21 Aralık 2016 Çarşamba

HASBİHAL YA DA BİZE DAİR,



HASBİHAL YA DA BİZE DAİR,

A. AFŞİN KÜÇÜK

Elimize bir puzzle parçası alıp bu kötüdür diye bağırmamız esasında anlamsız bir olaydır; eğer o puzzle parçalarının tamamının birleşmesinden doğacak büyük resim daha korkutucu boyutta ise. Fertleri bir bir ele almak, toplum kaygısına düşmemek, toplumu ve medeniyeti var eden kurucu paradigmalardan uzaklaşmak veya hiç tanımamak... 

İçtimai meseleleri iptidai ele almak gibi daha büyük dertlerimiz var. Örneğin tecavüz vakaları var. Bu konuda yapılan en yaygın yanlış ise mağdur kadına telkin ve nasihatlerde bulunmak. Kadına nas veren toplum, kadınla empati kurmaya zorluyor kendisini; çünkü erkekle empati kurabilecek kuvvette değil. Ben yapmamın garantisini veremiyor. Neden? Doğduğu günden itibaren profesyonel bir ahlaksız olmak için eğitilmiş olabilir mi ya da yaptıkları şeyler toplumda ona statü kazandırıyordur yahut da daha sert bir soru sormak lazım; toplumun bu fikirler üzerine bina edilmiş olma ihtimali var mıdır? Reklamında, filminde, iş yerinde, kahvesinde, sokağında, dergisinde, müziğinde, içtimai hayatında ve aile hayatında bu davranışı kabul ve makbul bir davranış olarak görülüyor mu? 

Kast ettiğim olay sadece cinsel tatminsizlik olayı değil. Toplumumuzun romantik hayallerle ululadığımız kurucu paradigmalarında sıkıntı var mıdır yok mudur olayıdır. 
Tecavüz gibi olaylar, 40 yılda bir yaşanıyor ise o kişide sorun bulabilirsiniz; ancak bu daimi bir hal almış ise toplumun tamamı hastadır veya hastalıkla mücadele edebilecek direnci yoktur denilebilir. Örneğin toplumda infial etkisi yaratmasını öngördüğümüz bir olayın “ Atasözü ” leşebilmesi, “ Deyim ”leşebilmesi ruhsal ve mantıki açıdan ne derece vicdanlarımızı rahat bırakabilmektedir? 

Şimdi sağınıza, solunuza, internetinize, kitabınıza, reklam tabelalarına, gözünüzün gördüğü, kulağınızın işittiklerine dikkat kesilin; bu hastalığın bağrışmalarını duyacaksınızdır. Kadın vücudunun nasıl metalaştığına, bunun nasıl “ Normalleştiğine ” tanık oluyoruz. Tecavüz kültürünün tuğlasını oluşturan küfrün sıradan olduğu bir toplumda “ Ahlak ” bir o kadar sıra dışı bir mefhumdur dersek şayet yanlış mı olur? 

Dediğim gibi; olay sadece ve sadece tek bir parça ile kendini gösteren bir olay değil. Peki, ya bu puzzle parçaları birleşince, ortaya daha büyük bir rezalet çıkıyor mu? 

Ne dersiniz? 

Başımızdaki en büyük dert kendi olmak zorunda olduklarımızla, olamadıklarımız arasındaki makas açıklığından kaynaklıdır ve olmak zorunda olduklarımıza dair en ufak bilgimizin olmayışındandır. 


Herhangi bir konuda ilgi sahibi iseniz o konuda ahkâm verenlerin, o konuyla ilgili herhangi bir bilgisinin olmadığını hemen kavrar ve sezinlersiniz. Telkin ve nas’ın kurucuparadigmalar yerine geçtiği çarkımızda mesnedi ve mantığı olmayan nas’lardan başka aktarımın olmadığını müşahede etmenizle birlikte fikri sancılarınızın başlaması pektabiidir; ancak bir şartla!

Bilmeliyiz ki bir hastalık, direnci kırılmış bir vücudun en zayıf düşmüş yerinde kendini gösterir. Toplum olarak içinde bulunduğumuz durum bir Palindromu andırıyor.Başarısızlıklarımız ödüllendiriliyor. Bu durum birçok konuda böyle; Milli takımdan tutun da akademilere, oradan siyasete ve hukuka, hatta aile yapısından içtimai hayatışekillendiren öğelere kadar…

Toplumun gerçeklerinden uzaklaşılıp romantik kaygılarla bakınca “ Milliyetçilik ” kavramının günümüzde maalesef yüksek bir seciyenin tezahürü değil; içi boş bir
narsisizmin neticesi olduğunu itiraf etmekte zorlanıyoruz. 
Bir çeşit dilemmadayız.

Bazılarımız bu durumun farkında ve çarkı kırmaya karşı mücadele verirken kendisini saldırgan, kırıcı ve ötekileştirici bir tutum içinde buluyor. Bazıları için durum tamamenfarklı; bu dilemmayı hiper realite olarak kabul edip, kendilerine bir simülasyon evreni yaratıyorlar.
Simulakrlarıyla realitenin bütün kaygılarından uzak, idrak ve sırat kaygısından ziyade yaşantısının en önemli yönlendiricisinin hissi kablel vuku olduğu bir anlayışla hayatınıbirilerinin şekillendirmesine teslim etmiş durumda.

Toplum birkaç ferdin davranışlarını sergiliyor adeta, bu konuda her cenah kendi ferdini hem zihnen hem de şeklen teşekkül ettirmiş durumda. Toplum, cenah cenah birbirinemuhalefet ederken, ortak hasletlerin egosantrik ve antroposantrik kaygılarla kurulduğu bir mutlak. Örneğin Avrupa’da olduğu gibi etnisite övgüsüne dayalı narsist bir ırkçılıkanlayışı ülkemizde dalga dalga yayılırken hâlâ ve hâlâ çok kültürlülüğe, bilimsel bilgiye,istatistik verilerine, realizme ve ekolojik kaygılara karşı olanca direnç trajikomik ve anlaşılamaz bir boyut almış durumda.
Histerik kişilik bozukluğu bir fıtrat olarak fert fert üzerimize giydirilmiş durumda. İçi doldurulamayan ve sadece rant eksenli inşa edilen Gnostik bakış; ferdi, tefekkür zemininden uzak tutmakta. Mefkûresiz ve tefekkürsüz kalan bireyin tutarsızlıklarının hepsi esasında bir tutar arz etmekte. Sorun odaklı değil çözüm odaklı bakamadığımız sürece, “neden”e değil “nasıl”a odaklanamadığımız sürece, kaygısını güttüğümüz Meritokrasi’nin yerini elbette mediyokrasi’ye terk etmek mecburiyetinde kalacağız ya da Polybius’un üç siyasî rejiminin oluşum ve devinim sürecini mükerreren yaşayacağız.

Elbette bu realitenin farkında olmakla birlikte eğer herkesten ve her şeyden tiksinerek ve karanlığa söven bir duruş sergileyerek yaşarsak; ümit var düşüncelerden ve tutumdan vazgeçersek, bu dilemmayı kırıp Namık Kemal gibi Merkez-i hâke atsalar bizi, küre-i arzı patlatır çıkarız diyemezsek şayet aydınlığı getirmek şöyle dursun bu aydınlık için mum yakanların da şevkini kırarız.

Vicdanı ve mantığı terk etmeyerek, ümit var yarınlara uyandığımız günlere olsun.

...

Dipçe:

Puzzle: Yapboz bulmacalar.
Nas: Dogma
Narsizm: Özseverlik
Palindrom: tersinin de aynı olduğu şey.
Dilemma: mantık konularında yaşanılan ikilem
Simülasyon: Bir şeyin ikamesi, benzetileni ya da sahtesi,gerçek olmayan gerçeği temsil eden
göstergelerdir.
Sümulakr: bir olay veya nesneyi varmış gibi yapmak. Ayrıca yazar önerisi Jean Baudrilland
İdrak: Algılama
Hiper realite: Gerçeğin yerini alan şey
İçtimai hayat: Toplum yapısı
Hissi kablel vuku: önsezi, 6. hisse göre karar vermek, davranmak
Egosantrizm: her şeyi kendine dayandırmak, kendine bağlamak, kendine indirgemek, her şeyde kendi
görüş açısından hükümde bulunmak, her şeyde kendini esas almak
Antroposantrizm:insanın her şeyin merkezinde olduğunu öne sürmek. Evrendeki her şey insan içindir ya
da insana hizmet etmek için vardır.
Haslet: huy
Sırat: Yol, hedef
Teşekkül ettirmek: biçimlendirmek
Gnostisizm: din ve aklın yetersiz olduğu sadece sezgilerle ve ezoterizm ile bilginin bilinebileceği anlayışı
Mefkûre: ideal, ülkü
Tefekkür: Düşünce
Meritokrasi:yönetim gücü, yetenek ve kişilerin bireysel üstünlüğüne, yani liyakata dayandığı yönetim
biçimi
Mediyokrasi: yönetme becerisinden yoksun çevrelerin iktidarda egemen olduğu yönetim şekli.
reh-güzâr: Geçilen yol, yol üstü
turfa: acemi, yeni yetme, ham, olmamış
müneccim: yıldız ilmi ile uğraşan kişi


GENCAY
Aylık Fikir - Kültür ve Gençlik Dergisi
Yıl 5 Sayı 58 – Kasım 2016
Ücretsiz e-dergi
www.gencaydergisi.com
bilgi@gencaydergisi.com


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder