ABD nin Iraktan Çekilmesi ve Bölgenin Yeni Güç Muvazenesi,
Kenan Ertürk
Ekim ’10
Sayı: 22 21. YÜZYIL
* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, Düşük Yoğunluklu Çatışma Araştırma Merkezi Başkanı
“2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ‘liberal’ müdahalelerin büyük kısmı en azından iyi niyetlerle başlamıştı. Vietnam, komünist olmayan bir ülkenin Çin yayılmacılığına karşı savunulmasıydı.
Lübnan, çoğulcu bir ülkenin baskıcı bir komşudan korunmasıydı. Somali ise çuvallamış bir devletin onarılmasıydı. Irak’taysa savaş nedeni, George W. Bush ve ödlek yaveri Tony Blair tarafından tertip edilen bir yalandı. Saddam Hüseyin 11 Eylül’le bağlantılı olmakla ve uzun menzilli ‘kitle imha’ silahlarıyla yeni saldırılar planlamakla suçlandı. Bunun gerçek olmadığı ortaya çıktığından bu yana, Bush ve Blair’i mazur göstermeye çalışanların öne sürdüğü yedek gerekçe, Saddam’ın kötü bir adam ve onu devirmenin iyi bir şey olduğuydu.”
Simon Jenkins
ABD’nin 1990’da başlayan ve 2010’da kısmen bittiği söylenen Irak macerası, Vietnam savaşı kadar sürdü. ABD ne elde etti? Irak ne kaybetti? Ne Amerikalılar ne de Iraklılar bu sorunun cevabını verebiliyor. Ancak bu savaşın bölgeye etkileri uzun süre konuşulacak ve yaşanacak. 4 milyon Irak’lı ülke içine ve dışına yer değiştirdi, iddialara göre 100 bin ile 1 milyon arasında Iraklı öldü. 4.400 ABD askeri hayatını kaybetti, 30 bini yaralandı. Savaş özellikle Iraklılara ve ABD askerlerine, ailelerine tedavisi mümkün olmayan travmalar bıraktı. Bu yazıda işgal öncesi ve sonrasında yaşananlar ve ABD askerlerinin çekilmesinin Irak ve bölgeye olası etkilerin tahlil edilecektir.
“Özgürlüğün Operasyonu”: Bir İşgalin Serüveni
11 Eylül ABD’nin dokunulmazlığını ortadan kaldırdı ve yeni bir tehdit algılamasını da ortaya çıkardı. Asimetrik tehdidin kaynağı neredeyse, ABD oraya gitmeyi ve terörü kaynağında yok etmeyi esas aldı. Irak’ın Kitle İmha Silahlarına (KİS) sahip olduğuna dair istihbarat raporları da ABD’nin Irak’a müdahalenin ana nedenlerinden birini oluşturdu. Bu durum George W. Bush’a babasının bıraktığı ve yapamadığını düşündüğü yerden devam etme gerekçesini de yarattı. Zaten neoconların istekleri de bu yöndeydi.
İşgalin Temel gerekçesini oluşturan biyolojik ve kimyasal silahların varlığı kanıtlanamadığı gibi harekât öncesinde açıklanan istihbarat raporlarının da yönlendirici, amaçlı ve yanlış bilgiler içerdiği daha sonra ortaya çıktı.1 Dolayısıyla müdahalenin başından itibaren çeşitli çevrelerce dile getirilen askeri risk ve maliyetlerin yanı sıra ABD’nin tek taraflı bu hareketinin meşruiyet sorunu ilerleyen yıllarda daha yaygın olarak tartışılmaya başlandı. Bu defa BM Güvenlik Konseyi’nin bir kararı olmamasına rağmen ABD yanına başta İngiltere olmak üzere I. Körfez savaşına göre çok daha küçük bir koalisyon gücü ile (170 bin) ile Irak’a girdi.
İşgalden sonra ilk iş olarak, daha sonra çok yanlış olduğu kabul edilen bir kararla (belki amaç zaten yanlış yapmaktı), Irak ordusu dağıtıldı. Geçici Hükümet oluşturuldu ve imzalanan “Egemenliğin Devri Anlaşması” gereğince:
• Hükümet Konseyi’nin, geçici koalisyon güçleri ile sıkı bir görüş alış verişi içerisinde bulunarak, geçici dönem için Irak Devleti Yönetim Yasasını hazırlaması,
• En son 2004 Mart ayının sonuna kadar, Irak’ta, Koalisyon Güçleri’nin durumunu şekillendirerek, Irak halkının güvenliğinin ve selametinin garanti altına alınması ve geniş bir çalışma tabanı sağlamak amacıyla güvenlik anlaşmalarının yapılması,
• Geçici Ulusal Meclis üyelerini seçilmesi,
• Egemenliğin Iraklılara devredilmesi kararları alındı.
Yukarıdaki anlaşmanın hükümlerinin gerçekleştirilmesi maksadıyla bir takvim hazırlandı. Anlaşmanın bazı hükümleri gecikmeli de olsa gerçekleştirildi. Irak’ın güvenliğinin tam olarak sağlanması ve demokratikleştirilmesi ise günümüze kadar gerçekleştirilemedi. 2005 yılı Aralık ayındaki seçimlerden sonra bakanlıkların dağılımında Şiilerin ve azınlıkta olmalarına rağmen Kürtlerin ağırlığı dikkati çekti. Sünni Araplar kendilerini fazlasıyla dışlanmış hissettiler. Irak’ın yüzde 60’ını oluşturan ve hükümette güçlü olan Şiiler, kendi aralarında birliği oluşturamadılar. Nüfusun yüzde 17’sini oluşturan Kürtleri temsil eden Irak Kürdistan Demokrat Parti (IKDP) ve Irak Kürt Yurtseverler Birliği (IKYB) seçimlere birleşerek girdi ancak iktidarda olmanın nimetlerini Kürt halkına değil de kendi aşiretlerine sağladılar. Irak Anayasası, 28 Aralık 2005 tarihinde yürürlüğe girdi. Anayasada yer alan devletin yapısı, federe bölgelerin ve Kerkük’ün statüsü, yer altı/yer üstü kaynaklarının paylaşımı gibi konular belirsizliğini korudu.
Geçen beş yıllık süre içinde hükümet Irak’ın temel sorunlarını çözmede yeterli olamadı. 100 binlerce insan öldü 4 milyonu ülkeyi terk ederek komşu ülkelere göçtü. Birçok kent merkezine elektrik ve su verilemedi. Iraklılar güvenlik endişesinden tam sıyrılamadı. Silah satışları yüzde 30 ila yüzde 50 oranlarında arttı.2 Bu ortamda 7 Mart 2010’da seçimler yapıldı. Sadr Hareketi lideri Mukteda Sadr’a yakınlaşan ve Sünni grupları da yanına alarak geniş tabanlı bir koalisyon kurarak seçimlere giren ve birinci parti olan İyad Allavi ile elindeki iktidar gücünü kaybetmek istemeyen Hukuk Devleti Koalisyonu lideri ve Başbakan Nuri el-Maliki arasındaki anlaşmazlık nedeniyle günümüze kadar hükümet kurulamadı. Kürtler bu seçimlerde de kilit parti olmayı sürdürdüler.
ABD Irak’tan Neden Çekiliyor?
Irak’taki çatışmalarda şimdiye kadar 4 bin 400 Amerikan askerinin ölmesi, 30 bin askerinde yaralanması Amerikan halkının Irak savaşına verdiği desteği azalttı. 3Ayrıca savaşın ABD’ye maliyetinin 700 milyar Dolar ile 3 trilyon Dolar arasında olduğu iddialarının medyada yer alması,4 kamuoyunda ciddi rahatsızlığa neden oldu. Obama, seçim süreci boyunca Bush döneminin Irak savaşı ile birlikte ülkeye yüklediği ekonomik çöküntüyü çok iyi kullandı. ABD Başkanı Barack Obama, göreve geldikten hemen sonra Irak’ta asker sayısını azaltma sözü vermiş ve tüm Amerikan kuvvetlerinin 2011 sonuna kadar çekilmesini öngören anlaşmaya bağlı kalacağını açıklamıştı. ABD Irak’a büyük ölçüde güç tahsisi yapmıştı, üstelik her geçen gün yıpranan bu gücü düzenli bir rotasyona tabi tutamıyordu. İleride müdahale gerektirebilecek diğer kriz alanlarına aktarabileceği moral ve motivasyonu yüksek birliklere ihtiyaç vardı. Ordu içindeki intihar ve firar olaylarında ki artış bu konuda zafiyeti ortaya çıkardı.
ABD’nin Irak’tan çekilme süreci Irak merkezi hükümeti ile koordineli ve kademeli olarak planlanmıştı. Irak’ın toprak bütünlüğüne devamlı olarak vurgu yapılarak ABD askerleri güvenlik ve istikrarı sağlamakta Irak askerlerine yardımcı ve yol gösterici olarak tanımlanmıştı. Önce hava sahası kontrolü Irak’a verilmiş, müteakiben devriye görevleri ile şehirlerin güvenliğinin sağlanmasının Irak askerlerine devredilmesi öngörülmüştür. Bu kademeli geçişle ABD’nin refakatinde Irak güvenlik güçlerinin kaybettiği otoritesini yeniden kazanması düşünülmüştür. Ayrıca ABD askerleri şehir merkezlerinde daha az görünerek tepkileri en aza indirecek ve güvenliği de sağlamış olacaktır.
ABD askerleri 31 Ağustos 2010 tarihinden itibaren Irak’tan çekilmeye başladı ve sayıları 50 binin altına düştü. Önümüzdeki yıl ABD askerlerinin tamamının Irak’tan çekileceği belirtilmesine rağmen bölgenin jeopolitik önemi, enerji kaynaklarının mevcudiyeti nedeniyle ABD’nin bir kısım unsurları ile bölgede kalmaya devam edeceği kuvvetle muhtemeldir.
Irak’ın Belirsizliği
Birçok araştırmacı ve yazar, ABD’nin bölgeden çekilmesiyle Iraklıların sorunları ile baş başa kalacağını, sorunlarıyla yüzleşmek zorunda kalan Iraklıların, çözümleri de kendilerinin bulacaklarını düşünmektedir.
Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari, 31 Ağustos 2010’da “Hala ortada bir hükümet yokken çekilmeleri utanç verici, çünkü tüm kazanımlar, yapılan tüm fedakârlıklar tehlike altında, bu bizim için de utanç verici” şeklinde bir açıklamada bulunmuştur. Şii Başbakan Nuri El-Maliki ise “İşte şimdi Irak gerçek anlamda bağımsızlığına kavuştu” ifade etmiştir. Bu ifadeler Irak’taki etnik grupların bölgedeki ABD varlığından ne beklediklerini ortaya koymuştur. Sünni Araplar, ülke bütünlüğünün savunuculuğunu yapmakta, federalizmi ve ademi merkeziyetçiliği reddetmektedir. Kürtler özerkliklerini korumak ve etnik federal yapı aracılığıyla, zayıf bir merkezle ilişkiye girmek niyetindedir. Şiiler uzun süre merkeziyetçi bir yapıyı savunmuştur. Fakat zaman içinde merkeziyetçi yapının güçlü olmasını savunan Dava Partisi ve Sadrcılar gibi gruplarla güçlü bir federalizmi savunan Irak İslami Yüksek Konseyi gibi partiler arasında ayrışma başlamıştır.5 Anayasadaki boşlukları doldurmaya yönelik yasal düzenlemelerin yapılamaması, seçimlere hilelerin karıştırılması demokratikleşmenin ne ölçüde gerçekleştirildiğini tartışılır hale getirmiştir.
Irak Güvenlik Kuvvetleri, 250.000 kadar askeri kuvvetten, 400.000 kadar da çeşitli polis, iç, petrol ve sınır güvenlik unsurlarından meydana gelmektedir. Eğitimleri devam eden askerlerin 2020 yılına kadar hazır olması beklenmektedir. Irak Ordusu’nun Irak’ın güvenliğini ne kadar sağlayabileceği şimdilik belirsizliğini korumaktadır.
Petrolün büyük bir bölümü Kürtlerin ve Şiilerin bölgesindedir. Kürtler, Bağdat’ın ikazlarına rağmen başka ülkelerle petrolün çıkarılması ve işletilmesi için ikili anlaşmalar imzalamış, yatırımlar yapmış ancak elde edilen gelirleri halkla paylaşmamışlardır. Belli yerlerde ticari ve sosyal hayatta canlanmalar yaşansa da, bu ülke geneline yayılamamıştır. Kerkük’ün statüsü hala belirsizliğini korumaktadır. Kerkük’ün yerlileri durumundaki Türkmenler sürecin dışında tutulmaktadır. Sünni Araplar hem siyasetten hem de ekonomik hayattan kendilerini dışlanmış hissetmekte ve direnişin esas kaynağını oluşturmaktadır. Alt yapısı neredeyse tamamen çökmüş ülkenin yeniden inşası için gerekli olan kalifiye elaman ve yetişmiş insan gücünün azlığı da ayrı bir sorundur. Federal bir yapıda merkezi hükümetin etkisinin ne ölçüde olacağı ise diğer problem olarak görünmektedir. Üstelik yukarıda bazıları sayılan sorunları çözmek için gerekli hükümet de henüz kurulamamıştır.
Irak’ta siyasi istikrarın sağlanması kolay görünmemektedir. İran yanlısı Şii gruplar, Iraklılık bilincini koruyan Şii Arap gruplar, Sünni Araplar, Baas yanlıları, Kürtler ve Türkmenler hep beraber bir hükümet içerisinde yer alsa dahi, beklentileri ve emelleri farklı olduğundan, birbirleri ile kolay ve sürekli işbirliği yapmaları kolay olmayacaktır. ABD’nin desteğini işgal müddetince fazlaca arkalarında hisseden Kürtler, yalnız kaldıklarında daha önce tepkisini çektikleri diğer gruplarla baş başa kalmaktan çekinmektedir.
Kürtler, ABD’nin müdahalesinden itibaren, otonom bir bölge, petrol ve gümrük gelirleri başta olmak üzere en fazla kazanımı elde eden gruptur. Bu kazanımları muhafaza etmek ve genişletmek en önemli amaçlarıdır. ABD’nin çekilmesi ile beraber özellikle Sünni Araplar kendilerinden gasp edildiğini düşündükleri bu hakları tekrar elde etmenin yollarını arayacaklardır. Kazanımlarını Cumhurbaşkanı, kabinedeki bakanlar ve Barzani ile ellerinde tutmayı başaran Kürtlerin 2010 genel seçimleri sonucunda bir Şii-Sünni koalisyonunun oluşması ve hükümetin dışında kalmaları halinde bu gücü kaybedecekleri düşünülmektedir.
Böyle bir durumda, Kürtler Kerkük üzerindeki taleplerinden vazgeçmemekle beraber daha uzlaşmacı bir politika izleyebilecektir. “Kürt yönetiminin Kerkük’ü topraklarının içine alması gibi, Irak Anayasası’nda öngörülenin ötesinde avantaj elde etmeye kalkmaları halinde Kürtlerle diğer bütün gruplar arasında gerginlik çıkması kaçınılmaz olacaktır. Hatta bu durum çekilme konusunun dışında da geçerliliğini muhafaza etmektedir”.6 Irak’ın mevcut sorunlarına, ABD’nin tamamen bölgeden çekilmesiyle ortaya çıkacak güvenlik endişeleri de eklenince Irak’ın geleceğine iyimser bakabilmek zor görünüyor. ABD her ne kadar mevcut ikili anlaşmaya göre 2011 sonunda muharip unsurlarının tamamını çekecekse de, lojistik, ikmal, eğitim vb. maksatlar için yaklaşık 30 bin asker ülkede kalacaktır.7 ABD’nin bölgede kalmasını isteyen bazı unsurların tahrik edeceği olaylar çıkarılarak çekilme süreci uzatılmak istenebilir. Çekilmenin tamamlanması ve istikrarın sağlanamaması halinde ülke çatışma, kaos ve
parçalanma sürecine girebilir ve bu durum komşu ve çevre ülkelere de yayılabilir.
