28 Ağustos 2018 Salı

TOPLUMSAL HAREKETLER, PARTİLER VE SİYASAL EYLEM BÖLÜM 1



TOPLUMSAL HAREKETLER, PARTİLER VE SİYASAL EYLEM BÖLÜM 1


İSMET PARLAK

https://ismetparlak.wordpress.com/kitap-ve-kitap-bolumler/

Siyasal eylemi çözümlerken tikel bireylerin etkisi özgül bazı olayların incelenmesinde gözönüne alınmak gerekse de, esas olarak bireylerin eylemlerinden çok toplumsal kümelerin etkinliklerine bakmamız gerekir. 
Bu çözümlemede atılacak ilk adımlardan biri, toplumsal kümelerin siyasete katılabilme yollarını ve bu kümelerin doğasını belirlemektir. Zaman zaman ortaya çıkan protesto, ayaklanma ve kargaşalar veya coups d'etat'larda örgütlü siyasal partilerin, baskı kümelerinin veya politize subayların daha sürekli etkinliklerine kadar uzanan büyük bir çeşitlilik bulunduğu açıktır; ama bu 
olayların (fenomena) çoğu bence, "toplumsal hareketler" ve "örgütlü siyasal 
oluşumlar (formasyonlar)" olarak adlandıracağım iki genel kategori altında 
toplanabilir. 

1960'lardan bu yana. -aralarında öğrenci hareketi, çeşitli ulusal ve etnik hareketler ve kadın hareketlerinin bulunduğu, ç ok sayıda yeni toplumsal hareket siyasal yaşamda çok etkin hale geldiğinde, sosyologlar bu çeşit siyasal eylem tarzlarına daha fazla önem vermeye başlamışlardır. Bu eylemler sadece daha örgütlü siyasal etkinliklerin gelişmesinin temelini veya bağlamını oluşturan değil, yerleşik partilerin ve baskı kümelerinin yanı başında, kimi zaman ise bunlarla çatışma halinde bulunan kendi başlarına siy asal güçler olarak da görülebilirler. Genel olarak bir toplumsal hareketi, bir parçası olduğu toplumdaki değişmeyi özendirmeye ya da değişmeye direnme amacına yönelik kollektif bir çaba olarak tanımlayabiliriz: ama bir "hareket" ile bir "parti" arasındaki açık bir farkı gözden kaçırmamak istiyorsak, bu ifadenin bazı bakımlardan sınırlandırılması gerekmektedir. Bunun yollarından biri, hareketin daha 
örgütsüz karakterine dikkat çekmek olup, bir harekette düzenli veya kolayca 
belirlenebilen üyelik ("parti kartı" veya ödentileri) bulunmayabilir; merkezi, bir büro ya da personel olarak da pek bir düzenlilik görülmeyebilir. B ir harekete mensup olmak daha çok belli bir toplumsal bakış veya Öğretiye sempati . duymak, bu sempatiyi gündelik siyasal tartışmalarda dile getirmek ve gösteriler veya "her kafadan bir ses çıkan meclisler" gibi zaman zaman yapılan etkinliklere katılmaya hazır olmak meselesidir. Ayrıca parti gibi örgütlü siyasal oluşumların, siyasal bir birimin yönetimini elde tutma veya ele geçirme çabası anlamında, doğrudan iktidar savaşımına katılmalarına karşılık , toplumsal hareketlerin daha dağınık bir şekilde eylem yaptığı, şayet başarıya ula şırlarsa, varolan siyasal sistemin (kısmen veya bütün olarak)  meşruiyetini sorgulayarak , farklı bir görüş iklimi yaratarak ve alternatifler önererek siyasa ve rejim değişikliği için ön-koşulları oluşturduğu öne sürülebilir. Geniş çaplı hareketlerin, ondokuzuncu yüzyıldaki işçi hareketinde olduğu gibi, kendi içlerinde az çok doğrudan bir siyasal kümeler çeşitliliği yaratma eğiliminde olmaları bir hare ket ile parti veya diğer örgütlü kümeler arasındaki farkı ortaya koymaktadır; siyasal eylemin sonraki gidişatının da kısmen daha genel hareket ile çeşitli örgütlü kümeler arasındaki ilişki aracılığıyla anlaşılması gerekir. Marxist düşünce ve pratikte 
bu ilişki sınıf ile parti arasındaki ilişki olarak ortaya konmakta olup, bu konu ondo kuzuncu yüzyılın sonundan beri bir tartışma konusu olarak, Michels'in "oligarşinin demir yasası" üzerine düşüncelerinden, Lenin 'in Lukacs tarafından kuramsal olarak ayrıntısıyla islenen Bolşevik Parti anlayışına ve Avrupa komünizminin en yeni "çoğulcu" bildirgelerine kadar uzanan cok farklı biçimlerde dile getirilmiştir. Toplumsal hareketler ile örgütlü siyasal oluşumlar arasında bir ayrım yaptıktan ve toplumsal hareketlerin karakteristiklerini giriş kabilinden olmak üzere ortaya koyduktan sonra, çok sayıda yazarın denemiş olduğu gibi, bu hareketlerin büyüklükleri (katılanların sayısı), alanları (yerel, ulusal, uluslararası), süreleri, amaçları (özel veya genel, bireyleri veya birey-üstü sistemleri dönüştürmeye yönelik olma) ve buna benzer özellikleriyle bir tipolojisini oluşturmak çok güç olmayacaktır. Ama bu tür sınıflandırmalar ampirik araştırmalara yol göstermede kimi zaman yararlı olabilmekle birlikte, bana öyle geliyor ki, bunlar toplumsal hareketlerin tümcül toplumsal sistemlerin yeniden-üretimi ve dönüşümü sürecindeki anlamlarıyla ilgili en önemli soruları doğrudan ele almamaktadırlar. Yani, bir toplumsal hareketler kuramına çok önemli bir katkıları yoktur. 

Böylesi bir kuramın nasıl oluşturulabileceğini anlamak için, toplumsal hareketlerin esas olarak modern toplumların bir olayı (fenomen) olduğunu kabul ederek yola çıkmamız gerekir. Bu deyimin kendisi Batı Avrupa'da ancak ondokuzuncu yüzyılın başlarında genel bir kullanıma kavuşmuş olup, ilk sistemli tartışmalar toplumsal hareketi proleteryanın sınıf savaşımıyla doruğuna ulaşan, daha fazla toplumsal bağımsızlık kazanma savaşımı olarak betimleyen Lorenz von Stein'ın 1789'dan Günümüze Fransa'daki Toplumsal Hareketlerin Tarihi başlıklı kitabında bulunmak tadır. Stein 'in kitabı, Marx 'ın kapitalist toplumdaki proleterya formülasyonunu etkilemiş olabilir; ama etkisi olsa da olmasa da, ondokuzuncu yüzyıl Avrupa toplumlarındaki başat siyasal konulara iliş k in genelde savunulan fikirleri çok açık ve etkili bir şekilde d ile getirdiğine kuşku yoktur; toplumsal hareket özellikle Almanya da büyük ölçüde işçi hareketiyle özdeş hale gelmiştir. Kuşkusuz, bu özdeşlik tam değildi; çünkü görmüş olduğumuz gibi, Tocqueville işçi sınıfından çok orta sınıf tarafından 
canlandırılan ve desteklenen demokratik harekete daha fazla önem veriyordu, ama işçi hare ketinin etkisi düzenli olarak gelişti ve "sosyal demokrasi " deyiminin gösterdiği gibi, büyük ölçüde demokratik hareketin yaygınlaşması olarak tasarımlandı. 

Böylesi yorum farklılıklarının ötesinde, Avrupa ve Kuzey Amerika'nın devrim- sonrası toplumlarındaki çok sayıda insanın toplumlarının kurulmasına ve yeniden kurulmasına şu ya da bu şekilde etkin ve bilinçli olarak katılmaya başlamış oldukları genel kabul görmektedir. Bu tarihsel durumu kitle hareketleri çağının başlangıcı olarak betimlemek mümkündür ve işçi hareketi bu kitle hareketlerinin içinde, 19. yüzyılın son bölümünde toplumsal bir hareket olarak ortaya çıkmıştır. 
Bu tarihten başlayarak ilkin Avrupa ve Kuzey Amerika'da, daha sonra da dünyanın geri kalan yerlerinde çok sayıda toplumsal hareket gelişirken Orta ve Güney doğu Avrupa'daki, daha sonra da sömürgelerdeki milliyetçilik hareketleri; başlangıçta oy kullanma hakkıyla ilgili olan kadın hareketleri; gençlik hareketleri ve özgül amaçları savunan daha küçük, daha kısmi birçok hareket- işçi hareketi yaygınlaşmayı sürdürerek ulusal ve uluslararası ölçekte çeşitli yeni örgütler yarattı. Toplum bilimciler ve tarihçiler, modern toplumsal hareketlerin bu tarihseI deneyimine dayanarak ve bu hare ketleri anlamak için ortaya atılmış olan kavramların yardımıyla, söz gelişi köylü ayaklanmaları, "kalabalıkların" ve "güruhların " eylemleri gibi diğer toplumlardaki daha sınırlı türde, ama benzer nitelikteki hareketleri incelemeyi sürdürmüşlerdir. Bu incelemelerin değeri, dağınık, bölük pörçük, belirgin şekilde formüle edilmiş bir öğretiden yoksun olabilen veya kendisini esas olarak dinsel veya kültürel açıdan dile getirebilen, ama her zaman siyasal örgütlerin elverişli koşullarda ortaya çıkabildiği bir matriks sağlayan siyasal halk eyleminin yaygınlığını açıkça göstermelerinde dir. 

