TOPLUMSAL HAREKETLER, PARTİLER VE SİYASAL EYLEM BÖLÜM 2
Toplumsal hareketlerin uzun-dönemli başarısı ayrıca birçok genel koşula da dayanır.
Her şeyden önce bu hareketlerin sürekli siyasal etkinliğe heves ve bağlılık
uyandırabilecek bir öğreti formüle etmesi gerekir. Ulusal kurtuluşu, bir sınıfın
özgürleşimini, kadınların özgürleşimini veya çok sayıda insanın önemli gördüğü
başka bir genel amacı konu alabilecek olan bu öğretinin belli başlı sorunları
açıklayabilen amaçları ve amaçlara ulaşma yollarını gösteren ve alternatif toplum biçimlerinin geneI hatlarını çizebilen bir toplumsal kuramı içermesi veya böyle bir kuramın üzerine kurulmuş olması gerekir. Ondokuzuncu yüzyılda işçi hareketi ve daha dar bir çerçevedeki milliyetçi hareketler bu yolu izleyerek gelişmiştir. 1960'ların toplumsal hareketleri böylesi öğretiler üretmede görece başarısız kalmışlardır; keza öğrenci hareketleri özel olarak işçi sınıfı hareketiyle ilişkisi üzerine, toplumdaki ekonomik ve yapısal değişmelere karşı kültüreI değişimin önemi üzerine ve toplumsal değişim hareketlerinde şiddetin işlevi üzerine tartışmalarla kuşatılan, radikal toplumsal değişmenin etkenleri ve amaçlarına ilişkin çatışan görüşler kargaşasında son bulmuştur. ABD 'deki zenci hareketi de sadece Beyazların radikalizmiyle olan ilişkisi ve şiddet kullanımı konusunda değil, daha temelde nihai amacının diğer azınlık kümeleriyle eşit koşullar altında Amerikan toplumuyla tamamen bütünleşmek mi yoksa bir biçimde ayrılık ve bağımsızlık mı olacağı konusunda ikiye bölünmüştür.
Toplumsal bir hareketin başarısı için önemli bir ikinci gereklilik bulunmaktadır.
Toplumsal bir hareket gelişiminin bir noktasında bir iktidar savaşımına doğrudan
katılabilecek, iktidarı ellerine geçirdiklerinde de toplumu yeniden-kurmak amacıyla kullanabilecek daha örgütlü siyasal kümeler yaratmalı veya varolan siyasal örgütleri değiştirmeli veya ele geçirmelidir. 1960'lardaki hareketlerin çoğu, genellikle geleneksel partilerin bürokratik niteliğine karşı düşmanlıkları nedeniyle bu adımı atmakta isteksizdi; kaldı ki, göründüğü kadarıyla bunlar ekonominin, siyasal sistemin ve kültürel kalıpların istenen dönüşümünün etkili bir şekilde fiilen nasıl gerçekleştirilebileceği hakkında açık bir fikir oluşturmuş da değildiler. Sık sık gerilla etkinliklerine ve doğrudan eyleme duydukları sempatiyi dile getirirlerken, başarılı gerilla hareketlerinin, ya (Çin 'de olduğu gibi) örgütlü ve disiplinli bir parti tarafından denetlendi ğ ini veya yönetimlerini belirtmek ve siyasalarını yürütmek için gerekli hale geldiğinde, kendilerini (Küba'da olduğu gibi) geleneksel türde bir partiye dönüştürdüklerini görmezden gelmişlerdir. Birçok üçüncü Dünya ülkesinde, etkili siyasal partiler yaratmayı başaramayan ulusal kurtuluş hareketleri, ya askeri seçkinlerin eline geçmiş, ya da oluşturdukları hükumetler askeri darbelerle devrilmiştir. Öte yandan, endüstriyel ülkelerdeki milliyetçi hareketler, İskoç Ulusal Partisi veya Parti Quebiecois örneğinde olduğu üzere, güçlü parti örgütleri kurabildiklerinde bazı başarılara ulaşmışlardır.
1960' ların toplumsal hareketlerinde etkin olanların çogu partilere güven duymaz bazı durumlarda topluma -ideal bir topluma-sürekli hicbir yerleşik kurumu olmayan bitimsiz bir imgesel yaratım etkinliği süreci olarak bakarlarken, parti siyasasına iyice girmiş olanlar da bu hareketleri sadece bozguncu ve sorumsuz olarak görme eğilimindeydiler. Yirminci yüzyıl sonlarının hiç değilse asgari söz ve dernek kurma özgürlüğünün mevcut olduğu toplumlarında, toplumsal hareketler toplum üyelerinin dolaysız ve aracısız bir tarzda karşıtlığını dile getirebildiği, parti makinelerinin ilgisizliğine, uzaklığına veya ihmalkarlığına meydan okuyabildiği bir araçtır. Diğer yandansa, partiler iktidarı elde etme veya elde tutmanın, böylelikle de uzun dönemler boyunca karmaşık toplumsal siyasaları yerine getirebilme ve yürütebilmenin vazgeçilemez araçlardır. Bu iki siyasal eylem biç imi arasında, bizzat partilerin gelişimini incelediğimizde doğası daha fazla açığa çıkacak sürekli bir gerginlik bulunmaktadır. Toplumsal hareketler gibi, siyasal partiler de modern bir olaydır.
Demokrasiyle birlikte, -parlamentoların ve seçimlerin gelişmesiyle- Amerikan ve
Fransız Devrimlerinden sonra ortaya ilk kez çıkan partiler ilkin "soyluların partileri", yani kendi çevresinde veya seçim bölgelerinde saygınlık ve servet sahibi olan bireylerden oluşan görece küçük seçim kurullarıydı. Oy hakkının giderek yaygınlaşması ve seçilmiş meclislerin iktidarlarının artmasıyla, partiler ulusal çapta daha sürekli bir örgüt halini aldı; ama bundan sonraki büyük gelişme ancak 19. yüzyılın sonlarına doğru, sadece seçim kampanyalarının finansman aracı olarak değil, siyasal eğitim ve katılımın bir aracı olarak da kitlesel üye kaydını hedefleyen işçi ve sosyalist partilerinin (ilkin Almanya ve Avusturya'da olmak üzere) ortaya çıkışıyla gerçekleşti.
Bu tarihten itibaren, devamlılığı olan kitle partileri Batılı kapitalist toplumların
siyasasında başat etken haline gelip, yirminci yüzyıl boyunca birbirinden farklı
biçimlerde olmakla birlikte, dünyanın diğer alanlarına da yayıldı. Kitle partilerinin çeşitli oluşum şekillerini birbirinden ayırtetmek çok önemlidir. Baştaki ivmeyi kazandıran sosyalist partiler örneğinde, parti genellikle mevcut bir kitle hareketinin seçim siyasası alanına uzantısıydı; buna karşılık zaten parlamento ve hükumette güçlü bir şekilde temsil edilmekte olan tutucu ve liberal partiler, kitlesel örgütlerini esas olarak yukarıdan ve parlamenter önderlerin denetiminde oluşturdular.
Bu farklı gelişme yönleri farklı siyaset ve siyasal kurum anlayışlarına vücut verdi.
Sosyalist partiler kendilerini yeni bir tür toplum oluşturmak için çabalayan bir sınıfın öncüsü olarak görüyordu; üstelik bunlar için işçi sınıfının iktidar savaşımı, ilke olarak varolan herhangi bir kurumdan daha önemliydi. Bu bakış açısından, seçim siyaseti savaşımın sadece bir yönü olup, parlamento önderlerinin, aynı zamanda işçi sınıfının da önderi olan kitle partisinin buyruğu altında oldukları düşünülmekteydi . Tutucu ve liberal partiler, gerçekte sınıf çıkarlarını ne kadar çok temsil ediyor olsalar da, kendilerini yerleşik bir toplumsal düzeni içinde ve parlamentonun üstün olduğu bir siyasal kurumlar sistemi içinde işlev gören partiler olarak görüyorlardı. Dolayısıyla, parlamenter önderler sadece seçimlerde yarışma aracı olarak düşünülen kitle partisine egemendiler. Sosyalist bir parti anlayışı. Alman Sosyal Demokrat Partisinin gelişiminin başlarında çok açık bir şekilde dile getirilmiştir. Partilerin kendilerinden bağımsız olarak çalışan İmparatorluk Hükumetinin oluşumunda doğrudan hiçbir rol oynamadığı 1914 öncesi Almanya'sındaki siyasal durum, esas olarak SPD'nin etkinliklerini parlamenter koşullar içinde düşünmesine hiç bir neden olmaması demekti. Tersine, SPD 1878-90 arasındaki yasa-dışı döneminden sonra, varolan
siyasaal sistemin dışında kalan (1914 'e gelindiğinde bir milyondan fazla üyesi
bulunan) bir kitle partisi olarak hızla büyüdü, "katılımcı-olmayan muhalefete girişti ve 1914 'den itibaren "devlet içinde bir devlet görünümü" aldı.
…………….
Bu yüzyıldaki siyasal olayların gözlemlenmesi sonucu elde edilen izlenim, siyasal çıkarların örgütlenmesi ve dile getirilmesinde büyük bir istikrar veya devamlılık değil, daha çok hatırı sayılır bir kargaşa ve değişebilirlik izlenimidir. Elbette ki, siyasal partiler bazı ülkelerde diğerlerine göre çok daha fazla olmak üzere önemli bir süreklilik unsurunu barındırmakta dırlar, ama her yerde partiler değişen ekonomik koşulların, toplumsal katmanlar ve çıkar kümeleri bakımından toplumun kompozisyonundaki değişmelerin ve yeni kültürel yönlenimlerin etkilerine çok fazla açıktır. Toplumsal hareketlerin büyük önemi işte burada ortaya çıkmaktadır; çünkü bu hareketler -ister sendika hareketi gibi geniş çaplı ve kalıcı olsun ister 1930'lardaki işsizler hareketleri gibi tarihsel bir dönemdeki özgül konularla ilgili daha özel hareketler olsun-kimi durumlarda sadece örgütlü siyasal formasyonların ortaya çıkışı veya dönüşümü için ön-koşulları koymakla kalmamakta, aynı zamanda siyasal savaşımlarda genellikle çok etkin özsel bir öge olan bağımsız bir siyasal bağlılık ve eylem biçimini oluşturmaktadırlar. Örneğin, Piven ve Cloward, ABD 'deki dört alt sınıf protesto hareketine ilişkin hayranlık uyandırıcı incelemelerinde, kitlesel protestolara, kitle tabanı olan kalıcı örgütler oluşturma çabalarından daha fazla etkililik yüklemektedirler: "Alt-sınıf kümeleri zaman zaman Amerikan siyasasında her ne etkide bulunuyorlarsa, bu etki örgütlenimden değil, kitle protestosundan ve protestonun yıkıcı uzantılarından kaynaklanmaktadır. Şili 'de Salvador Ailende'nin Halk Birliği Hükümeti'ni değerlendirirken toplumsal hareketlerin önemine ilişkin
benzer bir görüşü benimseyen Touraine, koalisyon iktidarının içindeki çeşitli
hareketlerin etkinlik ve faaliyetleriyle, yoksulların şikayetlerini, yekpare bir yönetici partinin resmi kanalları içinde sapmaya uğraması (belki de tıkanıp kalması) yerine, dolaysız ve sürekli olarak dile getirilebildiğini öne sürmektedir. Belki de geçen iki onyılın en çarpın özelliği, farklı türden toplumsal hareketlerin Batı demokrasilerindeki siyasal yaşamın kabul edilen bir parçası haline gelme şekilleri; bir ölçüde de eleştirinin, huzursuzluğun ve muhalefetin biçimsel siyasal kurumlar aracılığıyla dile getirilmesine fiilen olanak bulunmayan ülkelerdeki hareketler için model sağlamalarıdır. Bir dereceye kadar şematik bir biçimde, modern toplumsal hareketlerin gelişimindeki üç temel evreyi ayırtetmek mümkündür . İlki, avrupa'daki demokratik hareket veya işçi hareketi , daha sonraki bir dönemde kadınların oy hakkı hareketi ve sömürge bölgelerindeki veya günümüz otokratik devletlerindeki bağımsızlık hareketleri gibi hareketlerin sadece şikayetleri dile getirme ve siyasal değişmelere yol açma çabası için etkili araçlar sağladığı evredir. İkinci evre temsili hükümet, genel ve eşit oy hakkı ve özgür seçimlerle ilgili kazanımlar biçimsel kurumlar alanı dışındaki siyasal eylemin önemini azaltmış göründüğünde ortaya çıkar; bununla birlikte, bunalım dönemlerinde, işsizlerin hareketlerine veya bazıAvrupa ülkelerinde faşist hareketlere benzer toplumsal hareketler gelişebilir. Batı demokrasilerinde şimdiki durum olan üçüncü evre, bana öyle geliyor ki, toplumsal hareketlerin siyasal yaşamın (daha genel bir demokrasiyi yaygınlaştırma hareketini
yansıtan) az çok daimi bir özelliği olarak önemli ölçüde yeniden'-canlanışı ve çoğalışı evresidir. Temsili hükümetin, partilerin ve seçimlerin bugün vazgeçilmez bir çerçeve sağladıkları ama kendi başlarına halk tarafından yönetim şeklindeki daha radikal anlamda bir demokratik toplumu kurmakta yetersiz kaldıkları giderek daha fazla anlaşılmaktadır.
Ulusal düzeyde ekonomik ve toplumsal yaşamın ve diğer ulus devletlerle ilişkilerin genel düzenlenimi karmaşık bir hükümet ve idare aygıtını, geniş şekilde formüle edilen hedef ve siyasaları olan partileri ve partiler arasındaki yarışmayı gerektirmektedir; ama daha dolaysız ve ivedi siyasal eylem araçlarına da gereksinim bulunmakta olup, bu araçlar özgül şikayet ve çıkarların etkili şekilde dile getirilmesine imkan verecek, merkezileşme ve bürokratik yönetimin bazı uzantılarına karşı koyacak ve çok sayıda yurttaşın yaşam niteliklerini belirleme konusuna daha sürekli olarak pratik katılımını sağlayacaktır. Bu konunun bir başka ifade tarzı, gerek ekonomik olarak ileri, gerekse oldukça uzun bir demokrasi geleneği olan bu toplumlarda toplumsal hareketlerin yeniden-canlanması ve gelişmesinin bir ölçüde zaten mevcut olan toplumun "kendini-üretimi"nin belli başlı bir özelliği olduğunu; daha da önemlisi, topluluğun (collectivity) kendisini eşit yurttaşlar arasındaki ussal tartışma usulleriyle yönettiği, "egemenliğin bulunmadığı" ideal bir gelecek toplum biçiminin tasarımı olduğunu söylemektir. Günümüz toplumlarının bu yönde ne kadar yol alabilecekleri bir tartışma konusudur ama hiç değilse, son yıllarda siyasal eylem fikrinin bir hayli genişlediği; böylelikle de, şimdiden bireylerin ve birey kümelerinin muhalefetlerini her düzeyde öne sürebilmeleri nin ve kamusal tartışma alanına alternatif siyasaları getirebilmelerinin çeşitli yollarına ilişkin oldukça yaygın bir bilinçliliğin bulunduğu kabul edilmelidir.
https://ismetparlak.files.wordpress.com/2015/02/tom-bottomore_toplumsal-hareketler.pdf
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder