TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TARİH etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Kasım 2019 Perşembe

MİLLET VE TÜRK KAVRAMININ TARİHİ GELİŞİMİ VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLE ZİRVEYE ERİŞMESİ

MİLLET VE TÜRK KAVRAMININ TARİHİ GELİŞİMİ VE MUSTAFA KEMAL ATATÜRK İLE ZİRVEYE ERİŞMESİ 

Prof. Dr. Ahmet ÖZGİRAY
* Ege Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü. 


Millet ve millîyet kelimeleri yerli yerinde kullanılmazsa insanları yanlış yollara sevk eder. Hatta felaketlere yol açar. Önce kendi tarihini yanlış anlar ve milleti kötü yola sevk eder. İnsanlar yaptığı hatayı da bilmeyebilir. Sonra kendi milletinden nefret edebilir. Bu da millî şuurun doğmasına engel olur. Millî gurur millî şuurun temelidir. Eğer bir millet kendisini aşkla sevmez ve sevdirmez ise dünyada hiçbir şeyi başaramaz. Bu nedenle tarihimizi ve kavramları yerli yerinde kullanmamız gerekir. 

Millet kelimesinin kullanımı çok eskilere kadar gider. Fransa’da Robert de Sorbon din ve tarih bilginiydi1. Sorbon’un kurduğu yatılı okula Avrupa’nın her tarafından okumak için öğrenciler gelirdi. Bu öğrencilere İngiliz milletinden, Alman milletinden denilirdi. Daha ziyade dini topluluğu ifade ederdi. 1789 Fransız İhtilali’nden sonra ulus-devlet kavramı ortaya çıktı. 

Türkler arasında da millet kavramı çok eskidir. Bu kavram Göktürk Kitabeleri’nde “Budun” şeklinde ifade edilir. Bu kelime zamanla bir kenara atıldı ve yerine Moğolca bir ifade olan ulus kelimesi kullanılmaya başlandı. XV. Yüzyıl Orta Asya Türk şairi olan Ali Şir Neva-i; “Bir insan yaşadığı sürece vatan, millet ve ailesi için savaşmalıdır” der. Ayrıca 1851’de Türk şairi ve gazetecisi olan İbrahim 
Şinasi annesine Paris’ten yazdığı bir mektupta; “Kendimi din, devlet, vatan ve milletim için feda etmeye hazırım” demiştir. 

Mısır Hidivi Mehmet Ali Paşa Avrupa’ya 1809’da öğrenci göndermeye başladı. II. Mahmud da; “Benim Hidivim öğrenci gönderir de ben neden göndermem” diyerek 1827’den itibaren Paris’e öğrenci yollamaya başladı. Bu öğrenciler orada “biz Osmanlı değil, Türkmüşüz” diyerek Türklük şuuruna vardılar. Fakat esas Türklük şuurunu aşılayanlardan birisi 1848 İhtilali sırasında Ruslardan kaçarak İstanbul Polonez köyüne yerleşen Constantin Borcezky oldu. Sonradan ismini M. Celalettin olarak değiştiren Borcezky 1870’lerde Galatasaray Sultanisi’nde hocalık yaptı ve Eski Türkler Yeni Türkler adıyla bir kitap yazdı. Türklerin sarı ırktan değil, beyaz ırktan geldiğini iddia etti. Bu çok önemli bir tespitti. Çünkü bu sıralarda Joseph Arthur Gobineau kaleme aldığı kitaplarında “siyah ırk ihtirasın, lirizmin ve artistik mizacın kaynağıdır. Sarı ırk menfaat, nifak ve alçaklığın ifadesidir. Beyaz ırk ise, aklın ve şerefin ifadesidir” diyerek ırkçılık yapıyordu. Osmanlılar bugünkü anlamda azınlık kelimesini bilmezlerdi. Anlamı dince, dilce ve ırkça ayrılık göstermek demek olan azınlık yerine Osmanlılar, halkı Müslim veya Gayrimüslim diyerek ayırır ve bu nedenle de minority kelimesi yerine zımmi kelimesini kullanırdı. 

Türkler XIX. yüzyılın ikinci yarısında Rusya’da başlayan PanSlavizm’e, Pan-Türkizm ile cevap verdiler. 1870’lerde Türkiye hakkında yazı yazan Avrupalılar eserlerinde imparatorluk içinde Türk kelimesinin küçültücü anlamda kullanıldığını işaret etmekten geri durmamışlardır. 1897 yılında bir İngiliz seyyah şöyle yazıyordu: “Günümüzde Türk ismi çok nadir olarak kullanılmaktadır. 
Bu ismi yalnız iki şekilde kullanılırken duydum. Ya bir ırkı ayırt edebilmek için (mesela bir köyün Türk köyü olup olmadığını sorarsanız) ya da hor görmek için kullanıyorlar. Mesela İngilizce’de birisine nasıl blockhead (beyinsiz) diye bağırılırsa, Türkler de Türk kafalı tabirini kullanıyorlar”2. 1908 yılında bir başka İngiliz, Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk’ün Türkçe konuşan Müslüman anlamına 
geldiğini belirtmektedir. Bu İngiliz’e göre “Türkiye’de bir Müslüman’a Türk müsün? diye sorduğunuz zaman size muhtemelen ben Osmanlıyım veya buna benzer bir cevap verecektir. Bir Osmanlı bir adam için Türktür derse, bu o adamın köylü veya kaba saba birisi olduğu anlamına gelir”3. 

Aynı durum bir yıl sonra bir İngiliz kadın yazar tarafından da şöyle ifade edilmekteydi: “Türk kelimesinin kullanılışı Avrupalılar tarafından hiçbir zaman açık ve kesin bir şekilde belirtilmemiştir. Günümüzde Avrupalılar bu kelimeyi Osmanlılara hasrederken, Osmanlılar kendileri alay ederek bu kelimeyi kabul etmiyor, bağlı bulundukları milletin kan ve kültür yönünden Türklükten uzaklaşmış olduğunu söylüyorlardı”4. Türk kelimesiyle ilgili olarak birçok kişinin karşı karşıya geldiği tatsız durumlara Osmanlı basınında da rastlamak 
mümkündü. 
Basiret Gazetesi “Türk olmaktan utanan” gençlerden bahsediyordu 5. 

1897’de Dömeke Harbi’nde Ethem Paşa’nın Yunanlıları yenişi Türk milletinde bir sevinç yarattı. Bunun üzerine Mehmet Emin Bey (Yurdakul) adında genç bir şair Türkçe şiirler adında bir şiir kitabı yayınladı. Mehmet Emin, Osmanlı divan şairlerinin resmî dilini ve aruz veznini terk ederek sade halk Türkçesiyle ve halk şiirlerinde kullanılan hece vezniyle yazdı. Daha da dikkat çekici olarak, günlük 
Türkçe’de kaba, cahil veya yörük anlamına gelen bir sözcüğü benimsedi ve kendinin bir Türk olduğunu iftiharla ilan etti. “Ben bir Türküm, dinim cinsim uludur.” diyen Mehmet Emin, başka bir yerde de “Biz Türküz, bu kanla ve bu adla yaşarız.” ifadesinde bulunmuştu.6. 
Mehmet Emin bu ifadeleriyle yarı İslamcı yarı millîyetçi olarak görülüyor. Böyle gözükmesi de doğaldır. Zira 1898’de Sabah Gazetesi hâlâ Türkçe konuşamayan, yazamayan veya okuyamayan birçok vatandaşın bulunduğundan şikayet ediyordu.7. 

