İsrail’in Eski ABD Büyükelçisi Rabinovic: “ Beşar Esad Tehlikeyi Ancak Şimdilik Bertaraf Edebilir ”
İsrail’in Eski ABD Büyükelçisi Rabinovic: “ Beşar Esad Tehlikeyi Ancak Şimdilik Bertaraf Edebilir ”
22 Nisan 2011
İsrail’in eski Amerika Büyükelçisi, Suriye ile Başmüzakerecisi ve şu anda Tel Aviv Üniversitesi Ortadoğu Tarihi Bölümü’nde Onursal Profesör, New York Üniversitesi’nde Seçkin Global Profesör ve Brookings Enstitüsü’nde Seçkin Akademi Üyesi olan Itamar Rabinovich, Suriye dış politikası ve Suriye-İsrail ilişkileri konularında ORSAM’ın sorularını cevapladı.
ORSAM: Suriye dış politikası ile başlamak gerekirse, sizce Suriye’nin tarihi ve devlet oluşumu süreci bugünkü dış politikasını ne derece etkiliyor?
Itamar Rabinovich: Ortadoğu’nun bu kısmındaki birçok devlet yapaydır. Irak ve Suriye gibi devletlerin sadece isimleri antik fakat sınırları değil. Şu anki sınırları içinde uzun bir tarih ve devlet geleneği olan tek devlet Mısır, göreceli olarak yeni bir devlet olduğu için, Türkiye bile değil. 100 yıl önce Suriye dendiğinde Büyük Suriye akla gelirdi, bugünün Suriye’si değil. Bazı kazalar ya da İngilizce
ve Fransız politikaları sonucunda şu anda bu sınırlarla karşı karşıyayız ve mevcut sınırları içindeki bir Suriye devleti kimliği oluşturmak, Suriyeli liderlerin oldukça fazla zamanını aldı. Güçlü bir Suriye devleti oluşturmayı başaran tek lider ise Hafız Esad oldu, bu onun büyük katkısıdır. Kendisi bile Büyük Suriye fikrini zikrettiğinde, bazen Lübnan, Filistin, Ürdün hakkında konuştu ve bazı belli başlı iddialarda bulundu, ama sonuç olarak güçlü, bütüncül bir Suriye devleti inşa eden ilk kişiydi.
Oğlu da kendi izinden gidiyor. Suriye’nin tarihi üzerindeki ilgisi bunun bir kanıtıdır. Beşar Esad arkeoloji, tarih ve Elba, Emar, Ugarit gibi Suriye’nin binlerce yıllık geleneğini taşıyan antik yerlerin kazılmasına çok ilgi duyuyor. Ama bu da Hafız Esad’ın eseridir.
Birçok Müslüman ülkede Paganizm denen İslam öncesi tarih ihmal edilir. Mısır örneğin. Firavun dönemine sadece 1930 ve 1940’larda ilgi duyuluyordu. O zamanlar Mısır Batı’ya bakan bir Akdeniz ülkesiydi, Doğu’ya bakan bir Müslüman ülke değil. Daha sonra İslam ve Arapçılık önem kazanınca Firavun dönemine yönelik olumsuz bir tavır oluşturuldu. Sedat iktidar olduğunda Mısırlılığı yeniden inşa etti. Tabiki bugün Müslüman Kardeşler’e göre Paganizm hüküm sürüyor.
Aynısı Türkiye için de geçerli. Bernard Lewis’in “ History-Remembered, Recovered, Invented” isimli bir kitabı var, Atatürk’ün Sizin Orta Asya değil,
Hitit kökenli olduğunuza dair tarih mitini nasıl yarattığını anlatıyor. Bu tarihin, Osmanlılık ya da Turancılık ya da Müslümanlık yerine, bir Türk Millet-Devleti
yaratmak üzere pozitif yönde manipüle edilmesidir. Dolayısıyla tarihe olan bakış açısı her zaman devlet başkanlarının görüşlerinin yansıtıcısıdır.
Saddam Hüseyin gibi, aniden Babil’i keşfetmişti çünkü kendisine sadık bir Irak kimliği yaratmak istiyordu.
ORSAM: The View from Damascus: State, Political Community and Foreign Relations in the Twentieth-Century (Şam’dan Görünüm: 20. Yüzyılda Devlet, Siyasi Topluluk ve Dış İlişkiler) isimli son kitabınızda “çatlak Suriye devletinin temelinde, zayıf doğdu ve zulüme maruz kaldığı hissine sahip oldu” diyorsunuz. Bu ezilmişlik hissi hala var mı ve dış politikayı etkiliyor mu?
Itamar Rabinovich: Sanırım bu Suriye için karakteristik bir özellik, Beşar Esad için de öyle. Suriye’de mod ezilmişlikten kibirliliğe oldukça vahşi bir şekilde gidip geliyor. 2005’te Beşar’a bakıldığında, Hariri suikastı, Bush yönetimi ile birlikte, korkunç durumdaydı. İki sene sonra bu durumdan sıyrıldı, Türkiye ile ilişkilerini düzeltti, Lübnan’ı geri alıyor, iyi hissediyor ve elinde birçok dış politika kartı
bulunduruyor. Yani bu geniş ölçekli hislere sahipler.
ORSAM: Göreceli olarak küçüklüğü, sınırlı materyal gücü ve saldırıya açık jeopolitik konumu bir tarafta ve hırsları bir tarafta düşünüldüğünde, bu ikisi arasında bir denge kurmak ve dış politika kartlarına sahip olmak zor olsa gerek.
Itamar Rabinovich: Kesinlikle. Suriye bağımsızlığına kavuşur kavuşmaz, diğer bölge devletleri üzerinde hak iddia ettiler. Daha fazla dayanamadı ve 1958’de Mısır ile birleşti. 1961’de Suriye Mısır’dan ayrıldı, fakat Mısır onu tanımadı. Mısır’ın baskısı karşısında bağımsızlığını yeniden kurması on yıllar aldı. Esad güçlü devletini inşa ettiğinde, Lübnan ve Filistinliler üzerinde hakimiyet kurarak pazarlık kozları ve kartları yaratabileceğini fark etti. Zaten Suriye tüm bu alan üzerinde, yani Levant ya da Verimli Hilal dediğimiz alan üzerinde her zaman kendisinin meşru etki alanı olduğu hissine sahip. Her ülke elinde dış politika kartları olmasını ister. Eğer masaya küçük bir devlet olarak oturursa Suriye’nin kartları ne olur? Ama Lübnan’ı kontrol ederse, Filistinliler üzerinde etki sağlarsa, Amerika Suriye ile konuşmak zorunda çünkü Suriye Irak konusunda anahtar ve İran konusunda da köprü devlet konumunda. Bunlar Suriye’nin kartları ve varlıkları. Eğer bugün Türkiye dış politikasın bakarsak, durum aynı. Türkiye harika bir jeostratejik konuma sahip ve şimdi diyor ki; eğer biz yakın çevremizde, Orta Asya’da, Orta Doğu’da etkili olursak, Irak’la sınırımız var, İran’la sınırımız var, o halde Avrupa bizimle konuşmakta istekli olacaktır. Suriye bu varlıklara sahip değil ve varlıklarını Filistinliler ve Lübnan üzerinden maksime etmeye çalışıyor.
Tabiki bu zor bir iş, toprağını işgal eden İsrail var, ilişkilerinin gergin olduğu ama aynı zamanda da ihtiyaç duyduğu Amerika var.
Dolayısıyla Suriye dış politikasında birçok öğe var ve tutarlı bir politika da yok.
ORSAM: Kitapta Hafız Esad’ın 8 Mart 1974’te devrim kutlamasında sarf ettiği “Filistin, esasında Güney Suriye’nin temel parçasıdır” sözüne yer vermişsiniz.
Itamar Rabinovich: Evet, bu aslında Golda Meir’in bir sözüne karşılıktı. Hala tüm bu bölgenin Büyük Suriye’nin parçası olduğuna ilişkin düşünce var. Ama aniden Tiberya Gölü ya da Celile Denizi üzerinde de iddiada bulunuyorlar. 1949’da Hüsnü Zaim olayında bile, Zaim 1949’da barış yapmak istediğinde, Tiberya Gölü’nde hak iddia etmişti. Bu bir öğe. Bir devlet asla tüm dış politikasındaki tüm öğeleri aynı anda kullanmaz. Eğer Suriye ve İsrail barış yaparsa, Suriye bunları kullanmayacaktır, ama aralarında çatışma olduğu sürece iddialarını en yüksek seviyede tutmak istiyorlar.
ORSAM: Zaim olayından bahsetmişken, The Road Not Taken: Early Arab-Israeli Negotiations (Seçilmeyen Yol: İlk Arapİsrail Müzakereleri) isimli başka bir kita-bınız daha var, kitapta olayı detaylı anla-tıyorsunuz. Özetle nedir bu olay? Eğer seçilmeyen yol seçilseydi, yani Ben Gurion, Hüsnü Zaim’in barış teklifini kabul etseydi, ne fark olurdu?
Itamar Rabinovich: Ben Gurion neden Zaim’in teklifini kabul etmedi ? Zaim 1948’de CIA ajanıydı ve ülkesini bir milyon Dolar’a satmaya hazırdı, o halde Ben Gurion bir sene sonra ona nasıl güvenebilir? Bilemeyiz, belki eğer teklif kabul edilseydi, tarihin akışında bir farklılık olabilirdi ama aslında Hüsnü Zaim bir şakaydı ve onunla yapılan barış Suriye-İsrail ilişkilerinde bir fark yaratmazdı.
ORSAM: Son kitabınıza geri dönersek, coğrafik bir terimden devlete olan dönüşüm bitmeyen bir hikayedir diyorsunuz. Bu hikaye Suriye için hala bitmedi mi?
Itamar Rabinovich: Bitmedi çünkü hala Lübnan üzerinde iddiası var, daha az ama var.
Dahası, Suriye bri aile şirketi. Sivil toplumu olan ve toplumun hükümeti yansıttığı normal bir siyasi düzeni olan bir devlet değil. Esadlar ve Alevi cemaat
öncelikle kendilerini korumak zorunda. Kendileri de bunun anormal bir durum olduğunu biliyorlar. Bugün Suriye kimliği 30-40 sene öncesine göre, daha tutarlı
ama hala gerçekten bitmemiş bir iş.
ORSAM: Bazı uzmanlar Suriye dış politikasını açıklarken rejimin bekası faktörüne çok fazla vurgu yapıyor. Sizce Suriye dış politikası yapımında rejim bekası endişesi ne ölçüde etkili?
Itamar Rabinovich: Daha önce de dediğim gibi bu ezilmişlikten hayatta kalmaya ve hayatta kalmadan da kibirliliğe uzanan bir spektrum. Suriye bölgesel hegemon güç olamayacağını biliyor, ama elindekileri Amerika ve Avrupa ile diyalog kurabilmek için ve etkili bir aktör olabilmek için en iyi şekilde kullanmaya çalışıyor. Yani amaç rejim bekasının ötesinde.
Örneğin Suriye’nin Irak ile ilişkileri. Suriye Irak ile sınırı olmasını istemiyor, Irak’ta Amerikan varlığı istemiyor, İran hakimiyeti istemiyor, zaten Lübnan’da İran etkisi var, o yüzden Türkiye bu anlamda Suriye için dengeleyici güç. Suriye aynı zamanda Irak’ta anarşi de istemiyor çünkü Kürt sorunu var, kendisine de sıçrayabilir. Saddam zamanındaki gibi güçlü bir Irak devleti de istemiyor. Yani her zaman bölgede önemli bir aktör olma ve tehlikelere karşı da aynı zamanda denge kurma isteği var.
ORSAM: Arap milliyetçiliği ne derece etkili?
Itamar Rabinovich: Arap milliyetçiliği dramatik şekilde etkisini yitirdi. 1978’de Fuat Ajami “Arap Milliyetçiliğinin Sonu” isimli bir makale yazmıştı.
Bu önemli çünkü Suriye İran-Irak savaşında İran’ın yanında yer aldı ve şimdi de Körfez ülkeleri tehdit algıladıklarını söylerlerken, Suriye İran’la dost.
Yani Arap milliyetçiliği önemli değil.
ORSAM: Suriye’de dış politika yapımı hakkında bilgi verebilir misiniz?
Itamar Rabinovich: 1960’larda tüm rejim kurumsallaşmamış, kişisel bir nitelikteydi, Filistinliler kullanılıyor, onlar da Esad’a karşı, Cedid ile birliktelerdi. Şimdi rejim daha kurumsal ve sağlam. Ama Suriye dış politikayı devlet çıkarlarına göre idare edecek bir dış politika müessesesine sahip değil. Dış politika alanı aile ve Alevi çevre tarafından domine ediliyor.
Dış politika aktörleri açısından Hafız Esad iktidardayken, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haddam ve Dışişleri Bakanı Şara vardı. Birçok aktör vardı. Irak, İsrail gibi konularda istihbarat liderleri ya da Genelkurmay Başkanı Şihabi gibi kişiler söz sahibiydi. Şimdi Dışişleri Bakanı Muallim daha güçlü, Şara daha zayıf, Haddam devre dışı, hukuk uzmanı olsa da Riyad Davudi etkili. Dolayısıyla
dış politika hala tek bir adamın ve küçük bir grup insanın elinde. Beşar başta zayıftı, ama şimdi kendini hem iç hem dış politika alanında sağlamlaştırdı. Önce Şam Baharı girişiminde bulundu, ama daha sonra istihbarat Beşar’ın ateşle oynadığını ve bu girişime son vermesi gerektiğine karar verdi. Şu anda kesinlikle Beşar konumunu daha sağlamlaştırmış durumda. İran ile ilişkiler, Amerika, Lübnan, barış süreci konularında son söz kendisine ait ve ülkede dış politika müessesi mevcut değil.
ORSAM: Beşar Esad’ın iktidardaki 10. yılının ardından dış politikasını ve liderliğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hafız ve Beşar Esad arasındaki benzerlikler ya da farklar nelerdir?
Itamar Rabinovich: Beşar az çok aynı politikayı uyguluyor. Ama örneğin Hafız Esad’ın İran ile ilişkisi, eşitler arasındaki bir ittifaktı, Beşar ise İran patronken,
Suriye’yi İran’ın müşterisi haline getirdi. Hafız Nasrallah’la hiç bir araya gelmedi, ama Beşar geliyor. Beşar modern bir adam ama Hafız ile aynı duruşa
sahip değil. Baba Esad müzakere etme ve askeri seçeneği de aynı anda bulundurma oyununu daha iyi oynuyordu. Beşar babasından daha az özgüvene sahip. Benim her zaman dediğim gibi Baba Esad havada ateş topları tutardı. Beşar birçok hata yaptı, Irak’ta Amerika ile ikili oynadı ve neredeyse İran üzerinden bir savaşla sonuçlanacaktı.
Beşar 10 yıldır iktidarda, çok şey öğrendi artık daha özgüvenli. Tabi ki Beşar tamamen bir hatadan ibaret değil. Soru ülkenizle ne yapmak istediğiniz. Oyun mu oynamak istiyorsunuz, rejiminizin bekasını mı sağlamak istiyorsunuz, ülkenizi geliştirmek, modernleştirmek, uluslararası çizginin merkezine mi taşımak istiyorsunuz? 20 milyon civarında genç nüfusunuz var, onlara nasıl istihdam edeceksiniz?
Üniversite sisteminiz nasıl? Ülkedeki aydınların durumu nasıl? Bu konularda Beşar başarılı değil. Fakat rejimin bekasını sağlamak, oyunlar oynamak konusunda, önceye göre daha başarılı.
ORSAM: Kitapta, Beşar babasına göre bazı konularda geri adım attı diyorsunuz.
Itamar Rabinovich: Mesele şu ki; Beşar çok fazla konuştu ve her şeyi söyledi. Babasının üzerinde anlaştığı ya da savunmayı bıraktığı konularda geri adım attı, örneğin Filistin meselesini şart koşmak ya da tam normalizasyon konuları. Mesela Faruk el Şara Washington’da Ehud Barak ile buluştuğunda İsrail ile artık varoluşa ilişkin sorunumuz yok, sadece toprak sorunumuz var dedi. Suriye 1948’de olanları unutmaya hazır. Oslo anlaşması imzalandığında Suriye, Filistinlilerin yollarını kendilerinin çizmek istediklerini düşünmüştü,
ama şimdi Filistinlilerin geri dönüş hakkını ve diğer haklarını savunan Hamas var, Suriye Mısır gibi Filistin sorunundan kendisini soyutlayarak bir barış anlaşması imzalamaya sıcak bakacaktır. Dolayısıyla İsrail gelip barış yapmak istediğini söylerse, Beşar’ın babasının üzerinde anlaştığı şartlarda barış imzalayacaktır.
Soru kendini İran ve Hizbullah’tan uzaklaştırması ve ikili oyunu oynamayı bırakması. Ama İran, Hizbullah ve Hamas’la bağlarını koparmamaya çalışacaktır.
ORSAM: İsrail’de Golan Tepeleri’nin Suriye’ye iade edilmesi konusunda, statükoyu korumak ve risk yaratmama yönünde geniş bir kanı var ve Suriye ile barışı ertelemenin altındaki temel motivasyon bu. Bu konudaki fikriniz nedir?
Itamar Rabinovich: Golan Suriye toprağıdır. Mesela Golan’ı Batı Şeria ile kıyasladığınızda, Batı Şeria farklı, yasal durumu net değil. Sina da farklıydı. Sina Mısır ve İsrail arasında tampon bölge niteliğindeydi ve barış anlaşması imzaladıklarında Sina için bir rejim oluşturdular.
Golan tampon bölge olmak için çok küçük. Aynı zamanda konvansiyonal savaş bakımından İsrail’in tepede olması, vadide olmasından daha iyi. Ama bugün tabiki savaş teknolojisi değişti, füzeler var. Ama bence Batı Şeria ve Golan Tepeleri arasındaki en büyük fark, Batı Şeria hiçbir zaman İsrail’in parçası olması, İsraillilerin gittiği bir yer değil ama Golan ülkenin bir parçası ve İsrailliler
gidiyor, vakit geçiriyorlar. Golan’dan çekilme acılı bir süreç olacak.
ORSAM: İsrail’in başmüzakerecisi olarak Suriye’yi barış konusunda samimi buluyor musunuz?
Itamar Rabinovich: 2000’de Esad günün sonunda barış anlaşmasını imzalamak istememiş olabilir. Biz her zaman Suriye’nin barış süreci içinde olmak istediğini, Amerika ile iyi ilişkiler içinde olmak istediğini fakat karar anı geldiğinde her zaman geri çekildiği için, barış anlaşması imzalamaktaki isteğinden şüphe duyduk. Edwin G. Corr’un 2000’de Barak’ın bir fırsat kaçırdığına ilişkin bir argümanı var. Ben buna katılmıyorum, çünkü Esad o sırada koltuğunu devretmekle ilgiliydi, barış ile değil.
Eğer Suriye, Mısır’ın yaptığı gibi bir barış yapmak istiyorsa, neden 1979’da yapmadı? Çünkü Mısır’dan daha fazla kazandım demek istiyor. Suriye İsrail’in küçük düştüğü, “galibin barışını” barışını istiyor.
ORSAM: 2007’de İsrail Suriye’nin nükleer tesislerine saldırdığında sizin “İsrail Suriye’nin ikili oyununu nasıl oynayacağını öğrendi” şeklinde bir yorum yaptığınızı hatırlıyorum.
Itamar Rabinovich: Evet, Olmert’in Türkiye’nin arabuluculuğunu kabul etmesi bir hataydı, Türkiye olduğu için değil, arabuluculuk olduğu için. Biz daha önce direk ve üst düzey müzakereler yapmıştık. Suriyeliler için süreç ve içeri aynı şey. Zaten eğilim süreci azaltma yönündeydi, görüşmeleri daha dolaylı ve düşük düzeyli hale getirmek yönündeydi bu yüzden Olmert bunu nasıl kabul etti bilmiyorum.
Diğer taraftan, İsrail Suriye ile görüşürken, aynı zamanda saldırı gerçekleştirdi. Tıpkı daha önce Suriye’nin İsrail’e yaptığı gibi, hem bizimle konuşup hem de Hizbullah arayıcılığıyla oyun oynadıkları gibi. Yani İsrail Suriye’yi üç kez vurdu; biri nükleer tesis, diğeri Murniye ve Muhammed Süleyman. Sanırım Suriye bunu takdir ediyor, çünkü bu Suriye’nin kendi oyunu.
ORSAM: Suriye’de bu saldırıya ilişkin nasıl bir algı oluştu? Saldırı Suriye’nin İsrail politikasını etkiledi mi?
Itamar Rabinovich: Muhtemelen biri bizim oyunumuzu açığa çıkardı ve oldukça iyi şekilde oynuyor demişlerdir. Fakat bu Suriye’nin politikasını etkilemedi, hala çok cesur adımlar atıyorlar, geçen sene Hizbullah’a füze vermeleri gibi. Aslında bu durum mevcut Amerikan yönetimi çok güçsüz olduğu sürece, İsrail ile çok ilintili değil. Buna ek olarak Suriye’nin Türkiye ile olan yeni ilişkisi, Suriye’ye çok fazla özgüven veriyor.
ORSAM: Son olarak, Suriye’deki mevcut karışıklık hakkında yorumunuz nedir?
Itamar Rabinovich: Beşar Esad mevcut tehlikeyi bertaraf edebilir ama artık muhalefeti saf dışı bırakamaz. Suriye rejimi çökertildi.
ORSAM: Görüşlerinizi ve zamanınızı bizimle paylaştığınız için çok teşekkür ederiz.
* Bu söyleşi ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı Selen Tonkuş Kareem tarafından 14 Nisan 2011’de Tel Aviv, İsrail’de gerçekleştirilmiştir. ORSAM
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder