21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ekim 2019 Pazar

AYRILIKÇI PKK TERÖRÜNÜN EKONOMİK MALİYETİ., BÖLÜM 2

AYRILIKÇI PKK TERÖRÜNÜN EKONOMİK MALİYETİ., BÖLÜM 2 



V. Göçlerden Kaynaklanan Kayıplar 

Terör nedeniyle bölge içi ve bölge dışına yapılan göçler, iki tür doğrudan maliyet getirmiştir. Bunlardan birincisi, terör nedeniyle boşalan ya da boşaltılan kırsal yerleşmelerdeki üretim kaybı, ikincisi ise göçedenleri yeniden iskânın 
maliyetidir. Bu maliyetlerin nasıl hesaplandıkları ekte ayrıntılı olarak verilmiştir. 

Yapılan hesaplamalara göre 2005 yılı sonuna kadar göç nedeniyle, -birikimli-kırsal üretim kaybı 2005 Yılı fiyatlarıyla 

16.32 milyar YTL’dir [Tablo 4]. Bu doğrudan bir kaynak kaybıdır. Göç olmasaydı kırsal kesimde bu miktarda bir katma değer yaratılmış olacaktı. Göçedenlerin, göçettikleri yerlerde yeniden iskânlarının tahminî maliyeti 2005 Yılı fiyatlarıyla 2.98 milyar YTL olmuştur [Tablo 4]. Bunun nasıl hesaplandığı ekte açıklanmıştır. 

VI. Boşalan Yerleşmelere Geri Dönüşün Maliyeti 

Terör nedeniyle kırsal kesimden göçedenlerin bir kısmı 2000’den itibaren ortamın iyileşmesi nedeniyle ayrıldıkları köylere geri dönmüşlerdir. İçişleri Bakanlığı’na göre 2005 Yılı ortasına kadar 125539 kişi köye geri dönüş yapmıştır. Ekte nasıl hesaplandığı ayrıntılarıyla verilen köye dönüşün tahminî maliyeti 2005 Yılı fiyatlarıyla 305.2 milyon YTL’dir. 

Tablo 4: Ayrılıkçı Terörün Ekonomik Maliyeti 2005 Yılı’ndan sonraki 2 yılı 

NOT:  2005 Yılı ortalama Dolar kuru kullanılarak elde edilmiştir. 
1 Dolar= 1.3408 YTL. 

VII. Ayrılıkçı Terörün Maddî Varlıklara Verdiği Zarar 

Ayrılıkçı terör çok sayıda araç ve iş makinaları, tren vagonu, köprü, karakol, okul, sağlık ocağı, cami ve benzeri maddi varlıkları, ya tamamen ya da kısmen tahrip etmiştir. 2001 Yılı Nisan sonuna kadar tahrip edilen maddî varlıkların 
bir listesi ve parasal olarak uğranılan kaybın büyüklüğü Ek Tablo 1’de verilmiştir. Maddî varlıklara verilen tahminî zarar, 2005 Yılı fiyatlarıyla, 223.5 milyon YTL’dir. 

VIII. Ayrılıkçı Terörün Ekonomik Maliyeti 

2005 Yılı sonuna kadar ayrılıkçı terörün ekonomik maliyeti hem 2005 Yılı fiyatlarıyla YTL olarak, hem de ABD Doları olarak, harcama ve maliyet kategorileri itibariyle Tablo 4’te verilmektedir. Terörden ve terörle mücadeleden kaynaklanan can kaybı hariç toplam doğrudan ekonomik maliyet 72.34 milyar YTL, ya da 53.95 milyar Dolar’dır. 

IX. Ayrılıkçı Terörün Ekonomik Etkileri: Sonuç Gözlemleri 

Ayrılıkçı Terörün ekonomik sonuçları konusunda özetle aşağıdaki hususlar söylenebilir. 

i) Ayrılıkçı terörün Türkiye’ye önemli kaynak maliyeti olmuştur. 2005 yılı sonuna kadar terörün doğrudan ekonomik maliyeti olan 72.34 milyar YTL, ya da 53.95 milyar Dolar küçümsenecek bir rakam değildir. Dolaylı maliyetler de hesaba 
katıldığında tahminî toplam maliyet, bu rakamın çok üzerinde olabilir. 

2005 Yılı’ndan sonraki 2 yılı aşkın dönemde terörle mücadele kuşkusuz ekonomiye yeni maliyetler yüklemiştir. 
Bunlar da gözönüne alındığında Nisan 2008 sonuna kadar terörden ve terörle mücadeleden kaynaklanan doğrudan ekonomik maliyetin tahminî olarak 2005 Yılı fiyatlarıyla en fazla 100 milyar YTL, ya da 75 milyar Dolar olduğu söylenebilir.  
Bu rakamlar önemli olmakla birlikte, kamuoyunda dolaşan 250-300 milyar Dolar’a ulaşan söylentilerin çok altında, bunların yaklaşık dörtte biri düzeyindedir. 

ii) Terörle mücadeleden kaynaklanan güvenlik harcamaların daki artış konsolide bütçe açıklarının gözardı edilemeyecek bir bileşeni olagelmiştir. Güvenlik harcamalarındaki tahminî artış, konsolide bütçe açıklarının yüzde 4.32 ile yüzde 24.55’i arasında oynamış daha çok da yaklaşık yüzde 10 düzeylerinde olmuştur. Bu rakamlar güvenlik harcamalarındaki artışların bütçe açıklarının esas olarak başka faktörlerden kaynaklandığını göstermektedir. 

iii) Kamu borçlanma gereğini artıran güvenlik harcamalarındaki artışların sığ malî piyasalarda reel faizlerin tırmanmasına katkıda bulunduğu yadsınamaz. Dolayısıyla tırmanan reel faizler nedeniyle özel sektörün, reel sektörde 
yatırım yapmaktansa, portföy yatırımlarına yönelmesinde, güvenlik harcamalarındaki artışların, büyük olmasa da, bir rolü olmuştur. 

iv) Terörün nedenlediği göç Doğu ve Güneydoğu’nun özelikle il merkezi durumundaki kentlerle, Batıda’ki büyük kentlerde, fizikî altyapı üzerinde büyük baskı oluşturmuş, daha uzun zamana yayılacak bazı altyapı yatırımlarının, 
daha kısa bir döneme sıkıştırılmasını gerektirerek, yerel yönetimlerin malî yapılarını bozmuştur. Göç edilen kentlerde gecekondulaşma ve kalabalıklaşma nedeniyle, yaşam kalitesi düşmüştür. Ayrıca göç terörü Batı’daki kentlere taşımış, buralardaki güvenlik sorunlarını artırmıştır. Güvenlik harcamalarındaki artışın bir nedeni sadece Doğu ve Güneydoğu’da değil, Batıdaki kentlerde göç sonucu oluşan ortamda gelişen terörle mücadeledir. 

v) Ekonomik açıdan terörden en zararlı çıkan bölge; terörü besleyen ve teröre sahne olan bölgedir. Bu bölgede göç nedeniyle kırsal kesim birçok yerde boşalmış, üretim durmuş, kentsel kesimde ise terörün arzettiği risk nedeniyle 
konut dışında yatırım yapılamaz hale gelmiştir. Bu risk halen devam etmektedir. Bölge ekonomisi bir fasit daire içindedir. 

EK 

I. Boşalan ya da Boşaltılan Kırsal Yerleşmelerdeki Üretim Kaybı ve Bundan Kaynaklanan Dolaylı Kayıp Boşalan ya da boşaltılan yerleşmelerdeki üretim kaybının hesabında aşağıdaki yöntem kullanılmıştır. 

i) DİE’nin İller İtibariyle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla, 19871994 adlı yayınından OHAL Bölgesi’ndeki 14 ilin 1987 Yılı Üretici Fiyatlarıyla 1989, 1990 ve 1991 yıllarındaki toplam tarımsal hasılası bulunmuş ve bunların aritmetik ortalaması 
alınmıştır. 

ii) Üç yılın ortalama hasılası 14 ilin 1990 Genel Nüfus Sayımı’ndaki kırsal nüfusuna bölünerek kişi başına tarımsal hasıla bulunmuş ve bu; Gayri Safi Millî Hasıla zımnî deflatörü kullanılarak, 2005 Yılı sabit fiyatları cinsinden ifade edilmiştir. 
2005 Yılı sabit fiyatlarıyla 1989-1991 dönemi için kırsal nüfus başına düşen ortalama tarımsal hasıla 1.2072 milyar TL’dir. Bu rakam 1990 yılı değeri olarak alınmıştır. 

iii) Her yıl için yüzde 1 verimlilik artışı olduğu varsayılarak 1980-2005 dönemindeki her yıl için 2005 yılı sabit fiyatlarıyla kişi başına tarımsal hasıla hesabedilmiştir. Yapılan hesaplamada kişi başına tarımsal hasıla 1980 yılı için 1.0923 milyar TL, 2005 yılı için, 1.4026 milyar TL olarak bulunmuştur. 

iv) Herhangi bir yılda kırsaldan göçeden bir kişi için 2005 yılına kadarki (2005 dahil), birikimli üretim kaybı hesaplanmıştır. 
Örneğin, 1980 yılında göç eden birinin 2005 yılına kadar birikimli üretim kaybı 32.30 milyar TL, 1995’te göç eden birinin ise 14.68 milyar TL’dir. 

v) Ayrılıkçı terör nedeniyle 2005’e kadar kırsaldan toplam göç olarak HÜNEE araştırmasındaki (2006; 6) 837200 kişi alınmıştır. Bu sayı 1980-2005 arasındaki yıllara dağıtılmıştır. 

vi) Kırsaldan göç yıllara dağıtılırken HÜNEE araştırmasında güvenlik nedeniyle göçün 5 yıllık dönemler itibariyle yüzde dağılımı kullanılmıştır (s.59, Tablo 5.6). Ancak, ilgili tabloda dönemler itibariyle göç yüzdelerinin toplamı 89.4 
olduğundan, dönemler arasındaki oranlar korunarak tablodaki yüzdeler 1.1186 ile çarpılmış ve yeni bir dönemsel dağılım elde edilmiştir. Toplam göç -837200- bu oranlar kullanılarak dönemlere dağıtılmış ve her dönemdeki göçün o dönem içindeki yıllara eşit sayıda dağıldığı varsayılarak yıllık göç hesabedilmiştir. 1980 ve öncesi göçün tümünün (12174) 1980 yılında yapıldığı varsayılmıştır. 
vii) Her yılki göç sayısı o yıla ait kişi başına birikimli tarımsal üretim kaybına çarpılarak o yılki göçe ilişkin toplam birikimli üretim kaybı bulunmuştur. 

viii) Yıllık birikimli tarımsal üretim kayıpları toplanarak, 1980-2005 dönemi için 2005 Yılı sabit fiyatlarıyla toplam üretim kaybı hesap edilmiştir. Çıkan rakam, 16.33 milyar YTL’dir. 

II Güvenlik Nedeniyle Göç Edenlerin Yeniden İskan Maliyeti 

Güvenlik nedeniyle 2005 yılı sonuna kadar tahminî olarak 1 096 889 kişi göstermiştir. HÜNEE araştırmasına göre bunlardan 837 200’i kırsaldan göçetmiştir (HÜNEE, 2006; 61). Geriye kalan 259689’u ise kentlerden göçetmiştir. Göçedenlerin yeniden iskan maliyetini tahmin edebilmek için hanehalkı büyüklüğünün bilinmesi gerekir. 

HÜNEE araştırmasına göre, göçedenlerin ortalama hanehalkı büyüklüğü 6.24 kişidir. Daha önce, 1990’ların başlarında yapılmış GAP Bölgesi’nde Toplumsal Değişme Eğilimleri Araştırması’na göre ise, hanehalkı büyüklüğü kırda 
8.3, kentte 6.4, evren genelinde ise 7.4 kişidir (GAPİ,1993, Bölüm II; 260). HÜNEE araştırmasının 2005 yılında yapıldığı, göç eden nüfusun kent koşullarında daha az çocuk yapma eğiliminde olduğu, dolayısıyla araştırmanın ailelerin 
kente bir uyum sürecinden geçtikten sonraki durumlarını yansıttığı göz önüne alınacak olursa GAP Bölgesi’nde Toplumsal Değişme Eğilimleri Araştırması’nın göç edildiği tarihlerdeki durumu daha iyi yansıtıyor olması yüksek bir olasılıktır. Bu nedenle, hanehalkı büyüklüğü kırdan göçedenler için ise 6.4 olarak alınacaktır. Buna göre, kırdan tahminî olarak 100867, kentten ise 40576 hane güvenlik nedeniyle göç etmiştir. 

Göç eden hanelerin gittikleri yerlerde yerleştikleri konut tipi, kalitesi ve büyüklüğü hakkında bir bilgi bulunmamakla birlikte, eldeki verilerden bir tahmin yürütülebilir. HÜNEE araştırmasına göre, yeniden oturmuş hanelerin yerleştikleri OHAL Bölgesi’ndeki 14 ilde yatak odası başına 1-2 kişi düşen hanelerin yüzdesi 30.4, 3-4 kişi düşenlerin yüzdesi 47.1, 5-6 kişi düşenlerin yüzdesi ise 15.3’tür. OHAL Bölgesi dışına ağırlıklı olarak göç edilen 10 ilde ise, bu yüzdeler sırasıyla 72.3, 

24.6 ve 3’tür. 14 ilde yatak odası başına düşen ortalama kişi sayısı 3.4, 10 ilde ise 2.1’dir. 14 ilde oturulan konutların yüzde 55.3’ünde zemin beton, yüzde 14.9’unda toprak, 10 ilde ise sırasıyla yüzde 26.0 ve yüzde 0.5’tir (HÜNEE, 2006; 36). Bu veriler ve özellikle kırdan göçenlerin ekonomik durumları göz önüne alındığında yeniden yerleşmenin büyük oranda gecekondu tipi konutlarda, bir kısmının ise daha yüksek standartta olduğu söylenebilir. Kırdan göçedenlerin bir kısmının gecekondudan daha yüksek standartta konutlarda, kentten göç edenlerin bir kısmının da gecekondu tipi konutlara yerleşmiş olmaları olasıdır. Bunların birbirini götürdüğü varsayılarak bu çalışmada kırdan kente göç edenlerin tamamının gecekondu tipi konutlarda, kentten göçedenlerin de daha yüksek standartta, sosyal konut tipi konutlara yerleştikleri 
kabul edilmiştir. 

Toplu Konut İdaresi’nin 2005 Yılı’nda Diyarbakır, Bursa, Bilecik ve Ankara Esenboğa’da ihale ettiği toplu konutların altyapı hariç metrekare maliyeti 226.22 YTL ile 280.74 YTL arasında değişmektedir. Maliyet altsınır olan 226.22 YTL 
kentten göç edenlerin yerleştikleri konutların metrekare maliyeti olarak alınır, bunun üçte- biri oranında altyapı maliyeti olduğu varsayılır ve konutların 120 metrekare olduğu kabul edilirse, kentten göç eden hanelerin yerleştikleri konut 
maliyetinin, 2005 Yılı fiyatlarıyla 36195 YTL olduğu ortaya çıkar. Buna göre kentten göç edenlerin tahminî yeniden iskan maliyeti 1468 milyon YTL olmuştur. 

Kullanılan malzeme, yapı kalitesi, daha düşük standartta altyapı gözönüne alındığında bir gecekondunun altyapı dahil metrekare maliyetinin, yukarda verilen sosyal konut metrekare maliyetinin yarısı olduğu kabul edilebilir. Ortalama 100 metrekare büyüklükte olduğu varsayılacak olursa, bir gecekondunun altyapı dahil maliyetinin 2005 Yılı sabit fiyatlarıyla 15 bin , güvenlik nedeniyle kırdan göç edenlerin yeniden iskân maliyetinin ise tahminî olarak toplam 1513 milyon YTL olduğu ortaya çıkar. Bu kabul ve tahminlere göre güvenlik nedeniyle göç eden hanelerin yeniden iskan maliyeti 2981 milyon YTL olmuştur. 

III. Boşalan Yerleşmelere Geri Dönüşün Maliyeti İçişleri Bakanlığı’na göre güvenlik nedeniyle boşalmış yerleşmelerden 355803 kişi göç etmiş ve 2005 yılı ortasına kadar bunlardan 125539 kişi köye geri dönüş yapmıştır (TESEV, 2006; 7). 

2000 Yılı Yatırım Programı’nda GAP İdaresi’nin “Köye Dönüş ve Rehabilitasyon Projesi” çerçevesinde Diyarbakır, Şırnak ve Batman illerinde 2759 ailenin 6 köye dönüşü için öngördüğü rakam aile başına 4.74 milyar liradır. İçişleri Bakanlığı’nın 1434 ailenin köye dönüşü için programladığı yatırım hane başına 3.77 milyar lira, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü [KHGM]’nin kırsal kesimde göçebe iskanı ve kamulaştırma nedeniyle iskân için çeşitli illerde bâzı altyapı 
dahil , aile başına öngördüğü rakam 14.21 milyar ile 18.08 milyar lira arasında değişmektedir. Öte yandan, devlet tarafından Konalga, Çatak’ta 2000 yılında iskân edilen 383 hane 2365 kişi için, altyapı dahil yaptığı toplam harcama 3.5 
milyon YTL hanebaşına 9138 liradır. Van Valiliği 2005 yılında, 20 haneyi yerleştirmek için toplam 146 bin YTL, Hane başına ise 7300 YTL harcama yapmıştır. 

2005 Yılı sabit fiyatlarıyla GAP İdaresi’nin öngördüğü maliyet hane başına 15.026 YTL, İçişleri Bakanlığı’nın öngördüğü maliyet 11.950 YTL, Konalga yerleşmesi’nin maliyeti ise, hane başına, harcamaların tümünün 2000’de yapıldığı kabul edilirse 28968 YTL, 1999’da yapıldığı varsayılırsa 43.771 YTL’dir. Konalga bir istisna, bir örnek köy niteliğindedir. Köye dönüşün büyük bir bölümünün Konalga gibi olmayacağı açıktır. 
Köye dönüş, daha çok köye dönen ailelere yapı malzemesi, koyun ve koç şeklinde aynî olarak yapılmakta, ve aileler verilen malzemeyi kullanarak evlerini kendileri yapmaktadırlar. Hane başına iskân maliyetinin GAP İdaresi’nin 
programladığı harcamayla Van Valiliği’nin 20 aileyi yerleştirmek için yaptığı harcama arasında olması, Van Valiliği’nin harcamasına, altyapının dahil olmadığı gözönüne alınacak olursa, gerçek maliyetin GAP İdaresi ve İçişleri Bakanlığı rakamlarına daha yakın olduğu varsayılabilir. Bu çalışmada, hane başına köye dönüş maliyeti, 2005 Yılı sabit fiyatlarıyla 15 bin YTL olduğu kabul edilmiştir. 

Konalga’da köye dönüş yapan ailelerin hanehalkı büyüklüğü ortalama 6.17 kişidir. Bu çalışmada da hanehalkı büyüklüğü 6.17 kişi olarak alınmıştır. Bu durumda 2005 yılı ortasına kadar köye geri dönüş yapan aile sayısı 20347’dir. 
Yapılan toplam tahminî harcama ise, 305.2 milyon YTL’dir. 

IV. Ayrılıkçı Terörün Maddi Varlıklara Verdiği Zararların Tahmini Ayrılıkçı terörün yol açtığı maddî hasar ve kayıplara ilişkin maliyet tahminleri kalemler itibariyle EK Tablo 1’de verilmiştir. Maliyet tahminlerine ilişkin yöntemlerin açıklaması aşağıdadır. 

A. Kamu ve Özel Şirket Araç ve İş Makinaları 

i) Araç ve Makinaların Fiyatları 

İş makinalarının kapasite ve tip itibariyle dağılımları bilinmediğinden önce DİE’nin Maddelere Göre Dış Ticaret, 1997 adlı yayınındaki 19 çeşit iş makinasının ortalama cif ithal fiyatları bulunmuş, daha sonra bunların aritmetik ortalaması 
alınmıştır. Aynı şekilde, üç tip damperli kamyonun ortalama ithal fiyatlarının aritmetik ortalaması, silindir hacmi 2500 cm3’ den büyük bir ve bundan küçük iki tip minibüsün ithal fiyatlarının aritmetik ortalaması alınarak, hesaplamalara 
temel olan damperli kamyon ve minibüs fiyatları bulunmuştur. Silindir hacmi 2500 cm3’den büyük dizel otobüslerin ortalama cif ithal maliyeti, otobüs fiyatı olarak alınmıştır. Bir binek otomobilin fiyatı 10000 ABD Doları olarak kabul edilmiştir. 

ii) Araç ve İş Makinalarının Tipler Arasında Dağılımı 

Tahrip edilen kamu ve özel araç ve iş makinalarının istatistiklerde sadece toplam sayıları verildiğinden bunların tipler arasında dağılımı konusunda varsayımlar yapmak gerekmiştir. 

Gazete ve televizyon haberlerinden ve Güneydoğu’ya yapılan iş gezilerinden edinilen izlenimlere dayanarak araç ve iş makinalarının tip itibariyle dağılımı konusunda aşağıdaki varsayımlar yapılmıştır. Tahrip edilen kamu araç ve iş makinalarının % 2.5’uğunun otobüs, % 7.5’uğunun minibüs, % 2.5’uğunun binek arabası, % 25’inin karayolu dışı damperli araç, % 47.5’uğunun iş makinası ve % 15’inin dizel kamyondan; özel araç ve iş makinalarının % 5’inin otobüs, % 25’inin minibüs, % 5’inin binek otomobili, % 20’sinin karayolu dışı damperli araç, % 25’inin iş makinası ve % 20’sinin dizel kamyondan oluştuğu varsayılmıştır. 

iii) Araç ve İş Makinalarının Ekonomik Değerleri 

Yeni olmayabilecekleri ve yıpranmış olabilecekleri gözönüne alınarak tamamen tahrip edilen araç ve iş makinalarından kaynaklanan zarar, bunların her birinin fiyatının yarısı kadar, kısmen tahrip edilenlerden kaynaklanan zarar ise bunların fiyatlarının yüzde 25’i kadar olarak alınmıştır. 

B. Karakol Maliyeti 

2000 Yılı Yatırım Programı’nda Jandarma Genel Komutanlığı’nın 22 adet hizmet binasının ortalama maliyeti, karakol maliyeti olarak alınmıştır. Kısmen tahrip olanlardaki kayıp, yenileme maliyetinin yarısı olarak kabul edilmiştir. 

C. Köprü Maliyeti 

Ortalama köprü maliyeti, Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü’nün 2000 yılı Yatırım Programı’ndaki 1128 adet köprünün ortalama maliyeti olarak alınmış, kısmen tahrip edilen köprülere verilen maddî zararın ortalama maliyetin yarısı olduğu 
kabul edilmiştir. 

D. Okul Maliyeti 

Köy ilkokullarının maliyeti GAP Master Plan Çalışması, Nihai Raporu’nun 3. Cildindeki Tablo 7’den alınmıştır. Tahrip edilen okulların yarısının 3 derslikli, yarısının 5 derslikli olduğu, her okul için ayrıca 1988 fiyatlarıyla 10000 dolar’lık 
donanım harcaması yapıldığı ve kısmen tahrip edilen okullarda maddî zararın, tarihî yenileme maliyetinin yarısı kadar olduğu kabu edilmiştir. 

E. Sağlık Ocağı Maliyeti 

GAP Master Plan Çalışması, Nihai Raporu’nun 3. Cildi’nin Tablo C.5’indeki A1 ve D1 tipi sağlık ocaklarının ortalaması, sağlık ocağı inşaat maliyeti olarak alınmış ve (1988 fiyatlarıyla) her sağlık ocağı için 15000 Dolar’lık donanım maliyeti ilave edilmiştir. Kısmen tahrip edilen sağlık ocaklarının maliyeti, donanım dahil, tarihî yenileme maliyetinin yarısı olarak alınmıştır. 

Ek Tablo 1: Ayrılıkçı Terör Mensuplarının Tahrip ettiği Maddî Varlıklar ve Bu Nedenle Uğranılan Kayıplar 

TOPLAM 166694.3 223.5 

NOT: 

2001 Yılı Nisan Ayı’na kadar verilen zarar, daha sonrası için bilgi edinilememiştir. Mutlu, 2002; 480’deki 2000 Yıllı Dolar’ı olarak ifade edilen maliyetler ABD Kentsel Yerler Tüketici Fiyat Endeksi kullanılarak 2005 yılı Doları’na dönüştürülmüştür. 
2005 Yılı Ortalama Dolar kuru kullanılarak YTL’ye dönüştürülmüştür. 
Mutlu, 2002; 480’deki, sehven yanlış verilen tren vagonu maliyeti düzeltilmiştir. 