XIX. Yüzyılın sonunda Türkçe’de geniş bir şekilde kullanılan millet ve millîyetçilik kelimeleri Almanca, İngilizce ve Rusça’da da geniş bir şekilde kullanılıyordu. “Nationality” kelimesinin kullanımında anlamca değişiklikler vardı. Yani hem Amerikan, hem İngiliz ve hem de Fransızların kullanımında “nationality” veya “nationalite” kelimeleri ülke içerisinde yaşayan şehirlileri veya tebaayı ifade 
etmekteydi. Almanca’daki “ staatsangehörigkeit ” kelimesi devlete ait anlamındadır. Halbuki, “nationalitat” her ne kadar etimolojik olarak 
“nationality”e yakın ise de, anlamca ayrıdır. Yani politik anlamdan ziyade ırkı-kökeni ifade eder. Rusça’da da ayrıdır. Rus vize formlarında iki yazı vardır. İlki Rus olanları, ikincisi Rus olmayanları ifade eder. Rusça’da “Grazhdanstvo” şehirli anlamını ifade ederken, “Natsionalnost” kelimesi ise İngilizce ve Fransızca’daki “Nationality” anlamında değil, Almanca’dakine benzer şekilde “Natsionalitat” 
kelimesini, yani ırkı ifade eder.8. 

1889 yılında kurulmasına rağmen 1908 yılında parti haline gelen İttihad ve Terakki Cemiyeti Türkçü değildi. 1912 Balkan Harbi’nden sonra şuurlu bir şekilde olmasa da Türkçülük politikası takip etmeye başladı. 1911 yılında Osmanlı sarayından veremli birisinin İsviçre’ye verem tedavisi için gidip de tedavisinin uzun sürmesi üzere Padişah Mehmed Reşad’dan ek para isteyince “İstanbul’a gel, burada Türk doktorlar var” diye cevap verdi. 

23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’da açılınca Türk kelimesi aşikar bir şekilde bu binada yerini aldı. İngiliz Devlet Arşivi’nin 1919-1922 yılları arasındaki Türkiye ile ilgili bölümleri karıştırılırsa, İngilizlerin Türk Kurtuluş Savaşı’nı “Turkish Nationalist Movement” şeklinde ifade ettikleri görülmektedir. 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra ise millîlik devletin temel önceliklerinden birisi haline gelmişti. Bundaki amaç, Türkiye’de yaşayan bütün insanları adalet ve eşitlik ilkesi doğrultusunda birbirleriyle kaynaştırmaktı. Bir taraftan dini devlet işlerinden ayırarak Türkiye’yi Arap medeniyetinden soyutlamak, diğer taraftan da ferdi ve vicdani hürriyetlere dokunmamak için gayret sarf ediliyordu. Ayrıca ülkede millî ve politik hayatı Avrupa medeniyeti seviyesine çıkarma doğrultusunda çaba gösterilmekteydi9. Bu amaçlar çerçevesinde Atatürk’ün 1931 yılından itibaren yerli ve yabancı 
tarih ve dil alanındaki bilim adamlarını seferber ederek ve tarihi belgeleri de ortaya koyarak yapmaya çalıştığı şey, Türk milletinin en eski medeniyetleri kuran milletlerin soyundan geldiğini ispat etmek ve onun Osmanlı hanedanlığının “inkıraz” devrinden kalan aşağılık duygusundan kurtulmasına yardımcı olmaktı10. 

1934 Kasım ayında Alman Büyükelçisi ve hanımı İzmir’i ziyaret etmiş, kendisine okullar ve kuruluşlar gezdirilmişti. Ziyaret esnasında elçi; “Türkiye ve Gazi çok yaşa” sloganı atarak çok popüler olmuştu. Hatta elçi daha da ileri giderek Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun onuncu yılında resmen kabul edilen “ne mutlu Türküm diyene” sloganını sık sık tekrarlamıştır11. 1933 yılında Atatürk 
Bergama’yı ziyaret ettiğinde, buradaki bir kazının başında durmuş; “Burası biraz daha kazılsa Türkün çarığı ve hırkası çıkar” demişti. 

Atatürk’ün bu ifadesindeki amacı yabancı hayranlığını bastırmak, Türklere millî gurur ve heyecan vermekti. Nitekim, İstanbul ve Ankara’da bir kısım yerlere ve bankalara Eti yokuşu yani Hitit yokuşu, Sümer sokağı ve Etibank gibi isimleri vererek Türklüğü yüceltmeye çalışıyordu. 

Sonuç: Yunanlıların bağımsızlıklarını hukuken 1833’te kazanmalarından sonra Osmanlı yöneticileri ve aydınları yanlış olarak “aman millîyetçilik yapmayalım, zira imparatorluk bir mozaiktir, dağılır” vehmine kapılmışlardı. Buna rağmen; Sırpların, Romenlerin ve Ermenilerin imparatorluktan ayrılmaları engellenememişti. Bu arada da Türk dili ve millîyetçiliği için Veled Çelebi, Necip Asım, Ahmet Mithad, Ahmet Cevdet, Hive Hükümdarı Abdülgazi Bahadır Han, Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin gibi Türk devlet adamları ve aydınlarının ektikleri tohumlar yeşermiş ve meyvesini vermişti. Böylelikle ortak dil kullanımı olmaksızın millîyetçilik gelişemeyeceğinden Türk millîyetçiliğinin ortaya çıkması, bu aydınların Türk dilinin gelişmesi ve Türkçe’nin kullanımının artmasındaki katkılarıyla mümkün olabilmiştir. Günümüzde Yunanlıların üç bin yıllık tarihlerini dilleri sayesinde ayakta tuttuklarını gururla söylemeleri de unutulmamalıdır. Ayrıca Amerika’daki zenciler kendi dilleri olan Suvahilice’yi konuşamayıp, İngilizce konuştukları için Amerikalıların başına sosyal problemler çıkarmamaktadırlar. 

Günümüzde tarihte hiçbir devlet kuramamış ve yazı diline sahip olmayan topluluklar bile millî olabilmek için canlarını feda etmekten kaçınmamaktadırlar. Bunlardan ders alarak ve Türkçe’ye ve Türklüğe sahip çıkarak büyük önderimizin ruhunu şad etmeliyiz. Aksi takdirde, onu anmak için yaptığımız toplantılar şekli olmaktan öteye geçemez. 

DİPNOTLAR;

1  1253-1257’de bugünkü Sorbon okulunu Paris’te kurdu ve bu okulun müdürlüğünü yaptı; Büyük Larousse, s.10685. 
2  W.M. Ramsay, Impression of Turkey, London 1897, s.99. 
3 Henry Charles Woods, Washed by four Seas, London 1908, s.163. 
4 L. M. J. Garnet, The Turkish People, London 1909, s.12. 
5 Basiret, Gençlerimiz, No: 1570, 4 Cemaziyelevvel 1875. 
6 Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, Ankara 1978, s.341. 
7 David Kushner, Türk Milliyetçiliğinin Doğuşu (1876-1908), İstanbul 1979, s.147. 
8 Bernard Lewis, The Middle East and West, London 1970, s.70. 
9 Ritter Von Kral, Kemal Atatürk’s Land The Evolution of Modern Turkey, Translated into English from German by Kenneth Berton, Leipzig 1938, s.226. 
10 Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politika’da 45 Yıl, İstanbul 1999, s.112. 
11 PRO. F.O. 37/E854/15, Turkey, Annual Report 1934, P. Loraine’den Simon’a, Ankara 31 Ocak 1935. 

***

14 Temmuz 2017 Cuma

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 1


  28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 1


Bu bölümde, 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısına ilişkin Cumhurbaşkanlığı Arşivinden Komisyonumuza intikal eden belgeler 
çerçevesinde, Genelkurmay Başkanlığı ve Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarlığı tarafından Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e verilen özel brifingler ile bu brifingler çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği bünyesinde Genel Sekreter Necdet SEÇKİNÖZ başkanlığındaki Çalışma Grubu’nca Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e sunulan raporlar irdelenecektir. 

1. 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantı öncesindeki çalışmalar: 

1.1. Ankara Üniversitesi S.B.F.’nden Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğine Gönderilen Yazı 
 Komisyonumuza intikal eden belgeler arasında, 15 Kasım 1996 tarihinde A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı tarafından Cumhurbaşkanlığına gönderilen 
cevabi bir yazı bulunmaktadır.138 

 Bu yazı; Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından, Genelkurmay Başkanlığının, Refah Partisi ve diğer “irticai unsurlar” tarafından, İmam Hatip kökenli gençlerin, Kaymakam ve Vali olmaları amacıyla, Siyasal Bilgiler Fakültesinde yönlendirildiği şeklindeki iddialarına ilişkin olarak Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden bilgi istendiğini göstermektedir. 

 Bu yazı şu şekildedir: 

 “Fakültemizin öğretim üyeleri, öğrencilerimizi geldikleri liselere göre bir ayırıma tabi tutmaya ve bu konuda değerlendirmeler yapmaya karşıdır. Nereden 
gelirlerse gelsinler öğrenciler hepimiz için eşittir. Ancak, İmam Hatip Lisesi mezunlarının Fakültemizdeki sayıları konusunda gerçeğe aykırı olarak yapılan 
spekülasyonlar, ister istemez bu konuda bir açıklama yapılmasını zorunlu hale getirmektedir. 
 Size, bu yazımın ekinde, Fakültemizdeki İmam Hatip Lisesi mezunlarının 1991, 1992, 1993, 1994, 1995 ve 1996 yılları esas alınarak hazırlanmış tablosunu 
sunuyorum. 
 Bu tablodan da açıkça anlaşılacağı gibi, 1994 yılında Fakültemizin kamu yönetimi dahil altı değişik bölümüne kayıt olan toplam 672 öğrencinin 56'sı; 1995 yılında Fakültemize kayıt olan toplam 647 öğrencinin 26'sı; 1996 yılında da toplam 644 öğrencinin sadece 20'si İmam Hatip Lisesi mezunudur. 

 İmam Hatip Liseleri her yıl 35.000 civarında mezun vermektedir. 1995 yılında bu mezunların 2393'ü değişik Üniversitelere, 1549'u da Açık Öğretim Fakültesi'ne kaydım yaptırmıştır. Kanunca, asıl önemli olan da bu mezunların nerelere dağılarak eğitim gördüklerinin tespitidir.” 

 Yazı ekinde yer alan “1991-1996 A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesine Giren Genel Öğrenci Sayısı ve İçlerindeki İmam Hatip (İ.H.) Liseli Öğrencilerin Sayılan ile Yüzdeleri” başlıklı tabloda, yıllar itibarıyla Fakültede okuyan İmam Hatip Lisesi kökenli öğrenci sayıları verilmiştir. Tabloya göre en fazla İmam Hatip Lisesi mezunu öğrencinin Kamu Yönetiminde olduğu bildirilmektedir. 

 1.2. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliğinde Yürütülen Çalışmalar ve Sunulan Brifingler: 

 Cumhurbaşkanı DEMİREL’in eski yaveri, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı (E) Kur.Alb.Oğuz Özbilgin tarafından kaleme alınan notta,139 sözkonusu Çalışma Grubu’nun çalışmalarıyla ilgili bilgiler yer almaktadır. 

 Bazı gazetecilerin Cumhurbaşkanlığı Çalışma Grubu adını verdiği, kimileri tarafından Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde kurulan Batı Çalışma Grubu’nun bir benzeri olarak görülen bu çalışma grubunun, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet SEÇKİNÖZ başkanlığında, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Fahri Öztürk, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı (E) Kur.Alb.Oğuz Özbilgin, Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Özhan Üzümcüoğlu ve Kanunlar Kararlar ve Hukuk İşleri Başkanı Kemalettin Alikaşifoğlu’ndan oluştuğu anlaşılmaktadır. 

 28 Şubat sürecinde, Cumhurbaşkanlığına intikal eden her türlü bilgi ve belgenin sözkonusu Çalışma Grubu tarafından incelenip, gerekli araştırma ve 
değerlendirmeler yapıldıktan sonra Cumhurbaşkanı DEMİREL’e arz edildiği görülmektedir. 

 Daha sonra, alınan talimata göre, yapılması gerekli görülen işlemlerin, devlet hiyerarşisine uygun olarak, kimi zaman Cumhurbaşkanı DEMİREL, kimi zaman 
da Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet SEÇKİNÖZ’ün imzalarıyla, Başbakanlık dahil, ilgili Bakanlık, kurum ve kuruluşlara gönderildiği tespit edilmiştir. 

 Bu süreçte Cumhurbaşkanlığına intikal eden belgelerin önemli bir kısmının, Genelkurmay ve MİT tarafından “irticai faaliyetler” konusunda hazırlanan Brifing vb. çalışmalar ile bu çalışmalarda yer alan iddia ve tespitler çerçevesinde, ilgili Bakanlık, kurum ve kuruluşlarından istenen cevabi yazılar olduğu görülmektedir. 

 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcılığı görevinden önce, Kurmay Albay olarak Demirel’in yaverliğini yapan Oğuz Özbilgin’in bilgisayar ortamında yazıp, 
el yazısıyla üzerine notlar düştüğü, “İRTİCAİ FAALİYETLER VE CUMHUR BAŞKANLIĞINDA YAPILAN İŞLEMLER” başlıklı Not’ta, sözkonusu Brifingler çerçevesinde Cumhurbaşkanlığı bünyesinde yapılan çalışmalar özetlenmektedir. 

 Bu Not, üzerinde herhangi bir oynama yapılmaksızın aşağıda sunulmaktadır: 

 “-17 Ocak 1997 tarihinde Sayın Cumhurbaşkanı’na Genelkurmay Başkanlığında “İrticai Faaliyetler” konulu bir brifing verildi. (Brifinge sadece Sayın Cumhurbaşkanı katıldı.) 

 -Brifing metni Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Sayın Necdet SEÇKİNÖZ tarafından incelenerek, “ÇOK GİZLİ” gizlilik dereceli olarak 10 sayfalık kişisel bir 
görüş hazırlandı. 

 - 27 Ocak 1997 günü Milli Güvenlik Kurulu toplantısında, irticai faaliyetler nedeniyle Türk Silahlı Kuvvetlerinde başgösteren rahatsızlık Deniz Kuvvetleri 
Komutanı Oramiral Güven ERKAYA tarafından dile getirildi. 

 - 27 Ocak 1997 günü, Sayın Cumhurbaşkanı tarafından bana, Yüksek Askeri Şura kararları ile Türk Silahlı Kuvvetlerinden ihraç edilen subay ve astsubayların 
refah Partisi tarafından bazı kurum ve kuruluşları ile belediyelerde işe alınmaları konusunun araştırılması görevi verildi. 

 - 28 Ocak 1997 günü saat 14.00’de Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin SANER ile konuyu görüştüm ve adı geçen personelin istihdam 
edildiği yerleri belirten listeyi aldım. 

 - 30 Ocak 1997 günü aynı konu ile ilgili bir liste de MİT Müsteşarı Sönmez KÖKSAL’dan alındı. 

 - 31 Ocak 1997’de, Genel Sekreter tarafından ben, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Fahri ÖZTÜRK ve Kanunlar Kararlar Başkanı Kemalettin ALİKAŞİFOĞLU Genelkurmay tarafından verilen brifing metninin incelenmesi konusu ile görevlendirildik. 

 - Genkur. Brifing metninde 20 nci sayfadan sonra yeralan iddialar 54 madde olarak tesbit edildi. 

 - 3 Şubat 1997 günü sabah saatlerinde, Sayın Cumhurbaşkanı, Genel Sekreter, Devlet Denetleme Kurulu Başkanı, Kanunlar Kararlar Başkanı ve ben 
Sayın Cumhurbaşkanının çalışma ofisinde toplantı yaptık. 54 konudan 19’u için verdiğimiz cevaplar, bir zarf içinde, tarafımdan saat 17.00’de Genelkurmay 
Başkanı Orgeneral İ.Hakkı KARADAYI’ya makamında teslim edildi. Aynı gün Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan Necmettin ERBAKAN’a bir mektup yazıldı. 

 - 4 Şubat 1997’de aynı gurup yine Sayın Cumhurbaşkanının çalışma ofisinde biraraya gelerek, Sayın Cumhurbaşkanı imzası ile Başbakan’a gönderilecek diğer üç mektubu ve Genel Sekreter imzası ile İçişleri Bakanlığına (3), Milli Eğitim Bakanlığına (1) gönderilecek dört mektubu hazırladık. Aynı gün saat 16.00’da, bunlardan beş mektubu ihtiva eden zarf, tarafımdan Sayın Genelkurmay Başkanına makamında teslim edildi. 

 - 5 Şubat 1997’de, aynı gurup, yine aynı yerde, Sayın Cumhurbaşkanı ile konu üzerinde çalıştık. Daha sonra Genel Sekreter Yardımcılığı toplantı odasında 
Genel Sekreter imzası ile MİT Müsteşarlığına gönderilecek mektubu hazırladık. Aynı gün, içinde dört mektubun fotokopisi olan zarf, tarafımdan Genelkurmay 
Başkanına verildi. Aynı gün Genelkurmay İstihbarat Başkanını makamında ziyaret ederek konuyu görüştüm. 

 - 5 Şubat 1997’de Sayın Cumhurbaşkanı TGRT’de Sabahattin ÖNKİBAR’ın hazırladığı “ALTERNATİF” programına katıldı. İrtica ile ilgili önemli mesajlar verdi. 

 - 8 Şubat 1997’de Sayın Cumhurbaşkanı bütün TV’lerde yayınlanan “RAMAZAN BAYRAMI” mesajında irticai faaliyetlere dikkat çekti. 

 - 20 Şubat 1997’de Sayın Cumhurbaşkanı SHOW TV’de Kadir ÇELİK tarafından hazırlanan “OBJEKTİF” programının konuğu oldu. Aynı mesajları verdi. 

 - 21 Şubat 1997’de Sayın Cumhurbaşkanı, Başbakan Prof.Dr.Necmettin ERBAKAN’ı kabul ederek ikibuçuk saat görüştü. (45 gündür görüşmüyorlardı.) 

 - 21 Şubat 1997’de Genelkurmay Başkanı ve MİT Müsteşarı da Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret ettiler. Aynı gün, 28 Şubat 1997’de yapılacak olan MGK toplantısında gündeme getirilecek taslak “İrticai Faaliyetler Raporu” ve Başbakanın MİT Müsteşarına söylediklerini ihtiva eden iki sayfalık bir rapor MİT 
Müsteşarı tarafından Sayın Cumhurbaşkanına takdim edildi. 

 - 21 Şubat 1997 tarihinden itibaren, her gün ücretsiz olarak Cumhur başkanlığına verilen 10 adet ZAMAN gazetesine el koydum. Bu gazetelere garaja ve Koruma Müdürlüğüne veriliyordu. Bu gazetelerin yerine HÜRRİYET, MİLLİYET, RADİKAL ve YENİ YÜZYIL gazeteleri adı geçen yerlere verilmeye başlandı. 

 - 22 Şubat 1997 tarihinde aynı gurup, bu yeni raporlar üzerinde çalışmaya başladık. 

 - 24 Şubat 1997’de Sayın Cumhurbaşkanı ile biraraya gelerek raporları değerlendirdik. MGK’de takdim edilecek olan raporun 28 nci sayfasından başlayan “ÖNLEMLER” maddesini zayıf bularak, maddeye getireceğimiz öneriler üzerinde çalıştık. 

 - 4 Şubat 1997 (12.20-13.20), 16 Şubat 1997 (15.30-16.50) ve 26 Şubat 1997 (18.00-19.00) günleri Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı 
Tansu ÇİLLER Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret etti. 

 - 25-26 Şubat 1997 günlerinde gurup çalışmamız devam etti. 

 - 25-26 Şubat 1997 günleri MİT Müsteşarı Sayın Cumhurbaşkanını ziyaret etti. 

 - 27 Şubat 1997 tarihinde saat 10.00’da Sayın Cumhurbaşkanının makamında yapılan toplantıda “ÖNLEMLER” maddesine son şekli verildi ve ben revize edilmiş olan metni saat 12.00’de MİT Müsteşarına elden teslim ettim. 

 - 27 Şubat 1997 tarihinde saat 17.00’de Başbakan Sayın Cumhurbaşkanını program dışı olarak ziyaret etti. 

 - Yine aynı gün, Sayın Cumhurbaşkanı MİT Müsteşarını saat 19.45-20.00 arasında MGK gündemi ile ilgili olarak kabul etti. 

 - 27 Şubat 1997’de, son birkaç ay içinde ilk defa olarak Bakanlar Kurulu toplandı ve Başbakan ERBAKAN ve Tansu ÇİLLER toplantı dışında iki kere görüştüler. 

 - 28 Şubat 1997 günü saat 15.00-24.00 arasında dokuz saat süren MGK toplantısı yapıldı. Toplantı sırasında Başbakan ERBAKAN MGK salonundan çıkarak ikindi namazını kıldı. (Elçi kabul Salonunda) 

 - Aynı gün Başbakan ERBAKAN, TRT ve bazı özel TV kanallarından “İCRAATIN İÇİNDEN” programı ile halka seslendi.” 

 Hazırlanan bu Not’tan, 17 Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından Cumhurbaşkanı Demirel’e verilen sözkonusu brifingin, 28 Şubat tarihli MGK toplantısının habercisi olduğu; Genelkurmay Brifinginde yer alan 54 iddia hakkında Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği bünyesinde özel bir çalışma 
gurubu teşkil edildiği, bu süreçte Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Başkanı Korgeneral Çetin Saner ve MİT Müsteşarı Sönmez Köksal ile çeşitli görüşmeler 
yapıldığı, bu çalışmalar çerçevesinde Cumhurbaşkanı Demirel’in imzasıyla Başbakan Erbakan’a 3 Şubat’ta bir, 4 Şubat’ta üç olmak üzere, toplam dört mektup yazıldığı, ayrıca Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterinin imzasıyla İçişleri Bakanlığı ve Milli Eğitim Bakanlığına çeşitli mektuplar yazıldığı, gönderilen bu 
mektupları ihtiva eden zarfın bizzat Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı Oğuz Özbilgin tarafından Genelkurmay Başkanına teslim edildiği, MİT 
Müsteşarlığından alınan bilgilerle birleştirilerek hazırlanan nihai “İrticai Faaliyetler Raporu”nun da, 28 Şubat MGK toplantısında MİT Müsteşarı tarafından takdim edildiği, raporun ÖNLEMLER başlıklı bölümünde hükümet tarafından irticai faaliyetlere karşı alınması istenen tedbirlerin yer aldığı anlaşılmaktadır. 

 Not’ta yer alan bilgilerden, 28 Şubat 1997 tarihli MGK toplantısı öncesinde, 17 Ocak 1997 tarihinde Genelkurmay tarafından Cumhurbaşkanı Demirel’e verilen 
brifing çerçevesinde yürütülen sözkonusu çalışmalar hakkında Başbakan Erbakan’ın veya diğer Hükümet üyelerinin haberdar edilmediği anlaşılmaktadır. 

 Öte yandan, 27 Ocak’ta, Oğuz Özbilgin’den “Yüksek Askeri Şura kararlarıyla TSK’dan ilişiği kesilen personelin Refah Partisi tarafından bazı kurum ve kuruluşlar ile belediyelerde istihdam edilmesi” hususunda bir çalışma yapılmasının istendiği görülmektedir. 

 1.3. MİT tarafından Cumhurbaşkanı Süleyman DEMİREL’e Sunulan Brifing: 

 Komisyonumuza intikal eden belgeler arasında, Eylül 1996 ayında MİT tarafından hazırlandığı anlaşılan “irticai faaliyetler” konulu, ekiyle beraber toplam 60 sahifelik bir Brifing140 yer almaktadır. 

 Herhangi bir resmi evrak numarası verilmediği için gayri resmi bir çalışma olarak değerlendirilebilecek bu Brifing’de yer alan hususlar ana hatlarıyla aşağıda özetlenmektedir: 

 “-İran’ın da etkisiyle, Türkiye’de şeriat düzeninin ancak İslami bir devrim yoluyla gerçekleştirilebileceğini savunan irticai grupların eylemsel aktivitelerinin 
toplumu rahatsız eder boyuta ulaştığı; son beş yıl içinde, faili meçhul cinayetler, laiklik aleyhtarı davranış ve gösterilerin tırmandığı, 

 - Refah Partisi’nin, yasadışı “tarikat öğretisi”ni demokratik yollarla iktidara taşımaya çalıştığı, tek başına iktidara gelmek isteyen partinin nihai amacının, 
diğer irticai gruplar gibi, Şeriat Devleti kurmak olduğu, 

 - Milli Görüşçülerin Milli Gençlik Vakfı, Kadın Kolları, meslek teşekkülleri ve dernekler vasıtasıyla etkili faaliyet yürüttükleri, bu maksatla, Belediye 
imkanlarından yararlanılarak, Kur’an Kursları, pansiyonlar ve vakıflara kolaylıklar sağlandığı, 

 - Başta TSK, Emniyet ve Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, kamu kurumlarında ve bazı sendikalarda (HAK-İŞ Konfederasyonu bünyesindeki 9 sendika gibi), 
derneklerde ve vakıflarda kadrolaşmaya ağırlık verdikleri, 

 - Özellikle Silahlı Kuvvetlere ve Emniyet teşkilatına “sızmaya” çalıştıkları, Milli Eğitim Bakanlığı ve öğretmenlerin öncelikli hedef olarak görüldüğü, 

 - Nakşibendi ve Süleymancı tarikatlarının Milli Görüşçüleri desteklediği, ancak Nurcuların destek vermedikleri, F.GÜLEN başta olmak üzere, Nurcu kesimde 
bazı tereddütlerin devam ettiği, 

 - İBDA-C, Hizbullah, Süleymancı Kaplancılar, Acz-i Mendiler, Nurcu F.GÜLEN grupları yasa dışı faaliyetlerini artırdıkları, 

 - Yayıncılık sektöründe dini içerikli kitap ve gazete sayısının her geçen gün arttığı, gazete ve dergilerin kapılara kadar dağıtılması yöntemiyle olağanüstü 
tirajlara ulaşıldığı, 

 - Milli Görüşçü unsurların, 1994 yılından itibaren diğer irticai unsurları kendi siyasi çatısı altında toplamak ve daha sonra Kürt ve Alevi gibi unsurlara 
yakınlaşmak suretiyle kitleselleşmeye çalıştığı, 

 - HADEP’in seçimlere katılmaması halinde, bu partinin seçmenleri Refah Partisi’ni tercih edebileceği, 

 - Radikal İslamcılardan İslami Büyük Doğu Akıncılar Cephesi (İBDA-C), Yeryüzü Grubu ve Selam Grubu’nun basın-yayın faaliyetleri icra ettikleri, 

 - İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), AKABE Kültür Eğitim Vakfı (AKEV), İlmi Araştırmalar Vakfı (İLKAV) ve Filistinle Dayanışma 
ve Dostluk Derneği (FDD)’nin sosyal organizasyon olarak faaliyet yürüttükleri, 

 - Hizbullah (İlim ve Menzil Cemaatleri), İslami Hareket Örgütü (İHÖ) ve Caferi unsurların bağımsız ve yöresel hareket ettikleri, İBDA-C, Hizbullah ve 
İslami Hareket’in teröre yatkın radikal İslamcı gruplar olduğu, 

 - İran tarafından desteklenen İBDA-C’nin sabotaj, Hizbullah’ın PKK’ya karşı “İslami bir Kürt Devleti” kurma fikrini benimsediği, 1991 yılından Eylül 1996’ya 
kadar ağırlıklı olarak Diyarbakır, Mardin, Batman, Bingöl ve Şanlıurfa’da toplam 1365 silahlı eylem icra ettiği, İslami hareket örgütünün de İran tarafından 
desteklendiği ve örgüt lideri İrfan ÇAĞIRICI’nın Çetin Emeç eylemini gerçekleştirdiklerini ifade ettiği, 

 - Tarikatlardan Nurcular içinde yer alan F.GÜLEN grubuna ait yurt içinde 78 vakıf, 14 dernek, 100 özel okul, 186 şirket, 460 dersane, 470 öğrenci yurdunun 
bulunduğu, bu grubun demokratik yollarla devlet kademelerinde kadrolaşmaya çalıştığı, Atatürk ilke ve inkılaplarını ortadan kaldırarak, 
şeriat esaslarına dayalı bir devlet kurmayı hedefledikleri, 

 - F.GÜLEN Grubunun, yurt içinde ve özellikle Orta Asya’ya yönelik eğitim ve basın faaliyetlerini yoğunlaştırdıkları, yayın organı Zaman Gazetesinin Orta 
Asya ülkelerinde yayımlanmaya başladığı, 

 - Nurcuların ve Süleymancıların yurt içinde ve yurt dışında öğrencilere yönelik olarak çok sayıda kurs ve pansiyon işlettikleri, Milli Görüşçülerin ve özellikle 
Nurcuların yurt içi ve yurt dışında özel okullara sahip oldukları, 

 - Acz-i Mendi grubunun Atatürk aleyhtarı gösteriler düzenlediği, 

 - Almanya’da IGMG dışında radikal islamcı Anadolu Federe İslam Devleti (AFİD)’nin C.KAPLAN tarafından kurulduğu, bu kişinin ölümü üzerine oğlu 
Metin KAPLAN liderliğinde toparlandığı, “İslam Kültür Merkezleri Birliği (İKMB)”nin ise Süleymancılık faaliyetleri paralelindeki faaliyet gösterdiği, 

 - IGMG Başkanlığına N.ERBAKAN’ın yeğeni Mehmet Sabri ERBAKAN’ın getirildiği, sonuç olarak fundamentalist ülkelerin Türkiye’de İrticai potansiyelini 
kullanma çabalarının tabanda kabul görmediği ancak irticai tehdidin yoksul ve gayrimemnun kesimlerde taraftar bulma imkanı kazandığı, ayrıca çeşitli 
provokasyonlara açık bir özellik taşıdıkları, 

 -Yabancı İslamcı grupların irticai potansiyeli daha aktif bir çizgiye çekme tehdidinin mevcut olduğu, bu beklentilerin ülkemizin yeraldığı uluslararası toplumun dikkatinin Türkiye üzerinde toplanmasına ve batılı platformlarda aleyhimize istismarına mesnet teşkil edeceği” 

 - Almanya’da “ Milli Görüş İslam Toplumu (IGMG) ” kanalıyla İslamın Avrupa’da resmi din statüsü kazandırılmasına çalışıldığı, 

 - Milli Görüşçü Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi tarafından uluslararası nitelikte konferanslar gerçekleştirildiği, 

 - Ayrıca, anti Amerikancı ve antisiyonist tavırlarıyla bilinen Milli Görüşün güçlenmesinin ABD menfaatlerine zarar verebileceği imajını silmek amacıyla bu 
ülkedeki 4 milyonluk zenci ve Arap Müslüman kitlenin sempatisini çekmeye ve bu lobiden yararlanmaya çalışıldığı, 

 - Milli Görüşçülerin, Suudi Arabistan/Rabıta, Libya Uluslararası İslama Çağrı Cemiyeti, İran İrşad Bakanlığı, HAMAS ve Müslüman kardeşler gibi örgüt ve 
unsurlarla temas halinde olduğu, 

 - Milli Görüş’ün “İslam Birleşmiş Milletleri”, “İslam Ortak Parası”, “İslam Ekonomik Topluluğu” gibi hedeflere yöneldiği, RP’nin Türkiye’nin İslam aleminde lider ülke konumuna geleceği yönündeki propagandalarının etkili olduğu, bu durumun İslam aleminin liderliği için gizli bir rekabet halinde olan Arap ülkelerinde tedirginlik yarattığı, 

 - İsrail Başbakanı NETENYAHU’nun da, Refah Partisi’nin İslam ülkeleri içinde lider ülke olma hedefinden rahatsızlık duyduğu, 

 -Batıya alternatif “İslam Birliği” oluşturma propagandalarının zemin kazandığı, RP’nin İslamcı kimliği ile iktidar ortağı olmasının, İran deneyiminin aksine, 
demokratik yöntemlerle de iktidarın elde edilebileceğini gösterdiği, 

 - Bu durumun çeşitli gruplara rahat bir faaliyet ortamı ve kadrolaşma imkanı sağladığı, Refah Partisi’nin topyekün iktidara gelme yönündeki çabalarını 
hızlandırdığı, belirtilmektedir. 

 Ayrıca, Brifingin 26 sahifelik ekinde yer alan çizelgelerde öne çıkan hususlar şunlardır: 

 “- İSLAMCI UNSURLARIN GÜCÜ çizelgesi altında; bu unsurlara ait yurt ve yurt dışındaki “yayın (181), dernek (884), vakıf (197), şirket (509), kurs-pansiyon 
(1770), dershane (486), sendika (9) ve özel okul (242” sayıları, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT KURS VE PANSİYONLAR çizelgesi altında; yurt içi ve yurt dışındaki Radikal İslamcı Unsurlar, Milli Görüş, Nurculuk (470), 
Süleymancılık (1300) ve Diğer Tarikatlar”a ait toplam 1770 kurs ve pansiyon sayıları, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT DERSANELER çizelgesi altında; Nurcuların 460’ı yurt içinde, 25’i yurt dışında olmak üzere, toplam 485 dershanesi olduğu, 
ayrıca diğer tarikatların 1 dershanesi olduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT ÖZEL OKULLAR çizelgesi altında; Milli Görüşçülerin 1’i yurt içinde, 2’si yurt dışında; Nurcuların ise 100’ü yurt içinde, 139’u yurt 
dışında olmak üzere, toplam 241 özel okulunun bulunduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT RADYO VE TELEVİZYONLAR çizelgesi altında; Radikal İslamcı Unsurlar (31), Milli Görüş (46), Nurculuk (15), Diğer Tarikatlar (14) olmak üzere, toplam 106 radyo ve televizyon olduğu, , 

 - HAK-İŞ KONFEDERASYONU çizelgesi altında; bu Konfederasyona bağlı, HİZMET-İŞ, ÖZSAĞLIK-İŞ, ÖZİPLİK-İŞ, ÖZAĞAÇ-İŞ, HAKTARIM-İŞ, ÖZGIDA-İŞ, BELEDİYE-İŞ ve ÖZÇELİK-İŞ sendikalarının olduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT DERNEKLER çizelgesi altında; yurt içinde ve yurt dışında, “Radikal İslamcı Unsurlar (126), Milli Görüş (324), Nurculuk (15), 
Süleymancılık (2100) ve Diğer Tarikatlar (16)” olmak üzere, toplam 884 dernek olduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT VAKIFLAR çizelgesi altında; yurt içinde ve yurt dışındaki vakıfların; Radikal İslamcı Unsurlar (53), Milli Görüş (27), Nurculuk (80), Süleymancılık (14) ve Diğer Tarikatlar (23) olmak üzere, toplam 197 vakıf bulunduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLARIN YAYIN FAALİYETLERİ çizelgesi altında; yurt içinde ve yurt dışında 21 gazete ve 160 derginin tespit edildiği, 

 - İSLAMCI UNSURLARA AİT ŞİRKETLER çizelgesi altında; yurt içinde ve yurt dışında Radikal İslamcı Unsurlar (148), Milli Görüş (54), Nurculuk (262), 
Süleymancılık (28) ve Diğer Tarikatlar (17) olmak üzere, toplam 509 şirket bulunduğu, 

 - İSLAMCI UNSURLAR çizelgesi altında, bu unsurların; 
MİLLİ GÖRÜŞ, RADİKAL İSLAMCI UNSURLAR (HİZBULLAH, TEVHİD, YERYÜZÜ, MAZLUM-DER, M.GENÇLİK, İBDA-C, İSLAMİ HAREKET ile 30 KADAR GRUP) ve 
TARİKATLAR (NURCULUK, SÜLEYMANCILIK, NAKŞİBENDİLİK, KADİRİLİK ile DİĞERLERİ) olmak üzere, üçe ayrıldığı, 

 - MİLLİ GÖRÜŞ çizelgesi altında, 

 - SİYASİ ORGANİZASYON alt başlığı altında REFAH PARTİSİ, 

 - VASAT ORGANİZASYONU alt başlığı altında; Milli Gençlik Vakfı (74 İlde Şube Var), Diğer Vakıflar (27), Dernek (29), Mesleki Örgütlenme HAK-İŞ 
KONFEDERASYONUNA BAĞLI 8 SENDİKA; 

 - YAYIN ORGANİZASYONU alt başlığı altında 34 Yayın, 

 - TİCARİ ORGANİZASYON alt başlığı altında 54 Şirket, 

 - YURT DIŞI ORGANİZASYON alt başlığı altında İSLAM TOPLUMU MİLLİ GÖRÜŞ TEŞKİLATI (IGMG) ve ona bağlı 32 Bölge Başkanlığı ile AVRUPA CAMİ 
YAPTIRMA VE YAŞATMA DERNEĞİ (EMUG) ve ona bağlı 295 Cami Derneği olduğu, 

 - RADİKAL İSLAMCI UNSURLAR çizelgesi altında; 

 - YAYIN ORGANI ÇEVRESİNDE TOPLANAN GRUPLAR alt başlığı altında; Yeni Tahkim Dergisi, Akıncı Yolu Dergisi (İBDA-C Grubu), Zamana Selam Gazetesi 
(Tevhid Grubu), Yeryüzü Dergisi (Yeryüzü Grubu), 

 - VAKIF VE DERNEK ÇEVRESİNDE TOPLANAN GRUPLAR alt başlığı altında; İnsan hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUM-DER), Vahdet Eğitim 
yardımlaşma ve Dostluk Vakfı (VAHDET Vakfı), AKABE Kültür Eğitim Vakfı (AKEV), İlmi ve Kültürel Araştırmalar Vakfı (İLKAV) ile Filistinle Dostluk ve Dayanışma 
Derneği, 

 - BAĞIMSIZ VE YÖRESEL GRUPLAR alt başlığı altında, Hizbullahi Faaliyet (İlim-Menzil Cemaati), İslami Hareket (İHÖ), Ceferilik ve Caferi unsurlar, 
Mahalli Yayınlar, Şahıslar ve Kitapevleri Etrafında Toplanan Gruplar ile Müslüman Gençlik. 

 - İBDA-C GRUBUNA AİT İLLEGAL CEPHELER çizelgesi altında alt örgütler ve faaliyet yerleri. 

 - F.GÜLEN’İN YURTDIŞI FAALİYETLERİ çizelgesi altında; Dünya Haritası üzerinde, ülkelere göre işaretlenmiş Okul, Gazete ve Üniversite sayıları, 

 - NURCU GRUPLARIN DAĞILIMI çizelgesi altında; NURCULUK (1963); 

 - YAZICI GRUP alt başlığı altında YAZICI GRUP, 

 - OKUYUCU GRUP (1969) alt başlığı altında, 

 - F.GÜLEN GRUBU, 

 - OKUYUCU GRUP alt başlığı altında, SIDDIK DURSUN GRUBU (1989) alt başlığı altında, SIDDIK DURSUN ve İZZETTİN YILDIRIM GRUBU 

 - MEHMET KURTOĞLU (1979) alt başlığı altında, MEHMET KURTOĞLU GRUBU, 

 - OKUYUCU GRUP (1981) alt başlığı altında, MEHMET KIRKINCI GRUBU (ŞURA) ve GAZETECİ GRUP (YENİ NESİL GRUBU ve YENİ ASYA GRUBU) 

 - ACZ-İ MENDİ GRUBU (1991) alt başlığı altında ACZ-İ MENDİ GRUBU. 

 - SÜLEYMANCILAR çizelgesi altında; 

 - KEMAL KAÇAR GRUBU Örgütlenmesi alt başlığı altında; 

 - YURT İÇİ (Bir veya birkaç ilden oluşan bölgeler) 

 - YURT DIŞI alt başlığı altında; 

 - İSLAM KÜLTÜR MERKEZLERİ BİRLİĞİ (26 ADET), KÖLN, (NURETTİN AKMAN), 

 - F.ALMANYA (NİHAT TARHAN), 

 - HOLLANDA (MAHMUT ALTAN), 

 - İSVİÇRE (REMZİ ÇELEBİ), 

 - İSVEÇ (HAMZA BAL), 

 - BELÇİKA BATTAL GÜÇLÜ 

 - AVUSTURYA (SELAHATTİN ÇELEBİ) 

 - FRANSA (YUNUS SADIKOĞLU) 

 - HÜSEYİN KAPLAN GRUBU alt başlığı altında (Etkinliklerinin İSTANBUL ve RİZE’de sınırlı düzeydedir) 

 - DİĞER TARİKAT VE GRUPLAR çizelgesi altında; 

 - NAKŞİBENDİ TARİKATI alt başlığı altında; 

 - ESAT COŞAN GRUBU /İSTANBUL, 

 - MUSA TOPBAŞ GRUBU/ İSTANBUL 

 - M.USTAOSMANOĞLU /İSTANBUL 

 - REŞİT EROL GRUBU /ADIYAMAN 

 - KADİRİ TARİKATI alt başlığı altında; 

 - HAYDAR BAŞ /TRABZON 

 - IŞIKÇILIK alt başlığı altında; 

 - M.HİLMİ IŞIK, ENVER ÖREN /İSTANBUL 

 - VAHABİ TARİKATI alt başlığı altında; SAİT ÇEKMEGİL/MALATYA. 

 - İSLAM TOPLUMU MİLLİ GÖRÜŞ çizelgesi altında; 

 - MERKEZ KÖLN GENEL BAŞKAN, GENEL SEKRETER ve onun altında BÖLGE BAŞKANLIKLARI 

 - İSLAM TOPLUMU MİLLİ GÖRÜŞ (IGMG) (İLTİSAKLARI) çizelgesi altında; 

 - AVRUPA GAZETECİLER BİRLİĞİ, 

 - ÜNİVERSİTELİLER BİRLİĞİ, 

 - AVRUPA DIŞI BAĞLANTILARI, 

 - İHH 

 - AVRUPA İSLAM KÜLTÜR MERKEZİ (KONSEYİ) 

 - TİCARİ İLİŞKİLER VE HAC ORGANİZASYONU 

 - AVRUPA İSLAM BİRLİĞİ (İUE). 

 - ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ (AFİD) çizelgesi altında; 

 - GENEL EMİRLER VE HALİFE METİN KAPLAN ve GENEL MERKEZ TEŞKİLATI KÖLN (ULU CAMİİ), BÖLGE BİRLİKLERİ alt başlığı altında; 

 - ALMANYA, HOLLANDA, FRANSA, AVUSTURYA, İSVİÇRE, BELÇİKA, İNGİLTERE, AVUSTRALYA EMİRLİK ve TEMSİLCİLİKLERİ 

 - İSLAM KÜLTÜR MERKEZLERİ BİRLİĞİ KÖLN (26 ADET) NURETTİN AKMAN çizelgesi altında; 

 - ALMANYA (NİHAT TARHAN) 

 - HOLLANDA (MAHMUT ALTIN) 

 - İSVİÇRE (REMZİ ÇELEBİ) 

 - AVUSTURYA (SELAHATTİN ÇELEBİ) 

 - FRANSA (YUNUS SADIKOĞLU) 

 - ABD (BURHAN SATAR) 

 - ROMANYA (BİLAL BALLIOĞLU) 

 - DANİMARKA 

 - NORVEÇ 

 - İNGİLTERE 

 - KAZAKİSTAN 

 - GÜRCİSTAN.” 

hususları yer almaktadır. 



 Özetle, bu Brifingde, İSALMCI UNSUR olarak gösterilen Refah Partisi’nin ve ona yakın çizgideki “Milli Görüşçü” vakıf, dernek vb. örgütlenmelerin, diğer İslamcı 
gruplarla beraber, yasa dışı faaliyetler yürüttükleri öne sürülerek, bu faaliyetlerin, Türkiye’nin istikrar ve güvenliğini tehdit eder boyuta geldiği öne sürülmektedir. 

 Brifingde, ayrıca, Refah Partisi’nin; İran, Suudi Arabistan, Libya ve Filistin ile iyi ilişkiler tesis etmek yoluyla “Türkiye’yi, İslam ülkeleri içinde lider ülke” 
konumuna getirmek istediği; bu durumun Türkiye’nin dış politika hedeflerine uygun olmadığına işaret edilerek, İsrail’i de rahatsız eden bu tutumun Türkiye’nin yurt dışındaki itibarının sarsılmasına yol açtığı ileri sürülmektedir. 

 Başbakanın haberi ve onayı alınmaksızın, Devletin başına arz edildiği görülen bu istihbarat çalışmasında; iktidardaki Refah Partisi’nin ve partiye yakın toplum 
kesimlerinin, “Milli Görüşçüler” şeklinde tanımlanarak, “ Radikal İslamcılar ” ve “ Tarikatlar ” olarak ifade edilen diğer “irticai unsurlarla” beraber, uzun yıllar 
boyunca, yakından takip edilmekte olduğunu göstermektedir. 

 Brifing metninde, Refah Partisi tabanını oluşturan Milli Gençlik Vakfı ve diğer yurt içi ve yurt dışı unsurlarının yasa dışı örgütlenme modeli şeklinde, ayrıntılı 
bir şekilde incelenmiş olması; bu Brifingin, Başbakan’dan habersiz olarak, Cumhurbaşkanı DEMİREL için özel olarak hazırlanmış olduğunu göstermektedir. 

 Bu Brifingde yer alan hususların, müteakip aylarda gerçekleştirilen MGK toplantılarında da gündeme gelmiş; ancak Refah Partisinin adının açıkça zikredilmeyip, bunun yerine “ Milli Görüşçüler ” tanımı altında dolaylı yoldan “irticai unsurlar” kapsamına sokulduğu görülmektedir. 

 Öte yandan, Brifingde Refah Partisi’nin yürüttüğü dış politikaya ilişkin olarak dile getirilen eleştiriler, Müsteşarlığın, sadece iç politika konularını değil, 
Türkiye-İsrail ilişkileri gibi, dış politika konularını da yakından takip ettiğini ortaya koymaktadır. Bu düşüncede, 28 Şubat döneminde Refah Partisi’nin dış 
politika uygulamalarından kaynaklanan rahatsızlıkların etkili olduğu değerlendirilmektedir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,


***

23 Ekim 2016 Pazar

HER DÖNEM TARİHİ İÇERİSİNDE BARINDIRAN..BİRBAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM..




HER DÖNEM TARİHİ İÇERİSİNDE BARINDIRAN..BİRBAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM..



DUATEPE, BASRİKALE, ALAGÖZ

   Pek çok kez kat ettiğimiz ama yakın çevresindeki güzelliklere ve değerlere ilgimizi esirgediğimiz yollar, yolculuklar vardır. İzmir-Ankara yolculukları 30 yıl önce sıkça yaptığımız son 5 yılda canlanan rotalaraımızdan birisi oldu. Kabul etmek gerekir ki; çift yollar yolculuğu kolaylaştırdı, yol zamanını kısaltırken belki de böylelikle çevreye ilgi göstermeyi aklımıza getirdi. Son yıllarda bu rotada bir alışkanlık edindik. Yan yollara sapıp, çok değil bir kaç kilometre uzaklıktaki güzelliklerle tanışacaktık.
   Duatepe ve Basrikale Mevzileri ile Alagöz Karargahı bu kezki hedef uğraklarımızdı. Her üçü de yakın tarihimize tanıklık etmiş yerler. Top sesleri Ankara’da yankılanırken, yeni bir devletin doğuşunda önemli rol oynamışlar.
   Polatlı’ya varmazdan önce yön göstericiye uyarak yoldan saptık. Tepeye konuşlu Duatepe ve Basrikale tepe mevzilerine erişmek bir kaç dakikamızı aldı, almadı! Sakarya Ovası’na egemen tepeden çevreyi gözetleme hevesimiz kursağımızda kaldı. Bakım ve onarım çalışmaları nedeniyle tepeye çıkışın yasaklanmış olduğunu girişte öğrenebildik. Gözlerimizle görmedik ama doğuda Ankara batıda da Sakarya ovası ayaklarımızn altında olacaktı; ülkemizin varlığında önemli köşetaşlarından sayılan Sakarya Savaşı’nın top seslerini, nal tıkırtılarını ve belki de askerimizin “Allah, Allah!” çığlıklarını kulaklarımızda duyumsayacaktık. Bu aksaklığı öngörmemiz olanaksızdı. Çaresiz geri döndük! Düş kırıklığı da cabası!
img_2922

img_2925



Polatlı’yı geçtikten sonra Ankara’ya yaklaşık 40 km kala bir durağımız daha vardı nasılsa. Ona odaklanmaktan başka çaremiz yoktu. Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkleri”ni okuyanlar “Alagöz Karargahı”yla tanışıktır. Bulunduğu köyle aynı adı taşıyan ve köyün ileri gelenlerinden Türkoğlu ailesinin Milli Mücadele hizmetine sunduğu köy evi bugünkü alçakgönüllü görünümünün çok ötesinde bir işlev görmüştür. 23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül’de sona eren 22 günlük Sakarya Savaşı buradan yönetilmiştir. Bir aileye ait olan bu köy evi o dönemde bir ordugaha ve karargaha dönüşmüştür.
img_5570
img_2999

Müzeleştirilen Alagöz Karargahı bakımı ve onarımı yapılarak ziyarete açılmış. İlginç ve doğru bir biçimde Anıt Kabir Komutanlığı’na bağlanmış. Belki de bugünkü düzenini ve hatta varlığını onlara borçluyuz diyebiliriz.
img_5551

img_5573

 _ Atatürk’ün Çalışma odası, mutfak, iletişim odası, önemli toplantıların yapıldığı, kararların alındığı mekanlar o zaman kullanılmış olan eşyalar sergilenerek koruma altına alınmış.
img_5552


img_5559

img_5564

Milli Mücadele günlerine geri dönüp, o zaman aralığını duyumsamak isteyenlerin göz ardı etmemesi gereken bir uğrak yeri olmalı Alagöz Karargahı! Mutlaka gidilip, görülmeli demekle yetiniyorum.
img_6174
   _ Yazıyı Duatepe’deki bakım, onarım çalışmalarını duyurmayan yetkililerimizin kulaklarını çınlatmadan sonlandırmak istemem.
Bir kaç söz de Alagöz için söylenmeli.
Anayoldan Alagöz’e sapar sapmaz yol çatallaştı. Üstelik bir yön işareti bile göremedik yolun çatallaştığı noktada. Birisi dar olsa da düzgün ve asfalttı. Doğal olarak Alagöz yolu olmalıdır diyerek asfaltta bir süre ilerledik. Ama, Alagöz’den uzaklaştığımızı fark ederek geriye döndük. Bir ülkenin varlık savaşının yönetildiği başkent Ankara’nın burnunun dibindeki önemli bir yurt köşesinin çift yoldan vazgeçtik; tozdan, topraktan kurtarılamamış olması dile getirilmeyi gerektiriyor. Yine karargahın girişindeki kırık mermer kitabeden de söz etmemiz kaçınılmaz. Yenilenemez miydi? Bunu yapmak bu kadar olanaksız mıydı?
Buna karşılık kapanış saati gelmiş, temizlik başlamış olsa da ziyaret isteğimizi kırmayan müze çalışanlarına şükranlarımızı sunmayı unutamazdık.
Bu anlamlı ve duygu yüklü ziyaret yarım saatimizi aldı. Verdiklerini anlatmamız için sözcükler de sayfalar da yetmez.
Ülkemizi ve milletimizi var eden “ Şu Çılgın Türkler ” i saygıyla anmak için bundan daha güzel bir fırsat olamazdı diyerek Ankara yolculuğumuzu daha bir coşkulu, istekli sürdürdük…