İran’ın Paradoksu
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin İran’ın işine ne kadar yaradığı tartışma konusudur Bu durum İran’ın Irak’a ve bölgeye bakışı ile doğrudan ve ABD’nin İran’a yönelik amacıyla dolaylı olarak ilgilidir. Irak’ın istikrarsızlığa sürüklenmesi halinde otorite boşluğunu İran’ın doldurması muhtemeldir. Ancak Irak’ın güneyinde İran’a yakınlık duyan Şii gruplar olmakla beraber, çoğunluğu hala Şii Arap üst kimliğinde birleşmektedir.
Ayrıca İran, İslam dünyasının liderliğini arzu etmekte, İsrail’i karşısına almakta ve onun “haritadan silinmesi” gerektiğini dillendirmekte, böylelikle Müslüman toplumlarını etkilemeye çalışmaktadır.
< ABD’nin Irak’a girmesinin dayanağı İstihbarat raporları ya Yanlıydı, ya da Yanlış. >
Bu durum başta muhafazakar bazı Arap rejimleri olmak üzere bölgede ciddi bir kaygı yaratmaktadır. Çünkü Arap devletlerine göre İran, Filistin sorununu gündeme getirerek Arap devletlerine baskı yapmak niyetindedir. ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasında bu ülkede artan İran etkisi ve Tahran’ın nükleerleşme kararlılığı, bu endişeleri daha da arttırmaktadır.
Arap dünyası, bir Arap toprağı olarak kabul ettikleri Irak’taki İran varlığından rahatsızlık duymaktadır.
Arap olmayan İran’ın Filistin meselesini sahiplenmesi Arap rejimlerinde bir yandan Tahran’ın niyetinin ve samimiyetinin bazen abartılı jestlerle sorgulanmasına, öte yandan da bir tür kıskançlık, tedirginlik ve aşağılık kompleksinin doğmasına neden olmaktadır. ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle İran’a müdahale tehdidinin ortadan kalktığını düşünmek de yanlıştır. Aksine bu olasılık tam tersine artmış olabilir. ABD muharip unsurlarının Irak’tan çekilmesi, İran’ın kendisine yapılacak saldırıya Irak’ta cevap verme ve çatışmayı Irak’a taşıma imkânını zayıflatmaktadır. Eğer ABD askerlerini Irak’tan çekmemiş olsaydı, İran, Irak’ta bulunan ABD unsurlarını hedef alabilirdi.
ABD ordusu gerektiğinde takviye edebileceği mevcut kuvvetleri ile Kuzey Irak’tan İran’a baskını sürdürmek ve muhtemel bir Arap-Kürt çatışmasını engellemek maksadıyla bölgede kalmak isteyebilir.
Suudi Arabistan-İran Çekişmesi.,
Suudi Arabistan, Irak’a komşu olmanın yanında güney ve doğu bölgelerinde yaşayan Şii Araplar (yüzde 15) ve petrol politikaları nedeniyle de Irak’la yakından ilgilidir. Suudiler, ABD’nin çekilmesi ile Irak’ta doğabilecek otorite boşluğunu İran’ın doldurmasından çekinmektedir.
Riyad’ın ABD’den önemli miktarda silah alım anlaşmasını imzalamasının nedenlerinden biri de budur. 8 yıl süren Irak-İran Savaşı’nda Suudi Arabistan Irak’a maddi yardımda bulunmuştur. Suudi Arabistan, İslam dünyasında İran ile rekabet içindedir. İran’ın nükleer silah üretiminde başarı sağlaması halinde bu rekabet Suudi Arabistan aleyhine bozulacaktır. Her iki ülke de enerji üreticisidir ve enerji piyasasında da rekabet içindedirler. Birinde ortaya çıkacak enerjiarzındaki gerileme, fiyatlara yansıyarak diğerinin avantajına olabilir. Irak’ta her şey yolunda gider ve ülkenin petrol üretimi potansiyeli ile orantılı noktalara varırsa Suudi Arabistan’ın petrol üreticileri arasında sahip olduğu ayrıcalıklı biricik konum değişebilir.
Türkiye’nin Güvenlik Karmaşası
ABD’nin Irak’tan çekilmesinin Türkiye’ye etkileri önem sırasına göre; güvenlik, siyaset ve ekonomik alanlarında olacaktır.
Türkiye, işgalin başından beri Irak’ın toprak bütünlüğünden yanadır. Bu bütünlüğü sağlayan ve ayrılıkçı Kürt hareketini engelleyen merkezi hükümeti desteklemiştir. Bağımsız bir Kürt devletinin mevcudiyeti, Türkiye’deki ayrılıkçı hareketlere heyecan, emsal, güvenli geri bölge ve lojistik destek yaratabilir.
PKK ile Irak’ın kuzeyindeki yönetim arasındaki ilişki muğlak, çelişkili, kompleks ve değişkendir. Dışarıdan bakan gözlere kendini kolay ele vermeyen bir yapısı vardır.
Irak'tan çekilme safhasında, ABD birliklerinin özellikle Irak'ın kuzeyinde bırakabileceği mühimmat dahil çeşitli harp silah, araç ve gereçlerinin başta PKK terör örgütü olmak üzere çeşitli grupların eline geçmesi, görünür gelecekte Türkiye için önemli bir tehdit oluşturabilir. Türkiye’nin ABD için potansiyel geri çekilme rotalarından biri olduğu ve bu konunun iki taraf arasında müzakere edildiği bir ortamda Ankara’nın bu konuya gereken önem ve hassasiyetin gösterilmesini sağlaması gerekir.
Irak kuzeyindeki Kürt bölgesel yönetiminin ekonomik alanda güçlenmesi, bu bölgeyi cazibe merkezi haline getirerek Türkiye’deki etnik Kürt ayrılıkçılığı etkileyebilir. Bu durum Türkiye’nin ekonomi politikalarında bir paradoks yaratabilir. Bilindiği üzere bu bölgeyle ticari ilişkiler artarak devam etmektedir. Artan ekonomik ilişkilerin sınırın iki tarafı arasında “sonradan pişman olabileceğimiz türden” bir entegrasyon yaratıp yaratmadığı sorusu meşrudur.
Kerkük’ün statüsünün belirsizliği, bölgedeki gerginliğin artmasına neden olmaktadır. Türkiye Kerkük’te çözüm olarak Türkmenlerin haklarını da göz önünde bulunduran özel bir statüyü savunmaktadır. ABD’nin bölgeden tamamen çekilmesi ile yalnızlaşan Kürtler Türkiye’ye her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyacaktır. Bu durum Türkiye için değerlendirilmesi gereken bir fırsat olabilir. Irak petrollerinin Kerkük-Yumurtalık Boru Hattı ile Türkiye üzerinden dış pazara açılmasında menfaat birliği olduğu açıktır. Irak’ın doğal kaynaklarının Nabucco hattına eklemlenmesi de karşılıklı bağımlılığı arttıracaktır. Ancak bu karşılıklı bağımlılık Türkiye’nin Irak’taki güvenlik çıkarlarını unutturacak değil kucaklayacak bir şekilde ele alınmalıdır. Bu hattın güvenliğinin sağlanması ve sürekli açık bulundurulması her iki ülkenin koordinesi ile mümkündür. ABD’nin Kuzey Irak dahil Irak’tan çekilmesi, Ankara’nın Erbil üzerinde daha etkili baskı yapmasına, Kürt Bölgesel Yönetimi’nin PKK terör örgütüne karşı etkili önlemler almaya ve daha rahat sınır ötesi operasyonlar yapmaya yöneltebilir.
Sonuç
ABD’nin desteğini işgal müddetince hisseden Kürtler, daha önce tepkilerini çektikleri diğer gruplarla baş başa
kalmaktan çekinmektedir…
Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması Türkiye'nin ve bölge ülkelerinin istikrar ve güvenliği için hayati öneme haizdir. PKK terör örgütünün Irak’taki varlığı, Kerkük’ün statüsünün belirsizliği, petrolün adil paylaşımının sağlanamaması, tüm kesimleri kapsayan bir hükümetin oluşturulamaması, tartışmalı bölgelerin durumu gibi sorunlar bölge istikrarını etkileyen faktörlerden bazılarıdır.
Irak’ın geleceği ile ilgili iyimser olmak kolay değildir ama mümkündür. Iraklı gruplar, ABD, İran ve bölge ülkeleri, aralarındaki tüm problem ve çelişkilere rağmen, aslında bu ülkenin belli bir istikrara kavuşmasında ortak çıkara sahiptir. Bu aktörler arasında rekabet kaçınılmazdır.
Önemli olan bunun tekrar şiddetin kontrolden çıktığı “o günlere” dönmeden, belli sınırlar ve kurallar içinde ve tarafların kendilerini frenleyerek gerçekleşip gerçekleşmeyeceği dir. Irak’ın egemenliğine saygı, Bağdat’ın toprakları üzerinden komşularına zarar verilmesini önleme sorumluluğu, Irak’ın Tahran -Washington’un çekişme zeminine dönüşmemesi, Tahran’ın sorumlu davranması, ABD ve İran’ın malum nedenlerle en azından bir süre daha ülkede belli bir nüfuza sahip olmaya devam edeceklerini kabullenme gibi prensip ve yaklaşımlar bu geçiş döneminin nispeten daha az sorunlu geçmesine yardımcı olabilir.
Irak’ta işler çok iyi gitse bile, tarih önünde son yedi yılda ülkede yaşanan kayıp ve yıkımı haklı çıkarmak yine de yanlış olur. Bu savaşın başlangıcı yalanlar, hakikat hakkında özensizlikler ve aptallıklarla doluydu. Sonunun da öyle olmamasında herkesin çıkarı vardır.
21. YÜZYIL.,
DİPNOTLAR;
1 M.Aydın, A.Özcan, N.Kaplanoğlu, “Riskler ve Fırsatlar kavşağında Irak’ın geleceği ve Türkiye, S. 28
2 “Irak alacakaranlık” http://www.turkiyeegitim.com/news_detail.php?id=18896 , 01 Eylül 2010
3 “Amerika Irak'taki Asker Sayısını 50 Binin Altına İndirdi”, Voice of America, 24 Ağustos 2010.
4 Joseph E. Stiglitz ve Linda J. Bilmes, "The True Cost of the Iraq War: $3 Trillion and Beyond", Washington Post, 5 Eylül 2010.
5 Serhat Erkmen, “Irak’ta genel seçim öncesi siyasi dinamikler ve seçimin kaderini belirleyecek faktörler”,
ORSAM Ortadoğu Raporu, Şubat 2010, s.9.
6 Armağan Kuloğlu, “ABD’nin Iraktan Çekilmesinin Bölgesel ve Türkiye Açısından Etkileri,” Busam, Ekim 2009,
7 “Agreement Between the United States of America and the Republic of Iraq On the Withdrawal of United States
Forces from Iraq and the Organization of Their Activities during Their Temporary Presence in Iraq”, Kasım 2008.
***