ULUSLARARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ULUSLARARASI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2017 Cumartesi

KUZEY KUTUP ENERJİ KAYNAKLARININ ULUSLARARASI GÜVENLİĞE ETKİLERİ


KUZEY KUTUP ENERJİ KAYNAKLARININ ULUSLARARASI GÜVENLİĞE ETKİLERİ 



Askın İnci SÖKMEN*1 
*Yrd.Doç.Dr. Gelisim Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İliskiler Öğretim Görevlisi, 
aisokmen@gelisim.edu.tr 

Özet 

Barry Buzan’ın “güvenliğin sektörel boyutunu” gelistirerek, askeri güvenlikle birlikte çevresel, ekonomik, toplumsal ve siyasal güvenliğin önemini belirten görüslerinin ısığında, ulus devletler özellikle dünya politikalarını biçimlendirmek isteyen lider ülkeler için, enerji güvenliği birincil öncelikli konuma gelmistir. Dünya ekonomisine yön veren G-7 ülkelerinin uluslararası strateji belgelerinde enerji güvenliği, enerji kaynaklarının çesitliliği ve sürekli arzı ekonominin devamlılığı, diğer devletler ile olan rekabetleri açısından hayati öneme sahiptir. 
Dünya da var olan petrol ve doğal gaz rezervlerinin 2030 sonrası tükenme eğilimine girmesi beklenirken, kaya gazı ve Ay’dan helyum enerjisi sağlama, sanayiyi dönüstürme gibi alternatif projelerde hayata geçirilmesi planlanmaktadır. 

Mevcut bulunan rezervlere ilaveten, Kuzey kutbu veya arktik bölge de kesfedilmemis petrol rezervleri bulunması Amerika, Kanada, Rusya, Finlandiya, İsveç, Norveç, İzlanda ve Danimarka’nın bölgeye yoğun ilgisini çekmistir. Amerika, Rusya ve İzlanda’da yatırımlarını arttırmaya baslamıs Çin ile AB üyeleri arasında aslında geçen bölgede nüfuzu arttırma çabaları, buzulların tamamen erimesiyle daha da yoğun bir rekabete neden olacaktır. Yeni ve daha kısa bir deniz ticaret yolu, Çin için maliyet ve zaman açısından büyük bir fayda 
sağlamaktadır. İklim değisikliğinin yarattığı bu sonuç, hem enerji hem ticaret açısından fayda sağlarken, uluslararası ekonomik düzende bu bölgede nüfuza sahip ülkelerin konumlarını da etkileyecektir. 

Enerji güvenliği konusunda olumlu bir adım olmasına rağmen, çevresel güvenlik ve yeni çatısma alanı olması açısından da riskleri tasımaktadır. Politik istikrarsızlık alanı olabilme potansiyeli özellikle Rusya’nın Ukrayna’da izlediği strateji açısından öne sürülebilir. Çevresel açıdan, belli bölgeler çöllesme ve kuraklık tehlikesiyle karsı karsıya kalabilirken, kutuplara yakın bölgeler verimli kusaklar haline dönüsebileceği öngörülmektedir. Ekonomik düzen açısından kuzey*-güney ikileminde, kazanan kuzey olacaktır. 

Bu makalede Kuzey Kutup bölgesinin sahip olduğu stratejik enerji kaynakları ile bölgenin, uluslararası güvenliğin ekonomik, çevresel ve askeri çatısma riskleri açısından bir analizi yapılacaktır. 

Giriş 

Günümüz Uluslararası sistemde, ekonomik eksenin Batı’dan Doğu’ya kaymasına bağlı olarak artık çok kutuplu bir yapı hakim olmaya baslamıstır. Amerika Birlesik Devletleri, Rusya ve Çin arasında yer alan küresel rekabet içerisinde, stratejik kaynak hidrokarbon rezervleri (petrol ve doğal gaz) dünya üzerindeki bir çok coğrafi bölgenin enerji jeopolitiği açısından önem kazanmasına neden olmustur. ABD ve Rusya enerji kaynakları açısından Çin’e kıyasla daha avantajlı bir konumdadır. Çin’in hızla büyüyen ekonomisi ve bu ekonomiyi sürdürebilmek için gerekli olan enerji ihtiyacı, enerji jeopolitiği açısından bölgelerde Çin’in nüfuzunu arttırmak temel dıs politika stratejilerinden biri haline gelmistir. 
Kuzey Kutup bölgesi2 veya Arktik Bölge kesfedilmemis petrol, doğal gaz ve değerli madenler açısından Kutup enerji jeopolitiğini gündeme getirmistir. 

Küresel Isınmanın en çok yoğun hissedildiği ve Kutup bölgesindeki buz tabakasının kalınlığının azalması sonucu, hem daha kısa alternatif bir ticaret yolunu açılırken, bölgedeki hidrokarbon enerji kaynaklarına erisim görece kolaylasmıstır. Kuzey Kutup Bölgesi, küresel rekabet içerisindeki devletlerinde bölgesel hakimiyet kurma çabalarını arttırmıstır. Bu devletlerin basını bölgede kıyısı bulunan Rusya çekerken, diğer kıyısı bulunan devletlerin de bu bölgede etkin olmaması için yoğun bir çaba göstermektedir. Ancak bölgenin mülkiyetinin 
kime ait olduğu ile ilgili hukuki sorun henüz sonuçlanmamıstır. Çatısmaları ve gerginliklerin gelecekte bu bölgede yasanması beklenmektedir. Bu makalede Kuzey Kutbu enerji jeopolitiği içerisinde yer alan devletlerin izlediği politikalara ve bu politikalar sonrası enerji güvenliklerini sağlamaya çalısırken, dünyanın genelini etkileyebilecek çevre güvenliği problemlerinin de hızlandıracak sonuçlarına yer verilecektir. 

Kuzey Kutbu Jeopolitiği; 

Dünya haritasında, Ekvatorun 66 derece, 33 dakika kuzeyindeki yer alan, Rusya Federasyonu, Alaska (Amerika Birlesik Devletleri), Kuzey Kanada, Danimarka’nın özerk yönetime sahip olduğu Grönland, İsveç, Norveç, Finlandiya ve İzlanda Kuzey Kutup dairesinde toprak sahibidir. Bölgedeki devletler kıyısı bulunan bes devlet A5 (Artic Five ) ile toprağı bulunmayan İzlanda, İsveç ve Finlandiya ile birlikte A8 (Artic Eight) olarak iki gruplar seklinde adlandırılmaktadır. Bölgedeki toplam toprak alanı 13.4 milyon km2, bu alanın 5.5 milyon km2 Rusya Federasyonu, 4 milyon km2 Kanada, 1.4 milyon km2 Alaska, 

2.2 milyon km2 Grönland geri kalan toprak alanları ise İzlanda, Faroe Adaları, Svalbard ve kıta Dskandinavya’sıdır. Alanların çoğu buzullarla kaplıdır. Rusya Federasyonu sahip olduğu toprak büyüklüğü açısından, bölgenin kendi hakimiyetinde olması için yoğun bir çaba göstermektedir. Kuzey Kutup denizinde yer alan adalarda yasam yeri yoktur. Bölgedeki en önemli kentler; Rusya’nın Murmansk, Norilsk ve Vorkuta sehirleri, Norveç’in Tromso ile Finlandiya’nın Rovaniemi kentleridir.3 


Tablo : 1 Kutup Bölgesi Haritası 

Bölgenin stratejik konumu, Rusya Federasyonu ile ABD’nin birbirlerinden Bering Boğazı ile ayrıldığı ve dünya üzerinde hiçbir alanda bu kadar yakın komsu olmamaları nedeniyle, iki devlet arasındaki gerginliklerde önemli bir yere sahiptir. 1930’lu yıllarda askeri açıdan önem kazanan bölge, İkinci Dünya Savasının sonuna doğru Nazi Almanya’sı Deniz Kuvvetleri U-bot denizaltılar ile bu bölgede bir deniz üssü kurarak, ulasılmaz bir kale yaratmayı hedeflemistir. Müttefiklerin Nazi Almanya’sına karsı önemli stratejik rotalarından biri olmustur. Soğuk Savas döneminde ABD önderliğindeki Batı bloğu ile SSCB önderliğindeki Doğu bloğu arasındaki ideolojik mücadele de stratejik bir öneme sahip olmus, 
nükleer denizaltıların kedi-fare oyununa dönüsmüstür. Kutup üzerindeki hava sahası, nükleer silahlı uçakların geçis alanıdır. 

Jeostratejik konumundan kaynaklanan askeri güvenlik ve silahlanmanın dısında, bölgede kesfedilmemis ama varlığı teknik olarak hesaplanan petrol ve doğal gaz rezervleri, enerji jeopolitiği açısından bu bölgenin de önem kazanmasını sağlamıstır. Bölgedeki 19 tane jeolojik havzaların ancak bir kaçında petrol vardır. Alaska Kuzey eğimindeki Prudhoe koyunda 1968 yılında ilk petrol bulundu. Beaufort Denizi ve West Barents Denizinde de kesfedildi. 2008 yılında ABD Jeolojik yapılan bir çalısmaya göre Kuzey Kutup dairesinde, 
jeolojik olarak 25 alanda, 90 milyar varil kesfedilmemis ama teknik olarak var sayılan petrol ve 44 milyar varil sıvı doğal gaz olduğu ileri sürülmüstür. Bu oran dünyada halen kesfedilmemis petrolün % 13’nün bu bölgede olduğunu göstermektedir. Bu kesfedilmemis petrolün % 70’i,üç alanda Alaska, Amerasia havzası, Doğu Grönland Yarıklarında havzalar, Doğu Barents Havzaları, Batı Grönland’ta yer almaktadır. Bunların %84’ü de deniz yataklarındadır.4 Toplamda Kuzey Kutbu’nun dünyadaki kesfedilmemis konvansiyonel petrol ve doğal gaz kaynaklarının % 22’sine sahiptir. Petrol kaynakları ağırlıklı olarak ABD, Danimarka ve Kanada’nın hak iddia ettiği bölgeler iken, gaz yataklarının en yoğun bulunduğu bölgeler Rusya’nın hak iddiasında bulunduğu bölgelerdir. Aynı zamanda demir, çinko, kömür, grafit, bakır, nikel gibi madenlerde bulunmak tadır. Deniz altında yer alan hidrokarbon yatakları kıta sahanlığı ve kara sularını yeniden revize etmeye çalısan devletler nedeniyle gerilimleri arttırmıstır.5 

Küresel ısınma sebebiyle buzulların erimesi ile eski ticaret yolları yerine yeni deniz ulasım rotalarının açılmasını sağlamıstır. Kuzey Deniz Rotası (Atlantik Okyanusu’ndan Pasifik Okyanusuna varan, Barents denizi ve Sibirya boyunca devam ederek Rus Uzak Doğu’suna ulasan seyir güzergahı), ekonomik gelismesini serbest ticaret ile hızla büyüten Çin tarafından ciddi önem arz etmektedir. Hint Denizi, Kızıldeniz, Süveys Boğazı yerine ticaret yollarını 1000 mil kısaltan bu yol daha avantajlı bir yol sağlamaktadır. 6 

Dünya üzerinde hukuki ve siyasi statüsü tam netlik kazanmamıs bölgelerden biri olması ve kesfedilen hidrokarbon kaynakları, bölgede yer alan devletlerin egemenlik hakları için yakın zamanda bölgede çatısmaların, daha da artmasına neden olacaktır. 

Kutup Bölgesi Güvenlik Problemleri 7 

Soğuk savas sonrası, güvenlik gündeminin genislemesiyle askeri tehditler dısında, ekonomik, siyasi, toplumsal ve çevresel faktörler de güvenlik sorunu haline gelmislerdir. 

Çevre güvenliği, küresel dünyada, devlet güvenliğinin ötesinde bir dünya güvenliği meselesi haline gelmistir. Günümüzdeki uluslararası sistemin çok kutuplu güç yapısı, bu güçleri olusturan devletler arasında küresel rekabeti8 daha da arttırmıstır. 

Rusya’yı uluslararası sistemde güçlü kılan, dünya genelindeki doğal gaz rezervi konusunda lider olması, satıstan elde ettiği gelirler ile ekonomisinin sürdürülebilirliğini sağlaması olmustur. Dünya güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya kaymasına neden olan Asya’nın ekonomik cazibesi ve bu alanın lider ülkesi Çin, ekonomisinin devamlılığı için enerji konusunda dünyadaki enerji alanlarına yönelik, kontrol olusturma, para ile satın alma, o bölgelerde nüfusunu yaygınlastırma stratejisini uygulamaktadır. ABD ise, Çin’in Asya bölgesinde, Rusya’nın Avrasya’dan Doğu Avrupa’ya etkinliğini engellemek için, ittifak iliskilerini genisleterek, çevreleme politikasıyla sınırlandırmaya çalısmaktadır. ABD Kuzey Kutup bölgesinde, statükocu bir strateji izleyerek bölgenin enerji kaynaklarının çıkarılmaması9, küresel ısınma etkilerinin azalıp Alaska bölgesinde buzulların yeniden olusmasıyla10 insan faaliyetlerinin artmasını istememektedir. Bu bölgenin güvenliğinde Kanada’yı ön planda tutmayı tercih etmistir. 

Kuzey Kutup Bölgesi’ de her üç gücün; ABD-Rusya-Çin rekabet ettiği alanlardan biridir.11 Esas mücadele ABD ve NATO üyesi olan ülkeler ile Rusya arasında 
gerçeklesmektedir. Bölgedeki enerji kaynakların sadece arastırma amaçlı olmasını, çıkarılarak, uluslararası enerji dağıtımına girmesini Amerika istememektedir. Rusya'nın bu görüse yaklasımı, Gazprom’un Peçora denizinde Prirazlomnoye buza dirençli ilk petrol platformunu kurarak, çıkarma islemlerini gerçeklestirmesidir. 2020 yılına kadar yılda 6 milyon ton petrol sevkiyatı yapmayı planlamaktadır.12 Sevkiyatı önlemek için Amerika küresel çevre güvenliğini ileri sürerek, Greenpeace gibi hükümet dısı sivil toplum örgütleri 
aracılığı ile uluslararası alanda kamuoyu yaratmaya çalısmaktadır. Petrol sondajının teknoloji ve alt yapı yetersizliği ile büyük buz kitlelerinin kopmasına ve büyük fırtınalar çıkarmasına neden olacağı, dünyanın dengesinin bozulacağı temel tezi, fosil yakıtlar sebebi ile ortaya çıkan küresel ısınmayı önlemeye çalısan gruplar tarafından da destek görmektedir. Rusya’nın Kutup Bölgesindeki enerji kaynaklarını, azalan Batı Sibirya’daki enerji kaynaklarına alternatif görmektedir. Ekonomik ambargo ile Rus ekonomisini zayıflatmaya çalısan, Avrupa’yı da yanına alan Amerika, her yeni sahip olduğu enerji kaynağı ile ekonomisinin sürdürülebilirliğini devam ettireceğini ve gücünü muhafaza edeceğini bildiğinden, petrol varil fiyatlarını13 düsüren bir politika uygulamaya koymaya çalısırken, buradaki kaynakların dağıtımını da kesmeye çalısmaktadır. Amerikan ekonomik ambargosunu uygulamayan, Fransız petrol sirketi Total’ın baskanı Christophe de Margerie’nin uçağının Moskova’da düsmesi, Fransa-Rusya arasındaki iliskileri gelistiren bir kisi olarak, ölümü üzerindeki süpheleri arttırmıstır.14 Gürcistan, Ukrayna krizleri sonrası, yeni bir Soğuk Savas niteliğinde gerginliklerin, ABD ile Rusya arasında baslamasına neden olmustur. 

Çin parasal satın alımlar ve ticari anlasmalar ile bölgede nüfuz etkisini arttırmaya çalısmaktadır. ABD’nin direkt Çin’e karsı engelleyici bir tutum takınmazken, Kuzey Deniz rotasının, ticaret yolu olarak kalmasını sağlayarak, Rusya’nın askeri ve ekonomik gelismesini engelleme amacı tasımaktadır. Çin’in Danimarka, İzlanda, Norveç ile ticaret anlasmaları yapmıstır. Enerji kaynağı arama ve kaynak güvenliği sağlama konusunda bir politika izleyen Çin için, Afrika ve Ortadoğu’daki siyasi istikrarsızlıktan uzak bir alan olarak Kutup 
bölgesinin önemini arttırmaktadır.15 Basra Körfezi’nin ABD tarafından kapatılarak , deniz yolu ile gelen enerjinin Çin’e ulasmasına engel olma kozunu, karadan boru hatları yaparak azaltmaya çalısmaktadır. Kuzey Kutup enerji kaynakları da bu açıdan da ciddi önem tasımaktadır. Danimarka ile ticari iliskilerini gelistiren Çin, Güney Grönland’ta 2009 yılında metal ve minerallerin arastırılma hakkını elde etmistir. Grönland’ın kalkınmasına yardımcı olan Çin yatırımları, Arktik Konsey’inde sürekli gözlemci statüsü elde etmesinde bu ülkenin desteğini sağlamıstır.16 Rus petrol sirketi Rosneft ile Çin Ulusal petrol sirketi, Rusya’ya ait Kuzey Kutbu’ndaki üç offshore alanında ortak arama çalısmaları yapmaktadır. ABD, Avrasya ve Asya’da Çin ile Rusya’nın birbirine rakip ve Soğuk Savas dönemindeki Mao-Stalin görüs ayrılığı gibi çatısmaya varacak bir gerginlik içerisinde olacakları öngörüsü, Sanghay İsbirliği 
Teskilatı, BRICS gibi olusumlarda ortak isbirliğine dayanmaları ile geçerliliğini yitirmistir. 


Kutup Bölgesi’ndeki güvenlik problemleri devlet merkezli çatısmayı içermektedir. Denizin altında yer alan kaynaklar nedeniyle Kıta sahanlığı, egemenlik iddiaları, enerji kaynaklarına hakimiyet mücadelesi askeri sorunlara dönüsebilecek bir risk tasımaktadır.17 Özellikle Rusya’nın bölgede askeri gücünü arttırması ve nükleer silah kapasitesini daha da genisletmesi, bölgeyi kendi güvenliği ve ulusal çıkarı için en üst seviyede görmesi bu riski ortaya çıkarmaktadır. Rusya baskanı Putin, Kutup Bölgesini, “ stratejik öncelik” ilan etmistir.18 Rus Kuzey Filo’sunun Kuzey Kutup bölgesindeki üssü Severomorsk’ta yer almakta, nükleer güç füzeleri, torpido denizaltısı, füze tasıyan denizaltı savar uçağından olusmaktadır.19 Novosibirsk Adaları’ndaki 20 yıl önce kapatılmıs Kutup askerî üssünü yeniden açmayı planlayarak, bölgeye 10 savas gemisi ve dört nükleer buz kırıcısı 
göndermistir. 2014 yılında patlak veren Ukrayna-Rusya krizi sırasında, ABD liderliğindeki NATO’nun Baltıklardaki yayılma ve tatbikatları sırasında Rusya, Kutup bölgesinde kalıcı bir deniz donanma üssü kuracağını açıklayarak, Beyaz Deniz’den fırlatılan 8 bin kilometre menzilli füze “Bulava” nükleer füze denemesi gerçeklestirmistir. Füzenin menzili, NATO ve ABD’nin füze kalkanını etkisiz kıldığını ileri sürülmektedir.20 Norveç, Danimarka, Kanada, İzlanda NATO üyesi ve Amerikan müttefikidir. Üyelerinin bu bölgede olması, ittifakın bölgedeki gelismeleri yakından takip etmesini gerektirmektedir. Norveç askeri kumanda merkezini ülkenin kuzeyine kaydırmıstır. Danimarka ve Kanada’da askeri faaliyetlerini arttırmaktadır. NATO Kuzey Kutbu’ndaki, Rusya toprakları yakınında nükleer baslıklı denizaltılar ile tatbikatlar yaparak, gerilim yaratmaktadır. Bölgenin güvenliğinde Kanada, sürekli “Nanook” askeri tatbikatları gerçeklestirmekte, Rusya’nın toprak iddialarına yönelik bir karsılık olarak görülmektedir.21 

Hak iddia etme 1909’da Kanada, 1924’te ABD, günümüzde ise Rusya’nın hak talepleri ön plandadır. Basta Kanada, sonra da Amerika ciddi tepkisini çeken bu bayrak olayına 2008 yılında Alaska’da 12 günlük askeri tatbikatla cevap vermistir. Bölgede ülkeler arasındaki toprak talep uyusmazlıkları 22; 

1. Hidrokarbon zengini olan Beaufort denizi toprak sınırları, ABD ile Kanada arasında 
2. Barent Denizi’ndeki Bear adası’nın kıta sahanlığı dünyanın gaz rezervleri açısından en zengin alanlarından biridir. Norveç buranın kendisine ait olduğunu 
iddia ederek, Rusya’ya karsı çıkmaktadır. 
3. Kuzey Batı koridoru açısından stratejik öneme sahip Hans Adaları, ABD ile Kanada arasında 
4. Rusya ile ABD, Bering Denizi sınırları 
5. Rusya’nın Kuzey kıyıları açığında bulunan Lomonosov denizaltı tepeleri, Rusya, Danimarka ve Kanada arasında. Bu tepeler Grönland’a bağlı çıkarsa kazanan Danimarka olacaktır. 2007 yılında Rusya, kendilerine ait bir denizaltının Lomonosov bölgesinde sembolik bayrak dikerek, kendi kara parçasının doğal 
uzantısı olduğu iddiasını gerçeklestirmistir.23 

Bölgedeki sorunların barısçıl sekilde düzenlenmesi için, Arktik Konseyi 1996’da Ottawa Bildirgesi’yle kurulmus ve ABD, Rusya, Kanada, Danimarka, Norveç, İsveç, Finlandiya ve İzlanda üye devletlerinden olusmaktadır. Bu ülkeler arasında konsey uyusmazlıkları çözmek için hükümetler arası bir forum seklindedir. Gözlemci statüsündeki ülkelerin kıyısı bulunmamaktadır. Özellikle Çin gözlemci ülke olmak için yoğun bir çaba göstererek 2013 yılında, “ daimi gözlemci üye” statüsü elde etmistir.24 Diğer daimi gözlemci üyeler, İtalya, Japonya, Güney Kore, Hindistan ve Singapur’dur. 

Ortaya çıkan anlasmazlıkları çözümlemek için esas alınan 1982 tarihli Birlesmis Milletler Deniz Hukuku’dur. Deniz hukuku çerçevesinde, her ülke 12 mil karasularına sahip olmakta, 200 mil sınır içerisinde balıkçılık ve hammadde arayısına izin vermektedir. Ancak sözlesmenin 76.maddesi, herhangi bir devlet kara topraklarının, denizin altında da devam ettiğini bilimsel olarak kanıtlaya bilirse, 200 mil sınırını geçebilmektedir. Danimarka, Rusya ve Kanada bu konuda basvuruda bulunmustur. Basvurular kabul edilirse, Kuzey Kutup dairesinde ortada yer alan küçük bir alan tüm dünyaya açık olup, geri kalan yerler, basvuran ülkelerin Münhasır Ekonomik Bölgeleri olacaktır. Ancak ABD’nin bu sözlesmeyi imzalamamıstır. İmzalanması yönünde çaba göstermektedir. En azından çatısmaları çözümleyebilecek, çok taraflı isbirliğini sağlayacak, referans hukuk ilkelerinin olması 
önemlidir. 

Sonuç 

Küresel uluslararası sistemde, çok kutuplu bir yapı savasa varabilecek çatısma riskinin en yüksek olduğu sistem tipidir. Yeni dünya düzensizliği içerisinde, güçlerini daha da arttırmaya çalısarak bir revizyon talebinde bulunan Rusya ve Çin’e karsı, güçlü konumunu muhafaza etmeye ABD çalısmaktadır. Üç devletin de dünyanın farklı bölgelerinde küresel rekabetlerinin yeni bir alanı Kuzey Kutup bölgesidir. Rusya, Arktik bölgesinde 2020’ye25 kadar olacak bir stratejiyi kamuoyuna açıklamıstır. Kesfedilmemis enerji kaynakları ve yeni açılan deniz yolu, Çin’de bölgede varlığını görünür kılmıstır. ABD ise NATO’ya yeni ülkeler kabul edilmesini sağlayarak, Rusya’nın daha dar alana sıkısmasını, nüfuz alanını daraltmayı hedeflemektedir. 

Bölgede sivil nüfusun az olması, Rusya ile ABD arasında ciddi gölge güç savası, bu bölgede de yeni bir silahlı çatısmanın ortaya çıkmasına imkan tanımaktadır. Rusya ile ABD ve NATO arasında gerçeklesebilecek olası bir çatısma, Ukrayna’nın rövansının bu bölgede alınabileceği sinyalini vermektedir.26 Bu çatısma çıkma nedeni olarak da, deniz alanlarında yer alan enerji kaynakları temel bir neden teskil edebilir. Bu durumun iyi ve kötü senaryo olarak iki yönü vardır. Yeniden buzlanmanın baslaması, küresel ısınma ile insanların erisimine açık bölgenin yeniden kapanmasına ve özellikle buz üzerinde petrol istasyonu bulunan Rusya’nın yoğun hava kosulları nedeniyle üretimini durdurmasına neden olabilecektir. Yoğun buzul etkisi, ortaya çıkan yeni yol ve petrol sondajlarına maliyetinin artması bölgeye olan yoğun talebi azaltarak bir savasa varacak çatısma riskini de önleyebilir. 

Bu iyi bir senaryo olarak görülebilir. Tam aksi yönde artık hiç buzulun kalmaması, alanı insan faaliyetlerine daha da yoğun açarak, hem askeri karsılasma olasılığını güçlendirip bir savas riskini tasıyacaktır. Küresel ısınma sürecinin yarattığı yeni kosullardan dolayı, bölgede kıyısı olmayan birçok ülke bu bölgedeki gelismeleri yakından takip etmektedir. 

DİPNOTLAR;

1 Yrd.Doç.Dr. Gelisim Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İliskiler Öğretim Görevlisi, aisokmen@gelisim.edu.tr 
2 Türkiye’de bu alanda çıkan makaleler için bkz; Hasan Köni, “ Kuzey Kutbu Stratejisi”, 21.yy Türkiye Dergisi, Subat 2014, sf.24-25; Alp Yüce Kavas, 
“Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BDLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; Nihal Yılmaz ve Ali Çiftçi , “ Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirilmesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 31, 2013 Güz, sf 1-16 
http://oaji.net/articles/692-1396261550.pdf; Yunus Erkan, “ Küresel Anlasmazlıklarda Yeni Sorun Arktika Bölgesi” www.academia.edu.; Igar Gurbonov, “ Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi? ”, 
USGAM, 21.09.2012, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; “Çin’in Kuzey 
Kutbu’na Yönelik Artan İlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf 
3 “ Arctic Opening Insecurity and Opportunity”, Adelphi Series, 19 December 2013, sf.5-7; Bkz. “Physical/ 
Geographical Characteristics of The Arctic”, AMAP Arctic Region 1998 Assessment report, 
file:///C:/Users/user/Downloads/AAR-Ch02.pdf%20(2).pdf, 
Mark Nuttall ve Terry V. Callaghan, Arctic, Environment, People, Policy , Harwood Academic Pub, 2000, sf.1143; 
4 “Circum-Arctic Resource Appraisal: Estimates of Undiscovered Oil and Gas North of the Arctic Circle,” 
USGS Fact Sheet 2008-3049, (2008) "90 Billion Barrels of Oil and 1,670 Trillion Cubic Feet of Natural Gas 
Assessed in the Arctic" , http://www.usgs.gov/newsroom/article.asp?ID=1980#.VEjtACKsVy0, 23.07.2008; 
Daha detaylı bilgiler için bkz. http://energy.usgs.gov/RegionalStudies/Arctic.aspx 
5 Peter F. Johnson, “Arctic Energy Resources and Global Energy Security”, Journal of Military and Strategic 
Studies, Vol 12, Issue 2, Winter 2010. http://oceans.mit.edu/wp-content/uploads/arctic_energy_security.pdf 
6 Joseph Spears, “China and the Arctic: The Awakening Dragon,” China Brief, Vol. 9, Issue 6, 18 March 
2009,http://www.jamestown.org/programs/chinabrief/single/?tx_ttnews[tt_news]=34725&tx_ttnews[backPid]=2 
5&cHash=1c22119d7c 
7 Bkz. http://www.arcticsecurity.org/ 
8 Rebecca Bluitt, “ Cold, Cold War : Putin Talks Though Over US Arctic Rivalry”, ABC NEWS, 5 December, 
2013, http://abcnews.go.com/Blotter/cold-cold-war-putin-talks-tough-us-artic/story?id=21110178 
9 Arctic Region Policy, National Security Presidential Directive, 12 January 2009, http://georgewbushwhitehouse.
archives.gov/news/releases/2009/01/20090112-3.html 
10“Kuzey Kutbu’ndaki Buzullar Büyüyor”, Radikal Gazetesi, 01.09.2014 
http://www.radikal.com.tr/cevre/kuzey_kutbundaki_buzullar_buyuyor-1210300 
11 Scott G. Borgerson, “The Great Game Moves North,” Foreign Affairs, 25 March 2009. 
http://www.foreignaffairs.com/articles/64905/scott-g-borgerson/the-great-game-moves-north 
12 Igar Gurbonov, “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 21.09.2012, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; 
13 “ Putin : ABD ve Suudi Arabistan Petrolde Anlasmıs Olabilir”, Taraf Gazetesi, 18 Ekim 2014, 
http://www.taraf.com.tr/haber-putin-abd-ve-suudi-arabistan-petrolde-anlasmis-olabilir-166211/ 
14 “Total’in CEO’su Rusya’da Öldü.” Aljazeera Türk Dergisi, 21 Ekim 2014, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/totalin-ceosu-rusyada-oldu 
15 Tang Guoqiang, “Arctic Issues and Chinese Stance”, China Institute of International Studies, 4 Mart 2013. 
16 Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan İlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf, sf. 10; Joseph 
Chinyong Liow, “Arctic Summer Who Should Benefit From Global Warming”, Foreign Affairs, 21 June 2014, 
http://www.foreignaffairs.com/articles/141589/joseph-chinyong-liow/arctic-summer 
17 Michael Wallace ve Steven Staples, “Ridding The Arctic of Nuclear Weapons : A Task Long Overdue”, Canadian Pugwash Group, 2010. 
http://www.posse.gatech.edu/sites/posse.gatech.edu/files/Ban%20Nuclear%20Weapons%20from%20Arctic.pdf 
18 “The Russian Dynamic in the Arctic : Strategic Positioning”, Second Line of Defense, 
http://www.sldinfo.com/the-russian-dynamic-in-the-arctic-strategic-positioning/ 
19 “ Rus Donanması Kuzey Filosu”, Rusya’nın Sesi Radyosu, 30 Temmuz 2013, 
http://turkish.ruvr.ru/photoalbum/118804921/?slide-1 
20 “Rus Donanmasına 40 Yeni Savas Gemisi”, Dnternethaber, 4 Ocak 2014, 
http://www.internethaber.com/rusdonanmasina-40-yeni-savas-gemisi-626633h.htm; Nerdun Hacıoğlu, “Rusya Nükleer Füze Fırlattı”, Hürriyet 
Gazetesi, 10 Eylül 2014, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27176845.asp; 
21 Alp Yüce Kavas, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BİLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; 
Carolyn Grammling, “Cold Wars : Russia Claims Arctic Land”, Geotimes, August 2007, 
http://www.agiweb.org/geotimes//aug07/article.html?id=WebExtra080107.html 
22 Vytautas Sirijos Gira, “The Significance of The Arctic in Russia’s Foreign Policy : Why Arctic Policy Issues are of Topical Interest to The Baltic States”, European Dialogue, 25.08.2010, 
http://eurodialogue.eu/energy-security/The-significance-of-the-Arctic-in-Russia%E2%80%99s-foreign-policy-why-Arctic-policy-issues-are-of-topical-interest-to-the; Anup Shah, “ Dominance and Change in the Arctic”, Global Issues, 06 June, 2010, 
http://www.globalissues.org/article/740/dominance-in-the-arctic#Manycountriesindisputeovertheregion 
23 Nicholas Breyfogle ve Jeffrey Dunifon, “Russia and Race For The Arctic”, Origins, Vol 5, Issue 11, August 
2012, http://origins.osu.edu/article/russia-and-race-arctic 
24 Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan Dlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf, sf.8 
25 Kataryna Zysk,” The Fundamentals of State Policy of The Russian Federation in the Arctic up to 2020 and Beyond”, 
http://www.geopoliticsnorth.org/index.php?option=com_content&view=article&id=84:arctic-strategy-documents&catid=52&showall=&limitstart=2 
26 “Putin’den Savas Emri”, Yeni Safak Gazetesi, 11 Eylül 2014, http://www.yenisafak.com.tr/dunya/putinden-savas-emri-684300 


KAYNAKÇA; 

“ Putin : ABD ve Suudi Arabistan Petrolde Anlasmıs Olabilir”, Taraf Gazetesi, 18 Ekim 2014, 
http://www.taraf.com.tr/haber-putin-abd-ve-suudi-arabistan-petrolde-anlasmis-olabilir-166211/ 
“ Rus Donanması Kuzey Filosu”, Rusya’nın Sesi Radyosu, 30 Temmuz 2013, 
http://turkish.ruvr.ru/photoalbum/118804921/?slide-1 
“Çin’in Kuzey Kutbu’na Yönelik Artan Dlgisi”, Milli Güvenlik Kurulu Yayını, 
http://www.mgk.gov.tr/calismalar/calismalar/013_cinin_kuzey_kutbuna_yonelik_ilgisi.pdf 
“Circum-Arctic Resource Appraisal: Estimates of Undiscovered Oil and Gas North of 
the Arctic Circle,” USGS Fact Sheet 2008-3049, (2008) "90 Billion Barrels of Oil and 1,670 
Trillion Cubic Feet of Natural Gas Assessed in the Arctic", 
http://www.usgs.gov/newsroom/article.asp?ID=1980#.VEjtACKsVy0, 23.07.2008 
“Kuzey Kutbu’ndaki Buzullar Büyüyor”, Radikal Gazetesi, 01.09.2014, 
http://www.radikal.com.tr/cevre/kuzey_kutbundaki_buzullar_buyuyor-1210300 
“Putin’den Savas Emri”, Yeni Safak Gazetesi, 11 Eylül 2014, 
http://www.yenisafak.com.tr/dunya/putinden-savas-emri-684300 
“Rus Donanmasına 40 Yeni Savas Gemisi”, Dnternet haber, 4 Ocak 2014, 
http://www.internethaber.com/rus-donanmasina-40-yeni-savas-gemisi-626633h.htm 
“The Russian Dynamic in the Arctic : Strategic Positioning”, Second Line of Defense, 
http://www.sldinfo.com/the-russian-dynamic-in-the-arctic-strategic-positioning/ 
“Total’in CEO’su Rusya’da Öldü.” Aljazeera Türk Dergisi, 21 Ekim 2014, 
http://www.aljazeera.com.tr/haber/totalin-ceosu-rusyada-oldu 
Anup Shah, “ Dominance and Change in the Arctic”, Global Issues, 06 June, 2010, 
http://www.globalissues.org/article/740/dominance-in-thearctic#Manycountriesindisputeovertheregion, www.arcticsecurity.org/, “Arctic Opening Insecurity and Opportunity”, Adelphi Series, 19 December 2013, sf.5-7; Bkz. 
“Physical/ Geographical Characteristics of The Arctic”, AMAP Arctic Region 1998 
Assessment report, file:///C:/Users/user/Downloads/AAR-Ch02.pdf%20(2).pdf, 
Arctic Region Policy, National Security Presidential Directive, 12 January 2009, 
http://georgewbush-whitehouse.archives.gov/news/releases/2009/01/20090112-3.html 
Carolyn Grammling, “Cold Wars : Russia Claims Arctic Land”, Geotimes, August 2007, 
http://www.agiweb.org/geotimes//aug07/article.html?id=WebExtra080107.html 
Erkan, Yunus, “ Küresel Anlasmazlıklarda Yeni Sorun Arktika Bölgesi”  www.academia.edu.; 
Gurbonov, Igar “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 21.09.2012, 
http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0; 
Gurbonov, Igar “Kuzey Kutbu Jeopolitik Savasların Yeni Mahalli mi?”, USGAM, 
21.09.2012, http://www.usgam.com/tr/index.php?l=800&cid=1313&bolge=0 
Joseph Spears, “China and the Arctic: The Awakening Dragon,” China Brief, Vol. 9, Issue 6, 18 March2009, 
http://www.jamestown.org/programs/chinabrief/single/?tx_ttnews[tt_news]=34725&tx_ttnew s[backPid]=25&cHash=1c22119d7c 
Kataryna Zysk,” The Fundamentals of State Policy of The Russian Federation in the Arctic up to 2020 and Beyond”, 
http://www.geopoliticsnorth.org/index.php?option=com_content&view=article&id=84:arctic-strategy-documents&catid=52&showall=&limitstart=2 
Kavas, Alp Yüce, “Rusya’nın Arktik Politikası ve Türkiye”, BDLGESAM makale, 20 Ocak 2014, 
http://www.bilgesam.org/incele/78/-rusya%E2%80%99nin-arktik-politikasi-ve-turkiye/#.VEjavCKsVy0; 
Köni, Hasan, “ Kuzey Kutbu Stratejisi”, 21.yy Türkiye Dergisi, Subat 2014, sf.24-25; 
Mark Nuttall ve Terry V. Callaghan, Arctic, Environment, People, Policy, Harwood Academic Pub, 2000, sf.1-143. 
Michael Wallace ve Steven Staples, “Ridding The Arctic of Nuclear Weapons : A Task Long Overdue”, Canadian Pugwash Group, 2010 
Nerdun Hacıoğlu, “Rusya Nükleer Füze Fırlattı”, Hürriyet Gazetesi, 10 Eylül 2014, 
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/27176845.asp 
Nicholas Breyfogle ve Jeffrey Dunifon, “Russia and Race For The Arctic”, Origins, Vol 5, Issue 11, August 2012, 
http://origins.osu.edu/article/russia-and-race-arctic 
Peter F. Johnson, “Arctic Energy Resources and Global Energy Security”, Journal of Military and Strategic Studies, Vol 12, Issue 2, Winter 2010. 
http://oceans.mit.edu/wp-content/uploads/arctic_energy_security.pdf 
Rebecca Bluitt, “ Cold, Cold War : Putin Talks Though Over US Arctic Rivalry”, ABC NEWS, 5 December, 2013, 
http://abcnews.go.com/Blotter/cold-cold-war-putin-talks-tough-us-artic/story?id=21110178 
Scott G. Borgerson, “The Great Game Moves North,” Foreign Affairs, 25 March 2009. 
http://www.foreignaffairs.com/articles/64905/scott-g-borgerson/the-great-game-moves-north 
Tang Guoqiang, “Arctic Issues and Chinese Stance”, China Institute of International Studies, 4 Mart 2013. 
Vytautas Sirijos Gira, “The Significance of The Arctic in Russia’s Foreign Policy : Why Arctic Policy Issues are of Topical Interest to The Baltic States”, European Dialogue, 25.08.2010, 
http://eurodialogue.eu/energy-security/The-significance-of-the-Arctic-in-Russia%E2%80%99s-foreign-policy-why-Arctic-policy-issues-are-of-topical-interest-to-the 
Yılmaz Nihal ve Çiftçi, Ali. “ Arktika Bölgesi’nin Siyasal Önemi ve Siyasal ve Hukuksal Statüsünün Karsılastırmalı Değerlendirilmesi, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, sayı 31, 2013 Güz, sf 1-16 
http://oaji.net/articles/692-1396261550.pdf 

***

23 Şubat 2017 Perşembe

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 2





 ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ , BÖLÜM 2


1.4 Neo – Gramsci Eleştirel Kuram Açısından Enerji Güvenliği ;

Kapitalist üretim süreci, uluslar arası iliskiler ve uluslararası ekonomi politiği disiplinlerinde enerji güvenliğinin analizi için baslangıç noktasıdır. Enerji üretim sürecine dâhil olan bilgi üretimi, bilginin yeniden olusumu, kurumlar ve sosyal iliskiler bu nedenle dıs politika analizinde ele alınmalıdır. Bu bağlamda dıs politika analizinde en önemli aktör sosyal güçlerdir. Dolayısıyla üretim iliskilerini düzenleyen sosyal güçler, genis anlamda sosyal düzenin hem ulusal hem de uluslararası düzeyde yeniden üretiminde önemlidir.35 Ayrıca, enerji güvenliği ve dıs politika analizinde incelediğimiz aktörler arası stratejik iliski, Neo-Gramsci yaklasıma göre sosyal güçlerin sınıf mücadelesine dayalı ve ucu açık bir iliski 
seklinde ele alınmalıdır. Bir baska deyisle dünya enerji pazarı ve üretiminin durumu, sosyal güçlerin davranıslarını sekillendirirken, yine de bunları mutlak ölçüde belirlemez. sadece enerji ihraç ya da ithal eden devletlerin enerji üretim sürecindeki konumlarına yoğunlasmak yanıltıcıdır. Çünkü sosyal güçlerin sınıf aidiyeti, otomatik olarak sınıf bilincini, ortak kimliği ve çıkarları doğurmaz. Sınıf bilinci, daha çok tarihsellik içinde sosyal güçlerin üretimde sömürüye karsı veya direnis için verdikleri sınıf mücadeleleriyle olusur. Ayrıca, devletin durumu “politik bir toplumu” içerir. Örneğin, devletin bakanlıklar ve diğer kamu kurumları gibi zorlayıcı araçları ile siyasi partiler, sendikalar, is dünyası birlikleri, dini kurumlar, vb. olusan sivil toplum, devletteki bu politik topluma dâhildir. Kısaca, devletin durumu, sosyal güçlerin devlet içi ve devletler ötesi hareket ettiği bir yapıdır.36 

Bu çerçevede sosyal güçlerin enerji güvenliği kapsamında dıs politikaya etkisi, ulusal ve/veya uluslararası düzeyde olusturmaya çalıstıkları tarihsel blokla açıklanabilir. enerji güvenliğinde nasıl bir hegemonik proje uygulanmaktadır ve bu hegemonik projede ekonomik çıkarların ötesinde ne gibi siyasi ve sosyal fikirler bir bütün olarak dıs politikayı etkilemektedir sorularına cevap aranmalıdır. Nitekim geçmiste 1973 petrol krizi, 2003’te baslayan Irak Savası ve 2011’de Ortadoğu devletlerinde baslayan ayaklanmaların kapitalist 
üretim ve üretim iliskilerine etkisine bakarak, tarihsel blokta yapısal bir değisiklik olup olmayacağı incelenebilir. Enerji güvenliğinde bu tür krizler, mevcut hegemonik projede sosyal güçlerin ulusal, uluslararası veya uluslarötesi düzeydeki konumlarında bir değisime neden olabilir. Böyle olası bir yapısal değisim sonucu enerji ithal/ihraç eden devletlerin, bu devletlerdeki özel/devlet enerji sirketlerinin ve diğer çıkar gruplarından (sanayici birlikleri, çevre ve tüketici haklarını savunan sivil toplum örgütleri, vb.) hangisinin ulusal, uluslararası veya uluslarötesi yeni bir hegemonik proje olusturup kendi yararlarına nasıl bir pozisyon alabileceği, enerji güvenliği dıs politika iliskisinde sorgulanmalıdır.37 

Bu çerçevede sosyal güçlerin enerji güvenliği kapsamında dıs politikaya etkisini analiz ederken, ulusal ve/veya uluslararası düzeyde olusturmaya çalıstıkları tarihsel blok önemli bir değisken olabilir. Buna göre enerji güvenliğinde nasıl bir hegemonik proje uygulanmaktadır ve bu hegemonik projede ekonomik çıkarların ötesinde ne gibi siyasi ve sosyal fikirler, bir bütün olarak dıs politikayı etkilemektedir sorularına cevap aranmalıdır.38 

2. Enerji Güvenliğinin Çatışmalara Etkisi ;

Günümüzde giderek artan bir biçimde enerji politikaları ve bu politikaların ekonomik etkileri üzerinde tartısmalar yapılmaktadır. Esas itibarıyla, istenilen miktarda enerji kaynağının herhangi bir nedenle kesintiye uğramaması ve aynı zamanda, fiyat sokları benzeri ciddi ekonomik krizlere yol açmaması “enerji arzının güvenliği” kavramı çerçevesinde ele alınmaktadır. Enerji arzının güvenliği iki temel varsayım ile ilgilidir. Bunlardan birincisi, gelecekte enerji sokları olma ihtimali ve ikincisi, enerji kaynaklarında dısa bağımlılığın artmasıdır. Nitekim gelismis ülkelerin yönetim kademelerinde sıkça enerji arzının güvenliği tartısılmakta ve bu bağlamda, yabancı petrole olan bağımlılığı azaltmanın yolları 
aranmaktadır.39 

Rezerv ve üretim artıs oranları tahminleri yapılarak, dünya petrol üretiminin ne zaman zirveye ulasacağı ve tükeneceği tahmin edilebilir. Bu bağlamda, ortaya konulan 12 farklı senaryodan en kötü olarak değerlendirilen senaryoda, üretimde zirve yılı 2021, rezervlerin tükeneceği yıl ise 2075’dir. Buna karsılık en iyi senaryo itibarıyla, üretimde zirve yılı 2112’de yasanabilecektir. Üretimin zirveye ulasacağı yılın önemi suradadır: büyüyen ekonomiler ile artan enerji ihtiyacının petrol ile karsılanamayacağı bu tarihten itibaren geri dönülemez bir biçimde anlasılacaktır. Zirve yılından sonra, enerji ihtiyacı artan her ülke giderek azalan üretimden aldığı payı en azından korumak isteyecektir. Böyle bir 
kırılma noktasından sonra, ülkeler için artık enerjinin arz güvenliği değil, enerji kaynaklarının paylasımı sorunu önemli hale gelecek ve dünya enerji tüketiminin büyük bir kısmını gerçeklestiren ABD, AB ve geleceğin ekonomik devi olarak değerlendirilen 

Çin Halk Cumhuriyeti, Hindistan, Rusya Federasyonu ve diğer gelismekte olan ülkeler arasındaki stratejik enerji mücadelesi siddetlenecektir.40 

Petrol rezervleri tükenise doğru ilerlerken, enerji güvenliği yalnız belli bir yerde üretimin olması ya da rezervin saptanmasını değil, bunların zamanında, ucuza, yeterli düzeyde sisteme entegre edilip tasınabilmesi ve bunun sürekliliğinin sağlanmasını da kapsar. Bu noktada enerji kaynaklarında yasanan fiyat artıslarının arz güvenliğini önemli ölçüde etkilemesi beklenmektedir. Diğer yandan enerji kaynağının sürekliliğinin sağlanmasında basta petrol olmak üzere rekabet artarken, petrol üretimindeki zirve noktasının fiyatların çok arttığı 
bir dönemi baslatacağı kuskusuzdur.41 Olası fiyat soklarından daha az etkilenmek için sanayilesmis ülkeler stratejik rezervlerinin düzeyini yükseltmekte ve kaynak sağlanan bölgeler arasındaki çesitliliği artırmaya çalısmaktadırlar. Söz konusu ülkelerde istikrarsızlıklara neden olan diğer faktörler de sunlardır:42 


1) Petrol üretiminin özel niteliği (petrol diğer madencilik türleri gibi yan sanayiler kurulmasına yol açmamakta ve genelde hammadde olarak ihraç edilmektedir), 
2) Petrol zenginliği üzerinde devlet kontrolü (zengin petrol kaynaklarına sahip ülkeler bunları ekonomik olmayan biçimlerde ve politik egemenliği sürdürmek için kullanmaktadırlar) 
3) Politik hesap verilebilirliğin olmaması (bu ülkelerde genelde demokrasi yoktur ve yönetimler bütçelerini petrol gelirleri ile denklestirerek vergilendirmeye 
basvurmamaktadırlar, dolayısıyla, hesap soran vergi mükellefinin ortaya çıkması mümkün olmamaktadır) 
4) Yüksek dıs borçlar ( bazı petrol üretici ülkeler yüksek borçlara sahiptirler ve bunların kolay ödenebilmesi için petrol fiyatlarının yükselmesini istemektedirler) 
5) Ekonomik konjonktürde değisimler (dünya ekonomisindeki genisleme ve daralma dönemleri petrol piyasasını etkilemekte ve uzun süren daralma dönemleri petrol  üreticisi ülkeleri sıkıntıya düsürmektedir) Bu mücadelenin bir diğer boyutu da, söz konusu enerji kaynaklarının naklinin  denetiminin kimin elinde olacağı ile ilgilidir. 

2.1 Petrol ve Doğalgaz Tasımacılığının Stratejik Önemi ;

Dünyada üretici bölgeler ile tüketici bölgeler arasında gerçeklestirilmis olan petrol ve doğal gaz ticari hareketleri enerji alanının önemli unsurlarından biridir. Ancak, bu noktada petrol ve doğal gaz arasındaki önemli bir farka değinmekte fayda vardır. Her ne kadar petrol ve doğal gaz üretimi birbirleriyle çok yakından iliskili olsa da, bunların tasınması konusu teknik açıdan çok büyük farklılıklar arz etmektedir. Petrol nispeten düsük maliyetle deniz yolu ile tasınabilirken, doğal gazın bu yöntemle (LNG) tasınabilmesi için önce sıvılastırılması 
ve tüketilmeden önce de tekrar gaz haline getirilmesi gerekmektedir. Bu islem günümüzde oldukça yüksek maliyetler ortaya çıkarmaktadır. Bu nedenle, doğal gazın boru hatları ile nakli tercih edilmektedir. AB ülkeleri43 , ABD ve Japonya ithal ettikleri petrolün büyük bir bölümünü deniz yolu ile ithâl etmektedir. 

Gelecekte, Basra Körfezinden deniz yoluyla ihraç edilen petrolün yılda 737 milyon tondan, 2020 yılında 1.668,3 milyon tona yükseleceği tahmin edilmektedir. Bu verilere dünyanın diğer önemli petrol üretim alanlarından deniz yoluyla tasınacak petrol miktarı da eklendiğinde, dünya ekonomisinin can damarının denizlerde bulunduğu kuskusuzdur. Bu alanda kontrolü elinde tutan gücün hem bundan vazgeçmek istemeyeceği hem de bu gücün baska bir güç ile paylasmaya yanasmayacağı değerlendirilebilir.44 Orta Doğu petrollerinin 
çıkısı kapısı konumundaki Hürmüz Boğazı, günde yaklasık 17 milyon varil düzeyinde bir petrol akısı ile petrol tasımacılığında dünya üzerindeki en önemli noktadır. 2035 itibarıyla da tüm dünyada gerçeklestirilecek petrol ihracatının % 50’si ve doğalgazın bu noktadan geçeceği öngörülmektedir.45 Bu bölgeden halen ABD, Batı Avrupa ve Uzak Doğu’ya petrol tasınmaktadır. Hürmüz Boğazı, Dran Körfezini Umman Körfezi ve Arap Denizine bağlamaktadır. Hürmüz Boğazının ene dar noktaları arasındaki uzunluk 21 deniz milidir. 
Hürmüz Boğazındaki günlük ortalama ham petrol hareketliliği 17 milyon varil civarındadır. Günümüzde Hürmüz Boğazındaki ham petrol hareketliliğinin dağılımı Asya-Pasifik bölgesine 6,8 milyon varil, Japonya’ya 4 milyon varil, Avrupa’ya 3 milyon varil, ABD’ye 2,2 milyon varil ve Çin’e 1,5 milyon varil seklindedir.46 Buradan denize çıkan petrol, Akdeniz’e ulasmadan önce Bab -el Mendab Boğazı’ndan ve Süveys Kanalı’ndan geçmektedir. Petrol ihtiyaçlarının çok büyük bir bölümünü Orta Doğu’dan karsılayan ülkelere, ÇHC ve 

Japonya’ya yönelen deniz trafiği de iki önemli noktadan geçmektedir. Bunlar sırasıyla Malakka Boğazı ve Formoza Boğazı’dır. Orta Doğu’dan Çin, Japonya ve Güney Kore’ye yönelen güzergâhın en kritik noktası olan Malakka Boğazı’ndan yılda 420.000’den fazla gemi geçmektedir.47 

Bununla birlikte Asya’nın ekonomik yönden yükselmesine paralel olarak küresel enerji ticaretinin Atlantik bölgesinden Asya-Pasifik bölgesine doğru kayacağı 
öngörülmektedir. Buna göre 2020’lerin basında Çin’in dünyanın en büyük petrol ithal eden ülkesi ve Hindistan’ında en büyük kömür ithal eden ülkesi olması beklenmektedir.48 











Grafik 2: Dünyadaki Mevcut Petrol Üretim ve Tüketiminin Bölgelere Göre Dağılımı49 

Esasında Asya’nın hızlı biçimde gelisen ekonomileri için enerji arzının güvenliği biraz daha farklı bir anlam ifade etmektedir. Zira, Asya ülkeleri, basta Japonya, Güney Kore ve Çin olmak üzere petrol ihtiyaçlarını Orta Doğu ülkelerinden karsılamaktadırlar.50 Gelecekte doğal gazın da sıvılastırılmıs halde ihracatının ekonomik rekabet gücüne kavusması ile birlikte Asya ülkelerinin yine Orta Doğu’dan doğal gaz alımlarını artıracakları tahmin edilmektedir. Tüm bu enerji naklinin deniz yolu tasımacılığı ile gerçeklestirildiği düsünüldüğünde, Asya ülkeleri açısından enerji arzının güvenliği iki noktada yoğunlasmaktadır. Bunlar 

1) Deniz yolu tasımacılığının güvenli bir sekilde yapılabilmesi: Hâlihazırda ve görünür gelecekte söz konusu güvenlik ABD’nin rakipsiz deniz gücü tarafından 
sağlanmaktadır. Bu nedenle acaba Asya ülkeleri kendi güvenliklerini kendileri sağlayabilecek mi ? yada ABD ile ne tür bir iliski kuracaklar? 
2) Malakka Boğazı’nın önümüzdeki yıllarda tanker trafiği açısından güvenli olup olmayacağı Görüldüğü gibi Hem enerji kaynağına ulasmada ABD deniz gücü semsiyesine  duyulan gereksinim hem de çevresel ve ekonomik kaygılarla tanker trafiğine duyulan güvensizlik, önümüzdeki yıllarda basta Çin olmak üzere Asya ülkelerini Orta Doğu  dısındaki petrol ve doğal gaz kaynak ülkelerine yönlendirebilecektir.51 Bu çerçevede söz konusu ülkeler, AB benzeri bir politikayı seçerek, ihtiyaç duydukları petrol ve  doğal gazı Orta Asya ülkeleri ile RF’den (Sibirya ve Sahalin Adası vb.) boru hatları ile alma yoluna gidebileceklerdir.52 

2.2 Dünya Petrol Rezervlerinde Tepe Noktası Ne Anlama Gelir? ;

1900’de dünyada yıllık 150 milyon varil petrol üretilirken, 2000’de bu rakam 28 milyar varile ve 2006 yılında ise 31 milyar varile yükselmistir. Ancak 2006 yılında 9 milyar varil civarında yeni petrol kaynağı bulunabilmistir. Petrol üreten ülkelerin pek çoğunda yıllık petrol üretim miktarları tepe noktasına ulasmıs durumdadır. Gelecekteki üretim eğilimlerini öngörebilmek için rezerv/üretim iliskisi kullanılmaktadır. 1956’da M.King Hubbert, petrol üretiminin yapısını dikkate alarak, yeni rezerv kesiflerinin tepe noktası ile üretimin tepe 
noktası arasında geçen zamanın öngörülebilir olduğu kuramını öne sürmüstür. Bu teoriye Hubbert Zirve Teorisi, veya Petrolde Hubbert Zirvesi denilmektedir. Hubbert bu teori ile enerji piyasalarında çığır açmıs ve enerji arastırmalarına damgasını vurmustur. Hubbert Zirve Teorisi petrol yataklarında üretim miktarının istatistikte kullanılan çan eğrisi formunu izlediğini söyler. Yani bir yatakta petrol kesfedildiği zaman üretim hızlı bir sekilde artar, daha sonradan bir zirve yapar, ve en sonunda bu sahadan üretim hızlı bir sekilde düsecektir. Zira petrol kesfedilen yatakta-(rezervuar veya petrol kapanı da diyebiliriz)-sınırlı bir miktarda bulunmaktadır. Bu sınırlı rezerv hızla yeryüzüne pompalanmaya baslandıktan sonra zaman içinde ilgili yataktan çıkarılan petrol miktarı hızla düsecektir.53 Bu kurama göre ABD’deki rezerv kesiflerinin hemen hemen 1930 yılında tepe noktasına ulastığı belirtilmis olup, ülkedeki petrol üretiminin 1970’te tepe noktasına ulasacağı tahmin edilmis ve öngörü tam olarak gerçeklesmis tir.54 Ayrıca aynı kurama göre global kömür ve doğal gaz kaynaklarının 
geleceği konusunda olusturulan projeksiyon da tam olarak gerçeklesmistir. Geçmise dönük olarak yapılan kömürün Hubbert eğrisi analizine göre zirveye 1910 yılında ulasılmıstır ve petrol savası bundan sadece 4 yıl sonra baslamıstır.55 Dünya geneli için yapılan tahminler petrolde zirve noktasını genellikle 2005–2020 yılları arasına koymaktadırlar. Bu projeksiyonlar zaman içerisinde bazı oynamalar göstermekle beraber yaklasık bir değer ortaya koymaktadır.56 

Yapılan arastırmalar konvansiyonel petrol yataklarında yapılan kesiflerin dünyanın hızlı petrol tüketimini karsılayamadığını ileri sürmektedir. Özellikle Çin ve Hindistan gibi kalabalık nüfusa sahip ülkelerin kisi basına petrol tüketimi, gelismis ülkelerin çok altındadır. Bu ülkelerde kisi basına gelir miktarı yükseldikçe, bu ülkelerin ihtiyaç duyacağı petrol ve diğer enerji kaynakları oldukça fazla bir sekilde artacak, bu da dünyada kısıtlı enerji kaynaklarına ulasmak için rekabeti arttıracaktır. Petrol üretimi zirve yaptıktan sonra hızla düsmeye baslayacağı için sistemin enerji darboğazına girmemesi için gerekli tedbirler çok daha önce alınmalıdır. Bazı uzmanlar enerji darboğazı yasanmaması için zirve noktasına ulasılmadan en az 20 yıl önce gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini söylemektedirler. Dste bu nedenle zirve noktasının yaklasık hangi yıllarda olusacağını önceden tahmin etmek önemlidir. 

BP’nin 2014’te yayımladığı Dünya enerji raporuna göre 2013 sonunda dünyadaki ispatlanmıs petrol rezervlerinin miktarı 1687,9 milyar varil düzeyine ulasmıstır. Aynı raporu göre mevcut kullanım miktarı bu sekilde devam ettiği taktirde söz konusu petrolün ömrü yaklasık 53.3 yıl olarak öngörülmektedir. Aynı rapora göre 1993 – 2013 yılları arasındaki dünyadaki ispatlanmıs petrol rezervlerinin bölgelere göre dağılımı da yer almaktadır. Söz konusu bu dağılıma göre petrol rezervlerinin Ortadoğu, Avrupa ve Avrasya, Afrika ve Asya Pasifik bölgesinde göreceli olarak azaldığı görülürken genel itibariyle Amerika kıtasında arttığı görülmektedir. Bu grafiğe göre yaklasık 20 yıl içinde Ortadoğu’daki ispatlanmıs petrol rezervleri % 63,6’dan % 47,9 seviyelerine gerilemistir. Aynı dönemde Orta ve Güney Amerika bölgesinde ise rezervler %7,7’den % 19,5’ çıkmıstır. 



Grafik 3: 2013 Yılı Dtibariyle Dünyadaki Dspatlanmıs Petrol Rezervi Oranı57 



Grafik 4: 1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki Dspatlanmıs Petrol Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımındaki Değisim58 

Petrol rezervlerinin tükenmeye basladığını gösteren bir diğer veri de, yeni kesfedilen yatakların ve toplam rezerve olan petrol katkılarının sürekli azalmasıdır. Yaklasık 40 yıl önce, her yıl bulunan petrol yataklarının toplam rezerve olan ortalama katkısı 55 milyar varil/yıl olurken, bu değerler 2004–2005 yıllarında 12 milyar varile düsmüstür. Ayrıca teknik verilerde global petrol rezervlerinin tükendiğini göstermektedir. Petrol üreten ülkelerdeki petrol yataklarının yıllık üretim kapasiteleri, kuyular tam kapasite ile çalıstığında dahi, düsmeye baslamıstır. Bir petrol kuyusundaki mevcut basınç miktarı, o kuyudan üretilecek petrol miktarını etkilemektedir. Buna göre bir petrol yatağında sondaj kuyu sayısı arttıkça üretim miktarı önce artmaktadır fakat belli bir süre sonra üretim miktarı düsmeye baslamaktadır ve bu eğilime göre her bir petrol yatağına ait çan eğrileri olusturulabilmektedir. Günümüzde petrol üreten pek çok ülkenin sahip olduğu petrol rezervlerine ait çan eğrilerinde düsüs baslamıstır.59 Bir baska deyisle söz konusu ülkelerin petrol üretimleri önümüzdeki yıllarda 
azalma eğilimine girerek baska yeni rezervler kesfedilmediği sürece tükenme eğilimine girecektir. Elbette bu durumun gerek petrol ihraç eden gerekse petrol ithal eden ülkeler açısından Ekonomi Politik birçok sonucu olacaktır. 



Tablo 2: Petrol Üreten Ülkelerin Rezervlerinin Tepe Noktasına Ulastığı/Ulasacağı Yıllar60 

Bunun yanında petrol kaynaklarının % 95’nin de kesfedilmis olduğu ve petrol tüketim değerinin hızla attığı ve mevcut arzın bunu karsılamakta zorlandığı dikkate alındığında petrol çağının sonunun oldukça yakın olduğu öngörüsünde rahatlıkla bulunulabilinir. Sonuç olarak petrol rezervleri tükenmektedir. 1900’lerin basından günümüze kadar ulusal/uluslararası politikalar ve fiyatlar petrol üretim eğilimlerini etkiledi ancak artık azalan rezervlerle birlikte üretim eğilimlerinin sadece ve sadece jeolojinin belirleyeceği bir döneme girmis 
bulunmaktayız.61 Bu nedenle Petrol üretiminde zirveye ulasılmıs olması ucuz petrol zamanın sonuna gelindiğinin ve bu durumun dünya ekonomileri üzerindeki baskıyı artıracağı anlamına gelmektedir. Asağıdaki grafikte görüldüğü gibi petrol fiyatları belirli dönemleri dısarıda tutarsak son yıllarda özellikle 1990’dan sonra genel bir artıs eğiliminde olduğu görülmektedir. 
Süphesiz bu durum petrole bağlı tüm sektörlerde fiyatların artması anlamına gelmektedir. 

Söz konusu zirve etkisinin petrol fiyatları üzerinde OPEC tarafından yapılan fiyat dalgalanmalarından daha baskın sekilde özellikle gelismis ülkeleri etkileyeceği kuskusuzdur. 

Petrol üretiminde dünya genelinde zirve noktaların asılmasının ardından enerjinin arz güvenliği konusunun öneminin daha da artacağı söylenebilir. Orta Doğu ülkelerinin, dünyanın geri kalan üretim alanlarına göre çok daha büyük bir kapasite ve maliyet avantajına sahip oldukları değerlendirildiğinde, önümüzdeki 20–25 yıllık bir dönemden sonra, dünya petrol üretiminde Orta Doğu’nun tekrar ağırlık kazanabileceği görülmektedir. Bundan sonraki süreçte artık büyük ülkeler enerjinin arz güvenliği üzerinde değil, enerji kaynaklarının paylasımı alanında yoğunlasacaklarını görmek mümkündür. 



Grafik 5: 1861 – 2013 Yılları Arasındaki Ham Petrol Fiyatının Değişimi 62

Diğer taraftan önemli fosil yakıtlardan biri olan doğalgaz konusunda da benzer bir durum söz konusudur. Her ne kadar yapılan tahminlere göre doğalgazın ömrü petrole göre daha uzun olarak hesaplansa da rezervlerin azaldığı görülmektedir. Asağıda yer alan grafikte görüldüğü gibi dünyadaki ispatlanmıs doğalgaz rezervlerinin miktarı 2013 sonu itibariyle 185,7 trilyon (tcm) cubic metres ve yaklasık 55,1 yıl bir tükenme süresi bulunmaktadır. Ayrıca tarihsel süreçte doğalgaz miktarının dramatik bir sekilde Ortadoğu bölgesinde azaldığı 
görülmektedir. Buna karsılık günümüzde ispatlanmıs petrol rezervlerinin en çok 33,8 trilyon tcm Dran ile 31,3 tcm ile Rusya Federasyonunda olduğu görülmektedir. Süphesiz bu durum bu ülkeler açısında olumlu bir gelisme olsa da her iki ülkenin uluslararası toplum ile yasadığı sorunlar nedeniyle doğalgazın önümüzdeki dönemde ekonomi politik bir araç olarak bir dıs 
politika aracı olarak kullanılma potansiyeli olduğunu göstermektedir. 


Grafik 6: 2013 Yılı Dtibariyle Dünyadaki Dspatlanmıs Doğalgaz Rezervlerinin Oranı ve Tarihsel Değisimi63 



Grafik 7: 1993 – 2013 Yılları Arası Dünyadaki Dspatlanmıs Petrol Rezervlerinin Bölgelere Göre Dağılımındaki Değisim64 


2.3 Enerji Kaynaklarının Dünyadaki Çatısmalara Etkisi;

Sanayi devriminden bu yana dünyada enerji kaynaklarına sahip olabilmek için kıyasıya bir yarıs baslamıs ve bu yarıs birçok savasa da neden olmustur. Esas itibariyle uluslar arası sistemde dünya liderliği ile enerji kaynakları arasında doğrudan bir iliski mevcuttur. Bunun nedeni Ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden olan enerjinin tüketimi, artan nüfus, sehirlesme, sanayilesme ve teknolojinin yaygınlasmasına paralel olarak sürekli artıs göstermektedir. Bir baska deyisle enerji ekonomik ve siyasi kalkınmanın temelini olusturmasıdır. Yani bir devletin uluslararası sistem içinde diğer devletlere göre gücünü arttırması ve zenginlesmesi enerji kaynaklarını verimli olarak kullanmasına bağlıdır. Ancak dünyamızda enerji üretmek için gerekli olan fosil yakıtların azalması buna karsılık dünya nüfusunun da dramatik bir sekilde artması nedeniyle enerjiye ulasım gittikçe zorlasmaktadır. 
Örneğin 1900 yılında dünya nüfusu 1,6 milyar, birincil enerji tüketimi 1.000 milyon ton petrol esdeğeri (Mtoe) iken, 2010 yılında dünya nüfusu 7 milyarı asmıs ve birincil enerji tüketimi de 12 milyar ton petrol esdeğerine ulasmıstır.65 Bu artısın en önemli nedeni kuskusuz dünyadaki sanayilesme nüfus oranındaki artıstır. 

İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmis, ancak geçisin gerçeklestiği 1914–1945 yılları arasındaki dönem savasları dünyaya çok pahalıya mal olmustur. En kritik dönem olarak kömürün tepe noktasına ulastığı 1913 yılında yasanan gelismeler oldukça önemlidir.66 Zira son yüzyıl içinde yasanan çatısmaya varan bazı önemli krizler, Birinci Dünya Savası, Dkinci Dünya Savası, Kore Krizi, Küba Krizi, Vietnam Savası, Arap-Dsrail Savasları, Süveys Krizi, Birinci Körfez Operasyonu, Dkinci Körfez Operasyonudur. Söz konusu krizlerin bazılarının olusumunda basrolde ve bazılarının olusumunda da yan rollerde mutlaka enerji jeopolitiği ve enerji güvenliği kavramları yer almıstır.67 Bu olayların dısında elbette farklı sebeplerle ulusal veya uluslararası krizler meydana gelmektedir. Ancak söz konusu bu çatısmaların öncelikle enerji paylasımı sorunuyla ilgili olduğunu yani ekonomi politik yönlerinin olduğunu söylemek mümkündür. 

2.3.1 Enerji Kaynakları Açısından 1. Dünya Savası;

Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve Fransa, karsı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi. Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini olusturduktan sonra 1914'e kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalısmıslardır. İngiltere ve Fransa'nın ekonomik hakimiyet alanlarını koruma, Almanya'nın ise bu alanları ele geçirme niyeti savasın baslıca ekonomik nedenlerindendir. Bu nedenler; sömürgeler, deniz yollarının hâkimiyeti, uluslararası ticaret imtiyazları gibi ana baslıklarda değerlendirilebilir. Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya baslayan ve neredeyse 20. yüzyıla damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savasın temel ekonomik nedenlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altındaki Orta Doğu Petrol varlığı, 19. yy sonlarında özellikle İngilizler tarafından, çesitli gizli/açık yöntemlerle tespit edilmistir. İngiltere, petrol siyasetini, 1900'lerde tüm stratejilerinin birinci sırasına koymustur. 

Ancak petrolün öncesinde Dngiliz ekonomisinin gelismesini sağlayan asıl fosil yakıt kömür olmustur. Dlk birincil enerji kaynağı olarak kabul edilen kömür önce, Büyük Britanya daha sonra Fransa, Almanya ve ABD’de yoğun olarak üretilmeye baslanmıs ve 18 ve 19. yüzyılın temel enerji konumuna gelmistir.68 Dünyanın en fazla kömür üreten ülkesi olan İngiltere’de, 1800 yılının basında 10 milyon ton olan maden kömürü üretimi 1850’lerde 5 misline, 50 milyon tona çıkmıs ve 1900’da, 225 milyon tona ulasmıstır. Dünyada ise 20. yüzyıl basında büyük kömür üreticilerinin gerçeklestirdiği gelismelerle ve yeni üreticilerin ortaya çıkmasıyla maden kömürü üretimi 1 milyar tonu asmıstır. Kömürün sanayide 
kullanımının artmasıyla 1900-1914 yıllarında kömür üretimi ani bir yükselis ile iki kat artmıs ve 750 milyon tondan 1500 milyon tona ulasmıstır. Ortaya çıkan bu üretim artısı, 1870’li yıllardan itibaren basta Dngiltere’de olmak üzere Avrupa’da görülen sanayilesmenin ihtiyaç duyduğu enerjiyi karsılamak için gerçeklesmis olduğu söylenebilir.69 Söz konusu yüksek miktardaki kömürün paylasım sorunu dünyaya 1914–1918 yılları arasında büyük bir felaket yasatmıstır. 



Tablo 3: 1905 Yılı Dünya Kömür Üretimi70 

Tablodan görüldüğü gibi Birinci Dünya Savası’ndan önce Almanya’nın tek basına 
kömür üretimi 121.298.167 ton iken Fransa sadece 35.869.497 ton üretebilmektedir. Bunun en önemli sebebi en zengin kömür yataklarına sahip Alsace-Loren bölgesinin 1871 Sedan Savası’ndan sonra Almanya’nın eline geçmesidir. Bu üretim farkı Fransa’nın yeniden bu bölgeyi Almanya’dan geri almak için her türlü mücadeleyi yapmak ihtiyacını hissettirmistir. 
Çünkü kömür o yıllarda sanayilesme için en fazla kullanılan birincil enerji maddesidir. Ayrıca Almanya, İngiltere’nin basta kömür ve kısmen petrol olmak üzere hammadde kaynaklarını ele geçirip kendi hegemonyasını kurmak istemesi savasın diğer temel sebeplerindendir.71 

Bu dönemde enerji politikası, enerjinin baslıca kaynağı olan maden kömürü yataklarına sahip olan Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve ABD üzerine kurulmustur. Fransa ve Almanya arasındaki basta zengin kömür yatakları ile Rusya ve Ortadoğu’daki yeni petrol bölgeleri enerji politikaları açısından, Birinci Dünya Savası’nın enerji-politik nedenini olusturduğu değerlendirilmektedir. Bu noktada Berlin-Bağdat-Basra Demiryolu 1. Dünya Savası’nın olusumuna etki eden bir baska faktör olarak değerlendirilebilir. Zira Almanlar tarafından insa edilen bu hattın amacı burada çıkarılan petrolün batıya naklini gerçeklestirmektir. Dolayısıyla demiryolunun ilk büyük enerji nakil hattı olduğu söylenebilir. 

Ayrıca Bağdat Demiryolunun 20 km. sağında ve solunda her türlü maden arama yetkisi de Almanlara, anlasma gereği verilmistir. Bu nedenle Dngiltere bu projeyi kendisi için büyük bir tehdit olarak kabul etmistir.72 Ayrıca o dönemde Sevr Antlasması ile Dngiltere Kafkaslara giden yolu sözde Kürdistan ve Ermenistan projeleri ile açmak ve Hazar petrollerine de ulasmak istiyordu.73 Bu sebepleri dikkate alarak 1914 yılında yasanan Birinci Dünya Savası’nın gerçek sebebinin enerji bölgelerinin ve nakil hatlarının paylasımına dayandığını ifade etmek mümkündür. 

2.3.2 Enerji Kaynakları Açısından 2. Dünya Savası ;

İkinci Dünya Savası’nı hazırlayan sebeplerin altında basta petrol olmak üzere enerji kaynaklarına sahip olma fikri yatmaktadır. Zira Almanya’nın daha savas baslar baslamaz Birinci Dünya Savası’nda kaybettiği Alsace-Lorane’ni ele geçirdiği ve savasın gerektirdiği enerji ihtiyacını garantiye aldığı görülmektedir. Almanya ardından, yine savası sürdürebilmek için gereken yakıtı Bakü’yü ele geçirerek sağlamayı planlamıs ancak basarılı olamayınca doğu muharebelerini, müteakiben tüm savası kaybetmistir. Yani enerji kaynakları birçok 
devletin kaderinde en etkili aktör konumuna dönüsmüstür.74 Çünkü özellikle İkinci Dünya Savası’ndan sonra, dünya petrol üretimi olağanüstü yükselerek, 1945’de yıllık 3.000 milyon varile ulasmıstır. Bu yükselis, eski üreticilere ilaveten yeni yatakların isletmeye açılması ile mümkün olmustur. Petrol üretiminin bu gelisimine, doğal gaz ve nükleer enerji üretiminin ilk ürünleri de eklenmis ve böylelikle enerji kaynakları çesitlenmistir. Ancak petrol daha stratejik bir unsur haline gelmistir.75 Buna ek olarak Asağıdaki grafikte de görüldüğü gibi 2. Dünya Savasından sonra teknoloji ve ulasım vasıtalarında çesitlilik arttıkça kisi basına düsen petrol üretimi de artıs göstermektedir. Özellikle Dkinci Dünya Savası’nın sonunda petrol bölgelerinin büyük devletler tarafından paylasılması ile üretim dramatik bir sekilde artmıs ve bu artıs önce 1973’de ardından 1979 yılında tepe noktasına (peak oil) ulasmıstır. Bu yıllar arasında üretim artıs oranı sıfıra yakın meydana gelmistir. 



Grafik 8: 1920–2000 yılları arasında kisi basına düsen petrol Üretimi76 

Bu verilerden hareketle İkinci Dünya Savası’nın da petrol paylasım savası olarak nitelemek mümkündür. Kömür çıkarımı sorunları ile petrol kullanımının ve tasınmasının kömüre göre kolaylığı, petrolü ön plana çıkarmaya baslamıs ve bu durum, petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkeleri endiselendirerek petrol bölgelerine sahip olma eğilimini arttırmıstır. Dolayısıyla petrol bölgelerinde hegemonya kurmak ana hedefi, İkinci Dünya Savası’nın enerji-politik yönünü olusturmustur. 77 

3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***