund Its Reign of Terror?.” Newsweek, 6 Kasım 2014, Erişim tarihi: 14 Ocak 2015, 
http://www.newsweek.com/2014/11/14/how-doesisis-fund-its-reign-terror-282607.html. 


Ihlamur-Öner, Suna G. “Türkiye’nin Suriyeli Mültecilere Yönelik Politikası.” Ortadoğu Analiz, Cilt: 6 Sayı 61 (Mart-Nisan 2014): 42-45. 

[Irak Göçmenler Bakanlığı: Irak’ta Göçmen Sayısı 2.6 Milyona Yükseldi], Alnajafnews, 21 Şubat 2015, Erişim tarihi: 21 Şubat 2015, 
http://alnajafnews.info/?p=120908. 

[Irak-Şam İslam Devleti’nin Kuruluşu], Chahed.news, 13 Kasım 2014, Erişim tarihi:15 Aralık 2014, 
http://chahednews.com/article/37152/. 

[Irak’ta 2014 Yılında Şiddet Kurbanı 11 bin Şehit ve 17 bin Yaralı], Alliraqnews, 29 Aralık 2014, Erişim tarihi:11 Ocak 2015, 
http://alliraqnews.com/2011-05-01-06-29-29/161337--11-17-2014-.html.


“IŞİD’den Türkiye’ye Süleyman Şah Tehdidi.” Radikal, 22 Mart 2014, Erişimtarihi: 5 Şubat 2015, 
http://www.radikal.com.tr/dunya/isidden_turkiyeye_suleyman_sah_tehdidi-1182667. 


“IŞİD Üyeliğine Türkiye’de İlk Tutuklama.” Milliyet, 4 Şubat 2015, Erişim tarihi: 22 Şubat 2015, 
http://www.milliyet.com.tr/isid-uyeligine-turkiye-deilk-gundem-2008407/. 

[Irak’ta 2014 Yılı[İslami Direnişçi Asaib el-Hak’ın Siyasi Programı], 
http://ahlualhaq.com/index.php/permalink/3125. html. 


Killi, Selame. [Kaidet el-Cihad fi Bilad el-Rafideyn’den DAİŞ’e Kronolojik Analiz], Al-Araby, 9 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 11 Kasım 2014, 
http://www.alaraby.co.uk/opini.on/2014/8/9/. 

[Kimyasal Silahlar Hakkında Birleşmiş Milletler’in 2118 Sayılı Kararı’nın Tam Metni], State, 27 Kasım 2013, Erişim tarihi: 11 Ocak 2015, 
http://photos.state.gov/libraries/syria/982645/wp-pdfs/SC2118Ar.pdf. 

Kirişci, Kemal ve Raj Salooja. “Northern Exodus: How Turkey Can Integrate Syrian Refugees.” Foreign Affairs, 16 Nisan 2014, Erişim tarihi: 18 Aralık 2014, 
http://www.foreignaffairs.com/articles/141186/kemal-kirisci-and-rajsalooja/northern-exodus. 

Kirişci, Kemal. “Syrian Refugees and Turkey’s Challenges: Going Beyond Hospitality.” BROOKINGS, Mayıs 2014, Erişim tarihi: 17 Ocak 2015, 
http://www.brookings.edu/~/media/research/files/reports/2014/05/12turkey-syrian-refugees-kirisci/syrian-refugees-and-turkeys-challengesmay-14-2014.pdf. 

Knights, Michael. “The Evolution of Iran’s Special Groups in Iraq.” CTC Sentinel, Cilt: 3 Sayı: 11-12 (Kasım 2010): 12-16.

Knights, Michael. “The Iraqi Security Forces: Local Context and the US As.sistance.” The Washington Institute for Near East Policy, 
Haziran 2011, Eri.sis/view/the-iraqi-security-forces-local-context-and-u.s.-assistance. 


“Kürt Aydınların PYD İsyanı.” Al Jazeera, 5 Mayıs 2014, Erişim tarihi: 2 Mart 2015, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/kurt-aydinlarin-pyd-isyani. 


Lasseter, Tom. “Kurds in Iraqi Army Proclaim Loyalty to Militia.” Knight Ridder Newspapers, 28 Aralık 2005, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, 
http://www.rense.com/general69/kirds.htm. 

Lewis, Jessica D. Al-Qaeda in Iraq Resurgent: The Breaking the Walls Cam.paign, Part I. port 14, September 2013. 


[Maliki Ramadi’yi Ziyaret Etti ve Anbar’daki Aşiretlerle Görüştü], Alarabiya, 15 Şubat 2014, Erişim tarihi: 15 Şubat 2015, 
http://www.alarabiya.net/ar/arab-and-world/2014/02/15/. 


[Mela Krikar Irak Kürdistan’ına Girdiği Anda Yakalanacaktır], Elaph, 10 Şubat 2015, Erişim tarihi: 15 Şubat 2015, 
http://www.elaph.com/Web/News/2015/2/981976.html. 


[de Mistura Bütün Tarafların Önerisine Destek Vereceğini Ümit Ediyor], Al-Watan, 11 Şubat 2015, Erişim tarihi: 14 Şubat 2015, 
http://www.alwatan.sy/view.aspx?id=27702. 

Muhammed Ebu Zeyd, Ahmed. [Bağışlardan Petrol Zenginliğine: IŞİD Nasıl Dünyanın En Zengin Terör Örgütü Oldu?], Rcssmideast, 
9 Ekim 2014, Erişim tarihi: 22 Aralık 2014, 
http://www.rcssmideast.org/Article/2668/%D9%83%D9%8A %D9%81. 


