29 Aralık 2016 Perşembe

İRAN NÜKLEER KRİZİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ BÖLÜM 3


 İRAN NÜKLEER KRİZİNİN TÜRKİYE’YE OLASI ETKİLERİ  BÖLÜM 3


3.2. İran’ın Hürmüz Boğazı’nı Kapatması Senaryosu

İran’ın bütün yaptırımlara rağmen uranyum zenginleştirme çalışmalarına devam etmesi ve nükleer silah üretebilecek kapasiteye ulaşabileceğine ilişkin 
öngörülerde bulunulması, küresel ve bölgesel aktörlerin kaygılarını artırmakta dır. Bu çerçevede Washington yönetimi, İran Merkez Bankası ile iş yapan finans kuruluşlarına yaptırım uygulama kararı almıştır. Bu karara paralel olarak Suriye krizi için toplanan AB Dışişleri Bakanları da 1 Aralık 2011 tarihinde 
143 İran şirketinin mal varlıklarını dondurmuş ve 37 İran vatandaşına seyahat yasağı getirmiştir. Ayrıca petrol ithalatı üzerine İran ile yeni anlaşmaların 
yapılmaması ve 1 Temmuz’dan itibaren petrol ithalatının yasaklanması Ocak 2012’de karara bağlanmıştır.27

AB Komisyonu’nun verilerine göre 2010 yılında AB ülkeleri ham petrol ihtiyaçlarının %5,8’ini İran’dan sağlarken,28 İran ise ham petrol ihracatının 
%17’sini AB’ye yapmıştır. Gelirinin yaklaşık yarısını ham petrol ihracatından elde eden İran’ın bu yaptırımlar karşısında Asya piyasalarına yöneleceği 
düşünülmekte, ancak başta Çin olmak üzere birçok ülke İran’dan ithal ettiği petrolü azaltacak tedbirler almakta29 ve petrol ithalatı Rusya, Afrika ve diğer 
Orta Doğu ülkelerine kaydırılmaktadır.30 ABD diğer ülkelerden de İran’dan yaptığı petrol ithalatını durdurmasını istemektedir. Bu gelişmeler çerçevesinde 
yaptırımların İran üzerindeki etkisinin artacağı söylenebilir.

27 “AB İran’a Petrol Ambargosu Kararı Aldı”, BBC, 23 Ocak 2012. 
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/01/120123_eu_iran_sanction_approved.shtml

28 “Suriye İçin Toplandılar, İran’a Yaptırım Kararı Aldılar”, 
http://www.haberturk.com/dunya/haber/693310-suriye-icin-toplandilar-irana-yaptirim-karari-aldilar 01.12.2011

29 “İran’a AB’den de Petrol Yaptırımı Yolda”,
http://www.cnnturk.com/2012/dunya/01/05/irana.abden.de.petrol.yaptirimi.yolda/643400.0/index.html 05.01.2012 

30 Esin Gedik, “Hürmüz kapanırsa petrol 200 dolara çıkar”, 09 Ocak 2012, 
http://www.aksam.com.tr/hurmuz-bogazi-kapanirsa-petrol-200-dolara-cikar,-cari-acik-36-milyar-dolar-artar-91327h.html 


İran söz konusu yaptırım kararları karşısında Hürmüz Boğazı’nı kapatabileceği tehdidinde bulunmaktadır.31 Bu kapsamda İran Deniz Kuvvetleri, 2012 
başlarında Basra Körfezi ve Hürmüz Boğazı’nda deniz tatbikatı yapmıştır. Bu tatbikatta kısa, orta ve uzun menzilli füze atışları denenmiş; karadan denize 
ve denizden denize atılan füzelerin 200 km mesafedeki hedefleri tam isabetle vurduğu açıklanmıştır. İran, deniz tatbikatının hemen ardından kara kuvvetleriyle de bir tatbikat yapmış ve söz konusu tatbikatlara devam edeceğini belirtmiştir. 

Bu gelişmelerle aynı dönemde Cumhurbaşkanı Ahmedinecad Hürmüz Boğazı’nın girişinde bulunan ve stratejik bir konuma sahip Hürmüzgan Eyaleti’ne bağlı kentleri ve Ebu Musa Adasını ziyaret etmiştir. Bu ziyaret,İran’ın adaya el koyduğu 1971 yılından bu yana adaya yapılan ilk ziyaret olması bakımından sembolik bir önem taşımaktadır. Nitekim bu gezinin akabinde ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt ve Bahreyn hava kuvvetleri 8-14 Nisan 2012 tarihleri arasında Hürmüz Boğazı’nın girişinde ortak bir tatbikat yapmış ve bu tatbikatta Hürmüz Boğazı’nın kapatılması tehdidine 
karşı alınacak tedbirlerin denendiği belirtilmiştir.32 

Tahran yönetimi; ABD’nin Basra Körfezi’nde deniz kuvvetleri bulundurmaması, Hürmüz Boğazı’ndan uçak gemisi ve donanma geçirmemesi yönünde 
uyarılarda bulunurken, Washington yönetimi ise Hürmüz Boğazı’nın her durumda açık bulundurulması için ne gerekirse yapılacağını belirtmiştir. Dönemin 
Amerikan Savunma Bakanı Leon Panetta, Hürmüz Boğazı’nın kapatılmasını “kırmızı çizgi” olarak değerlendirerek boğazın kapatılması durumunda 
gerekli karşılığın ciddi bir biçimde verileceğini vurgulamıştır.33 Diğer yandan 


31 İran Meclis Başkanı Ali Laricani, Hürmüz Boğazı’nın İran için barış boğazı olduğunu belirterek, Umman Denizi ile Basra Körfezi’nde macera arayanların cezalandırılacağını belirtmiştir. Tahran yönetimi, Hürmüz Boğazı ve Basra Körfezi’ne müdahalenin kabul edilemeyeceğini dile getirmektedir.

32 “ABD Uçakları Havalandı, Ahmedinejad Meydan Okudu”, 
http://dunya.milliyet.com.tr/abd-ucaklari-havalandi-ahmedinejad-meydan-okudu/dunya/dunyadetay/13.04.2012/1527934/default.htm 13.04.2012

33 “ABD’den Son Uyarı: Hürmüz Kırmızı Çizgimizdir”, 
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19633574.asp 08.01.2012



İran’ın uluslararası hukuka göre Hürmüz Boğazı’nı tek taraflı kapatma kararı alması söz konusu değildir. Dolayısıyla İran’ın bu yönde bir girişimde bulunması 
ya da boğazı kapatması, uluslararası hukuk ilkeleri doğrultusunda İran’a askeri operasyona uzanabilen yaptırımların alınmasını gündeme getirebilir.

Küresel petrol üretiminin yaklaşık %25’inin Hürmüz Boğazı’ndan yapıldığı dikkate alındığında boğazın kapatılması durumunda petrol fiyatlarının kısa 
süre içinde ciddi bir artış göstereceği tahmin edilmektedir. Nitekim IMF’nin 2012 Dünya Ekonomik Görünüm Raporu’nda Hürmüz Boğazı’nın kapanması 
durumunda petrol piyasalarında ve küresel ekonomide benzeri görülmemiş riskler açığa çıkabileceğine vurgu yapılarak, jeopolitik belirsizliklerin petrol 
fiyat artışını tetikleyeceği belirtilmiştir. Ayrıca petrol piyasalarına ilişkin olası risklerin tanımlandığı raporda İran’ın petrol ihracatını kesme riski ortaya konularak, bu durumda küresel piyasalarda petrol fiyatlarının ilk etapta %20-30 oranında bir artış gösterebileceği, bu artışın iki yıl içinde %50’lere varabileceği 
belirtilmiş ve İran merkezli risk tanımlamalarına yer verilmiştir.34 Geçmişte petrol fiyatlarındaki artışı tetikleyen küresel ve bölgesel olaylar incelendiğinde, 
İran merkezli çıkacak küresel bir krizin petrol piyasaları için ciddi bir risk teşkil edeceği öngörülebilir.35 

Dünyadaki boğazlar arasında petrol lojistiğinde ilk sırada bulunan Hürmüz Boğazı, hem petrol ihtiyacını bu güzergâhtan temin eden ülkeler, hem küresel 
ekonomi, hem de dünya petrolünün %30’unu üreten ve %57 oranında petrol yataklarına sahip olan Körfez ülkeleri (Bahreyn, İran, Irak, Kuveyt, Katar, 
Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan) için hayati bir öneme sahiptir.36 Zira deniz yoluyla yapılan dünya petrol sevkiyatının yaklaşık %40’ı, küresel 
petrol ticaretinin yaklaşık %20’si ve Basra Körfezi’nden yapılan petrol ticaretinin yaklaşık %90’ı Hürmüz Boğazı üzerinden gerçekleştirilmektedir.37 


34 Growth Resuming, Dangers Remain, “World Economic Outlook April 2012”, International Monetary Fund, 
http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2012/01/pdf/text.pdf, 15-16, 34-35.

35 Rudy de Leon, Brian Katulis, Peter Juul, Matt Duss, Ken Sofer, “Strengthening America’s Options on Iran”, Center for American Progress, Nisan 2012, 18.

36 Anthony H. Cordesman, “Iran, Oil, and the Strait of Hormuz”, Center for Strategic and International Studies, 3/26/07, 2. 
http://csiorg/files/media/csis/pubs/070326_iranoil_hormuz.pdf 

37 Ariel Zirulnick, “Getting the Strait of Hormuz straight: an FAQ”, 
http://www.csmonitor.com/World/Middle-East/2011/1229/Getting-the-Strait-of-Hormuz-straight-an-FAQ/Does-Iran-even-have-the-right-to-close-the-Strait 


İran Nükleer Krizinin Türkiye’ye Olası Etkileri

Aşağıdaki tabloda görüldüğü üzere Hürmüz Boğazı’ndan en çok petrol temin eden ülkelerin ABD, Çin, Hindistan, Japonya ve Güney Kore olduğu düşünüldüğünde boğazın kapatılmasının küresel ekonomik sisteme ne denli etkide bulunabileceği daha açık görülmektedir.38

Görüldüğü üzere Tahran yönetiminin Hürmüz Boğazı’nı kapatması durumunda, Avrupa merkezli yaşanan ve henüz atlatılamayan finansal krizin küresel 
bir petrol krizine dönüşeceği ve söz konusu krizden tüm dünyanın etkileneceği ifade edilebilir. ABD ve AB ekonomilerinin güncel durumu ve kırılganlığı 
nedeniyle uluslararası finansal krizi tetikleyebilecek bu sorun, uluslararası kamuoyu tarafından oldukça kaygı verici olarak değerlendirilmektedir. Bu 
sebeple Washington yönetimi, İran’ın Hürmüz’ü kapatabileceği yönündeki açıklamalarına karşı Bahreyn’de konuşlu 5. Amerikan Filosu’na ve bu filonun 
içinde yer alan bir uçak gemisine ek olarak bir İngiliz ve bir Fransız muhribinin de katılımı ile Abraham Lincoln uçak gemisi görev grubunu Körfez’e 
göndermiştir.

Hürmüz Boğazı’nın petrol üreticisi olan Körfez ülkeleri için yaşamsal önemi ve stratejik konumu, başta Suudi Arabistan olmak üzere Körfez ülkelerinin 
İran’a karşı kutuplaşmasına ve ABD ile mevcut stratejik ilişkilerini geliştirmelerine yol açmaktadır. Bu kapsamda Hürmüz Boğazı’nın kapatılma olasılığı gündeme geldikten sonra söz konusu ülkeler bir dizi ortak tatbikat gerçekleştirmiş ve Hürmüz’e alternatif enerji sevkiyat yollarının devreye sokulması konusunda ortak çalışmalarda bulunmuştur. Hürmüz Boğazı’na alternatif oluşturabilecek enerji nakil hatları arasında Doğu-Batı Ham Petrol Boru Hattı (Petroline), Trans-Arap Petrol Boru Hattı (Tapline), Irak-Suudi Arabistan Boru Hattı (IPSA), Trans-Arap Yeni Boru Hattı, Dolphin Hattı ve Abu Dabi 
Ham Petrol Boru Hattı (ADCOP) bulunmaktadır.39 Körfez ülkeleri açısından düşünüldüğünde Hürmüz Boğazı odaklı bir krizin bölgede sıcak çatışmaya 
yol açacak riskleri taşıdığı söylenebilir.


38 Rudy de Leon, Brian Katulis, Peter Juul, Matt Duss, Ken Sofer, “Strengthening America’s Options on Iran”, Center for American Progress, Nisan 2012, 18.

39 Söz konusu enerji güzergâhlarının bir kısmı eski olduğu için bakım ve onarıma ihtiyaç duymaktadır. 

Bir kısmı ise yapım aşamasında olduğu için henüz kullanıma açılmamıştır. Dolayısıyla bu yolların Hürmüz Boğazı’na uzun vadede alternatif olabileceği belirtilebilir. Ancak bu boru hatları arasında en dikkat çekeni, Birleşik Arap Emirlikleri’nin tamamlama aşamasında olduğu ve Hürmüz Boğazı’nı devre dışı bırakan Abu Dabi Ham Petrol Boru Hattı’dır. Buhat gemilerin Körfezi dolaşmalarından kaynaklanan 2 günlük zaman kaybını önlemiş olacağı gibi, günlük 2,5 milyon varil petrol taşıma kapasitesine ulaşacaktır; Leyla Melike Koçgündüz, “Enerjinin Dar Boğazı: Hürmüz”, ORSAM Dış Politika Analizleri, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3290


Türkiye açısından değerlendirildiğinde ise Hürmüz Boğazı’na ilişkin krizin tırmanmasıyla birlikte Türkiye’nin İran’dan ithal ettiği petrolü azaltması ve 
müteakiben kesmesi konusunda baskılar artacaktır. Bu duruma bağlı olarak Türkiye enerji tedarik ettiği ülkeleri çeşitlendirmeye çalışmaktadır. Fakat yaşanacak krize istinaden gerek enerji temini gerekse enerji fiyatlarının artması nedeniyle sosyo-ekonomik açıdan zor bir döneme girilebilir. Bununla birlikte 
Türkiye’nin dış ticaretinde komşu ülkeler arasında önemli bir yere sahip İran ile ekonomik ilişkilerde önemli bir düşüş yaşanabilir. ABD’nin yayımladığı 
İran yaptırım muafiyet listesinde Türkiye’nin yer almaması, önümüzdeki dönemde bu düşüşe ivme kazandırabilir ve Türkiye’nin dış ticaretini olumsuz 
yönde etkileyebilir.

Boğazın İran tarafından kapatılması durumunda Basra Körfezi’nde sıcak bir çatışmanın yaşanması olasılık dâhilindedir. Zira ABD, İngiltere, Fransa ve 
Körfez ülkelerinden oluşan deniz kuvvetleri boğazı kapatma görevini yürüten İran kuvvetlerine müdahalede bulunabilir. İran ise bu duruma Hürmüz 
Boğazı’na mayın döşeyerek karşılık verebilir ve asimetrik güç unsurlarına yönelebilir. İran’ın körfezin en dar kesimini mayınlaması halinde aynı kuvvetler 
mayınları döşemeye çalışan İran kuvvetlerine müdahale edebilir. İran’ın bu girişimleri karşısında Körfezdeki İran donanması ve kıyıda mevzilenmiş füze 
sistemleri vurulabilir. Bu durumda bölgede sıcak çatışma başlayabilir; küresel ve bölgesel çapta terör olaylarında artış görülebilir. 

Tüm bu olası gelişmeler Türkiye’nin son zamanlarda yürüttüğü arabuluculuk politikalarını sürdürmesini zorlaştırabilir. ABD ve Batılı güçler, Türkiye’nin 
İran karşıtı güçler arasında yer alması için baskılarını artırabilir. Türkiye bu desteği açık olarak sağlamaması durumunda, Türk ekonomisi kriz dönemine 
girebilir ve dış ticaret açığı sürdürülemez seviyelere çıkabilir. Türkiye, ABD ve Batı Bloğu içinde yer alması halinde ise İran’ın düşmanca girişimleriyle 
karşılaşabilir. Böyle bir konjonktürde İran’ın doğrudan Türkiye’yi hedef alma olasılığı az olsa da Türkiye’deki terör eylemlerinde artış ve iç karışıklıklar 
yaşanabilir. Söz konusu muhtemel gelişmeler bölgede birinci senaryonun yaşanmasına neden olabileceği gibi üçüncü senaryonun, yani Şii-Sünni çatışmasının fitilini de ateşleyebilir. 

Buna karşın İran’ın boğazı uzun süreliğine kapatma olasılığı çok gerçekçi gözükmemektedir. Zira İran her ne kadar Hürmüz Boğazı’na alternatif enerji 
yolları arayışında olsa da mevcut durumda enerji sevkiyatının önemli bir kısmını bu güzergâhtan gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla boğazın uzun süre 
kapanmasıyla ortaya çıkacak petrol krizinden kendisinin de etkileneceği ve bu durumun zaten yaptırım kararlarıyla açığa çıkan İran’daki sosyo-ekonomik 
gerilimi artıracağı söylenebilir. Sonuç olarak İran, Hürmüz Boğazı’nı kapatma seçeneğini her ne kadar stratejik bir koz olarak ön plana çıkarsa da İran’ın iç 
dengeleri açısından bu tercihin fiiliyata geçirilmesinin ve gerçekleştirilmesi durumunda ise sürdürülebilir bir hamle olmasının zor olduğu düşünülmektedir.


3.3. Şii-Sünni Çatışması Senaryosu

Aralık 2010’da Tunus’ta başlayan ve kısa sürede diğer bölge ülkelerine yayılan halk ayaklanmaları, Orta Doğu’daki bölgesel dengeleri değiştirmekte 
ve Orta Doğu jeopolitiğini yeniden şekillendirmektedir. Mikro boyutta Orta Doğu’yu makro boyutta ise küresel sistemi yeniden inşa eden sistemik değişkenler, bölgesel ve küresel aktörlere fırsat ve riskleri aynı anda sunmaktadır. Yeni güç odaklarının belirdiği, devlet-dışı aktörlerin aktif konuma geldiği, belirsizlik ve öngörülemezliğin ulusal ve uluslararası stratejileri derinden etkilediği böylesine bir süreç, farklı risk ve tehdit unsurlarını açığa çıkarmaktadır. Simetrik olabildiği gibi asimetrik özellikler taşıyan bu tehditlere Suriye’de iktidar ile muhalefet arasında yaşanan çatışmalar örnek olarak gösterilebilir.

Küresel ve özellikle bölgesel düzlemde “yeni bir Soğuk Savaş”ın başladığına dair yorumlara neden olan ve bölgedeki inşa sürecini yakından etkileyen Suriye 
krizi bir yandan bölgedeki jeopolitik ve jeokültürel kutuplaşmaları belirlerken, diğer yandan da olası bir Şii-Sünni çatışmasını gündeme getirmektedir.





Orta Doğu’da Silahlanma ve Orta Doğu Silah Ticaretinde ABD’nin Artan Etkisi



Alttaki veriler gösterdiği üzere ABD’nin Orta Doğu silah pazarındaki payı 2003-2006 döneminde %33 iken, bu oran 2007-2010 döneminde %57’ye 
çıkmıştır. Orta Doğu’ya 2003-2010 arası dönemde yapılan silah anlaşması oranlarını gösteren aşağıdaki tabloda dikkat çeken bir diğer nokta da 
Rusya’nın bölgeye 2007-2010 yıllarında gerçekleştirdiği silah satış oranının bir önceki döneme göre büyük bir düşüş göstermesidir. 2007-2010 
döneminde Rusya’nın Orta Doğu’daki silah pazarının büyük bir oranını ABD ele geçirmiştir.3 Bölge ülkelerinin yoğun bir şekilde silahlanması 
ve artan savunma harcamaları, bölgede çıkacak olası çatışmalara karşı yapılan bir hazırlık olarak değerlendirilebilir.























Bölgedeki halk ayaklanmalarının yol açtığı toplumsal dinamizm, Suriye’deki çatışmalar ile farklı bir boyut kazanmış ve bölgede meydana gelen jeopolitik 
gerginliği üst noktaya taşımıştır. Suriye’deki gelişmelere bağlı olarak bir yanda Batı, Türkiye ve Körfez ülkeleri; diğer yanda ise İran, Lübnan, Irak, 
Rusya ve Çin şeklinde beliren kutuplaşma yalnızca jeostratejik hamleleri içermemekte, aynı zamanda İslam jeopolitiğinde jeokültürel ayrışmalara neden 
olabilecek bir potansiyeli de ihtiva etmektedir.

Suriye’deki çatışma ortamıyla birlikte değerlendirildiğinde bölgedeki bazı aktörlerin Esed rejimini savunurken bazılarının muhalefeti desteklemesi, mezhepsel bir krize yol açabilecek politikaların uygulanma riskini de barındırmaktadır. Esed rejiminden yana tavır alan İran, Lübnan ve Irak ile Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin Suriye konusunda karşı karşıya gelmesi, bölgede mezhepsel bir fay hattının oluşabileceği şeklindeki yorumlara 
neden olmaktadır. Kaldı ki İslam jeopolitiğini böyle bir jeokültürel bölünme oluşturmak suretiyle Şii ve Sünnileri çatışma ortamına çekme politikasına 
ilişkin varsayım kaygıları artırmaktadır. Bölgesel konjonktürde Suriye krizi üzerinden bir yanda öncülüğünü Türkiye’nin yaptığı Sünni dünya ile diğer 
yanda liderliğini İran’ın yaptığı Şii dünyanın cepheleştiği izlenimi doğmaktadır. Uluslararası medya ve kamuoyunda bilinçli ya da bilinçsiz olarak oluşturulan 
bu imaj, olası bir mezhepsel ayrışmanın bölge jeopolitiğinin yeniden inşa edilmesinde katalizör olabileceğini düşündürmektedir.

Son dönemde bölge jeopolitiğinde yaşanan gelişmeler, özelikle Irak ya da Suriye üzerinden çıkabilecek bir Şii-Sünni çatışmasının ciddi şekilde tartışılmasına 
neden olmaktadır. Karar alıcıların Suriye krizinde birbiri aleyhinde yaptıkları sert açıklamalar, Suriye’deki çatışmaların kesilmemesi, başta BM olmak üzere küresel aktörlerin bu sorunun çözümüne ilişkin ortak bir politika üretememesi, ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ülkede mezhepsel gerilimin tırmanması, bölgenin lider gücü olma potansiyelini taşıyan Türkiye ve İran’ın Suriye krizi konusunda karşı karşıya gelmesi ve bölgedeki silahlanmanın artan bir ivmeyle devam etmesi gibi gelişmeler bölgedeki jeopolitik ve jeostratejik gerilimin jeokültürel zemine de yansıma olasılığını güçlendirmektedir.


Orta Doğu’da artan silahlanma ve askeri harcamalar, bölge ülkelerindeki etnik-mezhepsel nüfus dağılımının yanı sıra günümüzdeki mezhepsel ayrışma 
riski ile birlikte değerlendirildiğinde, olası bir çatışma ortamının yayılma potansiyelini göstermektedir. Söz konusu nüfus oranları bir yandan izlenecek 
etnik-mezhepsel politikaların olası bir çatışmaya zemin hazırlaması durumunda ortaya çıkacak fay hattının ne derece derin ve şiddetli olacağını, 
diğer yandan da İran’ın Şii jeopolitiği aracılığıyla özellikle Basra Körfezi ve Orta Doğu havzalarındaki jeokültürel etki alanını göstermektedir. İslam 
jeopolitiğindeki Şii ve Sünni nüfus dağılımını ortaya koyan bu jeokültürel harita aynı zamanda İran’ın bilhassa 1979 Devrimi’nden sonra öncelik verdiği 
Orta Doğu, Güney Kafkasya, Orta ve Güney Asya ve Uzak Doğu jeopolitik kesişim hatlarının oluşturduğu Doğu jeopolitiğinin de “kalpgâhı”nı 
teşkil etmektedir. Dolayısıyla Tahran yönetiminin Humeyni sonrasında süreklilik arz eden dış politikasının jeopolitik, jeostratejik, jeoekonomik ve 
jeokültürel boyutlarının ağırlık merkezini de bu coğrafya oluşturmaktadır.





Öte yandan İran, Arap Baharı kapsamında bölgede meydana gelen gelişmeleri yakından izlemekte, bölgeye yönelik strateji ve politikalarını bu çerçevede 
şekillendirmektedir. İran, ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi ve bölgedeki ABD yanlısı yönetimlerin halk tarafından devrilmesiyle ortaya çıkan jeopolitik 
boşluğu bölgesel gücünü artırmak amacıyla değerlendirmeye çalışmaktadır. Tahran yönetimi bu kapsamda, Şii nüfusa sahip Körfez ülkelerindeki halk 
hareketlerinin başarıya ulaşması için destek sağlamakta ve böylece ABD’nin bölgedeki etkisini kırmayı hedeflemektedir.

Buna karşın önemli bir Şii nüfusa sahip Bahreyn’de ABD’nin 5. Filosu bulunmakta ve diğer Körfez ülkelerinde de ciddi bir ABD askeri varlığı yer 
almaktadır. Ayrıca son yıllarda bölgede artan İran etkisini dengelemek için faaliyet gösteren Körfez İşbirliği Teşkilatı’nın bölgesel ve bölge dışı aktörlerle 
stratejik ilişkilerini geliştirmesi ve bölge ülkelerince yapılan büyük çaplı silah alımları İran’ı rahatsız etmektedir. İran, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap 
Emirlikleri’nin Bahreyn’deki Şii halk ayaklanmasını bastırmak için asker göndermesini şiddetle eleştirmiştir. Ayrıca Suudi Arabistan yönetiminin kendi 
Şii kökenli halkının eylemlerine karşı tutumuna tepki göstermiştir.

İran Orta Doğu’daki Batı yanlısı rejimlere karşı gerçekleştirilen halk hareketlerine destek verirken, Suriye’deki halk hareketlerine sessiz kalarak ve uluslararası 
toplumun Esed yönetimine karşı eleştirilerini Suriye’nin içişlerine müdahale şeklinde yorumlayarak bu konuda farklı bir yaklaşım sergilemektedir. 
Tahran yönetiminin Orta Doğu’daki diğer halk ayaklanmalarından farklı olarak Suriye konusunda izlediği bu politikanın temel nedeni, İran ile yakın ilişki 
içinde bulunan %10-16 oranındaki Nusayrilerin Suriye’de iktidarda olmasıdır. İran’ın Suriye’de yaşanan katliamlara rağmen Esed yönetimine destek vermesi, 
bölgede yükselen Şii-Sünni gerginliğini artırmaktadır.

İran yönetiminin Şii hilalini ön plana çıkararak Şii jeopolitiğindeki hareket serbestîsini artırmak istemesi ve bu yönde stratejiler geliştirmesi, Humeyni’den 
miras kalan dış politika anlayışının bir yansımasıdır. Zira İran’ın öncelikli hedefi bölgede kurduğu Şii eksenini korumak ve bölgesel etkinliğini Şii hilali 
üzerinden genişletmektir. ABD müdahalesi sonrasında Şiilerin iktidarda söz sahibi olduğu ve giderek ağırlık kazandığı Irak da Suriye ve Lübnan’a ilave 
olarak bu eksene katılmıştır. İran, Irak’ta Şii iktidarın yönetimi devralması sonrasında bu ülke üzerindeki etkisini artırmıştır. ABD birliklerinin Irak’tan 
çekilmesinin hemen ardından Irak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Sünni lider Tarık Haşimi hakkında terör olaylarına karıştığı gerekçesiyle tutuklama kararı 
çıkarılması, İran’ın bu ülkeyi kısa bir süre sonra tamamıyla kendi oyun alanı içine dâhil edebileceğini göstermektedir. 

Suriye’deki gelişmeler, Şii-Sünni çatışmasını tetikleyebilecek dinamiklere sahiptir. Şii dünyası ile yakın ilişki içinde olan Nusayri halka dayanan Esed 
yönetimi, büyük çoğunluğu Sünni olan bölgelerde tank, top ve hava araçları kullanarak icra ettiği askeri harekât sonucunda sivil halktan yaklaşık 160.000 
kişinin ölümüne ve çok daha fazla kişinin yaralanmasına neden olmuştur. Çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu muhalif gruplar, bu saldırılara karşı silahlanmış ve ellerinde bulunan hafif silahlarla Esed yönetimine karşı mücadeleye başlamıştır. Bu süreçte Esed rejimine bağlı ordudan ayrılan subaylar tarafından Özgür Suriye Ordusu kurulmuştur. Krizin başlangıcından itibaren İran ise muhalifleri bastırmak için Esed rejimine silah dâhil her türlü desteği vermiştir. Benzer şekilde Irak yönetimi de Esed yönetimine destek vermekte, İran’ın etkisiyle Lübnan’daki Hizbullah da Esed rejiminin ayakta kalması için seferber olmaktadır. Bütün bu gelişmeler dikkate alındığında Şii-Sünni kamplaşmasının oluştuğuna ilişkin değerlendirmeler seslendirilmese de bölgede hissedilmeye başlamıştır.

Farklı oranlarda Sünni nüfusa sahip Arap devletleri ve Türkiye, bu katliamlara tepki göstererek Esed yönetimine karşı eleşirel bir politika benimsemiştir. 
Türkiye, katliamların durdurulması girişimlerinin yanında Esed’in yönetimden uzaklaştırılması için muhalif grupların teşkilatlandırılmasında sorumluluk 
almıştır. Bu dönemde ayrıca Türkiye’ye kaçan Suriyelilerin Suriye sınırları içinde oluşturulacak korumalı bölgelere yerleştirilmesi gündeme gelmiştir. 
Ancak Suriye sınırları içinde bu şekilde tampon bölgeler oluşturulmasının da, Suriye ile gerilimi derinleştirebileceği değerlendirilmektedir. 

Nükleer krizin tırmanmasına bağlı olarak İran’ın Suriye’deki gelişmeleri de kullanarak bir Şii-Sünni çatışmasına zemin hazırlayacak politikalar izlemesi 
durumunda, ortak sınırlara sahip Türkiye’nin bu gelişmeden büyük zarar görmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Olası bir Şii-Sünni çatışması bölgeye ve 
Türkiye’ye tahmin edilemeyecek büyüklükte zararlar verebilir. Bu nedenle gerek uluslararası kamuoyu gerekse Sünni ve Şii nüfusa sahip ülkeler bu 
hassasiyeti dikkate almalıdır. Bu bağlamda Esed yönetimine karşı yapılacak muhtemel bir müdahalenin bölge dışı ülkeler tarafından yapılması daha uygun 
olabilir. BM Güvenlik Konseyi’nde alınabilecek bir kararla bölge dışı aktörler tarafından Suriye’nin ağır silahlarına zarar verilmesi, muhalefeti güçlendirebileceği gibi Esed yönetimini destekleyen grupların mücadele gücünü de kırabilir. Bununla birlikte Türkiye’nin muhalif grupların ortak hareket etmesi 
ve siyasi bir güç haline gelmesinde, çatışma çözümü ve insani yardımlar konusunda sorumluluk alması daha faydalı olabilir.

Sonuç

İran, diplomatik yöntemler ile çözüme kavuşturulamayan nükleer kriz nedeniyle öne sürülen birçok kaos senaryosunun merkezinde yer almaktadır. İran 
nükleer tesisleri ve füze sistemlerinin ABD veya İsrail tarafından düzenlenecek bir askeri operasyon ile vurulması; Hürmüz Boğazı’nın İran tarafından 
kapatılması, bundan dolayı petrol fiyatlarının hızla artması ve küresel ölçekli bir petrol krizinin çıkması; ABD kuvvetlerinin Irak’tan çekilmesi ve Arap 
Baharı’nın etkisiyle Orta Doğu’da oluşan jeopolitik hassasiyetten yararlanan İran’ın Şii-Sünni çatışmasına yol açacak politikalar izlemesi gibi senaryolar 
uluslararası gündemi ciddi biçimde meşgul etmektedir. Bölgesel ve küresel aktörler, İran nükleer krizinin neden olacağı muhtemel gelişmeleri değerlendirmekte ve başta sıcak çatışma olmak üzere masada bulunan tüm seçeneklere karşı tedbir arayışındadır.

Özellikle UAEK’nın 9 Kasım 2011 tarihli raporundan bu yana İran nükleer faaliyetlerinin askeri amaçlı olduğuna dair ciddi şüphelerin bulunması ve yapılan 
müzakerelerden bir türlü sonuç alınamaması, nükleer krizin diplomatik araçlarla çözülemeyeceği yönündeki öngörüleri güçlendirmiştir. Irak’taki gelişmelerle 
birlikte Suriye krizi de göz önünde bulundurulduğunda kaosa doğru evrilmeye başlayan nükleer kriz sürecinin sıcak bir çatışmaya dönüşmesi olasılık 
dâhilindedir. Tahran yönetimi ise bu süreçte nükleer faaliyetlerine devam etmek için zaman kazanmaya çalışmakta ve nükleer krizi geçici bir süreliğine 
de olsa gündemden düşürmek amacıyla Suriye’deki gelişmeler ve bölgedeki diğer gerilim alanlarından faydalanmaya yönelik politikalar izlemektedir. 
Tahran yönetimi, bu strateji çerçevesinde Hürmüz Boğazı’nı kapatacağına ilişkin açıklamalarda bulunarak küresel güvenliği ve uluslararası ekonomik 
sistemi tehdit etmekte; Irak ve Suriye üzerinden Şii hilali ekseninde yürüttüğü bölgesel politikalarla Şiiler ve Sünniler arasında olası bir mezhepsel gerilimi 
tahrik etmektedir. 

Tahran yönetimi, güvenlik eksenli oluşturduğu klasik dış politikasının en stratejik enstrümanları olarak nükleer programını ve füze sistemini görmektedir. 
Bu sebeple nükleer faaliyetlerini, sahip olduğu kısa ve orta menzilli füze sistemleri ve üzerinde çalıştığı kıtalararası balistik füze programlarıyla paralel 
yürütmektedir. İran’ın uranyum zenginleştirmeye devam etmesi ve mevcut nükleer faaliyetleriyle birlikte birçok füze üretmesi, nükleer programının askeri 
amaçlı olduğuna yönelik kaygıları artırmaktadır. Nükleer silahlara ve nükleer silah atma vasıtalarına sahip olan bir İran’ın kendisini avantajlı hissedeceği, 
bölgesel gücünü Şii jeopolitiğini kullanarak yaymaya çalışacağı ve daha ofansif bir politikaya yönelebileceği söylenebilir. Nükleer bir İran, bölgedeki 
diğer ülkeler kadar Türkiye için de tehdittir. 

Bütün yaptırımlara ve tehditlere rağmen nükleer çalışmalarına kararlılıkla devam eden İran, nükleer programının barışçıl olduğunu iddia etmekte, uluslararası 
aktörler tarafından nükleer programına ilişkin karar alma aşamalarında müzakerelerin yeniden başlaması için uygun ortam oluşturmakta ve böylece 
programda ulaştığı her aşamayı uluslararası kamuoyuna kabullendirmek için fırsat yaratmaktadır. Nitekim İran’ın bu politika ile nükleer silah ve atma vasıtası üretebilecek kabiliyete ulaşıncaya kadar zaman kazanmaya çalıştığını öne süren görüşler bulunmaktadır. Bu nedenle Türkiye, İran’a nükleer silah 
üretmek için zaman kazandıracak politikalara zemin hazırladığı izlenimi vermekten özenle kaçınmalıdır. Ayrıca arabuluculuk rolünün İran ve diğer aktörlerin politikaları doğrultusunda kullanılması konusunda dikkatli olmalı ve farkında olmadan krizin tarafı olmaktan kaçınmaya özen göstermelidir. Krizin 
taraflarının bütün tezlerini dikkatle göz önünde bulundurmalı ve krizin geleceğine yönelik tüm seçenekleri hesaplamalıdır. Her senaryoya karşı hazırlıklı 
olunması önemlidir.

Avrupa’da yaşanan ekonomik kriz dikkate alındığında, Batı’nın herhangi bir askeri operasyona girişemeyeceğini düşünen İran’ın bu konjonktürü zaman 
kazanmak için kullanabileceği ve zenginleştirilmiş uranyum üretme kapasitesini Batılı aktörlere kabul ettirmeye çalışacağı öngörülebilir. Batılı ülkeler de 
uygulanan yaptırımların İran üzerindeki etkisini tam olarak görebilmek için belli bir zamana ihtiyaç duymaktadır. Mevcut durumda Batı’nın sert güç uygulamalarından uzak duracağı ve diplomatik araçlarla çözüm arayışına devam edeceği düşünülmektedir. Bu nedenle İsrail’in kontrol edilmesi durumunda 
tarafların müzakerelerle sonuca ulaşmaya çalışabileceği, netice alınamaması halinde gerilimin tırmanabileceği değerlendirilmektedir.

İran sınır komşumuz olmasının yanı sıra Türkiye için birçok yönden önemli bir ülkedir. Türkiye’nin İran ile yapıcı ve dostane ilişkiler içinde bulunması 
ve bu yöndeki politikalarını sürdürmesi olumlu ve gereklidir. Ancak ikili ilişkilerin tarihi arka planı göz önüne alındığında iki ülkenin aslında her zaman 
birbirlerine rakip durumda oldukları görülmektedir. İran’ın halâ bölgedeki devlet-dışı aktörler aracılığıyla yürüttüğü politikaların ve bölgede kurmaya 
çalıştığı nüfuz alanlarının Türkiye’nin çıkarları ile doğrudan çakışacağı öngörülebilir. Bilhassa nükleer silaha sahip olması durumunda İran’ın izleyeceği 
politikaların Türkiye’nin güvenliğini her açıdan tehdit edeceği unutulmamalıdır. Sonuç olarak Türkiye, İran ile ilişkilerinde birçok unsuru birbiriyle 
bağdaştırmak durumundadır. Bir yandan kendi güvenliğinin gereklerini ve ekonomik çıkarlarını gözetirken, diğer yandan İran’ın genel politikası ile nükleer 
programının yol açtığı Orta Doğu’daki kaygı ve hassasiyetler göz önünde bulundurulmalıdır.


Kaynakça

“22 Ocak 2011, P5+1 ile İran Arasında 21-22 Ocak 2011 Tarihlerinde İstanbul’da Gerçekleştirilen Toplantı Hk”, T.C. Dışişleri Bakanlığı, 
http://www.mfa.gov.tr/no_-28_-22-ocak-2011_-p5_1-ile-iran-arasinda-21-22-ocak-2011-tarihlerinde-istanbul_da-gerceklestirilen-toplanti-hk_.tr.mfa.

“AB İran’a Petrol Ambargosu Kararı Aldı”, BBC, 23 Ocak 2012,
http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2012/01/120123_eu_iran_sanction_approved.shtml.

“ABD Uçakları Havalandı, Ahmedinejad Meydan Okudu”, Milliyet, 13 Nisan 2012,
http://dunya.milliyet.com.tr/abd-ucaklari-havalandi-ahmedinejad-meydan-okudu/dunya/dunyadetay/13.04.2012/1527934/default.htm.

“ABD’den Kilit Müttefike F-15”, Milliyet, 29 Aralık 2011, 
http://dunya.milliyet.com.tr/abd-den-kilit-muttefike-f15/dunya/dunyadetay/29.12.2011/1482122/default.htm.

“ABD’den Son Uyarı: Hürmüz Kırmızı Çizgimizdir”, Hürriyet, 8 Ocak 2012, 
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19633574.asp. 

Bahgat, Gawdat, “Iran’s Regular Army: Its History and Capacities”, Middle East Institute, 15 Kasım 2011, 
http://www.mei.edu/content/iran%E2%80%99s-regular-army-its-history-and-capacities.

Barzashka, Ivanka, “Using Enrichment Capacity to Estimate Iran’s Breakout Potential”, Federation of the American Scientists Issue Brief, 21 Ocak 2011, 
http://www.fas.org/pubs/_docs/IssueBrief_Jan2011_Iran.pdf.

“Bomb kills Iran nuclear scientist as crisis mounts”,The Sunday Times, 12 Ocak 2012, 
http://www.sundaytimes.lk/index.php?option=com_content&view=article&id=14649:bomb-kills-iran-nuclear-scientist-as-crisis-mounts&catid=81:news&Itemid=625.

Cordesman, H. Anthony, “Iran, Oil, and the Strait of Hormuz”, Center for Strategic and International Studies, 26 Mart 2007, 
http://csis.org/files/media/csis/pubs/070326_iranoil_hormuz.pdf. 


Çetinsaya, Gökhan, “Türk-İran İlişkileri”, Türk Dış Politikasının Analizi içinde, der. Faruk Sönmezoğlu, Der Yayınları, İstanbul, 2004.

Gardiner, Sam, “The End of the “Summer of Diplomacy”: Assessing U.S. Military Options on Iran”, Century Foundation Report, 2006.

Gedik, Esin, “Hürmüz kapanırsa petrol 200 dolara çıkar”, Akşam, 9 Ocak 2012, 
http://www.aksam.com.tr/hurmuz-bogazi-kapanirsa-petrol-200-dolara-cikar,-cari-acik-36-milyar-dolar-artar-91327h.html.

Grimmett, F. Richard, “Conventional Arms Transfers to Developing Nations, 2003-2010”, CRS Report for Congress, 2010.

“Growth Resuming, Dangers Remain,” International Monetary Fund, Nisan 2012, 
http://www.imf.org/external/pubs/ft/weo/2012/01/pdf/text.pdf.

“HAMAS Rockets”, 
http://www.globalsecurity.org/military/world/para/hamas-qassam.htm.

“Implementation of the NPT Safeguards Agreement and Relevant Provisions of Security Council Resolutions in the Islamic Republic of Iran”, GOV/2011/65, 
http://www.iaea.org/Publications/Documents/Board/2011/gov2011-65.pdf.

“Iran Announces Plan to Produce Medical Reactor Fuel”, The Nuclear Threat Initiative, 10 Ocak 2011, 
http://www.nti.org/gsn/article/iran-announces-plan-to-produce-medical-reactor-fuel/.

“İran: Uranyum Takası Türkiye’de Yapılacak”, Radikal, 17 Mayıs 2010, 
http://www.radikal.com.tr/dunya/iran_uranyum_takasi_turkiyede_yapilacak-997227.

“İran Savaş İçin Hazırlanıyor”, Hürriyet, 6 Aralık 2011, 
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19401449.asp.

“İran’a AB’den de Petrol Yaptırımı Yolda”, CNN Türk, 5 Ocak 2012, 
http://www.cnnturk.com/2012/dunya/01/05/irana.abden.de.petrol.yaptirimi.yolda/643400.0/index.html. 

“İsrail’in İran Operasyonunun Detayları Yayınlandı”, Hürriyet, 21 Nisan 2012, 
http://www.hurriyet.com.tr/planet/20389479.asp.

Kaussler, Bernd, “The Iranian Army: Tasks and Capabilities”, Middle East Institute,15 Kasım 2011, 
http://www.mei.edu/content/iranian-army-tasks-and-capabilities.

Koçgündüz, Leyla Melike, “Enerjinin Dar Boğazı: Hürmüz”, ORSAM Dış Politika Analizleri, 5 Mart 2012, 
http://www.orsam.org.tr/tr/yazigoster.aspx?ID=3290.

Leon, Rudy ve diğerleri, “Strengthening America’s Options on Iran”, Center for American Progress, Nisan 2012.

Melman, Yossi ve Hagar Mizrahi, “News of Palestinian Rockets”, 
http://www.jewishpolicycenter.org/2191/haaretz-wikileaks-exclusive-iran-providing-hamas.

“Military Strike Won’t Stop Iran’s Nuclear Program”, Haaretz, 22 Şubat 2010, 
http://www.haaretz.com/news/military-strike-won-t-stop-iran-s-nuclear-program-1.266113.

Özcan, Nihat Ali, “İran Sorununun Geleceği: Senaryolar, Bölgesel Etkiler ve Türkiye’ye Öneriler”, TEPAV Ortadoğu Çalışmaları 1, 2006.

“Programme nucléaire de l’Iran - Déclaration de la Haute Représentante de l’Union européenne”, Catherine Ashton, au nom des E3+3, à l’issue des 
pourparlers à Istanbul les 21 et 22 janvier 2011 (Bruxelles, 22 Janvier 2011), 
http://www.diplomatie.gouv.fr/fr/pays-zones-geo/iran/l-union-europeenne-et-liran/article/programme-nucleaire-de-l-iran.

“Report of the Independent International Commission of Inquiry on the Syrian Arab Republic, Human Rights Council”, 22 Şubat 2012, A/HRC/19/69, 
http://www.ohchr.org/Documents/HRBodies/HRCouncil/RegularSession/Session19/A-HRC-19-69.pdf. 

Salihi, Emin, “Ortadoğu’da Oluşan Yeni Dengeler ve ‘Şii Hilali’ Söylemi”, Bilge Strateji Cilt: 2 Sayı: 4 (Bahar 2011): 183-202.

Sandıklı, Atilla ve Bilgehan Emeklier, “Kaos Senaryolarının Merkezinde İran”, Rapor No: 40, BİLGESAM Yayınları, İstanbul, 2012.

“Security Council Imposes Additional Sanctions on Iran”, 9 Haziran 2010, 
http://www.un.org/News/Press/docs//2010/sc9948.doc.htm.

Shalal-Esa, Andrea ve Bob Burgdorfer, “U.S. Foreign Arms Sales Reach $34.8 Billion”, 5 Aralık 2011, 
http://www.reuters.com/article/2011/12/06/us-pentagon-weapons-idUSTRE7B500R20111206.

Sinkaya, Bayram, “İran Nükleer Programı Karşısında Türkiye’nin Tutumu ve Uranyum Takası Mutabakatı”, Ortadoğu Analiz Cilt: 2 Sayı:18 (2010).

“Suriye İçin Toplandılar, İran’a Yaptırım Kararı Aldılar”, Habertürk, 1 Aralık 2011, 
http://www.haberturk.com/dunya/haber/693310-suriye-icin-toplandilar-irana-yaptirim-karari-aldilar.

Şahin, Mehmet, “Şii Jeopolitiği: İran için Fırsatlar ve Engeller”, Akademik Orta Doğu Cilt: 1 Sayı: 1 (2006).

Taflıoğlu, Serkan, “İran, Silahlı İslami Hareketler ve Barış Süreci”, Avrasya Dosyası İsrail Özel Sayısı Cilt: 5 Sayı: 1 (İlkbahar 1999).

Türkmen, İlter, “Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu Politikası”, Bilge Adamlar Kurulu Raporu, BİLGESAM Yayınları, İstanbul, 2010.

Walt, M. Stephen, “Why Attacking Iran is a Still Bad Idea?”, Foreign Policy, 27 Aralık 2011, 
http://walt.foreignpolicy.com/posts/2011/12/27/why_attacking_iran_is_still_a_bad_idea. 

Zirulnick, Ariel, “Getting the Strait of Hormuz Straight: an FAQ”, The Christian Science Monitor, 29 Aralık 2011, 
http://www.csmonitor.com/World/Middle-East/2011/1229/Getting-the-Strait-of-Hormuz-straight-an-FAQ/Does-Iran-even-have-the-right-to-close-the-Strait.


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder