İŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İŞİD etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Temmuz 2016 Pazar

Savaş Başlıyor ve Seçimler



Savaş Başlıyor ve Seçimler,



Yazar: Ümit Özdağ
10 AĞUSTOS 2015 PAZARTESİ


Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, 5 Ağustos’ta Malezya’da yapmış olduğu açıklamada “ ABD ile yaptığımız anlaşma çerçevesinde , üstlerimizin, özellikle de İncirlik Üssü’nün açılması konusunda mesafe kat ettik… İnsanlı ve insansız Amerikan uçaklarının gelmeye başladığını görüyoruz. 
  Yakında IŞİD’e karşı hep birlikte kapsamlı bir savaş başlatacağız ” demiş. Bakan bu açıklamayı yaptığında İncirlik’ten kalkan insansız uçaklar Suriye’de ilk saldırıyı gerçekleştirmişlerdi. Önümüzdeki günlerde ABD Hava Kuvvetleri’nin 480. Filosu Almanya’dan Türkiye’ye gelecek ve İncirlik hava alanından Suriye ve Irak’taki IŞİD hedeflerine saldırıya başlayacak. Amerikan Hava Kuvvetleri'ni, IŞİD’e karşı koalisyonda yer alan diğer ülkelerin savaş uçaklarının gelmesi de izleyecek. Özetle, Türkiye bir savaşa girmiş durumda. Bu iki ordu arasında cephede gerçekleşen bir savaş değil. Konvansiyonel savaş değil bu. Düşük yoğunluklu bir savaş. Bu savaş bütün Türkiye’nin cephe olduğu bir terör saldırısı şeklinde gerçekleşecek bir savaş. Türkiye bu savaşı hem PKK hem IŞİD’e karşı sürdürüyor.
Tabii ki IŞİD, Türkiye’den kendisine yapılan saldırılara cevap verecek. IŞİD’in Irak ve Suriye dışında terör eylemi gerçekleştirme kabiliyetinin küçümsenmemesi gerekiyor. 

IŞİD ile organik bağı olmasa dahi IŞİD adına saldırı düzenlemeye hazır bir çok radikal unsuru dünyanın bir çok ülkesinde görmek mümkün. IŞİD; Mısır, Cezayir, Libya, Yemen, Suudi Arabistan, Afganistan, Nijerya, Tunus, ve Rusya’da örgütlüdür. IŞİD, bu ülkelerde etkili ve kitle imha amaçlı terör eylemleri gerçekleştirdiği gibi, bir kısmında elinde bölge tutmaktadır. Türkiye için IŞİD’i daha vahim hale getiren IŞİD’in Türkiye içinde de örgütlenmiş olması. AKP Hükümetinin gösterdiği hoşgörü sayesinde IŞİD Türkiye’yi, Suriye-Irak iç savaşının cephe gerisi olarak örgütledi. Türkiye’den binlerce insan IŞİD saflarına savaşmaya gitti. Bir bölümü hala savaşıyor, bir bölümü geri döndü. Gidemeyip, IŞİD’in amaçlarına hizmet etmek için yanıp tutuşanların sayısı da az değil. Ancak daha önemlisi IŞİD’in Türkiye içinde uyuyan hücreleri. Bunlar da muhtemelen kitlesel kıyım hedefli eylem gerçekleştirecek. IŞİD, yayınlamış olduğu bildiride: “İslam Devleti’nin bomba yüklü kamyonlarının hedefi olmak istemiyorsanız, acilen elinizi bu savaştan çekin. O güvendiğiniz ABD sizi kurtaramayacak. Yarın İslam Devleti size saldırınca, ansızın bir bomba patlatılınca oturup ağlamayın. Bunu siz istiyorsunuz. Ey Türkiye halkı, başınızdakiler sizi Haçlı ABD’ye köle yapıp savaşa sürüklüyor. Bugün İslam Devleti’nin bombalandığı için mutlu olanlar, yarın hilafet aslanlarının bombalarını yiyince bakalım ne diyecek” diyerek ülkemizi tehdit etmiştir. Bu tehdit IŞİD gibi bir terör örgütü söz konusu olduğunda ciddiye alınmalıdır.

Öte yandan AKP’nin müzakere sürecinde teslim olduğu ve Güneydoğu Anadolu’yu fiilen devrettiği PKK terör örgütüne karşı devlet güçlerinin zorlaması ile başlayan bir terörle mücadele süreci vardır. Bu terörle mücadelenin geleceği belirsizdir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “ Açılım bitti ” derken, Başbakan Davutoğlu ve AKP’li bakanlar, açılımın devam edeceğini ifade etmektedirler. PKK ise müzakere sürecini çatışmasız olarak, sürekli meşruluk ve güç kazanarak değerlendirdiğini gördüğü için, şimdi devletin tepki göstermesine neden olan Ceylanpınar’daki 2 polisin şehit edilmesi eyleminden pişmandır. Örgüt, bu eylemi gerçekleştirirken, devletin son 3 senede olduğu gibi tepki göstermeyeceği noktasından hareket etmiştir. 

Şimdi örgüt bir yandan “ Tekrar müzakerelere dönelim ” derken, diğer yandan terör eylemlerini bölgesel ayaklanmaya dönüştürecek hazırlıklar içindedir. 

PKK terörü büyük bir hızla tırmanmaya başlamıştır. Güneydoğu Anadolu’da bir çok ilçede devlet güçleri kontrolü yitirmiş durumdadırlar. Şırnak, Cizre, Silopi gibi merkezlerde durum vahimdir. Çünkü, güvenlik güçlerine hala kapsamlı bir iç operasyon için talimat verilmemiştir. AKP Hükümeti, devletin gücünü göstermesini engelleyerek, PKK’nın Türkiye içindeki ayaklanmanın şartlarını hazırlaması için zaman kazanmasına neden olmaktadır. Terör Ağustos sonuna kadar tırmanmayı sürdürecek, Eylül-Ekim’de belirli il ve ilçe merkezlerinde büyük çaplı ayaklanmalar başlayacaktır.  Öte yandan gerek IŞİD gerek PKK’nın büyük şehirlerde özellikle AVM gibi yerlerde bombalı saldırılar düzenlemesine çok müsait şartlar güvenlik güçlerinin ısrarlı uyarılarına rağmen, AVM yönetimlerinin umarsız tavrından dolayı devam etmektedir.

Özetle, IŞİD ve PKK ile savaş yeni başladı, ancak önümüzdeki dönemde savaşın temposu artarak yükselecek. Savaş ortamında genel seçim olmaz. Olur ise bedelinin yüksek olma ihtimali çok yüksek olur. Terör ortamında genel seçim yapmak kitleleri terör saldırılarına açık hale getirmek demektir. Mitingler, terör örgütlerinin açık saldırı alanı haline gelir. 

Terör örgütleri kitlesele kıyım hedefine ulaşmak amacı ile eylemlerine hedef teşkil edecek faaliyetler seçim döneminde yoğunlaşır.  Hiçbir ülke terör ile karşı kapsamlı bir çatışmanın içine girdiği bir dönemde genel seçim yapmaz. Türkiye’nin 2010’lu yıllarda karşı karşıya olduğu terörün doğası 1990’lı yıllarda karşı karşıya olduğu terörden çok daha farklıdır. 1990’lı yıllarda IŞİD gibi konvansiyonel/gerilla/terör karışımı eylem bütünlüğüne erişmiş bir terör örgütü dünyada yoktu. Bugün var ve onun ile savaşıyoruz. Ayrıca PKK bugün 1990’lı yıllarda olduğundan çok daha güçlüdür. 1990’lı yıllarda PKK ile çatışmalar kırsal kesimde yoğunlaşıyordu. Bugün ise PKK kentlerde AKP’nin kentleri PKK’ya teslim eden politikalarının sonucunda büyük bir silahlı etkinlik kazanmıştır.  

Bugün yaşadıklarımız büyük ölçüde PKK’ya teslim olan AKP’nin yanlış politikalarının sonucudur. 

AKP, müzakerelerde alanı PKK lehine boşaltmıştır. Kalekolların inşaatı büyük ölçüde durduruldu. Güvenlik güçleri alan boşaltıp, operasyonlarını durdurup, garnizon ve karakollarına sığınmaya zorlanırken, terör örgütü her geçen gün Güneydoğu Anadolu bölgesinde otoritesini inşa etmiştir. AKP Hükümeti ise devletin en temel gayesi olan vatandaşlarının temel hak ve özgürlüklerini korumak olan görevini bir kenara bırakarak, PKK’nın bölgede vatandaşların rutin yaşamına müdahale edecek noktaya gelmesini seyretmişlerdir. Terör örgütü, Hükümetin sağladığı dokunulmazlık ile örgütlenme, istihbarat, yeni adam temini gibi çalışmalarını yürütürken ve kırsaldan il ve ilçe merkezlerine doğru örgütlenerek inerken, güvenlik güçlerine müdahale etmeme emri verilmiştir.

Oslo’da müzakerelerde PKK temsilcilerine PKK’yı aldığı önlemler ile rahatsız eden vali ve emniyet müdürlerini Hükümete şikayet edebilecekleri ifade edilmiştir. PKK’yı rahatsız eden  Türkiye Cumhuriyeti valileri tasfiye edilmiş, yerine TSK’nın operasyon taleplerini reddeden, Öcalan’a “çözüm sürecine katkılarından dolayı” teşekkürlerini sunan valiler atanmıştır.

Terör örgütü ise müzakereleri, AKP’nin sürekli taviz verdiği, örgütün ise Güneydoğu Anadolu’da devlet iktidarı yanında örgüt iktidarı inşa etmek için kullandığı bir süreç olarak değerlendirmiştir.

 İmralı’da Öcalan ile AKP’li bürokratlar arasında Yeni Türkiye’nin anayasal yapısının pazarlığı yapılırken, terör örgütü, Güneydoğu Anadolu’da yol kontrolü, vergi toplanması, yargılama yapılması, hazırlanan bir ayaklanmanın askeri/politik altyapısının oluşturulması çalışmalarını sürdürülmüştür.

 Sonuç olarak, PKK ile mücadele 1990’lı yıllardan daha zor olacak. Çünkü AKP Hükümetleri müzakere sürecinde PKK’nın güçlenmesine yardımcı oldular, önünü açtılar. 3 Ağustos 2015’te Başbakan yardımcısı Bülent Arınç, bir televizyon kanalında şunları söyledi: "Bizim prensibimiz zaten bugüne kadar onlar ateş etmedikçe, eylem yapmadıkça biz yapmayacağız idi. Bunu biz son güne kadar, 10-15 gün evveline kadar hep uyguladık. O yüzden bizi halk da eleştirmiş olabilir, 'Bunlar silahlarıyla her gün köylerde ama siz bunlara bir şey yapmıyorsunuz.' Halkın şöyle söylediğini biliyorum, 'Üzerinde silah olan PKK'lı teröristler karakolun önünden geçiyorlar, onlara el sallıyorlardı. Asker de onlara hiçbir şey yapmıyordu.' Durum biraz böyleydi. Ama bunun bir tek sebebi vardı, tekrar terörün hortlamaması, siyasi görüşmelerin, müzakerelerin sonuca ulaşması. 

Meğer onlar alay ediyorlarmış. Yani el sallarken, 'Biz buradayız bak, sen de bize karışamıyorsun.' “AKP’nin yapmış olduğu hataların bedelini şimdi bütün Türk Milleti ve devleti ödemektedir.

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2015/08/10/8267/savas-basliyor-ve-secimler

..

14 Şubat 2015 Cumartesi

CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ SONRASI TÜRKİYE, KÜRTLER , İŞİD, İRAN ve SUUDİARABİSTAN


CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ SONRASI  TÜRKİYE, 
KÜRTLER , İŞİD, İRAN ve SUUDİARABİSTAN

10 Ağustosta gerçekleşen seçimlerin ardından Türkiye’de yeni bir dönem başlarken, Cumhurbaşkanlığını kazanan Erdoğan’ın Irak ve Suriye’de yaşanan çatışmalara nasıl bir yaklaşım göstereceği merak edilenler arasındadır.
Cumhurbaşkanı seçiminin sürdüğü bir dönemde IŞİD’in Kürt, Yezidi ve Hıristiyan unsurlara yönelik kapsamlı bir saldırı başlatmasının üzerinden günler geçmesine rağmen, Türkiye’nin pasif bir pozisyonda gelişmeleri dışarıdan seyretmeye çalıştığı tüm aktörlerin dikkatini çekmiştir. ABD’nin sınırlı askeri müdahalesinin ardından başta Fransa olmak üzere Avrupalı güçler Kürtlerle dayanışma ve destek mesajlarını yayınlamasına karşın, askeri olarak IŞİD’in geriletmesine dönük bölge ülkelerinin desteği daha da önemli olduğu açıktır. Türkiye, yanı başında başta Yezidiler ve Şii Türkmenlere yönelik katliamların gerçekleşmesine karşın İŞİD karşısında ortak bir tutum almakta zorlanmıştır. Öfke topluluğu, halk realitesi gibi nitelendirmeler ise, IŞİD tehdidinin küçümsenmesi veya halen IŞİD’e etki etme girişimi olarak yorumlanmıştır.
Diğer yandan halk tarafından seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın yapmış olduğu Balkon konuşması ise, Türkiye’nin bölgedeki tüm halkların kaygılarını ve taleplerini karşılama yönünde bir irade ortaya konacağına yönelik bir algının oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Erdoğan’ın ortak medeniyet vurgusu bölgedeki Kürtler, Şiiler, Süryaniler, Yezidiler ve diğer halklar tarafından olumlu karşılanırken, bu konuda verilen sözlerin pratik düzeyde de karşılık bulması için Türkiye’nin hızlı bir şekilde IŞİD karşısından daha aktif bir pozisyon alması gerekmektedir.
Nitekim, Irak Kürdistanı’nın enerji, ticaret, siyaset ve dış politikada her zaman Türkiye’ye bir öncelik verdiği açıktır. İki taraf arasındaki ticaret hacmi 15 milyar dolara yaklaşırken, Irak Kürdistanı pazarının yaklaşık % 85’i Türk şirketleri tarafından yürütülmektedir. 1991’den itibaren ilk kez ciddi bir güvenlik sorunu yaşayan Erbil’e Türkiye yerine doğrudan ABD ve İran’ın destek vermesi ise gelecekte Kürtlerin Türkiye’ye olan bakışını etkileyebilecek niteliktedir.
Daha açık bir deyişle İran Kürtlere ve diğer azınlıklara yönelik IŞİD saldırıları karşısında daha aktif bir politika yürüterek, bölgedeki gelişmeler karşısında pasif bir tutum içinde olmayacağını göstermektedir. Ancak, Türkiye ise tam aksine IŞİD’in saldırıları karşısında henüz bir strateji ortaya koyabilmiş değildir. Ortak medeniyetin parçaları olan Kürtler, Yezidiler, Süryaniler, Keldaniler, Türkmenler ve diğer azınlık gruplar eğer güvenlik sorunlarında Türkiye’yi yanı başlarında görmezlerse, bu halkların birbirine olan güvenini sarsacaktır.
Bu kapsamda Irak ve Suriye’de meydana gelen gelişmeler ne bölgesel ne de küresel düzeyde hiçbir aktör sessiz kalamayacağı derecede önemlidir. İsmi tam olarak konulmasa da bölgedeki halklar arasında ciddi bir hesaplaşma yaşandığı açıktır. İlk önce Irak’ta Şiiler ve Sünniler arasında başlayan iç savaş ardından tüm bölge halklarını içerisine alan bir çatışma ve kanlı hesaplaşmaya dönüşmüş bulunmaktadır. IŞİD ile birlikte hareket eden Sünni Arapların arkasında Suudi Arabistan ve Abu Dabi’nin yanı sıra İngilizlerin de yer aldığı bölgede dile getirilmektedir. Böylelikle İngilizler 100 yıl önce Şerif Hüseyin öncülüğünde Sünni Araplarla kurmuş olduğu ittifakı tekrar canlandırdıkları ifade edilmektedir. Öte yandan ABD’nin ise Erbil üzerindeki baskının artmasına paralel olarak iç çatışmaya müdahil olması, küresel düzeyde ABD-İngiliz çekişmesinin sınırlarını oluşturmaktadır. Fransızlar da ABD ittifakıyla birlikte hareket edeceklerini belirtmelerine karşın, Rusya ise İran ve Esad üzerinden bölgedeki ittifak ve denge siyasetinin parçası olarak kalmaya devam ettiğini göstermektedir. ABD’nin IŞİD karşısında sınırlı güç kullanması aynı zamanda Washington’un Kürtler üzerinde daha baskın ve etkin olmasına yol açacaktır.
Öte yandan bölgesel düzeyde bakıldığında ise İran açısından Kürtlerin doğrudan Sünni Araplarla çatışmaya başlaması olumlu algılanmıştır. Böylelikle Kürtlerin bir yandan Irak’ın içinde kalması sağlanırken diğer yandan da güvenlik sorunlarıyla karşılaştıklarında Türkiye’den ziyade İran’ın kendilerine yardımcı olacağını göstermiş olmaktadır. Ayrıca İran bir kez daha Bağdat ve Erbil üzerinden Washington ile ortak bir cephede yer almış olmaktadır.
Suudi cephesinden bakıldığında ise Kürtler ve diğer azınlık gruplar tarih boyunca ya Türkiye ya da İran ile birlikte hareket ettiklerinden, Sünni Arap güçleri karşısından yenilmesi gerekilen bir güç olarak görülmektedirler. Ancak Riyad-Abu Dabi yönetimi Kürtlerin iradesini yok sayarak elde ettiği birçok kazanımı da kaybetme riskiyle karşı karşıya kalmıştır. Nitekim, Musul’un ardından bir çok Sünni lider Erbil’den Bağdat’a karşı meydan okumaya yönelmişti. Ancak son gelişmelerin ardından Sünni liderlerin Erbil’de eskisi gibi politika yürütmelerinin oldukça güç olacağı açıktır.
Kürtler açısından bakıldığında tarihi yeniden yazmaya başladıkları dikkat çekmektedir. Farklı Kürt grupları ortak düşman karşısında ortak askeri cephe kurmuş durumdadırlar. Ayrıca, Kürt grupları bölgedeki diğer azınlık grupların da koruyuculuğunu üstlenmiştir. Yezidiler, Süryaniler ve Türkmenler açısından bakıldığında Kürtler en güvenilir ortak olduklarını savaş cephesinde fiili olarak ortaya koymuş bulunmaktadırlar. Ayrıca Irak ve Suriye cephesinde yer alan Kürt silahlı grupları,  KDP, YNK, YGP, PKK ve diğer tüm gruplar yürüttükleri askeri mücadelede etik ve insani değerleri referans alan bir mücadele yürütme kapasitesine sahip olduklarını göstermişlerdir. Bir yandan sivil halkın korunması diğer yandan da yalnızca askeri gruplara karşı silah kullanma yönünde ortaya konan Kürt iradesinin bölge halkları tarafından da doğru okunması gerekir.
Türkiye açısından bakıldığında bir yandan Kürtlerle birlikte hareket etme arzusu, diğer yandan da Sünni Araplarla kurulan ittifakları sürdürme gayreti içerisinde olduğu dikkat çekmektedir. Ancak, Sünni Arap güçlerinin tüm ekonomik ve askeri desteğe rağmen IŞİD üzerinden kendilerini konumlandırmaları, gelecekte Sünni Arapların güvenli bir bölge oluşturmalarını da engelleyebilir. Tarık El Haşimi örneğinde görüldüğü üzere, Sünni Araplar ilk önce Türkiye ile ilişkilerini güçlendirmek istemiş ancak daha sonra Körfezin etkisi altına girmeyi kabul etmişlerdir. Dolayısıyla Türkiye’nin hızlı bir şekilde karar vermesi gereken bir sürecin içerisinde olduğu açıktır. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Balkon konuşmasında ifade ettiği gibi Türkiye, kendi medeniyetinin parçalarına sahip çıkıp, bölgede yaşanan katliamlar karşısında daha aktif bir tutum takınması beklenmektedir. Yine Erdoğan’ın adalet vurgusunun dış politikada da daha aktif bir biçimde karşılık bulması beklenmektedir. Aksi durumda ve Davutoğlu’nun politikalarına aynen devam edildiğinde bölgede ciddi bir istikrarsızlık da baş gösterebilir. Davutoğlu’nun ifade ettiği üzere “IŞİD dediğimiz yapı radikal, terörize gibi bir yapı olarak görülebilir. Ama oraya katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu. Eğer Irak’ta Sünni Araplar dışlanmamış olsaydı böyle bir öfke birikmesi olmazdı. IŞİD öfkeyle büyüyen bir tehdit ama işin özünü unutmamak lazım” yaklaşımı içinde yer alarak, IŞİD’in katliam ve sürgün politikaları karşısında sesiz kalmaya devam edecektir. [1] Açıkçası IŞİD içinde yer alan birkaç kişi üzerinden IŞİD’in Kürtler ve Türkmenler tarafından desteklendiğini ifade etmek gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Aksine özellikle Şii Türkmenler ve Kürtler bir çok cephede IŞİD’e karşı hayati öneme sahip bir mücadeleye yürütmektedirler. Bölge halklarının temel beklentisi saha da karşılığı olmayan tezlerinin yerine, adaletli ve ortak medeniyetin yeniden inşasını hedefleyen daha aktif bir strateji belirlenmesi yönündedir.
Doç. Dr. Veysel Ayhan
IMPR Başkanı


27 Kasım 2014 Perşembe

OSMAN PAMUKOĞLU CEVAPLADI; İŞİD NASIL BİTER VE YOK EDİLİR..


OSMAN PAMUKOĞLU CEVAPLADI; İŞİD  NASIL BİTER VE YOK EDİLİR..



Osman Pamukoğlu, Halk Tv'de, CHP'li Muharrem İnce ile birlikte Uğur Dündar'ın konuğu oldu. Programın gündemi, Ortadoğuda yaşanan gelişmeler ve çözüm süreciydi. Pamukoğlu, Ak Parti'yi, çözüm sürecinde Abdullah Öcalan'ın her dediğini yapmakla suçladı.

"TÜRKİYE SURİYE TOPRAKLARINA ASLA GİRMEMELİ"

Osman Pamukoğlu, 1991 ve 2003'de yaşanan savaşların Ortadoğu'yu mahvettiğini söylediği konuşmasında, "Türkiye suriye topraklarına asla girmemeli. Bizim orada işimiz yok. Geçilmeyecek, tehlikeli. Savaş denilen şeyin öncesi de içi de belirsizliktir." dedi.
Pamukoğlu, Uğur Dündar'ın, "IŞİD tehlikesi Türkiye tarafından nasıl algılanmalı, bununla mücadele nasıl olmalı?" sorusuna da şu cevabı verdi;

"TIRNAĞI OLAN BAŞINI KAŞISIN"

"Orada, Kobani, Cezire, Afrin var, Kürtlerin yaşadığı yerler. IŞİD, Kobani'yi yani ortadaki baklayı koparmaya çalışıyor. Sıra diğerlerine de gelecek. Kobani'ye gittiğinizde şunu görüyorsunuz. Yakalarında İmralı'dakinin resmi, makam odalarının arkasında İmralı'dakinin resmi, bir tarafta PYD'nin bir tarafta PKK'nın bayrağı. Kobani'de halk yok. Savaşanlar var. PKK isterse dağ kadrosunu Kobani'ye gönderir ama göndermiyor. Ne diyor Kandil'dekiler, "biz dağda çarpışırız kırsalda çarpışmayız." Pazarlık mı yaptınız nerede çaçarpışacağınızla ilgili. PKK, topraklarımızdan hiçbir zaman çekilmedi. İmralı'daki oradan tehdit ediyor sürekli. Şöyle olur böyle olur. Rojava ya da başka bir yer, bizim o topraklara yapabileceğimiz bi şey yok. Tırnağı olan başını kaşısın."

"KENDİ BAŞIMIZA IŞID'LE MÜCADELE EDEMEYİZ"

Osman Pamukoğlu, Türkiye'nin IŞİD'le nasıl mücadele edeğine ilişkin de şunları söyledi;
"Bunu kendi başına yapamaz. Suriye'nin yüzde 35'ini Irak'ın yüzde 30'unu aldığınız zaman ne yapacaksınız. ABD Devlet Başkanı bile 3 yılı alır dedi sonra da bu uzun sürer dedi. 1300 km'lik sınırımızı hayal edin. Muazzam bir şey. IŞİD'le temas etmemiz için bu sınırlardan 40-50 km güneye girmemiz lazım. Bu birkaç tugayın, 30-40 bin askerin yapabileceği bir şey değil. Bütün dünya bu konunun üzerine eğilecek. İttifak yapmadan bunu yapmak mümkün değil."


..