“Obama: We Will Destroy ISIS.” Readynews, 11 Eylül 2014, Erişim tarihi: 15 Ocak 2015, 
http://readynews.org/11-09-2014/id18322.html. 


Oğuz, Gamze Türkoğlu. “Suriye’yi İran ve Rusya Ayakta Tutuyor.” Anadolu Ajansı, 30 Aralık 2014, Erişim tarihi: 15 Mart 2015, 
http://www.aa.com.tr/tr/haberler/442974--suriyeyi-iran-ve-rusya-ayakta-tutuyor. 

Phillips, David L. “Remove the PKK From the Terror List.” Huffington Post, 21 Mayıs 2013, Erişim tarihi:12 Mart 2015, 
http://www.huffingtonpost.com/david-l-phillips/pkk-terror-group-status_b_3289311.html. 

“PKK, terör listesinden çıkarılabilir.” Hürriyet, 20 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
http://www.hurriyet.com.tr/avrupa/27038943.asp. 


“PYD’den Rakiplerine Engel.” Al Jazeera, 25 Nisan 2014, Erişim tarihi: 3 Mart 2015, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/pydden-rakiplerine-engel.

 [Rapor:IŞİD Petrol Satışından Günlük 2 Milyon Kazanıyor], Al-Quds, 20 Ekim 2014, Erişim tarihi: 20 Aralık 2014, 
http://www.alquds.co.uk/?p=238216. 


“Rehineler Serbest, Türkiye IŞİD’e Karşı Koalisyona Katılacak mı?.” BBC, 20 Eylül 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2014/09/140920_canli_musul_isid_rehineler_serbest. 


“Resettlement, Humanitarian Admission, and Other Forms of Admission for Syrian Refugees 2013/2014 Pledges,” BMMYK, Şubat 2014, Erişim tarihi: 25 
Ocak 2015, 
http://www.unhcr.org/52d565699.pdf. 


Rêziknama Partiya Yekîtiya Demoqrat (PYD) [PYD Parti Tüzüğü], 2010, 
http://www.pydrojava.net/ku/index.php?option=com_content&view=section&layout=blog&id=24&Itemid=73. 


Semin, Ali. “Maliki’nin İç ve Dış Politikasında Ankara-Tahran Ekseni.” BİLGESAM, 4 Şubat 2013, Erişim tarihi: 10 Şubat 2015, 
http://www.bilgesam.org/incele/1098/-maliki%E2%80%99nin-ic-ve-dis-politikasinda-ankara-tahran-ekseni/#.VPmcTXysWtY. 


Semin, Ali. “Suriye Krizi, PYD ve 2. Cenevre Konferansı.” BİLGESAM, 5 Şubat 2014, Erişim tarihi: 21 Ocak 2015, 
http://www.bilgesam.org/incele/96/suriye-krizi--pyd-ve-2--cenevre-konferansi/#.VSRb1ZPl_HI. 


Semin, Ali. “ABD İşgali Sonrası Irak’ta Milli Güvenliğin Kurumsallaşma Sorunu.” Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı Cilt II 
(Kocaeli, Nisan 2014), 810-828. 

Semin, Ali. “Irak’ta Anbar Krizi ve Siyasi Denklemin Değişme İhtimali.” BİLGESAM, 15 Nisan 2014, Erişim tarihi: 25 Mart 2015, 
http://www.bilgesam.org/incele/809/-irak%C2%92ta-anbar-krizi-ve-siyasi-denklemin-degismeihtimali/#.VR0-747qX2Q. 


Smyth, Phillip. “Iran’s Afghan Shiite Fighters in Syria.” The Washington Institute for Near East Policy, 3 Haziran 2014, Erişim tarihi: 14 Mart 2015, 
http://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/irans-afghan-shiitefighters-in-syria. 

Smyth, Phillip. “The Shiite Jihad in Syria and Its Regional Effects.” The Washington Institute for Near Eastern Policy, Şubat 2015, Erişim tarihi: 10 
Mart 2015, 
http://www.washingtoninstitute.org/uploads/Documents/pubs/PolicyFocus138-v3.pdf. 

“Suriye‘de Seçim Sonuçları Belli Oldu.” Akşam Gazetesi, 4 Haziran 2014, Erişim tarihi: 2 Aralık 2014, 
http://www.aksam.com.tr/dunya/suriyede-secimsonuclari-belli-oldu/haber-313530. 


[Suriye Krizi: Suriye’dekiki Silahlı Grupların Kronolojisi], BBC, 21 Ocak 2014, Erişim tarihi: 21 Aralık 2014, 
http://www.bbc.co.uk/arabic/middleeast/2014/01/131213_syria_rebels_background. 


The Rising Costs of Turkey’s Syrian Quagmire. International Crisis Group,no.220, 30 Nisan 2014, Erişim tarihi: 22 Ocak 2015, 
http://www. crisisgroup.org/~/media/Files/europe/turkey-cyprus/turkey/230-the-rising-costs-ofturkey-s-syrian-quagmire.


“Türk Kamuoyunun Sığınmacılara Yönelik Bakış Açısı.” EDAM, Ocak 2014, Erişim tarihi: 2 Şubat 2015, 
http://edam.org.tr/Media/IcerikFiles/12/EdamAnket2014.1.pdf. 

Türkiye İltica Hakkı İzleme Raporu, Ankara: İnsan Hakları Araştırma Derneği, 2013.

“Unanimously Adopting Resolution 2199 (2015), Security Council Con.demns Trade with Al-Qaida Associated Groups, Threatens Further Targeted 
Sanctions.” Erişim tarihi: 12 Şubat 2015, 
http://www.un.org/press/en/2015/sc11775.doc.htm. 

Under Kurdish Rule: Abuses in PYD-Run Enclaves of Syria. Human Rights Watch, Haziran 2014, Erişim tarihi: 10 Mart 2015, 
http://www.hrw.org/news/2014/06/18/syria-abuses-kurdish-run-enclaves. 

[Uzman: Irak’ta IŞİD’e Karşı Savaşa Günlük 24 Milyon Dolar Harcanıyor: Ülkede Fakirlik ve İşsizlik Büyük Oranda Arttı], Ynewsiq, 
10 Ağustos 2014, Erişim tarihi: 10 Ocak 2015, 
http://ynewsiq.com/index.php?aa=news&id22=6536#.U_W_lMV_utY. 



***

IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 7


IRAK VE SURİYE'DEKİ GELİŞMELERİN TÜRKİYE'YE ETKİLERİ BÖLÜM 7



3.4. IŞİD’e Karşı ABD Liderliğinde Kurulan Uluslararası Koalisyon


  IŞİD’in Musul’u kontrol etmesi ve ülke içerisinde ilerleme kaydetmesinin ardından kentin kuzeybatısındaki Yezidiler’in yaşadığı Sincar’a (Şengal) saldırması ABD’nin bölgede hava operasyonları düzenlemesine yol açmıştır. Sincar ABD’nin Irak’ta IŞİD ile mücadele etmesi açısından adeta bir dönüm
noktası olmuştur. Bu sebeple 4 Ağustos 2014 tarihinde Sincar’ı kontrolüne alan IŞİD’e karşı ABD ilk kez 8 Ağustos’ta hava operasyonu düzenlemiştir.

11 Eylül 2014’de Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde düzenlenen IŞİD terör örgütü ile mücadele toplantısında çekirdek koalisyonun ilk adımı atılmıştır.
15 Eylül’de ise 30 ülkenin dışişleri bakanları Paris’teki toplantıya katılmıştır.

Paris’te kurulan uluslararası koalisyona Fransa, İngiltere, Avustralya, Belçika, Danimarka, Norveç, Kanada ve Almanya katılırken Orta Doğu’dan Mısır,
Irak, Lübnan, Ürdün, Katar, Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri destek vermiştir. Türkiye ise Suudi Arabistan’ın Cidde kentinde
yapılan toplantıda oluşturulan IŞİD’e karşı mücadeleyi içeren bildiriye imza atmamış, sadece İncirlik Üssü’nden insani yardım ve lojistik amaçlı uçuşlara
izin vermeyi kabul etmiştir. Ankara, söz konusu koalisyona karşı sergilediği tutuma Musul Başkonsolosluğu’nda rehin alınan 49 diplomatının IŞİD’in elinde
olmasını gerekçe göstermiştir. IŞİD, elindeki Türk rehineleri 20 Eylül’de serbest bırakmıştır.

   <  IŞİD Irak ve Suriye’de günlük 350 bin kapasiteli petrol yataklarına sahiptir. IŞİD sadece Musul bölgesinde yaklaşık 12 Petrol sahasını 
kontrol etmektedir.  >

ABD Başkanı Barack Obama 11 Eylül 2014 tarihinde IŞİD’le mücadeleye yönelik dört boyutlu bir strateji açıklamış, dört boyutta atılacak adımların tek 
hedefinin IŞİD’i önce zayıflatmak, daha sonra tamamen etkisiz hale getirmek olduğunu ifade etmiştir. 

Obama’nın IŞİD’le mücadele stratejisindeki boyutlar:53

• Birinci boyut- IŞİD’e karşı sistematik hava saldırıları.
• İkinci boyut- Sahada teröristlerle mücadele eden güçlere destek.
• Üçüncü boyut- IŞİD’e karşı ekonomik tedbirler, istihbarat paylaşımı ve yabancı savaşçıların katılımının engellenmesi.
• Dördüncü boyut- IŞİD’in tehdit ettiği Müslümanlara ve Hıristiyan azınlıklara insani yardım sağlanması.

Obama’nın dört boyutlu bu stratejisiyle birlikte koalisyona katılan ülkeler, Irak’ta IŞİD’le mücadele eden Peşmerge gücüne ve Irak ordusuna silah, askeri
malzeme ve eğitim desteği sağlamıştır. Uluslararası koalisyona katılan ülkeler 19 Eylül’de Irak’ta ve 23 Eylül’de Suriye’de operasyonlara başlamıştır. Amerikan
Merkez Komutanlığı’ndan (CENTCOM) yapılan açıklamaya göre, Eylül 2014-Ocak 2015 döneminde Irak ve Suriye’de IŞİD hedeflerine 2 binden fazla hava 
operasyonu düzenlenmiş ve yaklaşık bir milyar dolar harcanmıştır.

IŞİD’İN YAYILMASI VE GÜÇLENMESİ  GENEL TESPİTLER., 

• İlk aşamada Irak’ta el-Kaide’nin bir uzantısı olarak kurulan, 2006’dan itibaren “Irak İslam Devleti”, 2013’ten itibaren Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD) 
 ismini kullanan örgüt güçlendikten ve Suriye’ye doğru yayıldıktan sonra el-Kaide ile bağlarını koparmış ve müstakil hareket etmeye başlamıştır.
• IŞİD’in ortaya çıkışı Esed rejiminin Batılı ülkeler nezdindeki imajını nispeten düzeltirken Irak’ta Şii karşıtlığına dayalı söylemlerle hareket etmesi 
Şii-Sünni ayrışmasını derinleştirmiştir.
• IŞİD başta Musul olmak üzere Sünni Arap bölgelerini istila ederek bu bölgelerde ciddi bir demografik değişime neden olmuştur.
• IŞİD’in Musul’u ele geçirmesinden itibaren yaklaşık 300 bin Türkmen ülke içerisinde yerlerinden olmuş, 3 bin Türkmen ailesi ülkeyi terk ederek Türkiye 
ve İran’a kaçmış, 500 Türkmen hayatını kaybetmiştir. IŞİD’in faaliyet alanını genişletmesiyle bölgelerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler, 
Coğrafi olarak Arap ve Kürt bölgeleri arasında sıkışmıştır.
• IŞİD Irak’ta Musul bölgesinde Suriye’de ise Deyrizor ve Haseke bölgelerindeki petrol sahalarının bir bölümünü elinde tutmaktadır.
• ABD, IŞİD’le mücadeleye yönelik dört boyutlu bir strateji açıklamış, dört boyutta atılacak adımların nihai hedefinin IŞİD’i önce zayıflatmak, daha 
sonra tamamen etkisiz hale getirmek olduğunu ifade etmiştir.
• IŞİD, Türkiye’nin istikrarını bozucu terörist eylemlerde bulunabilir. IŞİD’e katılmış Türk uyruklu militanların Türkiye’ye dönünce benzer faaliyetlere 
yönelme ihtimali vardır.*
• Türkiye’nin IŞİD’in tüm dünyada yadırganan gayrı insani uygulamalarına karşı çıkmasından daha tabi bir şey yoktur. Türkiye’nin, sınırlarının ötesinde 
yürüttüğü faaliyetler göz önünde bulundurulduğunda IŞİD’e müsamaha ile bakması mümkün değildir.

*IŞİD’in Türkiye’deki faaliyetleriyle ilgili ayrıntılar için bkz. Ek-2: IŞİD’in Türkiye’deki Faaliyetleri 


SONUÇ 

ABD sonrası Irak’ta Maliki’nin Şii eksenli politikaları ve giderek otoriterleşmesinin yol açtığı krizler, Suriye’de ise iç savaşın uzaması ve el-Kaide bağlantılı grupların örgütlenmesi bölgede tehlikeli bir güç boşluğu meydana getirmiştir. Bu kaos ortamında başta IŞİD olmak üzere el-Kaide bağlantılı örgütler ve PKK/KCK bölge güvenliğini ve Türkiye’nin milli güvenliğini tehdit eden önemli dinamiklere dönüşmüştür. Suriye iç savaşının yol açtığı sığınmacılar meselesi ise Türkiye açısından giderek ağırlaşan bir külfet halini almıştır. Türkiye, ABD ile ilişkilerin zedelendiği ve AB üyelik sürecindeki ivmenin kaybedildiği bu dönemde Irak-Suriye hattındaki gelişmelerle birlikte Orta Doğu’da zemin kaybetmektedir.

Irak’taki mezhepsel gerilimden beslenerek ortaya çıkan ve Suriye’ye yayılan IŞİD, bu iki ülkede belirli bölgelerdeki fiili hâkimiyetini sürdürmekte, Batılı
ülkelerde Esed rejimiyle diplomatik ilişkilerin yeniden tesisi yönünde oluşan kamuoyunu güçlendirmekte ve Türkiye’yi Suriye’deki tutumunda yalnızlaştırmaktadır.
Irak ve Suriye’deki güç boşluğu bu ülkelerde PKK/KCK’nın daha rahat faaliyet göstermesine yol açmakta ve bölge genelinde Kürk kökenli siyasi beklentileri artırmaktadır. Çözüm sürecini Suriye’deki PYD yapılanmasını tahkim etmek için kullanan terör örgütü, Türkiye’den dağa çıkardığı çocuk ve gençleri PYD saflarında savaşmak için bu ülkeye götürmeye devam etmekte, IŞİD’le mücadele adı altında Batılı ülkeler nezdinde sempati kazanmaktadır.
Bu çerçevede Türkiye’nin kendi sınırları içindeki Kürt sorununu çözmek ve örgütü silahsızlandırmak amacıyla başlattığı çözüm süreci daha büyük engellerin
yer aldığı bir ortamda sürdürülmektedir.

IŞİD ve PKK/KCK tehditleri birlikte düşünüldüğünde Suriye ve Irak sınırlarının güvenliğinin artırılmasının öncelikli olarak ele alınmasının gerekli olduğu değerlendirilmektedir. Bu konjonktürde Türkiye’nin Irak’ta iktidara gelen Abadi hükümetiyle birlikte Bağdat merkezi yönetimiyle ilişkilerini geliştirmesi
önem arz etmektedir. Bağdat merkezi yönetimiyle ilişkilerin olumlu seyretmesi, Türkiye’nin IŞİD krizinin ardından Irak’ta farklı bölgelere dağılan
Türkmenlerin asimilasyonunun engellenmesi için gerektiğinde girişimlerde bulunmasını mümkün kılabilecektir. Benzer şekilde, Türkiye’nin krizin seyrine
etki edebilmesi açısından Suriye iç savaşının çözümü doğrultusundaki uluslararası girişimlerin dışında kalınmamasının faydalı olacağı ifade edilebilir.
Bu kapsamda Türkiye’nin PYD’ye karşı tutumunun bütün Suriye Kürtlerine karşı olmadığının vurgulanması, PYD’nin Suriye Kürtlerini temsil etmediğinin
altının çizilmesi terör örgütünün bu ülkedeki faaliyetlerinin meşruiyet kazanmasının engellenmesi için elzemdir.

