23 Aralık 2018 Pazar

Karabağ’da Savaş Senaryoları

Karabağ’da Savaş Senaryoları 





Araz ASLANLI
* Azerbaycan Devlet İktisat Üniversitesi (UNEC) İktisat ve İşletme Bölümü öğretim görevlisi ve Azerbaycan merkezli Kafkasya Uluslararası 
İlişkiler ve Stratejik Araştırmalar Merkezi (QAFSAM) Başkanı. 

       Ermenistan açısından adeta bir çıkmaz söz konusu. “Büyük Ermenistan” kurmak hedefi varken neredeyse bağımsız hiçbir karar alamayan Ermenistan’a dönüşüyor. Ermenistan’ın içinde bulunduğu çıkmaz Karabağ sorununun çözüm şansını da zayıflatıyor. Mevcut ateşkes ihlalleri de bu çıkmazın devam etmesinin bir sonucu… Ateşkes anlaşmasının 22. yılına yaklaşılırken, Ermenistan-Azerbaycan cephe hattında ateşkes ihlallerinin artması savaş senaryolarının bir kez daha gündeme gelmesine neden oldu. Peki, buraya nasıl gelindi? Karabağ sorunu neden bunca yıl çözülemedi? 22 yıldır süren ateşkesin şartları nelerdi?


Son yaşanan olayları dikkate alırsak, Azerbaycan tarafının resmi açıklamalarına göre, Nisan 2016 başında çatışmaların yoğunlaşmasının sorumlusu Ermenistan. Azerbaycan Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarının açıklamalarında, Ermenistan’ın ateşkes ihlallerini yoğunlaştırmak suretiyle Azerbaycanlı sivillere zarar verdiği ve buna cevaben Azerbaycan ordusunun askeri harekât başlattığı yönünde (tabii ki, Ermenistan tarafının resmi açıklamaları çok daha farklı ve bu ateşkes ihlallerine ilişkin alışılagelen bir durum). 

Olaylar yaşandığı sırada Nükleer Güvenlik Zirvesi için ABD’de bulunan Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Azerbaycan’a döner dönmez 
Ulusal Güvenlik Konseyi’ni topladı. Toplantıda Aliyev ve Savunma Bakanı Zakir Hesenov, Ermenistan’ın provokasyonlarına cevaben Azerbaycan ordusunun gerçekleştirdiği askeri operasyonlar sonucunda düşmana ciddi darbe indirildiğini, bazı yerleşim birimlerinin ve önemli yüksekliklerin işgalden kurtarıldığını açıkladı. 

Aslında Azerbaycan’ın pozisyonuna ilişkin genel tablonun görülmesi açısından Ulusal Güvenlik Konseyi’nin 2 Nisan 2016 tarihli toplantısı büyük önem taşıyor. Çünkü Azerbaycan medyası ve kamuoyunda, o toplantıdaki çerçeveyle bu kadar yüksek oranda bir uyum ilk kez öne çıktı. 

Zira zaman zaman farklı söylemler ve eleştiriler olabiliyordu. 

Aliyev’in konuşmasında “gerginlik” ve “zafer” vurgularının birbirine paralel olarak sürdürülmesi dikkat çekiciydi. Örneğin, Devlet Başkanı Aliyev “ateşkes döneminde ilk kez Ermenistan’a bu kadar büyük darbe indirildi” dedi ama hemen ekledi: Bunun suçlusu, topraklarımızı işgal altında turan ve saldırıları başlatan Ermenistan’dır. Aliyev’in konuşmasında yer verdiği “biz kendi toprağımızdayız, başkasının toprağına saldırmadık”, “Ermenistan BM Güvenlik Konseyi’nin ve diğer uluslararası kuruluşların kararlarını uygulamıyor”, “Ermenistan ordusu Azerbaycan topraklarında kültürel anıtları, mezarlıkları tahrip etmiş. Bunu AGİT ve Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin bölgede çalışma yapan uzman heyetleri de tespit ederek raporlarına yansıtmış” vb. ifadeler son gelişmelerden ziyade sorunun genel durumuna dikkati çekmek amacı taşıyordu. 

Toplantıda genel olarak “gerginlik” ve “zafer” havası hâkim olsa da barış ve hümanizm vurgusu da ihmal edilmedi. Aliyev Azerbaycan’ın savaş ve 
kan dökülmesini istemediğini de vurguladı: Biz sadece Azerbaycan analarının değil, Ermeni analarının da ağlamasını istemiyoruz. Ama sonu belli olmayan 
göstermelik bir sürecin bir parçası olmayı da düşünmüyoruz. İşgal Ermenilerin de işine yaramıyor. Ermenistan yönetimi Ermenilerin çıkarlarını düşünüyorsa işgalden vazgeçsin. 

Neden şimdi? 



Peki, neden bu kadar geniş çaplı bir çatışma ve neden şimdi? 

Öncelikle bir noktayı açıklığa kavuşturmakta fayda var, Karabağ sorununun ortaya çıkmaya başladığı 1980’lerin ikinci yarısından günümüze kadarki süreçte ateşkese ilişkin uzlaşmaların hiçbirisi tam anlamıyla başarılı olmadı. Özellikle 1990’lı yılların başındaki ateşkese ilişkin uzlaşmaların tamamı saldırı, terör, katliam ve işgalle sonuçlandı. Boris Yeltsin ve Nursultan Nazarbayev’in arabuluculuğuyla varılan uzlaşmadan kısa süre sonra 20 Kasım 1991’de Azerbaycanlı, Rus ve Kazak bakanları, generalleri ve gazetecileri taşıyan helikopter Ermeni birliklerinin işgali altındaki bir bölgeden açılan ateşle düşürüldü ve saldırıdan kurtulan olmadı. 

    Bu, Azerbaycan kamuoyunda, ateşkes kavramına özellikle olumlu bir anlam yüklenmemesi gerektiği algısının yerleşmesine neden oldu. 
Daha uzun süreli ve kalıcı görüntüye sahip olan mevcut Ateşkes Anlaşması uzun ve zor bir sürecin ardından Mayıs 1994 ‘te imzalandı ama o da sürekli olarak ihlal edildi. 

Ağustos 2008 ve sonrası Özellikle Ağustos 2008 olaylarından sonra“dondurulmuş sorunlar”ın aslında donmamış olduğu ve bu durumun büyük tehlike arz ettiği  daha iyi anlaşıldı, sorunun çözümüne yönelik girişimlerin yoğunlaşacağı iddia edildi. 

Bu aşamada, Rusya’nın arabuluculuğuyla 2 Kasım 2008’de Moskova yakınlarındaki “Mein Dorf ” şatosunda imzalanan anlaşmanın ateşkesi 
önemli ölçüde garanti altına alması bekleniyordu. Çünkü ilk kez taraflar Rusya’nın da imza attığı bir belgeyle sorunun çözümünde barışçıl yöntemlere 
bağlı kalacaklarını ifade etmişlerdi. Ama ilginç bir şekilde son yıllarda büyük kayıplara neden olan ateşkes ihlalleri, taraflar arasında görüşmelerin yapıldığı sırada ya da hemen ertesinde yaşandı. 

Örneğin Haziran 2010’da, Ağustos 2014’te, Kasım 2014’te, Aralık 2015’te ve diğer bazı dönemlerde ne zaman üst düzey görüşmeler söz konusu olsa, ateşkes ihlalleri her iki taraftan önemli kayıpların yaşanmasına ve savaş senaryolarının gündeme gelmesine neden oldu. Fakat bu gerginliklerin her birinden sonraki birkaç gün içerisinde önceki düzene geri dönüldü. 

<  Bölgedeki savaşın kaderi açısından hayati konumdaki Hocalı, Şuşa ve Laçın’ın işgallerinden önce de taraflar ateşkes konusunda uzlaşmaya varmışlardı. >

Daha öncesinde de sorunun çözümüne yönelik adımların atılma ihtimali belirdiğinde, Ermenistan’da (1998) iktidar değişikliği hatta bir terör saldırısı (27 Ekim 1999’da Ermenistan parlamentosuna yönelik saldırıda başbakan ve parlamento başkanı dâhil 8 milletvekili hayatını kaybetmişti) bile yaşanmıştı. 


Aslında Ateş hiç kesilmedi 

Yani ateş aslında hiç kesilmedi. Ateşkes ihlalleri ise daha çok tarafların karşı tarafı suçlama konusu ve Mayıs 1994’teki dengeyi kendi lehlerine 
çevirme girişimi olarak dikkat çekiyor. Şöyle ki, Azerbaycan askeri, ekonomik ve diplomatik açıdan 1990’lı yılların başlarına göre çok daha güçlendi. 

Rakamlar da bu veriyi destekliyor. 

Azerbaycan açısından topraklarının (eski Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi ve çevresindeki 7 rayonun) Ermenistan işgali altında kalması, hem uluslararası hukuka aykırı hem de iki ülkenin mevcut kapasitelerine uygun değil. Yani, Azerbaycan uygun gördüğü zamanda BM Sözleşmesi’nin 51. maddesine dayanarak meşru müdafaa hakkı çerçevesinde topraklarını Ermenistan işgalinden kurtarma hakkına ve kapasitesine sahip. 

Bazıları olayları sadece son gelişmeler ışığında değerlendiriyor ve bu olayın, Azerbaycan’ı Rusya’nın taleplerine boyun eğmeyen dış politika anlayışından vazgeçirmeye yönelik olarak Rusya tarafından planlandığını iddia ediyor. Bu çerçevede özellikle Azerbaycan’ın Batı’ya yönelik enerji projelerine devam etmesine, Rusya-Türkiye gerginliğine rağmen Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev’in sürekli olarak her konuda Türkiye’nin yanında olduklarını vurgulamasına ve 15 Mart 2016 tarihli Ankara ziyaretinde çok alışılagelmişin dışında bir tablo sergilemesine, en nihayet son ABD ziyaretine dikkat çekiliyor. 

Son yaşananlarda her iki neden rol oynamış olabilir. Ayrıca bu süreçlerde hem Ermenistan hem de Azerbaycan kendi güçlerini (askeri, diplomatik ve s.) test edebilme imkânı buluyor. 

Diğer yandan toplumlarını ortak hedefler için kenetleyebiliyorlarda. 

Rusya Faktörü 

Peki, süreç nereye kadar gider? Karabağ sorununun çok karmaşık bir sorun olduğunu, sorunun ortaya çıkışında tek suçlunun Rusya olmadığını ifade etmekle beraber, mevcut manzaranın ortaya çıkmasını sağlayanın da, çözüm sürecindeki en önemli engelin de bu ülke olduğunu belirtmek yanlış olmaz. 
Karabağ sorunu Rusya açısından Kafkasya’da etkinliğini sürdürmesi amacı doğrultusunda önemli bir araç. 
Bu nedenle de tam olarak çözüme kavuşturulmasını, yani bir aracının ortadan kalkmasını istemez. 

Dönemsel olarak yaşanan çatışmalarda bir tarafın üstünlüğü eğer Rusya’nın genel politikalarının dışına taşmıyorsa, buna izin verir. 
Örneğin, bir tarafa kendisini daha fazla sevdirmek ya da diğer tarafa varlığının önemini hissettirmek istiyorsa buna izin verebilir. 
Bunun dışında Rusya’ya rağmen ciddi bir çatışmanın başlaması ve taraflardan birinin diğerine ciddi üstünlük sağlaması ihtimali zayıf. 

Azerbaycan`ın bu aşamada Rusya`nın da müdahil olacağı bir savaşı arzu etmemesi, Rusya`nın da bu kadar sorun sürüyorken Azerbaycan dolayısıyla yeni sıkıntılar yaşamayı arzu etmemesi çatışmanın büyümesi ihtimalini de zayıflatıyor. 

< Azerbaycan’ın görüşüne göre Ermenistan bu gidişatı kendisi açısından çok riskli görüyor ve Azerbaycan’ın artan kapasitesinin Rusya’nın da 
yer alacağı bir savaşla sınırlanmasını sağlamak için Azerbaycan’ı provokasyona çekmeye çalışıyor.>

Ermenistan sürekli olarak Rusya’nın askeri desteğini hissediyor. Zaten Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü çerçevesinde ittifakı, ikili ittifak anlaşmasını ve 
Ermenistan’daki Rus askeri üslerini güvencesi olarak görüyor. Ayrıca Rusya’nın eski SSCB’yi canlandırma girişiminin bir parçası olarak de değerlendirilen Avrasya Ekonomik Birliği’nin de üyesi. 

Bakü’deki yaygın kanaate göre Ermenistan’da bu ülkeyi değil kendi geleceğini düşünen, bu nedenle de Rusya’ya bağımlı kalan bir iktidar var. 
SSCB dönemindeki tam bağımsız Ermenistan için yürütülen mücadele, SSCB’nin dağılmasıyla birlikte başarılı olsa da günümüzde Azerbaycan’ın görüşüne göre Ermenistan bu gidişatı kendisi açısından çok riskli görüyor ve Azerbaycan’ın artan kapasitesinin Rusya’nın da yer alacağı bir savaşla sınırlanmasını sağlamak için Azerbaycan’ı provokasyona çekmeye çalışıyor. 

Ermenistan bırakın tam bağımsız olmayı, Ermenistan’daki yönetimlerin hatalı politikaları, özellikle de Karabağ sorunu dolayısıyla Rusya’nın kontrolü altında. 

Ermenistan özellikle Azerbaycan ve Türkiye’ye yönelik politikaları nedeniyle kendisini bir güvenlik çıkmazının içine sokmuş durumda. 
Bu iki ülkeyle olan sorunlarını çözmek yerine bu iki ülkeden tehdit algıladığı düşüncesiyle Rusya’ya sürekli olarak daha bağımlı hale gelecek politikalar izliyor, izledikçe de bu iki ülke ile güvenlik sorununu büyütüyor. Yani “Büyük Ermenistan” kurmak hedefi varken neredeyse bağımsız hiçbir karar alamayan Ermenistan’a dönüşüyor. O nedenle de Ermenistan açısından adeta bir çıkmaz söz konusu. Bu çıkmaz Karabağ sorununun çözüm şansını da zayıflatıyor. Mevcut ateşkes ihlalleri de bu çıkmazın devam etmesinin bir sonucu… 

(Bu makale daha önce Aljazeera’nın internet sayfasında yayınlanmıştır. 
http://www.aljazeera.com.tr/gorus/karabagda-hic-kesilmeyenates-ve-rusya

EDİTÖRDEN DEĞERLENDİRME..


EDİTÖRDEN,

    Mart ayının ön plana çıkan en önemli gelişmelerden biri Rusya’nın çekilme açıklamasıydı. Resmi açıklamalar ve Suriye içindeki değerlendirmeler Rusya’nın 
tamamen çekilmediği sadece Suriye’deki askeri personel sayısını ve varlığını azalttığı, siyasi süreçteki desteğini ise sürdürdüğü yorumlarını doğurdu. Rusya’nın Suriye’de kurduğu radar sistemleri ve edindiği askeri üsler, Akdeniz ve Orta Doğu’daki varlığını da belirginleştirdi. Nisan ayı ise işgal altındaki Karabağ’ın uluslararası hukuk vurgusuyla kendini dünyaya yeniden 
hatırlatmasıyla başladı. 2 Nisan’da başlayıp 5 Nisan’da Azerbaycan ve Ermenistan Genel Kurmay Başkanları’nın Moskova’da imzaladıkları ateşkes anlaşmasına kadar devam eden Karabağ’daki son çatışmalar, 1994’te sağlanan ateşkes sonrasının en önemli gelişmelerinden biri oldu. Rusya’nın burada Ermenistan’a açık destek vermek yerine tarafsız bir duruş sergilemesi dikkat çekiciydi. 

Karabağ’daki Nisan 2016 çatışmasının askeri ve siyasi galibi Azerbaycan oldu. Azerbaycan Karabağ’ın kuzey ve güneyinde üçer tane stratejik öneme sahip tepeyi geri aldı. Ancak acaba Azerbaycan, Ermenistan’ın Karabağ ile bağlantısını 
sağlayan Laçin ve Kelbecer’i ya da İran ile Ermenistan bağlantısını sağlayan Qubadlı veya Zengilan’ı da alacak olsaydı Rusya göreceli sessizliğini sürdürür müydü? Her halükarda geri aldığı topraklar Azerbaycan’a askeri avantaj sağlamaktadır. Öte yandan meselenin siyasi ve hukuki boyutu bakımından da 
Azerbaycan’ın kendi tezlerinin altını bir kez daha çizme fırsatı yakaladığı açıktır. Bu anlamda Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) Başkanı Pedro Agramunt’un 3 Nisan günü yaptığı, Ermeni silahlı birliklerinin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) kararları doğrultusunda Azerbaycan’ın işgal altındaki 
topraklarından çekilmesi yönündeki çağrısı büyük öneme sahiptir. 

Diğer taraftan 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü olarak her daim gündemde tutmaya çalıştığımız işgal edilen Ege adalarına (12 yılda Eşek, Koyun, Hurşit, 
Bulamaç, Fornoz, Nergizçik, Kalolimnoz, Keçi, Sakarcılar, Koçbaba, Ardacık, Gavdos, Dhia, Dionisades, Gaidhouronisi ve Koufonisi adaları işgal edildi) 9 Mart’ta bir yenisi daha eklendi. 9 Mart’ta Yunanistan’ın Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı ve Deniz Kuvvetleri Komutanı, Türk hava sahasını ihlal edip Muğla’ya bağlı Ardıççık Adası’na helikopterle indi. 11 Şubat 2016 günü yine Türk hava sahasını 6 mil ihlal ederek Ardıççık Adası’na düşen Yunan helikopterinde hayatını kaybeden subaylar için burada anma töreni düzenlendi. Anma töreninde çekilen fotoğraflar Yunan Savunma Bakanlığı’nın resmi internet sitesinde de yayımlandı. Muğla sınırları içinde bulunan Ardıççık Adası, halihazırda Yunan işgali altında olan Koçbaba Adası’na 5 mil uzaklıktaki Türk Adası. 1943 Tarihli İngiliz haritasında da bu adanın 12 Ada deniz sınırının dışında ve Türkiye’ye ait olduğu açık bir şekilde gösteriliyor. 

Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi’nin Balkan Kasabı Radovan Karaçic’in yargılamasını bitirip 24 Mart 2016’da hakkındaki 40 yıl mahkûmiyet kararını 
açıklaması da not alınması gereken gelişmelerden biriydi. Karaciç’in 8 bin Müslüman’ın katledildiği Srebrenica’da soykırım suçu işlediği hüküm altına alındı… 

Ölen öldüğüyle kaldı… 

   21. Yüzyıl Dergisi’nin bu sayısında da dünya gündeminden önemli siyasi ve askeri gelişmeleri dikkatinize sunuyoruz. Kapak konusu olarak Türk-Rus rekabetini seçtik ve Sabir Askeroğlu okuyucularımız için geniş bir perspektiften konunun ayrıntılarını inceledi. Rusya’nın IŞİD’i tehdit olarak algılarken aynı zamanda bunu fırsat olarak kabul edip Orta Asya’daki etkisini artırmak için araçsallaştırmasını da Dilek Yiğit’in değerlendirmesiyle analiz ettik. 

Karabağ’daki çatışma, KKTC ve Türkiye arasındaki su krizi, Fergana Vadisi’ndeki yeni gerilim de dikkatinize sunduğumuz konu başlıklarından. Öte yandan Türkiye’nin gündemindeki ağırlıklı yeri itibariyle Sur, Silopi ve Cizre’deki operasyonlar ve bu çerçevede PKK terör örgütünün yenilenen stratejisi de terör ve terörizm konularının uzman ismi Merve Önenli tarafından analiz edildi. 

Gözde Kılıç Yaşın 
Editörden



***

21 Aralık 2018 Cuma

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 5

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 5


Sonuç 

Türkiye.nin önünde hala çözülememiş çok önemli ekonomik sorunlar vardır. Bölgelerarası gelişmişlik farklılıkları giderilememiş, büyük kentlerdeki 
plansız gelişmeler kontrol altına alınamamıştır. Kır ve kent arasındaki uçurum her geçen gün biraz daha açılmaya devam etmekte, hatta bazı kentler 
kırsallaşmaktadır. Bölgeler arası farklılıklar, gelir düzeyi arasındaki uçurumu da gitgide açmaktadır. Bu nedenle ulusal kalkınma planları içinde elbette bölgesel 
örgütlenmelere ve kurumsal yapılara ihtiyaç vardır. 

Ekonomik gelişme, bölgesel ve merkezi birimler arasında dengeli bir ilerlemeyle sağlanabilir. Sosyal devlet ilkesini benimsemiş ülkelerde, milli gelirin hangi birimler tarafından kazanıldığının yanı sıra nasıl bölüşüldüğü de önemli bir konudur. Bölgeler arası gelir farklılıklarının en aza indirilmesi, kalkınma için olmazsa olmaz bir olgudur. Gelirin nasıl bir yapıda olduğu, toplumun hangi kesimleri tarafından üretildiği ve kimler arasında bölüşüldüğü iktidarın ve kalkınma planlarının önemli konusudur. BKA.lar bir kalkınma politikası olarak ekonominin içinde yerini almıştır. 

Bu kurumsal yapılar ülkenin kendi iç dinamiklerini, ekonomik politikalarını, mali, siyasal ve sosyal yapısını göz önünde bulundurmak zorundadır. Ancak, bu haliyle kurulan yapılardan, olumlu sonuçlar alınabilir. Bir ülkede ya da bir bölgede uygulanıp başarıya ulaşmış bir proje, başka bir ülkenin ekonomik, sosyal ve mali yapısı içinde başarısız olabilir. Bu nedenle BKA.larca üretilen projeler, ülkenin ve bölgenin iç dinamiklerini mutlaka göz önünde bulundurmalıdır. 

Kalkınma ajanslarıyla desteklenen projelerin Türkiye.nin kalkınma sorununu halledebileceği düşüncesi hala bir soru işareti niteliğindedir. 
BKA.larla, mevcut üretim olanaklarımızın yerel kurumların inisiyatifinde olması genel kalkınma politikamızı olumsuz bir şekilde etkileyebilir. 

BKA.ların başta belirlenen amaçlarına ulaşabilmesi, kalkınma için bir yol haritası oluşturabilmesi için, ajanslarda işleri kalifiye personelin yürütmesi gerekir. Ajanslar hem yerel hem de merkezi yönetim tarafından desteklenmeli fakat bu destek tarafsız olmalıdır. Eğer BKA.larla üretilen projeler objektif olarak değerlendirilmeden, taraflı ve adam kayırmacı bir yaklaşımla desteklenirse, bölgeler arasındaki dengesizlikler giderek büyüyecek bu durum da BKA.nın kuruluş amacına ters düşecektir. 

BKA.larca üretilen projeler sadece yerel değil yabancı yatırımcıların da dikkatini çekecek şekilde üretilirse, bölgesel kalkınma farklı bir ivme kazanabilir. Aynı zamanda üretilen projeler, bölgedeki ilgili tüm sivil toplum örgütlerinin, meslek odalarının ve halkın desteği alınarak yapılmalıdır. Ajansların yönetim kurullarında Ziraat Odası, Ticaret Borsası, Ziraat Mühendisleri Odası temsilcilerine de mutlaka yer verilmelidir. 

Tüm bunların ışığında merkezi yönetim ve yerel yönetimler tarafından, BKA.larla ilgili sorunlar yeniden gözden geçirilmeli, gerekli düzenlemeler ivedilikle yapılmalı ve ekonomik kalkınma içinde, bu ajanslar önem arz eden yerlerini almalıdır. 

KAYNAKÇA 

Akın, S., Yıldız, F. (2005), “Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türk Tarımına Etkileri”, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Türk Tarım Dergisi, Ankara, 
Sayı: 163, s.38-44. 
Aksoy, M. (2002), “ GAP Bilgi Notu” Ekonomistler Platformu Kasım 2002, s:14-18. 
Anand, S., Sen, A. (1997), “Consepts Of Human Development And Poverty: A Multidımensionel Perspektive”. Human Devolopment Papers, p:1-11. 
Arslan, K. (2005), “Bölgesel Kalkınma Farklılıklarının Giderilmesinde Etkin Bir Araç: Bölgesel Planlama Ve Bölgesel Kalkınma Ajansları”, İstanbul 
Ticaret Üniversitesi, Sosyal Bilimler Dergisi, İstanbul, Bahar, Sayı:7, s.275-294. 
Avaner, T. (2005), “BKA Siyasal Rejim Sorunu Yaratır mı?” Der. Menaf Turan, “Bölge Kalkınma Ajansları Nedir, Ne Değildir?” Ankara: Paragraf 
Yayınevi. s:243. 
Barro, R. (1996), "Institutions and Growth: An Introductory Essay", Journal of Economic Growth, 1, p:145-148. 
Başak, L. (2006), “İktisadi Kalkınma ve Kalkınma Ajansları ile Turkiye'nin Kalkınması Hususunda Yapılması Gerekenler ve Oneriler-I”, Vergici ve 
Muhasebeciyle Diyalog Dergisi, 223- Kasım 2006, s: 57-68, İstanbul. 
Beer, A., Maude, A. (2002), “Local andRegional Economic Development Agencies in Australia”, Report Prepared for the Local Government Association 
of South Australia,Flinders University, May 2002. 
Belussi, F., Pilotti L. (2002), “Knowledge Creation and Collective Learning in the Italian Local Production Systems”, Geografiska Annaler: Series 
B, Human Geography, Vol. 84, No. 2, p.125–139. 
Berber, M., Çelpçi, E. (2005), “Türk Bölgesel Kalkınma Politikalarında Yeni Arayışlar: Kalkınma Ajansları ve Türkiye.de Uygulanabilirliği”, Doğu 
Karadeniz Bölgesel Kalkınma Sempozyumu- 13-14 Ekim, s.149-157, www.metinberber.ktu.edu.tr/linler/ kajans.pdf. 
Blackman, T., Ormston, C. (2005), “Disscourses Of Accountability: Policy Scrutiny Of an English Regional Development Agency”, Regional 
Studies,(39)3, pp.375-386. 
Blazyca ve diğ. (2002), akt: Hasanoğlu, M.; Aliyev, Z., “Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sürecinde Türkiye.de Bölgesel Kalkınma Ajansları”, Sayıştay 
Dergisi, Ankara, Sayı: 60 s:263-274. 
Bozkurt, Ö., Ergun, T., Sezen, S. (1998), “Kamu Yönetimi Sözlüğü”, TODAİE Yay., Ankara. 
Collie, D.R., (2000), “State Aid in the European Union: The Prohibition of Subsidies in an Integrated Market”, International Journal of Industrial 
Organization, Cilt:8, s.867-84 
Cooke, P., Uranga, M.G., Exterbarrıa, G. (1997), “Regional Innovation Systems: Institutional and Organizational Dimensions”, Research Policy, 26, 
ss. 475-491. 
Cooke, P. (2004), “Regional Innovation Systems – An Evolutionary Approach”, Cooke et al. (eds.) Regional Innovation Systems 2nd Edition, 
London, Routledge. 
Cope, S., Leıshman F., Storıe, P. (1997), “Globalization, New Public Management And The Enabling State”, International Journal of Public Sector 
Management, 10(6) ), s.444-460. 
Çalt, G. (2005), “Bölgeselleşme ve Avrupa Birliği.nin Bir Aracı Olarak Bölge Kalkınma Ajansları”, Ziraat Mühendisleri Odası, 
www.zmo.org.tr/etkinlikler/6tk05/05 gokhancalt.pdf. 
Çavusoglu, T. (1992), “GAP Konusunda Bir Bölgesel Kalkınma Ajansı Kurulması”, 3. İzmir İktisat Kongresi, 4-7 Haziran I992, Ankara: DPT 
Yayını,76-84. 
Dario, G., Canzanelli, G., Dichter, G., Fugalli, I., Lazarte, A. (2000), LocalEconomic Development Agencies: A Tool of International Cooperation 
for Human Development, Democratizing the Economy and Reducing Poverty 
http://www.ilo.ch/dyn/empent /docs/F1722936858/adel.pdf (05.05.2010). 
Demirci, R., Arıkan, R. ( 1998), Genel Ekonomi, Gazi Kitabevi, Ankara, s:343. 
DPT, Devlet Planlama Teşkilatı, (2000), “Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013)”, “Bölgesel Gelişmede Temel Araçlar ve Koordinasyon”, Özel 
İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara 
DPT, Devlet Planlama Teşkilatı, (2000a), Kalkınmada Öncelikli Yöreler Ve Politikalar, 
“Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. s:5. 
DPT, Devlet Planlama Teşkilatı, (2000b), Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005), Bölgesel Gelişme Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ankara. 
s:10. 
DPT, Devlet Planlama Teşkilatı, (2004), “Bölgesel Kalkınma Ajansları Yasa Tasarısı”, Ankara. s:20. 
Dinler, Z. (1994), Bölgesel İktisat, Ekin Kitabevi, Bursa, s:97. 
Efe, B. (2002), “Küreselleşme Sürecinde Doğrudan Yabancı Sermaye yatırımları Analizi”, İzmir Örneği, İZTI Ya. İzmir, s.16. Erzi, G. (2005), 
“Yeni Bölgecilik Akımı ve Bölgesel Kalkınma Ajansları”, “8 Kasım Dünya Şehircilik Günü 29. Kolokyumu Planlamada Yeni Politika ve 
Stratejiler Riskler ve Fırsatlar”, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul, 7-9 Kasım, s. 25-35. 
Farrell H., Holten, A. (2004), “Collective Goods in the Local Economy: The Packaging Machinery Cluster Gn Bologne”, Colin CROUCH and Patrick 
LE GALES(Ed.), Changing governance of lacal economies:responses of European local Production systems, Oxford University Pres, Oxford, pp.23-46. 
Freeman, C. (1987), Technology Policy and Economic Performance: Lessons from Japan, London, Frances Pinter. 
Freeman, C. (1988), “Japan: A New Institutional System of Innovation?” Dosi, G.;Freeman, C.; Nelson, R.; Silverberg, G. and Soete, L. (eds) Technical 
Change and Economic Theory, London and New York, Pinter. 
Gençyürek, L. (2006), “Kalkınma Ajansları'nın Geleceği”,
http://www.alomaliye.com/agustos06/levent_gencyurek_kalkinma_ajans.htm (Erişim:13.01.2011). 
Göymen, K. (2005), “Türkiye.de Bölge Politikalarının Evrimi ve Bölgesel Kalkınma Ajansları”, Sabancı Üniversitesi ve İstanbul Politikalar Merkezi, 
İstanbul. 
Gündüz, A.Y. (2006), Bölgesel Kalkınma Politikası, Ekin Kitabevi Yayınları, Birinci Baskı, Bursa. s:15. 
Güneser, A. (2005), “Farklı Ülkelerde Bölge Kalkınma Ajansları”, “Bölge Kalkınma Ajansları Nedir Ne Değildir”, der: Menaf Turan, Paragraf Yayınevi, 181-195. 
Halkıer, H., Danson, M. (1997), Regional Development Agencies In Western Europe: A Survey Of Key Characteristics And Trends, European 
Urban And Regional Studies, Vol.4, No, 3,s. 241-254. 
Hekimoğlu, B., Altındeğer, M. (2006), “Bölgesel Gelişme Politikalarında Yaşanan Değişim: Bölgesel Kalkınma Ajansları”, Samsun. s:18. 
http://www.samsuntarim.gov.tr /yayim/strateji/bolge.pdf. 
Hughes, J.T.(1998). The Role of Development Agencies in Regional Policy: An Academic and Practitioner Approach, Urban Studies, Vol. 35, No. 4, 
s. 618-620. 
Karanfil, N. (2006), “Pilot Bölgede Başarı Sağlanırsa Kalkınma Ajansları Yaygınlaşacak”, Referans Gazetesi,15.02.2006, 
www.referansgazetesi.com/haber.aspx 
Karaduman, E. (1992), “Ekonomik Kalkınmada Finansman ve Organizasyon”, Yüksek Lisans Tezi, TODAİE, Ankara, s:16-18. 
Kayasü, S., Pınarcıoğlu, M., Yaşar, S., Deres, S. (2003), “Yerel Bölgesel Ekonomik Kalkınma ve Rekabet Gücünün Arttırılması: Bölgesel Kalkınma 
Ajansları”, İstanbul, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, s:6-18. 
Ketels, C., Lindqvist G., Sölvell, Ö. (2008), “Clusters and Cluster Initiatives”,Center for Strategy and Competitiveness Stockholm School of 
Economics, June 2008. 
Koçberber, S. (2006), “Kalkınma Ajansları ve Sayıştay Denetimi”, Sayıştay Dergisi (61), 37-55. 
Kuznets, S. ( 1966), “Economic Growth And Structure: Selected Essays”, Heinemann, London, p:1-378. 
Lammers, K. (2002), Die Osterweiterung aus raumwirtschaftlicher Perspektive-Prognosen Regionalökonomischer Theorien und Erfahrungen aus 
der Bischerigen Integration in Europa, HWWA Diskussionbeiträge, 195, Hamburg. 
Lenger, A. (2006), “Bölgesel Yenilik Sistemleri ve Devletin Rolü: Türkiye.deki Kurumsal Yapı ve Devlet Üniversiteleri” Ege Akademik Bakış 
Dergisi, cilt 6/2, s:141-155. 
Lenıhan, H., O’Callaghan, B. A. (2008), The Governance of Network in the Shannon Region of Ireland, QUEREJETA, Mari Jose Aranguren and 
Cristina Iturrioz LANDART, J.R.WGLSON(Ed), Networks, Governance and Economic Developement; Bridging Disciplinary Frontie,. Edward Elgar Publishing Limited, U.K, pp.152-173. 
Lovering, J. (1998), “Theory Led By Policy? The İnadequacies Of „The New Regionalism. In Economıc Geography Illustrated From The Case Of 
Wales” Institutions and Governance, Cardiff University, London: 1998, s.6. 
Lundvall, B. (1988),“Innovation as an Interactive Process: From User-Producer Interaction to National Systems of Innovation”, Dosi, G.; Freeman, C.; 
Nelson, R.; Silverberg, G. and Soete, L., Technological Change and Economic Theory, London and New York, Pinter. 
Lundvall, B. (1992), National Systems of Innovation: Towards a Theory of Innovation and Interactive Learning, London, Pinter. 
Maçkonya, N. (2006), “Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türkiye, Konya Ticaret Odası”, Etüd Araştırma Servisi Araştırma Raporu sayı:117, Konya, s:76. 
Nelson, R. (1988), “Institutions Supporting Technical Change in the United States” Technological Change and Economic Theory, Dosi, G.; Freeman, C.; 
Nelson, R.; Silverberg, G. and Soete, L., Technological Change and Economic Theory, London and New York, Pinter. 
Nelson, R., Rosenberg, N. (1993), “Technical Innovation and National Systems”, National Innovation Systems: A Comparative Analysis, Nelson, R. 
(Ed.), NewYork: Oxford University Press. 
Oyan, O. (2006), “Kalkınma Ajansları Ne İşe Yarar?”, Dünya Gazetesi, 27.01. Ankara. 
Özer, Y.E. (2008), “Küresel Rekabet - Bölgesel Kalkınma Ajansları ve Türkiye”, Review of Social, Economic & Business Studies, Vol.9/10, 389-408. 
Özmen, F. ( 2008), “AB Sürecinde Türkiye.de Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Karşılaşabilecekleri Temel Sorun Alanları”, Süleyman Demirel 
Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Isparta, C.13, S.3 s.327-340. 
Özsaruhan, E. (2005), “Kalkınma Ajansları Bir Fırsattır, Heba Edilmemelidir”,http://www.turkonfed.org/default.aspx?pid=35865&nid=22393(
Erişim:01.12.2011) 
Pınar, A., Arıkan, İ. (2003), “Avrupa Birliği Ve Türkiye'de Bölgesel Kalkınma Bağlamında Devlet Yardımları”, Ankara Avrupa Çalışmaları Dergisi 
Cilt:3, No:1 (Güz: 2003), s. 93-111. 
Resmi Gazete, (2006), “Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 5449 Sayılı Kanun”, 206074 Sayılı Resmi Gazete. 
Resmi Gazete, (2009), “Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu ve Görevleri Hakkında 5449 Sayılı Kanunda değişiklik”, 2009: 5917/37. 
Riedel, J., Untiedt, G. (2001), EU- Osterweiterung und deutsche Grenzregionen. Strukturpolitik und Raumplanung in den Regionen an der 
mitteleuropäischen EU-Aussengrenze zur Vorbereitung auf die EU-Osterweiterung. Ifo Studien, 28/II Dresden. 
Schmitz, H. (1999), “Global Competition and Local Cooperation: Success and Failure in the Sinos Valley, Brazil”, World Development, Vol. 27, No. 9, 
p.1627–1650. 
Soyak, A. (2005), Ertelenen 9. Kalkınma Planı ve Türkiye.de Planlamanın Geleceği Üzerine Bir Not, Bilim ve Ütopya Dergisi, Sayı. 136, s. 3-4. 
Stoker, G. (1998), “Governance As A Theory: Five Propositions” İnternational Social Science Journal, Vol. 155, p:17-28. 
Stöhr, Walter B. (2001), “Subsidiarity: A Key Concept For Regional Development Policy”, New Regional Development Raradigms Vol. 3, 
Westport, CT, Greenwood PublishingGroup, USA, (3), 35-51. 
Szirmai, A. (2005), “The Dynamics of Socio-Economic Development: An Introduction” Cambridge University Press, U.K.0521817633, p: 1-10. 
http://www.cambridge.org/servlet/file/item_9780521817639, Er.Tar: 29. 01. 2010 
Tekeli, İ. (1996), “Yönetim Kavramı Yanısıra Yönetişim Kavramının Gelişmesinin Nedenleri Üzerine”, Sosyal Demokrat Değişim, 3:45-54. 
Tomaney, J., Ward N. (2000), England and New Regionalism, Regional Studies, V.34, N.5, UK, s:471-478. Akt: Dr. Mürteza Hasanoğlu, Ziya Aliyev, 
“Avrupa Birliği İle Bütünleşme Sürecinde Türkiye.de Bölgesel Kalkınma Ajansları”, Sayıştay Dergisi, Sayı: 60. 
Todtlıng, F., Sedlacek, S. (1997), Regional Economic Transformation and İnnovation System Styria. European Planning Studies, 5(1) , pp. 43-63. 
Tucker, D. (2000) “Bright future for regional development Agencies”, Public Eye, November, p:34, 
Türk, İ. ( 1970), İktisadi Planlama Prensipleri, Emel Matbaası, Ankara, s:55. 
Ünsal, F., (2002), “Avrupa Birliği.ne Katılma Sürecinde Bölgeselleşme ve Bölge Planlamada Yenilikçi Araçlar”, 10. Ulusal Bölge Bilimi/Bölge Planlama 
Kongresi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi, İstanbul, 17-18 Ekim, s. 61-68. 
Wood, E., (1998). The Greather London Authority Bill: A Mayor and Assembly for London, House of Commons Library Research Paper, No. 115, s. 39. 
Yılmaz, S., Dericioğlu, T., Elliott, I.A., Özden, M.S. (2007). “Kalkınma Birliklerinden Kalkınma Ajanlarına Yönelirken”, 12. Ulusal Bölge Bilimi/Bölge 
Planlama Kongresi, İTÜ Mimarlık Fakültesi, İstanbul, 25-26 Ekim, s. 157-163. 

 www.tepav.org.tr. Erişim Tarihi: 15.08. 2010. 

 www.eurada.org/report 1999 Erişim Tarihi: 10.07.2010. 

 www.yayed.org.tr/genel/bizden_detay.php?kod=886 Erişim Tarihi: 13. 07. 2010. 


***

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 4

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 4


6. BKA’ların Sorunları ve BKA’ya Yönelik Eleştiriler 

BKA.lar 2005.den bu yana siyasiler ve ekonomistler arasında fikir ayrılıklarına sebep olmuş, bölgesel dengesizlikleri giderme konusundaki endişeleri üzerine çekmiştir. Bu endişeleri ve eleştirileri aşağıdaki gibi belirtmek mümkündür. 

Kuruluş amaçları arasında bölgeler arası gelişmişlik farklılıklarının azaltılması olan Kalkınma Ajansları.nın, kendini eşitsizlikler üzerinden var eden küreselleşme sistemi içinde nasıl duracağı, bir yandan birbiriyle yarışan bölgeleri var ederken, diğer yandan bölgeler arasındaki farklılıkları nasıl eriteceği, merak konusudur (Erzi, 2005: 30). 

Ülkemizin üniter bir yapıya sahip olması ve buna karşılık BKA.ların yerelleşmeyi artıracağı düşüncesi, BKA.lara karşı bir ön yargı oluşturmaktadır. 
Bu ön yargının temelinde merkezi devlet yapısının güçsüzleşeceği ve ülkemizin BKA.larla bölünebileceği düşüncesi yer almaktadır (Özmen, 2008: 336). 

BKA.larla, yerel yönetimlere fazla yetki ve güç devri verilmekte, bu durum üniter devlet yapısının zayıflatılmasına ve parçalanmasına, eyalet sistemine ve 
federal devletlere; sonrasında ise küçük, zayıf ve bağımlı devletlerin oluşumuna sebep olabilir endişesi, yıllardır Türk kamuoyunda dile getirilmektedir (Berber 
ve Çelepçi, 2005: 154). 

Küçük, etkin ve çekirdek bir teknik kadroyla çalışması öngörülen BKA.lar zamanla, sıradan bir Kamu İktisadi Kuruluşu (KİK) gibi, istihdam alanı olarak 
görülebilecektir. Bunun yanında BKA.ların, siyasi otoritenin ağırlığı yanında yerel dinamiklerin de katkısı ile hantal, siyasi müdahalelere açık, büyük ölçekli 
ve geniş kadrolu bir yapı haline gelme riski ortaya çıkacaktır (Gençyürek, 2006:15). 

Merkezi yönetimlerin kontrollerinden farklı olarak, yarı özerk veya özerk olarak kurulan BKA.ların yönetim kurulları, kurulmuş oldukları bölgelerde bulunan yerel aktörlerin katılımı ile oluşturulmasına bağlı olarak, aktörler arasındaki çatışmalar BKA.ların yönetiminde sorunların yaşanmasına neden olmaktadır. Sivil toplum örgütleri sosyal programların ön plana çıkarılması noktasında baskı unsuru yaratırken, ticaret ve sanayi odaları ise firmalara ve ekonomik hayata yönelik projelerin ön planda olmasına odaklanmaktadır. Bu gibi durumlarda BKA.ların yönetiminde sorunlarla karşılaşılmaktadır (Özmen, 2008: 337). 

Türkiye.deki kalkınma ajansları AB bölgesel yatırım fonlarından yeterince yararlanamadığından, bölgesel dengesizliklerin kalkınma ajansları ile 
giderilebilmesi yakın zamanda mümkün görülmemektedir. Bu nedenle, merkezi hükümetin bölgesel dengesizlikleri giderici yatırım ve teşvik uygulamalarının 
devamlılığı kaçınılmazdır (Berber ve Çelepçi, 2005: 157). 

BKA.ların gelirleri bulunduğu bölgenin ekonomik gelişmişliğine bağlı olacağından (özellikle vergi gelirinin farklılığı ve ticaret odalarının büyüklüğü) bölgesel dengesizliğin giderilmesi amaçlanmasına rağmen, daha az gelişmiş bölgelere daha fazla fon ayrılması gerekirken, yasa tasarısında bu açıkça belirtilmemiştir. Ayrıca yasada BKA.ların kullandıracağı fonların kullanılmasına ilişkin temel ilkeler tasarıda bulunmamaktadır (Özmen, 2008: 338). 

Fiziki ve sosyal avantajlara sahip bölgelerde kurulacak Kalkınma Ajansları.nın gelir, bilgi birikimi, yeterli teknik personel ve politik güç gibi birçok avantaja sahip olacakları ve oluşacak yapısal güçleri düşünüldüğünde, kuruldukları bölgelerin zamanla daha da çekici hale gelmesi kaçınılmazdır. 
Bunun sonucunda tıpkı kalkınmada öncelikli yöreler ve teşvik politikalarında olduğu gibi; yatırımcı, kendisine birçok kolaylık sağlanmasına rağmen 
dezavantajlı bölgelere gitmek istemeyecektir. Bunlar arasında dezavantajlı bölgelerde yatırım gerçekleştirecek olanların çeşitli teşvikleri de arkasına 
almasına rağmen, diğer bölgeler ile rekabet etmekte çok zorlanacağı açıktır (Yılmaz vd., 2007: 160). 

Yerel aktörler arasında yaşanacak olan koordinasyon ve iletişim sorunları, BKA.ların işleyişinde sorunlar yaşanmasına neden olmaktadır. Ulusal kurumlar 
tarafından bölgelere yönelik olarak geliştirilen ve belirlenen kalkınma planlarının, bölgesel BKA.lar tarafından hazırlanan programlarla farklılıklar içermesi bölgesel kaynakların yanlış kullanımına neden olabilmekte ve bölgesel kalkınma hedeflenirken, bölgesel gerileme yaşanabilmektedir (Özmen, 2008: 337). 

BKA ile bölgesel kalkınmaya yönelik olarak kurulmuş diğer kurumlar arasındaki görev ve yetki sorunları ortaya çıkabilir. Bu kurumların amaçları (bölgesel kalkınma) ortak olsa bile kurumlar arası güç çatışmaları yaşanabilmektedir (Özmen, 2008: 338). 

5449 sayılı kanunun 10. maddesine göre, BKA.ların yönetim kurulunda sanayi odası başkanı ve ticaret odası başkanı bulunmaktadır. Ancak ziraat odasından herhangi bir temsilcinin bulunmaması büyük bir eksikliktir. BKA.ların halkın sosyal yapısının tarım sektörüne dayandığı bölgelerde kurulduğu düşünülürse, yönetim kurulunda herhangi bir ziraat odası temsilcisinin bulunmamasının alınan kararların uygulanmasını sekteye uğratacağı açıktır (Başak, 2006: 60). 

Ülkemizde aynı ilin ilçeleri arasındaki gelişmişlik farkları giderilmemiş iken farklı illeri kapsayan ajansların bu farkı nasıl gidereceği belirsizdir (Oyan, 
2006: 9). 

Avrupa Birliği.ne aday ülkelerin bir bölümünde de, bu ajansların ve uygulanan bölgesel rekabet politikalarının eşitlik getirmediği, aksine eşitsizliği daha da artırdığı düşünülmektedir. Örneğin Polonya.da 1990.lardan bu yana uygulanan bu türdeki politikaların eşitsizliği artırıcı sonuçlar doğurduğu (Blazyca vd., 2002: 263), diğer ülkelerde de benzer durumlar olduğu ancak, sadece olumlu örneklerin kamuoyuna yansıtılarak yanlış bilgilendirme yapıldığı da ifade edilmektedir (Tomaney ve Ward, 2000: 471). 

Bu ajansların ulusal düzeyde koordinasyonunun DPT.ye verilerek merkeziyetçi bir anlayışla ele alınması, Türkiye.de BKA.ların ulusal düzeyde koordinasyon 
nundan DPT.nin sorumlu olması eleştirilen konulardan biridir (Özsaruhan, 2005). 

BKA.lara getirilen diğer eleştiriler şu şekilde sıralanabilir (Karanfil, 2006: 5). 

1. Anayasal tanımlara uygun olmayan ve yerel, merkezi, özel ya da kamu idaresi niteliği taşımayan, kimliği belirsiz bir yapı oluşturulması, 

2. Anayasa'ya göre yürütme organının ancak kanun ile asli olarak düzenlenmiş olan bir alanda düzenleme yetkisi kullanabileceği, bu nedenle BKA. ların kurulmasında veya kaldırılmasında Bakanlar Kurulu.na yetki verilmesinin Anayasaya aykırılık teşkil edebileceği, 

3. Kamu kaynağı kullanan ve yönetiminde önemli kamu ajanlarını barındıran bir tüzel kişiliğin kamu tüzel kişisi olarak tanımlanamamasında ısrar edilmesi, 

4. BKA.nın Yönetim Kurulu Başkanı olan valilerin, toplanan fonları, "tarafsız kamu görevlisi" sıfatı dışına çıkarak dar bir kesime kullandırabilecek olması, 

5. BKA.nın "iş takipçisi devlet" modeli yaratması ve diğer kamu kurumlarının yetki alanlarına müdahale edebilmesi, 

6. BKA.da toplanacak fonların (esas olarak kamu kaynakları ve AB yardımlarının) hangi temel ilkelere, önceliklere ve sektörel teşvik politikalarına göre kullanılacağının yasada belli olmaması, 

7. Merkezi bütçenin vergi gelirlerinin yüzde yarımının BKA.ya aktarılmasında "gelişmişlik derecesi" gibi ölçütlerin hangi yönde etki edeceğinin belirlenmemiş olması, 

8. Kamu gücünün ve kamu kaynağının aktarıldığı bu yeni idari kademenin kamu denetimi dışında bırakılması, 

9. Devlet İhale Kanunu, Kamu İhale Kanunu ve Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu hükümlerine tabi olmaması ve göstermelik bir iç denetim üzerine, dış denetim olarak da sadece bağımsız denetim kuruluşlarının yani piyasanın denetiminin öngörülmesi; Sayıştay denetiminin fiilen dışlanması, 

10. Bürokrasiyi azaltma iddiasıyla yeni bürokrasiler, iller ve bölgeler arasında yeni çekişmeler, yeni idari kademeler ve denetim dışı yeni harcama birimi yaratılması, 

11. Bölgesel Kalkınma Ajansları yönetim kurulları bileşiminin bir ekonomik sosyal konsey oluşumunun çok gerisinde kalması; hatta çok sayıda bölgede tarımsal etkinliklerin yoğunluğuna rağmen ne Ziraat Odası, Ticaret Borsası, ne de Ziraat Mühendisleri Odası (daha doğrusu TMMOB) temsilcisine dahi yer verilmemiş olması, 

12. Tasarı ile görev süresi 2007 yılına kadar uzatılan GAP Bölge Kalkınma İdaresi Teşkilatının kapatılmasının öngörülmesi, ancak tasarıda GAP çerçevesinde götürülen birçok hizmetin nasıl yürütüleceği konusunda bir düzenlemenin yer almaması, bölge çapında yatırımları harekete geçirecek herhangi bir kaynağın bulunmadığı durumlarda nasıl kaynak aktarılacağına açıklık getirilmemesi. 


5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 3

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 3



4. Dünya ve Avrupa Birliği’nde Bölgesel Kalkınma Ajansları 

Yirminci yüzyılda birçok ülkede, bölgesel sorunların giderilmesi amacıyla Ekonomik Kalkınma Ajansları (EKA) kurulmuştur. Bölgesel ve yerel kalkınma 
kavramının gelişmesiyle birlikte, EKA deyimi yerini BKA.ya bırakmıştır (Akın ve Yıldız, 2005: 39). 

Bölgesel planlama ve kalkınma anlayışı ile ilgili ilk uygulama Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Tenessee.de, 1930 yılında başlatılmıştır (Çavuşoğlu, 
1992: 76). 

Resmi olarak ilk kuruldukları dönem 1950.li yılları işaret etse de, BKA.nın ilk ortaya çıkışı 1929 yılında Büyük Buhrandır. Başta, sanayide gelişmiş kentler 
olmak üzere, kırsal kesimi de derinden etkileyen “Büyük Buhran”, etkisini daha çok Kuzey Amerika ve Avrupa.da göstermiştir. Yarattığı toplumsal çöküntünün 
yanında mekansal ve sektörel anlamda da tüm dünyayı etkilemiştir. 
Bu dönemde ortaya çıkan mekansal eşitsizlikler ve sektörel alanlardaki açmazlar, özellikle krizden etkilenen ülkelerde bölgesel programları gerekli kılmıştır. 

Nitekim Amerika.da 1929 ekonomik krizinden diğer bölgelere göre daha fazla etkilenen Tennessee Vadisinde 1933 yılında başlatılan bölgesel kalkınma 
programı, böyle bir gerekliliğin sonucu ve tarihte bilinen ilk BKA örneği olmuştur (Dinler, 1994: 97). Avrupa.da ise, II. Dünya Savaşı.nın yıkıcı etkileri ve teknolojik gelişmeler sonucu bölgeler arası farklılıkların daha da belirginleşmesi üzerine gündeme gelmiştir (Çavuşoğlu, 1992: 76). 

İkinci Dünya Savaşından sonra, Avrupa ülkelerinde bölgesel kalkınmaya dönük politikalar ve mekanizmalar oluşturulmuştur. Bu dönemde, gelişmekte olan ülkelerde ise sosyal ve ekonomik farklılaşmalar nedeniyle bölgesel kalkınma konusunun gündeme geldiği ülke sınırlı sayıdadır. Brezilya.da 1959.da kurulan Kuzeydoğu Bölgesi Kalkınma Ajansı (SUDENE) bu örneklerden biridir (Akın ve Yıldız, 2005: 39). 

Avrupa ülkeleri, bölgesel politika olarak anlık tepki vermek üzere kurulan programlar yerine ulusal stratejilerinin parçası olan bölgesel kalkınma planları 
geliştirmiştir. Ayrıca yeni oluşturulan bölgesel yönetimlere ek olarak, farklı kurumlar bölgesel kalkınmaya yönelik çalışmalar yapmaya başlamışlardır 
(Maçkonya, 2006: 76). 

Fransa.da Paris ve çevresinin ülkenin diğer bölgelerinden daha ileri bir gelişme düzeyine sahip olması, İtalya.da kuzey/güney farklılaşmasının tamamen iki farklı İtalya örneği oluşturacak düzeye ulaşması, İngiltere, İskoçya ve Galler.de eski sanayi bölgelerinin çökmesi sonucu yeniden yapılanmalar için BKA.lar kullanılmıştır (Akın ve Yıldız, 2005: 39). 

Birleşik Krallık.da BKA.lar merkezi hükümet tarafından kurulmuş ve buradan sağlanan finansal kaynaklar ile çalışmaya başlamışlardır. 
Daha sonra geliştirdikleri varlıklar ile kısmen kendi kendilerini finanse edebilir hâle gelmişlerdir (Erzi, 2005: 26). 

İngiltere.de BKA.ların tarihi 1960.ların başına dayanmaktadır. İlk olarak 1965 yılında İskoçya ve Adalar Kalkınma Kurulu ve Orta Galler Kalkınma şirketi kurulmuştur. 1990.larda kamu hizmetlerinin özelleştirilmesiyle ulusal politikalarda ağırlıklı olarak bölgenin önemi ortaya çıkmıştır. 1997 yılında İşçi 

Partisi hükümetinin başlattığı programla İngiltere.nin dokuz bölgesinde BKA kurulmuştur (Blackman ve Ormston, 2005: 376). 

İrlanda.nın Shannon Bölgesi 1950.lerde, Amerika ve Avrupa arası uzun uçuşların iniş noktasıydı. Uçuş teknolojilerinin gelişmesiyle stratejik önemini kaybeden Shannon Bölgesi.nin yeniden yapılanması için İrlanda Hükümeti 1959 yılında Shanon Serbest Havaalanı Kalkınma Şirketi.ni kurmuştur (Lenihan ve O.Callaghan, 2008: 152). 

Avusturya.nın dokuz bölgesinden biri olan Stryia.da, teknolojik yatırımların arttırılması, yenilikçiliğe yönelik adımlar gerçekleştirilmesi, kırsal ve kenar bölgelerin bölgelerarası ağlarla bağlanabilmesi amacıyla 1991 yılında bağımsız, yarı kamu Stryia Ekonomik Kalkınma Ajansı (SEKA) Kurulmuştur. SEKA, kümeleme ve teknoloji politikalarını yoğun bir şekilde desteklemiştir. Bunun için alt yapı hizmetleri, teknoloji parkları açmış, deneyimli yöneticileri girişimci ve potansiyel müşterileri bir araya getiren organizasyonlar oluşturmuş, uluslar arası fuar ve sergilerde ürünlerini tanıtmış, proje bazlı finansal destekler sunmuş, aktörler arasında bilgi ağları oluşturmuştur (Todtling ve Sedlacek, 1997: 44-45). 

İtalya.nın 20 bölgesinden biri olan ERVET (Emilia Romagna Bölgesel Kalkınma Ajansı) 1974 yılında, bölgede ekonomi ve sanayi politikasını geliştirmek üzere anonim şirket olarak kurulmuştur. İşbirliği yapısına sahip olan ajansta, bölgesel hükümet, bankalar, odalar, belediyeler, zanaatkârlar birliği ortaklardandır. Şu anda ERVET, grup lideri olan kalkınma ajansı ile on adet hizmet merkezinden oluşmaktadır. Bilgi aktarımını sağlamak, mekansal kalkınma programları, yeni katılımlar sağlamak, sürdürülebilir kalkınma, AB.ye bilgi ve politik anlamda entegrasyon ve kültür sağlık alanında yenilikçilik çalışmaları ERVET Kalkınma Ajansı.nın görevleri arasındadır (Farrell ve Holten, 2004: 34). 

Berlin duvarının yıkılmasının ardından Doğu Avrupa ülkelerinin pek çok bölgesinde bu ajanslar ortaya çıkmaya başlamıştır. 1990.ların başından itibaren 
Amerika ve gelişmekte olan diğer ülkelerde kendisini hissettirmiştir (Dario vd., 2000: 6). 

Bölge ölçeğinde siyasi mekanizmaların olmadığı Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin çoğunda BKA fikri AB bölgesel politikalarının uygulanması amacıyla Batı Avrupa.dan ithal edildi. Söz konusu ülkelerin pek çoğunda ilk kalkınma ajansları, AB uzmanları tarafından kuruldu ve hatta finansmanı doğrudan AB tarafından sağlandı. Kalkınma ajanslarının bu şekilde kurulması şüphesiz bazı kolaylıklar sağladı, ancak hiç beklenmedik uyum zorluklarına da yol açtı. Böylece 1990.ların başında AB üyeliğine hazırlanan Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri kendi kurumsal yapılarına uymayan ve bu mevcut yapılar içinde gerektiği biçimde çalışamayan yeni ithal kurumlarla tanıştılar. Bu tanışma süreci başlangıçta kurumlar arası uyuşmazlıklara neden olsa da, ekonomik reformu ciddiyetle yöneten ülkelerde BKA, pazar ekonomisine ve demokratik karar alma mekanizmalarının etkin olduğu bir politik sisteme geçiş sürecinde yerini buldu (http 1). 

1990.lı yıllarda AB.nin artan politik etkinliği ve rekabet edebilirliği arttırmaya yönelik, bölgesel kalkınma fonlarını kullanıma sunması sayesinde, BKA.ların adedi ve yetkinlikleri hızlı bir artış göstermiş ve sadece Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki BKA sayısı 150.ye ulaşmıştır. Bu dönemde Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Macaristan, Litvanya, Letonya, Polonya, Portekiz, Slovakya, İsveç ve Ukrayna gibi ülkelere BKA kurmaları AB tarafından telkin edilmiş ve ajansların kuruluş aşamasında kendilerine finansman ve uzman desteği sağlanmıştır (Yılmaz vd., 2007: 158). Bu ajansları ortak bir platformda buluşturma ihtiyacıyla 1991 yılında Avrupa Bölgesel Kalkınma Ajansları Birliği (EURADA) kurulmuştur. Esas görevi AB.deki BKA.lar ile dünyadaki BKA.lar arasında ortak projeler yürüterek, AB adına danışmanlık hizmeti vermek olarak tanımlanmıştır (http 2). Aynı zamanda AB fonlarının kullanımında BKA.lar temel aktör konumundadır (Özmen, 2008: 328). 

5. Türkiye’de Bölgesel Kalkınma Ajansları 

Bölgesel dengesizlik, aynı ülkenin farklı yerlerinde görülen her türlü eşitsizlik olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli ülkeler arasında gelişme farklılıkları olduğu gibi, bir ülkenin bölgeleri arasında da coğrafi, iktisadi, sosyal ve kültürel bakımdan da farklılıklar olabilir (Gündüz, 2006: 15). 

1960.lardan bu yana Türkiye, ekonomik ve toplumsal gelişmesini, bölgesel eşitsizlikleri azaltmak, toplumsal ve ekonomik dengeyi sağlamak amacını güden 
“Beş Yıllık Kalkınma Planları” üzerinden yürütmüştür. Planlı ekonomiye geçişle birlikte, ülkenin çeşitli bölgelerindeki kapasiteleri canlandırmak amacıyla, ulusal ekonomik kalkınmaya katkıda bulunacağı düşünülen farklı bölgesel planlar hazırlanmıştır. Bu planların uygulanması ve izlenmesi görevi de Devlet Planlama Teşkilatı.na (DPT) verilmiştir (Göymen, 2005: 185). 

Türkiye.de BKA kavramına yönelik ilk çalışmalar 1990.lı yıllarda başlamıştır. 
Bu sürecin Türkiye.de başlatılmasındaki amaç AB.ye katılma sürecini hızlandırmaktır. Ancak bu örneklerin çoğu proje aşamasında kalmış ya da uygulamanın başında, çıkan sorunlar sebebiyle sona ermiştir (Berber ve 
Çelepçi, 2005: 150). 

 Türkiye.de BKA.ların kurulmasında en önemli sebep hiç kuşkusuz AB.ye üyelik sürecidir. Birlik, küreselleşme ve yapısal uyum politikaları ile ilgili araç ve değişimler çerçevesinde, üye olacak ve aday olacak ülkelerde bölgesel planlamanın yeni bir anlayışla ele alınarak BKA.ların kurulmasını istemiştir. 
Bu çerçevede Türkiye, BKA.ları ciddi anlamda ilk kez aday üyeliğinin tescil edildiği 1999 Helsinki Zirvesi sonrasında ele almıştır. 

AB Komisyonu.nun hazırlamış olduğu “Katılım Ortaklığı Belgesi.nde” orta vadede yapılması gereken düzenlemeler arasında yer alan BKA.ları oluşturmak 
amacıyla yasal düzenleme süreci başlatılmıştır. Bu doğrultuda öncelikle topluluk kurallarına uygun olarak kısa vadede istatistiksel bölge olarak bilinen 
NUTS sistemi 22 Eylül 2002 tarihli Bakanlar Kurulu kararı ile kabul edilmiştir. Daha sonra da 2003 yılı Katılım Ortaklığı Belgesi.nde, katılım öncesi mali 
yardım programından yararlanabilmek için BKA.ların kurulması öngörülmüştür. Bu süreçte Kalkınma Ajanslarının Kuruluşu, Koordinasyonu ve Görevleri Hakkında Kanun gündeme gelmiş ve kanun 25 Ocak 2006 tarihinde kabul edilerek, 08 Şubat 2006 tarihinde resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe 
girmiştir (Soyak, 2005: 3). 

Bu yasa çok tartışmalı olmuştur. Anayasa Mahkemesi„ne gitmiş, altıya karşı beş oy ile geçmiştir. Sonunda 26 bölgede ajanslar kurulmuş ve 1990„lı yıllarda 
başlamış olan AB destekli bölge projeleri BKA.lara devredilmiştir (http 3). 

Türkiye.de BKA.ların ulusal düzeyde koordinasyonundan DPT sorumludur. DPT.nin BKA.lara ilişkin görevleri aşağıdaki gibi belirlenmiştir (Hekimoğlu ve 
Altındeğer, 2006: 18). 

1) Planlama, programlama ve projelendirme konularında BKA.lara rehberlik ve danışmanlık yapmak, plan ve programların uygulanmasını izlemek ve değerlendirmek, 

2) BKA.ların kurumsal performansları ile yürütülen programların performanslarının ölçülmesine dair yöntem ve esasları belirleyerek, bunların 
değerlendirmesini yapmak veya yaptırmak, 

3) Bölgesel gelişmeye yönelik iç ve dış kaynaklı fonların BKA.lara tahsisi ile bunların kullanımına ilişkin hususları belirlemek, 

4) BKA.lar arasında işbirliğini sağlamak ve ortak proje üretimini desteklemek, 

5) BKA.ların işlevlerini verimli bir şekilde yerine getirebilmesi için, ilgili kurum ya da kuruluşlarla merkezi düzeyde işbirliği ve koordinasyon sağlamak, 

6) BKA.ların yıllık çalışma programlarını onaylamak, 

7) Yönetim Kurulu tarafından seçilen ve teklif edilen BKA genel sekreterini onaylamaktır. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 2

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 2



2. Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Kuruluş Amacı 

Küreselleşme, beraberinde yeni bir yönetsel anlayış ve bunu gerçekleştirmede araç olacak bir örgütlenme modeli getirmiştir. Bu yeni anlayışa uluslararası literatürde “yönetişim” adı verilmektedir. Yönetişim; bürokrasi, özel sektör ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan, mali ve idari açıdan özerk örgütlenmelerdir (Maçkonya, 2006: 76). 

Yönetişim, toplumsal-politik bir sistemde ilgili bütün aktörlerin ortak çabalarıyla elde edilen sonuçların oluşturduğu yapı ya da düzendir (Bozkurt vd., 
1998: 274). Yönetişimde, yönetimin daha iyi yönetebilmek amacıyla yeniden yapılandırılmasına vurgu yapılmaktadır (Stoker, 1998: 18). 

Aynı zamanda yönetişim, birbirine bağlı olan pozisyonların ve çatışan, karşıt çıkarları olan aktörlerin oluşturduğu, farklı ağsal yapıları koordine eden 
bir süreçtir (Cope vd., 1997: 447). 

Yönetişim, toplumdaki aktörlere ortaklar olarak bakmakta, yönetişimi toplumdaki ekonomik, siyasal ve toplumsal aktörlerin etkileşiminden doğan bir 
yönlendirme ve denetleme kalıbı olarak görmektedir. Bu nedenle yönetişim değişik aktörlerin etkileşiminin ortaya çıkardığı bir süreçtir (Tekeli, 1996: 52). 
Yönetişimin getirdiği araçlardan biri de bölgesel gelişme için küresel bir model olarak geliştirilen BKA.dır (Maçkonya, 2006: 76). 

BKA.lar, ABD ve Birleşik Krallık gibi Anglo-Sakson ülkelerde yönetişim anlayışına örnek olacak şekilde yarı özerk ve özel sektörlerle birlikte kurulmuşlardır. Japonya ve Fransa gibi ülkelerde ise GAP idaresi benzeri yapılanmalar, bürokrasinin ve kamu kuruluşunun egemen olduğu, sorunlu bölgelerle ilgili olarak sadece ekonomik kriterlerin değil, sosyal kriterler ve işsizlikle ilgili sorunların da dikkate alındığı kuruluşlardır (Çalt, 2005: 9). 

BKA, merkezi ve yerel hükümetin bölgesel ekonomik kalkınmayı sağlamak üzere temel yönlendirici çalışmaları dışında, içinde bulunduğu bölgeyi temel alan, bölgesel aktörler tarafından finanse edilen kurumlardır (Halkıer ve Danson, 1997: 241). BKA.lar, belirli bölgeyi kapsayacak biçimde bölgesel aktörlerin katılımı ile oluşturulan yarı-özerk yapılanmalardır (Hughes, 1998: 620). 

BKA.lar, dünyada merkezi hükümetten bağımsız bir idari yapıda, sınırları çizilmiş bir bölgenin sosyo-ekonomik imkanlarını geliştirmek amacıyla, 1930'lu 
yıllardan itibaren kurulmuşlardır (Avaner, 2005: 243). 

Bölgesel kalkınma anlayışı, bölgede mevcut olan doğal, ekonomik, kültürel ve teknolojik kaynakların kullanılması yoluyla, yerel fırsatlardan en üst düzeyde 
yarar sağlamayı amaçlamaktadır. Bu amaçla, yerel yönetimler, işletmeler, sivil toplum kuruluşları (STK), yerel istihdam büroları, sosyal taraflar, eğitim ve 
öğretim kurumları, yerel politikacılar ve finans çevreleri gibi aktörler bir arada çalışmaktadır. Bu yaklaşım, yerel ve bölgesel gelişme stratejilerinin önemli bir 
aracı olan “küme” oluşumunun da çekirdeğini oluşturmaktadır (DPT, 2004: 20). 

Kümeler temel olarak “ekonomik faaliyetlerin coğrafi ve sektörel anlamda yoğunlaşması” olarak tanımlanabilmektedir (Schmitz, 1999: 1629). 

Bu yoğunlaşmanın oluştuğu bölgeler sadece firmaların toplanmasından oluşan bir yapı olarak değerlendirilmezler. Bunlar ayrıca; bilgi ve enformasyonun çeşitli 
yollarla işlendiği, kültürel sosyal değerlerin meydana getirildiği yerler olarak görülebilirler (Belussi ve Pilotti, 2002: 129). Bu anlamda genelde küçük-orta 
ölçekli işletmelerin oluşturduğu kümelerin içerisinde ekstra birçok aktör bulunmaktadır (Ketels vd., 2008: 5). 

Bölgesel yeteneklerin ve iş yapma tarzlarının geliştirilmesi için sektörler arası kümelerin desteklenmesi ve oluşturulması önem taşımaktadır. Çünkü bazı 
sanayi kollarının ülkenin belirli bölgelerinde kendiliğinden veya devlet politikaları nın sonucu olarak kümelenmesi ortaya sinerji çıkartacaktır (Efe, 2002: 16). 

BKA.lar da bir ülkenin belli bir coğrafi bölgesi içerisindeki özel ve kamusal tüm şirketler, yerel otoriteler ile STK.lar arasında işbirliği sağlayarak, o bölgenin ekonomik kalkınmasını hedeflerler ve yasal bir hükme dayanarak kurulurlar (Koçberber, 2006: 37). 

Ajanslarının görevi, sektörel ve genel kalkınma problemlerini belirlemek, bunların çözümüne yönelik olanakları ve çözümleri tespit ederek bu çözümleri 
geliştiren projeleri desteklemektir (Kayasü vd., 2003: 7). 

BKA.lar, bölgesel ve yerel yönetimlere, yatırım alanlarından işgücü yapısına, ulaşımdan altyapıya kadar çeşitli konularda bilgi sağlamakta; bölgenin 
pazarlanması ve imajının yenilenmesine katkı vermekte ve yeni yatırımların bölgeye getirilmesine öncülük etmektedir. Bölgedeki üniversiteler ve diğer 
eğitim kurumları ile yakın ilişkiler kurulması ve ortak projeler geliştirilmesi de BKA.ların görevleri arasındadır (Arslan, 2005: 280). BKA.lar bölgelerin 
potansiyelini ve sorunlarını göz önüne alarak geliştirdikleri politikayla, bölgedeki ekonomiyi canlandırarak bölge halkının gelişmeye katılımını sağlar 
( Berber ve Çelepçi, 2005: 154). 

BKA.ları farklı ülkelerde değişik yapılarda örgütlenseler de ulaşmayıhedefledikleri nokta birbirine yakındır. BKA.lar bölgenin yeni yatırımlarının odak noktasıdır. Bölgenin, tanıtımını yapar ve yatırımcılara ulaşım, altyapı, işgücü vb. konularda bilgi sağlayıp rehberlik eder. BKA.lar beş ana konuda faaliyet göstermektedirler. Bunlar; finansal yardım veya destek sağlanması, yeni yatırım alanlarının ortaya çıkarılması, KOBİ.lere danışmanlık yapılması, bölgenin uzun vadeli kalkınma hedeflerinin belirlenmesi ve sosyal alanlardaki gelişmelere katkı sağlanması olarak ifade edilebilir (Özer, 2008: 389). 

BKA.ların daha fazla ekonomik gelişme ve bölgede yenilik oluşturma, iş etkinliğinin yatırımın ve rekabetçiliğin gelişmesini sağlama, iş görenleri 
destekleme, çalışma yöntemleri ile ilgili yeteneklerin gelişmesinin arttırmak gibi amaçları vardır (Wood, 1998: 39). Ayrıca sürdürülebilir bir kalkınma sürecine katkıda bulunmak amacıyla kurulmaktadırlar (Tucker, 2000: 34). 

BKA.lar, idari ve mali özerkliğe sahip tüzel kişiliğe haiz ve bütün işlemlerinde özel hukuk hükümlerine tabidir (Resmi Gazete, 2006: 206074). 

3. Bölgesel Kalkınma Ajanslarının Fon Yapısı 

Bölgesel Kalkınma Ajansları, genel bütçeden ve özel fonlardan finanse edilmektedir. Devlet tarafından başlangıçta nakdi ve emlak şeklinde ayni 
sermaye tahsisi söz konusudur. Ayrıca ajanslar, sanayileşmeyi desteklemeyi hedefleyen çeşitli devlet fonlarına ve bu fonların kullanımına göre proje sunarak 
kredi almaktadır (Berber ve Çelepçi, 2005: 149). 

Avrupa Birliği ve Dünya Bankası tarafından BKA.lara fon sağlanmaktadır. Fakat bu genel ya da düzenli bir gelir değildir. Finansman konusunda özellikle 
“Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu” ve “Ön Katılım İçin Yapısal Araç Fonu” devreye girmektedir. AB.nin yapısal fonlarından biri olan Avrupa Bölgesel Kalkınma Fonu, altyapıları geliştirmek, yerel kalkınmaya öncelik vermek ve küresel rekabete adapte olmak amacıyla yapısal güçlük içindeki ülkelere verilirken; Ön Katılım İçin Yapısal Araç Fonu, AB.ye katılıma aday olan ülkelerin altyapı projeleri için verilmektedir. Ajanslara sağlanan mali teşviklerin büyük bir kısmı merkezi idarenin kontrolü altında verilmektedir. Mali yardımların dağıtımı genellikle idareler tarafından kontrol edilmekle birlikte, projelerin seçiminde ajanslar değişen önemde rol oynamaktadırlar (Güneser, 2005: 18). 

5449 Nolu Yasa.ya göre ajansların bütçesi aşağıda belirtilen gelirlerden oluşur. 

a) Bir önceki yıl gerçekleşen genel bütçe vergi gelirleri tahsilâtından, vergi iadeleri ile mahallî idarelere ve fonlara aktarılan paylar düşüldükten sonra kalan 
tutar üzerinden, binde beş oranında her yıl ayrılacak transfer ödeneğinden, Yüksek Planlama Kurulunca her bir ajans için nüfus, gelişmişlik düzeyi ve 
performans ölçütlerine göre belirlenecek pay. 

b) Avrupa Birliği ve diğer uluslararası fonlardan sağlanacak kaynaklar. 

c) Faaliyet gelirleri. 

d) Bir önceki yıl gerçekleşen bütçe gelirleri üzerinden, bölgedeki il özel idareleri için; borçlanma, tahsisi mahiyetteki gelirler ile genel, katma ve özel 
bütçeli kuruluşlardan alınan yardım kalemleri hariç tutulmak üzere yüzde bir. Belediyeler için; borçlanma ve tahsisi mahiyetteki gelir kalemleri hariç 
tutulmak üzere yüzde bir oranında, cari yıl bütçesinden aktarılacak pay. 

e) Bölgedeki sanayi ve ticaret odalarının, bir önceki yıl kesinleşmiş bütçe gelirlerinin yüzde biri oranında, cari yıl bütçesinden aktarılacak pay. 

f) Ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarca yapılan bağış ve yardımlar. 

g) Bir önceki yıldan devreden gelirler. 

Ajanslar alacaklarının tahsili, taşınır ve taşınmaz malların alım satım kiralama ve devri mal ve hizmet alımları proje ve faaliyet desteği kapsamında yapılacak işlemler ve düzenlenecek kağıtlar ile ilgili olarak damga vergisi harç ve fondan yapılacak bağış ve yardımlar nedeniyle veraset ve intikal vergisinden muaftır (Resmi Gazete, 2009: 5917/37). 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 1

BÖLGESEL KALKINMA AJANSLARI VE BU AJANSLARA YÖNELİK ELEŞTİRİLER, BÖLÜM 1




Zühal CANKORKMAZ 
1 Öğr.Gör., Cumhuriyet Üniversitesi, BESYO, Spor Yöneticiliği Bölümü, Sivas. 
zcankorkmaz@cumhuriyet.edu.tr. 


Özet 

Yenidünya düzeni, küreselleşme politikası ile ekonomik aktörlerin çeşitliliğinde ve yapısında büyük değişiklik yaratmıştır. Ülkeler küresel rekabet ortamında ayakta kalabilmek için ekonomik ve politik anlamda değişmek, yeni yatırımlarla dikkatleri üzerilerine çekmek zorundadır. 

Küreselleşmede, bölgesel kalkınma büyük önem taşır. Bölgesel kalkınma içinde yeni ekonomik aktörlere ihtiyaç vardır. Bu aktörlerin bir bölümü bölgesel yapılanmalar ve bu yapılanmaların içindeki Bölgesel Kalkınma Ajansları.dır (BKA). Bu ajanslara yüklenen temel rol, bölgesel kalkınmaya yol gösterip, bölge ekonomisine canlılık getirmektir. 

Bu ajanslar bölgelerde kalkınmanın itici gücü konumundadır. 

Giriş 

Sanayi devriminden bu yana ekonomik büyüme tüm ülkelerde ön plandadır. 
Dün olduğu gibi bu gün de ülkeler gelişen ve değişen ekonomik politikalara uyum sağlamak, ayakta kalabilmek için ekonomik büyüme ve kalkınmayı 
sağlamak isterler. İktisadın temel çıkış noktası olan kıt kaynakların en rasyonel şekilde kullanılmasını sağlamak, ülkelerin ekonomik gelişimlerine katkıda 
bulunacak politikalar uygulayarak, genel ekonomik hedeflere ulaşmak, büyümeyi ve bölgesel kalkınmayı gerçekleştirmek her zaman bir zorunluluk 
olmuştur. 

1980 sonrası yeni dünya düzeni, mekanın algılanma biçimini değiştirmiş ve bu yeni mekansal kurgu içinde yerel kalkınma önem kazanırken, yerel odakların 
küresel sisteme eklemlenmesinde “bölgesel” ölçeğin önemi yeniden keşfedilmiş tir (Ünsal, 2002: 61). Geleneksel bölge anlayışı zamanla terk edilmiş, yeni bölge paradigmaları dikkat çeker olmuştur. 

Geleneksel bölge anlayışında bölgesel dengesizlikler ve bu dengesizliklerin giderilmesi için üretilecek politikalar ve yapılacak çalışmaların kapsamı, ulusal 
sınırlar ve kaynaklar dahilinde değerlendirilir. Yani, bölge uluslararası konumuna bağlı olarak değerlendirilmeyip ulus içerisindeki coğrafik ağlar ve mekansal süreklilik ekseninde, ulusal sınırlar ve planlar bağlamında değerlendirilir. Kalkınmada öncelikli yöreler ve politikalar gibi (DPT, 2000a: 5). 

Yeni bölge paradigması ise, temel yaklaşımları dinamikleri ve bölgesel kalkınma araç ve yöntemleri ekseninde geleneksel anlayıştan farklılaşmıştır. 

Bu anlayışta ulusal kalkınma çabaları, yerini bölgeye dayalı kalkınma uygulamalarına bırakmıştır (Aksoy, 2002: 14). Bu anlayışta bölgenin yükselişi 
ekonomik bir gerçek olarak görülmektedir. Bu yönelim üretimin teknoloji ve organizasyon boyutlarında yaşanan dönüşümün sonucudur. Bölgesel 
entegrasyonların oluşturduğu ekonomik güç ve oluşan ağ ekonomileri yeni bölgecilik anlayışının temellerini oluşturmaktadır (Lovering, 1998: 6). 

Yeni bölge anlayışıyla birlikte, bölgesel ölçeğin keşfedilmesinde Ulusal Yenilik Sistemi (UYS) yaklaşımının önemi büyüktür. Bu yaklaşım (Freeman, 
1987 ve 1988; Lundvall, 1988 ve 1992; Nelson, 1988 ve Nelson ve Rosenberg, 1993) bir ulus devletin sınırları içinde yer alan kurumların, etkileşimler yoluyla 
teknolojik gelişme sürecini destekleyen rolünü vurgulamaktadır (Lenger, 2006: 141). 

 Bu kurumlar; firmalar, araştırma laboratuvarları, üniversite ve düzenleyici rolü bulunan kamu kurum-kuruluşları ve yasal altyapı olarak sıralanabilir. 
Cooke vd. (1997) sistemdeki etkileşimlerin çoğunun ulusal değil, bölgesel düzeyde gerçekleştiğini, teknolojik değişmeye ulusal düzeydeki sistemik bir 
yaklaşımın, yetersiz kalacağını ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle, Bölgesel Yenilik Sistemi (BYS), konunun çözümlemesi için daha doğru bir yaklaşım gibi 
görünmektedir (Cooke, 2004; Akt: Lenger, 2006: 141). 

Avrupa Birliği (AB) oluşumu sonrasında da, ülkeler içinde belirgin “bölgeler” en önemli birim olarak ortaya çıkmıştır. Genel politik eğilim ise bölgelerin ekonomik gelişme politikaları açısından gittikçe özerkleşmesi ve yabancı yatırımcıları bölgelerine çekmek amacıyla sağlıklı bir bölgeler arası kalkınma yarışına katılmaları doğrultusundadır. Bir bölgenin gelişmesinin diğer bölgelerle rekabete girmesiyle mümkün olabileceği düşüncesine dayanan bu anlayış gereği, dünya genelindeki bütün bölgeler kendi kalkınma örgütlerini kurmuştur (DPT, 2000b: 10). 

Türkiye, AB.ye giriş süreciyle birlikte, uygulamakta olduğu teşvik sistemi üzerine oturan bölgesel gelişme politikalarını terk ederek, yeni bir uygulama 
içine girmiştir. AB.nin bütün aday ülkelere benimsettiği bu yeni yaklaşım, sermaye, özel sektör ve bölgesel rekabeti ön planda tutmaktadır. Bu yeni 
yaklaşımın temel kurumu da Bölgesel Kalkınma Ajansları.dır (BKA). Bölgesel gelişme farklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan BKA.ların ana amacı; 
hizmetlerle bölgedeki ekonomiyi canlandırmak, bölgesel yatırımları artırmak, bölge halkının kalkınmaya katılımını sağlamaktır (Berber ve Çelepçi, 2005: 149). 

Bu çalışmada, küreselleşme ve bölgesel kalkınmada, önemli ve etkin bir araç olarak kullanılan ve kuruluş aşamasından bu yana, siyasiler ve 
ekonomistler arasında bölgesel dengesizliği gidermesi konusunda fikir ayrılıklarının ortaya çıkmasına sebep olan BKA.lar incelenmiştir. BKA.ların 
kapsamı, yapısı, fonu hakkında bilgi verilip Dünya, AB ve Türkiye.deki BKA.lar araştırılarak, bu ajansların uygulamada ne gibi problemlerle 
karşılaştığı ve başarısızlıklarının neler olduğu üzerinde durulmuş, konuya eleştirel bir bakış açısıyla, Türkiye için çözüm önerileri sunulmaya çalışılmıştır. 

1. Kalkınma ve Bölgesel Kalkınma Kuramı 

Kalkınma ile ilgili tartışmalar “neden fakir ülkeler fakirken zengin ülkeler zengindir?”, “neden fakir ülkeler, hayat standardı gelişiminde zengin ülkelerin 
gerisinde kalıyor?”, “fakir ülkeler nasıl daha zenginleşebilir? gibi basit sorulara bağlanır. Bu bakımdan kalkınmanın önemli bir boyutu ekonomik büyümeye, 
daha kesin ifade etmek gerekirse, kişi başına düşen milli hasıladaki büyümeye göndermede bulunur (Szirmai, 2005: 6). 

Ekonomik büyüme olarak algılanan kalkınma, niceliksel bir konsepttir. Yine de kendimizi ekonomik boyuta kısıtlasak da ekonomik kalkınmanın da ekonomik büyümeden daha ötesi olduğu açıktır. Ekonomik kalkınma, üretim ve istihdam yapısındaki niceliksel değişmelerin eşlik ettiği bir ekonomik büyümeyi ima eder (Kuznets, 1966: 8). 

Kalkınma süreci, çağdaş dünyada iki yönden ele alınabilir. Zenginlerin servetleri kadar fakirlerin servetlerine, yoksullara olduğu kadar varlıklılara ağırlık vererek her toplumda değişik gruplardaki gelişme açısından karakterize edilebilir. 

Bu perspektif özellikle fakirlerin her toplumda geçinmesini esas alan bir bakış acısı sunar (Anand ve Sen, 1997: 3). 

Kalkınma; kişi başına düşen milli gelirin reel, devamlı ve dengeli olarak artmasıdır (Karaduman, 1992: 16). Gelişmenin sağladığı nimetlerden bütün 
halkın yararlanacağı bir ortam doğuran, bünyesel bir değişmedir (Demirci ve Arıkan, 1998: 343). Üretim ve kişi başına düşen milli gelirin artırılması, 
ekonomik ve sosyokültürel yapının değiştirilmesi ve yenileştirilmesidir (Türk, 1970: 55). 

Ekonomik kalkınma, yerel iş imkanları ortaya çıkararak istihdam yaratmak, yöre halkını üretime yöneltmek, yerel bazda kişi başına düşen milli geliri artırmak gibi yerel bir boyut kazanmıştır (Beer ve Maude, 1996: 2). Merkeziyetçi, bölgeyi hazine kaynaklı sübvansiyonlarla destekleyen, kamu hizmetlerinin doğrudan bölgeye götürülmesine ve merkezi uygulamalarla istihdam yaratılmasına yönelik politikalar artık terk edilmektedir (Stöhr, 2001: 35). 

Bölgeler arasındaki gelişme düzeyinin farkı, dünyada kıtalar, ülkeler; aynı ülkede bölgeler-yöreler ve bir kentin semtleri arasında açığa çıkabilir. Herhangi bir yörenin kalkınma çabasında bölge tanımının nasıl yapılacağının büyük önemi vardır (Arslan, 2005: 276). 

Bölgesel planlama, bir bölgenin ekonomik, sosyal ve fiziki yönden koordine edilmesi demektir. Bir mekanın en rasyonel biçimde düzenlenmesi ve bu 
düzenin gerektiği şekilde donatılmasıdır. Bunun için de, devletin elinde bulunan sulama, enerji kaynakları, ulaşım, krediler, konut yatırımları, organize sanayi 
teşvikleri gibi tüm araçları en iyi şekilde kullanma amacını güder. 

Bölge planlamasının ana teması bölgeler arası dengesizliklerin giderilmesidir (DPT, 2000: 10). 

Bölgelerarası dengesizlikler 1990.lara kadar neoklasik büyüme ve dış ticaret teorisi ile açıklanırken, sonrasında bu teorilere yeni ekonomik coğrafya, 
içsel büyüme ve yeni dış ticaret teorileri eklenmiştir. 

İçsel Büyüme Teorisi; büyümeyi sadece sermaye ve emek faktörlerine dayandıran, Neoklasik Büyüme Teorileri.nin ülkeler arasındaki büyüme 
farklarını açıklama yetersizliklerini gidermeye yönelik olarak ortaya çıkmıştır. 
İçsel Büyüme Teorisi, ülkelerin büyüme hızlarındaki farklılıkların sermaye ve emek faktörlerinden daha çok; devletin politikaları, beşeri sermaye birikimi, 
doğurganlık tercihi ve teknolojinin yayılması tarafından belirlendiği fikrine dayanmaktadır (Barro, 1996: 145). 

1990.lardan sonra önem kazanan yeni Ekonomik Coğrafya Teorisi.ne göre, iktisadi gelişmede merkezileşmiş bölgelerin satış ya da müşteriye daha iyi 
ulaşabilirlik açısından avantajları ortaya konmuştur (Lammers, 2002: 2). 

Yeni Dış Ticaret Teorisi.ne göre, farklı bölgeler arasında ıraksama sürecinden bahsedilmektedir. Buna göre bölgelerarası ticaretin temel nedeni, ürün farklılaştırılmasıdır. Zira günümüzde rekabet, fiyattan daha çok yenilikçilikte yaşanmaktadır. Yenilikçilikle elde edilen ürün farklılaştırılması, aynı talep ve arz koşullarına sahip olsalar bile, bölgeler arasındaki ticareti geliştirmektedir (Riedel ve Untiedt, 2001: 165). 

Hemen her ülkede doğal bir merkez etrafında yoğunlaşan ekonomik ve sosyal faaliyetler, bölgelerarası gelişme farklılıklarını ortaya çıkarmış ve büyük 
dengesizlikler yaşanmasına neden olmuştur. Bu süreç, bölgelerin ekonomik etkinliklerini, nüfus dağılımını, kentlerin, çevrenin ve doğal dokunun  bütünlüğünü bozmuş, kalkınmanın ekonomik, sosyal maliyetlerini yükseltmiş ve gelişmeye imkan vermeyen tıkanıklıklara yol açmıştır (Arslan, 2005: 276). 

Bölgesel kalkınma politikalarıyla ekonomik birliğin güçlendirilmesi, dengeli bir kalkınma için farklılıkların azaltılması ve daha az gözetilen geri kalmış bölgelerin kalkındırılması amaçlanmıştır (Pınar ve Arıkan, 2003: 93). 

Bölgesel politikaları zorlayan diğer bir neden ise, ulusal devletlerin yurtiçi üretimi korumak için yüksek miktarlarda devlet yardımı vererek kaynakların etkinsiz kullanılmasına neden olmasıdır (Collie, 2000: 867). 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

ABD Askeri Suriye’den Çekiliyor Mu., ?


ABD Askeri Suriye’den Çekiliyor Mu., ?


Gidenler ve Kalanlar..!!

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada Fırat’ın doğusuna birkaç gün içinde askeri operasyona başlanacağını açıklamıştı. Erdoğan’ın yaptığı Fırat’ın doğuşuna operasyon açıklamasının ardından medyaya yansıyan görüntülerde PYD/PKK terör örgütünün bölgede tüneller ve hendekler kazdığı, ABD askerlerinin ise tahkimat yapan teröristlere korumalık yaptığı ortaya çıkmıştı.

Fırat’ın doğusuna operasyon yapılacağının açıklanmasının ardından “bölgede ABD askeri ile sıcak temasa girme ihtimali olabilir mi?” sorusu gündeme gelmişti. Çünkü ABD’nin Suriye’de toplam 15 askeri üssü bulunmakta. Ayrıca şuan 3 üssün yapımı da devam etmekte.

Trump Açıklama Yaptı.,


Fırat’ın doğusuna operasyon hazırlıkları devam ederken ABD Başkanı Donald Trump’tan bir açıklama geldi. Trump, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada “Orada olmamızın tek nedeni DEAŞ’tı ve DEAŞ’ı yendik. Benim başkanlığım döneminde Suriye’de bulunmamızın tek sebebi buydu.” ifadelerini kullandı. Bu açıklama ABD askerlerinin Suriye’den çekileceği şeklinde yorumlandı.

Hemen akabinde Beyaz Saray Sözcüsü Sanders, Trump’ın Suriye’deki askeri birlikleri çekme kararıyla ilgili, ‘ABD askerlerinin çekilmesini başlattık.’ ifadesini kullandı. Aslında Trump, başkanlık seçimi döneminde de Suriye’den çekilmeyi planladığını ifade etmişti. ABD askerinin Suriye’den çekilmesine ilişkin ilk açıklama ise yine Trump tarafında  Nisan ayında yapılmıştı ve çekilme süreci için 6 aylık süreden bahsedilmişti.

ABD basınına göre Pentagon, ABD askerinin Suriye’den çekilmesine karşı. New York Times’ın iddiasina göre Pentagon’dan yetkililer Başkan Trump’ı bu fikirden vazgeçirmeye çalıştı ancak başarılı olamadı.

ABD Suriye’den Çekiliyor, Peki Silahlar?

Tüm bunların yanında akıllara gelen bir başka soru ise ABD’nin bugüne kadar bölgeye sevkettiği silahlara ne olacağı. ABD, müttefik olarak gördüğü terör örgütü PYD/PKK’ya yüzlerce tırlık silah yardımı yapmıştı. Bölgeye gönderilen silahlar arasında piyade tüfeklerinden uçaksavar ve tanklara kadar gelişmiş bir çok silah bulunuyor. ABD, daha önceki operasyonlarında görüldüğü üzere bölgeye sevk ettiği silah ve mühimmatı hem finansal hem de politik sebeplerden dolayı geri götürmüyor.

ABD’nin terör örgütü PYD/PKK’ya tahsis ettiği silahlar ise şöyle:






ABD’nin Suriye’den çekilme açıklamasının ardından ilk uluslararası tepki ise İngiltere’den geldi. İngiltere Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada “Trump’ın IŞİD yenildi açıklamasına şiddetle karşı çıkıyoruz” ifadelerine yer verildi.

Netanyahu tarafında yapılan açıklamada ise “ABD Suriye’den çekilme konusunda bizi geçen hafta bilgilendirilmişti. İsrail kendini savunmaya devam edecektir.” ifadelerine yer verildi.


https://www.stratejikortak.com/2018/12/abd-askeri-suriyeden-cekiliyor-mu.html


***

Afrin Operasyonu Bitti, Yeni Hedef PKK yı Bitirmek.,

Afrin Operasyonu Bitti, Yeni Hedef PKK yı Bitirmek.,


Yazan 
Mahmut Nedim Suiçmez 
20 Mart 2018



24 Ağustos 2016‘da Türkiye sınırını ve 5 bin km²’lik bir alanı DEAŞ ve PYD/PKK‘dan arındırmak amacıyla Fırat Kalkanı Harekatı başlatıldı. Türk Silahlı Kuvvetleri ve ÖSO’nun başlattığı bu harekat, ABD tarafından bölgede kurulmak istenen terör hattının tam kalbine sokulan bir hançerdi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tüm dünyaya “bizim onaylamadığımız bir planın bu coğrafyada yaşam şansı yoktur” mesajını net bir biçimde verdi. Ancak Ortadoğu’da Türkiye’nin denkleme aktif bir şekilde dahil olması ve oyun kurucu rolünü ele alması Fırat Kalkanı Harekatı’ndan çok daha önce başladı. Gözden kaçırmamak gerekir ki Türkiye, bölgeye ilişkin değişen paradigmasını ilk olarak 2008 yılında icra edilen “Güneş Harekatı” ile ortaya koymuştur.

Güneş Harekatı’nın Önemi Neydi?

Güneş Harekatı, Türkiye’nin Ortadoğu politikasında bir dönüm noktasıdır. Harekat icra edildiği dönemde bölgedeki tüm aktörleri korku sarmıştı. “Türkiye güdümümüzden çıkıyor” endişesi ile ne yapacaklarını şaşıran aktörler toplantı üstüne toplantılar yapıyordu. ABD eski Savunma Bakanı Robert Gates’in ifade ettiğine göre, dönemin ABD Ortadoğu askeri güçlerinden sorumlu ismi David Petraeus Türkiye’yi ikna etmeye çalışıyordu. Kabul ettirmeye çalıştığı şey ise şuydu: “Operasyon yapmadan önce bize haber verin”. Ancak yine Robert Gates, Türkiye’yi ikna çabalarının karşılıksız kaldığını ve operasyon bilgisinin genelde operasyonlardan sonra verildiğini söylüyordu.


Yani ABD’nin bölgede kurmak istediği terör devletine karşı ilk büyük hamlemiz Fırat Kalkanı Harekatı değil, 2008 yılında icra edilen “Güneş Harekatı”dır. Harekat ile “artık kendi göbeğimizi kendimiz kesebiliriz” mesajı net bir şekilde verilmişti ve mesaj da yerine ulaşmıştı. Ortadoğu’da reaktif politik zihniyet terk edilmiş ve proaktif bir felsefe benimsenmişti. Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti inisiyatifi ele almıştı.

Devam eden yıllarda sadece diplomaside ve askeri alanda değil, bürokratik yapılanmamızda da bir felsefe değişimi yaşanmaya başlandı. 2010 yılında, o dönem Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan, Brezilya ziyaretinden önce havalimanında hiç unutmadığım bir açıklama yaptı: “MİT’in ağırlıklı görevi yurt dışı istihbaratı olmalıdır.” Bu açıklamadan sonra 2010 yılının mayıs ayında “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı” kuruldu. Özellikle Hakan Fidan dönemiyle birlikte Türkiye’de eski istihbarat felsefesi terk edildi ve istihbarat kurumlarında reorganizasyonlar dönemi başladı. Bir yandan da milli savunma sanayii projeleri hız kesmeden devam ediyordu. Türkiye hazırlığını yapıyordu…

Fırat Kalkanı Harekatı ile Yıkılan Terör Devleti Hayalleri…


2013 yılına gelindiğinde İngiliz Times gazetesi 1500 PKK’lı teröristin Özgür Suriye Ordusu’na karşı savaşmak için Türk topraklarını terk ederek Suriye’ye geçtiğini paylaştı. Bu haberin doğruluğu teyit edildi. Teyit edilemeyen nokta ise bu teröristlerin giderken silahlarını yanlarında  götürüp götürmedikleriydi. 2015 yılına gelindiğinde ise Hendek Operasyolarında Türk askerine karşı Uranyumla zenginleştirilmiş mermi kullanan Zagros, 9M133 KORNET anti tank füzesi gibi sofistike silahlar kullanılmaya başlandı. 25 Eylül 2015 tarihinde Şırnak Beytüşşebap’ta Jandarma Uzman Çavuş Ali ÇAKAR ve Uzman Çavuş Mehmet Ali BOZKURT, 9M133 KORNET ile yapılan hain saldırıda şehit düştü.

Gelelim 2016 yılının Ağustos ayına. Hain bir darbe girişimi atlatmış bir milletin Fırat Kalkanı gibi bir harekatı icra edebileceğine kimse inanamıyordu. 15 Temmuz gecesi sınırlarımızda darbenin başarılı olmasını ve Türkiye’ye sızmayı bekleyen teröristler büyük hüsrana uğramıştı. Çok inanmışlardı bir devlet kurabileceklerine, çok güvenmişlerdi kendilerini destekleyen batılı ülkelere. Türkiye’ye parasıyla verilmeyen silahlar teröristlere bedava veriliyordu. “Eğitim” elden, su gölden yaşıyordu teröristler. Ancak batının tüm desteğine rağmen Fırat Kalkanı Harekatı başarıyla icra edildi ve terör koridoru hayalleri suya düşürüldü. 30 Mart 2017 tarihinde Fırat Kalkanı Harekatı’nın sona erdiği açıklandı. Başbakan Binali Yıldırım tarafından “bundan sonra ihtiyaç olması halinde yapılacak operasyon başka bir isimle anılacak” denildi.


Fırat Kalkanı Harekatı’ndan sonra herkes Afrin’e bir operasyon planlanacağını düşünüyordu. Bir takım akademisyen ve yazarlar ise çeşitli gerekçeler ileri sürerek Afrin Operasyonu yapılmayacak diyordu. Afrin Operasyonu yapıldı. Ancak yine gözden kaçan bir nokta vardı. Afrin Operasyonu için yapılan plan, Fırat Kalkanı Harekatı bittikten sonra yapılmadı. Fırat Kalkanı Harekatı’nın başladığı 24 Ağustos 2016’da zaten Afrin planı yapılmıştı. Zeytin Dalı Harekatı’nın ruhu o tarihte canlıydı ve Fırat Kalkanı bittikten sonra ete kemiğe bürünmüştü sadece.

Afrin Operasyonu Öncesi ABD’nin Planları

Beklenen Afrin Operasyonu öncesinde Suriye’de bir takım önemli gelişmeler yaşandı. Uzun zamandır kurulması planlanan “Milli Suriye Ordusu”, Ceyş el Vatani adı altında resmen kuruldu. Milli Suriye Ordusu kurulması yönünde çalışmalar başlatan muhalif unsurlar geçmişte ABD tarafından tehdit edilmişti. Eylül 2017’de muhalif kesimin üst düzey liderleri ile Ürdün’de bir araya gelen ABD’li yetkililer “Eğer Esad’a ve PKK/PYD’ye karşı sahadaki tüm askeri unsurlarınızı çekmez ve IŞİD’e karşı PKK/PYD ile ortak hareket etmezseniz ambargoya maruz kalırsınız ve Suriye’nin geleceğinde yer alamazsınız!” tehdidinde bulunmuşlardı.

Ancak  muhalifler, Pentagon kaynaklı tüm tehditlere rağmen devrim ruhuna bağlı kalacaklarını ve özgür bir Suriye için mücadelelerini sürdüreceklerini beyan etmişti. Muhaliflerce yapılan açıklamalarda özellikle “Türkiye’nin içinde yer almayacağı herhangi bir planda biz de yer almayız.”vurgusu dikkat çekmişti.

Suriye’de muhalefet cephesinde bu gelişmeler yaşanırken, bölgede terör örgütlerine destek vermekten bir türlü vazgeçmeyen ABD yönetimi ise yeni bir terör örgütü kuruyordu. ABD’nin PYD/PKK eliyle Haseke ve Deyrizor’da 3 adet kamp tahsis ettiği “Ceyş el Suriye el Cedit” in (Yeni Suriye Ordusu) SGD adı altında kamufle olmaya çalışan terör örgütünün yerini alması planlanıyordu. 

PYD/PKK kadrolarından 2500 terörist ABD tarafından Ceyş el Suriye el Cedit kadrosuna tahsis edilirken, yeni kurulan terör örgütünün yönetici kadrosundan kamuflaj ve flamasına kadar tüm planlamasının Brett McGurk tarafından yapıldığı iddialar arasındaydı.

Bir diğer iddia ise CIA yetkililerinin Muhaberat yetkilileri ile görüşüp “Esad PKK devleti projesine destek vermezse tüm kimyasal dosyalarını ortaya çıkartırız” yönünde tehditler savurmasıydı. Bu iddialardan kısa süre sonra BM tarafından yayınlanan raporda, 4 Nisan 2017 tarihinde İdlib’in Han Şeyhun bölgesinde gerçekleştirilen kimyasal saldırıdan Esad’ın sorumlu olduğu dünyaya ilan ediliyordu…

Zeytin Dalı Harekatı Zaferi

Tüm bu kirli planlar devam ederken, 2008 Güneş Harekatı ile inisiyatifi ele alan, Fırat Kalkanı Harekatı ile ilk darbeyi vuran Türkiye 20 Ocak 2018 tarihinde Afrin Operasyonu ile 3. büyük darbeyi vurdu. Batının maddi ve manevi desteğini arkasına alan terör örgütü, Afrin’de büyük bir hezimete uğradı. İki aydan kısa sürede bölge terör örgütünden temizlendi. 3600’dan fazla terörist imha edildi.

Teröristlerin arkasında batı desteği olduğunu biliyorduk ama bilmek başka şey görmek başka… TSK bölgede başarılı bir şekilde ilerledikçe gerçekler daha da açık bir şekilde gün yüzüne çıktı. Terör örgütünün bölgedeki tahkimatını müşahede etmek hepimizi hayretler içinde bıraktı. ABD’nin yollamış olduğu binlerce tırdan haberdardık. Ancak orada yapılan hazırlık bir savunma hazırlığı değildi. Betonarme tünel ve mevzi yapılanması ortaya çıktıkça şunu gördük ki; batı destekli bu hazırlık bir taarruz hazırlığıydı.

Güvenlik Uzmanı Mete Yarar’ın ifade ettiğine göre, teröristlerin mevzileri bir savunma hazırlığından çok taarruz hattına benziyordu. Bu taarruz hattı yeni kurulmamıştı. Teröristler yıllardır bu hazırlığı yapıyorlardı. Peki, ya 15 Temmuz gecesi FETÖ terör örgütü başarılı olsaydı?

Sonuç olarak Zeytin Dalı Harekatı üstün başarı ile icra edildi ve Afrin teröristlerden temizlendi. Ama Afrin’de yapılması gereken çok işimiz var. Afrin şehir merkezi teröristlerden temizlendikten sonra herkes gözünü Münbiç’e çevirdi. Peki, sıradaki hedef gerçekten Münbiç mi?

Türkiye’deki PKK Varlığına Ne Oldu?

Türkiye’deki akademisyen, eski asker, eski diplomat vs. ünvan sahiplerinin “Kamu Diplomasisi” faaliyetleri ile içte ve dışta haklı mücadelemizi hakkıyla anlatmasını temenni ederdim. Ancak Zeytin Dalı Harekatı başladığından bu yana bu ünvan sahipleri, ellerinde uzun sopalarla bizlere dağ dağ, ova ova Afrin’i anlattılar. Biz de üstün bir başarıyla devam eden harekatın büyüsüne kapıldık ve dağ dağ, ova ova Afrin’i takip ettik. Peki bu süreçte içeride neler oldu? Türkiye topraklarında…

TSK üstün bir azim ve kararlılıkla Türkiye topraklarında yuvalanan teröristlere karşı mücadelesini devam ettirdi. Bir yandan Afrin’de şehitler verirken, diğer yandan Tunceli’nin, Bingöl’ün dağlarında şehitler verdik. Ne içeride ne de dışarıda teröristlere göz açtırmadık.

Eskiden bahar dönemleri terör örgütünün hain saldırılarına ağırlık verdikleri dönemler olurdu. 3. cemre düşeli 15 gün kadar oldu ama biz artık böyle bir konuyu gündemimize almıyoruz. Başarılı operasyonlar ile içeride ve dışarıda terör örgütünün belini büktük çünkü. Konuyu biraz dağıttım galiba ancak hemen şöyle toparlayayım ve sizlere veda edeyim.

2013 yılından itibaren devlet hayali kuran teröristler Türk topraklarını terk ederek Suriye’ye geçmeye başladı. Barzani bir referandum fiyaskosu yaşadı. Türkiye, Irak Merkezi Yönetimi ile anlaştı ve sınırda ortak tatbikatlar yaparak daha önceden Barzani Yönetimi’nin kontrolünde olan sınır kapılarını Irak Merkezi Yönetimi’ne devretti. Zeytin Dalı Harekatı ile hezimete uğrayan teröristler, Türkiye’de de devam eden başarılı terör operasyonları ile alan hakimiyetlerini kaybetmeye başladı. ABD’nin verdiği sofistike silahların ise çoğunu Afrin’de kullanmaya fırsat bile bulamadan kaçmak zorunda kaldılar. Artık terör koridoru hayalden öte bir şey değil teröristler için.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, herkes gözünü Münbiç’e çevirmişken “Bir gece ansızın Sincar’a da gireriz” diye açıklama yaptı. Peki, tüm bu yukarıda izah ettiğim şeyler yaşanmış ve yaşanıyorken, PYD/PKK’nın elinde kalan silah ve terörist unsurları Türkiye topraklarına sokabilecekleri nokta olan Sincar’a operasyon yaparsak? Güneş Harekatı ile karşısına dikildiğimiz, Fırat Kalkanı Harekatı ile kuyruğuna bastığımız ve Zeytin Dalı Harekatı ile nefesini kestiğimiz yılanın kafasını ezmiş olmaz mıyız? Belki de 40 yıldan fazladır süren bu illeti Türkiye topraklarından tamamen kazımak için harikulade bir fırsatın eşiğindeyiz.


https://www.stratejikortak.com/2018/03/afrin-operasyonu-bitti-yeni-hedef-pkkyi-bitirmek.html


****