Bütün fiyatlar daha sonra 2005 Yılı fiyatlarına irca edilmiştir. 

F. Tren Vagonu Maliyeti 

Tren vagonu maliyeti, yeni olmayabilecekleri ve yıpranmış olabilecekleri gözönüne alınarak, 2000 Yılı Yatırım Programı’ndaki 1520 adet yük vagonunun ortalama maliyetinin yarısı olarak alınmış, kısmen tahrip olanlara verilen maddî zararın yenileme maliyetlerinin yüzde 25’i kadar olduğu kabul edilmiştir. 

G. Diğerleri (PTT, TEK; Cami) 

Diğerleri sınıfına giren tesislerden tamamen tahrip edilenlerin herbirinin maliyeti (2000 Yılı Fiyatlarıyla) 200 000 ABD Doları, kısmen tahrip edilenlerin herbirine verilen zarar ise 100 000 ABD Doları olarak alınmıştır. 

Ek: Tablo 2. Ayrılıkçı Terör Nedeniyle Güvenlik Harcamalarındaki Tahminî Artışa (2005 Yılı ABD Doları Olarak, Milyon Dolar) 

TOPLAM 7808.16 3600.20 12406.41 8258.37 32073.14 

a) Her yıl ilgili kuruluşun GSMH’dan aldığı payda uzun dönem ortalamasına görece gösterdiği pozitif sapma, ayrılıkçı terörle mücadele için harcanan ek kaynak olarak alınmış bu sapma cari fiyatlarla GSMH’ya çarpılarak TL olarak ifade edilmiş, çıkan miktar içinde bulunulan yılın ortalama kuruna çarpılarak ABD Dolar’ına dönüştürülmüştür. 

KAYNAKÇA 

Campbell, H. and R. Brown [2007]. Benefit- Cost Analysis. Cambridge: Cambridge University Press. 
Çalışlar, Oral [2008]. “Doğuda Dindarlaşma Türkiye Ortalamasının Üstünde”, Cumhuriyet, 11 Mart 2008, 4. 
DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü [1998]. Maddelere Göre Dış Ticaret, 1997. Ankara: DİE. 
DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü [1993]. Türkiye İstatistik Yıllığı, 1993. Ankara: DİE. 
DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü [1991]. İller İtibariyle Gayri Safi Yurtiçi Hasıla. Ankara: DİE. 
DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü [1989]. Genel Nüfus Sayımı: 20.10.1985. Daimî İkametgâha Göre İç Göçler. Ankara: DİE. 
DİE: Devlet İstatistik Enstitüsü [1985]. Genel Nüfus Sayımı, 12.10.1980. Daimî İkametgâha Göre İç Göçler. Ankara: DİE. 
DPT: Devlet Planlama Teşkilatı (2007) Ekonomik ve Sosyal Göstergeler (1950- 2006). Ankara:DPT. 
DİE: Devlet Planlama Teşkilatı [2000]. 2000 Yılı Yatırım Programı. Ankara: DPT. 
DİE: Devlet Planlama Teşkilatı [1989]. Güneydoğu Anadolu Projesi Master Plan Çalışması: Master Plan Nihai Raporu, 4. Cilt. Ankara: DPT. 
Gramlich, Edward M. [1998]. A Guide to Benefit-Cost Analysis, 2nd ed. Long Grove, Ill.: Waveland Press. 
GAPİ: GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı (1993). GAP Bölgesi’nde Toplumsal Değişme Eğilimleri Araştırması. Bölüm II, Ankara. TMM0B Ziraat 
Mühendisleri Odası. 
Güçlü, Abbas [2007]. “Genç Bakış”, Milliyet, 24.11.2007. 
HÜNEE: Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü [2006]. Türkiye Göç ve Yerinden Olmuş Nüfus Araştırması. Ankara: HÜNEE. 
Hürriyet [2005]. Konut Fiyatları Enflasyonu Katladı, 15 Kasım 2005, Internet, Hürriyet arşivi. 
Kışlalı, Mehmet [1996]. Güneydoğu: Düşük Yoğunluklu Çatışma. Ankara: Ümit Yayıncılık. 
MBMGM: Maliye Bakanlığı Muhasebat Genel Müdürlüğü (2006). Kamu Hesapları Yıllığı, 1924- 2005. Ankara. MBBMKGM. 
MBBMKGM: Maliye Bakanlığı Bütçe ve Malî Kontrol Genel Müdürlüğü (1995). Bütçe: Gider ve Gerçekleşmeler (1924- 1995), gözden geçirilmiş 
2. baskı, sayı: 1995/5, Ankara. 
Mishan, E. J. and Euston Quah [2007]. Cost - Benefit Analysis, 5th ed.. London and New York: Routledge. 
Mutlu, Servet [2002]. Doğu Sorununun Kökenleri: Ekonomik Açıdan. İstanbul: Ötüken Neşriyat. 
TBMM: Türkiye Büyük Millet Meclisi [2008]: TBMM Web Sitesi, Haber Portalı 15 Kasım 2007. 
TESEV: Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı [2006]. Türkiye’de Ülke İçinde Yerinden Edilme Sorunu: Tespitler ve Çözüm Önerileri. İstanbul. 
TESEV. 
TÜİK: Türkiye İstatistik Kurumu [2005]. Genel Nüfus Sayımı 2000. Göç İstatistikleri. Ankara. TÜİK. 
Van Governorate [2006]. Van Governorates. Review Document. 

DİPNOTLAR  ;

1. En son tahminlerden birisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Köksal Toptan’a aittir. Sayın Toptan 15 Kasım 2007 tarihinde Zonguldak’ın Devrek 
İlçesi’ne bağlı Eğerci Belde Belediye Başkanı’nı makamında ziyaretinde, “20 yılı aşan zaman içinde yapılan hesaplara göre Türkiye terörle 
mücadeleye yaklaşık 250 milyar Dolar kaynak aktarmıştır” demiştir [TBMM internet portalı], Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek ise 
Bozok Üniversitesi’nde düzenlenen Genç Bakış Toplantısı’nda “PKK Örgütü’nün ülkemize vermiş olduğu zarar 1984’den bugüne kadar yaklaşık 300 
milyar Dolar. Ülkemiz bu parayı başka şekilde kullansaydı, şimdi dünya ülkeleri içinde 7. sıradaydık” demiştir.[Güçlü, 2000]. 
2. Mutlu, 2002; 469-73. 
3. Campbell and Brown, 2007; 284-86, Gramlich, 1998; 67-70. 
4. Mishan and Quah, 2007; 201, 286- 87. 
5. Bu transferleri ekonomik maliyetlere dahil etmek çift sayım olurdu. 
6. Eski hesap yöntemi için bkz., Mutlu, 2002; 462. Eski hesap yöntemine göre yapılsaydı, tahminler, bu çalışmada olduğundan daha yüksek çıkacaktı. 
7. Milli Savunma Bakanlığı harcamalarına 1987’den bu yana Savunma Sanayi Müsteşarlığı harcamaları dahildir. 
8. Ayrılıkçı terörle mücadelede neden jandarma ve emniyet güçlerine ağırlık verildiğini 1990’ların başlarında Diyarbakır 2. Hava Kuvveti Komutanı 
olarak görev yapmış olan Korgenaral Şadi Ergüvenç şöyle açıklamıştır. “PKK’ya bir taraf, bir savaşan taraf, görüntüsü verilmemesi için, bu işi 
tamamiyle bir iç güvenlik harekâtı şeklinde tutmak esastı. Savaş izlenimi verilmemeye çalışıldı”, bkz. Kışlalı, 1996;250-251. 
9. Kışlalı;183-186. Etkin mücadele şeklinin geliştirilmesinde sivil bir Amerikalı uzmanın etkili rolü olmuştur; bkz, Kışlalı, 1996; 185. 
10. Bkz., Org. Eşref Bitlis ile mülâkat Kışlalı, 1996; 237. Yine aynı eserde, zamanın Genel Kurmay Başkanı Org. Doğan Güreş ve Diyarbakır 2. Hava 
Kuvveti Komutanı Korgeneral Şadi Ergüvenç ile mülakatlar; sırasıyla ss. 215-224 ve 250-254. Org. Güreş; jandarmaya bağlı 
“Özel Harekât” timlerinin oluşturulmasının 1991’den itibaren hız kazandığını ve timlerin önce bir alay, 1994’e gelindiğinde bir tümen oluşturduğunu ifade etmiştir, Kışlalı 1996; 223. 
11. Pozitif sapmaların bir kısmı daha önceki negatif sapmaları bir ölçüde telafî edebilmek için kullanılmış, yani belli bir yılda kuruluşun aldığı fazla payın 
bir kısmı yaşanan kaynak sorunu nedeniyle daha önceki bütçelerde yeterli ödenek ayrılamamış bâzı faaliyetleri ve malzeme alımlarını finanse etmek 
için kullanılmış olabilir. Diğer bir deyişle de zaman içerisinde harcamalarda bir düzenleme yapılmış olabilir. Bu durumda, açıklanan yöntemle yapılan 
tahmin, ayrılıkçı terörün güvenlik harcamalarında yol açtığı gerçek artışın üzerinde olacaktır. Milli Savunma Bakanlığı dışındaki kuruluşların 
GSMH’da aldıkları payların gerek eğilim, gerek düzey olarak seyri gözönüne alındığında, bu düzenleme etkisinin fazla olmayacağı ve kullanılan 
yöntemin mâkul büyüklükler verdiği düşünülmektedir. 
12. Farkın küçük bir kısmı, daha önceki çalışmada harcamaların bir kısmının bütçe ödenekleri cinsinden olmasına karşın, bu çalışmada ödenekler değil 
fiilî harcamaların alınmış olmasından ileri gelmektedir. 
13. GAP için yapılan Master Plan’da üç farklı senaryo öngörülmüştür. Bunlardan en mütevazisi olan C Senaryosu için öngörülen kamu harcaması, 1988 
yılı sabit fiyatlarıyla 20.6 milyar TL, B Senaryosu için 22.4 milyar TL, en kapsamlı ve en iddialısı olan A Senaryosu için ise 28.8 milyar TL’dir. Bu 
harcamalar, 2005 yılı sabit fiyatlarıyla sırasıyla 40.6 milyar YTL, 44.2 milyar YTL ve 56.8 milyar YTL’dir. A Senaryosu için öngörülen harcama, 2005 
yılı sonuna kadar ayrılıkçı terörle mücadeleye ayrılan tahminî harcamadan sadece yüzde 8.2 daha fazladır. GAP için öngörülen kamu harcamaları için 
bkz. DPT, 1990; 9. 
14. Yakın tarihte bir gazetede çıkan bir yazıya göre, “üç milyon insan metropollere zorla (italik benim ) göç etmek zorunda kaldı”. Çalışlar, 2008; 4. 
15. Nüfus Etütleri Enstitüsü’nün araştırmasında kapsanan bölge OHAL illeri olup; bunlar; Adıyaman, Ağrı, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, 
Mardin, Muş, Siirt, Tunceli, Van, Batman ve Şırnak’tır. 
16. HÜNEE, 2006; 59. 
17. HÜNEE araştırmasındaki dönemleme, Tablo 4’dekinden farklıdır. Dönemleme 1981- 1985, 1986- 1990, 1991-1995 ve 1996-2000 şeklindedir. 
Burada, DİE’nin dönemlemesi esas alınmıştır. Dolayısıyla dönemler itibariyle terör nedeniyle göç tahmininde, dönemleme farklılığından doğan küçük 
hatalar olmuş olabilir. 
18. TESEV, 2006; 6. 
19. İbid. 
20. Terör örgütü 1995 yılı ortalarına kadar, kırsalda yaşayan 5 bin vatandaşı öldürmüştür. Güvenlik güçleri tarafından can güvenliği sağlanamayan ya 
da bu algıya kapılan vatandaşlar köylerini; ve mezralarını boşaltmışlardır. 
Bir kısım yerleşim yeri ise, terör örgütü elemanlarının gizlendikleri ya da 
gizlenebilecekleri yerler olmaları nedeniyle güvenlik güçleri tarafından boşaltılmıştır. Kışlalı’nın, 1995 Temmuz’unda OHAL Valisi Ünal Erkan ile 
yaptığı bir mülâkatta Erkan, köylerin neden boşaldığı ve kim tarafından boşaltıldığı konusunda yanlış bir algılama olduğunu öne sürmüştür. 
Erkan’a göre “terör örgütü kırsaldan vatandaşların gitmesini istemez . Onları ‘buradan ayrılmayın, sizi cezalandırırım’ diye tehdit eder. 
Kırsaldan kaçanların bir bölümü bundan dolayı ‘köyümüzü devlet boşalttı’ der…..310.000 kişi göçmüş. Bölgede tam manâsıyla boşalan 987 köy var. 
Biz prensip olarak köy boşaltmayız. Ama 2-3 haneli mezralar var. Onların güvenlikleri sebebiyle bağlı oldukları köylere yerleşmelerini, orada kendilerine 
kolaylık sağlayacağımızı söyler indiririz. 50-60-100 haneli yerlerde ‘Burayı terk edin’ demeyiz. Köylü can derdine düşmüşse kaçar. Köylü kırsalda sürekli 
örgütü beslemek mecburiyetinde kaldığından bezmiştir. Her köye bir karakol kurma şansınız yok. O zaman örgütten kurtulmak için köyü terk eder.
” Kışlalı, 1996; 264-265. 
21. HÜNEE, 2006; 61. 


ÖZEL RAPORLAR 
www.21yyte.org 

AYRILIKÇI PKK TERÖRÜNÜN EKONOMİK MALİYETİ., BÖLÜM 1

AYRILIKÇI PKK TERÖRÜNÜN EKONOMİK MALİYETİ., BÖLÜM 1 




Özel Rapor 12 Mart 2013 
21. YÜZYIL TÜRKİYE ENSTİTÜSÜ 
Yazar; Servet Mutlu..,

Yazar Hakkında ;

Servet Mutlu 1995-1997 yılların arasında Ege Üniversitesi’nde dekan yardımcısı ve İktisat bölümü başkanı olarak görev almıştır. 1998-2007 yılların arasında Başkent Üniversitesi’nde İktisat bölüm başkanlığı yapmış, 1998’den bu yana fakülte yönetim kurulu üyeliği ve 2007 yılından beride Senato üyeliği yapmaktadır. 

Prof. Dr. Servet Mutlu; “Doğu Sorununun Kökenleri” (2003) kitabının ve “Ayrılıkçı PKK Terörünün Ekonomik Maliyeti” (2008), 
Türkiye Ekonomisi ve IMF Politikaları” (2003), “Devlet ve Doğu” (1999), “The Turkish Central Place Hierarchy: Its Structure and Some of its Determinants” (1988), “The Economic Cost of Civil Conflict in Turkey” (2011), “Ethnic Kurds in Turkey: A Demographic Study” (1996), “Late Ottoman Population and Its Ethnic Distribution” (2007), “Population of Turkey: By Ethnic Groups and Provinces” (1995) gibi önemli makalelerinin yazarıdır. 

Servet MUTLU
*Prof. Dr., Başkent Üniversitesi, İktisat Bölümü “21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü" (21YYTE) 

I. Giriş 

Bindokuzyüzseksekdörtten (1984 ) beri devam eden ayrılıkçı PKK terörünün Türkiye’ye önemli ekonomik maliyeti olmuştur. Güvenlik harcamalarındaki 
artış, fizikî varlıkların tahribi, boşalan ya da boşaltılan köylerde atıl kalmış kaynakların aksi halde getirebilecekleri getiri, terör nedeniyle göç edenlerin ve 
köye dönüş yapanların yeniden yerleşimi için harcanan kaynaklar, ölen ya da yaralananların ölüp ya da yaralanmasalardı üretime yapabilecekleri katkı terörün ekonomik maliyetleri arasındadır. 

Terörün Türkiye’ye maliyeti konusunda çok çeşitli tahminler ileri sürülmüştür. Dayanak noktaları, nasıl yapıldıkları belirtilmeyen bu tahminlerden kimi 250-300 milyar Dolar’a kadar çıkabilmektedir1. 

Daha önce nesnel verilere dayanarak yapılan bir çalışmada, 1999 yılı sonuna kadar olan dönemde terörün ekonomik maliyetinin yaklaşık 2000 Yılı Dolar’ıyla 
18 milyar Dolar olduğu tahmin edilmiştir2. Aradan geçen zaman içinde, terörün maliyeti artmış, dolayısıyla yeni bir tahmine ihtiyaç duyulmuştur. 
Bu çalışma 1984-2005 dönemi için yeni bir tahmin yapmaya yöneliktir. 2005 sonrası için veri kısıtı nedeniyle bir çalışma yapılamamıştır. 

21.YYTE; Türkiye ve dünyadaki millî güvenlik stratejileri, ekonomi, hukuk, enerji/enerji güvenliği, nükleer enerji/nükleer silahlanma, enformasyon/bilgi iletişimi, anayasal düzen, hukuk, adalet, düşük yoğunluklu çatışma (terör ve terörizm), teostratejik araştırmaları demokrasi ve sivil toplum arastırmaları gibi işlevsel ana konular ile, çevre/Türk Dünyası ülkeleri ve küresel/bölgesel güçler ile uluslararası örgütlerdeki gelişmeleri izlemek, bu gelişmeleri Türkiye’nin milli menfaatleri ve ulusal güvenlik gerekleri, doğrultusunda incelemek ve bu alanlarda ciddî çalısmalar yaparak alternatif politika, strateji, program ve projeler üretmek amacıyla 01 Aralık 2005'de kurulmuştur. 21.YYTE’de kurulma amacına uygun olarak aşağıdaki araştırma gurupları kurulmuştur. 

Anayasal Düzen, Hukuk, Adalet Araştırma Gurubu 
Bio ve Gen Teknolojileri Araştırma Gurubu 
Teostrateji Araşırmaları Gurubu 
Millî Güvenlik Stratejileri Arastırma Gurubu 
Enerji ve Enerji Güvenligi Araştırma Gurubu 
Düşük Yoğunluklu Çatısma (Terör veTerörizm) Araştırma Gurubu 
Enformasyon ve İnternet Teknolojileri Araştırma Grubu 
Ekonomi ve Küreselleşme Araştırma Gurubu 
Rusya Araştırma Gurubu 
Amerika Araştırma Gurubu 
Avrupa Birliği Araştırma Gurubu 
Avrasya -Türk Dünyası Araştırma Gurubu 
Orta Doğu Araştırma Gurubu 
Balkanlar -Kıbrıs Araştırma Gurubu 
Çin-Uzakdoğu Araştırma Gurubu 
Orta Asya Araştırmalar Merkezi 
Rus Slav Araştırmalar Merkezi 
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi 
Balkanlar ve Kıbrıs Araştırmalar Merkezi 
Amerika Araştırma Merkezi 
Avrupa Birliği Araştırmalar Merkezi 
Güney Kafkasya – İran – Pakistan Araştırmalar Merkezi 
Asya – Pasifik Araştırmalar Merkezi 

Çalışmada terörün yoğunlaştığı Doğu ve Güneydoğu illerinin terör nedeniyle uğradığı dolaylı ekonomik kayıplara, özellikle yüksek risk ortamı nedeniyle 
buralarda yatırımların azalmasından kaynaklanan kayıplar konusuna girilmeyecektir; çünkü ülkenin içinde bulunduğu ekonomik gelişme evresinde Doğu ile Batı arasında artan ekonomik yatırım hacmi farklılıklarının ne kadarının dışsal ekonomilerin Batı’da belli birkaç merkezde yoğunlaşması ve işletme ve kent bazında ölçek ekonomileri gibi nedenlerden, ne kadarının Doğu’daki risk ortamından kaynaklandığını ayrıştırmak güç, hattâ mevcut veriler bağlamında olanaksızdır. 

II. Ekonomik Maliyet ve Tahmin Yöntemi 

Ekonomik maliyet; bir faaliyeti gerçekleştirmek için kullanılan kaynakların fırsat maliyetlerinin toplamıdır. Terörle mücadele bağlamında iki tür ekonomk 
maliyetten sözedilebilir: i) doğrudan maliyetler ve ii) dolaylı maliyetler. Doğrudan ekonomik maliyetler; ayrılıkçı terör olmasaydı toplumun katlanmak durumunda kalmayacağı maliyetlerdir. Bunların en önemlileri artan güvenlik harcamaları, mal ve cana verilen zarar ve kayıp, özellikle kırsal kesimde terörden kaynaklanan göç nedeniyle uğranılan üretim kaybı ve göç eden nüfusun yeniden iskân maliyetidir. Dolaylı maliyetler ise terörün bir yan ürünü olan maliyetlerdir. 

Bunlar arasında artan risk nedeniyle bölgeden ve ülkeden sermaye kaçışı, becerili emek göçü ve terörle mücadeleye ayrılan kaynakların aksi halde, 
yani terörle mücadelede kullanılmasalardı, getirebilecekleri getiridir. 

Bu çalışmada can kaybı ve insana verilen fizikî zara dışındaki doğrudan maliyetler ele alınmıştır. Her ne kadar bâzı kamu projelerinde, fayda-maliyet analizi yapılırken, insan hayatı için bir ekonomik değer hesabı yapılıyorsa da 3, bu maliyetler, hem hesap yöntemi bakımından tartışmalı4 olduklarından, hem de ölenlerin hayatı ve yaralananların kendilerinin ve yakın çevrelerinin katlandığı maddî, psikolojik ve sosyal maliyetler yanında bir bakıma önemsiz kaldıklarından, ekonomik maliyet hesaplarına dahil edilmemiştir. 

Ekonomik maliyetler bütçesel maliyetlerden farklıdır. Doğrudan ekonomik maliyetlerden bazıları, örneğin terörden kaynaklanan göç nedeniyle kırsal kesimde uğranılan üretim kaybı, bir bütçesel maliyet değildir. Öte yandan, bazı bütçesel maliyetler de birer ekonomik maliyet değildirler. Örneğin, Köye Dönüş 
ve Rehabilitasyon Projesi [KDPR] çerçevesinde verilen, vatandaşın terör nedeniyle uğradığı kaybı telafi edici tazminatlar 5 birer bütçesel maliyettir, fakat ekonomik maliyet değildir. 

Daha önceki çalışmada, toplam ekonomiye maliyet içinde, payı küçük olan birkaç harcama ve kayıp kalemi dışındaki tüm harcama ve kayıplar önce Türk 
Lirası cinsinden hesap edilmiş, bunlar cari yılın yıl ortası TL/Dollar kuru kullanılarak Dolar’a çevrilmiş ve bu Dolarlar, Amerika birleşik Devletleri kentsel yerler tüketici fiyat endeksi kullanılarak 2000 yılı sabit Doları’na irca edilmiştir. Ancak, Dolar’ın son birkaç yıldır TL karşısında değer kaybetmesi nedeniyle, bu 
hesap yönteminin gerçek maliyetleri yansıtmayacağı düşünülmüş ve bir başka tahmin yöntemi kullanılmıştır 6. 

Yeni yöntemde, istisna teşkil eden ve toplam maliyet içinde önemsiz bir yer tutan maliyetler dışında tüm maliyetler TL cinsinden hesap edilmiş ve her yıla 
ilişkin maliyetler Gayri Safi Millî Hasıla deflatörü kullanılarak 2005 yılı sabit fiyatları cinsinden ifade edilmiştir. Bu şekilde ifade edilen maliyetler 2005 yılı 
ortalama Dolar kuru kullanılarak 2005 Yılı sabit Dolar’ı olarak ta ayrıca verilmiştir.

Tablo 1: Güvenlik Harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla (GSMH) İçindeki Payları, Bu Payların Harcamaların Uzun Dönem Eğiliminden Pozitif Sapmaları ve Sapmaların Konsolide Bütçe Açığına Katkısı, (%) 

NOT  : 

a) Beş yıllık ortalama ; yıllık paylar toplamının aritmetik ortalamasıdır. 
b) 1975-79 ve 1980-84 dönemlerine ilişkin beşer yıllık ortalamaların aritmetik ortalamasıdır. 
c) Milli Savunma Bakanlığı harcamalarına 1987’den itibaren Savunma Sanayi Destekleme Fonu dahildir. 

VERİ KAYNAKLARI: 

Kesinleşmiş güvenlik harcamaları için: MBBMKGM, 1995; MBMGM, 2006; GSMH, Konsolide Bütçe açıkları ve Savunma Sanayi Destekleme Fonu için: DPT, 2007. 
Güvenlik harcamaları dışındaki maliyet hesaplarına temel olan verilerin nasıl türetildikleri ve faydalanılan kaynaklar EK’te verilmiştir. 

III. Güvenlik Harcamaları 

Ayrılıkçı terörün niceliksel olarak hesabedilebilecek en büyük maliyeti güvenlik harcamalarındaki artıştan kaynaklanmıştır. 
Burada ele alınan güvenlik harcamaları zaman içindeki seyirleri istatistikî olarak izlenebilen Milli Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı harcamalarıdır. Ayrılıkçı terör nedeniyle Başbakanlık Örtülü Ödeneği’nde ve Milli İstihbarat Teşkilatı harcamalarında da olası artışlar olmuştur; ancak elde veri bulunmadığından, bunlar maliyet hesaplarına dahil edilememiştir. 

İzlenebilen güvenlik harcamalarının Gayri Safi Milli Hasıla [GSMH]’daki paylarının 1960’dan bu yana seyirleri Tablo 1’de verilmiştir. Güvenlik harcamalarından en büyük payı, Milli Savunma Bakanlığı alagelmiştir 7. 

Milli Savunma Bakanlığı harcamalarının payı 1960’ların ortalarından itibaren azalmaya başlamış ve 1970-74 döneminde GSMH’daki payı ortalama, yüzde 2.58’e inmiştir. Bu azalmada, dünya siyasetinde Doğu ve Batı Blokları arasındaki ilişkilerdeki tedricî yumuşamanın ve Türkiye’nin 1960’ların ortalarından itibaren Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne açılımının rolü olmuş olabilir. 1975-84 döneminde Bakanlığın harcamalarının payı tekrar düşmeye başlamış ve 1987’de bir dip noktasına ulaşmış ve bu tarihten itibaren tekrar artmaya başlamıştır. Bu artış eğilimi özellikle 1999-2002 arasında çok belirgin olmuştur. 
Bu eğilim Türk Ordusu’nun Yeni Strateji Konsepti’yle uyumludur. 

İçişleri Bakanlığı’nın GSMH’dan aldığı pay Milli savunma 

Bakalığı’nınki gibi, 1960-74 arasında görece yüksek olmuş, 1975-1986 arasında tedricî olarak düşmüş, 1986’dan sonra, PKK terörünün artışına paralel olarak yükselmiştir. 

Emniyet Genel Müdürlüğü’nün GSMH’dan aldığı pay 1960-1969 arası görece düşük olmuş, 1970’lerin başından itibaren kentlerde artan terör ve iç karışıklık olaylarıyla birlikte artmıştır. 12 Eylül 1980’den sonra gelen göreli sûkunetin 
etkisiyle, Müdürlüğün GSMH’dan aldığı pay bir süre düşük kalmış, 1989’dan itibaren artan PKK terörüne paralel olarak, radikal bir şekilde artmıştır. Jandarma Genel Komutalığı’nın GSMH’dan aldığı pay da 1980’den sonra Emniyet Genel Müdürlüğü’nün aldığı paya bir paralellik göstermiştir. 

Türkiye’nin iç ve dış güvenlik durumunda, ayrılıkçı terör dışında, harcamalarda bir artış gerektirecek bir değişiklik olmadığına, hattâ Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Doğu Bloku’nun çökmesiyle dış tehdit azalmış bile olduğuna göre, 
güvenlik harcamalarındaki artışların, özellikle Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın harcamalarındaki artışların, doğrudan doğruya ayrılıkçı terörle mücadeleden kaynaklandığı açıktır 8. 

Güvenlik harcamaları ancak 1980’lerin sonunda artmaya başlamıştır; çünkü terörün gerçek boyutunun algılanmasında ve etkin mücadele şeklinin anlaşılmasında geç kalınmıştır 9. Uzun bir süre PKK küçümsenmiş ve zamanın 
başbakanı tarafından bile, “bir avuç çapulcu” olarak nitelendirilmiştir. 
PKK’ya karşı ciddî yapılanma 1991’den hız kazanmış, mücadele için gerekli donanım bu tarihten itibaren edinilmiştir. Örneğin Bölge’deki birliklerdeki gece görüş gözlüğü sayısı 1987’de sadece 327 iken 1992 Haziran’ında 1410’a, helikopter sayısı 20’den 117’ye çıkarılmıştır. 

Ayrılıkçı terör nedeniyle güvenlik harcamalarındaki artışı tahmin edebilmek için, her kuruluşun GSMH’daki payının görece bir istikrar arzettiği 1975-1984 dönemindeki yıllık paylarının aritmetik ortalaması hesabedilmiş, 1985’ten bu ortalamadan pozitif sapmalar, terörle mücadeleden kaynaklanan ek güvenlik harcaması, diğer bir deyişle terörün güvenlik maliyeti olarak alınmıştır. 

İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı’nın 1990’dan itibaren GSMH’dan aldıkları payların daha önceki yıllara görece çok belirgin olarak artmaları ve bu artışların, ayrılıkçı terör örgütüne karşı verilen mücadelenin yoğunluğundaki artışa paralellik göstermesi nedeniyle, bu artışların terörle mücadeleden kaynaklandığı hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak kadar açıktır. Milli Savunma Bakanlığı’nın GSMH’dan aldığı payın uzun dönem ortalamasına görece gösterdiği pozitif sapmaların, bazılarının daha önceki yıllardaki negatif sapmaları telafi edecek nitelikte oldukları söylenebilir. Ancak, özellikle 1997-2002 arasında Bakanlığın aldığı payın belirgin şekilde artması önceleri terörle fiilî mücadele, 2000’den sonra ise fiilî mücadele yanında, 
daha etkin mücadele yöntemlerinin getirdiği ek harcamalardan kaynaklanmış olması büyük bir olasılıktır. Bakanlığın harcamalarındaki uzun dönem ortalamasına göre artışların büyük bir bölümü bu dönemde olmuştur ve doğrudan doğruya terörle mücadeleyle ilişkilidir. 

a) Ayrılıkçı terörle mücadele nedeniyle harcamalardaki yıllık artışlar, Gayri Safi Millî Hasıla Deflatörü kullanılarak 2005 Yılı YTL’sine irca edilmiştir. 

NOT: 

KAYNAK: 

Gayri Safi Milli Hasıla Deflatörü için: DPT, 2007;11. 

Ayrılıkçı terör nedeniyle güvenlik harcamalarındaki artışlarla ilgili tahminler Tablo 2 ve Ek Tablo 2’de verilmiştir. Tablo 2’ye göre ayrılıkçı terörle mücadele 2005 yılı sonuna kadar 2005 Yılı fiyatlarıyla Yeni Türk Lirası (YTL) cinsinden, Türkiye’ye 52.5 milyar YTL doğrudan maliyet getirmiştir. Bu gerçek bir kaynak maliyetidir. 

Daha önceki çalışmada izlenen yöntemle yapılan tahmine göre, terörle mücadelenin güvenlik harcamalarına getirdiği ek doğrudan yük ise, 2005 yılı Sabit Dolar’ı cinsinden, 1999 sonuna kadar 16.06 milyar Dolar, 2005 yılı sonuna kadar 32.01 milyar Dolar’dır. 

Önceki çalışmada, 1999 yılı sonuna kadarki doğrudan maliyet, 2000 sabit ABD Dolar’ı cinsinden 14.71 milyar Dolar’dı. 
Aradaki fark, temelde harcamaların farklı yılların Dolar’ı cinsinden ifade edilmesinden kaynaklanmaktadır 12. 

Tablo 2’deki tahminlerden aşağıdaki hususlar açıkça görülmektedir. 

i) Milli Savunma Bakanlığı’nın harcamalarında, özellikle 1999-2003 arası, uzun dönem ortalamalara görece, hatırı sayılır artışlar olmuştur. Bu sonuç terörle mücadeleye verilen önemi yansıtmaktadır ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin konuşunun siklet merkezinin değişmesi ve Güneydoğu’ya kaydırılmasıyla da uyumludur. 

ii) Terörle mücadele daha çok iç güvenlik kuruluşlarının harcamalarını artırmıştır. Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı parasal maliyet açısından, terörle mücadelenin yükünü paylaşmışlardır. 

Emniyet Genel Müdürlüğü harcamalarındaki büyük artışın kısmen, terörün kentlere, özellikle de büyük kentlere, sıçramasından ve terörist örgütün kentlerdeki yandaşlarının hareketleriyle mücadelenin bir sonucu olması olasıdır. 

iii) Terörle mücadele 1990’larda gittikçe artan ve ancak 2000’lerin ortalarına doğru azalmaya başlayan bütçe açıklarına katkıda bulunmuştur. Ancak bu katkı, terörle mücadelenin maliyetini birkaç yüz milyar Dolar olduğunu savlayanların zımnî olarak atfettikleri katkının oldukça altındadır. 
Ayrılıkçı terörle mücadelenin bütçe açığına katkısı, bütçe açığının bir oranı olarak 1990’da yüzde 4.32 ile 2005’te yüzde 24.55 arasında oynamış, çoğu yıllar yüzde 8  ile yüzde 14 arasında kalmıştır (bkz. Tablo 1, sütun VIII). 

Ayrılıkçı terörle mücadelenin parasal boyutunun kamuoyunda ifade edilen rakamların yaklaşık beşte- biri düzeyinde olması bunun önemsiz bir büyüklük olduğu anlamına gelmemektedir. Ortaya çıkan büyüklükler; ülkenin maliyesi ve 
kalkınma ihtiyaçları gözönüne alındığında asla küçümsenmeyecek boyutlardadır. Terörle mücadele için 2005 yılı sonuna kadar harcanan kaynaklarla GAP bitirilebilir 13, yaklaşık 6000 kilometre otoyol ya da Ankara-Sivrihisar arasındakine benzer, aynı standartta, 16000 kilometre bölünmüş yol yapılabilirdi. 

IV Ayrılıkçı Terörün Nedenlediği Göçler 

Ayrılıkçı terörle mücadele sadece güvenlik harcamalarında artışlara neden olmamış, büyük bir göç dalgasına yol açmış, bu da önemli maddî kayıplar getirmiştir. 

Göçten kaynaklanan maddî kayıpları tahmin edebilmek için, herşeyden önce kaç kişinin terör nedeniyle göç ettiğinin bilinmesi gerekir. Bu konuda da kamu oyunda çeşitli rakamlar, dolaşmakta, bazı tahminlere göre göç sayısı üç milyona 
ulaşmaktadır14. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü [HÜNEE]’nün yaptığı araştırmaya göre ise, 2005 yılına kadar terör nedeniyle Bölge’den toplam 937.7 bin ile 1 milyon 200 bin arasında kişi; Bölge’deki kırsal alandan ise 728 bin ile 946 bin arasında kişi göç etmiştir15. 

Toplam göç, il içi ve il dışına göçler konusunda en güvenilir rakamlar Devlet İstatistik Enstitüsü [DİE]’nün, şimdiki adıyla Türkiye İstatistik Kurumu [TÜİK]’nun, Genel Nüfus Sayımlarına dayanarak verdiği rakamlardır. 

Ancak, Genel Nüfus Sayımlarına dayanan veriler sadece 1975-1990 arası için mevcuttur. 1997 Nüfus tespiti çalışmasında göçe ilişkin sorular bulunmadığı için 1990-1995 arası için herhangi bir göç verisi yoktur. 

NOT: 
a) 1985-1990 dönemi göç için basılı kaynak bulunmamaktadır. İlgili veriler, 1990’ların başlarında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde Profesör Dr. Ayşe Gedik tarafından bir bilgisayar çıktısı olarak DİE’den alınan 1990 Genel Nüfus Sayımı Daimî İkametgaha Göre İç Göçler’den temin edilmiştir.Sayın Dr. Gedikten alınan çıktı kişisel arşivimdedir. 

b) 1990-1995 dönemi için göç sayısı, 1985-1990 arası göç sayısının 1980-1985 ve 1985-1990 dönemleri arasındaki artış hızında artırılmasıyla bulunmuştur. 

c) 1985 öncesi göçün tamamen terör dışı nedenlerle olduğu, 1985 sonrasında terör dışı nedenle yapılan göçün 1975-1980 ve 1980-1985 ortalaması büyüklüğünde devam ettiği varsayılarak, 1985 sonrası her dönemin göç sayısından bu ortalama göç sayısı çıkartılarak bulunmuştur. 

d) Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü [HÜNEE]’nün, 2006 yılındaki çalışmasında verilen, her dönem için terör nedeniyle yapılan göçün toplam göçe oranı V’inci sütundaki sayıyla çarpılarak bulunmuştur. 

VERİ KAYNAKLARI: 

DİE,1985, 1989; TUİK, 2005; HÜNEE; 2006. 

1995-2000 arası için TÜİK’in bir tahmini bulunmaktadır. Genel Nüfus Sayımlarına ve 1995-2000 arası için TÜİK verilerine dayanan göç verileri Tablo 3’tedir. Tablodaki, 1990-1995 arasındaki göç verileri, 1985-1990 arasında göçlerin, 1980-1985 ile 1985-1990 dönemleri arasındaki artış hızlarında arttıkları varsayımına dayanarak türetilmiştir. 
2000 sonrasında terör nedeniyle göç önemli olmadığından, bu dönem için göç tahminleri yapılmamıştır. 

1985’ten önce terör nedeniyle göç yok denecek kadar azdır. HÜNEE’nin araştırmasındaki verilere göre güvenlik nedeniyle göç, 1980 öncesi dönem için toplam göçün yüzde 0.7’si, 1981-1985 dönemi için yüzde 6.1’dir16. 1985-1990, 1990-1995, 1995-2000 dönemleri için ise sırasıyla yüzde 29.2’si, yüzde 47.2’si ve yüzde 5.1’dir17. 

Tablo 3’te terör nedeniyle göç için iki farklı tahmin yer almaktadır. Birinci tahminde (tahmin A) 1985 öncesi göçlerin ekonomik, sosyal, ailevi ve bireysel nedenlere dayandığı, terör nedeniyle göç olmadığı ya da ihmal edilebilir düzeyde olduğu, 1985 sonrasında terör dışı nedenlerle yapılan göçün 1975-1980 ve 1980-1985 dönemleri ortalaması düzeyinde devam ettiği varsayılarak, 1985 sonrası her dönem için, toplam göçten bu ortalama rakam çıkarılarak terörden kaynaklanan göç rakamlarına ulaşılmıştır. Bu tahmine göre 1985-2000 arasında Bölge’deki toplam göç, Bölge’deki il içi ve il dışına göçler toplamı, 2394146 dır. Terörden kaynaklanan göç toplamı bunun yüzde 45.8’i olup, 1096889’dur 
[Tablo 3, sütun VI]. HÜNEE araştırmasındaki terör nedeniyle yapılan göçlerin, toplam göçe oranı kullanılarak yapılan ikinci tahminde, Tahmin B’de ise, terör kaynaklı göç terör nedeniyle 1975-2000 arası için toplam 738080, 1985-2000 
arası için ise 709021’dir [Tablo 3, Sütun VII]. Terör kaynaklı göç için yapılan bu ikinci göç tahmini, HÜNEE araştırmasında kırdan yapılan göçlerin alt sınırına yaklaşık olarak eşittir. 

Birinci tahmin ise HÜNEE’nin araştırmasındaki terör kaynaklı toplam göçün üst sınırından yaklaşık 104 bin daha azdır. HÜNEE araştırmasında kırsal alandan yapılan göçün alt sınırının burada ikinci tahmindeki toplam göçe yaklaşık 
olarak eşit olması ve birinci tahmindeki toplam göçün de HÜNEE çalışmasındaki güvenlik nedeniyle toplam göçün alt ve üst sınırlarının ortasında olması gözönüne alınarak, birinci tahminin daha sağlıklı olduğu düşünülmüş ve Bölgede terör nedeniyle toplam göçün 1096.9 bin olduğu kabul edilmiştir. Bu rakam HÜNEE araştırmasında güvenlik nedeniyle göç için yapılan nokta tahminine, 1077.4 bine, yaklaşık olarak eşittir. Aradaki fark sadece 19.5 bindir. 

Güvenlik nedeniyle toplam göçün önemli bir bölümü kırsal alanlardan kaynaklanmıştır. Kırsal alan kaynaklı göçün büyüklüğü konusunda farklı veriler ve tahminler vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi[TBMM]’nin bu konuda oluşturduğu araştırma komisyonunun 1998’de yayınladığı rapora göre 1997 yılı itibariyle, 905 köy ve 2523 mezra boşalmış ya da boşaltılmış ve bu yerleşimlerden 378335 kişi göçetmiştir 18. 

İçişleri Bakanı’nın bir soru önergesi üzerine TBMM Genel Sekreterliği’ne 8 Ağustos 2005’te sunduğu yanıtta ise, Köye dönüş ve Rehabilitasyon Projesi [KDRP] çerçevesindeki başvurulara dayanarak yapılan yapılan hesaplamalara göre güvenlik nedeniyle 939 köy ve 2019 mezra boşalmış ve 355803 kişi göçetmiştir 19.Yerleşmelerden bir kısmı güvenlik güçleri tarafından boşaltılmış, bir kısmı ise terör örgütünün kırsal kesimde yaşamı zorlaştırması ve tehlikeli hale getirmesi nedeniyle boşalmıştır 20. 

Güvenlik nedeniyle kırsaldan göç sayısı konusunda yukarda verilen rakamlar, sadece tamamen boşalan ya da boşaltılan yerleşmelere ilişkindir. Tamamen boşalmayan kırsal yerleşimlerden de göç olmuştur. Bu nedenlerle, verilen göç sayıları asgari rakamlardır ve gerçek göçü yansıtmaktan uzaktır. HÜNEE’nin araştırmasına göre güvenlik nedeniyle kırsaldan göç, daha önce de 
sözedildiği gibi, 728 bin ile 946 bin arasındadır. Nokta tahmini ise 837.2 bindir21. Bu çalışmada; verilen son rakam, 837.2 bin, kırsaldan güvenlik nedeniyle yapılan göç sayısı olarak alınmıştır. 

2 . Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,


***

30 Aralık 2017 Cumartesi

Türkiye, ABD, İran ve Barzanistan

Türkiye, ABD, İran ve Barzanistan 


21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                        
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
19 Ağustos 2014 Salı

Türkiye, ABD, İran ve Barzanistan 
Şanlı Bahadır Koç 



Olur da Barzani bağımsızlık düğmesine basarsa artık AKP’nin ve onu 
destekleyenlerin  “Kürt politikamızın” başarılıymış gibi davranmaya devam etmesi güçleşecektir. Bir Kürt devleti Türkiye'ye ne yapar? Şu anda Barzani ile 
"aramızın iyi olması" onlarca yıllık önemdeki böyle bir meselede karar alırken 
tek başına belirleyici bir faktör olmamalıdır. Kürt devletinin sorun ve hatta 
ciddi bir tehdit olması için Türkiye toprakları üzerinde hak iddia etmesi 
gerekmez. Bu devlet sadece varlığı, yaratacağı emsal ve çekim gücü ile PKK başta olmak üzere Kürt siyasi hareketinin muhayyile, hesap ve pazarlık pozisyonu üzerinde tehlikeli etkiler yapacaktır.  

Irak’tan kopacak bir Kürt devletine “izin vermek,” destek olmak ve hatta onu 
bazı durumlarda korumak karşılığında Ankara olarak Barzani’den;

1) Türkiye toprakları üzerinde hak iddia etmeyeceği, Türkiye’nin içişlerine 
hiçbir şekilde karışmayacağı,

2) topraklarında PKK varlığına ve onun propaganda, lojistik ve adam devşirme 
gibi faaliyetlerine kesinlikle izin vermeyeceği, hemen değilse bile belli bir 
süre sonunda bölgeyi terketmeyen PKKlıları yakalayarak Türkiye’ye teslim 
edeceği, bazı olağanüstü durumlarda Türkiye’nin PKK’ya yönelik askeri 
operasyonuna izin vereceği,  

3) Türkmenlere “iyi davranacağı” ve onlara çoğunluk oldukları bölgelerde otonomi vereceği ve Ankara’nın bu konuda garantörlüğünü kabul edeceği ve Türkmen bölgesinin petrol gelirinden nüfusu oranında pay alacağı,  eğer dahil olursa Kerkük’ün yeni devlet içinde özel statü sahibi olacağı,

4) yeni devletin Kürt petrolünü dünyaya Türkiye üzerinden pazarlayacağı, bu 
petrolde isterse Türkiye’nin önceliği olacağı, belki Türkiye’ye avantajlı fiyattan petrol değilse bile gaz vereceği,

5) topraklarında üçüncü ülkelerin üslerine yer vermeyeceği,

6) tüketim malları, yatırım, bankacılık, enerji gibi konularda Türk firmalarına 
ayrıcalık vereceği, dış ticaretini Türkiye üzerinden yapacağı gibi konularda 
sözlü ve yazılı garantiler istenebilir ve belki alınabilir de, ama bunların 
bağlayıcılığı ve güvenilirliği ne kadar olur? 

Zamanla Kürtlerin Türkiye’ye olan bağımlılıklarını hafifletmeyeceklerinden ve ona alternatifler bulmayacakların dan emin olunamaz.  
Örneğin, bu yeni Kürt devleti zaman içinde bölgede dengeler ve güvenlik durumu değiştiğinde petrolü Akdeniz’e Suriye üzerinden çıkarmak isteyebilir ve bunda başarılı olursa Ankara’ya verdiği yukarıdaki türden taahhüt ve garantilere bağlı kalmak konusunda daha az istekli hale gelebilir.  

Türkiye güçlü olduğunda bile bunu stratejik olarak “nakde çevirmekte” çok 
başarılı olamayan bir devlettir. Barzani yönetimi ile güç, büyüklük, alternatif 
ve leveraj farklarından kaynaklanan Türkiye lehine asimetrik durum pratikte 
somut kalıcı ve bağlayıcı avantajlara çevrilememiştir. Türkiye’nin K. Irak 
yönetimi ve kurulursa bağımsız devleti üzerindeki etkisi ve leverajı sınırsız 
olmayacaktır. Kaldı ki, Barzani ve Talabani birçok açıdan Ankara’ya ihtiyaç 
duydukları dönemlerde bile Türkiye’deki Kürt meselesi ile ilgili rahatsız edici 
söylem ve uygulamalarda bulunmaktan kaçınmamışlardı. PKK’yı kendi egemenlikleri ve liderliklerine tehdit ve alternatif görmelerine rağmen Kürtler arasındaki siyaset ve iletişimin geldiği nokta itibariyle ona karşı askeri güç kullanmaları artık kolay değildir. Türk sermayesi, boru hatları, enerji pazarı, tüketim malları, gayrı resmi “güvenlik garantisi” gibi şeylere olan ihtiyaç ve hatta bağımlılıklarına bel bağlayarak orada bir Kürt devleti kurulmasının bize zarar vermeyeceğini düşünmek aşırı iyimserlik olur. Barzani ve Talabani ve partileri birçok açıdan problemli liderler olsalar bile Türkiye açısından temel sorun niyetleri, karakterleri ve hatta uygulayacakları politika değil yaratacakları 
emsaldir. Kürt devletinin Türkiye için yaratacağı menfi etkiler dolaylı, 
gecikmeli, yavaş, kademeli ve ilk başta muğlak olacak ve “derinlerden gelecek” 
olmakla beraber bu nedenle daha az gerçek ve daha az önemli olmayacaktır.   

Barzani ile PKK arasında hep bir şüphe, rekabet ve gerilim olacaksa da bu durum ikisi arasında taktik nedenlerle veya "Kürt kamuoyunun baskısı" yüzünden iletişim, işbirliği ve dayanışma olmayacağı anlamına gelmemektedir. Kısa vadede mesela IŞİD ile peşmergeler arasında yaşanabilecek çatışmalara PKK‘nın Barzani yanında katılması bu iki aktör arasında önemli bir emsal ve "duygusal bağ" yaratabilir. Bu tür intra-Kürdist dayanışma örnekleri gelecekte pan-Kürdist dinamiklerin temelini oluşturabilir. Bu tecrübe ve duygular, tepedeki farklılıklar ve güvensizliklere rağmen ileride PKK'ya karşı Kürt bölgesinden popüler düzeyde maddi ve duygusal desteğin eksik olmayacağını düşündürtebilir. 

Son yıllarda "sınırların açılmasıyla" Kürtler arasında iletişim kanalları açılmış, iki ülkenin Kürtleri birbirlerini daha iyi tanımaya başlamıştır. Milliyetçilik ve kendi devletine sahip olma isteği bazen lider ve halklara rasyonel olmayan şeyler yaptırabilir ama yine de Barzani’nin sınırsız olmayan petrol gelirini Türkiye’deki Kürtlerle paylaşmak zorunda olacağı büyük bir Kürdistan’ı istediğini düşünmek doğru olmayabilir. Barzani muhtemelen “Türkiye’deki Kürtler” kartını Ankara’nın kendisine yönelik yaklaşım ve politikasını istediği kıvama sokmanın bir aracı olarak görmektedir. Ama Barzani zenginliğini diğer Kürtlerle paylaşmak istemese bile iç ve Kürtler arası meşruiyeti sağlamak ve PKK’dan kendini sakınmak için “koruma parası” vermek zorunda kalabilir, ki belki zaten şimdi bile veriyordur.

Son dönemde Batı ve hatta Türk kamuoyunda K. Irak yönetimi ile ilgili  sempatik yayınların arttığı görülmektedir. K. Irak yönetiminin başta Türkmenler olmak üzere azınlıklara yönelik karnesi Orta Doğu’nun genelinin altında değildir ama çok üstünde de değildir. “Kürdistan’ın ekonomik başarısı” denen şey de aslında büyük ölçüde Bağdat’tan gelen petrol gelirinin önce KDP ve KYB elitleri arasında paylaşılması ve sonra altyapı harcamalarına yönlendirilmesinden ibarettir. 
Bölgede üretim anlamında önemli bir ilerleme olduğu söylenemez. Yaşanan 
“patlama” büyük ölçüde gayrı-menkul, tüketim malları ithalatı, kısmen Irak’ın 
geri kalanından gelen turizm ve huzur arayan Iraklı sermaye akışı ve esas olarak ilerideki petrol gelirinin yaratacağı düşünülen zenginlik beklentisi üzerine 
bina edilmiştir ve birçok açıdan hadi sanal demeyelim ama kırılgandır. 
K. Irak’ta rüşvet, ahbap-çavuş ilişkilerinin boyutu, başta Barzani olmak üzere bazı ailelerin ekonomik hayattaki hakimiyeti zaten bilinen şeylerdir. Son olarak 
bazen hakkında methiyeler çizilen peşmerge kuvvetlerinin konvansiyonel bir 
askeri çatışmada, elbette karşısındaki rakibe göre değişmekle beraber, çok 
etkili bir performansı olamayabileceği düşünülmelidir. Ancak Iraklı Kürtlerin 
ülkenin geri kalanıyla arasında önemli siyasi, ekonomik ve belki de en önemlisi 
duygusal kopuşlar yaşandığı ise açıktır. Arapça bilen genç Kürtlerin oranı 
yüksek değildir. Bazı kesimlerde ve siyasi elitler arasında daha çok KYB 
kesiminde bağımsızlık yönünde adım atılırsa bunun yol açabileceği zorluklarla 
ilgili endişeler olsa da, duygusal anlamda bağımsızlık yönünde güçlü bir halk 
desteği olduğu da görülmektedir.

Dış politikada neyin büyük, derin, kalıcı ve acil olduğunu sezmek çok önemlidir. 
IŞİD tehlikesini hem içerik ve doğa, hem büyüklük hem de süre (kalıcılık) 
açısından abartmak bizi başta Kürtler olmak üzere değişik aktörlere aslında 
vermemiz gerekmeyen (vermemememiz gereken) ödünler vermeye yönlendirebilir. 

“IŞİD çıktı o zaman tampon olarak Kürt devleti kurulsun” diyenler cahil, aptal 
veya şaşkın değillerse bizi öyle zannediyor olmalılar. “Kim daha ‘kötü’ ise o 
aynı zamanda daha büyük tehdittir” diye düşünmek doğru olmayabilir. IŞİD kalıcı olduğu şüpheli, etrafında onu boğmak için hazır bekleyen dolu düşmanı olan, Sünniler arasında bile uzun va hatta orta vadede destek bulması güç, metotları nedeniyle itici bir örgüt ve tehdittir. Türkiye ve Türklere yönelik eylemlerde bulunmasına karşı tetikte olmak gerekir. Ama IŞİD nedeniyle Kürt devletine razı olmak eve giren fare nedeniyle onu paldır küldür ucuza satmaya benzer. 

Barzani’nin Türkiye’nin Kürt devletine karşı çıkmayacağı ve bunu engellemeye 
çalışmayacağı şeklindeki açıklamaları Ankara’nın bir caydırıcılık başarısızlığıdır 
ve bu vahim durum muğlak ve kuru Dışişleri açıklamalarıyla tamir edilemez. Barzani Türkiye'nin söylem, vücud dili, sessizlik, vurgu, eğilim, mevcut ve geçmiş tatbikat ve inandırıcılığını tarttıktan sonra, birçok başkaları gibi, Ankara‘nın Kürt devletini aktif olarak engelemeyeceği sonucuna varmıştır. 

Hüseyin Çelik’in Financial Times’a Başbakan’a rağmen değilse bile 
ondan habersiz ve izinsiz yapıldığını düşündüğümüz açıklamaları da Ankara’nın bu konudaki kafa karışıklığı ve stratejik berraklık yokluğu ile mesaj disiplini, 
koordinasyon, konsantrasyon ve liderlik zaafının boyutlarını ortaya koymuştur. 
Aslında Çelik’in açıklamaları yüksek düzeyde, açık bir şekilde ve tekrar tekrar 
yalanlansa ve düzeltilse bir fırsata çevrilebilirdi ama Erdoğan’ın dikkat 
eksikliği, seçim endişeleri, girdiği angajmanlar ve partideki Kürt grubuna tam 
hakim olamaması gibi faktörler bu oldu-bittiyi mümkün kılmıştır.

Türkiye’deki liberal-İslamcı-solcu kesimlerde kısmen PKK’yı da içerecek şekilde 
Kürt aktörlere karşı genel bir sempati, kayırma, destek ve avukatlık eğilimi ve 
suçluluk kompleksi olduğunu söylemek haksızlık olmayabilir. Kürt siyasetçilerin 
Türkiye genelinde ve özellikle AKP içinde nüfus ve oy oranlarını aşan derecede 
bir etkiye sahip olduklarını iddia etmek de yanlış olmayabilir. 

Türk sol-liberaller ve bazı İslamcılar yıllarca, 
1) Önce Kürt devletinin mümkün olmadığını ve “evham yapmamamızı”, 
2) Bunu engellemeye çalışmak için bir şey yapmak gerekmediğini, 
3) Sonra, belki bu devletin mümkün olduğunu, 
4) Takiben ama bunu engellemenin mümkün olmadığını, ve nihayet bu devletin kurulursa aslında iyi bir şey olacağını iddia etmişlerdir. Eğer sözkonusu olan hayati bir mesele olmasa bu durum komedi olarak görülebilirdi belki ama konunun ehemmiyeti ve ciddiyeti nedeniyle dramatik veya traji-komik ifadeleri daha uygun olabilir.

ABD

Yıllardır üsler, güvenlik garantileri ve petrol ayrıcalıklarını içeren planlar 
çerçevesinde “ABD Irak’ı bölmek istiyor” diye düşünürken Washington şu anda en azından resmi pozisyon olarak ülkenin birliğinin en büyük dış destekçisi olarak görünmektedir. ABD bu amacından vaz mı geçti? “Numara mı yapıyor?” Zaten hiç istememiş miydi? Obama’dan sonra başka bir başkan bunu tekrar ister ve olayları yine oraya doğru iter mi? ABD’nin Irak’ın bölünmesine ve Kürt devletine karşı çıkması için nedenleri, “düşünce balonları” ve mantık silsilesine dair ihtimaller şöyle özetlenebilir:

1) Kürtler bağımsızlık isterse başkaları da ister, bunun sonu olmaz. Ülkede, bölgede, dünyada ayrılıkçılığı tetikleyebilir, her yer ateş topuna döner, petrol akışı olumsuz etkilenir, kaotik ortamda İran’ın etkisi artabilir ve hatta belki Rusya ve Çin’in bölgeye benim aleyhime olacak şekilde girmeleri sözkonusu olabilir,  

2) “Mükemmel sınırlar” yoktur, sınırları değiştirsen de hep mutlu olmayan azınlıklar olacaktır, bunların bir kısmı da eline silah alıp “dağa çıkar”, istikrar gelmez, 

3) “Musul, Kerkük, Bağdat gibi karışık şehirleri oluk oluk kan akmadan, milyonlarca insanı yerinden etmeden nasıl paylaştıracak ve böleceksin?” 

4) “Şiistan’da İran’ın sadece diplomatik değil  ideolojik etkisi artar, İran’ın etkisi ve belki de fiziki varlığı Suudi sınırına dayanır,  Bahreyn’de rejimin düşebilir,” 

5) “Teröristler kaotik, otoritesiz yerlerde oksijen bulur, Sünnistan El Kaide merkezi haline gelir, Ürdün ve Suudi Arabistan’ı tehdit eder,” 

6) “Kürtler bize bağımlı ve yük olur, korumak zorunda kalırız, halbuki biz gereksiz savaş ve taahütlerden kaçınmak istiyoruz” 

7) “’ABD böldü’ derler, ülkeyi işgal ederek bunun yolunu açmış güç olarak tarihe geçeriz, bu da ileride bize terör olarak geri döner,” 

8) “Irak’ı birarada tutmak için tüm umutlar bitmiş değil, IŞİD çok ciddi bir tehdit olmakla beraber “saman alevi gibi parlayıp sönebilir”, ve onu pasifize etmek için bölgede herkesin işbirliği gerekir ama ülkenin bölüneceği algısı olursa kimse kimseyle işbirliği yapmaz ve herkes kendi başının derdine düşer ve 
yangından ne kurtarırsa kar diye düşünmeye başlayabilir,”  

9) “Kürt devletine komşular izin vermez, abluka altına alırlar, Kürtleri koruyacağım diye NATO üyesi Türkiye dahil onlarla aramı bozamam,” 

10) “Bölünecekse bile ben bölmüş gibi görünmeyeyim, bu yönde istekli gibi görünürsem Türkler endişeleniyor. İyisi mi, karşıymış gibi duralım da Ankara iyice bir kıvama gelsin,”  

11) “Bölünecekse bile benim başkanlık dönemimde bölünmesin”, yaşanacak kanlı olma ihtimali çok yüksek o buhranlı dönemle uğraşmak zorunda kalmayayım, tarihe Irak’ı bölen başkan olarak geçmeyeyim”, 

12) “Belki bölünecek ama daha zamanı gelmedi, Kürtler de acele ederek krizden istifade Kerkük’ü falan ele geçirerek ve oldu-bitti referandum ve bağımsızlık kararlarıyla fırsatçı durumuna düşerek hata yapıyorlar, sonuçta bu coğrafyada yaşayacaklar, İsrail gibi kendileri hakkında ne düşünüldüğü ve hissedildiğini dikkate almama lüksleri olacak kadar güçlü de değiller,” 

13) Bölünme dışında hala daha iyi alternatifler var, gevşek federalizm gibi, bunlardan daha ümit çıkmadı, 

14) “Irak istikrara kavuşursa orta ve uzun vadede çok önemli bir petrol üreticisi ve pazar olacak, bu ülkeyi birarada tutmak ve onunla özel ilişki geliştirmek en iyisi ve burada yaptığımız muazzam siyasi ve askeri yatırım ve harcamaların ve ödediğimiz bedellerin boşuna olmaması için tek çare bu,” 

15) “Irak’ta kaos ve bölünme İran ile nükleer anlaşma ihtimalini zayıflatır, Tahran bölünmenin ABD oyunu olduğunu düşünerek nükleer alanda ödün vermekten uzaklaşabilir.” 

16) “Şimdi Kürt devletine karşı çıkayım, ileride ortam değiştiğinde, petrol şirketlerine verilecek ayrıcalıklar, askeri üsler, ticaret anlaşmaları gibi adımlar karşılığında pozisyonumu değiştiririm.”

