İsveç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İsveç etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Şubat 2018 Cumartesi

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 2

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 2



YDK (Kürt Demokratik Halk Birliği) Organizesinde Gerçekleştirilen Eylemler 

Terör örgütü PKK'nın yeni dönem stratejisi çerçevesinde Avrupa alanında 150 örgüt mensubunun katılımı ile 02-10 Mayıs 2000 tarihleri arasında yapılan toplantıda 7. Kongre kararlarına paralel olarak feshedilen ERNK'nin yerine YDK (Yekitiya Demokratik a Gele Kurd-Kürt Demokratik Halk Birliği) kurulmuştur. Bu toplantı, örgüt tarafından YDK'nin kuruluş kongresi olarak kabul edilmiştir. 

Toplantıda, "Kürt Halk örgütlenmesinin yeniden yapılandırılması için uzun süredir yürütülen hazırlık tartışma ve çalışmalarını YDK olarak somutlaş tırıldığı, YDK çalışmalarını yürütmek ve yönetmek için bir Birlik Meclisi seçimine gidildiği" belirtilmiştir. 

Toplantı akabinde YDK ve KNK organizesinde, 31 Mayıs 1999 tarihinin teröristbaşının yargılanmasının yıldönümü nedeniyle, Öcalan’ın cezaevi koşullarının düzeltilmesi ve sözde sağlık problemleri nedeniyle başka bir cezaevine naklinin gerçekleştirilmesi veya hükümlülük şartlarının iyileştirilmesini sağlamak amacıyla 31 Mayıs–29 Haziran tarihleri arasında Avrupa ülkelerinde geniş katılımlı yürüyüşler, açlık grevleri, protesto gösterileri, oturma eylemleri gibi çeşitli faaliyetlerin gerçekleştirileceği bir kampanya ilan edilmiştir. Bu kampanyanın yürütülmesinde ise daha sonra Avrupa alanına atanan Sakine Kod Gönül TEPE ve Azime Kod adlı örgüt mensuplarının görev aldığı görülmüştür212. 

Öcalan’ın yakalanmasından sonra Avrupa’daki siyasal faaliyetler daha da hız kazanmıştır. Örgüt 2000–2001 döneminde siyasal çalışmalara ağırlık vererek, mücadelesinde Avrupalı ülkelerin desteğini kazanmaya çalışmıştır. Avrupa ülkelerinin birçok şehrinde yabancıların davet edildiği konferans ve paneller ön plana çıkmış, bu ülkelerde kültürel kurumların açılması hedeflenmiştir. 
Öcalan’ın talimatıyla, bu ülkelerin birinde Ortadoğu Araştırma Merkezi’nin kurulması gündeme gelmiştir. Hedeflenen düşüncelere göre, kurulacak araştırma merkezi yabancı yazar ve bilim adamlarını da bünyesine alarak, Batı destekli yeni açılımlar sağlanacaktır. 

 Bu kapsamda yapılan çalışmalarda Norveçli bazı gruplarla kısmi mesafe alınmış, hatta Norveçli gönüllü bir bayan Avukat Öcalan’ın savunmasını üstlenmiştir. Bu avukatın görevi Avrupa Konseyi’nde örgütün çalışmalarını takip etmek şeklinde gelişmiştir 213. 

 Nisan 2000 tarihi itibariyle, örgütün önde gelen isimlerinden Cemal (K) Murat Karayılan'ın iltica talebinin Hollanda resmi makamlarınca reddedilmesi, Almanya'da iki örgüt mensubunun yakalanarak cezaevine 
konulması, Fransa 6 örgüt mensubunun hapis cezasına çarptırılması ve Belçika'da bir örgüt mensubunun gözaltına alınması gibi gelişmeler, Avrupa'da yaşayan örgüt mensup ve yandaşlarının örgütün üst düzey yönetimince harekete geçirilmesine sebep olmuş, Almanya başta olmak üzere, Avrupa ülkelerinde protesto gösterileri düzenlenmiştir. 

Bu zamanda çalışma yapılan diğer bir hususta kültürel faaliyetler organize edilmesidir. Kültürel faaliyetler kapsamında da öncelikli olarak Kürtçenin yaygınlaştırılmasının ilk hedef olduğu söylenerek, bu amaçla bazı aktiviteler gerçekleştirilmiştir. 

Nitekim Belçika/Brüksel'de faaliyet gösteren PKK yanlısı KON-KURD ve Almanya'da faaliyet gösteren örgütün cephe alt örgütlenmelerinden olan YMK (Kürdistan Öğretmenler Birliği), YEK-MAL (Kürdistan Veliler Birliği) organizesinde, Kürtçenin yaygınlaştırılması amacıyla çalışmalar yürütülmüş tür. 
Özgür Politika Gazetesi'nin 05 Ocak 2000 tarihli nüshasında, KON-KURD yönetimince, "Halk olarak varlığımızı korumak ve geliştirmek için kendi anadilimizde dinleyerek, konuşarak, okuyarak ve yazarak geliştirip 
yaygınlaştırmamız şarttır... Önderliğin Kürtçe okuma odaları oluşturulmalı' çağrısı oldukça anlamlıdır ve bir seferberlik ruhuyla cevap bulmalıdır..." 214 şeklinde açıklamalarda bulunulmuştur. 

Almanya'nın Saarbücken kentinde Kürt Kültür Derneği tarafından düzenlenen Kürtçe kurslarının yanı sıra, Almanya'nın Karlsruhe kentinde Kürdistan Öğretmenler Birliği (YMK) çalışma programı çerçevesinde, 1–
15 Nisan 2000 tarihleri arasında Kürtçe Öğretmen yetiştirme kursunun düzenlenmesi planlamaları yapılmıştır. 

Yine, YDK alt oluşumlarından olan KAB-Kürdistan Aleviler Birliği ile Kürdistan Öğretmenler Birliği'nin organizesi ile Almanya/Pforzheim'da iki haftalık bir Kürtçe öğretmeni yetiştirme kursu düzenlendiği, belirtilen kursa 13 kişinin katıldığı görülmüştür. 

Almanya/Dortmund, Münih, Berlin, Saarbrücken, Köln, Mannheim, Hagen, Pforzheim, Dressen şehirlerinde faaliyet gösteren PKK yanlısı dernekler tarafından, "Kürtçe öğretmeni yetiştirme kursları" ve "Kürtçe öğrenim 
kursları" düzenlenmiş, az sayıda katılım olmuştur. 

İsviçre'de terör örgütü PKK güdümünde faaliyet göstermekte olan İsviçre Kürt Dernekleri Federasyonu (FEKAR) tarafından yapılan girişimler sonucun da, Bern, Fribourg ve Solothurn kantonlarında bulunan okullarda haftada iki saat Kürtçe eğitimi verilmiştir. 

Almanya'da faaliyet gösteren terör örgütü PKK yanlısı Derneklerin "Kürtçe'nin yaygınlaştırılması" amacıyla yürüttükleri girişimler sonucunda, Bremen, Hamburg ve Bonn şehirlerindeki bazı okullarda, haftanın belirli 
günlerinde "Kürtçe" dersleri verilmeye başlanmıştır. 

Diğer yandan, Almanya'nın Berlin kentinde bulunan Kürt Enstitüsü'nde İzzeddin Nasso tarafından yaklaşık 20 kişi katıldığı Kürtçe dil kursu verilmiş, (3) ay süren kursta Kürt dilinden ayrı olarak "Kürt kültürü ve Kürt tarihi" konularında da ders verilmiştir. 

Kürt Öğretmenler Birliğinin 7. Kongresi 13–14 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya'nın Köln şehrinde yapılmıştır. 

Berlin Kürt Enstitüsü tarafından, 26–28 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya/Berlin şehrindeki Christina Oteli'nde "Kürt Dil Konferansı" yapılmıştır. 29 Ocak 2001 tarihli Özgür Politika Gazetesinde konferansta; Kürt Dil Akademisi kurulması, Kürtçenin ticaret sahasında da kullanılması için gerekli çalışmaların yapılması gibi kararlar alınmıştır. 

İsveç/Uppsala Üniversitesinde KÜRT-KAV organizesinde Kürtçe kursu düzenlenmiştir. Örgüt tarafından İsveç'te yaşayan ve Kürt yazar-Romancı olarak tanıtılan, aralarında Mahmut Baksi, Mehmet Uzun ve sanatçı Şivan Perver gibi şahıslar kullanılarak bu konular üzerinden gündem oluşturulması sağlanmak istenmişse de Mehmet Uzun ve Şivan Perver’in faaliyetlerden uzak durdukları görülmüştür. 

 PKK güdümünde faaliyet gösteren KNK Başkanlık Konseyi, 23 Ocak 2000 tarihinde, Belçika/Brüksel'de bir toplantı gerçekleştirmiştir. Özgür Politika Gazetesi' tarafından haber yapılan KNK bildirisinde215; Kürt dilinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılmasının stratejik hedef haline getirilmesi, daha önce KNK bünyesinde yer almayan parti, örgüt ve kuruluşlarla görüşülerek KNK bünyesine alınması, çeşitli ülkelerde KNK büroları açılması, AB ülkeleri ne yönelik diplomatik çalışmaların hızlandırılması şeklinde kararlara yer verilmiştir. 

KNK yeni katılımlarla yapısını güçlendirmeye çalışırken, Kongre üyesi olan PRK-Rızgari örgütü, 27 Mart 2000 tarihinde Merkez Yürütme Kurulu imzalı bir bildiri yayınlayarak, KNK'nın PKK'nın yan kuruluşu gibi hareket ettiği gerekçesiyle, Mayıs 2000'deki olağan kongreye kadar yönetim organları ve komisyonlardan çekildiğini açıklamıştır. 

Bu sorunlarla uğraşmak zorunda kalan KNK, 2. Genel Kurul Toplantısını, 22-24 Ağustos 2000 tarihleri arasında Belçika/Bilzen kenti yakınlarında bulunan Alden Biesen Şatosu'nda gerçekleştirilmiştir. 

Mezkûr toplantının ardından PRK-Rızgari örgütü, "KNK'nin siyasi meşruiyeti ni kaybettiği, amacına ve misyonuna uygun faaliyetler göstermediği, temsili ve demokratik birlik olma vasfını yitirdiği ve PKK'nın bir yan kuruluşu haline geldiğinden dolayı" KNK'dan ayrıldığını kamuoyuna deklare etmiştir. 

Söz konusu toplantıya, Belçika/Flamen Bölgesi Dışişleri Bakanı ve Bilzen Belediye Başkanı Johan Savvens’de katılmıştır. Savvens; "Belçika'da önemli sayıda Kürt dostunun olduğunu, Kürt halkının içinde bulunduğumuz yüzyılda kendi kaderini tayin hakkına sahip olması gerektiği" şeklinde açıklamalarda bulunmuştur. 

Toplantıda, KNK komisyonlarından Jeopolitik ve Strateji, Ulusal Güvenlik, Sağlık ile Arkeoloji komisyonlarının kaldırılması ve örgüt ve bağımsız şahsiyetlerden 40 kadar yeni üye alınması, Başkanlık Konseyindeki üyelerin yenilenmesi kararları alınmıştır. 

Mezkûr toplantı neticesinde yayınlanan (15) maddelik sonuç bildirgesinden Avrupa alanı için öne çıkan hususlar şu şekildedir. 

1. Abdullah Öcalan için bir mesaj yayınlanarak, Öcalan’ın durumunu anlatan bir mektubun Türkiye ve bazı ülkelere gönderilmesi, Avrupa Birliği (AB) dönem başkanlığına Türkiye'nin durumunu anlatan bir mektup gönderilerek, AB'den Türkiye'nin AB'ne alınması için ileri sürülen şartların içerisine Kürt sorununun da dahil edilmesinin istenmesi, Türk tarafının asla AB üyelik şartlarını yerine getiremeyeceğini, 
2. Sözde sürgünde yaşayan Kürtlerin siyasi ve kültürel haklarının elde edilmesi için çalışma yürütülmesi, Kürt sermayesinin birleştirilmesi ve Kürt işadamlarının bir araya getirilmesi için bir organizasyona gidilmesi, Kürt 
kadının siyasi arenada yerini alması ve kadın hukukunun oluşturulması için Kadın Komisyonu kurulması vb. hususlar kamuoyuna açıklanmıştır. 

Alınan kararlar akabinde, 30 Ağustos 2000 tarihinde İsviçre/Zürih kentinde, 30 kişinin katılımıyla "Kürt Esnaf ve İşadamları Birliği"nin kurulduğu, birliğin 9 kişilik yönetim ve 3 kişilik denetim kurulu seçiminin yapılarak, üyelik 
aidatının 50–150 İsviçre Frangı olarak belirlendiği görülmüştür. 

2000 yılı Ekim ayından bu yana hazırlık çalışmaları devam "Kongreya Abori Ya Kurd (Kürt Ekonomi Kongresi)", 19–21 Ocak 2001 tarihleri arasında Hollanda/Rotterdam şehrindeki Hotel Inntel'de yapılmıştır. 

Kongre sonucunda sözde "Kürt sermayesini bir çatı altında toplamak" amacıyla, Almanya merkezli olarak faaliyet gösterecek "Uluslararası Kürt İşverenler Birliği (Yekitiya Karsazen Kurd a Natnetevvi - KARSAZ)" adı altında bir organizasyon oluşturulması konusunda görüş birliğine varılmıştır. 

Özgür Politika Gazetesi'nin 15 Eylül 2001 tarihli nüshasında; KARSAZ'a mensup bir heyetin, Rusya'da Moskova Sanayi ve Ticaret Odası ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı Askeri Yardımlaşma Fonu yetkilileri ile 
görüşmeler yaptığı yolunda haberler yayınlanmıştır 216. 

Berlin Kürt Enstitüsü tarafından, 26-28 Ocak 2001 tarihleri arasında Almanya/Berlin'deki Christina Oteli'nde "Kürt Dil Konferansı" yapılmış, konferans sonrasında Kürt Dil Akademisinin kurulması, Kürtçenin ticaret 
sahasında da kullanılması için gerekli çalışmaların yapılması gibi kararlar alınmıştır. 

Bu kurum isim olarak bir ekonomik örgütlenme şeklinde gibi gösterilse de esasında, halktan zorla toplanan paraların ve örgütün gelirlerinin aklanması için kurulmuş bir yapı olduğu ortaya çıkmıştır. 

Ekonomik kapsamdaki çalışmaların yanı sıra KNK tarafından kültürel çalışmalara da hız verilmiştir. KNK’nın desteğiyle 18 Ağustos 2000 tarihinde, terör örgütü PKK yandaşları tarafından Hollanda/Hengelo şehrindeki Sportpark Veldvvijk'te "4. Mazlum Doğan Gençlik ve Kültür Festivali" adıyla bir festival düzenlemiştir. Etkinlik kapsamında spor müsabakaları ve konserler yer almıştır 217. Yine bu yıl YCK örgütlenmesinin 3. Konferansı Avrupa sahasında gerçekleştirilmiştir 218. 

Yine bu bağlamda, 02 Eylül 2000 tarihinde terör örgütü PKK yandaşlarınca, Almanya/Köln şehrindeki Müngersdorfer stadında "Uluslararası 8. Özgürlük, Barış ve Demokrasi Festivali" adıyla bir etkinlik düzenlenmiştir. 

2000'de Yeni Gündem Gazetesi'nin 03 Eylül 2000 tarihli nüshasında; etkinliğe 100 bin civarında PKK yandaşının katıldığı, katılımcılar arasında İngiliz Liberal Demokrat Parti Avrupa Parlamentosu (AP) üyesi Sarah 
Ludford, Kuzey Ren Vestfalya Eyaleti Başbakan Yardımcısı Mihael Vesper, Alman Yeşiller Partisi’nden Federal Parlamento üyesi Angelika Beer ve İtalyan Komünist Yeniden Kuruluş Partisi üyesi Roman Mantovani'nin de 
bulunduğu şeklinde haberler yer almıştır 219. 

PKK doğrultusunda Almanya'da faaliyet gösteren Derneklerin çatı örgütlenmesi konumunda olan YEK-KOM tarafından, Almanya'da 1993 yılından bu yana devam eden terör örgütü PKK'ya yönelik yasağın kaldırılması amacıyla Haziran 2000 tarihi itibariyle uzun süreli bir kampanya başlatılmıştır. Etkinlikler de Abdullah Öcalan’ın sağlık durumu kampanya gündemine alınarak, propaganda malzemesi olarak kullanılmıştır. 

Öte yandan, PKK bünyesindeki kadın yapısının, Avrupa ülkelerinde insani ve kültürel amaçlı dernek maskesi altında ve " Kürt Kadın Vakfı, Savaş Mağdurları Vakfı, Kültür-Sanat ve Müzik Vakfı" veya " Kürt Dernekleri Koruma Vakfı" gibi isimlerle vakıf- dernek şeklinde örgütlenmeleri planlanmış, bu doğrultuda faaliyetlere başlanmıştır. 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 1

PANZER VE KÜRT İSYANI YENİ STRATEJİ - SERHİLDAN, BÖLÜM 1 




SERHİLDAN  Eylemlilik Dönemi İçin Avrupa’ya Biçilen Rol. 

Serhildan bilinen anlamda halk hareketi, toplu gösteri, ayaklanma anlamlarına gelmektedir. Örgütün bu kelimeye bu dönemde verdiği anlam ise; Ulaşılması istenen hedeflere ayrıca halkın yani kitlelerinde toplu gösteri, eylem ve faaliyetlerle katkı sunmasıdır. Bir nevi düşük yoğunluklu isyan hareketidir. 

Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyet stratejisi değişikliğinden sonra Avrupa alanındaki faaliyetler daha büyük önem arz etmeye başlamıştır. Bu zamandan sonra Avrupa'nın örgüt açısından oynadığı rol ve örgütün bu alandan beklentileri sıkça dile getirilmeye başlanmıştır. 

Konuya ilişkin olarak, " Son iki yıllık süreçte, mücadelenin merkezi ve mücadelenin öncüsü Avrupa'da yaşayan halkımız olmuştur. Hep eylemlilikte bulunmuş, bu eylemlilik Kürdistan'ı etkilemiş ve Kürdistan'ı canlı tutarak öncü bir rol oynamıştır. Yeni dönem serhildan sürecinin de gelişip oturabilmesi, egemen hale gelmesi için, yine Avrupa'daki kitle hareketinin, 
demokratik direniş hareketinin rolü çok önemlidir. Eğer bu sene daha da etkili bir biçimde o rolü oynatılırsa 2001 yılında biz diyebiliriz ki, tarihsel rolünü tamamlamış olur" 206 şeklinde yapılan açıklamalar Avrupa'nın örgüt açısından taşıdığı önemi vurgulamaktadır. 

Terör örgütü Avrupa'daki faaliyetlerinde etkili olabilmek maksadıyla dönem strateji ve taktiklerine uygun olarak örgütsel yapısında da bir takım değişikliklere yönelmiştir. Avrupa alanındaki düzenlenmeler hakkında, 
"Diaspora örgütlenmesini ve onun gerekli kıldığı genişlemeyi kavramak gerekiyor. Ama bununla birlikte önündeki engelleri iyi görmek, bu engellerle doğru mücadele ederek sancısız bir geçişi sağlamak gerekiyor. Biz bunu hala yapamıyoruz. Olumlu diyeceğimiz gelişmeler var. Yani örgütü yeniden inşa etmek, onun örgütlerini ortaya çıkarıp işletmek, bunu işletecek olan kadroya doğru bir anlayış vermek zorundayız. Avrupa çok önemli bir uygulama yeri, öncülük yapma yeridir. Burada ortaya çıkacak doğrular, önce ülkeye, oradan Türkiye metropollerine taşınır ve orada da niteliğe, kuvvete dönüşür" şeklindeki değerlendirmeler yapılmıştır. 

Diğer yandan Avrupa'nın ve Avrupa faaliyetlerinin örgüt faaliyetleri açısından taşıdığı önem belirtildikten sonra bu kez AB'nin tavrına ilişkin değerlendirmelerde bulunulmuştur. 

"Yine iki yıldan beri geliştirdiğimiz stratejik değişiklikle, yarattığımız değişim ve attığımız adımlara rağmen, hala sanki hiçbir şey yokmuş gibi bir yaklaşım söz konusudur. Hatta birçok güç neredeyse bu tutumu bile tersine çevirmenin yaklaşımlarını göstermek istiyor. 
Henüz yaklaşım ve tutumlarında bir değişiklik söz konusu değil. Yani gerçek anlamda kendi ideolojik-politik dünya görüşleri ve sistemleri açısından bu sorunu görme ve ifade etmeden çok; yaşanan tarihsel süreçte Kürdistan'a yönelik belirlenen politikalar ve orada örgütlenen çıkar çarkının bir gereği olarak, şu anda kendisini de reddeden bir inkârcı tutumla soruna yaklaşıyorlar. 

PKK'nin 15 yıllık savaşında, kendi açısından bakıldığında haklı olmasa da ona karşı olmasının bir mantığı var. Bunu reddedebilir, buna karşı çeşitli biçimlerde tutum da alabilir. Ama iki yıldır değişen stratejiye rağmen sanki hiçbir şey değişmemiş gibi bir yaklaşım gösterilmesi, Kürt sorunu konusundaki samimiyetsizliğini de gösteriyor"207 denilerek Avrupa   ülkelerinden beklenen yaklaşımın gerçekleşmediği ifade edilmiştir. 

Türkiye’nin Avrupa Birliğine üyelik sürecinde fırsatları kollayarak bir takım kazanımlar elde etmeyi uman örgüt, bu konuda da hedeflediğini tam elde edememiştir. Nitekim AB ülkelerinin tavrı konusunda; "Bütün inkârcı ve antidemokratik yaklaşımlarına rağmen, Türkiye'nin Avrupa sürecine katılmak istemesine karşı Avrupa'nın kendi ilkelerinden taviz veren yaklaşımı, yani Kürt sözcüğünü bile AB'ye katılım sürecine, katılım belgesine geçirmemesi çok tuhaf bir şeydir. Burada şöyle bir durum ortaya çıkıyor: 

Geçmişten beri Avrupa'nın yaklaşımında belli bir inkârcılık var. 

Bu inkârcılık, Kürdistan'ın parçalanmışlığına ve bölünmüşlüğüne kesinlikle karar düzeyinde damgasını vuran bir tarihsel olgunun gelişiminden kaynaklanıyor. Avrupa politikasının tarihsel olarak Kürtleri inkâr etmesi, günümüzde de çok fazla bir değişikliğe uğramadan halen devam ediyor. 

Şu rahatlıkla söylenebilir: Avrupa'nın Kürtlerin lehine olabilecek bir Kürt politikası yoktur. İnsan hakları çerçevesinde de olsa, gerçek anlamda ve ilkesel düzeyde Kürtlerin insan hakları temel esaslarına uygun olarak kabulü ve bu temelde meşrulaştırılması söz konusu değildir. 15–20 yıldır gelişen Kürt mücadelesinin reddi, inkâr temelindeki yaklaşımların ortaya çıkardığı bir sonuçtur"208 hususlarına ve değerlendirmelerine yer verilmiştir. 

Örgütçe yapılan değerlendirmelerde, bir yandan Avrupa'da sürdürülecek olan faaliyetlere yönelik perspektifler sunulurken, diğer yandan Avrupa ülkelerinden beklentiler sıralanmaya çalışılmıştır. 

“Kürt sorununa çözüm bulmak için Avrupa sisteminin değiştirilmesi gerekiyor. Değiştirmek için de belirttiğimiz çerçevede bir çalışmaya ihtiyaç vardır. Öyle anlaşılıyor ki, Avrupa'dan bir çözüm geliştirilmeden Türkiye bir çözüme giremeyecektir. O yüzden diplomatik-siyasi ilişki temelinde Avrupa'da çözümü geliştiren bir mücadelenin geliştirilmesi, Avrupa'daki Kürt toplumunun bu çerçevede harekete geçirilmesi gereklidir. AB karşısında böyle bir siyaset izleyebiliriz. 

Doğudan Rusya ile siyasi ilişkiler geliştirmek, Kürt sorununun çözümünü bu alanlardaki kitlelerin desteğini alabilmek için belli bir ilişki içinde olma gereği vardır. Bu süreçte bunun ortamı ve koşulları daha fazla oluşmak tadır. Etkinlik geliştirmeye yönelen Rusya, bu süreçte Kürtlerle daha ilgili ve ilişkili olabilir, bu değerlendirilebilir" 209 açıklamalarına yer verilmiştir. 

Öcalan yeni dönem stratejilerinde Türkiye’ye yeni bir model teklifinde bulunarak İsviçre, ABD, Belçika, İspanya ve Rusya da uygulanan federal ve konfederal sistemin Türkiye’ye uyarılmasını, kültür, dil ve siyasi 
örgütlenme açısından ülkemizin Güneydoğu’sunda özerk bir yapının oluşturulmasını istemiştir 210. Bunun geçekleşmesinin de ancak Türkiye’nin AB sürecinde olacağı belirtmiştir. 

Silahlı faaliyetler döneminde Avrupa, örgütün stratejik üssü rolünü oynamış tır. Avrupa çalışmaları Kırsaldaki silahlı faaliyetleri, eleman, lojistik ve mali destek açısından beslediği gibi önemli bir propaganda ve diplomatik merkez rolü de oynamıştır. 

Avrupa, örgütçe geliştirilen yeni stratejik dönemde de etkin rolünü oynamayı devam ettirmiştir. Kaldı ki, yeni dönemde bu rol daha da önem arz etmeye başlamıştır. Nitekim AİHM savunmalarında ve diğer bir dizi örgüt dokümanlarında bu husus teyit edilmektedir. 

Avrupa'nın PKK faaliyetleri açısından ikili bir konumu bulunmaktadır. PKK'nın Avrupa'daki faaliyetlerine etkide bulunan hususlardan birincisi, bu sahada yerleşik bulunan ve sayıları yüzbinler ile ifade edilebilecek Kürt kökenli insanlarımızın varlığıdır. Bu nüfusun küçümsenmeyecek bir kısmı mülteci statüsünde bulunmaktadır. Bu mülteciler ise Avrupa’da oturum almak amacıyla PKK’lı olduklarını, işkence gördüklerini ve Türkiye’ye dönmeleri halinde ağır koşullarda hapis cezası alacakları yönünde yanlış beyanda bulunmaktadırlar. Bu yönlü ifadeler ülkelerin yönetimlerince de karşılık bulduğundan, bu grupların yönlendirilmesi PKK tarafından takip 
edilmektedir. 

PKK bu güce dayanarak, başta Almanya olmak üzere Avrupa çapında kurumlaşmaktadır. Örgüt bu sahada oluşturduğu kurum ve kuruluşları vasıtasıyla eleman ve maddi imkânlar temin etmek, kamuoyu oluşturmak 
ve propaganda faaliyetlerini organize etmek gibi avantajlar sağlamıştır. 

Daha önce ifade dildiği gibi 19 Şubat 2001 tarihli PKK Başkanlık Konseyi talimatında, "Şimdi burada önemle görülmesi gereken diğer bir nokta da diasporanın rolüdür. Son iki yıllık süreçte görüldüğü üzere, şunu kesin ve net bir biçimde belirtebiliriz: Mücadelenin merkezi, mücadelenin öncüsü Avrupa'da yaşayan halkımız olmuştur. Kimse bir yerde durmamıştır; hep eylemlilikte bulunmuş, bu eylemlilik Kürdistan'ı etkilemiş ve Kürdistan'ı canlı tutarak öncü bir rol oynamıştır. Yeni dönem serhildan sürecinin de gelişip oturabilmesi, egemen hale gelmesi için, yine Avrupa'daki kitle hareketinin, demokratik direniş hareketinin rolü çok önemlidir211” şeklinde belirtilen hususlar, örgütün Avrupa alanındaki kitlesine dayanarak 
yürütmüş olduğu faaliyetler konusunda bilgiler vermektedir. 

Terör örgütünün yeni stratejisinin Avrupa'ya biçtiği misyon, PKK Avrupa ilişkilerinin ikinci ve bu strateji açısından en önemli boyutunu oluşturmakta dır. Örgüt yeni stratejisini biçimsel olarak Avrupa'nın insan hakları ve demokratikleşme normlarıyla benzeştirmeye çalışmaktadır. Örgüt, diğer kozlarını en üst düzeyde kullanmaya çalışsa da, esasen kaderini Türkiye'nin AB sürecinde temel konulardan biri olan Kopenhag siyasi kriterleri çerçevesinde kültürel kimlik hususunda izleyeceği tutuma bağlamıştır. 

Bu planda ikili bir oyun vardır. Burada amaç Türkiye’den hem Kopenhag kriterlerince bazı kazanımlar elde etmek hem de Türkiye’yi AB’den uzaklaştırmaktır. Örgütün bu süreçte aslında verdiği mesajın tersine daha 
farklı bir hedefi vardır. Öcalan her hafta Avukatları ile yaptığı görüşmenin hiçbir engellemeyle karşılaşmadan Türkiye kamuoyuna duyurulduğunu çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin AB adaylığını engellemek için, 
Türkiye AB’ye üye olursa biz bazı kazanımlar elde edebiliriz şeklinde beyanatlar vererek bazı Ulusalcı ve Sağ kesimleri harekete geçirerek AB karşıtı propaganda yapmayı amaçlamıştır. Türkiye kamuoyuna bu mesajlar 
verilmeye çalışılırken, diğer yandan da taraftarlarına Türkiye'nin Avrupa birliğine girmekten başka çaresinin olmadığını, AB'ye üye olmak için de kültürel kimlik konusuna çözüm getireceğini empoze ederek moral vermeye çalışmıştır. 

Örgüt bu konularda paravan olarak kurmuş olduğu legal kurum ve kuruluşları vasıtasıyla Avrupa'nın çeşitli başkentlerinde kulis ve lobi faaliyetleri yürütmüştür. Bu çalışmalarda devletler düzeyinde olmasa da, ortaklık veya uluslararası niteliği olan kurumlardan Avrupa Parlamentosu, Avrupa Konseyi, NGO'lar veya tek tek siyasetçiler, akademisyenler Türkiye'den kültürel kimlik ve insan hakları konusunda adım atmasını istemiştir. 

Sonuç olarak, örgüt bir takım endişeler taşısa da Avrupa Birliği Türkiye ilişkilerini yakından takip ederek kendi lehine sonuçlar çıkartmaya çalışmış, bunun yanında Türkiye’nin AB üyeliğini engellemek için ikili bir taktik sürdürmüştür. Dönem içerisinde örgüte müzahir kurumlarca yabancı dernek ve NGO’larla yapılan görüşmelerde Türkiye’nin AB’ye alınmaması propagandası yapılmış ve ülkemiz aleyhine baskı oluşturulması na  çalışmıştır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

25 Aralık 2017 Pazartesi

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü 


Ali Asker 
alaskar68@gmail.com
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü,
Güney Kafkasya-İran-Pakistan Araştırmaları Merkezi
21 Eylül 2014 Pazar

Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü


   1994’den itibaren iki ülke arasında bugüne kadar devam eden ateşkes rejiminde zaman zaman ihlallerin yaşandığı, her iki tarafta kayıpların olduğu bilinen bir gerçekliktir. Fakat Ağustos 2014’de yaşanan ateşkes ihlali neredeyse savaşa neden olacak bir gelişme olarak değerlendirilmiştir. Bu olay sonucunda 
Azerbaycan toplumu üzerinde psikolojik baskı yapmayı düşünen Ermenistan 
tarafının beklentisi gerçekleşmemiş, bilakis Azerbaycan tarafından savaşa çağrı 
sesleri yükselmiştir. Siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri Ermenilerin bu 
saldırısının cevapsız kalmamasını, en azından birkaç etkin hamle yaparak düşmana önemli kayıplar yaşatılmasını istemişlerdir.

Başlangıçta “zafer” propagandasına odaklanmış Ermenistan, kısa süre sonra 
yaptığı açıklamalarda, çatışmanın Azerbaycan tarafından başlatıldığını ve 
ateşkese uyulması gerektiğini vurgulamıştır. İlginçtir ki bir taraftan herhangi 
bir savaş durumunda her şekilde Azerbaycan ordusuna karşı koyabileceklerini 
ifade eden Ermenistan yönetimi, büyük devletlerin yeni bir savaşa da müsaade 
etmemeleri gerektiğini bildirmiştir. Azerbaycan kaynaklarına göre ise ateşkes 
ihlali Ermenistan ordusu tarafından yapılmıştır. Nitekim Ermeni askerleri 1 
Ağustos’ta, geç saatlerde taciz ateşi açmış, çıkan çatışmada 4 asker şehit 
olmuştur. Çatışmaların Ermeni işgali altındaki Dağlık Karabağ sınır hattında 
Ağdam ve Ağdere bölgesinde Azerbaycan mevzilerine yaklaşmaya çalışan Ermeni keşif ve sabotaj birlikleriyle yaşandığı bildirilmiştir. Şiddetli çatışmaların 
ardından Ermeni askerlerinin ağır kayıp vererek geri çekildiği vurgulanmıştır. 
Fakat daha sonra şehit asker sayısının onbeşe yükseldiği açıklanmıştır. Böylece, 
Azerbaycan açısından bu olay ateşkes döneminde en fazla kaybın yaşandığı çatışma olmuştur.

Her iki tarafta, birçok basın organında ve özellikle sosyal medyada öldürülen 
asker sayısının daha fazla olduğu, hükümetin bu yöndeki bilgileri kamuoyundan 
sakladığına dair iddialar dolaşmıştır. Aynı zamanda her iki ülkenin resmi 
kurumları “düşmana gereken şekilde karşı koyduklarını ve daha çok kayıplar 
yaşattıklarını” vurgulayarak kamuoyunu “rahatlatmaya” çalışmışlardır.

Azerbaycan tarafının savaş söylemleri en üst düzeyde ve çok kuvvetli bir şekilde 
seslenirken Ermenistan tarafı da bir o kadar tedirginlik içeren açıklamalarıyla 
ateşkes rejiminin devam ettirilmesi gerektiğine vurgu yapmıştır.

9 Ağustos 2014’de Rusya’nın himayesinde gerçekleşen iki ülkenin cumhurbaşkan ları bir araya gelerek durumu müzakere etmişlerdir. Geleneksel bir hal almış sonuçsuz görüşmelere bu görüşme sonrası bir yenisi eklenmiştir.

1.“Karabağ Sorunu” Değil, İşgal Sorunu

1980’lerin sonunda Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde meydana gelen ayrılıkçı 
hareketler, 1990’ların başında sıcak çatışmaya dönüşmüş, 1994’de ateşkes 
imzalanmasıyla duraksama dönemine girmiştir.

Fakat buradaki çok önemli bir hususun altını özellikle çizmek gerekmektedir: 
Karabağ sorunu denen bir sorun yoktur.  Sorun, Azerbaycan topraklarının 
Ermenistan tarafından işgali sorunudur.

Bugünkü savaşın, ateşkesin veya ihlallerin mahiyetini irdelediğimiz zaman 
mutlaka olayların tarihsel geçmişini dikkate almak gerekir. Aksi halde sağlam 
bir değerlendirme yapmak kesinlikle imkânsız olacaktır.

Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarına sahiplenme çabaları 19. yüzyılın 
başlarından, yani Kaçar-Rus ve Osmanlı-Rus savaşlarından galip çıkmış Rusya’nın öteden beri tasarladığı bir stratejik plan çerçevesinde başlatılmıştır. Düzenli olarak bölgedeki Türk-Müslüman iskân birimlerine saldırarak bölgenin demografik dengelerini değişme hedefi zamanla, adım adım gerçekleştirilmiş, halkın hafızasında “Ermeni-Müslüman çatışması” olarak yer edinmiştir. Şunu da 
vurgulamak gerekir ki bu politika her ne kadar Rusya’nın belirli plan ve 
hedefleri doğrultusunda gerçekleşse de Ermeniler, her zaman merkezi iktidarın 
zaafa uğradığı durumlardan yararlanarak azami fayda sağlamaya çalışmışlardı. Bu anlamda ilk geniş çaplı Ermeni-Müslüman çatışması 1905-07 Rus Burjuva Devrimi sırasında yaşanmıştır.  Devrimin bastırılmasından sonra olaylar yatıştırılmış sa da bölgedeki Türk halkı ve yurtları ağır yara almıştır. 1917 Ekim İhtilali sonrası Rusya’da meydana gelen hâkimiyet boşluğu Ermenileri yeniden harekete geçirmiştir. Taşnak çeteleri o sırada Bolşeviklerin Bakü’de tesis ettikleri Bakü Sovyeti hükümetiyle işbirliği yaparak on binlerce masum Türk-Müslüman topluma karşı katliam uygulamış, onların yaşadıkları iskân birimlerini yerle bir 
etmişlerdir.

1920’de Sovyetleşmenin getirdiği en büyük felaketlerden biri Müsavat Hükümeti 
döneminde tartışmalı olan topraklar Azerbaycan’ın komşularına, hatta Sovyet 
hâkimiyetini tanımayan komşularına peşkeş çekilmiştir.[1] 15 Eylül 1921’de 
Azerbaycan Bolşeviklerinin lideri N.Nerimanov’un Lenin’e sunduğu “Azerbaycan’da Sovyet Hâkimiyetinin İnşası” konulu raporu, Moskova’nın yaşattığı hayal kırıklığının bariz göstergesiydi. Bu raporun içeriği kısaca Azerbaycanlılara göre “Azerbaycan’ı yabancılar yönetiyor”[2] şeklinde özetlenebilir Nitekim Sovyet hâkimiyeti kurulduktan sonra Azerbaycan’ın tarihi bölgelerinden olan Zengezur bölgesi Ermenistan’a “hediye” edilmiştir.  Bunun dışında o dönemde, Rusya-Ermenistan planlarında Nahçivan ve Karabağ’ın da Ermenistan’a verilmesi öngörülmüştür. Fakat değişik nedenler ve gelişmeler doğrultusunda bu topraklar Azerbaycan sınırları içinde kalabilmişti.

Bu girişimler başarısız kalsa da yine Azerbaycan’dan küçük küçük parçalar 
halinde toprak koparılmış, birçok köy Ermenistan’a verilmiştir.1948-1950’de 
Ermenistan’ın dağlık bölgelerinde yaşayan 100.000 Azerbaycan Türkü “isteğe 
bağlı” olarak Azerbaycan’ın Kura-Aras ovasına göç ettirilmiştir.[3]

Sovyet döneminde Ermenilerin talepleri sürekli olarak değişik platformlarda ve 
değişik biçimlerde devam etmiştir. Ermenistan hükümeti tarafından o dönemde 
Dağlık Karabağ Muhtar Vilayeti (DKMV)’nin adının “Ermeni DKMV” olarak 
değiştirilmesi için 16 kez başvuru yapılırken, DKMV’nin Ermenistan’a 
devredilmesi için 45 kez öneride bulunulmuştur. Fakat bu öneriler Moskova 
tarafından kabul görmemiştir.[4]

1985 ‘de Sovyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’un başlattığı “perestroyka” 
politikası Ermenileri yeniden cesaretlendirmiştir. Gorbaçov’un çevresi siyasi, 
ekonomi danışmanları, milli mesele uzmanları - G. Şahnazarov, E. Bağramov, A. Aganbekyan, S. Sitaryan ve çok sayıda Ermeni veya Ermeni yanlısı bürokrattan ibaretti. Sovyet döneminde bürokrasinin değişik kademelerine, merkezi kitle iletişim araçlarına, eğitim kurumlarına yerleşmiş Ermeniler doğrudan harekete geçmiş, her alanda topyekûn bir Azerbaycan karşıtı propaganda başlatmışlardı. İlerleyen süreçte bir taraftan silahlı örgütlenmeler oluşturarak Ermenistan’da yaşayan Türkler doğma yurtlarından kovulurken diğer taraftan Ermenistan’da yine Azerbaycan Türklerinin yaşadıkları köylere ve ilçelere saldırılar düzenlenmiş, ahali doğma yurtlarından kovulmuştur. Sovyet ordusundan arta kalan 366. Zırhlı alayın aktif katılımıyla gerçekleşen en büyük trajedi ise Hocalı’da yaşanmış ve kelimenin gerçek anlamıyla Azerbaycan Türklerine karşı bir soykırım uygulanmıştır. 1993’e gelindiğinde sadece Karabağ değil, çevresindeki yedi ilçe de Ermenistan ordusu tarafından işgal edilmiştir.[5] 1994’te iki ülke arasında imzalanmış ateşkes rejimi ise zaman zaman ihlal edilerek günümüzde de devam etmektedir.

Yaşanan bu süreç her ne kadar literatüre “Karabağ sorunu” olarak girse de 
aslında sorun olan şey, bölgede iki yüzyıl devam eden “etnik temizleme ve 
Ermenileştirme” politikası ve bu doğrultuda Azerbaycan topraklarının Ermenistan tarafından işgali meselesidir.

1. Anahtar Rusya’da: Nasıl ve Neden?

Sovyet döneminin son yıllarında Azerbaycan ve Ermenistan arasında barış tesis 
edilmesi için Moskova’nın geliştirdiği tüm planlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın temelinde birçok önemli nedenin yattığını söylememiz gerekir. Bunlar arasında çok dikkat çeken ve daha fazla etkin olan birkaç husus vardır. Öncelikle, çatışmanın başından itibaren, gerek barış döneminde gerekse sıcak çatışmalar sürecinde Rusya, Ermenistan’ın yanında yer almış, bazen açık bazen de dolaylı olarak taraflı bir tutum sergilemiştir. İkincisi, Moskova’nın sunduğu öneriler Ermenilerin nihai hedefe ulaşmalarını zorlaştırdığı veya riske attığı gerekçesiyle Ermenistan tarafı bu önerileri kabul etmemiştir. Zira Ermenistan tarafından önceleri doğrudan, daha sonra dolaylı yolla, yani Dağlık Karabağ’ın bağımsızlık mücadelesi yoluyla nihai hedefe ulaşmak yönünde bir politika izlenmiş, bu yolda yapılacak her türlü pazarlığı mümkün olduğu kadar öteleme ve hedefleri riske atmama yöntemi tercih edilmiştir. Rusya’nın önerileri Azerbaycan tarafını da memnun etmemiştir. Çünkü başlangıçtan beri Ermenistan’ı destekleyen Rusya’ya karşı Azerbaycan kamuoyunda bir öfke söz konusudur. Ayrıca Azerbaycan yönetiminin nazarında Rusya güvenilmez 
devlet imajı çizmiştir. 

Rusya’nın önerdiği tekliflerin hiçbirisinde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün 
güvence altına alınması yönünde kesin ve açık güvencelere yer verilmemiştir. Bu yüzden Azerbaycan kamuoyu Rusya’nın bu süreçte aldığı rolü “Rusya adil bir barış sağlamak yönünde çaba harcamamaktadır” şeklinde değerlendirmiştir. Bilakis süreci uzatarak durumu kendi lehine kullanmaktadır. Karabağ meselesi Azerbaycan üzerinde baskıların devam ettirilmesi, genel olarak Kafkaslar üzerinde denetim sağlaması açısından Rusya’nın elinde önemli bir araçtır. Sorun çözülürse bu baskı ve denetim aracı da kaybolacaktır. Bu nedenle de Rusya olduğu müddetçe bu sorunun çözülmesini beklemek saflık olacaktır.

İki ülke arasında savaşın çıktığı andan bu güne kadarki sürece baktığımız zaman gerçekten Rusya’nın konumu ve sergilediği rol “sorunu çözmeye kadir tek ülke” imajı çizmeye yönelmiştir.  Nitekim 30 Ocak 1992’de Azerbaycan ve Ermenistan AGİK (Aralık 1994’den AGİT) üyeliğine kabul edildiği sırada söz konusu uluslararası örgüt barış sürecine katılma fırsatı elde etmiştir. 24 Mart 1992’de örgütün dışişleri bakanları tarafından Dağlık Karabağ meselesiyle ilgili 
konferans çağrısı yapılmıştır. Konferansa Azerbaycan, ABD,  Almanya, Belarus, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya, Ermenistan,  Fransa, İtalya, Rusya, İsveç, Türkiye katılmışlardı. Konferansın amacı çatışmaları durdurmak ve barış görüşmelerini başlatmaktı. Belarus nihai görüşmeler için kendi başkentini sununca “Minsk Konferansı”  ve “Minsk Grubu” gündeme gelmiştir. Fakat kısa süre sonra bu süreçte fikir ayrılığı olduğu ortaya çıkmıştır. Nitekim Rusya Kafkasları kendi bölgesi olarak görüyor ve süreç içinde özel statüye sahip olması gerektiğini vurguluyordu. Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki ateşkes anlaşması da 1994’te Minsk Grubu’nun değil, Rusya’nın aracılığıyla sağlanmış oldu.[6]

Ateşkes imzalanmasından sonra barış sürecinin başlatılması yönünde çok sayıda 
girişimlerde bulunulmuştur. Değişik barış formüllerinin yer aldığı çok sayıda 
görüşmeler bu veya diğer nedenlerle, tarafları memnun etmediği için devam 
ettirilememiştir. Ayrıca bu süreçte sorunun anahtarının sadece Rusya’da olduğu 
kanaati de iyice pekişmiştir.

Sorunun çözümüne ilişkin günümüze kadar devam eden girişimlerin ciddi bir sonuç vermediği ortadadır. Sadece 1997 sonlarına doğru barışa ilişkin umutlar yeşermiş fakat barış planına sıcak bakan Ermenistan Cumhurbaşkanı Ter-Petrosyan görevinden ayrılmak zorunda kalmış, yerine savaş yanlısı Koçaryan’ın gelmiş ve umutlar sona ermiştir. AGİT’in 1999’da İstanbul Zirvesi öncesinde Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanları arasında gerçekleştirilen yoğun görüşmeler ve uluslararası kuruluşların yoğun çabaları sonucunda zirvede iki ülke arasında barış anlaşmasının imzalanması beklentisi yeniden yeşermiştir. Fakat zirvenin hemen öncesinde, 27 Ekim 1999’da Ermenistan parlamentosunda bir terör saldırısı düzenlenmiş, Başbakan, Parlamento Başkanı ve altı milletvekili öldürülmüş, böylece, barış sağlamaya yönelik bu fırsat da ortadan kalkmıştır.[7]

Gözden kaçırılan başka bir hususun da altını çizmemiz gerekir. Birincisi, Rusya 
Ermenistan’ı destekleyen tek ülke değildir. Minsk Grubu’nun üç eşbaşkanı, yani 
Rusya, ABD ve Fransa doğrudan ve dolaylı olarak Ermenistan’ı desteklemek tedirler. İkincisi, BM Güvenlik Konseyi’nin Ermeni işgalci birliklerinin Azerbaycan topraklarından çıkarılmasını öngören dört kararıbugüne dek uygulanmamaktadır. Bu kararların uygulanması ise sadece Ermenistan üzerine baskı yapmakla mümkün olabilecektir. Fakat ne Rusya ne de diğer büyük devletlerin böyle bir baskısı söz konusu değildir.

Üçüncübir husus da derin stratejik olanaklara sahip bir devlet olan ABD’nin 
Kafkasya’daki gerçek durumu ve Ermenistan yönetimindeki hâkim bakış açısını 
doğru bir şekilde okunmamasıdır. Bu yanlışlıklar yüzünden 2008’de başlatılmış 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin kurulması ve iyileştirilmesi politikasında 
hüsran yaşamıştır. Bu politikanın ABD açısından önemi, “Ermenistan’ı Rusya’nın 
kucağından çekip alma” sürecidir. Hem Ermenistan yönetiminin zihniyeti hem de Türk ve Azerbaycan kamuoyunun hassasiyetinin dikkate alınmaması, ayrıca 
Ermenistan’ın Rusya’ya bağımlılık derecesinin doğru bir şekilde değerlendirilme mesi bu sürecin başarısızlıkla sonuçlanmasına neden olmuştur. Bu sürecin en büyük diplomatik mağduru ise Türkiye olmuştur. Fakat bugün de ABD’nin hala bu yanlış politikayı savunduğunu görmekteyiz. ABD’nin deneyimli diplomat larından, Bakü eski Büyükelçisi Richard Kauzlarich, son çatışmalar nedeniyle Azerbaycan’ın bir basın organına verdiği demeçte “Ermenistan ve Azerbaycan’ın değişik yollarla Batı ve ABD ile olumlu ilişkiler tesis etme çabaları” içinde olduğunu ifade etmiştir.[8] Oysa Ermenistan’ın çok boyutlu dış politika gereği Rusya, ABD ve Batı arasında denge politikası yürüttüğü iddiası içi doldurulamamış bir söylemden ibarettir. Askeri ve ekonomik olarak Rusya’nın 
ipoteği altında bulunan Ermenistan açısından bu imkânsızdır. Maalesef ABD’nin bu “vizyonu”  2008-2010 arasında Türkiye’ye uyarlanmış, Ankara’da bazı araştırma merkezleri, basın mensupları ve ne yazık ki uluslararası ilişkiler alanında faaliyet gösteren akademisyenler tarafından geliştirilmiştir. Türkiye’nin 
Ermenistan’la sınırını açmak, diplomatik ilişkiler tesis etmek ve geliştirmek 
gerektiği yönündeki açıklamalar, başlı başına bir araştırma konusu olabilecek 
kadar tetkike şayan bir mevzudur. Bu gelişmeler Türkiye’de politik ve akademik 
vizyonun ne kadar sığ olduğunu, eğer bu tespit doğru değilse ne kadar 
“pragmatist”  ve faydacı olduğunu ortaya koymuştur. Zira en basit mantıkla 
yapılacak bir değerlendirme bile Ermenistan’ın “dış politikasına yön vermek” 
çabasının bir gaflet olduğunu ispatlamak için yeterli olacaktır. Öncelikle, 
Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunun tüm boyutları, çözüm sürecinin 
zorluğu, kamuoylarının hassasiyeti ve gelinen nokta dikkate alındığında 
Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişmesinin sorunun çözümüne katkıda 
bulunacağı, Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle bu 
ülkenin Karabağ sorununa ilişkin kararlarını etkileyeceği düşüncesi temelden 
yoksun bir tezdir. Ayrıca, bu konuda Türkiye’nin dış politika araçlarının 
yetersiz olduğunu da vurgulamak gerekir.[9]

Peki, böyle bir durumda Rusya sorunun çözümü için elindeki olanakları kullanacak mı veya bu yönde niyeti söz konusu mudur? Maalesef Rusya bu sorunun çözülmesini kendi çıkarları açısından faydasız görmektedir. Azerbaycanlı politika uzmanı Leyla Aliyeva’ya göre, sorunun çözümü ve Rusya faktörünü birlikte ele aldığımızda yakın ve hatta orta vadede gerçekleşmesi imkânsız iki hususa dikkate çekmek gerekir. Bunlardan birincisi, bugünkü şartlarda çatışmanın çözümü için gereken esas şart Rusya’nın oldukça zayıf düşmesi ve bölge üzerinde denetim kabiliyetini kaybetmesidir. İkincisi ise Rusya’nın içten değişme ihtimalidir. 
Yani, iktidar değişikliği olacak ve Rusya’da iç ve dış politika konusunda ciddi 
değişiklikler yapılacaktır. Fakat ufukta, bunlardan hiç birisinin gerçekleşme 
ihtimali görünmemektedir.[10] Bilakis Rusya’nın Ukrayna krizinde oynadığı rol 
Rus kamuoyu tarafından takdirle karşılanmış, Putin politikalarını desteklemek 
adeta vatanseverliğin vazgeçilmez unsuru haline gelmiştir. Az sayıda liberal 
bakışlı aydın ve akademisyenin dışında, toplumun her kesiminden destek gören 
“Kırım çıkarması” yayılmacı tutkuları tekrar körüklerken yakın çevre ülkeleri 
üzerinde derin psikolojik etki bırakmıştır. Bu psikolojik etkinin bünyesinde şu 
hususları yer almaktadır: Rusya yakın çevre üzerinde yayılmacılık politikasını 
güçlendirmiştir. Bunun için gerektiğinde askeri yöntemlere başvurabilecektir. 
Batı, bu durum karşısında ortak politika geliştirme iradesinden yoksundur.  
Rusya’nın açık müdahalesine kolay bahane bulunan ülkeler açısından söz konusu tehdit daha gerçekçi olarak görünür. Azerbaycan da bu ülkeler arasındadır. 

Azerbaycan’ın Ermenistan’la başlatacağı savaş Rusya’nın askeri girişimde 
bulunacağı endişesini de beraberinde getirmektedir. Bu tehdidin ana amaçlarından biri de Azerbaycan’ı Gümrük Birliği’ne girmeye zorlamaktır.  Bir Rusya projesi olan Gümrük Birliği ekonomik olmaktan ziyade politik amaçlı bir yapıdır ve Rusya’nın yakın çevre üzerindeki etki alanını pekiştirmeye hizmet etmektedir. 
Ekonomik ve politik çıkar yönünden her hangi bir katkı sağlamayacak bu projeye karşı Azerbaycan şimdilik direnmektedir.  Rusya lobiciliğini yapan bazı kesimler ise Azerbaycan’ın bu proje içinde yer almasının güvenlik açısından önemli bir adım olacağını, hatta daha da ileri giderek Karabağ sorununun çözümünde ilerleme sağlayacağını iddia etmektedirler. Aslında bu ihtimal Ermenistan tarafında da endişe uyandırmaktadır.  Onlar Rusya’nın Azerbaycan’la gizli pazarlıklar içinde olduğunu, Rusya’nın önerilerini kabul etmesi durumunda Azerbaycan’ın belli kazanımlar elde edeceğini düşünmektedirler.  Böyle bir gelişme, Ermenistan açısından oldukça endişe vericidir. Rusya ise her bir halde, bu süreci kendi kazanımları doğrultusunda yürütmekte, bu yüzden de iki ülke arasındaki “barış sürecini” mümkün olduğu kadar sürüncemede bırakmaktadır.

SONUÇ

Azerbaycan ve Ermenistan savaşında 1994’ten bu yana devam eden “ateşkes süreci” herhangi bir şekilde kalıcı barış inşa etme fırsatı sunamamaktadır. Bunun birçok nedeni bulunmaktadır. Barış inşa etmek rolünü üstlenmiş uluslararası 
kuruluşların bu sürece ilişkin etkin bir politika izleyememesi, ayrıca büyük 
devletlerin açıktan veya dolaylı yoldan Ermenistan’ı desteklemeleri başlıca 
nedenler arasındadır. Bu devletlerin başında da Rusya gelmektedir. Rusya’nın 
bölgeye yönelik politikası uzun vadeye yayılmış faydacı bir politikadır. 
Defalarca iki ülkenin cumhurbaşkanını bir araya getiren Rusya bu siyasetiyle hem sürecin en etkin aktörü imajını vermekte hem de Azerbaycan’ı birçok konuda tavize zorlamaktadır.  Bu yüzden son çatışmalar ve karşılığında dillendirilen retorik, aslında bu zamana dek duyulan ve alışılmış söylemler dışında bir şey değildir. Tek farkı ise maalesef insani kaybın artmasıdır.


KAYNAK;

[1]Джамиль Гасанлы. Русская революция и Азербайджан: Трудный путь к 
независимости (1917–1920), Издательство «Флинта», Москва 2011, s. 609.


[2]N.Nerimanov – V.İ.Lenin’e. Azerbaycan’da Sovyet Hâkimiyeti Tesisinin 
Sonuçları. 15.09.1921 y.  RDSSTA, f.5, l.1, d.1219, v.12. Alıntı: Джамиль 
Гасанлы, s. 607.


[3]Ali Asker, Ermenilerin Azerbaycan’da Yaptıkları Soykırımlar ve Devam Eden 
Çözümsüzlük, Stratejik Analiz, Cilt: 9, Sayı:108, Nisan 2009, ss. 28-38.


[4]АлександрШевякин.Загадка гибели СССР. История заговоров и предательств. 
Москва 2004, с. 30;Сванте Корнелл. Конфликт в Нагорном Карабахе:динамика и 
перспективы решения.Азербайджан и Россия: общества и государства. Москва, 2001, 
с. 438. Naklen: Ариф Юнусов.Азербайджан в начале ХХI века: конфликты и 
потенциальные угрозы, “Адильоглы”, Баку 2007, с. 9.


[5] Hocalı Soykırımı’ndan sonra Azerbaycan’ın Karabağ ve çevresindeki diğer 
bölgeleri 8 Mayıs’ta Şuşa, 18 Mayıs'ta Laçın, 2 Ekimde Hocavend, 2 Nisan 1993’te 
Kelbecer, 17 Haziran’da Ağdere, 23 Temmuz’da Ağdam, 23 Ağustos’ta Cebrayıl ve 
Füzuli, 31 Ağustos’ta Kubadlı, 29 Ekim’de Zengilan bölgeleri Ermenistan 
tarafından işgal edilmiştir. Bugün Dağlık Karabağ’ın çevresindeki 7 ilçe dâhil 
Azerbaycan topraklarının yaklaşık yüzde 20’si Ermenistan ordusunun işgali 
altındadır. Bir buçuk milyon Azerbaycanlı Ermenistan ve Azerbaycan’ın işgal 
edilmiş bölgelerinden kovulmuş, 20 binden fazla Azerbaycanlı katledilmiş, 50 
binden fazla kişi sakat kalmış, 4 binden fazla kişi kayıp, esir veya rehin 
olmuş, 877 şehir, köy ve kasaba yağmalanmış, dağıtılmış ve yakılıp yıkılmıştır. 
Ali Asker. a.g.e.

[6] Ариф Юнусов. a.g.e., с. 13-14.


[7] Araz Aslanlı. Karabağ Sorunu ve Azerbaycan-Türkiye-Ermenistan İlişkileri, 
Çankırı Karatekin Üniversitesi Uluslararası Avrasya Strateji Dergisi 1(1), 
(ss.175-196), s. 186-187.


[8] Kozlariç: “Məqsəd diqqəti Ukraynadan yayındırmaq idi”,  Yeni Müsavat, 15.08. 2014.


[9] Araz Aslanlı. a.g.e. s. 188.


[10] Sərkisyan qapalı görüşün detallarını niyə açıb? Yeni Müsavat, 15.08. 2014.


Uzman Hakkında
Ali Asker

Rusya Slav Araştırmaları Merkezi
Rusya, Orta Asya, Kafkaslar. Demokratikleşme ve Rejim Değişimleri. Türk Dünyası çalışmaları.

Uzmanın Diğer Yazıları

  Azerbaycan-Ermenistan Çatışması: Sonu Meçhul Ateşkesin İç Yüzü 
  1 Mart 2014: Ukrayna’nın En Yoğun Günü 
  Herkes İçin KIRIM İmtihanı 
  Tamamlanmamış Devrim: Doğu-Batı Ekseninde Ukrayna Krizi 
  Hocalı Soykırımı 
  Kazan'da Üçlü Görüşme 
  Kafkasya'da Müslümanları Kim Yönetecek 
  Medvedev’in G-8 Gündemi 
  “Bağlantısız” Azerbaycan! Bu Da Nereden Çıktı? 
  Saakaşvili’nin Cesareti: Gürcistan Rusya’nın Kafkaslardaki Askeri Gücünü Zayıflatır mı? 
  Mağrip Rüzgarı Kremli'ndeki Havayı Isıtmıyor: Rusya’dan Libya’ya Çifte Bakış 
  Afrika Rüzgarı Kafkaslara Ulaşacak mı? 
  Gözetlemeye Devam: Gebele Radar Üssü'nün Modernizasyonu 
  Tacikistan'da Rus Askeri Havaalanı Yolda 
  Rus Toplumunun Unutkanlığı: Faşizm Tehdit Ediyor 
  Rusya’nın  Astana AGİT Zirvesinden Geriye Ne Kaldı? 
  ABD-Rusya Arasında Küskünlükten Esnek Barışa 
  Rusya Yeniden Afganistan Macerasına Atılır mı? 
  Kırgızistan Seçim Sonuçları: Yeni Hükümet = Yeni Rejim 
  Statüko Ortamında Lukaşenko Fenomeni 
  KAFKASLARDA SİLAHLANMAYI DURDURACAK MEKANİZMA YOK MU? 
  MEDVEDEV’DEN ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ SİNYALİ 
  Tehlikeli Anlaşma: Rusya Türkiye’yi Sıvazlıyor, Azerbaycan’a Aba Altından Sopa  Gösteriyor 
  Medvedev’in Çelişkisi: FSB Gölgesinde Modernizasyon 
  ERMENİSTAN’IN “TÜRKİYE AÇILIMI” 2005’te BAŞLATILDI VE BUGÜN DE DEVAM  ETMEKTEDİR 
  Zorlu Yolun Birinci Adımı: Kırgızistan’da Referandum 
  KIRGIZİSTAN'DA İÇ SAVAŞ - Güncellendi 12.06.2010. saat 20.00 
  YANLIŞ HESAP BAKÜ’DEN DÖNER: ABD ROTAYI AZERBAYCAN’A ÇEVİRDİ 
  Seçim Sonuçları Saakaşvili’nin Yüzünü Güldürdü, Ugulava’nın Yıldızını Parlattı 
  AVRUPA PARLAMENTOSUNUN KARARI ERMENİSTAN’IN KEYFİNİ KAÇIRDI 
  RUSYA-BELARUS: (KAVGALI) AĞABEY-KARDEŞ İLİŞKİSİ 
  ERMENİSTAN’DA TÜRK ALGILAMASINA BİR ÖRNEK 
  MEDVEDEV’İN ANKARA ZİYARETİ: BEKLENTİLER VE GERÇEKLER 
  MOSKOVA-KİEV YAKINLAŞMASI UKRAYNA’DA TANSİYONU YÜKSELTİYOR 
  RUSYA-UKRAYNA İLİŞKİLERİNDE İKİ ANA MADDE: ENERJİ VE RUS FİLOSU 
  RUSYA’DA LİBERALİZM DAYATMASI BAŞARILI OLABİLİR Mİ? 
  KIRGIZİSTAN: DEVRİM BİTTİ (Mİ)? 
  ŞAYMİYEV’İN GÖREVDEN GİTMESİ FEDERAL SİSTEMDE DEĞİŞİKLİK SİNYALİ Mİ? 
  “SOYKIRIM” TASARISI = PROTOKOL TUZAĞI 

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/guney-kafkasya-iran-pakistan-arastirmalari-merkezi/2014/09/21/7766/azerbaycan-ermenistan-catismasi-sonu-mechul-ateskesin-ic-yuzu


***

25 Şubat 2017 Cumartesi

KUZEY KUTUP ENERJİ KAYNAKLARININ ULUSLARARASI GÜVENLİĞE ETKİLERİ


KUZEY KUTUP ENERJİ KAYNAKLARININ ULUSLARARASI GÜVENLİĞE ETKİLERİ 



Askın İnci SÖKMEN*1 
*Yrd.Doç.Dr. Gelisim Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İliskiler Öğretim Görevlisi, 
aisokmen@gelisim.edu.tr 

Özet 

Barry Buzan’ın “güvenliğin sektörel boyutunu” gelistirerek, askeri güvenlikle birlikte çevresel, ekonomik, toplumsal ve siyasal güvenliğin önemini belirten görüslerinin ısığında, ulus devletler özellikle dünya politikalarını biçimlendirmek isteyen lider ülkeler için, enerji güvenliği birincil öncelikli konuma gelmistir. Dünya ekonomisine yön veren G-7 ülkelerinin uluslararası strateji belgelerinde enerji güvenliği, enerji kaynaklarının çesitliliği ve sürekli arzı ekonominin devamlılığı, diğer devletler ile olan rekabetleri açısından hayati öneme sahiptir. 
Dünya da var olan petrol ve doğal gaz rezervlerinin 2030 sonrası tükenme eğilimine girmesi beklenirken, kaya gazı ve Ay’dan helyum enerjisi sağlama, sanayiyi dönüstürme gibi alternatif projelerde hayata geçirilmesi planlanmaktadır. 

Mevcut bulunan rezervlere ilaveten, Kuzey kutbu veya arktik bölge de kesfedilmemis petrol rezervleri bulunması Amerika, Kanada, Rusya, Finlandiya, İsveç, Norveç, İzlanda ve Danimarka’nın bölgeye yoğun ilgisini çekmistir. Amerika, Rusya ve İzlanda’da yatırımlarını arttırmaya baslamıs Çin ile AB üyeleri arasında aslında geçen bölgede nüfuzu arttırma çabaları, buzulların tamamen erimesiyle daha da yoğun bir rekabete neden olacaktır. Yeni ve daha kısa bir deniz ticaret yolu, Çin için maliyet ve zaman açısından büyük bir fayda 
sağlamaktadır. İklim değisikliğinin yarattığı bu sonuç, hem enerji hem ticaret açısından fayda sağlarken, uluslararası ekonomik düzende bu bölgede nüfuza sahip ülkelerin konumlarını da etkileyecektir. 

Enerji güvenliği konusunda olumlu bir adım olmasına rağmen, çevresel güvenlik ve yeni çatısma alanı olması açısından da riskleri tasımaktadır. Politik istikrarsızlık alanı olabilme potansiyeli özellikle Rusya’nın Ukrayna’da izlediği strateji açısından öne sürülebilir. Çevresel açıdan, belli bölgeler çöllesme ve kuraklık tehlikesiyle karsı karsıya kalabilirken, kutuplara yakın bölgeler verimli kusaklar haline dönüsebileceği öngörülmektedir. Ekonomik düzen açısından kuzey*-güney ikileminde, kazanan kuzey olacaktır. 

Bu makalede Kuzey Kutup bölgesinin sahip olduğu stratejik enerji kaynakları ile bölgenin, uluslararası güvenliğin ekonomik, çevresel ve askeri çatısma riskleri açısından bir analizi yapılacaktır. 

Giriş 

Günümüz Uluslararası sistemde, ekonomik eksenin Batı’dan Doğu’ya kaymasına bağlı olarak artık çok kutuplu bir yapı hakim olmaya baslamıstır. Amerika Birlesik Devletleri, Rusya ve Çin arasında yer alan küresel rekabet içerisinde, stratejik kaynak hidrokarbon rezervleri (petrol ve doğal gaz) dünya üzerindeki bir çok coğrafi bölgenin enerji jeopolitiği açısından önem kazanmasına neden olmustur. ABD ve Rusya enerji kaynakları açısından Çin’e kıyasla daha avantajlı bir konumdadır. Çin’in hızla büyüyen ekonomisi ve bu ekonomiyi sürdürebilmek için gerekli olan enerji ihtiyacı, enerji jeopolitiği açısından bölgelerde Çin’in nüfuzunu arttırmak temel dıs politika stratejilerinden biri haline gelmistir. 
Kuzey Kutup bölgesi2 veya Arktik Bölge kesfedilmemis petrol, doğal gaz ve değerli madenler açısından Kutup enerji jeopolitiğini gündeme getirmistir. 

Küresel Isınmanın en çok yoğun hissedildiği ve Kutup bölgesindeki buz tabakasının kalınlığının azalması sonucu, hem daha kısa alternatif bir ticaret yolunu açılırken, bölgedeki hidrokarbon enerji kaynaklarına erisim görece kolaylasmıstır. Kuzey Kutup Bölgesi, küresel rekabet içerisindeki devletlerinde bölgesel hakimiyet kurma çabalarını arttırmıstır. Bu devletlerin basını bölgede kıyısı bulunan Rusya çekerken, diğer kıyısı bulunan devletlerin de bu bölgede etkin olmaması için yoğun bir çaba göstermektedir. Ancak bölgenin mülkiyetinin 
kime ait olduğu ile ilgili hukuki sorun henüz sonuçlanmamıstır. Çatısmaları ve gerginliklerin gelecekte bu bölgede yasanması beklenmektedir. Bu makalede Kuzey Kutbu enerji jeopolitiği içerisinde yer alan devletlerin izlediği politikalara ve bu politikalar sonrası enerji güvenliklerini sağlamaya çalısırken, dünyanın genelini etkileyebilecek çevre güvenliği problemlerinin de hızlandıracak sonuçlarına yer verilecektir. 

Kuzey Kutbu Jeopolitiği; 

Dünya haritasında, Ekvatorun 66 derece, 33 dakika kuzeyindeki yer alan, Rusya Federasyonu, Alaska (Amerika Birlesik Devletleri), Kuzey Kanada, Danimarka’nın özerk yönetime sahip olduğu Grönland, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda Kuzey Kutup dairesinde toprak sahibidir. Bölgedeki devletler kıyısı bulunan bes devlet A5 (Artic Five ) ile toprağı bulunmayan İzlanda, İsveç ve Finlandiya ile birlikte A8 (Artic Eight) olarak iki gruplar seklinde adlandırılmaktadır. Bölgedeki toplam toprak alanı 13.4 milyon km2, bu alanın 5.5 milyon km2 Rusya Federasyonu, 4 milyon km2 Kanada, 1.4 milyon km2 Alaska, 

2.2 milyon km2 Grönland geri kalan toprak alanları ise İzlanda, Faroe Adaları, Svalbard ve kıta Dskandinavya’sıdır. Alanların çoğu buzullarla kaplıdır. Rusya Federasyonu sahip olduğu toprak büyüklüğü açısından, bölgenin kendi hakimiyetinde olması için yoğun bir çaba göstermektedir. Kuzey Kutup denizinde yer alan adalarda yasam yeri yoktur. Bölgedeki en önemli kentler; Rusya’nın Murmansk, Norilsk ve Vorkuta sehirleri, Norveç’in Tromso ile Finlandiya’nın Rovaniemi kentleridir.3 


Tablo : 1 Kutup Bölgesi Haritası 

Bölgenin stratejik konumu, Rusya Federasyonu ile ABD’nin birbirlerinden Bering Boğazı ile ayrıldığı ve dünya üzerinde hiçbir alanda bu kadar yakın komsu olmamaları nedeniyle, iki devlet arasındaki gerginliklerde önemli bir yere sahiptir. 1930’lu yıllarda askeri açıdan önem kazanan bölge, İkinci Dünya Savasının sonuna doğru Nazi Almanya’sı Deniz Kuvvetleri U-bot denizaltılar ile bu bölgede bir deniz üssü kurarak, ulasılmaz bir kale yaratmayı hedeflemistir. Müttefiklerin Nazi Almanya’sına karsı önemli stratejik rotalarından biri olmustur. Soğuk Savas döneminde ABD önderliğindeki Batı bloğu ile SSCB önderliğindeki Doğu bloğu arasındaki ideolojik mücadele de stratejik bir öneme sahip olmus, 
nükleer denizaltıların kedi-fare oyununa dönüsmüstür. Kutup üzerindeki hava sahası, nükleer silahlı uçakların geçis alanıdır. 

Jeostratejik konumundan kaynaklanan askeri güvenlik ve silahlanmanın dısında, bölgede kesfedilmemis ama varlığı teknik olarak hesaplanan petrol ve doğal gaz rezervleri, enerji jeopolitiği açısından bu bölgenin de önem kazanmasını sağlamıstır. Bölgedeki 19 tane jeolojik havzaların ancak bir kaçında petrol vardır. Alaska Kuzey eğimindeki Prudhoe koyunda 1968 yılında ilk petrol bulundu. Beaufort Denizi ve West Barents Denizinde de kesfedildi. 2008 yılında ABD Jeolojik yapılan bir çalısmaya göre Kuzey Kutup dairesinde, 
jeolojik olarak 25 alanda, 90 milyar varil kesfedilmemis ama teknik olarak var sayılan petrol ve 44 milyar varil sıvı doğal gaz olduğu ileri sürülmüstür. Bu oran dünyada halen kesfedilmemis petrolün % 13’nün bu bölgede olduğunu göstermektedir. Bu kesfedilmemis petrolün % 70’i,üç alanda Alaska, Amerasia havzası, Doğu Grönland Yarıklarında havzalar, Doğu Barents Havzaları, Batı Grönland’ta yer almaktadır. Bunların %84’ü de deniz yataklarındadır.4 Toplamda Kuzey Kutbu’nun dünyadaki kesfedilmemis konvansiyonel petrol ve doğal gaz kaynaklarının % 22’sine sahiptir. Petrol kaynakları ağırlıklı olarak ABD, Danimarka ve Kanada’nın hak iddia ettiği bölgeler iken, gaz yataklarının en yoğun bulunduğu bölgeler Rusya’nın hak iddiasında bulunduğu bölgelerdir. Aynı zamanda demir, çinko, kömür, grafit, bakır, nikel gibi madenlerde bulunmak tadır. Deniz altında yer alan hidrokarbon yatakları kıta sahanlığı ve kara sularını yeniden revize etmeye çalısan devletler nedeniyle gerilimleri arttırmıstır.5 

Küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi ile eski ticaret yolları yerine yeni deniz ulasım rotalarının açılmasını sağlamıstır. Kuzey Deniz Rotası (Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusuna varan, Barents denizi ve Sibirya boyunca devam ederek Rus Uzak Doğu’suna ulasan seyir güzergahı), ekonomik gelismesini serbest ticaret ile hızla büyüten Çin tarafından ciddi önem arz etmektedir. Hint Denizi, Kızıldeniz, Süveys Boğazı yerine ticaret yollarını 1000 mil kısaltan bu yol daha avantajlı bir yol sağlamaktadır. 6 

Dünya üzerinde hukuki ve siyasi statüsü tam netlik kazanmamıs bölgelerden biri olması ve kesfedilen hidrokarbon kaynakları, bölgede yer alan devletlerin egemenlik hakları için yakın zamanda bölgede çatısmaların, daha da artmasına neden olacaktır. 

Kutup Bölgesi Güvenlik Problemleri 7 

Soğuk savas sonrası, güvenlik gündeminin genislemesiyle askeri tehditler dısında, ekonomik, siyasi, toplumsal ve çevresel faktörler de güvenlik sorunu haline gelmislerdir. 

Çevre güvenliği, küresel dünyada, devlet güvenliğinin ötesinde bir dünya güvenliği meselesi haline gelmistir. Günümüzdeki uluslararası sistemin çok kutuplu güç yapısı, bu güçleri olusturan devletler arasında küresel rekabeti8 daha da arttırmıstır. 

Rusya’yı uluslararası sistemde güçlü kılan, dünya genelindeki doğal gaz rezervi konusunda lider olması, satıstan elde ettiği gelirler ile ekonomisinin sürdürülebilirliğini sağlaması olmustur. Dünya güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaymasına neden olan Asya’nın ekonomik cazibesi ve bu alanın lider ülkesi Çin, ekonomisinin devamlılığı için enerji konusunda dünyadaki enerji alanlarına yönelik, kontrol olusturma, para ile satın alma, o bölgelerde nüfusunu yaygınlastırma stratejisini uygulamaktadır. ABD ise, Çin’in Asya bölgesinde, Rusya’nın Avrasya’dan Doğu Avrupa’ya etkinliğini engellemek için, ittifak iliskilerini genisleterek, çevreleme politikasıyla sınırlandırmaya çalısmaktadır. ABD Kuzey Kutup bölgesinde, statükocu bir strateji izleyerek bölgenin enerji kaynaklarının çıkarılmaması9, küresel ısınma etkilerinin azalıp Alaska bölgesinde buzulların yeniden olusmasıyla10 insan faaliyetlerinin artmasını istememektedir. Bu bölgenin güvenliğinde Kanada’yı ön planda tutmayı tercih etmistir. 

Kuzey Kutup Bölgesi’ de her üç gücün; ABD-Rusya-Çin rekabet ettiği alanlardan biridir.11 Esas mücadele ABD ve NATO üyesi olan ülkeler ile Rusya arasında 
gerçeklesmektedir. Bölgedeki enerji kaynakların sadece arastırma amaçlı olmasını, çıkarılarak, uluslararası enerji dağıtımına girmesini Amerika istememektedir. Rusya'nın bu görüse yaklasımı, Gazprom’un Peçora denizinde Prirazlomnoye buza dirençli ilk petrol platformunu kurarak, çıkarma islemlerini gerçeklestirmesidir. 2020 yılına kadar yılda 6 milyon ton petrol sevkiyatı yapmayı planlamaktadır.12 Sevkiyatı önlemek için Amerika küresel çevre güvenliğini ileri sürerek, Greenpeace gibi hükümet dısı sivil toplum örgütleri 
aracılığı ile uluslararası alanda kamuoyu yaratmaya çalısmaktadır. Petrol sondajının teknoloji ve alt yapı yetersizliği ile büyük buz kitlelerinin kopmasına ve büyük fırtınalar çıkarmasına neden olacağı, dünyanın dengesinin bozulacağı temel tezi, fosil yakıtlar sebebi ile ortaya çıkan küresel ısınmayı önlemeye çalısan gruplar tarafından da destek görmektedir. Rusya’nın Kutup Bölgesindeki enerji kaynaklarını, azalan Batı Sibirya’daki enerji kaynaklarına alternatif görmektedir. Ekonomik ambargo ile Rus ekonomisini zayıflatmaya çalısan, Avrupa’yı da yanına alan Amerika, her yeni sahip olduğu enerji kaynağı ile ekonomisinin sürdürülebilirliğini devam ettireceğini ve gücünü muhafaza edeceğini bildiğinden, petrol varil fiyatlarını13 düsüren bir politika uygulamaya koymaya çalısırken, buradaki kaynakların dağıtımını da kesmeye çalısmaktadır. Amerikan ekonomik ambargosunu uygulamayan, Fransız petrol sirketi Total’ın baskanı Christophe de Margerie’nin uçağının Moskova’da düsmesi, Fransa-Rusya arasındaki iliskileri gelistiren bir kisi olarak, ölümü üzerindeki süpheleri arttırmıstır.14 Gürcistan, Ukrayna krizleri sonrası, yeni bir Soğuk Savas niteliğinde gerginliklerin, ABD ile Rusya arasında baslamasına neden olmustur. 

Çin parasal satın alımlar ve ticari anlasmalar ile bölgede nüfuz etkisini arttırmaya çalısmaktadır. ABD’nin direkt Çin’e karsı engelleyici bir tutum takınmazken, Kuzey Deniz rotasının, ticaret yolu olarak kalmasını sağlayarak, Rusya’nın askeri ve ekonomik gelismesini engelleme amacı tasımaktadır. Çin’in Danimarka, İzlanda, Norveç ile ticaret anlasmaları yapmıstır. Enerji kaynağı arama ve kaynak güvenliği sağlama konusunda bir politika izleyen Çin için, Afrika ve Ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlıktan uzak bir alan olarak Kutup 
bölgesinin önemini arttırmaktadır.15 Basra Körfezi’nin ABD tarafından kapatılarak , deniz yolu ile gelen enerjinin Çin’e ulasmasına engel olma kozunu, karadan boru hatları yaparak azaltmaya çalısmaktadır. Kuzey Kutup enerji kaynakları da bu açıdan da ciddi önem tasımaktadır. Danimarka ile ticari iliskilerini gelistiren Çin, Güney Grönland’ta 2009 yılında metal ve minerallerin arastırılma hakkını elde etmistir. Grönland’ın kalkınmasına yardımcı olan Çin yatırımları, Arktik Konsey’inde sürekli gözlemci statüsü elde etmesinde bu ülkenin desteğini sağlamıstır.16 Rus petrol sirketi Rosneft ile Çin Ulusal petrol sirketi, Rusya’ya ait Kuzey Kutbu’ndaki üç offshore alanında ortak arama çalısmaları yapmaktadır. ABD, Avrasya ve Asya’da Çin ile Rusya’nın birbirine rakip ve Soğuk Savas dönemindeki Mao-Stalin görüs ayrılığı gibi çatısmaya varacak bir gerginlik içerisinde olacakları öngörüsü, Sanghay İsbirliği 
Teskilatı, BRICS gibi olusumlarda ortak isbirliğine dayanmaları ile geçerliliğini yitirmistir. 


Kutup Bölgesi’ndeki güvenlik problemleri devlet merkezli çatısmayı içermektedir. Denizin altında yer alan kaynaklar nedeniyle Kıta sahanlığı, egemenlik iddiaları, enerji kaynaklarına hakimiyet mücadelesi askeri sorunlara dönüsebilecek bir risk tasımaktadır.17 Özellikle Rusya’nın bölgede askeri gücünü arttırması ve nükleer silah kapasitesini daha da genisletmesi, bölgeyi kendi güvenliği ve ulusal çıkarı için en üst seviyede görmesi bu riski ortaya çıkarmaktadır. Rusya baskanı Putin, Kutup Bölgesini, “ stratejik öncelik” ilan etmistir.18 Rus Kuzey Filo’sunun Kuzey Kutup bölgesindeki üssü Severomorsk’ta yer almakta, nükleer güç füzeleri, torpido denizaltısı, füze tasıyan denizaltı savar uçağından olusmaktadır.19 Novosibirsk Adaları’ndaki 20 yıl önce kapatılmıs Kutup askerî üssünü yeniden açmayı planlayarak, bölgeye 10 savas gemisi ve dört nükleer buz kırıcısı 
göndermistir. 2014 yılında patlak veren Ukrayna-Rusya krizi sırasında, ABD liderliğindeki NATO’nun Baltıklardaki yayılma ve tatbikatları sırasında Rusya, Kutup bölgesinde kalıcı bir deniz donanma üssü kuracağını açıklayarak, Beyaz Deniz’den fırlatılan 8 bin kilometre menzilli füze “Bulava” nükleer füze denemesi gerçeklestirmistir. Füzenin menzili, NATO ve ABD’nin füze kalkanını etkisiz kıldığını ileri sürülmektedir.20 Norveç, Danimarka, Kanada, İzlanda NATO üyesi ve Amerikan müttefikidir. Üyelerinin bu bölgede olması, ittifakın bölgedeki gelismeleri yakından takip etmesini gerektirmektedir. Norveç askeri kumanda merkezini ülkenin kuzeyine kaydırmıstır. Danimarka ve Kanada’da askeri faaliyetlerini arttırmaktadır. NATO Kuzey Kutbu’ndaki, Rusya toprakları yakınında nükleer baslıklı denizaltılar ile tatbikatlar yaparak, gerilim yaratmaktadır. Bölgenin güvenliğinde Kanada, sürekli “Nanook” askeri tatbikatları gerçeklestirmekte, Rusya’nın toprak iddialarına yönelik bir karsılık olarak görülmektedir.21 

Hak iddia etme 1909’da Kanada, 1924’te ABD, günümüzde ise Rusya’nın hak talepleri ön plandadır. Basta Kanada, sonra da Amerika ciddi tepkisini çeken bu bayrak olayına 2008 yılında Alaska’da 12 günlük askeri tatbikatla cevap vermistir. Bölgede ülkeler arasındaki toprak talep uyusmazlıkları 22; 

1. Hidrokarbon zengini olan Beaufort denizi toprak sınırları, ABD ile Kanada arasında 
2. Barent Denizi’ndeki Bear adası’nın kıta sahanlığı dünyanın gaz rezervleri açısından en zengin alanlarından biridir. Norveç buranın kendisine ait olduğunu 
iddia ederek, Rusya’ya karsı çıkmaktadır. 
3. Kuzey Batı koridoru açısından stratejik öneme sahip Hans Adaları, ABD ile Kanada arasında 
4. Rusya ile ABD, Bering Denizi sınırları 
5. Rusya’nın Kuzey kıyıları açığında bulunan Lomonosov denizaltı tepeleri, Rusya, Danimarka ve Kanada arasında. Bu tepeler Grönland’a bağlı çıkarsa kazanan Danimarka olacaktır. 2007 yılında Rusya, kendilerine ait bir denizaltının Lomonosov bölgesinde sembolik bayrak dikerek, kendi kara parçasının doğal 
uzantısı olduğu iddiasını gerçeklestirmistir.23 

Bölgedeki sorunların barısçıl sekilde düzenlenmesi için, Arktik Konseyi 1996’da Ottawa Bildirgesi’yle kurulmus ve ABD, Rusya, Kanada, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya ve İzlanda üye devletlerinden olusmaktadır. Bu ülkeler arasında konsey uyusmazlıkları çözmek için hükümetler arası bir forum seklindedir. Gözlemci statüsündeki ülkelerin kıyısı bulunmamaktadır. Özellikle Çin gözlemci ülke olmak için yoğun bir çaba göstererek 2013 yılında, “ daimi gözlemci üye” statüsü elde etmistir.24 Diğer daimi gözlemci üyeler, İtalya, Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Singapur’dur. 

Ortaya çıkan anlasmazlıkları çözümlemek için esas alınan 1982 tarihli Birlesmis Milletler Deniz Hukuku’dur. Deniz hukuku çerçevesinde, her ülke 12 mil karasularına sahip olmakta, 200 mil sınır içerisinde balıkçılık ve hammadde arayısına izin vermektedir. Ancak sözlesmenin 76.maddesi, herhangi bir devlet kara topraklarının, denizin altında da devam ettiğini bilimsel olarak kanıtlaya bilirse, 200 mil sınırını geçebilmektedir. Danimarka, Rusya ve Kanada bu konuda basvuruda bulunmustur. Basvurular kabul edilirse, Kuzey Kutup dairesinde ortada yer alan küçük bir alan tüm dünyaya açık olup, geri kalan yerler, basvuran ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölgeleri olacaktır. Ancak ABD’nin bu sözlesmeyi imzalamamıstır. İmzalanması yönünde çaba göstermektedir. En azından çatısmaları çözümleyebilecek, çok taraflı isbirliğini sağlayacak, referans hukuk ilkelerinin olması 
önemlidir. 

Sonuç 

Küresel uluslararası sistemde, çok kutuplu bir yapı savasa varabilecek çatısma riskinin en yüksek olduğu sistem tipidir. Yeni dünya düzensizliği içerisinde, güçlerini daha da arttırmaya çalısarak bir revizyon talebinde bulunan Rusya ve Çin’e karsı, güçlü konumunu muhafaza etmeye ABD çalısmaktadır. Üç devletin de dünyanın farklı bölgelerinde küresel rekabetlerinin yeni bir alanı Kuzey Kutup bölgesidir. Rusya, Arktik bölgesinde 2020’ye25 kadar olacak bir stratejiyi kamuoyuna açıklamıstır. Kesfedilmemis enerji kaynakları ve yeni açılan deniz yolu, Çin’de bölgede varlığını görünür kılmıstır. ABD ise NATO’ya yeni ülkeler kabul edilmesini sağlayarak, Rusya’nın daha dar alana sıkısmasını, nüfuz alanını daraltmayı hedeflemektedir. 

Bölgede sivil nüfusun az olması, Rusya ile ABD arasında ciddi gölge güç savası, bu bölgede de yeni bir silahlı çatısmanın ortaya çıkmasına imkan tanımaktadır. Rusya ile ABD ve NATO arasında gerçeklesebilecek olası bir çatısma, Ukrayna’nın rövansının bu bölgede alınabileceği sinyalini vermektedir.26 Bu çatısma çıkma nedeni olarak da, deniz alanlarında yer alan enerji kaynakları temel bir neden teskil edebilir. Bu durumun iyi ve kötü senaryo olarak iki yönü vardır. Yeniden buzlanmanın baslaması, küresel ısınma ile insanların erisimine açık bölgenin yeniden kapanmasına ve özellikle buz üzerinde petrol istasyonu bulunan Rusya’nın yoğun hava kosulları nedeniyle üretimini durdurmasına neden olabilecektir. Yoğun buzul etkisi, ortaya çıkan yeni yol ve petrol sondajlarına maliyetinin artması bölgeye olan yoğun talebi azaltarak bir savasa varacak çatısma riskini de önleyebilir. 

Bu iyi bir senaryo olarak görülebilir. Tam aksi yönde artık hiç buzulun kalmaması, alanı insan faaliyetlerine daha da yoğun açarak, hem askeri karsılasma olasılığını güçlendirip bir savas riskini tasıyacaktır. Küresel ısınma sürecinin yarattığı yeni kosullardan dolayı, bölgede kıyısı olmayan birçok ülke bu bölgedeki gelismeleri yakından takip etmektedir. 

DİPNOTLAR;

1 Yrd.Doç.Dr. Gelisim Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İliskiler Öğretim Görevlisi, aisokmen@gelisim.edu.tr 
2 Türkiye’de bu alanda çıkan makaleler için bkz; Hasan Köni, “ Kuzey Kutbu Stratejisi”, 21.yy Türkiye Dergisi, Subat 2014, sf.24-25; Alp Yüce Kavas, 
“Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BDLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; Nihal Yılmaz ve Ali Çiftçi , “ Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirilmesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 31, 2013 Güz, sf 1-16 
http://oaji.net/articles/692-1396261550.pdf; Yunus Erkan, “ Küresel Anlasmazlıklarda Yeni Sorun Arktika Bölgesi” www.academia.edu.; Igar Gurbonov, “ Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi? ”, 
USGAM, 21.09.2012, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; “Çin’in Kuzey 
Kutbu’na Yönelik Artan İlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf 
3 “ Arctic Opening Insecurity and Opportunity”, Adelphi Series, 19 December 2013, sf.5-7; Bkz. “Physical/ 
Geographical Characteristics of The Arctic”, AMAP Arctic Region 1998 Assessment report, 
file:///C:/Users/user/Downloads/AAR-Ch02.pdf%20(2).pdf, 
Mark Nuttall ve Terry V. Callaghan, Arctic, Environment, People, Policy , Harwood Academic Pub, 2000, sf.1143; 
4 “Circum-Arctic Resource Appraisal: Estimates of Undiscovered Oil and Gas North of the Arctic Circle,” 
USGS Fact Sheet 2008-3049, (2008) "90 Billion Barrels of Oil and 1,670 Trillion Cubic Feet of Natural Gas 
Assessed in the Arctic" , http://www.usgs.gov/newsroom/article.asp?ID=1980#.VEjtACKsVy0, 23.07.2008; 
Daha detaylı bilgiler için bkz. http://energy.usgs.gov/RegionalStudies/Arctic.aspx 
5 Peter F. Johnson, “Arctic Energy Resources and Global Energy Security”, Journal of Military and Strategic 
Studies, Vol 12, Issue 2, Winter 2010. http://oceans.mit.edu/wp-content/uploads/arctic_energy_security.pdf 
6 Joseph Spears, “China and the Arctic: The Awakening Dragon,” China Brief, Vol. 9, Issue 6, 18 March 
2009,http://www.jamestown.org/programs/chinabrief/single/?tx_ttnews[tt_news]=34725&tx_ttnews[backPid]=2 
5&cHash=1c22119d7c 
7 Bkz. http://www.arcticsecurity.org/ 
8 Rebecca Bluitt, “ Cold, Cold War : Putin Talks Though Over US Arctic Rivalry”, ABC NEWS, 5 December, 
2013, http://abcnews.go.com/Blotter/cold-cold-war-putin-talks-tough-us-artic/story?id=21110178 
9 Arctic Region Policy, National Security Presidential Directive, 12 January 2009, http://georgewbushwhitehouse.
archives.gov/news/releases/2009/01/20090112-3.html 
10“Kuzey Kutbu’ndaki Buzullar Büyüyor”, Radikal Gazetesi, 01.09.2014 
http://www.radikal.com.tr/cevre/kuzey_kutbundaki_buzullar_buyuyor-1210300 
11 Scott G. Borgerson, “The Great Game Moves North,” Foreign Affairs, 25 March 2009. 
http://www.foreignaffairs.com/articles/64905/scott-g-borgerson/the-great-game-moves-north 
12 Igar Gurbonov, “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 21.09.2012, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; 
13 “ Putin : ABD ve Suudi Arabistan Petrolde Anlasmıs Olabilir”, Taraf Gazetesi, 18 Ekim 2014, 
http://www.taraf.com.tr/haber-putin-abd-ve-suudi-arabistan-petrolde-anlasmis-olabilir-166211/ 
14 “Total’in CEO’su Rusya’da Öldü.” Aljazeera Türk Dergisi, 21 Ekim 2014, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/totalin-ceosu-rusyada-oldu 
15 Tang Guoqiang, “Arctic Issues and Chinese Stance”, China Institute of International Studies, 4 Mart 2013. 
16 Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan İlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf, sf. 10; Joseph 
Chinyong Liow, “Arctic Summer Who Should Benefit From Global Warming”, Foreign Affairs, 21 June 2014, 
http://www.foreignaffairs.com/articles/141589/joseph-chinyong-liow/arctic-summer 
17 Michael Wallace ve Steven Staples, “Ridding The Arctic of Nuclear Weapons : A Task Long Overdue”, Canadian Pugwash Group, 2010. 
http://www.posse.gatech.edu/sites/posse.gatech.edu/files/Ban%20Nuclear%20Weapons%20from%20Arctic.pdf 
18 “The Russian Dynamic in the Arctic : Strategic Positioning”, Second Line of Defense, 
http://www.sldinfo.com/the-russian-dynamic-in-the-arctic-strategic-positioning/ 
19 “ Rus Donanması Kuzey Filosu”, Rusya’nın Sesi Radyosu, 30 Temmuz 2013, 
http://turkish.ruvr.ru/photoalbum/118804921/?slide-1 
20 “Rus Donanmasına 40 Yeni Savas Gemisi”, Dnternethaber, 4 Ocak 2014, 
http://www.internethaber.com/rusdonanmasina-40-yeni-savas-gemisi-626633h.htm; Nerdun Hacıoğlu, “Rusya Nükleer Füze Fırlattı”, Hürriyet 
Gazetesi, 10 Eylül 2014, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27176845.asp; 
21 Alp Yüce Kavas, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BİLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; 
Carolyn Grammling, “Cold Wars : Russia Claims Arctic Land”, Geotimes, August 2007, 
http://www.agiweb.org/geotimes//aug07/article.html?id=WebExtra080107.html 
22 Vytautas Sirijos Gira, “The Significance of The Arctic in Russia’s Foreign Policy : Why Arctic Policy Issues are of Topical Interest to The Baltic States”, European Dialogue, 25.08.2010, 
http://eurodialogue.eu/energy-security/The-significance-of-the-Arctic-in-Russia%E2%80%99s-foreign-policy-why-Arctic-policy-issues-are-of-topical-interest-to-the; Anup Shah, “ Dominance and Change in the Arctic”, Global Issues, 06 June, 2010, 
http://www.globalissues.org/article/740/dominance-in-the-arctic#Manycountriesindisputeovertheregion 
23 Nicholas Breyfogle ve Jeffrey Dunifon, “Russia and Race For The Arctic”, Origins, Vol 5, Issue 11, August 
2012, http://origins.osu.edu/article/russia-and-race-arctic 
24 Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan Dlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf, sf.8 
25 Kataryna Zysk,” The Fundamentals of State Policy of The Russian Federation in the Arctic up to 2020 and Beyond”, 
http://www.geopoliticsnorth.org/index.php?option=com_content&view=article&id=84:arctic-strategy-documents&catid=52&showall=&limitstart=2 
26 “Putin’den Savas Emri”, Yeni Safak Gazetesi, 11 Eylül 2014, http://www.yenisafak.com.tr/dunya/putinden-savas-emri-684300 


KAYNAKÇA; 

“ Putin : ABD ve Suudi Arabistan Petrolde Anlasmıs Olabilir”, Taraf Gazetesi, 18 Ekim 2014, 
http://www.taraf.com.tr/haber-putin-abd-ve-suudi-arabistan-petrolde-anlasmis-olabilir-166211/ 
“ Rus Donanması Kuzey Filosu”, Rusya’nın Sesi Radyosu, 30 Temmuz 2013, 
http://turkish.ruvr.ru/photoalbum/118804921/?slide-1 
“Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan Dlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf 
“Circum-Arctic Resource Appraisal: Estimates of Undiscovered Oil and Gas North of 
the Arctic Circle,” USGS Fact Sheet 2008-3049, (2008) "90 Billion Barrels of Oil and 1,670 
Trillion Cubic Feet of Natural Gas Assessed in the Arctic", 
http://www.usgs.gov/newsroom/article.asp?ID=1980#.VEjtACKsVy0, 23.07.2008 
“Kuzey Kutbu’ndaki Buzullar Büyüyor”, Radikal Gazetesi, 01.09.2014, 
http://www.radikal.com.tr/cevre/kuzey_kutbundaki_buzullar_buyuyor-1210300 
“Putin’den Savas Emri”, Yeni Safak Gazetesi, 11 Eylül 2014, 
http://www.yenisafak.com.tr/dunya/putinden-savas-emri-684300 
“Rus Donanmasına 40 Yeni Savas Gemisi”, Dnternet haber, 4 Ocak 2014, 
http://www.internethaber.com/rus-donanmasina-40-yeni-savas-gemisi-626633h.htm 
“The Russian Dynamic in the Arctic : Strategic Positioning”, Second Line of Defense, 
http://www.sldinfo.com/the-russian-dynamic-in-the-arctic-strategic-positioning/ 
“Total’in CEO’su Rusya’da Öldü.” Aljazeera Türk Dergisi, 21 Ekim 2014, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/totalin-ceosu-rusyada-oldu 
Anup Shah, “ Dominance and Change in the Arctic”, Global Issues, 06 June, 2010, 
http://www.globalissues.org/article/740/dominance-in-thearctic#Manycountriesindisputeovertheregion, www.arcticsecurity.org/, “Arctic Opening Insecurity and Opportunity”, Adelphi Series, 19 December 2013, sf.5-7; Bkz. 
“Physical/ Geographical Characteristics of The Arctic”, AMAP Arctic Region 1998 
Assessment report, file:///C:/Users/user/Downloads/AAR-Ch02.pdf%20(2).pdf, 
Arctic Region Policy, National Security Presidential Directive, 12 January 2009, 
http://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2009/01/20090112-3.html 
Carolyn Grammling, “Cold Wars : Russia Claims Arctic Land”, Geotimes, August 2007, 
http://www.agiweb.org/geotimes//aug07/article.html?id=WebExtra080107.html 
Erkan, Yunus, “ Küresel Anlasmazlıklarda Yeni Sorun Arktika Bölgesi”  www.academia.edu.; 
Gurbonov, Igar “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 21.09.2012, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; 
Gurbonov, Igar “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 
21.09.2012, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0 
Joseph Spears, “China and the Arctic: The Awakening Dragon,” China Brief, Vol. 9, Issue 6, 18 March2009, 
http://www.jamestown.org/programs/chinabrief/single/?tx_ttnews[tt_news]=34725&tx_ttnew s[backPid]=25&cHash=1c22119d7c 
Kataryna Zysk,” The Fundamentals of State Policy of The Russian Federation in the Arctic up to 2020 and Beyond”, 
http://www.geopoliticsnorth.org/index.php?option=com_content&view=article&id=84:arctic-strategy-documents&catid=52&showall=&limitstart=2 
Kavas, Alp Yüce, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BDLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; 
Köni, Hasan, “ Kuzey Kutbu Stratejisi”, 21.yy Türkiye Dergisi, Subat 2014, sf.24-25; 
Mark Nuttall ve Terry V. Callaghan, Arctic, Environment, People, Policy, Harwood Academic Pub, 2000, sf.1-143. 
Michael Wallace ve Steven Staples, “Ridding The Arctic of Nuclear Weapons : A Task Long Overdue”, Canadian Pugwash Group, 2010 
Nerdun Hacıoğlu, “Rusya Nükleer Füze Fırlattı”, Hürriyet Gazetesi, 10 Eylül 2014, 
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27176845.asp 
Nicholas Breyfogle ve Jeffrey Dunifon, “Russia and Race For The Arctic”, Origins, Vol 5, Issue 11, August 2012, 
http://origins.osu.edu/article/russia-and-race-arctic 
Peter F. Johnson, “Arctic Energy Resources and Global Energy Security”, Journal of Military and Strategic Studies, Vol 12, Issue 2, Winter 2010. 
http://oceans.mit.edu/wp-content/uploads/arctic_energy_security.pdf 
Rebecca Bluitt, “ Cold, Cold War : Putin Talks Though Over US Arctic Rivalry”, ABC NEWS, 5 December, 2013, 
http://abcnews.go.com/Blotter/cold-cold-war-putin-talks-tough-us-artic/story?id=21110178 
Scott G. Borgerson, “The Great Game Moves North,” Foreign Affairs, 25 March 2009. 
http://www.foreignaffairs.com/articles/64905/scott-g-borgerson/the-great-game-moves-north 
Tang Guoqiang, “Arctic Issues and Chinese Stance”, China Institute of International Studies, 4 Mart 2013. 
Vytautas Sirijos Gira, “The Significance of The Arctic in Russia’s Foreign Policy : Why Arctic Policy Issues are of Topical Interest to The Baltic States”, European Dialogue, 25.08.2010, 
http://eurodialogue.eu/energy-security/The-significance-of-the-Arctic-in-Russia%E2%80%99s-foreign-policy-why-Arctic-policy-issues-are-of-topical-interest-to-the 
Yılmaz Nihal ve Çiftçi, Ali. “ Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirilmesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 31, 2013 Güz, sf 1-16 
http://oaji.net/articles/692-1396261550.pdf 

***