29 Aralık 2016 Perşembe

Mısır Devriminin Ayak Sesleri BÖLÜM 1



Mısır Devriminin Ayak Sesleri 



Mübarek’in Yerini Koruması oldukça güç görünüyor. 
Doç. Dr. Veysel AYHAN 
ORSAM Ortadoğu Danışmanı 
Abant İzzet Baysal Üniversitesi U.İ.B. 






İsrail’den sonra bölgede en fazla Amerikan desteği alan Mısır’da yaklaşık 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek yönetimine ABD ve Batı ülkelerinden verilen destek, bu ülkenin demokratikleşmesi önündeki en önemli engeli oluşturmakta dır. 

Mısır’da Halk Hareketinin Tarihsel Arka Planı: Yeni Bir Arabi Paşa Devrimi mi? 

İsrail’den sonra bölgede en fazla Amerikan desteği alan Mısır’da yaklaşık 30 yıldır iktidarda olan Hüsnü Mübarek yönetimine ABD ve Batı ülkelerinden 
verilen destek, bu ülkenin demokratikleşmesi önündeki en önemli engeli oluşturmaktadır. 

Mısır’daki demokratik sürece ilişkin Kasım 2003’te Heritage Institute for Democracy’de konuşan eski Amerikan Başkanı George Bush sürpriz bir şekilde Mısır’ın Orta Doğu’daki barış sürecini büyük bir katkı sağladığını ve şimdide Mısır’ın demokrasi için bir şeyler yapmasının zamanın geldiğini söylemişti.1 ABD’nin Mübarek rejiminin demokratik açılımlarına yaptığı vurguya 
karşın 2005-2011 arası dönemde gerçekleştirilen genel ve yerel seçimlerde Ulusal Demokratik Partisi’nin sürekli bir şekilde %80’lerin üstünde oy alması Washington’un demokrasi anlayışı ile Mısır halkının demokratik anlayışının farklı olduğunu ortaya koymuştur. Esasında Mısır’daki parlamenter sistemin kökeni 1840’lara kadar geri gittiğini ve bu sürecin Batılı ülkelerin Mısır’a 
müdahalesiyle sonlandırıldığını görmek gerekir. 

Özellikle 1789 tarihinde Napolyon’un Mısır’a asker çıkartmasından sonra Osmanlı İmparatorluğu 1805’de Mehmet Ali Paşa’yı Mısır’a Vali olarak atamasından sonra danışma meclislerinin oluşturulması ve kadınların iş hayatında erkeklerle birlikte çalışmasına izni verilmesine dikkat çekmek gerekir. Ali Paşa’dan sonra eğitim ve politik alandaki reform hareketleri Hıdiv İsmail döneminde en üst seviyesine ulaşmıştır. İsmail Paşa döneminde Mısır’ın Avrupalılaşması yolunda ekonomik ve sosyal alanda önemli adımlar atılırken, bir yandan da ciddi anlamda Avrupa lılardan borç alınması ileriki yıllarda ülkenin işgal edilmesine yol açacaktır. Hıdiv İsmail Mısır’ı modernleştirme girişimlerinde Batının değerlerini referans almasına karşın Batının askeri ve ekonomik hegemonyasına da karşı çıkmaktaydı. 1842 tarihinde açılan hemşirelik okulundan sonra 1873’de kız öğrenciler için ayı bir okul açılması, aynı zamanda binlerce öğrencinin yurt dışına eğitim almaları için gönderilmesi ve eğitim bütçesinin artırılması da bu anlamda önemli olmuştu. Hıdiv İsmail döneminde 1866 tarihinde bir Şura Meclisi’nin açılmış olması Mısır’daki parlamenter yaşam için bir dönüm noktası olmuştur. Her ne kadar Hıdiv İsmail Şura Meclisi’ni kendi kararlarını onaylayan bir kurum olarak görmüşse de sonuçta Mısırlıların iktidar üzerinde etkisini genişletmeleri olumlu bir gelişme olmuştur. Ancak Mısır’ın modernizasyon çalışmalarını sürdürmesi sonucu yaşanan ekonomik sorunlar en sonunda Mısır ekonomisinin iflas etmesi ve ardından da 1876 tarihinde Süveyş Kanalı’nın açılmasından 7 yıl sonra İngiliz ve Fransızların Mısır maliyesini yönetmesiyle sonuçlanmıştır. 
İki ülke bir de borç komisyonun çalışmasını sağlayabilmek adına hükümette iki bakanla temsil edilmekteydiler. 1876-1882 arası dönemde Mısır halkı bir yandan Batıların ülke ekonomisi ve siyaseti üzerindeki etkilerinden rahatsız olmuş diğer yandan da artan vergilerin yaratmış olduğu ciddi bir yoksullaşma sorunuyla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Hıdiv İsmail’in Batıların Mısır 
üzerindeki etkisini azaltma girişimlerine sert tepki veren İngiltere ve Fransa’nın işgal tehditleri üzerine Osmanlı İmparatorluğu bir fermanla yönetimi İsmail’in oğlu Teyfik’e devrederken bu durum Mısır milliyetçilerinin tepkilerinin daha da artmasına yol açmıştır. Tepkilerin merkezinde 