Nedir ki, bu tür hareketlerle modern toplumsal hareketler arasında hala büyük bir uzaklık bulunmaktadır; çünkü ikinci tür hareketler. Çok daha geniş  çaptadır, siyasal çatışmayla daha doğrudan ilgilidirler; daha katı ve geliş kin ideolojilerden etkilenmekte olup, bir kural olarak daha kalıcı, daha sürekli bir yapıya  sahiptirler. Bu hareketlerin özgül önemi, modern toplumun "kendini-üretmesi" olarak adlandırılan bir süreçte can alıcı bir unsuru oluşturmalarından dır. Bu anlayışa göre, toplumlar artık kendilerini" bir toplumsal eylemin, karar ve işlemlerin, egemenlik veya çatışmaların sonucu olarak" görmeye başlamışlardır. Bu kendini-yaratma sürecinde, toplumsal hareketler tarihsel olarak yerleşik bir eylem sistemine karşı çıkan ve toplumun gelişimin i farklı bir yöne doğru çekmeye çalışan güçlerdir. Hareketlerin yenileyici gücüne ilişkin bu fikir, 1960'lann birdenbire geniş çaplı hareketler olarak ortaya çıkıp, varolan toplumsal ve siyasal düzene karşı kitlesel hoşnutsuzluğu ve muhalefeti dile getiren olaylarına besbelli ki çok şey borçludur. 

Bu olaylar, Batılı kapitalist dünyadaki "istikrarlı demokrasi" lerle Doğu Avrupa'nın sosyalist dünyasındaki sözde "istikrarlı otokrasiler"in güçlendiği iki on yılın ve çoğu Batılı siyaset bilimcileri tarafından, tedrici bir "modernleşme " ve "sanayileşme " sürecine girdiği düşünülen (birçok yeni bağımsızlığına kavuşmuş devletin dahil olduğu) bir "üçüncü Dünya"nın ortaya çıkışının ardından gelişmiştir. Bu ayaklanmada başı çeken unsur öğrenci hareketiydi; keza öğrenciler dünyanın her yanında Batı'da olduğu kadar Doğu Avrupa'yla Üçüncü Dünya'da da -siyasal yaşamda bağımsız olarak etkin hale gelmekle birlikte, farklı bir radikal öğreti ve siyasal eylem tarzı, esas olarak ABD 'de, Demokratik bir toplum için öğrenciler birliği ifadesini bulmuş olup, bu öğreti ve siyasal eylem tarzı uluslararası hareketin tümü için geniş ölçüde bir model oluşturmuştur. 

SDS hareketi, 1959 yılında, eski Endüstriyel Demokrasi Cemiyeti'nin yeniden 
canlandırılan gençlik kesimi olarak, mütevazi bir çapta başlamıştır; ama Yeni Sol'daki radikal fikir ve hareketlerin genelde yeniden-doğuşunun bir parçası olarak, daha özgül bir şekilde de, öğrencilerin yurttaşlık hakları (civil rights) hareketine katılmalarıyla kısa zamanda gelişmiştir. SDS'nin ilk manifestosu olan, Port Huron Bildirisi, ilkin topluluk eylemi projeleriyle, daha sonra da üniversitelerde Vietnam savaşına karşı çeşitli doğrudan eylem biçimleriyle siyasal pratiğe çevrilen "katılımcı demokrasi" fikrini ortaya atmıştır. 
Öğrenci hareketi ABD’de olduğu gibi Avrupa'da da .doruğa 1968'de ulaşmış; bunu en çarpıcı olarak Fransız öğrencilerinin, işçi-sınıfı hareketinin büyük bir bölümü tarafından kısa süre desteklenen Mayıs ayaklanması imlemiştir. Daha sonra hareket hemen her yerde, genellikle aralarında Sovyetlerin Çekoslovakya’yı askeri işgali; de Gaulle'ün tam bir iç savaş durumunda Fransız ordusunu kullanacağı tehdidi; radikallerin, özellikle ABD ve Batı Almanya'da (ki buralarda, polis soruşturmaları ve radikal örgütlerle bağı olan bireylerin kamu görevlerinden dışlanması günümüzekadar gelen bir uygulamadır) genel olarak taciz edilmeleri gibi eylemlerin bulunduğu baskıcı önlemler sonucunda gerilemeye başladı. Bu sıkıntılara katlanan sadece öğrenci hareketleri değildi; ABD'deki Siyahların hareketi, özellikle Kara Panter Partisi (Black Panther Party) halinde devrimci bir biçim aldığında şiddet kullanılarak bastırıldı; Latin Amerika'daki demokratik ve radikal hareketler yok edilerek en belirgini 
Şili'de olmak üzere çoğunlukla Amerika'nın yardımıyla askeri diktatörlükler kuruldu. 

Oluşum dönemimdeki işçi hareketi - Çartizm veya ilk sendikalar veya ütopyacı 
topluluklar- gibi 1 960'ların toplumsal hareketleri de, içinde geliştikleri toplumların en baskıcı özellikleriyle savaşacak uygun bir öğreti ve siyasal eylem tarzı arayan özgürleşim hareketleriydi ; böylelikle etkinliklerini ayrı ayrı sömürgeci yönetime, dış ekonomik güçlerin egemenliğine, feodal -askeri seç kinlerin yönetimine, azınlıkların ikinci sınıf olmalarına, kadınların bağımlılıklarına veya toplumun katı, merkezi ve bürokratik bir aygıtın egemenliğinde olmasına karşı yönelttiler. Bu hareketlerin şu andaki sönük durumları olasılıkla uzun sürmeyecektir, çünkü karşı çıktıkları koşullar hala varlığını sürdürmektedir ve dönüştürülmeleri gerekmektedir. Kaldı ki, daha az çarpıcı biçimlerde olmakla birlikte hareketlerin bazıları gelişmeyi sürdürmüştür; bazı milliyetçi ve ayrılıkçı hareketler, İskoçya ve Quebeck'de olduğu gibi daha güçlenmiştir; kadın hareketinin, genel hedeflerine ulaşmaktan uzak olmakla birlikte etkisi artmıştır. 

1970'lerin ortalarında, birçok ülkede, özellikle de İngiltere 'de gözlenen siyasal 
duyumsamazlık bir ölçüde bizatihi varolan siyasal rejimlerin istikrarsızlığının bir 
göstergesiydi : çünkü yerleşik siyasal örgütlerle onların siyasetlerine ilişkin sihirin çözülmesini dile getiriyordu . Dahası, bu sihirin çözülmesi daha etkin biçimler almaya devam etmiştir. İspanya, Portekiz ve Yunanistan 'da önemli siyasal hareketler ve değişmeler olurken, Fransa ve İtalya'da da güçlü sosyalist hareketler ivme kazanmaktaydı; ve tüm bu siyasal eylemlerde tıpkı diğer Avrupa ülkelerindeki sosyal demokrat partilerin gençlik kesimlerinde olduğu gibi önceki onyılın hareketlerinin etkisi hissedildi. Ne var ki bu bugün i ç in 1960'ların ölçüsünde yeni siyasal eylem deneylerine girişme yönünde çok yaygın bir eğilim olduğu anlamına gelmemektedir. Toplumun üyelerinin kitlesel katılımını içeren "kendi kendini üretimi" belki bugünkünden daha canlı ve iyimser bir ruh durumunu gerektiren karmaşık ve zor bir girişimdir. 1960’lar boyunca endüstriyel toplumlarda toplumsal hareketlerin hızla gelişmesi kısmen sürekli ekonomik büyümeye, tam istihdama, yüksek öğretimin yaygınlaşmasına ve bu toplumların temeI üretim sorunlarının çözümlenerek yeni bir boş zaman ve eğlence toplumunun gelişim koşullarının yaratıldığı genellikle "kıtlık sonrası" 
diye adlandırılan bir döneme girilmiş olduğu şeklindeki genel bir düşünceye 
dayanıyordu. Bu radikal bolluk inancı şimdi zayıflamıştır; doğal kaynakların kullanımı kon usunda daha derin bir kaygı bulunmaktadır. On yıl önceki siyasal tartışmaların çoğunda dile getirilmeyen öncüllerden biri olan sınırsız ekonomik büyüme olanağı giderek daha kuşkulu görülmektedir. Bu sorulardan bazılarına sonraki bir bölümde yeniden döneceğim. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder