Karabağ’da Savaş Senaryoları
Araz ASLANLI*
* Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi (UNEC) İktisat ve İşletme Bölümü öğretim görevlisi ve Azerbaycan merkezli Kafkasya Uluslararası
İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkanı.
Ermenistan açısından adeta bir çıkmaz söz konusu. “Büyük Ermenistan” kurmak hedefi varken neredeyse bağımsız hiçbir karar alamayan Ermenistan’a dönüşüyor. Ermenistan’ın içinde bulunduğu çıkmaz Karabağ sorununun çözüm şansını da zayıflatıyor. Mevcut ateşkes ihlalleri de bu çıkmazın devam etmesinin bir sonucu… Ateşkes anlaşmasının 22. yılına yaklaşılırken, Ermenistan-Azerbaycan cephe hattında ateşkes ihlallerinin artması savaş senaryolarının bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu. Peki, buraya nasıl gelindi? Karabağ sorunu neden bunca yıl çözülemedi? 22 yıldır süren ateşkesin şartları nelerdi?
Son yaşanan olayları dikkate alırsak, Azerbaycan tarafının resmi açıklamalarına göre, Nisan 2016 başında çatışmaların yoğunlaşmasının sorumlusu Ermenistan. Azerbaycan Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının açıklamalarında, Ermenistan’ın ateşkes ihlallerini yoğunlaştırmak suretiyle Azerbaycanlı sivillere zarar verdiği ve buna cevaben Azerbaycan ordusunun askeri harekât başlattığı yönünde (tabii ki, Ermenistan tarafının resmi açıklamaları çok daha farklı ve bu ateşkes ihlallerine ilişkin alışılagelen bir durum).
Olaylar yaşandığı sırada Nükleer Güvenlik Zirvesi için ABD’de bulunan Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Azerbaycan’a döner dönmez
Ulusal Güvenlik Konseyi’ni topladı. Toplantıda Aliyev ve Savunma Bakanı Zakir Hesenov, Ermenistan’ın provokasyonlarına cevaben Azerbaycan ordusunun gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sonucunda düşmana ciddi darbe indirildiğini, bazı yerleşim birimlerinin ve önemli yüksekliklerin işgalden kurtarıldığını açıkladı.
Aslında Azerbaycan’ın pozisyonuna ilişkin genel tablonun görülmesi açısından Ulusal Güvenlik Konseyi’nin 2 Nisan 2016 tarihli toplantısı büyük önem taşıyor. Çünkü Azerbaycan medyası ve kamuoyunda, o toplantıdaki çerçeveyle bu kadar yüksek oranda bir uyum ilk kez öne çıktı.
Zira zaman zaman farklı söylemler ve eleştiriler olabiliyordu.
Aliyev’in konuşmasında “gerginlik” ve “zafer” vurgularının birbirine paralel olarak sürdürülmesi dikkat çekiciydi. Örneğin, Devlet Başkanı Aliyev “ateşkes döneminde ilk kez Ermenistan’a bu kadar büyük darbe indirildi” dedi ama hemen ekledi: Bunun suçlusu, topraklarımızı işgal altında turan ve saldırıları başlatan Ermenistan’dır. Aliyev’in konuşmasında yer verdiği “biz kendi toprağımızdayız, başkasının toprağına saldırmadık”, “Ermenistan BM Güvenlik Konseyi’nin ve diğer uluslararası kuruluşların kararlarını uygulamıyor”, “Ermenistan ordusu Azerbaycan topraklarında kültürel anıtları, mezarlıkları tahrip etmiş. Bunu AGİT ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin bölgede çalışma yapan uzman heyetleri de tespit ederek raporlarına yansıtmış” vb. ifadeler son gelişmelerden ziyade sorunun genel durumuna dikkati çekmek amacı taşıyordu.
Toplantıda genel olarak “gerginlik” ve “zafer” havası hâkim olsa da barış ve hümanizm vurgusu da ihmal edilmedi. Aliyev Azerbaycan’ın savaş ve
kan dökülmesini istemediğini de vurguladı: Biz sadece Azerbaycan analarının değil, Ermeni analarının da ağlamasını istemiyoruz. Ama sonu belli olmayan
göstermelik bir sürecin bir parçası olmayı da düşünmüyoruz. İşgal Ermenilerin de işine yaramıyor. Ermenistan yönetimi Ermenilerin çıkarlarını düşünüyorsa işgalden vazgeçsin.
Neden şimdi?
Peki, neden bu kadar geniş çaplı bir çatışma ve neden şimdi?
Öncelikle bir noktayı açıklığa kavuşturmakta fayda var, Karabağ sorununun ortaya çıkmaya başladığı 1980’lerin ikinci yarısından günümüze kadarki süreçte ateşkese ilişkin uzlaşmaların hiçbirisi tam anlamıyla başarılı olmadı. Özellikle 1990’lı yılların başındaki ateşkese ilişkin uzlaşmaların tamamı saldırı, terör, katliam ve işgalle sonuçlandı. Boris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğuyla varılan uzlaşmadan kısa süre sonra 20 Kasım 1991’de Azerbaycanlı, Rus ve Kazak bakanları, generalleri ve gazetecileri taşıyan helikopter Ermeni birliklerinin işgali altındaki bir bölgeden açılan ateşle düşürüldü ve saldırıdan kurtulan olmadı.
Bu, Azerbaycan kamuoyunda, ateşkes kavramına özellikle olumlu bir anlam yüklenmemesi gerektiği algısının yerleşmesine neden oldu.
Daha uzun süreli ve kalıcı görüntüye sahip olan mevcut Ateşkes Anlaşması uzun ve zor bir sürecin ardından Mayıs 1994 ‘te imzalandı ama o da sürekli olarak ihlal edildi.
Ağustos 2008 ve sonrası Özellikle Ağustos 2008 olaylarından sonra“dondurulmuş sorunlar”ın aslında donmamış olduğu ve bu durumun büyük tehlike arz ettiği daha iyi anlaşıldı, sorunun çözümüne yönelik girişimlerin yoğunlaşacağı iddia edildi.
Bu aşamada, Rusya’nın arabuluculuğuyla 2 Kasım 2008’de Moskova yakınlarındaki “Mein Dorf ” şatosunda imzalanan anlaşmanın ateşkesi
önemli ölçüde garanti altına alması bekleniyordu. Çünkü ilk kez taraflar Rusya’nın da imza attığı bir belgeyle sorunun çözümünde barışçıl yöntemlere
bağlı kalacaklarını ifade etmişlerdi. Ama ilginç bir şekilde son yıllarda büyük kayıplara neden olan ateşkes ihlalleri, taraflar arasında görüşmelerin yapıldığı sırada ya da hemen ertesinde yaşandı.
Örneğin Haziran 2010’da, Ağustos 2014’te, Kasım 2014’te, Aralık 2015’te ve diğer bazı dönemlerde ne zaman üst düzey görüşmeler söz konusu olsa, ateşkes ihlalleri her iki taraftan önemli kayıpların yaşanmasına ve savaş senaryolarının gündeme gelmesine neden oldu. Fakat bu gerginliklerin her birinden sonraki birkaç gün içerisinde önceki düzene geri dönüldü.
< Bölgedeki savaşın kaderi açısından hayati konumdaki Hocalı, Şuşa ve Laçın’ın işgallerinden önce de taraflar ateşkes konusunda uzlaşmaya varmışlardı. >
Daha öncesinde de sorunun çözümüne yönelik adımların atılma ihtimali belirdiğinde, Ermenistan’da (1998) iktidar değişikliği hatta bir terör saldırısı (27 Ekim 1999’da Ermenistan parlamentosuna yönelik saldırıda başbakan ve parlamento başkanı dâhil 8 milletvekili hayatını kaybetmişti) bile yaşanmıştı.
Aslında Ateş hiç kesilmedi
Yani ateş aslında hiç kesilmedi. Ateşkes ihlalleri ise daha çok tarafların karşı tarafı suçlama konusu ve Mayıs 1994’teki dengeyi kendi lehlerine
çevirme girişimi olarak dikkat çekiyor. Şöyle ki, Azerbaycan askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan 1990’lı yılların başlarına göre çok daha güçlendi.
Rakamlar da bu veriyi destekliyor.
Azerbaycan açısından topraklarının (eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve çevresindeki 7 rayonun) Ermenistan işgali altında kalması, hem uluslararası hukuka aykırı hem de iki ülkenin mevcut kapasitelerine uygun değil. Yani, Azerbaycan uygun gördüğü zamanda BM Sözleşmesi’nin 51. maddesine dayanarak meşru müdafaa hakkı çerçevesinde topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma hakkına ve kapasitesine sahip.
Bazıları olayları sadece son gelişmeler ışığında değerlendiriyor ve bu olayın, Azerbaycan’ı Rusya’nın taleplerine boyun eğmeyen dış politika anlayışından vazgeçirmeye yönelik olarak Rusya tarafından planlandığını iddia ediyor. Bu çerçevede özellikle Azerbaycan’ın Batı’ya yönelik enerji projelerine devam etmesine, Rusya-Türkiye gerginliğine rağmen Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in sürekli olarak her konuda Türkiye’nin yanında olduklarını vurgulamasına ve 15 Mart 2016 tarihli Ankara ziyaretinde çok alışılagelmişin dışında bir tablo sergilemesine, en nihayet son ABD ziyaretine dikkat çekiliyor.
Son yaşananlarda her iki neden rol oynamış olabilir. Ayrıca bu süreçlerde hem Ermenistan hem de Azerbaycan kendi güçlerini (askeri, diplomatik ve s.) test edebilme imkânı buluyor.
Diğer yandan toplumlarını ortak hedefler için kenetleyebiliyorlarda.
Rusya Faktörü
Peki, süreç nereye kadar gider? Karabağ sorununun çok karmaşık bir sorun olduğunu, sorunun ortaya çıkışında tek suçlunun Rusya olmadığını ifade etmekle beraber, mevcut manzaranın ortaya çıkmasını sağlayanın da, çözüm sürecindeki en önemli engelin de bu ülke olduğunu belirtmek yanlış olmaz.
Karabağ sorunu Rusya açısından Kafkasya’da etkinliğini sürdürmesi amacı doğrultusunda önemli bir araç.
Bu nedenle de tam olarak çözüme kavuşturulmasını, yani bir aracının ortadan kalkmasını istemez.
Dönemsel olarak yaşanan çatışmalarda bir tarafın üstünlüğü eğer Rusya’nın genel politikalarının dışına taşmıyorsa, buna izin verir.
Örneğin, bir tarafa kendisini daha fazla sevdirmek ya da diğer tarafa varlığının önemini hissettirmek istiyorsa buna izin verebilir.
Bunun dışında Rusya’ya rağmen ciddi bir çatışmanın başlaması ve taraflardan birinin diğerine ciddi üstünlük sağlaması ihtimali zayıf.
Azerbaycan`ın bu aşamada Rusya`nın da müdahil olacağı bir savaşı arzu etmemesi, Rusya`nın da bu kadar sorun sürüyorken Azerbaycan dolayısıyla yeni sıkıntılar yaşamayı arzu etmemesi çatışmanın büyümesi ihtimalini de zayıflatıyor.
< Azerbaycan’ın görüşüne göre Ermenistan bu gidişatı kendisi açısından çok riskli görüyor ve Azerbaycan’ın artan kapasitesinin Rusya’nın da
yer alacağı bir savaşla sınırlanmasını sağlamak için Azerbaycan’ı provokasyona çekmeye çalışıyor.>
Ermenistan sürekli olarak Rusya’nın askeri desteğini hissediyor. Zaten Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü çerçevesinde ittifakı, ikili ittifak anlaşmasını ve
Ermenistan’daki Rus askeri üslerini güvencesi olarak görüyor. Ayrıca Rusya’nın eski SSCB’yi canlandırma girişiminin bir parçası olarak de değerlendirilen Avrasya Ekonomik Birliği’nin de üyesi.
Bakü’deki yaygın kanaate göre Ermenistan’da bu ülkeyi değil kendi geleceğini düşünen, bu nedenle de Rusya’ya bağımlı kalan bir iktidar var.
SSCB dönemindeki tam bağımsız Ermenistan için yürütülen mücadele, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte başarılı olsa da günümüzde Azerbaycan’ın görüşüne göre Ermenistan bu gidişatı kendisi açısından çok riskli görüyor ve Azerbaycan’ın artan kapasitesinin Rusya’nın da yer alacağı bir savaşla sınırlanmasını sağlamak için Azerbaycan’ı provokasyona çekmeye çalışıyor.
Ermenistan bırakın tam bağımsız olmayı, Ermenistan’daki yönetimlerin hatalı politikaları, özellikle de Karabağ sorunu dolayısıyla Rusya’nın kontrolü altında.
Ermenistan özellikle Azerbaycan ve Türkiye’ye yönelik politikaları nedeniyle kendisini bir güvenlik çıkmazının içine sokmuş durumda.
Bu iki ülkeyle olan sorunlarını çözmek yerine bu iki ülkeden tehdit algıladığı düşüncesiyle Rusya’ya sürekli olarak daha bağımlı hale gelecek politikalar izliyor, izledikçe de bu iki ülke ile güvenlik sorununu büyütüyor. Yani “Büyük Ermenistan” kurmak hedefi varken neredeyse bağımsız hiçbir karar alamayan Ermenistan’a dönüşüyor. O nedenle de Ermenistan açısından adeta bir çıkmaz söz konusu. Bu çıkmaz Karabağ sorununun çözüm şansını da zayıflatıyor. Mevcut ateşkes ihlalleri de bu çıkmazın devam etmesinin bir sonucu…
(Bu makale daha önce Aljazeera’nın internet sayfasında yayınlanmıştır.
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/karabagda-hic-kesilmeyenates-ve-rusya)
EDİTÖRDEN DEĞERLENDİRME..
EDİTÖRDEN,
Mart ayının ön plana çıkan en önemli gelişmelerden biri Rusya’nın çekilme açıklamasıydı. Resmi açıklamalar ve Suriye içindeki değerlendirmeler Rusya’nın
tamamen çekilmediği sadece Suriye’deki askeri personel sayısını ve varlığını azalttığı, siyasi süreçteki desteğini ise sürdürdüğü yorumlarını doğurdu. Rusya’nın Suriye’de kurduğu radar sistemleri ve edindiği askeri üsler, Akdeniz ve Orta Doğu’daki varlığını da belirginleştirdi. Nisan ayı ise işgal altındaki Karabağ’ın uluslararası hukuk vurgusuyla kendini dünyaya yeniden
hatırlatmasıyla başladı. 2 Nisan’da başlayıp 5 Nisan’da Azerbaycan ve Ermenistan Genel Kurmay Başkanları’nın Moskova’da imzaladıkları ateşkes anlaşmasına kadar devam eden Karabağ’daki son çatışmalar, 1994’te sağlanan ateşkes sonrasının en önemli gelişmelerinden biri oldu. Rusya’nın burada Ermenistan’a açık destek vermek yerine tarafsız bir duruş sergilemesi dikkat çekiciydi.
Karabağ’daki Nisan 2016 çatışmasının askeri ve siyasi galibi Azerbaycan oldu. Azerbaycan Karabağ’ın kuzey ve güneyinde üçer tane stratejik öneme sahip tepeyi geri aldı. Ancak acaba Azerbaycan, Ermenistan’ın Karabağ ile bağlantısını
sağlayan Laçin ve Kelbecer’i ya da İran ile Ermenistan bağlantısını sağlayan Qubadlı veya Zengilan’ı da alacak olsaydı Rusya göreceli sessizliğini sürdürür müydü? Her halükarda geri aldığı topraklar Azerbaycan’a askeri avantaj sağlamaktadır. Öte yandan meselenin siyasi ve hukuki boyutu bakımından da
Azerbaycan’ın kendi tezlerinin altını bir kez daha çizme fırsatı yakaladığı açıktır. Bu anlamda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Pedro Agramunt’un 3 Nisan günü yaptığı, Ermeni silahlı birliklerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları doğrultusunda Azerbaycan’ın işgal altındaki
topraklarından çekilmesi yönündeki çağrısı büyük öneme sahiptir.
Diğer taraftan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak her daim gündemde tutmaya çalıştığımız işgal edilen Ege adalarına (12 yılda Eşek, Koyun, Hurşit,
Bulamaç, Fornoz, Nergizçik, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları işgal edildi) 9 Mart’ta bir yenisi daha eklendi. 9 Mart’ta Yunanistan’ın Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı, Türk hava sahasını ihlal edip Muğla’ya bağlı Ardıççık Adası’na helikopterle indi. 11 Şubat 2016 günü yine Türk hava sahasını 6 mil ihlal ederek Ardıççık Adası’na düşen Yunan helikopterinde hayatını kaybeden subaylar için burada anma töreni düzenlendi. Anma töreninde çekilen fotoğraflar Yunan Savunma Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde de yayımlandı. Muğla sınırları içinde bulunan Ardıççık Adası, halihazırda Yunan işgali altında olan Koçbaba Adası’na 5 mil uzaklıktaki Türk Adası. 1943 Tarihli İngiliz haritasında da bu adanın 12 Ada deniz sınırının dışında ve Türkiye’ye ait olduğu açık bir şekilde gösteriliyor.
Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin Balkan Kasabı Radovan Karaçic’in yargılamasını bitirip 24 Mart 2016’da hakkındaki 40 yıl mahkûmiyet kararını
açıklaması da not alınması gereken gelişmelerden biriydi. Karaciç’in 8 bin Müslüman’ın katledildiği Srebrenica’da soykırım suçu işlediği hüküm altına alındı…
Ölen öldüğüyle kaldı…
21. Yüzyıl Dergisi’nin bu sayısında da dünya gündeminden önemli siyasi ve askeri gelişmeleri dikkatinize sunuyoruz. Kapak konusu olarak Türk-Rus rekabetini seçtik ve Sabir Askeroğlu okuyucularımız için geniş bir perspektiften konunun ayrıntılarını inceledi. Rusya’nın IŞİD’i tehdit olarak algılarken aynı zamanda bunu fırsat olarak kabul edip Orta Asya’daki etkisini artırmak için araçsallaştırmasını da Dilek Yiğit’in değerlendirmesiyle analiz ettik.
Karabağ’daki çatışma, KKTC ve Türkiye arasındaki su krizi, Fergana Vadisi’ndeki yeni gerilim de dikkatinize sunduğumuz konu başlıklarından. Öte yandan Türkiye’nin gündemindeki ağırlıklı yeri itibariyle Sur, Silopi ve Cizre’deki operasyonlar ve bu çerçevede PKK terör örgütünün yenilenen stratejisi de terör ve terörizm konularının uzman ismi Merve Önenli tarafından analiz edildi.
Gözde Kılıç Yaşın
Editörden
***