Tunus Halkının başarısı Mısırlıları Cesaretlendirdi. 





Mısır’ın ekonomik ve siyasal bağımsızlığını kaybettiği eleştirileri bulunmaktaydı.2 

Avrupalıların Mısır ekonomisi ve siyaseti üzerindeki etkisini kaldırmak isteyen Hıdiv İsmail’den sonra bu kez El-Ezher’de eğitim almış ve ardından da orduya katılmış Albay Arabi Paşa’nın sesini yükseltmesi gündeme gelmiştir. Mısır milliyetçiliği temelinde örgütlenen kesimler “Mısır Mısırlılarındır” sloganı ile hareket eden Arabi Paşaya destek vermişlerdir. Hareket içerisinde köylülerden, 
askeri bürokrasiye kadar geniş bir kesim doğrudan yer almıştır. Arabi Paşa etrafında toplanan muhalefet temelde iki talepte bulunmaktaydı. Mısır’ın ekonomik ve siyasi bağımsızlığını kazanmak ve Hıdiv’in yetkilerini hazırlayacakları bir anayasa ile sınırlandırmaktı. Dolayısıyla bir anlamda Hıdiv’in yetkilerinin sınırlandırıldığı anayasal bir düzen kurmayı hedeflemekteydi 
ve bu konuda 1881 yılında başarılı da oldular. Tüm Mısırlı kesimlerin yoğun desteği karşısında Hidiv Teyfik ise Arabi Paşayı Genelkurmay Başkanlığı görevine kadar getirmek zorunda kalınca İngilizlerin ve Fransızların da tepkisi yükselmeye başlamıştır. Arabi Paşa döneminde yeni bir Anayasa hazırlanarak Mısırlıların iktidarla ilişkilerine farklı bir düzen getirilmeye çalışılmıştır. 
Ancak, 1879 sonrası dönemde Mısır’ın iç ve dış politikasında bağımsız bir yön verme çabaları Haziran 1882’e gelindiğinde İngilizlerin askeri tehditleriyle karşı karşıya kalınmasına yol açmıştır. İngiltere’nin Osmanlı’dan Arabi Paşa’yı etkisizleştirecek bir askeri harekatta bulunma talebi doğrudan Abdulhamid tarafından Müslümanların kanının akıtılmasına rıza verilmeyeceğinin 
açıklanması üzere ise Batılı güçlerin Mısır işgali de başlamıştır. 

< Mısır halkının Tunus devriminin ardından sokaklarına döküldüğünü ifade etmek yeterli değildir. Ancak Tunus devriminin ardından Mısırlıların daha güçlü ve daha kararlı bir şekilde değişimi gerçekleştireceklerine olan inançlarının artığını belirtmek gerekir. >

İlk önce İskendire’nin top atışına tuutlması ve işgal edilmesiyle başlayan olaylar en sonunda Arabi Paşa’ya bağlı kuvvetlerin yenilmesiyle sonuçlanmıştır. 1882 Eylülünde son bulan olaylardan sonra Mısır de facto olarak 1950’lere kadar sürecek olan bir İngiliz işgal dönemi yaşayacaktır.3 

İngiltere’nin Mısır’ı işgal etmesinde emperyal çıkarları ve Süveyş Kanalı’nı denetim altında bulundurmak istemesinin yanı sıra Mısırlıların bağımsız politika izleme ve Batıların Mısır ekonomisi ve siyaseti üzerindeki etkilerini kaldırma çabaları gelmiştir. İngiliz işgaline rağmen 19 Nisan 1923’de Mısır’da güçler ayrımı prensibine ve Parlamentonun üstünlüğüne dayanan yeni bir 
anayasa kabul edilmişti.4 Anayasa uyarınca 1924 Ocağında yapılan ilk seçimlerde ise Mısır’ın İngiltere’den bağımsız olmasını savunan Vafd Partisi parlamentoda çoğunluğu sağlayarak hükümeti kurmuştu. Ancak bu demokratik deneyimin ömrü beklendiği gibi uzun süreli olmadı. 

Vafd Partisi hükümeti kurduktan kısa bir süre sonra Sudan nedeniyle İngiltere ile sorun yaşamaya başlamasından sonra Mısır’ın Sudan üzerindeki taleplerini çıkarlarına aykırı bulan İngiltere hükümeti de ilk etapta baskı ile hükümeti istifaya zorladı ardından da 1924 Kasımındaki karşı bir darbe ile 1923 Anayasasını rafa kaldırmıştır. Vafd üyelerinin istifasıyla kıs bir süre sonra ise 
Mısır’da yeni hükümet İngiliz emperyalizmine bağlı kesimlerin Ulusal Birlik Partisi tarafından kuruldu.5 Böylelikle Mısır’daki demokratik süreç dönemin İngiliz çıkarları uğruna sona ermiş olmaktaydı. 1924’ten sonra birkaç kez demokratik bir sürecinin başlamasına dönük girişimler olmuşsa da, bunlar İngiltere’nin müdahaleleri sonucu uzun ömürlü olamamıştı. 




Ancak, II. Dünya Savaşı sonrası bölgede baş gösteren Arap-İsrail Savaşı ve Savaşta Arap güçlerinin büyük bir mağlubiyet alması, tüm Orta Doğu’da olduğu gibi Mısır’da da milliyetçi kesimler ile İngiliz destekli Monarşi arasındaki iktidar krizini derinleştirmişti. Mısır’daki gerginlik, 26 Temmuz 1952’de Hür Subaylar Hareketi adı altında bir grup askerin Kral Faruk’u dokuz aylık oğlu Ahmed Fuad adına tahttan vazgeçip sürgüne göndermesi ile son buldu.6 Mısır’da iktidarı ele geçiren Genç Subaylar farklı siyasi görüşlere sahip olmakla birlikte temelde hepsi Mısır milliyetçisi ve İngiltere karşıtıydı. Bir anlamda Mısır’ın ekonomik ve siyasal bağımsızlığını korumak isteyen farklı kesimlerin bir araya geldiği bir yapı sergilemekteydiler. Albay Nasır siyasal partileri serbest bırakmanın ötesinde dönemin en önemli muhalefet grubunu oluşturan Müslüman Kar-deşlere de Devrim Komite Konseyi’nde yer almaya davet etmişti. Ancak, kısa bir süre sonra Monarşinin ortadan kaldırılmasından sonra Albay Nasır liderliğinde Mısır bir yandan Bağlantısızlar hareketinin kurucuları arasında yer alırken diğer yandan da Mısır milliyetçiliği temelinde bölgesel bir güç olmak için tüm Orta Doğu olaylarında taraf olmaya başlamıştı. Süveyş Savaşı’yla Mısır üzerindeki İngiliz ve Fransız etkisini ortadan kaldırmayı başaran Nasır döneminde Arabi Paşa da 
tarih kitaplarında ulusal bir halk kahramanı ve Mısır devriminin öncüsü rolünü Nasır’dan sonra alan ikinci bir lider olarak yerini almıştır. Nasır döneminde Mısır’ın hem SSCB hem de Batı’dan bağımsız politikalar geliştirme çabası kısa sürede 
Mısır ordusunun halkla doğrudan doğruya karşı karşıya gelmemeye özen gösterdiği gözleniyor. 

Kahire’nin dönemin en önemli politik aktörleri arasında yer almasına yol açmıştır. 

Nasır sonrası dönemde Enver Sedat iktidara geçmiş ve 1970’lerin sonuna kadar Nasır dönemi gibi olmazsa da bağımsız bir dış politikaya izlemeye çalışmıştır. Ancak İsrail’in 1967’den beri 
Sina üzerindeki işgali ve savaş bütçesi Mısır’ın Amerikan politikalarına yaklaşmasını da beraberinde getirmiştir. Nitekim 1973 Savaşı sonrası dönemde Mısır’ın ABD ve İsrail ile dost bir ülke haline gelmesi için yürütülen çabalar en sonunda neticelenmiş ve Mısır İsrail ile kapsamlı bir barış anlaşması imzalamıştır. Her ne kadar bu anlaşma Enver Sedat’ın öldürülmesine yol açmışsa da Sedat’tan sonra iktidarı devralan Hüsnü Mübarek Mısır’ı ABD ve İsrail yörüngesinden çıkartmamaya büyük bir çaba harcamıştır. İsrail’den sonra en önemli Amerikan desteğini alan ikinci ülke konumunda olan Mısır’ın Hüsnü Mübarek ile birlikte siyasal ve ekonomik özgürlüğünü kaybetmenin de ötesinde hem iç hem de dış politikada Amerikan ve İsrail politikalarına öncelik 
vermesi başta Mısırlı milliyetçiler olmak üzere Mısır’daki bir çok kesimin tepkisini çekmekteydi. Kontrollü Demokratikleşme: Mübarek’in Eleştirileri Geçiştirme Girişimleri yapma ihtiyacı hissetmiş ve bu konuda bazı adımlar atmıştı. 

 < Mısır’da Hüsnü Mübarek yönetimi artan tepkiler üzerine 2005 seçimlerinde bir takım düzenlemek Mısır’a bakıldığında 1880’lerdeki gibi iç ve dış politikada bağımsız davranma istediğini dile getiren kesimlerin Kahire’nin Filistin politikasını, Sudan politikasını, Irak işgali sırasında izlediği politikaları ve özellikle de ABD ile ilişkileri ciddi şekilde sorguladıkları görülmektedir. >

Nitekim dönemin koşullarına uygun olarak Hüsnü Mübarek de, Anayasanın 189. maddesinin kendisine tanıdığı yetkiye istinaden Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin gizli oy yöntemi ve çok adaylı şekilde yapılması yönünde yasa değişikliği teklifi sundu. 2005 Şubatında Anayasanın 76. maddesinin değiştirilmesiyle çok adaylı seçim süreci de başlamış oldu. Mısır’da daha önce cumhurbaşkanı adayı parlamento tarafından belirleniyor; halk, yapılan referandumda kendilerine sunulan adayı kabul veya reddediyordu. 

76. maddenin değiştirilmesi Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde diğer partilerinde aday gösterebilmesi açısından oldukça önemli olmasına karşın, aday gösterme süreci de ciddi şekilde sınırlandırılmıştı. Örneğin, yasa gelecek seçimlerde (2011) cumhurbaşkanı adayı gösterecek partinin Parlamento seçimlerinden en az %5 oy almasını öngörmektedir. Buna rağmen Mübarek’in demokratik reform adı altında giriştiği yasal düzenlemek başta ABD olmak üzere Avrupa’da büyük bir ilgi ile karşılanmıştı. Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Havie Solana Mübarek 
tarafından önerilen değişikliğe atfen, Mısır’ın Orta Doğu’nun demokratikleş tirilmesin de öncü bir rol oynadığını açıklamıştı. 7 Oysa Mısırlılar Hüsnü Mübarek’in iktidarını güçlendirmek için bu tür düzenlemeler yaptığını fark etmişlerdi. 7 Eylül 2005’de yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerine Mübarek’in dışında 9 aday katıldı. 9 Eylülde açıklanan seçim sonuçlarına göre Mübarek oy kullanan seçmenlerin %88.7’sinin oylarını alarak yeniden altı yıllığına Cumhurbaşkanı oldu. Mübarek, tek aday olarak girdiği 1999 seçiminde ise oyların yaklaşık %93’ünü olarak seçilmişti. 

Yalnızca alınan oylar değil seçim sürecinde yapılan uygulamalar da Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ileri sürüldüğü gibi demokratik olmadığını 
da göstermektedir. Seçimlere gölge düşüren olaylardan biri Mısır’da seçim komisyonunun, mahkeme kararına rağmen, bağımsız grupların, 
cumhurbaşkanlığı seçimlerinde gözlemci bulundurmasına izin vermemesi olmuştur. Üyeleri yönetim tarafından atanan seçim komisyonu, daha 
önce de yerel veya yabancı sivil toplum örgütlerinin seçim merkezlerine gözlemci göndermesini yasaklamıştı. Seçimlerden önce bir açıklama yapan 
Seçim Komisyonu Başkanı Usame Atteviye, seçim merkezlerinde sadece denetçiler, adaylar ya da temsilcilerinin bulunmasına izin verileceğini 
açıklamıştı.8 



 <  Mısır’daki gösterilere “ Kefen ” giyerek katılan bazı gruplar ölmeye hazır oldukları mesajı veriyor. >

Ayrıca seçimlerde, kayıtlı 32 milyon seçmenden yalnızca %23’ü oy kullanması, halkında demokratik olduğu ileri sürülen sürece inancını göstermektedir.9 Seçimlere katılımın düşük olmasının bir diğer nedeni de bazı muhalif partilerin, ilk kez birden çok adayla yapılan seçimlerin, demokratik olmadığı gerekçesiyle boykot edilmesini istemelerinden kaynaklanmıştı. Boykot kararı katılımı düşürüp, seçimin meşruiyetini gölgelemek amacıyla alınmıştı. Ancak tüm bu açıklamalara karşın Washington’un yanı sıra Havie Solana ve Fransa Cumhurbaşkanı 
Jacques Chirac da, seçimleri demokrasi alanında atılmış çok önemli bir adım olarak niteledi.10 Mısır’da Başkanlık seçimlerini takiben 454 üyeli Halk Meclisi içinde de seçimler yapıldı. Üç aşamalı seçimler Aralık ayında tamamlandı. Diğer seçimlere nazaran daha demokratik bir süreçte tamamlanan seçimlerden, iktidar partisi çoğunluğu gene elde etti. Ancak, yasaklı olduğu için seçimlere bağımsız aday göstererek katılan Müslüman Kardeşlerin 88 sandalye kazanması ise dikkatleri Kahire’deki seçimlere çekti. Ancak 2010 yılında bu kez 264 üyeden oluşan Şura Meclisi’nin üçte ikisi için yapılan seçimlerden Ulusal Demokrat Partisinin 80 milletvekilliği kazanması dikkat çekicidir. Geriye kalan 44 üyeyi 
doğrudan atama yetkisini kullanarak belirleyen Hüsnü Mübarek böylelikle Şura Meclisinin 132 üyesinden 124’ünü kazanmış olmaktaydı. 

2010 yılında ayrıca üye sayısı 518 çıkartılan Halk Meclisi için de seçimler gerçekleştirildi. Yapılan seçimlerin arından Ulusal Demokrat Partisi 440 
milletvekili çıkartırken seçimleri boykot eden muhalefet güçleri beklendiği gibi oldukça sınırlı sayıda sandalye kazanmıştı. Bununla birlikte seçimlerin 
geniş bir kesim tarafından boykot edilmesi seçimlerin meşruiyetinin sorgulanmasını da beraberinde getirmiş ve seçim sonuçlarını 
önemsizleştirmiştir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder