31 MART İSYANI.., BÖLÜM 3
MERKEZ TABURU ERZİNCAN İSYANINI BASTIRIYOR
Ordu Kumandanı İbrahim Paşa, koşu alanında top lanan isyancıların karşısına, berabeinde din adamlarmdan Hacı Fevzi Efendi olduğu halde gitti. Paşa,
hem onların isteklerini öğrenecek, hem de Fevzi Efendi vasıtasıyla nasihat verilecekti. İbrahim Paşamın, koşu alanına gelmesi, isyancıların kumandanı olan başçavuşu şaşırtmıştı. Ordu kumandanı, sert müsamahasız bir askerdi. Fakat aynı zamanda, erat tarafından da se vilirdi. Konuşma yaptığı takdirde bir kısmını kandırması ihtimali çok kuvvetliydi. Üstelik karargâh tabu ru isyana katılmamış, silah elde bekliyordu. Başçavuş bu ihtimalleri düşünerek kumandana sert bir çıkış yapmak, onu askerin karşısında ezmek, korkutmak, konuşturmamak, böylece duruma hâkim olmak istedi. Kısa bir tartışmadan sonra tüfeğini İbra him Paşa'ya çevirdi. İsyanın en kritik noktası burasıdır. İbrahim Paşa eğer korksa, tehdide pabuç bıraksaydı 4'üncü Ordu tüm olarak ayaklanmaya katılacak ve Hareket Ordu su'nun gelişinden sonra bir iç harp bile çıkabilecekti. Hatta belki de Yusuf Paşa birlikleri İstanbul üzerine sevkedip, Hareket Ordusu'nu Trakya'da karşılayacaktı. İbrahim Paşa göğsüne çevrilen tüfeğe şöylece ba kıp meşhur küfürlerinden birini savurdu, akabinde kamçısı başçavuşun suratında sakladı. Şaklamalar birbirini takip etti. İsyancıların bile dehşetle izledikleri bu dayak sahnesi gerçekte Doğudaki ayaklanışm ka derini değiştirmişti. Nitekim İbrahim Paşa ve Hacı Fevzi Efendi, başçavuşu bir yana iterek askerle konu şacaklar, isteklerini soracaklar, nasihatta, bu arada Ermenilere ilişilmemesi tavsiyesinde bulunacaklar ve maddeler üzerinde anlaşıp toplu hareket edebilmek için birliklere kumanda eden çavuş ve onbaşıları erte si gün karargâhta bir toplantıya çağıracaklardır.
İbrahim Paşamın planı, askerin kışlasına dönmesini sağ lamaktı ve bunda başarılı oldu. Ertesi gün çavuş ve onbaşılar karargâh önünde toplandıkları zaman İbrahim Paşa karşılarındaydı. Ne var ki, etrafları merkez taburu tarafından çevrilmiş, göz açıp kapayıncaya kadar silahları ellerinden alınıvermişti. Ordu kumandanı bu işi bitirdikten sonra teker teker kışlaları dolaştı. Zaten olayların etkisi altında kalmış ve kandırıldığını anlamış olan askeri disiplin altına aldı, hatta isyanın üzerinden iki gün geçmeden sıkı bir eğitim programının uygulanmasına başlandı.
ERZURUM'DA
Erzurum'daki hareketin ise önlenmesi çok daha kolay oldu. Ordu merkezinde isyanın kısa sürede bastırılması Yusuf Paşa'yı şaşırmıştı. İbrahim Paşa Erzurum'a geldi, çözük durumda bulunan isyancıların üzerine bir süvari müfrezesiyle baskın yapıldı. Bu müfreze Erzincan'dan yola çıkan ordu birliklerinin öncüsü sanıldı ve asker silahını bıraktı. Yusuf Paşa tutuklandı. İsyancı tümen kumandanı daha sonra İstanbul'a gönderilecek ve Örfi İdare Mahkemesi'nde idama mahkûm edilecektir.
İSTANBUL'A YÜRÜMEK
İsyanı bastıran 4'üncü Ordu Kumandanı İbrahim Paşa için artık yol açılmıştır. Millet Meclisi'ne bir pro testo telgrafı çeker ve İstanbul üzerine yürümek,
Meşrutiyet'i kurtarmak kararında olduğunu bildirir. Askeri sevk edebilmek için Trabzon'a gemi gönderilmesini ister. Telgrafının bir suretini de Selanik'teki
3 'üncü Ordu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa'ya gönderir. Mahmut Şevket Paşa verdiği cevapta, 3'üncü Or du'nun 2'nci Ordu'yla birlikte İstanbul'a karşı
yürüyüşe geçtiğini, bu bakımdan 4'üncü Ordu'nun yerin de kalması, sarayın muhtemel faaliyetine, asker top lama çabasına karşı tedbir almasını salıklar.
Gerçek ten 4'üncü Ordu'nun toplu halde İstanbul'a nakli o gü nün şartları içinde mümkün değildi. Kara yolundan koca bir orduyu ulaştırmak güç olduğu gibi,
deniz araç larını Trabzon'a göndermek de imkânsızdır. Zira elde o kadar gemi yoktu. Üstelik Doğudan kuvvetin çekilmesi isyanın halka yayılması sonucunu doğurabilir, hatta devlet, dış müdahaleler karşısında kalabilirdi. Bu bakımdan İbrahim Paşa 3'üncü Ordu Kumandam'nm isteğini kabul etti ve sadece doğuyu kontrolü altında tuttu.
İSYANA KARŞI TEPKİLER
31 Mart ayaklanmasında gerçi asker İstanbul'a hâkim olmuş, Meclis'te destek bulan yobazlar isteklerinin yapılmasını beklemeye başlamışlardır.
Şu var ki, isyanın duruma hâkimiyeti, devleti ele geçirmeye kadar götürülememiştir. Bundan şüphesiz irtica hare ketine karşı aydınların, subayların ve İttihat ve Terraki Cemiyetimin gösterdikleri tepkinin rolü büyüktür. Ayrıca ulema denilen hocalardan sadece ileri gelenlerinin dahil olduğu Cemiyet-i İlmiye iki bildiri yayımlamıştır. Ulemanın birinci bildirisi Meşrutiyet'i koruma amacını taşıyor, ancak isyancıların istemedikleri devlet adamlarını, politikacıları da pek tutmuyorlardı. Mesela birinci bildiride istifa etmiş milletvekillerinden gayrisine ulemanın tam bir güven beslemekte olduğu ileri sürülüyor ve askerden şeriat ulemasına bağlılık isteniyordu. İkinci bildiri ise Derviş Vahdetî'nin Meşrutiyet' in kaldırılması hakkındaki telkinlerine kar şıydı ve düzenin şeriata uygun olduğu belirtiliyordu. Fakat, yukarıda da söylediğimiz gibi, asıl tepki aydınlardan ve İttihat-Terakki Cemiyeti'nden gelmiştir. Cemiyet kısa zamanda bütün şubeleriyle harekete geçmiş bir yandan padişahtan durumun düzeltilmesi istenirken öte yandan 3'üncü ve 2'nci Ordu'nun müdahalesi için talepler yapılmaya başlanmıştır. O zaman kitle haberleşme araçları yaygın olmadığı ve muhalefet gazeteleri de talan edildiği için haberler kulaktan kulağa yayılıyor, İstanbul'dan uzaklaşıldıkça tabii olarak bire bin katılıyordu. Padişaha, Millet Meclisi'ne çekilen protesto telgraflarında Hüseyin Hilmi Paşa'dan sonra iş başındaki Tevfik Paşa kabinesine güvensizlik belirtiliyor, İstanbul üzerine yürümeye ant içildiği tekrarlanıyordu.
İttihat Terakki örgütleri ayırca çoğu illerin hükümetle te masını hemen hemen kesmiş gibiydiler. Özellikle Rumeli'de heyecan fazlaydı. Zira Ru meli, Bulgarların
bir takım marifetler karıştırmak is tediklerinin farkıydaydı. 3'üncü Ordu'daki genç subaylarda meşrutiyeti kurtarmak, milli birliği sağlamak için İstanbul üzerine
yürümekten başka çare bulunmadığı kanısı genelleşmişti. Genç subayların arasında Kolağası Mustafa Kemal Bey de vardı. Selanik'teki Redif Tümeni'ne gelen telgrafları in celeyen Mustafa Kemal Bey, Üçüncü Ordu'nun Meş rutiyet'i kurtarabileceğini savunuyor ve vakit geçirme den harekete geçilmesini istiyordu.
14 Nisan Çarşamba günü Selanik Redif Tümeni'nin bütün alayları seferi duruma getirildi ve tümen İstanbul üzerine yürüyüşe geçti. Tümenin Kurmay Başkanı
Mustafa Kemal Bey idi.
HAREKET ORDUSU
Celal Bayar, "Ben de Yazdım" isimli eserinde, Hareket Ordusu adının Mustafa Kemal tarafından ko nulduğunu yazar ve Atatürk'ün anlattığı şu anıyı nak leder:
"İrticai bastırmayı üzerine alacak askeri kuvvetimiz için bir isim düşünmüştüm. Öyle bir isim olması nı istedim ki, çarpışan tarafların duygularına dokunmasın.
Herkes bu ismi benimseyebilsin... Fransızca "Mouvement" manasına gelen hareket kelimesi aklı ma geldi. Zaten yürüyüş halindeydik. Kuvvetlerimizin adı,
Hareket Ordusu oldu." Hareket Ordusu, İstanbul'a gelirken Edirne'deki 2'nci Ordu'dan bazı birlikler de ona katıldılar. Yürü yüş muntazam oldu ve ordu önce
Halkalı'da karargâh kurdu. Sonra Yeşilköy'e geçti. 22 Nisan'da Mahmut Şevket Paşa, Selanik'ten gelip kumandayı ele aldı. Böylece Hareket Ordusu'na bir tümen değil, bir kurtancı Milli Ordu hüviyeti ve rildi. Mustafa Kemal Bey, yerini daha yüksek rütbeli subaylara, Binbaşı Enver Bey'e bıraktı. O sıralarda hastalanmıştı da.
9 Nisan 1325'te İstanbul'dan kaçıp gelen milletvekilleriyle Millet Meclisi toplantısı yapıldı. Ve mec lisle ordunun meşrutiyet ve özgürlüklerin korunması konusunda
fikir birliğinde oldukları ve kararların Mec lis tarafından alındığı açıklandı. Daha sonra İstanbul hükümetiyle Meclis adına temasa geçildi. Hareket Or dusu şehre
girmeye hazırlanıyor, ancak hem kan dö külmesini önlemek, hem de müdahaleyi hukuk sınır ları içine oturtmak istiyordu. Padişaha verilen teminat, kışlalarında
oturan isyancı askerleri yola getirmek için yapılan sondajların sebebi daha çok bunlardan gelir. Nihayet olaydan 11 gün sonra İstanbul üzerine yürüyüş başladı. İstanbul tarafında Babıali hariç, önemli mukavemet olmadı. Fakat Beyoğlu'nda Hareket Ordusu, mesela Taksim kışlasından ateş edenler karşısında hayli sıkıntı çekti, hatta kayıp verdi. Fakat Yıldız'da padişaha bağlı kuvvetler de Abdülhamid'in emriyle mukavemet etmeye kalkmayınca mesele halledildi.
PADİŞAHIN TUTUMU
Padişahın, Hareket Ordusu ma mukavemet etmek istememesi, hatta karşı durmak için ısrar edenlerin tekliflerini reddetmesi şüphesiz Sultan'm lehinde bir puandır. Gerçekten Sultan Hamid, Yıldız'daki 2'nci fırkaya mukavemet emrini verse, hele saray muhafız ları da onlara karışmış olsalardı, savaş uzun sürecek, Yıldız'dan kuvvet alan isyancı askerler cüretlerini arttıracaklardı. Şu var ki, Hareket Ordusu'nun ezilmesi veya uzun süre mukavemetle karşılaşması Osmanlı İmparatorluğu içinde belki, belki değil muhakkak bir iç savaşı ortaya çıkaracak, hatta Rumeli büsbütün ko pabilecekti. Üstelik çatışma kızıştığı zaman DüveliMuazzama müdahalesi de beklenebilirdi. Abdülhamid'in karan bir yandan geleceğin görülmesiyle olduğu kadar öte yandan verilen teminat larla ilgilidir. Padişah, 31 Mart olaylarında da bir tarafsız havaya bürünmüş, isyanın özellikle Millet Meclisi'ni, İttihat Terakki Cemiyeti'ni yola getireceğini ummuştu. Nitekim Mabeyin Başkâtibi Ali Cevat Bey,fezlekesinde, Sultan'm isyan patlak verdiği gün oda sında bir imzasız mektup bulunduğunu, bu mektupta askeri ayaklanmanın kendi aleyhinde olmadığının yazıldığını bildirmektedir. Abdülhamid, bu yüzden isyanı pasif hareketleriyle izlemiş, Hareket Ordusu geldiği zaman da aynı pasif davranışı sürdürmek istemiştir. Maamafih hemen söylemek gerekir ki, eğer Mahmut Şevket Paşa ve beraberindekiler günün heyecanına kapılsalar ve Abdülhamid'i derhal devirmeye kararlı olduklarını bildirselerdi, evhamlı padişah mukavemete karar verebilirdi.
MAHMUT ŞEVKET PAŞA'NIN TELGRAFI
Yeşilköy'de toplanan ve Ahmet Rıza Bey'in yeri ne Sait Paşa'yı başkanlığa getiren Millet Meclisi ilk iş olarak Abdülhamid'in halli meselesini ele almıştı.Müzakereler
gittikçe alevleniyor, milletvekilleri 31 Mart isyanının kızgınlığı, yurdun her yanından gelen bağlılık telgraflarının heyecanıyla padişahı tahttan indirmek istiyorlardı. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa ise böyle davranışı zamansız ve gereksiz buluyor du. Aslında paşanın hakkı da yok değildi. Zira asker Rumeli'den meşrutiyetle beraber padişahı ortadan kaldırmak isteyenleri cezalandırmak için yola çıkmıştı. Tersine davranış Hareket Ordusu'nun bir kısmını veya tamamını isyancılar tarafına geçirebilir ve Osmanlı İmparatorluğu o zaman karanlığa gömülebilirdi. Zaten isyancıların adamları Yeşilköy ve çevresinde do laşıyor, Rumeli'den gelen askerleri kışkırtmaya çalışı yorlardı. Nihayet paşanın müdahalesiyle Meclis deği şik bir karar aldı, İstanbul hükümetine bir tezkere yazıldı. Bu tezkerede padişah, Anayasa'ya sadık kaldığı müddetçe hayatının ve haklarının korunacağından söz ediliyordu. Ayrıca Mahmut Şevket Paşa, 10 Nisan 1325 günü sultana çektiği telgrafla, "İkinci Ordu'nun gelişi dolayısıyla birtakım kötü niyetlinin Padişah'ın halledileceği haberlerini çıkarttıklarını, ancak bunların aslı olmadığını" bildiriyordu.
3 'üncü Ordu Kumandanı, ayrıca Sadrazam'a gönderdiği telgrafta da bir yandan Osmanlı donanmasının da kumandasını yüklendiğine işaret ederken, öte yandan
Abdülhamid'e dokunulmayacağının teminatını veriyordu. Yukarıda işaret ettiğimiz gibi Sultan Abdülhamid'i, işte bu teminat telgrafları, aksine karar almamaya yöneltmiştir. Padişah, halledilse bile, hiç değilse canını kurtarmayı da Hareket Ordusu'nun gelişi sırasında düşünmüştür.
İKİ YANLI
Bu arada Ahrar Partisi'ne bağlı ya da muhalif me buslardan iki taraflı çalışanların da amacı hem Abdülhamid'den hem de İttihat Terakki'den kurtulmaktı.
Mesela Dr. Rıza Nur hatıratında şunları yazmaktadır: "Bolu mebusu Habib Meclis'te gizli bir celse yap tırıp kürsüye çıktı. Bütün mebusların Yeşil köy'e davet edildiklerini, derhal gitmeleri gerektiğini söyledi. Kandırdı. Baktım ki iş fena, Meclis'i pençeleri altına alıp hareketlerinin meşruiyetini tastik ettirecekler.
Ondan sonra istedikleri gibi karar verdirecekler. Düşündüm şehre girerlerse harp olacak... Halbuki bu vaka ile ittihatçılardan kurtulunmuştur.
Böyle fırsat bir daha ele geçer mi? Bunları burada bir daha ezip işi bitirmeli. Düşündüm ya Abdülhamid?.. Dedim ki aynı zamanda onu da halletmek mümkündür.
Derhal Harbiye Nezaretime gittim. Nazım Paşa'yı buldum. Bu zatla sevişirdik. İttihatçıları sevmezdi. Asker onu pek sever, ne dese dinlerlerdi.
Hem de Harbiye Nazırı idi. Bu sefer dermansız halde buldum. Meseleyi ve fikrimi izah ettim. "İş işten geçiyor. Sen şu askeri topla 40 bin talimli askerin var,
şunları (Hareket Ordusu'nu) bir hamlede bitir. Ondan sonra dön Abdülhamid'i hallet, işler düzelsin" dedim. Baktım, dudakları morardı, titremeye başladı.
Gayet aciz ve perişan tavırla: " Ben bunu yapamam " dedi. Gerçekten Dr. Rıza Nur'un bütün ısrarlarına rağ men Nazım Paşa böyle bir maceraya girmemiş ve
doktor da kurtuluşu Mısır'a kaçmakta bulmuştu. Nazım Paşa Hareket Ordusu'nun üzerine yürüseydi, onu ezebilir miydi? Dr. Rıza Nur'a göre evet. Ona belgeler
göstermektedir ki Erzurum'daki ordu ve başka birlikler İstanbul üzerine yürümeye hazırdılar. Rıza Nur'unkendi amacına varmak için Türk ordusunu birbirine kırdırmak isteğini açıkça ileriye sürebilmesi hırsların insanları nereye kadar götürdüğünü göstermesi bakımından ilgi çekicidir.
KANLI ÇARPIŞMALAR
Hareket Ordusu 23 Nisan Cuma'yı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul üzerine yürümeye başladı. Ön cüler sabaha karşı şehre girdiler ve İstanbul'un bazı yerleri tutuldu.
Sabah ise fiili işgal başladı. Harekâtta öncü kumandanları olarak,
Binbaşı Fethi Bey (Okyar),
Binbaşı Enver Bey (Paşa),
Binbaşı Ali Hikmet Bey (Ayırdan) ve
Binbaşı Muhtar Bey (Şehit) kolbaşı olarak görev almışlardı.
Ayrıca Hafız Hakkı Bey, 2'nci Ordu'dan
İsmet Bey (İnönü),
Kâzım Bey (Karabekir), birliklere kumanda ediyorlardı.
Hürriyet kahramanlarından Nizayi Bey (Resneli)'in çetecileri Hareket Ordusu'nun bir kolu idi. Bazı tarihçilerin yazdıklarına gö re ordu, 25 tabur idi ve 4 alaya bölünmüştü.
Bazıları na göre ise asker miktarı 22 tabur kadardı. Ayrıca 10 süvari bölüğü, 9 batarya işgalde görev almışlardı. Enver Bey'in kumandasındaki birlik Taşkışla üzerine yürüdü. Ne var ki kışladaki neferler, bir söylenti ye göre 7'nci Alay Kumandanı Albay İsmail Hakkı Bey'in çabasına rağmen, cephaneliği yağma edip silahlandılar ve Enver Bey'in birliği üzerine şiddetli bir ateş başladı. Hareket Ordusu'nun İstanbul'u işgali sırasında en kanlı olaylar gerek Taşkışla, gerekse Taksim Kışlası'nda başı bozuk eratın cahil komutanlara uyarak mukavemete kalkması üzerine meydana gelmiştir. Nitekim Enver Bey'in birliğinde zayiat artınca Taşkışla, Harbiye bahçesine yerleştirilen bataryalarla topa tutulmuş, ayrıca yarma hareketi yapmak isteyen avcılar makineli tüfekle biçilmiştir. Taşkışla'daki isyancılarla Enver Bey birliğinin çatışması aşağı yuka rı bir gün fasılsız sürmüştür. Yine Taksim bölgesinde ki savaş Taşkışla'daki kadar uzamamakla beraber kanlı olmuş, birliğin kumandanı Binbaşı Muhtar Bey vu rulmuştur. Hareket Ordusu'nun şehre girişini ve diğer olayları kısaca gözden geçirelim:
OLAYLARIN PANORAMASI *
İlk ateş Davutpaşa Kışlası yönünden gelmiş, cu ma selamlığına giden süvarilerle kışlanın etrafını iş gal eden piyade arasında kısa bir çarpışma olmuştur.
Çarpışmadan sonra süvariler Beyazıt'taki Harbiye Nezareti'ne çekilmişlerdir. ir Harbiye Nezareti'nde bulunan isyancı askerler kendi başlarına harekete geçip Edirne kapı'yı tutmak istemişlerse de, kısa sürede püskürtülmüşlerdir.
* Rumeli jandarmasıyla birleşen Harbiye öğren cileri Beyoğlu'nu tutmuşlar, ayrıca bir bölük Harbiyeli de sefarethanelerin kapılarını tutmaya memur edilmişlerdi.
Hareket Ordusu, topçu kışlasından gelecek ateş ihtimaline karşı Talimhane gerisindeki çukurluğa yer leştirilmişti. Topçu kışlasmdaki asker teslim teklifini kabul etmeyince derhal karşılıklı ateş başlamış ve ateş bir süre devam etmiştir. Bir ara pencerelerden gelen "Yaşasın hürriyet" çığlıklarına aldanan Hareket Ordusu Birliği Taksim kışlasına açık açık ilerlerken çok şiddetli bir ateşe daha tutulmuşlar ve hayli kayıp vermişlerdir. Sonunda kışla toplarla dövülmek ve yıkıl mak suretiyle ancak teslim olmuştur.
* Topçu kışlasının tesliminden önce birlik kumandanı Kurmay Binbaşı Muhtar Bey'in vurulması gerçekten talihsizliktir. Ordunun genç ve aydın subayı olan Muhtar Bey, yanına bir subay ve bir müfreze alarak Taksim Karakolu önünde Harbiye'ye doğru yürüyüşe geçmiş ve o sırada karşısına kışladan kaçan birkaç isyancı avcı askeri çıkmıştır. Askerler müfre zeyi görür görmez ateşe başlamışlar ve ilk kurşunla Muhtar Bey vurulmuştur. Binbaşının vurulduğu yer bugünkü Şehit Muhtar Caddesi'dir. Taşkışla'daki vuruşma daha önce işaret ettiğimiz gibi Hareket Ordusu'nun İstanbul'u işgali sırasın da en fazla can kaybına sebep olan küçük çapta bir savaştır. Taşkışla'ya hücum eden birliğin başında Binbaşı Enver Bey bulunuyor ve harekâtı, şimdi Divan Oteli'nin karşı tarafında, halen mevcut bir apartmanın çatısından yönetiyordu. Kışladaki avcı taburları Har biye'den yapılan top ateşi karşısında tıpkı Topçu Kışlası'nda olduğu şekilde teslim olacak gibi davranmışlar, fakat birlik kışlaya doğru yürüyüşe geçince şiddetli bir yaylım ateşine girişmişlerdir. Bu ateş yüzünden Hareket Ordusu Birliği hem hayli zayiat vermiş, hem de geriye çekilmek zorunluğu ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak top ateşi ile uzun süre dövüldükten son radır ki, Taşkışla teslim olmuştur. Taşkışla'nm teslimi sırasında kaçmak isteyen isyancılardan bir kısmı öl dürülmüş, bir albay da kurşuna dizilmiştir.
* Beyoğlu kesimindeki kanlı vuruşmalar kadar Babıali'de olanlar da Hareket Ordusu Birliği'ne hayli kayıp verdirmiştir. Edirnekapı'dan şehre giren avcı askerleri
Babıali'ye geldikleri sırada Sadaret binasını korumakla görevli, fakat aynı zamanda isyan etmiş olan taburun şiddetli ateşiyle karşılaşmışlardır.
Hareket Ordusu Birliği derhal mevzi almış, buna karşılık Babıali taburu da diğerlerinden daha intizamlı olarak mevzilere girmişler ve ateşe başlamışlardır.
Bu yüzden kısa sürede Babıali ve Cağaloğlu savaş meydanı haline gelivermiştir. Babıali'deki savaşta, bugünkü İran Konsoloshanesi'nin köşesine, şimdi Derleme
Müdürlüğü olan bina nın yanına, Milli Eğitim Müdürlüğü'nün sokağına yerleştirilen toplar hayli iş görmüş, bir yandan Babıali dövülürken, öte yandan piyadenin morali yükseltilmiş ve akşama kadar süren savaş sonunda isyancılar teslim alınmışlardır.
VE YILDIZ
Beyoğlu bölümünde bütün karakollar ve kışlalar ele geçirildikten sonra Yıldız'ın etrafındaki muhasara özellikle takviye edilmişti. Yıldız çember içine alın mıştı.
Çünkü Abdülhamid'in seçme askerlerden kuru lu muhafızları vardı. İkinci Fırka adı altında toplanan muhafızlar arasında özellikle Arnavutlar vuruşmada ün almışlardı.
Ayrıca fırkanın bataryaları, süvari bölükleri de gerek donatım, gerek eratın eğitimi bakımın dan kuvvetliydi. Kısacası, Muhafız Fırkası, Hareket Ordusu'na uzun süre mukavemet edebilir ve savaş sırasında Yıldız Sarayı da yerle bir hale gelebilirdi. Nitekim Hareket Ordusu öncüleri Yıldız önlerinde görülür görünmez fırkaya bağlı askerler, sarayın cephaneliğini yağmalamışlar ve hendeklerde mevziye gir mişlerdir. Ancak Sultan Abdülhamid, askerlerin silah atmamaları için kesin emir vermiş ve kumandanları eliyle bir kısmım silahtan arındırmışım Bir kısmı ise Beşiktaş'a inerek karşıya geçmişlerdir. Hareket Ordusu da İstanbul'da temizliğini yapmış, birliklerini Yıldız'a yığmıştı. Yıldız Harekâtı'nı Şevket Turgut Paşa yönetiyor, genç kurmaylar Fethi Bey, İsmet Bey, Paşa'ya yardımcı oluyorlardı.
YILDIZTN İŞGALİ
2'nci fırka silahını bıraktıktan sonra Yıldız'm iş galine sıra gelmişti. Ancak Şevket Turgut Paşa Yıldız'da hâlâ muhafız askeri bulunduğundan şüpheleniyor, teslim alman silah sayısıyla 2'nci fırkanın mev cudu arasındaki fark bu şüpheyi büsbütün arttınyordu. Bu yüzden halk arasında çıkan, sarayın dinamitle neceği söylentileri saraydakilerin de kulağına gitmiş, Mabeyin Başkâtibi Cevat Bey hariç, memurların he men hepsi Yıldız 'ı terk etmişlerdir. O kadar ki, elektrik memurları, kandilciler sıvıştıkları için saray karanlıkta kalmıştı. Muhasara iki gün kadar sürdü. İkinci gün olan pa zartesi, akşama doğru içeride asker kalmadığı anlaşıldıktan sonra Yıldız işgal edildi. Askerler sadece harem dairesine girmediler, sarayda bulunan aşçı, uşak, musahipler tutuklandı. Savaş başarıyla sonuçlanmış, isyan artık bastırılmıştı.
25 Nisan'da sıkıyönetim ilan edilecek, isyancı ların elebaşıları birer ikişer sigaya çekilecek ve topla nan Meclis bu defa alkışlar arasında Abdülhamid'i tahttan indirecekti.
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder