13 Aralık 2016 Salı

Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit.., BÖLÜM 3




Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit.., BÖLÜM 3


Libya: Parçalanma Sürecinde Olan Bir Ülke


Tunus’ta başlayan ayaklanma 15 Şubat 2011’de Libya’ya sıçramıştır. İlk isyan Kaddafi rejimi tarafından dışlandığı düşünülen petrol zengini Bingazi bölgesinde başlamıştır. 19 Mart’ta Fransa’nın başını çektiği Batılı güçler Libya’ya müdahale kararı almışlardır. Batı ordularının desteğini alan isyancı güçler 28 Ağustos 2011’de başkent Trablus’u ele geçirmişler ve 20 Ekim 2011’de Kaddafi infaz edilmiştir. Bu süreçte en dikkat çekici husus NATO güçlerinin El Kaide militanları ile Kaddafi’ye karşı işbirliği yapmalarıdır.[29]
Libya’da olanları anlamamız açısından İtalya Başbakanı Berlusconi’nin, 2011 Temmuzunda yaptığı açıklama büyük önem taşımaktadır. Berlusconi, Libya’da NATO uçakları Kaddafi güçlerini İtalya’nın da katkısı ile bombalarken şöyle demektedir: “Libya’da olanların bir halk ayaklanması ile ilgisi yoktur. Libya halkı Kaddafi’yi seviyordu.”…”(Ancak) güçlü adamlar yeni bir dönemi hayata geçirmek için Kaddafi’ye devirmeye karar verdiler” dedikten sonra kendisinin bu sürece destek vermesini de şöyle izah etmiştir: “Amerika’nın baskısı, Cumhurbaşkanı Georgio Napolitano’nun duruşu ve parlamentonun kararı karşısında bana nasıl bir seçim kalmıştı ki?”[30]






Kaddafi sonrasında Libya’da bir devlet düzeni tesis etmek mümkün olmamıştır. Bir millet bilincine ulaşmamış aşiretler coğrafyası olan Libya Batılı petrol şirketlerinin de oluşturduğu ve teşvik ettiği zemin üzerinde hızla Trablusgarp, Bingazi ve Fizan bölgeleri çerçevesinde üçe ayrılma süreci içine sürüklenmektedir. Libya halen sonu görünmeyen bir iç savaş sürecinden geçmektedir.Bu iç savaşta taraflar dört büyük gruba ayrılmışlardır.  Yeni Genel Milli Kongre Bağlıları adlı grupta       Libya Kalkan Gücü, Libya Devrimci Hücresi, Milli Muhafızlar, Amazih ve Tuareg Milisleri bulunmaktadır. Yeni Genel Milli Kongre Bağlıları, Türkiye, Katar ve Sudan tarafından desteklenmektedir. İkinci grubu Libya Meclisi Bağlıları oluşturmaktadır. Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen bu grupta, Libya Milli Ordusu, Zintani Tugayları, Varşefana (Warshefana) ve Tubu (Toubou) Milisleri bulunmaktadır. Üçüncü grup Cihatçı Yerel Yapılardır. Bu yapılar, Bingazi Şura Konseyi Devrimcileri Bağlıları, (Ensar el Şeria, Libya Kalkanı, 17 Şubat Şehitleri Tugayı), Derne Mücahitleri Şura Konseyi, (Ensar el Şeria-Derne, Ebu Salim Şehitleri) Ajdabiya Şura Konseyi, (Ensar el Şeria) örgütleri şeklinde yapılanmışlardır. Dördüncü grup ise her geçen gün etkinli artan IŞİD’dir. IŞİD, Libya’da Barka Vilayeti, Tripoli Vilayeti ve Fezzan Vilayeti olmak üzere üç coğrafi zeminde örgütlenmiştir.

Suudi Arabistan varlığını sürdürecek mi?
Orta Doğu’da parçalanma sadece ABD’nin hedeflediği ülkeler ile ilgili bir süreç değildir. ABD’nin en önemli müttefiki S. Arabistan’da bölünme tehdidi ile karşı karşıya olan ülkeler arasındadır. S. Arabistan tarihin gerisinde kalmış bir ülkedir. Bir aileye ait olan, bu ailenin dini anlayışının topluma dayatıldığı, ancak sahip olduğu petrol kaynaklarının ABD için öneminden dolayı Amerikan askeri ve istihbari desteği ile ayakta kalan S. Arabistan’ın geleceği ile ilgili Ralph Peters gibi Robin Wrigth’da mezhep ve aşiret zemininde bir parçalanma öngörmektedir. Wright, Libya gibi milletleşememiş, hanedanın rüşvet batağındaki çürümüş yönetimindeki Suudi Arabistan’ın muhtemel parçalanma hatları olarak Kuzey  Arabistan, Batı Arabistan, Güney Arabistan, Doğu Arabistan ve ortada Vahabistan’ı çizmektedir.



        
Yemen Tekrar Parçalanacak mı?  
      
Arap Baharı’nın etkisi, Mart 2011’de Yemen’de de görülmeye başlamıştır. Mart 2011’de Yemen polisinin göstericilere ateş açması sonucu 50 gösterici ölmüştür. Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih, iç savaş çıkabileceği uyarısı yaparak olağanüstü hal ilan etmiştir. Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üye ülkeleri Salih’in görevden ayrılmasını, yetkilerini yardımcısı Abdurrabuh Mansur Hadi’ye bırakmasını içinde muhalefet liderlerinin birinin başkanlığında seçime gidilmesini teklif ederek Salih ve ailesine dokunulmazlık teklif etmiştir. Salih görevinden ayrılmayacağını ilan etmiştir. Haziran 2011’de başkanlık sarayına yapılan saldırıda Salih yaralanmış ve tedavi için Suudi Arabistan’a gitmiştir. Eylül 2011’de geri dönmüş ve başkanlığı devretmek için yeni şartlar öne sürmüştür. 23 Kasım 2011’de KİK’in önderliğinde Salih yetkilerini Riyad’da imzalanan bir anlaşma ile devretmiştir. Muhalefet liderlerinin önderliğinde birlik hükümeti kurulmuştur. Salih, Ocak 2012’de Umman’a gitmiştir. 7 Şubat 2012’de Abdurrabuh Mansur Hadi başlattığı seçim kampanyasını 21 Şubat’ta kazanmış ve devlet başkanı olmuştur. Güney Yemen’deki başta Şii/Zeydi Husiler olmak üzere seçimleri boykot ederek Mansur Hadi iktidarını tanımamışlardır.

         



Mansur Hadi karşıtı gösteriler 2 Mart 2012’de başladı. 9 Mart 2012’de Hadi’nin yemin ettiği gün başkanlık sarayına bombalı saldırı düzenlendi ve 30 kişi öldü. Saldırıyı el Kaide üstlendi. El Kaide 7 Mayıs 2012 bir saldırı düzenleyerek 30 yemen askerini öldürdü. 21 Mayıs 2012’de milli bayram provalarındaki saldırıda 101 asker öldü saldırıyı Ensar el Şeria üstlendi. Mansur Hadi’nin başkanlığı da Yemen’deki Şii/Zeydi Husiler tarafından tanınmadı. 2012-2014 yılları arası terör saldırıları devam etti. Husiler hükümette tam olarak temsil edilmedikleri gerekçesi ile hükümet güçleri ile çatıştı. Aralık 2014’te Anayasa yapım sürecinde Mansur Hadi’nin Şii/Zeydi unsurların istediği şekilde varlıklarını kabul etmeyişi ve sisteme katmayışı çatışmaların şiddetini artırdı. Yemen Ordusu üzerinde önemli bir etkiye sahip Ali Abdullah Salih de bu noktada ordunun bazı unsurlarının Mansur Hadi lehine hareket etmesinin önünde durdu. Çatışmalar dolayısıyla başkent Sana’dan Aden’e kaçan Mansur Hadi Yemen’den kaçtı. Husiler Mansur Hadi’nin bulunması için 90 bin dolar ödül verileceğini açıkladı. Yemen’de İran destekli Husiler’in tamamen idareyi ele alma kaygısı karşısında liderliğini Suudi Arabistan’ın yaptığı KİK ülkeleri ve Mısır hava operasyonu başlattı. Operasyon’a ABD istihbarat desteği verirken, Türkiye’de destek verdiğini açıkladı. 25 Mart-21 Nisan 2015 tarihleri arasında Kararlı fırtına operasyonu olarak başlatılan hava saldırıları Suudi Arabistan’ın amaçlanan hedeflere ulaşıldığı açıklaması ile durduruldu. Ancak Husiler’in Suudi Arabistan’a düzenlediği saldırıların durdurulması ve Mansur Hadi’nin yeninde Yemen’e dönmesinin sağlanması için Umudun Geri döndürülmesi operasyonu 22 Nisan 2015’te başlatıldı ve halen devam etmektedir. Mansur Hadi Yemen’e dönmediği gibi Husiler de saldırılarına devam etmektedir.[31]

Orta Doğu’nun Komşusu Pakistan’ın Sorunları

Pakistan, Orta Doğu’nun bittiği yerde başlayan bir ülkedir. Ancak bu başlayış kültürel değil, coğrafi bir başlayıştır. SSCB’nin Afganistan’ı işgalinden sonra başlayan savaş ve daha sonra iç savaşın Afganistan’dan sonra en fazla zarar verdiği ülke Pakistan olmuştur. Afganistan savaşı, Pakistan’ı sürekli istikrarsızlaştırmış, içten içe çürütmüştür. Pakistan’da yaşanan çürüme sürecini Amerikan istihbarat raporlarından izlemekte mümkündür.  CIA, 2000 yılında yayınlanan 2015 öngörü raporunda Pakistan ile ilgili olarak şu yargılaya varılmaktadır. “Pakistan’ın çok daha parçalı, münzevi ve uluslar arası mali yardıma çok daha bağımlı bir ülke haline gelecektir.” Bu öngörünün büyük ölçüde gerçekleştiği görülmektedir. 2005 yılında yayınlanan bir başka Amerikan raporunda ise Pakistan için “Yugoslavya benzeri bir kader” öngörülmüştür: “2015 yılı itibariyle, Pakistan, başarısız bir devlet olacak; iç savaş batağına saplanacak; ülkede kan gövdeyi götürecek; eyaletler arasında düşmanlıklar artacak; nükleer silahların denetimine yönelik bir mücadele patlak verecek ve topyekün bir Talibanlaşma yaşanacaktır.”




ABD Ulusal İstihbarat Konseyi’nin 2008’de yayınlanan “Küresel Eğilimler 2025” adıyla bir raporunda Pakistan’ın geleceği ile şu tespitler yapılmıştır: “Eğer Pakistan 2025 yılına kadar parçalanmadan varlığını sürdürür ise Peştun kabilelerinin daha geniş çaplı bir bütünleşmeye gidecek ve Pakistan ile Afganistan’ı birbirinden Ayıran Durand Hattı’nı silmek için birlikte hareket edecekleri; böylelikle Pakistan’da Peştun’lara ayrılan bölgenin hudutlarını, Pakistan’da Punjabiler, Afganistan’da ise Tacikler ve diğerleri aleyhine genişleyecekleri” iddiası ileri sürülmüştür. 
Pakistan’ın geleceği ile ilgili bu tespitleri daha da vahim hale getirecek husus, Amerikan Ordusunun Afganistan’dan çekilmesinden sonra Afgan iç savaşının etkilerinin daha yıkıcı bir şekilde Pakistan’a yansıma ihtimalidir. Öte yandan Pakistan Belucistan’da devam eden ayrılıkçılık sorunu ile de karşı karşıyadır. Belucistan Pakistan’ın en büyük eyaletidir. 12 milyon nüfusa sahip olan Belucistan’ın İngiliz koloni yönetiminin verdiği özerkliğinin Pakistan’ın kurulmasından sonra kaldırılması bugüne değin beş isyana neden olmuştur. İran ve Pakistan arasında bölünmüş olan Belucistan’ın her iki tarafında da milliyetçilik akımları Batı tarafından desteklenmektedir. Genel çürüme sorunun üstüne binecek olan bir Belucistan’ın bağımsızlığı meselesi Pakistan için aşılması zor bir sorun olabilir.  Ancak Pakistan’ın bütün bu sorunlarına rağmen nükleer bir güç olduğu unutulmamalıdır. Diğer bir nükleer güç olan SSCB’de etnik sorunlar temelinde ayrışmış olmasına rağmen, nükleer potansiyel Pakistan’ın ayrışma sürecini yavaşlatan bir etki yapabilir.        

4 CÜ  BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR

****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder