18 Ekim 2016 Salı

TERORİZMİN PSİKOLOJİK BOYUTU - TUGBA ÖZEL KIZIL




TERORİZMİN PSİKOLOJİK BOYUTU



Terörizmin Psikolojik Boyutu; 
Erguvan Tuğba ÖZEL KIZIL 

    Doç. Dr. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Öğretim Üyesi, 
   Ankara Üniversitesi Politik Psikoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı 

Özet: Modernleşme, şehirleşme ve globalleşmenin etkisiyle yaşanan sosyokültürel, ekonomik ve politik çatışmalar son on yılda terörizmi günlük yaşamın bir parçası haline getirmiştir. İletişim araçlarının yaygınlaşması sonucunda terörün neden olduğu korku ve tehdit de kitlelere yayılmaktadır. Dolayısıyla, terörizmin neden ve sonuçları daha fazla araştırılmaya başlanmıştır. Her insan davranışı gibi terörizm de karmaşık bir yapıya sahiptir ve çeşitli boyutları ile ele alınması gereken bir konudur. 

Terörün nedenleri incelendiğinde özellikle psikolojik boyutu (teröristlerin kişilik özellikleri, motivasyonları, grup dinamikleri vb.) dikkat çekmektedir. 
Bu yazıda terörizmin psikolojik boyutunun gözden geçirilmesi hedeflenmiştir. 

Anahtar Sözcükler: terörizm, psikoloji, grup dinamikleri, kişilik ,

Abstarct: Terrorism has become a part of our daily life since modernization, urbanization and globalization have bred sociocultural, economic and political conflicts in the past decade. As a result of the expansion of the means of communication, the threat and the fear due to terrorism spread to mass populations. Therefore, the reasons and the consequences of terrorism have been explored more. Terrorism has a complex structure like every human behaviour and it is an issue to be dealt with various aspects. Regarding the causes of the terrorism, especially the psychological dimension (including the personality traits, the motivations of the terrorists and the group dynamics etc.) has been of great concern. This paper aims to review the psychological dimension of the terrorism. Keywords: terrorism, psychology, group dynamics, personality 

21. Yüzyılda Sosyal Bilimler Sayı: 2 / Aralık-Ocak-Şubat


Erguvan Tuğba ÖZEL KIZIL 

Giriş 

Terör, Latince kökenli Fransızca bir sözcük olup, korkudan titreme anlamına gelmektedir. Terör terimi ilk kez Fransız ihtilali sırasında uygulanan şiddet olayları için kullanılmıştır. 

Terörün tanımı için görüş birliğine varılmamakla beraber, toplumda endişe, korku, huzursuzluk, güvensizlik ve karmaşa yaratan fiziksel ve psikolojik şiddet 
içeren her türlü eylem olarak bilinmektedir. 

Bilimsel yazında terör yerine psikopolitik savaş, asimetrik psikolojik harekat, siyasal şiddet gibi tanımlamalar da yapılmıştır. 

Bununla birlikte terör yerine anarşi, gerilla savaşı gibi terimler de kullanılmak tadır. Ancak bu kavramlar çeşitli yönleriyle terörizmden ayrılmaktadır. 
Terörizmde gerçek hedeflerin yanısıra sembolik hedefler bulunur. 
Terörle ilişkili kişi, grup, örgüt ya da organizasyonlar siyasi hedeflerine ulaşmak, devlet, hükümet ya da siyasi otoritelere mesajlarını iletmek amacıyla sivil halkı hedef alırlar. Diğer bir deyişle, siyasi otorite terörizmin gerçek hedefiyken, teröre maruz kalan siviller sembolik hedefleri olmaktadır. 3 

Örneğin, El-Kaide terör örgütü tarafından üstlenilen ve 11 Eylül 2001 de gerçekleştirilen saldırıda Amerika Birleşik Devletleri (A.B.D.) nin siyasi, ticari ve askeri sembolleri hedef alınmış, bu yolla A.B.D. ye ortadoğuda uyguladığı siyasi ve askeri politikalarına yönelik mesaj verilmesi amaçlanmıştır. 
Bu saldırıda yaşamını yitiren 2800 kişi ile bu saldırıdan bedensel ve ruhsal olarak etkilenen yüzbinlerce kişi ise terörizmin sembolik hedefleri olmuştur. 

Yaklaşık olarak kişinin Travma Sonrası Stres Bozukluğu yaşadığı tahmin edilmektedir. 4 

Bu olaydan sonra tüm dünyada güvenlik önlemlerinin belirgin olarak arttırılmış olması daha fazla insanın ruhsal olarak etkilendiğine işaret etmektedir. 
Gerilla savaşı ve geleneksel savaşlarda terörden farklı olarak sembolik hedefler bulunmamaktadır, eylemler direk olarak siyasi otoriteye ya da buna bağlı silahlı güçlere karşı yürütülmektedir. Ayrıca geleneksel savaşta bazı kurallar vardır, savaşan taraflar bellidir, ayrıca tarafların simetrik, yani benzer güce sahip olduğu kabul edilir. 

Kısacası, terörizm siyasi otoriteyi direk olarak ortadan kaldırmaktan çok, siyasi otoriteye kendi ideolojisi doğrultusunda mesaj vermeyi amaçlar. 
Bu mesajın daha etkili olması için toplumda dehşet ve korku duygusunun yaratılması hedeflenir. Friedland ve Merrari, terör kurbanlarının sayısının terör eylemlerinde zarar görenlerden çok daha fazla olduğunu belirtmişlerdir. 5 
Bu bağlamda düşünüldüğünde, özellikle elektronik iletişimin yaygınlaştığı, sosyal medyanın sıkça kullanıldığı günümüz koşullarında terörizmin yarattığı dehşet ve 
korkunun milyonlarca kişiye bulaştığı söylenebilir. 

Terörizmin nedenleri ile ilgili olarak 1960 lardan bu yana birçok makale ve kitap yazılmıştır. Crenshaw terörizmin nedenlerinin psikolojik, yapısal ve stratejik olmak üzere üç boyutta, kökenler ve tetikleyici nedenler olarak iki grupta incelenebileceğini öne sürmüştür. 6 
İlerleyen yıllarda Post, Hoffman, Sageman gibi yazarların çalışmalarıyla terörizmin psikolojik boyutu daha kapsamlı olarak ele alınmıştır 7 2003 yılında Oslo da yapılan Terörizmin Kökenleri adlı görüş birliği toplantısında terörizm kökenleri aşağıdaki gibi özetlenmiştir. 

Tetikleyici nedenler ise ayrımcılığa uğrayan ve yas tutan bir alt grubun varlığı, politik faaliyetlerde yer alamama, kimlik gelişimi için güçlü bir gruba gereksinim duyma ve devletin şiddet uyguladığı katalizör olaylar ( örn. İrlanda da yaşanan '' Kanlı Pazar '' olayı gibi) olarak tanımlanmıştır. 8 

Demokrasi, sivil özgürlük ve hukuk kurallarının yetersizliği 

Hızlı modernleşme ve şehirleşme 

Laik/dini nitelikli aşırı ideolojiler 

Geçmişte politik şiddet, sivil savaşlar, devrimler, diktatörlükler yaşamış olma 

Hegemonya/orantısız güç 

Güçsüz-adaletsiz devletler 

Bozuk/gayri meşru hükümetler ve onları destekleyen dış aktörlerin varlığı 

İstilalar ya da koloniyal güçler tarafından baskı görme 

Etnik/dini ayrımcılık 

Devletin sosyal sınıf/grupları biraraya getirmemesi/getirememesi 

Sosyal adaletsizlik 

Karizmatik ideolojik liderlerin varlığı 

     Bu nedenler incelendiğinde her birinin bireyler ya da gruplar üzerinde psikolojik yansımaları olabileceği görülmektedir. 
Geniş gruptan etnik/ekonomik/sosyokültürel/dini nedenlerle ayrılan, ayrımcılığa maruz kalan, aşağılanan bir alt grubun varlığı öfke ve intikam duygularının şiddete dönüşmesine neden olabilir. Siyasi otoritelerin dengeleyici, birleştirici bir unsur olamadığı ya da bizzat siyasi otoritelerin ayrımcılığı körüklediği toplumlarda şiddet olayları ortaya çıkar. Bu durum bir bakıma çocuklarına adil davranmayan ebeveynlerin birbirine düşman kardeşler yetiştirmesine benzemektedir. 

Bireysel anlamda kişilerin neden terör örgütüne katıldıkları, neden terörist oldukları merak edilen bir konu olmuştur. Terör eylemlerinde bulunan kişilerin ya da terör örgütü liderlerinin belli başlı kişilik özellikleri, psikopatolojileri ve sosyodemografik özellikleri olduğu öne sürülmüştür. Bu kişilerin narsisistik zedelenme yaşamış, kendine güven geliştirememiş, bütünleşememiş, psikopatik kişiliklere sahip oldukları, düşük sosyoekonomik sınıfa mensup oldukları, eğitim düzeylerinin düşük olduğu, parçalanmış ailelerden geldikleri, genellikle toplumdan uzaklaşmış bireylerden oluştuğu öne sürülmüştür. Ancak yapılan araştırmalar ya da teröristlerle yapılan röportajlar teröristlerin ortak sosyodemografik özellikler ya da kişilik özellikleri taşımadığıyönündedir yılında Madrid de yapılan Uluslararası Demokrasi, Terörizm ve Güvenlik Zirvesi 
toplantısında Terörizmin Psikolojik Kökenleri Çalışma Grubu tarafından terörist psikolojisi ve davranışlarını anlamada bireysel psikoloji düzeyinde yapılan açıklamaların yetersiz olduğu, psikopatoloji kavramının işe yaramadığı, terörizmi anlamada esas kollektif kimliğe vurgu yapan grup, organizasyon psikolojisi ve sosyal psikolojinin konstrüktif çerçeveyi sağladığı bildirilmiştir. Ayrıca, liderleri katılımcılardan ayırt etmenin ve teröristin yaşam döngüsünü anlamanın da önemli olduğu vurgulanmıştır. 

10 Terör örgütüne katılımın başta statü ve güç kazanmak olmak üzere, kimlik kazanmak, destekleyen grupların övgüsünü kazanmak, finansal kazanç elde etmek, ilahi güç kazanmak-tanrı adına öldürmek, intikam almak gibi birçok farklı motivasyonu olabilir. En az terör örgütüne katılmanın nedenlerini anlamak kadar, teröristleri terör eylemlerini uygulamaya ve örgütte kalmaya sevkeden nedenleri anlamak da önemlidir. Toplum içinde hayal kırıklığı yaşamış, topluma yabancılaşmış bireyin bireysel kimliğini grup kimliğinin hizmetine vermesi, başka bir deyişle kendini gruba adaması, ortak üniforma, silah, ortak lisan ve paylaşılan diğer ritüeller sayesinde grup kimliğinin güçlendirilmesi, ortak amaç ve hedefler aracılığıyla terör eylemlerini dışlaştırması, yani kendinden uzaklaştırarak suçluluk ve sorumluluk duygusundan kaçınması, başka bir deyişle kendisi için değil, grup için öldürmesi, bu eylemleri rasyonalize etmesi, yani akla uygun hale getirmesi, bu eylemler karşılığında grup ve destekleyen gruplar tarafından kabul görmesi, bir süre sonra bu eylemlerin rutin hale gelmesi-duyarsızlaşma süreci, öldürülen kişilerin cansızlaştırılması (dehumanizasyon) ve ailesi, arkadaşları, yakınları gibi diğer sosyal kaynaklardan uzaklaştırılması kişinin terör örgütü içinde kalmasını sağlayan başlıca psikolojik etkenler 
olarak sayılmaktadır. 11 

    Yazarlar, teröristi örgütten ayrılmaya iten motivasyonları anlamanın da önemli olduğunu, ancak bu konuda yeterince çalışma yapılmadığını vurgulamış lardır. 12 

    IRA terör örgütü üzerinde yaptığı çalışmalarıyla tanınan psikiyatrist Lord Alderdice, terörizmi her iki taraf için de ahlaki bir konu olmaktan çok, bir regresyon süreci olarak tanımlamıştır. Regresyon, kişisel psikolojik gelişim bakımından geriye dönüş anlamına gelmektedir. Terörizmi de bir grubun ilkel bir biçimde idealize ettiği nesneyle özdeşim yaptığı psikoz benzeri bir regresyon süreci olarak tarif etmiştir. Alderdice teröristleri beş grupta sınıflandırmıştır; psikolojik olarak zarar görmüş olanlar (örgüte katıldıkları için), psikolojik olarak rahatsız olanlar (örgüte katılmadan önce), kendi topluluklarında takdir edilen kişilerle özdeşim yapanlar, saldırganla özdeşim yapanlar/koruyucular-öc alanlar ve suçlulardır. Diğer bir deyişle, teröristi tanımlayan tek bir kişilik tipi ya da altyapı bulunmamaktadır. 13 

Ancak bu durum, teröristlerin psikolojik profillerinin araştırılmaması ya da terörizmi anlamada bireysel psikolojik yöntemlerin kullanılmaması gerektiği anlamına gelmez. 

Nitekim, yapılan çalışmalarda teröristlerin psikolojik anlamda birtakım benzerliklere sahip oldukları gösterilmiştir. Post, ulusal-bölücü terörist gruplarda teröristlerin ait oldukları alt gruplardan ya da ailelerinden kopmadıklarını ve bu tip gruplarda intihar bombacılığına daha az rastlandığı, ancak ideolojik terör örgütüne mensup olan kişilerin ait oldukları alt grup ve ailelerinden uzaklaştıklarını ve bu gruplarda intihar bombacılığına daha sık rastlandığını gözlemlemiştir. 14 
Özellikle grup psikolojisinin ve liderlerin psikolojik profillerinin araştırılmasının terörizm karşıtı stratejiler geliştirilmesinde önemli olduğu üzerinde durulmakta dır. 15 
Ayrıca teröristlerin bakış açılarının kendi kültürleri ve grup dinamikleri içinde değerlendirilmesi gerektiği vurgulanmaktadır. 16 
Örneğin, Hamas ve El-Kaide gibi terör örgütlerinin ideolojileri benzer olduğu halde grup dinamikleri farklıdır. 
Bu bağlamda, terörizmi anlamak, çalışmak ve önlemek konusunda psikoloji, ekonomi, tarih, hukuk, politika, din ve kültürü içine alan multidisipliner bir yaklaşımın benimsemesi önemli görünmektedir. 17 Terörizmin psikolojik boyutunun bir diğer konusu da, terörizme maruz kalanlarla ilgilidir. Travma kasıtlı ise travma sonrası ruhsal sorunların arttığı bilinmektedir. 


1 Bkz:Lacqueur, Walter. (2012). A History of Terrorism. The Origins. New York: Transaction Publishers. 
2 Bkz:Schmid, Alex P. ve Jongman, Albert J.(1988). Political Terrorism. Amsterdam: North Holland Publishing, 
3 Bkz:Post, Jerrold M.(2005). The Mind of the Terrorist, Palgrave Macmillan, 2007; John Horgan, The Psychology of Terorism, Routledge: Taylor&Francis Group. 
4 Farfel, Mark, Di Grande, Laural, Brackbill, Robert, Prann, Angela, Cone, James, Freidman, Stephen, Walker, Deborah J., Pezeshki, Grant, Thomas, Pauline, Galea, Sandro, Williamson, David, Frieden, Thomas R., Thorpe, Lorna. (2008). An Overview of 9/11 Experiences and Respiratory and Mental Health Conditions among World Trade Center Health Registry Enrollees. Journal of Urban Health, 85(6), ss 880 -908 
5 Friedland, N.ve Merari, A.(1985). '' The psychological impact of terrorism: A double-edged sword. Political Psychology, 6, ss 591-604
6 Crenshaw, Martha. (1981). The Causes of Terrorism. Comparative Politics, Vol 13, No 4, ss 379 -399 
7 Post, Jerrold M.(2007). The Mind of the Terrorist, Palgrave Macmillan. Hoffman, B.(1999). ''The Mind of the Terrorist: Perspectives from Social Psychology. Psychiatric Annals, Vol 29, No 6, ss ; 337-340 Sageman, M..(2004). Understanding Terror Networks, Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 
8 Exploring Root and Trigger Causes of Terrorism, erişim tarihi: http;//www.transnatıonalterrorısm.eu, Erişim tarihi 17 Ekim 2012 
9 Bkz:Post, M. Jerrold.(2004). The Mind of the Terrorist, Palgrave Macmillan, 2007; M. Sageman, M., Understanding Terror Networks, Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 
10 Addressing the causes of terrorism., The Club de Madrid Series on Democracy and Terrorism, Vol 1, 
http;//media.club-madrid.org/docs/CdM-series-on-Terrorısm-Vol-1.pdf, erişim tarihi: 17 Ekim 2012 
11 Post, M. Jerrold.(2007). ''The Mind of the Terrorist, Palgrave Macmillan; Horgan, John.(2005). The Psychology of Terorism, Routledge: Taylor&Francis Group.; Loza, Wagdy.(2007)., The psychology of extremism and terrorism: A Middle-Eastern perspective.''  Aggression and Violent Behavior, 12, ss 141-155
12 Crenshaw, Martha.(2000). The Psychology of Terrorism: An Agenda for the 21st Century..Political Psychology, Vol. 21, No. 2, ss ; 405-420 Horgan, John.(2008). From Profiles to Pathways and Roots to Routes: Perspectives frompsychology on Radicalization into Terrorism. The Annuals of the American Academy of Political and Social Science, Vol. 618, ss 80-94
13 Alderdice, Lord John. (2007). The individual, the group and the psychology of terrorism. Int Rev of Psychiatry, Vol. 19, No. 3, ss 201-209 
14 Bkz:Post, M. Jerrold.(2007)., a.g.e. 
15 Post, M. Jerrold.(2003)., Sprinzak, Ehud ve Denny, Laurita M., The terrorists in their own words:interviews with thirtyfive incarcerated Middle Eastern terrorists. Terrorism and Political Violence, Vol 15, No 1, ss 171-184
16 Wagner, Richard V.(2006). ''Terrorism: A Peace Psychological Analysis. Journal of Social Issues, Vol. 62, No. 1, ss 155- 171
17 Stevens, Michael J.(2005). What is Terrorism and Can Psychology Do Anything to Prevent It? Behavioral Sciences and the Law Behav. Sci. Law, Vol. 23, ss 507-526
18 Kesler, R. C., Sonnega, A., Bromet, E., Hughes, M., Nelson, C.(1995). Posttraumatic stress disorder in the National Comorbidity Survey. 
Archives of General Psychiatry, Vol 52, No. 12, ss 1048-1060 
19 Stoddard, F.J., Gold,,J, Henderson, J.P, Merlino, A. Norwood, Post, J.M., Shanfield, S., Weine, S., Katz, C.L.(2011). Psychiatry and Terrorism The Journal of Nervous and Mental Disease, Vol. 199, No. 8, ss 537-543


   Yani, insan eliyle kasıtlı olarak oluşturulan travmalarda yaşanan ruhsal sorunlar doğal afetlerden sonra yaşananlardan fazla olmaktadır. 18 
Bu açıdan terörizmin toplum üzerindeki ruhsal etkisi diğer travmalardan büyüktür. Toplumda dehşet ve korkuya neden olan terör eylemleri, diğer ruhsal travmalarda olduğu gibi kaçınma ve aşırı tetikte olma durumuna yol açmaktadır. 19 Bununla birlikte, tekrarlayan olaylar bireylerde ve toplumlarda bu olaylara karşı duyarsızlaşma ve ilişkili grupları etiketlemeye yol açabilir ki, bu toplum içinde ayrımcılık, ayrışma ve çatışmalara neden olabilir. Hiç şüphe yok ki, şiddet şiddeti doğurur. 

Özetle, terörizm iletişim amaçlı, politik nitelikli bir şiddet davranışıdır. Terör eylemlerini ele almada multi disiplin er bir yaklaşım gereklidir ve bu eylemler ancak iletişim ile önlenebilir. Terörizmin psikolojik boyutu açısından ileride yapılacak çalışmaların grup dinamiklerinin gücü, teröristin yaşam döngüsü, gruptan ayrılmanın nedenleri ve lider psikolojisi üzerine odaklanması terörizmi önleme yönünde stratejiler geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. 

KAYNAKÇA 

  '' Addressing the causes of terrorism., The Club de Madrid Series on Democracy and Terrorism, Vol 1, 
http://media.clubmadrid.org/docs/CdM-Series-on-Ter-rorism-Vol-1.pdf

Crenshaw, M., (1981). The Causes of Terrorism. Comparative Politics, 13( 4): 379-399 

Crenshaw, Martha, (2000). '' The Psychology of Terrorism: An Agenda for the 21st Century. Political Psychology, 21(2):405-420,

Exploring Root and Trigger Causes of Terrorism,''  
http://www.transnationalter-rorism.eu/

Farfel, Mark, DiGrande, Laura, Brackbill, Robert, Prann, Angela, Cone, James, 

Friedman, Stephen, Walker, Deborah J., Pezeshki, Grant, Thomas, Pauline, Galea, Sandro, Williamson, David, Frieden, Thomas R., Thorpe, Lorna, (2008). An Overview of 9/11 Experiences and Respiratory and Mental Health Conditions among World Trade Center 

Health Registry Enrollees. Journal of Urban Health, 85(6):880- 909 

Friedland, N., ve Merari, A., (1985). The psychological impact of terrorism: A double-edged sword. Political Psychology, 6: 591-604

Hoffman, B., (1999). The Mind of the Terrorist: Perspectives from Social Psychology. Psychiatric Annals, 29(6): 337-340

Horgan, John, (2005). '' The Psychology of Terorism. Routledge:Taylor&Francis Group. 

Lacqueur, Walter, (2012). A History of Terrorism. The Origins. New York: Transaction Publishers. 

Horgan, John, (2008). From Profiles to Pathways and Roots to Routes: Perspectives frompsychology on Radicalization into Terrorism. The Annals of the American Academy of Political and Social Science, 618: 80-94  

Kessler, R. C., Sonnega, A., Bromet, E., Hughes, M., Nelson, C. (1995). Posttraumatic stress disorder in the National Comorbidity Survey. Archives of General Psychiatry,52(12): 1048-1060

Loza, Wagdy, (2007). The psychology of extremism and terrorism: A Middle- Eastern perspective. Aggression and Violent Behavior, 12: 141 -155 

Post, Jerrold M., Sprinzak, Ehud ve Denny, Laurita M., (2003). The terrorists in their own words:interviews with thirty-five incarcerated Middle Eastern 
terrorists. Terrorism and Political Violence, 15 (1): 171-184

Post, Jerold M.,(2007). The Mind of the Terrorist, Palgrave Macmillan. 

Sageman, M., (2004). Understanding Terror Networks, Philadelphia: University of Pennsylvania Press. 

Schmid, Alex P. ve Jongman, Albert J., (1988). Political Terrorism. Amsterdam: North Holland Publishing.

Stevens, Michael J., (2005). '' What is Terrorism and Can Psychology Do Anything to Prevent It? Behavioral Sciences and the Law Behav. Sci. Law, 23: 507-526

Stoddard, F.J. Jr, Gold, J., Henderson, S.W., Merlino, J.P., Norwood, A., Post, J.M., Shanfield, S., Weine, S., Katz, C.L., (2011). Psychiatry and Terrorism The Journal of Nervous and Mental Disease,199(8): 537-543

The Lord Alderdice, (2007). The individual, the group and the psychology of terrorism. Int Rev of Psychiatry, 19(3): 201-209 

Wagner, Richard V., (2006). Terrorism: A Peace Psychological Analysis. Journal of Social Issues, Vol. 62(1): 155-171



http://docplayer.biz.tr/13472776-Terorizmin-psikolojik-boyutu-erguvan-tugba-ozel-kizil.html


****

17 Ekim 2016 Pazartesi

Cemil MERİÇ



Cemil MERİÇ

















“Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.”
“Hiçbir zafer umulanı getirmez, hiçbir bozgun mutlak değildir.”
“Bilgi, sonu gelmeyecek olan bir fetihtir.”
“Olgunlaşmak kalbin daha hassas, kanın daha sıcak, zekânın daha işlek, ruhun daha huzurlu olması demek.”
“Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var.”
“Sevgi  garip bir yangın. Yaşaması için büyümesi gerek. O yangına her şeyini atacaksın; zamanını, gururunu, dehanı..!”
“Çatışmasız toplum beraber otlayan, beraber geviş getiren adsız bir sürü.”
“Gerçek hükümdarlar, ebedi hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginleşirler.”
“Nereye gidersen git, bulacağın aydınlık, zihninin aydınlığı kadar olacaktır."
“O kadar yalnızdım ki karanlıklardan İblis'in eli uzansa minnetle sıkardım.”
“Aşk bir teslimiyettir, bir eriyiştir. Yeniden doğmak için uyanıştır. Aşkın bütün sırrı iki kelimede: varlığından soyunmak.”
“Tabular tabular! Her adımda şuura dur emrini veren bir jandarma neferi.  Her kapının arkasında, elinde bıçak, bekleyen bir harem ağası. Düşünme! Düşüneni iftiranın ve sefaletin lağımında boğduktan sonra ellerimizi yıkayıp, efendim bizde filozof yetişmiyor diye ah u vahlar.”
“Yemin ederim ki, dünyanın bütün toprakları bir tek insanın kanını akıtmaya değmez.”
“Aydın olmak için önce insan olmak lâzım. İnsan mukaddesi olandır. İnsan hırlaşmaz, konuşur, maruz kalmaz, seçer. Aydın kendi kafasıyla düşünen, kendi gönlüyle hisseden kişi. Aydını yapan; 'uyanık bir şuur, tetikte bir dikkat ve hakikatın bütününü kucaklamaya çalışan bir tecessüs...”
“Ormanı görmedin… Ağacı görmedin… Rüzgârın önüne savurduğu birkaç kuru yaprağı insan zekasının bütünü sanıyorsun...”
“Vakit geçmiyor diye şikayet ederiz. Neyin geçmesini istiyoruz? Hayatın. Ve hepimiz ölümden korkarız.”
“İnsanlar hür doğarlar, eşit haklara sahiptirler; hiçbir hülya bana bu kadar çocuksu, bu kadar anlamdan yoksun gelmemiştir.”
“Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan zavallı insanlarım: Karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi!”
“Değişiklik olmayan yerde, hayat yoktur. Keşke düşünceler de insanlar kadar çoğalabilse.”
“Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?”
“Yığın düşünmez, maruz kalır.”
“Sağ ve Sol: Anladım ki bu iki kelime, aynı anlayışsızlığın, aynı kinlerin, aynı cehaletin ifadesidir.”
“Hayat herkesin yaşadığı, kimsenin yaşamaktan hoşlanmadığı komedya.”
“İnsanlık daima kötü oyuncaklar peşinde koşan bir çocuk.”
“Deha tabiatın en tehlikeli armağanı.”
“Kitaptan değil, kitapsızlıktan korkmalıyız.”
“Kendini tanımak, marifetlerin marifeti.”
“İdeolojiler, uçurumları aydınlatan hırsız fenerleri.”
“Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmazlaştıranlardır.”
“Cinayete ses çıkarmayan caninin suç ortağıdır.”
“Bir ideal için ipe çekilmek, ölümlerin en güzelidir.”
“Acıları dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyetim var.”
“Her çağ kendi kelimelerini söyletmiş kelimeye; her demagog kendi yalanlarını.”
“Bu çökmeye hazır medeniyet üç sütün üzerinde duruyor; süngü, açlık, fuhuş.”
“Meçhule açılan bir kapıdır kitap. Meçhule, yani masala, esrara, sonsuza.”
“Duygunun asaleti, kuvvet ve isabetindedir.”
“Tarihi yaratan, fertle yığın arasındaki anlaşmazlık.”
“Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi.”
“Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: kültür.”
“Sol ve sağ… çılgın sevgilerin ve şuursuz kinlerin emzirdiği iki ifrit.”
“Türk aydını yangından kaçar gibi uzaklaşıyor memleketten.  Hayır  kirlettiği bir odadan kaçar gibi.”
“Her büyük adam kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.”
“Tefekkür Vuzuhla başlar, kurtuluş şuurla.”
“Okumak, iki ruh arasında âşıkane bir mülâkattır.”
“Mütercim, mutlak’ı arayan bir çılgın, “felsefe taşı”nı bulmaya çalışan bir simyagerdir.”
“Güneş ülkeleri aydınlatır, sözler milleti.”
“Havarilerini yaratamayan İsa'nın yeri tımarhanedir, tarih değil.”
“Her toplum bir kitaba dayanır: Ramayana, Neşideler Neşidesi veya Kur’an: Senin kitabın hangisi?”
“Kendi gerçeğimizi kendi kelimelerimizle anlayıp anlatmak, her namuslu yazarın vicdan borcu.”
“Murdar bir halden muhteşem bir maziye kanatlanıp uçmak gericilikse, her namuslu insan gericidir.”
“Din, bir susuzluk, sonsuza karşı duyulan özlem. Bilgi değil, aşk.”
“Tarihimiz, mührü sökülmemiş bir hazine.”
“Aldatmayan tek sevgili var dünyada: mutlak güzel.”
“Dahi, münzevi bir yıldız; Anasız doğan çocuk, anasız doğan ve zürriyetsiz ölen. Zirveden zirveye akseden şarkı.”
“Slogan, ilkelin ideolojisi.”
“Kamus, bir milletin hafızası, yani kendisi; heyecanıyla, hassasiyetiyle, şuuruyla.”
“Kelam, bütünüyle haysiyettir.”
“Tarihin mimarı: İsyan, kadere, zamana, insana.”
“Kitap, istikbale yollanan mektup… smokin giyen heyecan, mumyalanan tefekkür.”
“Her kavganın ezelî mazereti: Son kavga olmak.”
“Kâmus bir millietin nâmusudur.”
“Kahramanlık, hatada ısrar etmemektir.”
“Gitmek, kaderin hatalarını düzeltmektir.”
“Hapishane, maskelerin çıkarıldığı yerdir.”
“Polemik zekaların savaşıymış. Zekalar birbiriyle savaşmaz. Kinlerin, peşin hükümlerin, gizli çıkarların savaşı, polemik. Eski bir inancı yok etmek isteyen yeni bir düşüncenin savaşı. Ve her mübariz kendi cephesinde muzaffer.”
“Şiir ne bir teşrih masasıdır, ne bir teşhir çarmıhı.”
“Savaş bir irşat. Savaş, ışıkla karanlığın diyaloğu. Düşman, gözü bağlı olandır.”
“Belki de medeniyet uyuyor ve zaman zaman rüya görüyor.”
“Şuuraltı(psikanaliz) her istediğini kolayca elde eden mutlu azınlığın imtiyazı.”
“Raskolnikov sarsıntı geçiren bir toplumda yapayalnızdır. Dosto gibi.”
“Mahalle kavgaları, tefekkürün zirvelerine ulaşmamalı.”
“Avrupa tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir.”
“Batı’nın düşünce tarihi akılla naklin mücadele tarihi.”
“Kültür, homo ekonomikus’un kanlı fetihlerini gizlemeye çalışan birer şal.”
“İrfan, kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim.”
“İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelime.”
“Asya’nın bütün evlatları içinde Batı’nın ilk benimsediği: Zerdüşt.”
“Kronoloji: aptalların tarihi.”
“Kültür, kaypaklığı, müphemiyeti ve seyyaliyetiyle Avrupa’dır. Tarif edilmeyen, edilemeyen bir kelime.”
“Kelime : Senin yıldızların kelimeler, söyle raks etsinler, alev saçlarıyla sonsuz bahçesinde hayallerinin.Kelime ormanda uyuyan dilber; şair uzaklardan gelen şehzade.Öyle seveceksin ki kelimeleri, sana yetecekler.Yıldızlar tanrı’ya yetmiş mi? Kelimeler benim sudaki gölgem, okşayamam onları, öpemem. Bir davet olarak güzel kelime ve muhterem. Gönülden gönle köprü, asırdan asra merdiven. Kelime kendimi seyrettiğim dere. Kelime sonsuz, kelime adem.”
“İngiliz hodgamdır.Bir millet değil de bir yığın.Yığın düşünmez, mâruz kalır. Nezleye yakalanır gibi tutulur bir fikre. Ateşi yükselince aslanlaşır, nöbet geçirince her mukaddesi unutuverir.”
“Düşünceye câzip ve parlak bir biçim vermek küçültür düşünceyi. Büyük yazar içinden gelen sesi olduğu gibi haykırandır. Kelimeleri kullanırken avamın hoşuna gidip gitmeyeceğini düşünmez.”
“Dergi hür tefekkürün kalesi.”
“Düşünce şüpheyle başlar. Düşünce, tezatlarıyla bütündür. Zıt fikirlere kulaklarımızı tıkamak, kendimizi hataya mahkûm etmek değil midir?”
“Yaşamak, yaralanmaktır. Yaralanmak da güzel.”
“Birbirini bütün tedaileriyle karşılayan iki kelimeye ne aynı dilde rastlarsınız ne iki ayrı dilde.”



...

23 Eylül 2016 Cuma

Arap Baharı Ve Sinema, BÖLÜM 2



Arap Baharı Ve Sinema, BÖLÜM 2



   Küskünlerle beraber, Temerrüd Hareketi içinde özellikle rejim yanlıları, eski partiyi destekleyenler, güç kaybına uğrayanlar, eski partiden rant elde edenler, anayasa yapım sürecine katılamadığını ve parlamento dışına itildiğini düşünen muhalif partiler 2013 yılında aynı blokta yer almışlardı. Bu blok Müslüman Kardeşlere ve onun partisine karşı bir sokak hareketi organize ettiler ve askerin ve rejimin de desteğini alarak cumhurbaşkanı Mursi’yi görevinden uzaklaştır dılar. Darbenin ardından Darbeyi Ret ve Meşruiyete Destek İttifakı kurulmuş ve ülkenin pek çok yerinde darbe karşıtı eylemler başlamıştır. Fakat eylemlere rejimin cevabı oldukça sert ve kanlı olmuştur. Adeviye’de yaşanan kanlı baskının ardından ülkede geniş çaplı operasyonlar başlamıştır. Pek çok kişi tutuklanmış, Müslüman Kardeşler Hareketi terör örgütü olarak kabul edilmiş ve toplu yargılama süreçleri başlamıştır. Rejimin uyguladığı bu baskı ve sindirme politikaları devam ederken geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılmış 
ve darbenin mimarı Abdulfettah Sisi cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturmuştur. Sonuç itibari ile ülkede muhalefeti marjinalleştirirken kendisi de marjinalleşen Mısır rejimi sancılı bir dönüşüme mimarlık yapmaktadır. Bugün Mısır’da halk ile devlet arasındaki etkileşim güvenlik anlamında inanılmaz derecede kötü boyutlara ulaşmıştır. 600-700 kişilik grupların çok hızlı bir şekilde 2-3 celsede idam ya da müebbet cezaları verilmesi, eylemcilerden gazetecilere siyasetçiler den normal vatandaşlara kadar geniş bir yelpazede binlerle ifade edilen tutukluların geleceğinin belirsizliği toplumsal hoşnutsuzluğu beslediği kadar sinema sanatına da kaynaklık etmektedir. Mısır’da toplumsal yapıyı, toplumsal psikolojiyi anlatan ve ödüllü bir eser olan “ Meydan ” belgeselinde tüm bu unsurları görmek mümkün. (   http://unutulmazfilmler.co/al-midan-meydan.html  ) Bu belgesel 2011 sonrası süreçte üç adamın, kendinden farklı gruplarla meydanlara çıkması ve 3 yıl içerisinde geçirilen değişimi, dost-düşman algısının nasıl farklılaştığını, son noktada ise tamamen nasıl kaybolduklarını anlatan bir eser. 

Son bir yıl içinde hem bölge ülkelerinden bazılarının iç savaşa sürüklenmesi hem bölgesel aktörler arasında güç mücadelesinin yoğunlaşması hem de Mısır’da dönüşüm sürecinin darbe ile çatışmacı ve sıfır toplamlı mücadele eksenine kayması nedenleriyle bölgede temel tartışma konusu demokratikleşmeden güvenliğe kaymıştır. Dolayısı ile demokratikleşmeye dair beklentiler azalırken, uluslar arası ve bölgesel aktörler istikrarı öncelik haline getirmeye başlamıştır. Şuanda hem dış hem iç hem de toplumsal aktörler bu gerçekle mücadele etmeye, bu gerçeği şekillendirmeye çalışıyorlar. 


SORU-CEVAP 

Soru: Arap Baharı sürecinde dış güçlerin ve müdahalelerin etkileri nelerdir? 


Cevap: 

    Eğer sunumum Arap Baharı dinamikleri olsaydı bu sunumum bu soruya kapsamlı bir cevap vermeye çalışırdı. Ancak genel bir cevap vermek gerekirse toplumsal değişim ve süreçler; referandum hareketleri, ülke içindeki herhangi bir süreç, darbeler, anayasa çalışmaları, politika değişimleri gibi ülkelerin iç süreçleri hem iç etkenlerden hem de dış etkenlerden etkilenir ve beslenirler. Elbette bu etkiler olumlu veya olumsuz da olabilir. Örneğin Tunus ve Libya’ya etki eden dış dinamikler birbirlerinden farklıdır. Tunus, AB uyum sürecinde 1956’dan beri imzalandığı çerçeve anlaşmaları kapsamında ekonomik yardımlar alırken bunun yanı sıra Avrupa komisyonu ile yapılan eğitim çalışmaları yapan uzamalarla çalışmaktadır. Diğer yandan ABD’nin AFRICOM çerçevesinde uyguladığı STK’ları destekleyen maddi ve eğitimsel anlamada çeşitli programları 
bulunmaktadır. Bu nedenlerle AB ve ABD‘nin Tunus’taki etkileri daha pozitiftir. Lakin Libya örneğinde ise çok farklı durum görmekteyiz. Libya’da Batı etkisi dendiğinde özellikle akla 2011 yılında gerçekleştirilen 

NATO operasyonu gelmektedir. 2011’de muhalifler ülkelerin doğusunu ele geçirerek oldukça başarılı olmuşlardı, fakat bu öncü başarı Kaddafi’nin 
lejyonlar ve hava kuvvetleri ile doğuya operasyonlarını yoğunlaştırmanın ardından tehlikeye girmişti. Kaddafi, muhalifleri bastırmak için Bingazi’ye doğru ilerlerken çok hızlı bir şekilde uluslararası operasyon kararı alınmış ve ülkeye hava operasyonu ile bir dış müdahale gerçekleşmiştir. Bu dış müdahalenin ülkedeki istikrarsızlığa ve iç savaşa etkisi inkar edilemez. Çünkü ülkede yekûn bir muhalefet olmamanın yanında bu muhalefet ortak bir gündem belirlememiş, ülkenin geleceğine dair net bir fikri olmayan ya da ülkenin geneline ait bir programı olmayan bir muhalefetti. Ülke koordinasyonsuz bir muhalefetin elindeyken, yönetim dış müdahale ile sağlanmaya çalışıldı. Bu nedenlerden dolayı bugün ülkede iç savaş yaşanmaktadır. Irak ve Afganistan’da olduğu gibi bu dış müdahaleler devletin tüm kurumlarını yok etmiştir. Güvenlik ve ekonomik yapının olmaması demografik yapıyı da tamamen değiştirmiştir. Örneğin ülkenin Güneybatısındaki bir aşiret Fizan’dan Çad’a gidip operasyon 
yaparken, Güney’deki bir aşiret güç merkezi olan Trablusgarp’a yerleşmiştir. Uluslararası müdahalenin yanı sıra, Libya petrolü de ülkeye etki eden dış dinamikleri yoğunlaştırmaktadır. Libya petrolü Fransa başta olmak üzere Avrupa için büyük önem taşımaktadır. Bu nedenle Avrupa ülkeleri Libya’daki gelişmelere müdahil olmaya çalışmakta ve süreçleri etkilemektedirler. 

Soru: 

    Bazı kesimler Obama’nın konuşmasından sonra muhalifleri desteklediği yönündeyken bir diğer yandan otokrat yapıları da destekliyor dendi. Bu durum dünya kamuoyunda çelişki yarattı. Sisi ile Kerry’nin buluşması da bu çelişkiye örnek olabilir. Bu tespit hakkında ne düşünüyorsunuz? 


Cevap: 

    Öncelikle ABD dış politikasında bir çelişki görmüyorum. Soğuk Savaş sonrasında ABD dış politikasında iki etken temel dinamik olmuştu. Bunlar istikrar ve demokrasiydi. Bu söylemlerin Amerikan dış politikasını farklı şekillerde yönlendirdiğini gözlemleyebilirsiniz. 

90’larda bölgede bir demokratikleşme tartışması ortaya çıkmıştır. Bu tartışma ve süreç Batılı aktörler ve ABD’nin zorlaması ile başlamıştı. 90’lardaki OSLO görüşmelerinin temel dinamiği de yine ABD dış politikasındaki bu demokratik leşme söylemidir. Bölgede petrol ve doğal kaynakların yoğun olmasından dolayı dış aktörler için de istikrar çok önemli bir öncelik. Bütün Soğuk Savaş boyunca ABD dış politikası bölgede bu istikrarın sağlanması için otoriter rejimlerin vazgeçilmez olduğu kabulüne dayanmaktaydı. Fakat Soğuk Savaş sonrasında Latin Amerika ve Doğu Avrupa’da demokratikleşmeye dair bir hareketlenme 
başlamıştı. Huntington’un Demokratikleşmenin üçüncü dalgası dediği bu tarihsel dönüşüm ABD’nin Ortadoğu politikasını da etkilemiştir. 

90’larda zorlanan, empoze edilen Ortadoğu’daki bu 3. Dalga süreci Cezayir iç savaşına neden olunca bu söylemin daha geri plana itildiğini ve ABD dış politikasında istikrar söyleminin ana eksen haline geldiğini görüyoruz. Demokratikleşme söyleminin tekrar gündeme gelmesi ise Bush’un meşhur “önleyici savaş” söylemi ile gerçekleşmiştir. Bu söylemin temel argümanları ise 90’lar boyunca izlenen politikaların ortaya çıkardığı sonuçların bölgesel istikrara hizmet etmediği, bölge ülkelerinin kendi aralarında çözüm üretemediği, diktatöryal sistemlerin uzun vadede istikrarsızlığa ve teröre neden olmasıdır. Bu çerçevede ABD dış politikasın önleyici savaş doktrini ile dışarıdan demokrasi tesisi yani demokrasi ihracı politikalarına başlamıştır. Bu politikanın bölgeye maliyeti oldukça yüksek olmuştur. Afganistan ve Irak’ın işgali ve sonrasında yaşananlar ne ABD’ye başarı getirmiş ne de bu iki ülke istikrara ya da demokrasiye ulaşmıştır. Aksine bölgede etkisi on yıllar boyunca devam edecek bir güç mücadelesine ve istikrarsızlık saralına ön ayak olmuştur. Elbette ki önleyici savaş doktrini ve ABD’nin bölgeye yönelik politikaları ABD çıkarları gözetilerek, bu doğrultuda atılmış adımlardı. Afganistan ve Irak örneğinde olduğu gibi önleyici savaş, terörle mücadele ya da demokratikleşme söylemi tüm bu çıkarların içindeydi. Fakat Afganistan ve Irak’ta yaşanılan başarısızlık ABD ekonomisini etkilemiştir. Bu şartlar altında Obama savaşı bitirme sözü ile iktidara gelmiştir. Obama yönetimi Bush döneminde uygulanan dış politikayı bir zorunluluk değil bir tercih olarak nitelendirmiştir. Bu yanlış tercih sonucu İslam dünyası ile yanlış ilişkiler kurulduğu ve yeni bir başlangıç yapılması gerektiği mesajını vermiştir. 

Bush yeni düzen demişken ardından Obama daha çok yeni bir başlangıca vurgu yapmıştır. Obama döneminde savaşın sonlandırılabileceği, bölgeye dair dış politikasında angajman kurallarının değiştirilebileceği gibi konular hakkında teminat verilmiştir. Obama yönetimi bir yandan devletlerin kapasitesini arttırmak için çeşitli projeler yürütmüş, terörle mücadele için bölge ülkeleri ile stratejik işbirliği ve istihbarat paylaşımı gibi işbirliklerine devam etmiş bir yandan da demokratikleşme söyleminin muhatabını devletlerden bölge halkına kaydırmıştır. Obama’nın 2009 yılında yaptığı Kahire konuşması bu bakımdan önemlidir. Fakat 2010 yılına gelindiğinde bölgedeki rejimlerin bu çok yönlü ABD politikalarına direnmeye başladıklarını görüyoruz. Örneğin Tunsu’ta cumhurbaşkanlığı seçimleri ya da Mısır’daki 2010 parlamento seçimleri bu direnişe oldukça açık örneklerdir. Uluslararası aktörlerin baskısı ile muhalefete sınırlı bir alan açan rejimler artık muhalefete açılan bu sınırlı alanı hızlı bir şekilde daraltmaya başlamış ve muhalefeti yeniden bastırmaya yönelmiştir. Bu son seçimlerde bu nedenle de seçmen katılımları oldukça düşük kalmış, 
seçimler boykot ve şaibe tartışmaları gölgesinde gerçekleştirilmiş ve seçimlere şiddet olayları damgasını vurmuştur. Bu olayların hemen ardından Arap Baharı ortaya çıkmıştır. Konjonktürel olarak bu farklı iki dinamiğin birbirini farklı şekillerde etkilediğini düşünmekteyim. Artık bugün ABD 2009 öncesi klasik döneme yakınlaşmaktadır. 

Örneğin Kerry’nin ziyareti ile aslında başta 3 Temmuz sonrası olası darbelere karşı konulmak istendi bunun için de ABD Kahire’deki büyükelçisini 
geri çekti. Temerrüd Hareketi eylemleri sırasında ABD’yı düşman ilan etmiş ve ABD büyükelçisini bir anti-ikon haline getirmişti. 

Büyükelçiye ve büyükelçiliğe karşı büyük eylemler oldu. Bu nedenle elçisini geri çekmek zorunda kalan ABD, bir yıldır Mısır’da maslahatgüzar seviyesinde ilişkilerini sürdürüyor. Yine kendi içerisindeki kongrenin baskısı ile askeri yardımları askıya almak zorunda kaldı. Yani son bir yıl diplomatik ilişkilerin zayıfladığı bir dönem olsa da Kerry özellikle Mısır-ABD ilişkilerini normalleştir meye çalışan bir aktör oldu. Aralık ayında ABD Mısır’a bir ziyarette gerçekleştirdi. Ardından Mısır Dışişleri Bakanı Nisan ayında ABD’yi ziyaret etti. Darbne sonrası gerçekleşen bu diplomatik ziyaret yoğunluğu ABD’nin Mısır ile gerilen ilişkilerini normalleştirmeye çalıştığını göstermektedir. Söylemlerine baktığımızda ise istikrar vurgusunun daha yoğun olduğunu görüyoruz. 

Bu yüzden klasik ABD dış politikasına daha yakın duruluyor. Bunda yukarıda bahsedilen bölgesel durumlar etkili, 2011’deki beklentiler çok farklıydı, bugün ise öncelikler hızlı bir şekilde değişti. Ayrıca Irak ve Suriye’de durum çok kritik bir hal aldı. Bölgede demokratikleşmeden ziyade istikrar, çatışma, iç savaş gibi hususlar ön planda olduğu için aktörlerin dış politikasında bu söylem ve
dinamikler önemli bir rol oynuyor. 


ORSAM ORTADOĞU YAZ OKULU SEMİNER  PROGRAMI 
RAPOR NO; 38 , 
Mayıs 2015 
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 
ORSAM ORTADOĞU  YAZ OKULU SEMİNERİ,PROGRAMI 
ORSAM TUTANAKLARI 
Yayına Hazırlayan, 
Dr. Tuğba Evrim Maden
Kazım Özalp Mahallesi Rabat Sokak No: 27/2 
GOP Çankaya/ANKARA 
Tel: 0 312 431 21 55 
ISBN: 978-605-4615-89-6 
ANKARA - Mayıs 2015 
Süleyman Nazif Sokak No: 12-B Çankaya / Ankara 
Tel: +90 (312) 430 26 09 & Faks: +90 (312) 430 39 48 
www.orsam.org.tr, 
orsam@orsam.org.tr 

Arap Baharı Ve Sinema, BÖLÜM 1


Arap Baharı Ve Sinema, BÖLÜM 1



Nebahat Tanrıverdi Yaşar 






Sinema sanatı, toplumun içinde bulunduğu hem geçmişini hem bugününü hem de geleceğe yönelik arzu ve isteklerini yansıtması bakımından, 
yaşanılan sosyo-ekonomik süreçlerden ve siyasi gelişmelerden ayrı tutulamaz. 

Bugün aslında Sayın Burak Bilgehan ÖZPEK hocamız sinemada son 3 yılda çekilen ve Arap dünyasında gösterime giren çeşitli filmler ile belgesellerden ve bu eserlerin genel özelliklerinden bahsedecekti. 

Ancak bazı nedenlerden ötürü bu sunumu sizlere ben yapmaya çalışacağım. Bu filmlerin çekilmesine vesile olan toplumsal ve siyasal hareketlerden bahsedeceğim. Bu çerçevedeki bir sunumun sinemaya kaynaklık eden gelişmelerin anlaşılması açısından da faydalı olabileceğini düşünüyorum. 

Arap Baharı 2010 Aralık ve 2011’in ilk 2 ayı içerisinde Tunus ta geniş ölçekli bir halk hareketi olarak başlamıştı. Bu hareket ülkenin güneyinden, yani fakir olan kırsal bölgelerinden başlayarak başkente kadar yayılmış ve Tunus’ta yıllardır hüküm süren otoriter rejimi kökten sarsarak bir dönüşüm sürecini tetiklemiştir. Bu gelişmeler sadece Tunus ile sınırlı kalmamış ve çok kısa bir süre içerisinde Libya’yı ve Mısır’ı gibi komşu ülkeler başta olmak üzere tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini şu veya bu şekilde etkilemiştir. Bu nedenle de sonuçları düşünülenden çok daha geniş olmuş, birbirinden farklı dönüşüm süreçlerini başlatmıştır. 3 yıldır bu dönüşüm süreçlerini anlamaya çalışıyoruz. Hangi toplumsal dinamikler bu olayı tetikledi ya da muhtemel sorunları nelerdir gibi sorulara cevaplar bulmaya çalışıyoruz. Geleceğe dair olası öngörülerde 
bulunmaya çalışıyoruz. Doğal olarak da çalkantılı gelişmelerin yaşandığı, çok derin dönüşümlerin gerçekleştiği bu bölgede sinema sanatı da doğal 
olarak tüm bunlardan etkileniyor. Son 3 yılda da Arap Dünyasında bu yönde yoğun bir üretimin olduğunu görmekteyiz. Arap Baharını anlatan, Arap Baharı temalı çeşitli belgeseller çekildi. Bu belgesellerde gençlik hareketlerini, olayların nasıl geliştiğini, gençlerin ne istediğini ortaya koymayı hedefleyen konular işlendi. Değişimlerin, dönüşümlerin olumsuz yönde gelişmesiyle birlikte de insanların ruh halini, psikolojilerini nasıl etkilediğine, değiştiğine dair çeşitli çalışmalar yapıldı. 

Bu çeşitlilik yaşanan değişikliklerle paralel şeyler. 

2011 yılında, yani bu süreç başladığında, Ortadoğu’da demokratikleşme dinamiklerinin güçleneceği ve yayılacağı konusunda umut verici bir 
hava hakimdi. Ortadoğu’da ilk defa kitleler tarafından bu kadar yüksek sesle demokratikleşme ve insan hakları dile getiriliyordu. Bu duruma 
paralel olarak, ilk dönem çekilen sinema eserlerinde de bu umutlu havayı görebiliriz. Bu sinema eserlerinde temel mesaj baskın olarak değişimin 
nasıl başladığı ve nasıl devam etmesi gerektiği yönündedir. Bu temaların işlenmesinde 2011 ve 2012 yıllarında yaşanan olumlu gelişmelerin 
etkisi çok büyüktür. Bu dönemde Tunus rejimi çok büyük oranda geri adım atmak zorunda kaldı. Uzun yıllardır iktidarda bulunan Tunus devlet 
başkanı Zeynel Abidin bin Ali ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Ayrıca kendisini destekleyen siyasi polis ve 1987’den beri ülkeyi yöneten 
iktidar partisi feshedilmiştir. Bu partinin mal varlıklarına el konulmuş ve üst düzey üyelerine siyasi yasaklar getirilmiştir. Sonuç olarak Tunus’ta çok derin ve demokratikleşme yönünde olacağı düşünülen olumlu bir süreç başlamış oldu. Akabinde ülkede teknokratlardan oluşan, içerisinde sivil toplum örgütlerinin de yer aldığı bir hükümet kurulmuş ve seçimler gerçekleşinceye kadar ülkede istikrarı sağlayabilecek ve seçimlerin gerçekleştirilmesine vesile olabilecek temel yasalar hazırlanmıştır. Bunun yanı sıra 2011 öncesi döneminde gerçekleşen hak ihlalleri, yolsuzluk ve kanunsuzlukları kovuşturması için 3 adet hakikatleri araştırma komisyonu kurulmuştur. Bu komisyonlara sivil toplum örgütleri temsilcileri ile eski rejimde siyasetten dışlanan ya da pasifize edilen muhalefet parti temsilcileri etkin bir şekilde katılmıştır. 

Akabinde ise 2011 yılı içinde Tunus’ta seçimler gerçekleştirilmiştir. 

Bu seçimler sonucunda Nahda Partisi önemli bir kazanımlar elde etmiş ve seçimin galibi olmuştur. Ancak tek başına hükümeti kuracak yeter sayıya ulaşamadığı için ülkede koalisyon hükümeti kurulmuştur. Böylece Nahda Partisi, merkez parti CPR ve sol parti Ettakatol ile birlikte üçlü bir koalisyon hükümeti kurmuştur. Bu durum Arap coğrafyası için önemli ve tarihi bir gelişmedir çünkü Ortadoğu’ya ilişkin en genel-geçer kabullerden biri de seküler-sol gruplar ile Siyasal İslamcı grupların birlikte çalışmasının önünde aşılamaz ideolojik ve tarihsel engeller olduğudur. 

Fakat Tunus’ta troyka hükümetinin kurulması ve ortakların bu birlikteliği 2014 yılında teknokrat hükümetine yetki devredinceye kadar devam ettirmesi bu ön kabule büyük bir darbe indirmiştir. Sonuç itibari ile Tunus, mevcut seküler-Siyasal İslam geriliminin her zaman böyle olmayabileceğini, eğer şartlar müsait olursa ve aktörler isterlerse bu farklı kamplardaki grupların işbirliği yapabileceğini gösteren biricik bir örnek teşkil etti. Ayrıca bu hükümet özellikle demokratikleşme açısından Tunus ta çok önemli kazanımlar elde etmiştir. Troyka hükümeti döneminde Anayasa Yazım Komisyonu yeni bir anayasa hazırlamış ve Ulusal Kurucu Meclis de bu anayasayı kabul etmiştir. Pek çok uzman tarafından Tunus’un yeni anayasası Avrupa standartlarının da üstünde demokratik yapıya sahip bir anayasa olarak tarif edilmiştir. Tunus’ta bu siyasal süreçler yaşanırken ortaya çıkan tüm siyasi ve toplumsal krizlere rağmen çözümler uzlaşı ve müzakere çerçevesinde şekillenmiştir. Bu durum, özellikle Ortadoğu’da yaşanan diğer dönüşüm süreçlerindeki olumsuz gidişat ile kıyaslandığında, değerli bir edinimdir. 

Öte yandan Mısır, Tunus örneğinde gördüğümüz olumlu beklentilerin ortadan kaybolduğu tezat bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Mısır bilindiği üzere Arap dünyasında önemli bir aktördür. Soğuk Savaş döneminde Mısır’da ortaya çıkan Nasırcılık bölgede çok derin izler bırakmıştır. 

Ayrıca sahip olduğu nüfus yoğunluğu ve coğrafi konumu Mısır’ın jeo-stratejik önemini arttırmaktadır. 2011 yılında Tunus’ta başlayan Arap Baharı’nın Mısır üzerinde de önemli etkileri olmuştur. Fakat bu dönüşüm Tunus’a nispeten daha sancılı bir şekilde gerçekleşmiştir. 2011 yılından günümüze kadar geçen sürede 7’den fazla seçim süreci yaşanmıştır. Bu dönemde 3 anayasa kabul edildi ve 3 cumhurbaşkanı gördü. Ayrıca birisi yargı birisi ordu tarafından yapılan 2 darbe, 1 devrim ve bir yıl süren askeri yönetim dönemi yaşadı. Dolayısıyla son 3 yılda yaşanan bu olaylar sinemaya da yansıdı. 2011’de Tahrir’de gençlik hareketi olarak bir diğer deyişle şehirli orta sınıf hareketi olarak ortaya çıkan ve birbirinden farklı ideolojileri sahip, farklı talepleri olan insanların bir araya gelmesi ile Hüsnü Mübarek’i istifaya zorlayan, başarılı bir hareket söz konusu idi. Bu dönemi anlatan pek çok sinema eseri, özellikle belgesel çekilmiştir. Bu eserlerde “Bunu nasıl başardık? Bu sokak hareketi nasıl organize oldu? Gençler, Mısırlılıklar ne istiyor? Biz kimiz?” sorularına cevaplar aranmaktadır. Bunlar yaşanırken büyük ölçüde iyimserlik hâkimdi. Çünkü uzun zamandır iktidarda olan Mübarek’i istifaya zorlamışlardı ve rejimi değişim yönünde ikna ettiklerini düşünüyorlardı. Ülkeyi uzun yıllardır yöneten, siyasi sistemi domine eden rejim partisini feshedilmesini sağlamışlardı. Askeri yönetim ilk üç aydan sonra sokak hareketleri başta olmak üzere toplumun ve siyasetin üzerinde baskı kurmaya başlamış olsa da bu dönemde Mısır’da sürece dair hala umutlar tazeydi. 

İlk anayasa referandumu rekor bir katılımla 2011 yılında gerçekleşmiştir. İnsanlar değişim yönünde iradelerini ortaya koymak istediler. Parlamento 
seçimleri oldukça zor ve uzun zaman alan bir süreç olsa da insanlar katılmaya devam ettiler. Zira Mısır’da seçim sitemi oldukça farklı ve ülkede karmaşık sayılabilecek bir balotaj sistemi uygulanmaktadır. Bu sisteme göre adaylardan biri oyların %50’inden fazlasını alamadığı takdirde, ikinci tur balotaj seçimlerine geçiliyor ve tekrar oylama yapılıyor. 

Birinci turda en çok oy alan iki aday, ikinci turda yarışıyor. Mısır’da bütün seçimlerde, cumhurbaşkanlığından yerel seçimlere kadar uygulanan seçim sistemi budur. Parlamento seçimleri bu nedenle 3 ay sürmüştür ve seçimlerin tamamı teknik ekip yetersizliğinden dolayı da 3 seçim bölgesine ayrılarak gerçekleştirilmiştir. Aynı seçim ekibi bir bölgede görevini tamamladıktan sonra diğer bölgeye gitmek zorunda kalıyordu. Tüm bu zorluklara rağmen 2011 anayasa referandumu ve 2011-2012 Parlamento Seçimlerine katılım oldukça fazlaydı. 

Öte yandan bu süreç boyunca halen değişimden umutlu olanların yanı sıra bir de küskünler olarak adlandırabileceğimiz bir kesim bulunmaktaydı. 

Bu grup, yaşanan sürecin başarıya gitmediğini, bu süreçten dışlandıklarını aslında daha fazla edinimlerin olabileceğini ve orduya geri adım attırmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Çünkü Hüsnü Mübarek istifa ettikten sonraki bir yıl boyunca ülkeyi Yüksek Askeri Şura (YAK) yönetmişti. 

Ayrıca bu grup sokak hareketinin hızlı bir şekilde dağıldığını, ittifak içinde yer alan hareketlerin kendilerini yarı yolda bırakıldıklarını iddia etmekte ve bu yönde eleştirilerde bulunmaktaydılar. İşte bu gruplar Tahrir’de eylemlerine devam ediyorlardı. Ayrıca, süreçten tatmin olmayan ve Ocak-Şubat eylemleri sırasında keskin nişancılar yüzünden gözlerini kaybedenler ile yakınları, Mübarek yanlıları nın atlar ve develer üzerinde joplarla, palalarla göstericilere saldırması nedeniyle hayatını kaybedenlerin yakınları ile yaralananlar olmak üzere Ocak-Şubat eylemlerinde zarar gören, yararlanan ve hayatını kaybedenler için adalet isteyenlerin devam ettirdiği eylemler vardı. 

Bu eylemlere katılımın 2013 yılında ise arttığını görüyoruz. 

Bu eylemler de başta belgeseller olmak üzere sinema eserlerinin ana konularından biri olmuştur. 

Mısır’da 2011-12’de marjinalleşeceği düşünülen bu insanların kendilerine ittifak bularak sokak hareketlerini tetiklediklerini görüyoruz. Sinema bu konuda son 3 yılda tarihi belgeseller çekmek yerine, hem içinde yaşanılan durumu gösterme hem de propaganda amaçlı sinemada önemli bir angajman oldu. 2011-12’de alt yapı olarak oluşan ve 2013’te açığa çıkan bu olaylarla birlikte çok önemli bir gelişme yaşandı. 3 Temmuz 2013’te Temerrüd Hareketi’nin başlattığı eylemler darbe ile sonuçlandı. Bu darbe dış dünyada ve Türkiye’de şok edici bir olay olarak karşılandı. 

Bir süreç yaşanıyordu ve bu sürecin neden darbe ile sonuçlandığını sorgulanmaya başlandı. Çünkü artık bölgede darbeler döneminin kapandığı 
düşünülmekte ve öngörüler bu kabul üzerinden yapılmaktaydı. Fakat 3 Temmuz darbesi Ortadoğu’da yeni bir süreci tetiklemiş oldu. Bu nedenle de Ortadoğu tarihinde daha önce şahit olunan darbeler silsilesinin bir benzerinin tekrar yaşanıp yaşanmayacağı önemli bir soru olarak karşımızda durmaktadır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

...



****