İRAN

İsrail ve ABD ile sıcak ilişkileri olan, korunmak için onlara muhtaç olan ve 
belki üs veren, Sünni karakterli ve İran’a temel bir bağımlılığı olmayan bir 
Kürt devleti, İran içindeki Kürtlere yönelik de daha ilgili ve sorun yaratıcı 
olabilir. İran ideal olarak Irak’taki Şii çoğunluk üzerinden bu ülkenin tamamı 
üzerinde etkili olmayı tercih eder ama Irak bölünürse de hem etrafındaki Sünni 
ülkeler, hem Irak’tan kopacak Sünnistan’a karşı Tahran’a daha çok ihtiyaç 
duyacak  “Şiistan” üzerindeki etkisini arttırabileceği için durumdan tamamen 
mutsuz olmayabilir. Ama acaba İran bu Şiistan’a gerektiği kadar yardım 
edebilecek midir? Bir Kürt devleti kurulursa da bunun içindeki KYB unsuru 
üzerindeki İran etkisi aynı derecede devam eder mi ve belki de daha önemlisi bu Kürt devletinde giderek zayıflayan KYB damarının gücü ne kadar olacak? Tahran’ın Kürt devletini engellemek, canını yakmak ve onu etkilemek için direk askeri müdahale değilse de, istikrarsızlaştırma ve Türkiye’den daha az derecede olmakla beraber izolasyon gibi bazı kartları olduğu söylenebilir. İran yıllarca bir Kürt devletinin sahip olduğu Kürt nüfusun büyüklüğü ve daha radikal ve örgütlü oluşu nedeniyle esas olarak Türkiye için tehdit olacağını düşünmüştür. Tahran 
Ankara’nın bu olası Kürt devletine muhalefet etmekte çok istekli oluşundan 
hareketle daha sınırlı, düşük profilli ve esnek bir politika izlemiştir. Ama 
şimdi giderek Ankara’nın Kürt devletine muhalefeti zayıflar gibi görünürken 
İran’ın daha tedirgin olmaya başladığı görülmektedir. Kürt devletine karşı 
koymakta derece ve aciliyet açısından eşit derecede olmasa da önemli çıkarları 
olan bu iki devletin bu yönde işbirliği, iş bölümü, koordinasyon ve külfetlerin 
paylaşımı konusunda daha başarılı olması gerekirdi.   

SONUÇ

K. Irak’ta bir Kürt devleti kurulmasına karşı değişik kesimler olaya şu 
şekillerde yaklaşabilir: 
1) “Bu hayati derecede tehlikeli bir gelişmedir ve engellemek için (hemen) herşey yapılmalıdır.” 
2) “Böyle bir gelişme Türkiye için problemler yaratır ama Orta Doğu politikamızı sadece bu konuya endekslemek doğru olmaz.” 
3) “Bir Kürt devletinin Türkiye için risk ve tehdit olup olmayacağı belli değildir, “heyecan yapmaya gerek yok, akışına bırak.” 
4) “Kürt devleti bir tehdit ve risk değil fırsattır.” Bizceyse, Iraklı Kürtlerin başka şartlarda anlaşılabilir ve sempati duyulabilir bağımsızlık istekleri Türkiye için önemli bir risk, problem ve tehdittir. Bu durum Iraklı Kürtlerin niyet, güç, söylem ve uygulamalarından etkilenebilir ama ondan bağımsız boyutları da vardır.

Uluslararası ilişkiler matematik değildir ve birçok konuda kesin tahminde 
bulunmak doğru değildir, "özellikle de gelecek hakkında". Ama Irak'tan kopan bir Kürt devletinin Türkiye'deki radikal Kürtlerin ve PKK'nın istek, talep, 
beklenti, ihtiras, amaç, heyecan, seferberlik ve birliklerini ciddi şekilde 
arttıracağı o kadar açıktır ki, asıl bunun aksini iddia eden ya da 
uygulamalarıyla bunun tersini düşündükleri intibaını verenlerin bu pozisyon ve 
politikalarının ardındaki varsayım, mantık, bilgi ve düşünce silsilesini ortaya 
koymaları ve savunmaları gerekir. Bazı şeyler "eski moda", "yorgun," "yıpranmış" 

ve tekrarlana tekrarlana bıkkınlık vermiş ama aynı zamanda gerçek ve hayati 
derecede önemli olabilirler. Bir Kürt devletinin Türkiye için hem çok büyük hem 
de ucu belirsiz riskler yaratacağı gerçeği de bunlardan biridir. Bölgede son 
yıllarda yaşananlar göstermiştir ki bir ülke için belki de en büyük tehdit iç 
savaştır ve Irak’tan kopan bir Kürdistan Türkiye için bu ihtimali belirgin 
derecede arttırabilir. Irak’ta bir Kürt devleti kurulduktan sonra Türkiye’deki 
radikal Kürtleri ve PKK’yı makul adımlarla tatmin etmek çok daha zor olur.Kürt 
devletini engellemek Ankara'nın en önemli dış politika meselesi olmalıydı ama 
sanki bu "tam zamanlı gerçek bir iş" değil de hobi ve hatta bir angarya gibi 
görülmüştür. Kürt milliyetçiliğinin “ötekisi” Türkiye olmamalıdır. Çünkü bu 
durum Türkiye’deki Kürtlerin huzur, devletine duyduğu bağlılık ve muhabbete 
olumsuz etki yapabilir. Ama bunu söylemek Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinden Türkiye’nin endişe edecek bir şey olmadığı, o Kürt devleti ile ortak olursak Türkiye’deki ayrılıkçılığın da ortadan kalkacağı veya en azından zayıflayacağı anlamına gelmez.

Erdogan Kürtlerle pazarlık ve onlarda yaratılan gerçekçi olmayan sağlıksız 
beklentilerle "teneke kutuyu sürekli aşağıya doğru tekmelemekte" ve sanki 
bunların ödeme vakti hiç gelmeyecek gibi davranmaktadır. Ama “stratejik kredi 
kart borcunu sürekli başka kartlarla ödeyerek" yaşanamaz. 
Erdoğan muhtemelen Kürt konusunda oynadığı oyunun ne kadar tehlikeli ve sorumsuzca olduğunun farkında değildir. Kürtlerle petrol anlaşması, ticaret, Maliki’nin hata ve kabalıkları, Barzani ile “özel ilişki”, Iraklı Kürt liderin Türkiye’deki bir kısım Kürt seçmen üzerinde olduğu düşünülen etkisi, parti içindeki Kürt lobisi, partinin seçmen tabanındaki Kürt oylar, açılım sürecinin önce mimarı sonra esiri olmak, ardı ardına gelen seçimler ve muhalefetin etkisizliği onu mevcut sürdürülemez noktaya getirmiştir.  

Erdoğan devletin önemli bir kısmını Cemaat‘e teslim ettikten sonra durumu yarı 
toparlamıştır ve bu mücadelesinin nihai sonucu henüz belli değildir. Ama 
Irak‘tan kopacak bir Kürt devletinin Türkiye'nln içinde belki hemen belki zaman 
içinde yaratacağı türbülans toparlanabilecek türden olmayacaktır. Bu 
başarısızlığın felaket boyutunda olabilecek sonuçları zaman içinde ortaya 
çıkabilecek olsa bile sorumluların "zaman aşımından”, nedenler ve sonuçlar 
zincirinin birbirine karışmasından ya da insanların hafızasının zayıflığından 
medet ummaları ve istifade etmelerine izin verilmemelidir. Bu potansiyel 
felaketin sorumluları şimdiye kazandıkları gerçek veya sözde başarı, şan ve 
şöhretin onları tarihin acımasız hükmünden koruyamayacağını anlamalıdırlar. 
Tarih mazeretleri, bahaneleri, "iyi niyetleri", şanssızlıkları, vs değil 
kriminal derecedeki  sorumsuzluk ve başarısızlıkları dikkate alacaktır.

Türkiye’de PKK’nın kazandığı mevziler ve Irak’tan kopacak bir Kürt devletinin 
ciddi ihtimal haline gelmesi başka şeylerin yanında siyasi hayatımızda Türk 
milliyetçi kadro, söylem, destek ve örgütlenmelerin zayıflaması, yetersizliği ve 
etkisizliği ile de ilgilidir. PKK konusunda bu kadar ödünler veren ve Barzani’ye 
yeşil değilse bile sarı ışık yakan bir Erdoğan’ın normal koşullarda seçimlerde 
bu kadar süre bu kadar destek almaya devam etmemesi gerekirdi. Milliyetçi 
kadroların diğer konulardaki yetersizliği onları doğru noktada durdukları 
konularda bile etkisiz olmaya götürmüştür. Şöyle söyleyelim, milliyetçi kadrolar 
eğitim, sağlık ve ekonomi gibi konularda dört başı mamur değilse bile ilgi çeken 
ve güven veren politika, kadro, söylem ve imaj üretebilmiş olsalar AKP Kürt 
meselesinde bugünkü kadar riskli ve maliyetli adımları atacak duruma gelemezdi. 


Uzman Hakkında

Şanlı Bahadır Koç
Amerika Araştırmaları Merkezi
ajp1914@yahoo.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  Türkiye PKK ve PYD’ye Ne Yapmalı?  
  Kuzey Suriye’de İmarlı Kelepir Kantonlar: PYD ile Modus Vivendi Nasıl Olmalı?  
  Türkiye-İran-Suudi Arabistan Üçgeninde Rekabet ve İşbirliği 
  PKK’yla Silahlı Mücadele ve “Süreç”: Zorunlu Hareketler, Artistik Hareketler 
  Türkiye, ABD, İran ve Barzanistan  
  Stratejik Dehlizlerde Derinlik Sarhoşluğu: Bir AKP Dış Politikası Eleştirisi  
  Ukrayna Krizi: ABD Hegemonyasının Sonunun Başlangıcının Sonu?  
  ABD’nin Orta Doğu’dan “Doğum İzni”  
  Bin Ladin’in Öldürülmesi Üzerine 15 Kısa Not 
  Türkiye Beşar’a Ne Demeli? Suriye'de “52 Cuma” Reformsuz Geçmez 
  Amerika-Sonrası Dünyanın İlk Krizi: Libya 
  Türkiye Libya’da Ne Yapmalı? 
  Bahreyn’e Suudi Müdahalesi 
  “Demokratikleştiremediklerimizden misiniz?”: 
   Orta Doğu’daki Değişim Dalgasının 
  Neden, Şekil ve Olası Sonuçları 
  Enerji ve Güvenliği Üzerine Notlar 
  Arşivden - Ermeni Tasarısına Karşılık ABD’ye Niye ve Nasıl Sert Karşılık 
  Vermeli? 
  Çay Partisi: "İki Ucu Keskin Kılıç" 
  Ara Seçimlerin ABD Dış Siyasetine Muhtemel Etkileri 
  Füze Savunması Üzerine 20 Soru ve 5 Seçenek 
  Obama Ekibinde Yaprak Dökümü - Beyaz Saray’dan Kaçış mı? 
  Alon Liel: "Erdoğan Kürt Devletine (Eyaletine) Hazır" 
  Mullen’ın Ankara Ziyareti 
  Financial Times Haberinin Türk-Amerikan İlişkileri Üzerine Düşündürttükleri 
  Bay Netanyahu Washington’a Gitti: Böyle mi Olacaktı, Obama? 
  Rus Casusluk Olayı: "John Le Carre mi, Austin Powers mı?" 
  “Mahalleye Hoş Geldin”:Türkiye’nin Orta Doğu’da İlk Günü - Prof. Dr. Ümit 
  ÖZDAĞ 
  Nükleer Takas: Müttefiklerimiz Yenildiği İçin Biz de Yenik mi Sayılacağız? 
  İSRAİL-ABD GERİLİMİNİN ESAS NEDENİ “İRAN MESELESİ” Mİ? 
  ABD Irak’tan Çekilirken Riskler ve Hesaplar 
  OBAMA ORTA DOĞU BARIŞI KONUSUNDA ŞEREFLİ MAĞLUBİYETTEN FAZLASINI İSTİYORSA 
  Obama’nın Nükleer Cazibe Taarruzu: Bardağın Üçte Biri Dolu 
  ABD-İsrail İlişkilerinde “Tektonik Kayma” mı? 
  Orta Doğu Barış Süreci ve ABD: “Yanlış Giden Neydi?” 
  Irak Seçimleri: Sonun Başlangıcı, Başlangıcın Sonu 
  ERMENİ KARAR TASARISI ÜZERİNE NOTLAR, YORUMLAR VE ÖNERİLER 


***