Irak ve Suriye’deki mevcut şartlar göz önünde bulundurulduğunda, Türkiye’nin tek başına hareket etmesi halinde bölgedeki etkinliğinin sınırlı kalacağını 
hatırdan çıkarmamak uygun olacaktır. Türkiye’nin Orta Doğu’da insan hakları ve demokrasi ilkelerinin ihyası ve öne çıkarılması yönündeki genel görüşünü
uluslararası toplumla birlikte ve uyum halinde gerçekleştirmeye çalışmasının daha ihtiyatlı bir hareket tarzı olacağı şüphesizdir. Bu genel görüşe gölge 
düşürecek politikaların Türkiye’nin istikameti hakkında şüphelere yol açacağı aşikârdır. Böyle bir durumun ise Türkiye’yi gerek uluslararası alanda gerek
bölgesinde yalnızlaştırabileceği değerlendirilmektedir.

EK - 1 

TÜRKİYE’YE SURİYELİ SIĞINMACI AKINI 

Suriye’den Türkiye’ye sığınmacı akını, Nisan 2011’de çatışmalardan kaçan Suriyelilerin sığınma talebinde bulunmasıyla başlamıştır. İlk etapta Suriye’de
yaşanan krizin kısa sürede sona ereceği ve sığınmacıların ülkelerine döneceği beklenmiş, ancak bu beklenti gerçekleşmemiş ve Suriyeli sığınmacı akını
devam etmiştir. Türkiye, bu süreçte çatışmalardan kaçan Suriyeliler için “açık kapı” politikası uygulamış ve sığınmacıların geçici olarak barınması için yerleşim
yerleri kurmaya başlamıştır. İç savaşın şiddetlenmesiyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli sayısında belirgin bir artış gerçekleşmiş, Mart 2015’e gelindiğinde
resmi rakamlara göre 1 milyon 700 bin, sivil toplum kuruluşlarının raporlarına göre ise 2 milyonun üzerinde Suriyelinin Türkiye’ye sığındığı tespit edilmiştir. Türkiye, açık kapı politikasıyla kabul ettiği Suriyelilerin ihtiyaçları için bütün imkânlarını seferber etmiş, 2015’e gelindiğinde yapılan harcamalar toplamda 5 milyar doları aşmıştır. Resmi harcamalar dışında, Türkiye menşeli sivil toplum kuruluşları da sığınmacılara 700 milyon dolar civarında destek sağlamıştır.

Sığınmacıların Statüsü

Türkiye’deki Suriyelilerin statüsüne ilişkin ciddi bir belirsizlik olduğu görülmektedir. İlgili yayınlarda ve literatürde Türkiye’deki Suriyeliler için misafir,
mülteci, sığınmacı, göçmen gibi farklı tanımlamalar görmek mümkündür. Ancak bu kavramların hukuki anlamları birbirinden farklı olup, her kavramın
karşılığı olan statüye göre elde edilen haklar da değişmektedir. Bu nedenle sığınmacı ve mülteci arasındaki temel farkları ortaya koymak faydalı olacaktır.
Sığınmacılar kapıdan çevrilememekte, ihtiyaçları karşılanmakta, iade edilememekte, fakat kamplarda bekletilmektedir. Mülteci statüsündekilere ise
bunlara ilaveten oturma ve çalışma izni verilmektedir. Ayrıca mülteciler sosyal haklardan da yararlanabilmektedir. Bu konudaki karışıklığın temel sebebi
Türkiye’de sığınma hakkını kapsamlı biçimde düzenleyen yasal bir mevzuatın olmamasıdır.54

Türkiye, 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Durumuna İlişkin Cenevre Sözleşmesi’ne taraftır. Ancak bu Sözleşme’yi “coğrafi sınırlama” çekincesi
ile kabul ettiğinden, Avrupa dışından gelip iltica talep edenlere “mülteci” statüsü tanımamakta, Avrupa dışından gelenlere sadece “geçici sığınma”
koruması sağlamaktadır. Türkiye, bu çerçevede Suriyeli sığınmacılara mülteci statüsü vermemiş, Suriyeliler için “misafir” ifadesini kullanmayı tercih
etmiştir. Bu ifadenin hukuki bir karşılığı bulunmadığı için Suriyeliler, Ekim 2011’den itibaren İçişleri Bakanlığı’nın 1994 Yönetmeliği’nin 10. maddesi
uyarınca “geçici koruma statüsüne” alınmıştır. Suriyelilerin durumuna ilişkin ilk hukuki düzenleme 30 Mart 2012 tarihli, 62 sayılı “Türkiye’ye Toplu Sığınma
Amacıyla Gelen Suriye Arap Cumhuriyeti Vatandaşlarının ve Suriye Arap Cumhuriyetinde İkamet Eden Vatansız Kişilerin Kabulüne ve Barındırılmasına
İlişkin Yönerge” olmuştur. Bu yönerge ile Suriyelilerin “geçici koruma” altında oldukları kabul edilmiştir. Uluslararası standartlarla asgari ölçüde de
olsa uyumlu olan bu uygulama, açık kapı politikası, geri dönmede zorlama yapılmaması, bireysel statünün belirlenmemesi, kamplarda barınma ve temel
hizmetlerin sunulmasını ihtiva etmektedir.55

Türkiye, Suriyeli sığınmacıların statüsündeki belirsizliği gidermek maksadıyla Nisan 2013’te 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nu
çıkarmıştır. Nisan 2014’te yürürlüğe giren kanun, Türkiye’de bulunan mültecilerin hukuki statüsünü açıklığa kavuşturacak bazı maddeler içermektedir.
Ekim 2014’te bu kanuna dayanarak sığınmacılar için Geçici Koruma Yönetmeliği çıkarılmıştır. Yönetmelik, Türkiye’de kendilerine “geçici koruma statüsü” verilen Suriyelilerin bağlı oldukları geçici koruma rejimine bir düzenleme getirmiş, Suriyeli sığınmacıların yasal statüleri, hakları ve alacakları sosyal yardımları netleştirmiştir.56

Sığınmacıların Kaydedilmesi 

Türkiye’de Suriyeli sığınmacılarla ilgilenmesi için Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş görevlendirilmiş, alanda “T.C. Başbakanlık Suriyeli Sığınmacılar
Genel Koordinatörlüğü” oluşturmuştur. 20 Eylül 2012 tarihli Başbakanlık Genelgesi’yle de “Türkiye’de bulunan Suriyeli sığınmacılar konusunda
kamu kurumları arasındaki her türlü konunun koordinasyonuyla ilgilenmek üzere” Gaziantep’te görev yapmak üzere bir Koordinatör Vali atanmıştır. Bu
koordinasyon çabalarına rağmen, Türkiye’nin “açık kapı” politikasının zamanla adeta “açık sınır” haline dönüşmesi neticesinde sınırları geçerek giriş
yapan Suriyelilerin kayıtlarını tutmak zorlaşmıştır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) Suriyeli sığınmacılar için yürüttüğü
kayıt ve statü belirleme uygulamasını durdurmasıyla Türkiye’de kampların hazırlanması ve koordinasyonunu Afet ve Acil Durum Koordinasyon Başkanlığı
(AFAD) ve Kızılay üstlenmiştir. Sığınmacıların kayıt işlemleri ve kimlik dağıtımı ise Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yapılmaktadır. Ancak kayıt
işlemleri henüz merkezi hale getirilememiştir.57

Suriyeli sığınmacıların %13-14’ü 10 ildeki 22 kampta yaşamakta, ama asıl büyük kitle yani en az 1,4 milyonu kamplar dışında yaşamaktadır. Kamplar Adana, Adıyaman, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye ve Şanlıurfa’da bulunmaktadır. Kamplar dışında en yüksek sayıda Suriyelinin yaşadığı şehir yaklaşık 330 bin kişi ile İstanbul’dur. İstanbul’dan sonra 253 bin kişi ile Gaziantep, 240 bin kişi ile Şanlıurfa, 204 bin kişi ile Hatay gelmektedir. Kilis 86 bin, Mardin 78 bin, Adana 61 bin ve Kahramanmaraş 60 bin Suriyeliye ev sahipliği yapmaktadır. Bu iller dışında Türkiye’nin diğer 11 ilinde ise 10-50 bin arası Suriyelinin yaşadığı tahmin edilmektedir. 5 Kasım 2014 tarihli verilere göre Türkiye’de bulunan 1 milyon 600 bin civarındaki Suriyeliden 1 milyon 97 bini kayıt altına alınmıştır. Bu sayı, 500 bin üzerindeki Suriyelinin Kasım 2014 başlarında henüz kayıt altına alınmadığını,
kayıt altına alınanların oranının %68 düzeyinde kaldığını ve %32 oranında açık olduğunu göstermiştir. Suriyelilerin başlangıçta kısa zamanda geri dönecekleri
farz edilerek kayıt işlemlerinin gereksiz görülmesi ve sığınmacı akınının sürekli artmasının bu açıkta etkili olduğu değerlendirilmektedir.58

Sığınmacıların Temel Sorunları

-Barınma

Gelir durumu ile doğru orantılı olan barınma konusu, sığınmacıların sosyoekonomik koşullarına göre değişmektedir. Türkiye’de sığınmacılar kalacakları konutları kendi imkânları ile temin etmektedir. Suriye’de maddi durumu iyi olan ve bu imkânlarını Türkiye’ye taşıyabilenler satın alma veya kiralama yoluyla rahat bir şekilde ikamet etmektedir. Ancak tüm mal varlığını Suriye’de bırakan veya maddi durumu yetersiz olan sığınmacılar Türkiye’de oldukça kötü koşullarda barınmaya devam etmektedir.59

AFAD tarafından yapılan araştırmalar kamp dışında yaşayan sığınmacıların, kamplarda yaşayanlara göre temel gereksinimlere daha fazla ihtiyaç 
duyduğunu göstermektedir. Kamp dışındaki sığınmacıların %81’i ısınma kaynağının yetersiz olduğunu ifade etmiştir. Soğuk kış günlerine rağmen sığınmacıların konutlarının yarıya yakınında ısıtıcı yoktur. Bu yüzden kış ayları sığınmacılar için oldukça zor geçmektedir. Özellikle sınırdaki şehirlerde yoğun talep nedeniyle konut kiraları yükselmiştir. Kilis ve sınırdaki diğer şehirlerde kira fiyatlarında %100’e varan artışlar yaşanmıştır. Bundan dolayı barınma için
uygun olmayan bodrumlar, depolar vb. ek mekânlar da sığınmacılar tarafından kiralanmaktadır. Kamp dışındaki sığınmacıların yaşadığı konutlardaki
temel ihtiyaç malzemelerinin niteliksel ve niceliksel olarak ciddi eksiklikleri bulunmaktadır. Barınma olanakları açısından diğer temel sorunlar; çok sayıda
sığınmacının küçük konutlarda bir arada yaşaması, banyo ve lavabo yetersizliği, temizlik koşulları, kontratsız kiralamadan kaynaklanan sıkıntılar ve yetersiz 
ev eşyaları olarak özetlenebilir.

-Dil ve İletişim

   Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların en temel sorunlarından biri de Türkçe bilmemeleridir. Türkmen kökenliler hariç sığınmacıların önemli bir kısmı
Türkçe konuşamamakta ve en temel ihtiyaçlarını dahi ifade edememektedir. Sığınmacılar dil bilmedikleri için başta sağlık konusu olmak üzere resmi işlemlerde nereye başvuracaklarını da bilememektedir. Bu duruma sosyo-kültürel farklılıklardan kaynaklanan uyum problemleri de eklenince sorun daha
da büyümekte ve basit anlaşmazlıklarda bile uzlaşma sağlanamamaktadır. Bu konuda devletin ve STK’ların çalışmalarının yetersiz kaldığı veya çok yavaş
işlediği gözlenmektedir. Dil öğrenemeyen sığınmacılar, kendileri için mevcut olan hizmetlere nerede ve nasıl erişim sağlayacakları ile ilgili bilgiden ve 
bilgilendirmeden yoksun kalmaktadır.

-Sağlık

   Türkiye’deki kamplarda kalan tüm sığınmacıların tıbbi tedaviye ücretsiz erişim imkânı vardır. Kamp dışında yaşayan sığınmacılar içinse AFAD tarafından
valiliklere gönderilen “Suriyeli Misafirlerin Sağlık ve Diğer Hizmetleri” konulu genelge ile kayıtlı sığınmacıların sağlık hizmetlerine erişimi konusundaki
sınırlamaları kaldırılmıştır. Eylül 2013’teki genelgeyle bütün sığınmacılar, hastane ve polis tarafından kaydı yapıldıktan sonra sağlık hizmetlerinden
faydalanmaya devam etmiştir.

Kamp dışında yaşayan sığınmacıların sağlık hizmetlerinden yararlanma oranı kampta yaşayanlardan daha düşüktür. Suriyeli sığınmacıların yarıdan fazlası
Türkiye’deki sağlık hizmetlerinden faydalanmıştır. Sığınmacıların %82’si aldığı sağlık hizmetinden memnun kaldığını ifade etmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın
verilerine göre Ekim 2014’e kadar 5,5 milyon muayene işlemi gerçekleştirilmiş, 161 bin ameliyat yapılmış ve 32 bin 854 doğum gerçekleştirilmiştir. Ayrıca
hastaneye sevk sayısının 516 bin, hasta yatış sayısının ise 200 bin civarında gerçekleştiği açıklanmıştır.

Sığınmacılarda en sık karşılaşılan sağlık sorunları yüksek ateş, ishal ve cilt problemleridir. Ayrıca sığınmacıların yarıdan fazlasının psikolojik desteğe ihtiyacı
vardır. Sığınmacı çocuklar arasında çocuk felci aşısı olmayanların oranı da oldukça yüksektir. Bu durum diğer çocuklar için ciddi bir tehdit niteliği
taşımaktadır. Kamp dışında yaşayan Suriyeli kadınların gebelik takibi, çocukların aşılanması gibi koruyucu sağlık hizmetlerinden faydalanma oranı da çok
düşüktür. Genç kızların taciz ve istismardan dolayı ruh ve sinir hastalıklarına yakalanma riskinin fazla olduğu görülmektedir. Mağduriyet nedeniyle yapılan
kısa süreli evliliklerin sonrasında fuhşun yaygınlaşmış olması, cinsel yollarla bulaşan hastalıkların artmasını da beraberinde getirmiştir.
Sığınmacıların sağlık hizmetine erişim oranı ise %65 civarındadır. Sağlık hizmetlerine erişim noktasında en önemli problemlerin başında doktorlarla sağlıklı bir iletişim için dil engeli ve tedavi olduğu halde ilaç alamama gelmektedir.
Sığınmacıların %55’i tedavi sonrası ilaç almakta zorlanmaktadır. Düzenli ilaç kullanımı ve takip gerektiren kronik hastalıklarda sağlık hizmetine erişim
imkânı daha da zorlaşmaktadır.

-Eğitim

  Türkiye’de yabancılar dâhil tüm çocukların ilk ve orta öğrenim görme hakkı, kanunlarla koruma altına alınmıştır. Türkiye’de kamp dışında yaşayan sığınmacı
çocuklar devlet okullarına kayıt yaptırabilmektedir. İkamet izni olmayan sığınmacılar ise okullara misafir statüsünde devam edebilmektedir. Buna ek
olarak sığınmacı çocuklar STK’lar veya yerel makamlar tarafından desteklenen, gönüllü Suriyeli öğretmenlerin bulunduğu gayri resmi okullara ve kurslara
da gidebilmektedir. Ayrıca kamplarda Suriye’deki eğitim müfredatını uygulayan ve Arapça eğitim veren okullar da bulunmaktadır.60

Temel ihtiyaçlardan mahrum olan sığınmacıların eğitim konusunu göz ardı ettiği görülmektedir. Türkiye’de bulunan Suriyelilerin % 53’ünden fazlası 18
yaş altındaki çocuk ve gençlerdir. Suriyeli çocukların eğitimi konusunda hem başlangıçta kalıcılığın bu kadar uzayacağı öngörülemediğinden hem de 
eğitim dilinin Türkçe olmasından kaynaklanan sorunlar yaşanmaktadır. Kamplar içinde durum nispeten iyi olsa da genelde okullaşma %15-20 düzeyinde
kalmıştır. Üniversitelerle ilgili olarak ise Yüksek Öğretim Kurumu tarafından alınan karar sonrasında sınırdaki 7 üniversitenin sığınmacıları özel öğrenci
statüsünde kayıt etmesine olanak tanınmıştır. İkamet kaydı dahi olmayan sığınmacıların resmi uygulamalardan habersiz olması da önemli bir engel teşkil
etmektedir. Sığınmacıların büyük kısmının düşük eğitim seviyesine sahip olması, çocuklarının eğitimi noktasında ailelerinin kayıtsız kalmasına neden
olmaktadır. Kamp dışında yaşayan sığınmacıların kamplarda yaşayanlara nazaran eğitim konusunda daha çok problemle karşılaştığı da gözlenmektedir.
Eğitim alanında en temel sorun olarak dil konusu ön plana çıkmaktadır. Dil sorunu %33 oranında eğitim için önemli bir engel teşkil ederken, kırtasiye
ihtiyaçları %18 ile bir diğer sorun olarak görülmektedir. Diploma ve sertifika gibi resmi evraklara iç savaş şartları sebebiyle ulaşılamaması da aksaklıklara
neden olmaktadır. Sığınmacı çocuklara karşı okul ortamında dışlama, yok sayma ve aşağılama gibi durumlarla da sıkça karşılaşılmaktadır. Sığınmacıların
önemli bir kısmının kalıcı olacakları varsayıldığında eğitim alanında teşvik edici adımların bir an önce atılması ve bu konuda ileriye dönük stratejilerin
hazırlanması elzemdir.

-İstihdam

Türkiye’deki yabancıların çalışmalarını izne bağlayan ve yabancılara verilecek çalışma izinleri ile ilgili esasları belirleyen 4817 sayılı Yabancıların Çalışma
İzinleri Hakkında Kanun gereğince Suriyelilerin bir işveren yanında işçi olarak veya kendi işyerlerini açarak çalışmaya başlamadan önce izin almaları
gerekmektedir. Sığınmacıların çalışma izinleri, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belli değerlendirmeler neticesinde verilmekte veya 
reddedilmektedir.

Buna rağmen sığınmacıların büyük bir kısmının hem çalışma izni olmadan hem de sigortasız çalıştığı bilinmektedir. 30 Ocak 2013’te Gaziantep’teki
bir fabrikada meydana gelen patlamada iki Suriyelinin hayatını kaybetmesi sonrasında sığınmacılara ilişkin çalışma izni süreci başlatılmıştır.
Emniyet’in ikamet izni verdiği Suriye uyruklu yabancıların çalışma izni alabilmesi kolaylaştırılmıştır. İlgili bakanlığın yürüttüğü çalışmalar çerçevesinde
sığınmacılara verilen çalışma izni süresi ikamet izni sürelerini aşmayacak olup, durumu uygun bulunan Suriyeliler değerlendirme kriterlerine tutulmadan
çalışma izni alabilmektedir. Suriyelilerin çalışma izni başvurularını kolaylaştırmak için diğer yabancılar için aranan kriterlerin de aranmadığı gözlenmektedir.

Suriyelilerin büyük bir kısmının Türkiye’ye kaçak yollarla girmiş olması, ikamet izinlerinin bulunmaması, istihdam edildikleri sektörlerin geçici işlerden
oluşması, işverenlerin ucuz emek talebi, çalışma izni almanın külfetli olması, sığınmacıların yasal prosedürlerden habersiz olması bu konudaki başlıca
problemler olarak öne çıkmaktadır. Bir diğer önemli sorun da sığınmacıların piyasanın oldukça altında ücretlerle ucuz iş gücü olarak çalıştırılmasıdır. 

Sığınmacılar tarım, inşaat, tekstil ve endüstriyel sektörlerde ucuz iş gücü olarak çalıştırılmaya devam etmektedir. Suriyeli sığınmacıların meslek dağılımına
bakıldığında erkeklerin %18’inin kadınların ise %87’sinin herhangi bir mesleğinin olmadığı bilinmektedir. Genel olarak sığınmacıların çok küçük bir kısmının profesyonel meslek sahibi olduğu görülmektedir. Bundan dolayı geçimini sağlamak zorunda olan sığınmacılar bulabildikleri her türlü işte ücrete
bakmadan çalışmaktadır. Sığınmacıların her türlü işte düşük ücretle ve sigortasız çalışması, iş gücünü ve ücret seviyesini olumsuz etkilemiştir. 
Bu durum da yerel halkta endişeye neden olmaktadır.61 
Bu noktada sığınmacıların istihdamı konusunda gerekli düzenlemelerin bir an önce yapılması önem arz etmektedir.


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***