31 MART İSYANI, BÖLÜM 3
HÜKÜMETİN TUTUMU
Asilerin büsbütün azıttığı 15 Nisan Perşembe gü nünün olaylarına geçmeden önce kabinenin tutumu hakkında kısaca bilgi vermek faydalı olacaktır. Ayaklamşı o gece haber alan Merkez Kumanda nı, derhal durumu Harbiye Nazırı Ali Rıza Paşa'ya bil dirir. Paşa, çabuk davranıp Harbiye Nezareti mdeki bir likle harekete geçse, ya da Hassa Ordusu mu harekete geçirse mesele belki de hemen halledilecek, isyancı lar meydanları doldurmadan katılmalar önlenecek, böylece 31 Mart, kısa zamanda bastırılabilecek. Oysa Ali Rıza Paşa, önce askerlerin ne istediğini öğrenme ye çalışmış, ayrıca, Hassa Ordusu Kumandanı Mah mut Muhtar Paşa'ya haber yollayarak görevi başına gelmesini istemiştir... Gerçi vaktin geçmesine rağmen Hassa Ordusu yi ne de o sabah isyanı bastırabilirdi. Çünkü elinde kuv vetli süvari birlikleri vardı. Asker iyi eğitim görmüş tü. Ancak, ordunun harekete geçmesine Sadrazam Hü seyin Hilmi Paşa mani olmuş, kurtuluşu isyanın has talısında değil, isitfada görmüştür. Nitekim, Hassa Ordusu Kumandanı Mahmut Muhtar Paşa'nın sonradan Atina gazetelerine verdiği demeç durumun böyle olduğunu göstermektedir. Mahmut Muhtar Paşa demiştir ki: "İsyan başladığı sırada bastırmak çocuk oyunca ğı kabilindendi. Ancak hükümet şiddetli harekete ke sinlikle karşı koydu. İsyan gittikçe genişledi. İhtilal cilere bu kadar cesaret veren şey padişah tarafından yı kıcı hareketlerinin hoş görüleceği teminatıdır." Hükümet neden ağır davranmıştır? Bu konuda gö rüşler çeşitli. Bir kısım tarih yorumcularına göre, uzun süre devam eden gerici yayınlar hükümetin üzerinde etki yapmış ve hatta patlak veren ihtilalin bastırılamayacağı kanısı daha baştan yerleşmiştir. Bu arada hü kümetin tehlikelere göğüs gerecek kadar canlı olma dığını, İttihat Terakkimin baskısından da zaten bıkıldığını söyleyenler vardır. Başka bir yorum ise sadra zamın Abdülhamid'in yetiştirmesi olduğu ve tutumu nu bu yüzden ağırlaştırdığı şeklindedir. Bunların içinde akla en yakın geleni herhalde hü kümetin gerici yayınların etkisi altında kaldığı, ayrıca başta Dahiliye Müsteşarı Âdil Bey olmak üzere kilit noktalarını işgal eden bazı memurların istihbarat ve uy gulama bakımından hükümeti yanlış yola sevkettiğidir. Ne var ki bütün bu yorumların arasında hiçbiri (bazı hatıralardaki dolayı belirlemeler hariç) dış etki lere dokunulmamakta ve dışla iç arasında bir köprü ku rulmamaktadır. Olsa olsa bu eksiklik o günlerde me selelerin sadece yüzeydeki görünüşlerine bakmak, de rinliğine inmemek alışkanlığından gelmektedir. Oysa bugünkü incelemeler gösteriyor ki içerdeki çekişme kadar Osmanlı İmparatorluğu üzerinde İngiliz-Alman rekabetiyle, Avusturya gibi, Fransa gibi ülkelerin çe şitli yönlerde giriştikleri gizli açık baskılar önemlidir. Hatta belki de iç çekişmeler, bu baskı ve etkiler yü zünden sertleşmekte, genişlemekteydi. * Olayın patlak verdiği salı günü daha önce de yaz dığımız gibi Adliye Nazırı Nâzım Paşa, Lazkiye milletvekili Aslan Bey, katledildiler. Ayrıca, süvari müf rezesinin başında Divanyolu'na doğru ilerleyen Yüz başı Romülüs İpatari, bir avcı neferi tarafından öldü rüldü. Köprü üzerinde İlyas isminde bir mektepli subay vuruldu, cesedi 24 saat.ortada kaldı. Arabacılar ya korkudan, ya da taassuptan zavallı subayın cesedini ta şımayı bile reddettiler. Şerif Sadık Paşa ve katibi Esat Bey, süvari teğmeni Selâhaddin Mümtaz ve üsteğmen Yusuf Nurettin yine öldürülenler arasındadırlar. Yine, olay günü Tanin, Şûrayı Ümmet gazeteleri nin idarehaneleri yağma edilir, İttihat ve Terakki mer kezi basılır. Artık İstanbul'a yağmacılar ve isyancılar hâkimdirler. Akşama doğru Hassa Ordusu'nun asker leri de onlara katılır.
YENİ HÜKÜMET KURULUYOR
Hüseyin Hilmi Paşa'nm istifasıyla boşalan sadra zamlığa Abdülhamid, Tevfik Paşa'yı tayin etmiş, Har biye Nezaretine de Gazi Ethem Paşa getirilmiştir. Ne var ki, bu değişikliğik ve affı şahane isyancıları yola getirmiş değil,aksine biraz daha azdırmıştır. Neticede bir gün sonra Asarı Tevfik harp gemisinin kumanda nı Binbaşı Ali Kabulî Bey, Yıldız Sarayı'nm önünde delik deşik edilerek öldürülecek, saraya sığman subay lar ise kendilerini güçlükle kurtaracaklardır.
ALİ KABULÎ BEY'İN ÖLDÜRÜLMESİ
Asân Tevfik kumandanının katli 31 Mart olayın da özel bir önem taşır. Zira ne kadar tevil edilirse edil sin Ali Kabulî Bey'in öldürülmesinde Abdülhamid'in tutumu büyük rol oynamıştır. Binbaşı Ali Kabulî Bey, isyanın başlangıcında kendi askerlerinin asilerle birleşmesini önlemişti. Hat ta konuşmasında demişti ki: "Padişah, ancak, millet olursa vardır. Milleti mah vetmek isteyenleri bu toplarla kahretmek boynumuzun borcu olmalıdır." İşte bu söz Kabulî Bey'i linç edilmeye kadar gö türdü. Tahrikçiler asker üzerinde işlediler ve binbaşının sözü döndü dolaştı, sarayın topa tutalacağı şekline gir di. Sonunda asilere katılan deniz erleri, Ali Kabulî Bey'i yakalayıp kafesli bir erzak arabasının içine sok tular. Başlarına geçecek bir de imam buldular, bando yu da alarak sarayın önüne götürdüler. ** Hikâyenin bu kısmını, Mabeyin Başkâtibi Ali Cevat Bey, anılarında özetle şöyle anlatıyor: "Sarayın önünde bağnşmalar oluyordu. Padişah gürültünün sebebini Başyaver Şakir Paşa ile Veli Paşa'dan sordu. Şakir Paşa da pencerenin önüne iki as ker çağıdı. Askerler, İstanbul'u topa tutacağı için Bin başı Kabulî Bey'i getirdiklerini söylediler. Binbaşınınkötü adam olduğundan söz ettiler. Padişah dinledi ve (O adamı bana teslim edin, ben tahkik ederim) dedik ten sonra oradaki paşalara Ali Kabulî Bey'in mahfuzen karakola götürülmesini emretti, çekildi. Ben pa dişaha istirahat etmesini tavsiye ettiğim zaman ise şu cevabı aldım: "Maşallah bizi topa tutacak diyorlar, sormayalım mı?" Görülüyor ki vehimlipadişah da Kabulî Bey'in sa rayı topa tutacağına inanmış ve her olayı ince ince he sapladığı halde binbaşının iki yaverle karakola götü rülemeyeceğini tahmin edememiş, ya da tahmin etmek istememiştir. Nitekim Ali Kabulî Bey, daha birkaç adım atma dan asilerin hücumuna uğrar. Yaverler kaçışırlar, za vallı binbaşı orada delik deşik edilerek öldürülür. Şe riat kurbanı olarak cesedi de saray ağaçlarından biri ne asılır.
İSYANIN GELİŞMESİ
31 Mart hareketinin merkezi İstanbul'dur. Ama kısa zamanda kıtaların bulunduğu bütün bölgeleri sar mak istidadını göstermiştir. Özellikle Doğudaki gelişme önemlidir. Çünkü Er zurum ve Erzincan askeri birliklerin yoğun olduğu il ler idiler. Oradaki ayaklanma büyüdüğü takdirde bü tün Doğu asilerin kontrolüne girecek, zaten idareyi ele almak için bekleyen İttihad-ı Muhammedi Cemiyetiteşkilatına Osmanlı devletinin kaderi,teslim edilmiş olacaktı. 13 Nisan (31 mart) günü Erzincan'da bulunan bir likler sancaklarına Kuranıkerim'i bağlayıp silahlarıy la kışlalardan fırladılar, koşu alanında toplandılar. Bin lerce erin silahlı olarak şehir içinden geçişi bütün Er zincanlıları heyecana vermişti. Gerçi birkaç gündür fısıltı yoluyla mektepli subaylara karşı askerin ayak lanacağı yayılmış, silah zoruyla şeriatın isteneceği du yulmuştu. Ne var ki Erzincanlılar yine de binlerce as kerin subaylarına karşı isyan bayrağını çekeceğini tah min etmemişlerdi. İsyancıların kumandanı bir süvari başçavuşuydu. Fakat geriden Erzurum Tümen Kumandanı Yusuf Pa şa tarafından destekleniyordu. Erzincan'daki 4'üncü Ordu Kumandanı Müşir İb rahim Paşa, olayın patlak verişinden daha önce tertip leri duymuş, Yüzbaşı Kemalettin Sami Bey'i (ilerde pa şa), yobazların arasına sokabilmişti. Kemalettin Sami Bey, şeriatçı geçiniyor ve güya askeri destekliyordu. 4'üncü Ordu'nun isyancılara katılmaması, daha doğrusu isyanın kısa sürede bastırılmasında İbrahim Paşa ile Yüzbaşı Kemalettin Sami Bey'in rolleri bü yük olmuştur.
MERKEZ TABURU ERZİNCAN İSYANINI BASTIRIYOR
Ordu Kumandanı İbrahim Paşa, koşu alanında top lanan isyancıların karşısına, berabeinde din adamlarmdan Hacı Fevzi Efendi olduğu halde gitti. Paşa, hem onların isteklerini öğrenecek, hem de Fevzi Efendi vasıtasıyla nasihat verilecekti. İbrahim Paşamın, koşu alanına gelmesi, isyancıların kumandanı olan başça vuşu şaşırtmıştı. Ordu kumandanı, sert müsamahasız bir askerdi. Fakat aynı zamanda, erat tarafından da se vilirdi. Konuşma yaptığı takdirde bir kısmını kandır ması ihtimali çok kuvvetliydi. Üstelik karargâh tabu ru isyana katılmamış, silah elde bekliyordu. Başçavuş bu ihtimalleri düşünerek kumandana sert bir çıkış yapmak, onu askerin karşısında ezmek, korkutmak, konuşturmamak, böylece duruma hâkim olmak istedi. Kısa bir tartışmadan sonra tüfeğini İbra him Paşa'ya çevirdi. İsyanın en kritik noktası burasıdır. İbrahim Paşa eğer korksa, tehdide pabuç bıraksaydı 4'üncü Ordu tüm olarak ayaklanmaya katılacak ve Hareket Ordu su'nun gelişinden sonra bir iç harp bile çıkabilecekti. Hatta belki de Yusuf Paşa birlikleri İstanbul üzerine sevkedip, Hareket Ordusu'nu Trakya'da karşılayacaktı. İbrahim Paşa göğsüne çevrilen tüfeğe şöylece ba kıp meşhur küfürlerinden birini savurdu, akabinde kamçısı başçavuşun suratında sakladı. Şaklamalar bir birini takip etti. İsyancıların bile dehşetle izledikleri bu dayak sahnesi gerçekte Doğudaki ayaklanışm ka derini değiştirmişti. Nitekim İbrahim Paşa ve Hacı Fevzi Efendi, başçavuşu bir yana iterek askerle konu şacaklar, isteklerini soracaklar, nasihatta, bu arada Ermenilere ilişilmemesi tavsiyesinde bulunacaklar ve maddeler üzerinde anlaşıp toplu hareket edebilmek için birliklere kumanda eden çavuş ve onbaşıları erte si gün karargâhta bir toplantıya çağıracaklardır. İbra him Paşamın planı, askerin kışlasına dönmesini sağ lamaktı ve bunda başarılı oldu. Ertesi gün çavuş ve onbaşılar karargâh önünde toplandıkları zaman İbrahim Paşa karşılarındaydı. Ne var ki, etrafları merkez taburu tarafından çevrilmiş, göz açıp kapayıncaya kadar silahları ellerinden almıvermişti. Ordu kumandanı bu işi bitirdikten sonra teker teker kışlaları dolaştı. Zaten olayların etkisi altında kalmış ve kandırıldığını anlamış olan askeri disiplin altına aldı, hatta isyanın üzerinden iki gün geçmeden sıkı bir eğitim programının uygulanmasına başlandı.
ERZURUM'DA
Erzurum'daki hareketin ise önlenmesi çok daha kolay oldu. Ordu merkezinde isyanın kısa sürede bas tırılması Yusuf Paşa'yı şaşırmıştı. İbrahim Paşa Erzu rum'a geldi, çözük durumda bulunan isyancıların üze rine bir süvari müfrezesiyle baskın yapıldı. Bu müfre ze Erzincan'dan yola çıkan ordu birliklerinin öncüsü sanıldı ve asker silahını bıraktı. Yusuf Paşa tutuklan dı. İsyancı tümen kumandanı daha sonra İstanbul'a gönderilecek ve Örfi İdare Mahkemesi'nde idama mahkûm edilecektir.
İSTANBUL'A YÜRÜMEK
İsyanı bastıran 4'üncü Ordu Kumandanı İbrahim Paşa için artık yol açılmıştır. Millet Meclisi'ne bir pro testo telgrafı çeker ve İstanbul üzerine yürümek, Meşrutiyet'i kurtarmak kararında olduğunu bildirir. Aske ri sevk edebilmek için Trabzon'a gemi gönderilmesi ni ister. Telgrafının bir suretini de Selanik'teki 3 'üncü Ordu Kumandanı Mahmut Şevket Paşa'ya gönderir. Mahmut Şevket Paşa verdiği cevapta, 3'üncü Or du'nun 2'nci Ordu'yla birlikte İstanbul'a karşı yürü yüşe geçtiğini, bu bakımdan 4'üncü Ordu'nun yerin de kalması, sarayın muhtemel faaliyetine, asker top lama çabasına karşı tedbir almasını salıklar. Gerçek ten 4'üncü Ordu'nun toplu halde İstanbul'a nakli o gü nün şartları içinde mümkün değildi. Kara yolundan ko ca bir orduyu ulaştırmak güç olduğu gibi, deniz araç larını Trabzon'a göndermek de imkânsızdır. Zira elde o kadar gemi yoktu. Üstelik Doğudan kuvvetin çekil mesi isyanın halka yayılması sonucunu doğurabilir, hatta devlet, dış müdahaleler karşısında kalabilirdi. Bu bakımdan İbrahim Paşa 3'üncü Ordu Kumandam'nm isteğini kabul etti ve sadece doğuyu kontrolü al tında tuttu.
İSYANA KARŞI TEPKİLER
31 Mart ayaklanmasında gerçi asker İstanbul'a hâkim olmuş, Meclis'te destek bulan yobazlar isteklerinin yapılmasını beklemeye başlamışlardır. Şu var ki, isyanın duruma hâkimiyeti, devleti ele geçirmeye kadar götürülememiştir. Bundan şüphesiz irtica hare ketine karşı aydınların, subayların ve İttihat ve Terraki Cemiyetimin gösterdikleri tepkinin rolü büyüktür. Ayrıca ulema denilen hocalardan sadece ileri gelenle rinin dahil olduğu Cemiyet-i İlmiye iki bildiri yayım lamıştır. Ulemanın birinci bildirisi Meşrutiyet'i koru ma amacını taşıyor, ancak isyancıların istemedikleri devlet adamlarını, politikacıları da pek tutmuyorlardı. Mesela birinci bildiride istifa etmiş milletvekillerin den gayrisine ulemanın tam bir güven beslemekte ol duğu ileri sürülüyor ve askerden şeriat ulemasına bağ lılık isteniyordu. İkinci bildiri ise Derviş Vahdetî'nin Meşrutiyet' in kaldırılması hakkındaki telkinlerine kar şıydı ve düzenin şeriata uygun olduğu belirtiliyordu. Fakat, yukarıda da söylediğimiz gibi, asıl tepki aydınlardan ve İttihat-Terakki Cemiyeti'nden gelmiş tir. Cemiyet kısa zamanda bütün şubeleriyle harekete geçmiş bir yandan padişahtan durumun düzeltilmesi istenirken öte yandan 3'üncü ve 2'nci Ordu'nun mü dahalesi için talepler yapılmaya başlanmıştır. O zaman kitle haberleşme araçları yaygın olma dığı ve muhalefet gazeteleri de talan edildiği için ha berler kulaktan kulağa yayılıyor, İstanbul'dan uzaklaşıldıkça tabii olarak bire bin katılıyordu. Padişaha, Millet Meclisi'ne çekilen protesto telg raflarında Hüseyin Hilmi Paşa'dan sonra iş başındakiTevfik Paşa kabinesine güvensizlik belirtiliyor, İstan bul üzerine yürümeye ant içildiği tekrarlanıyordu. İt tihat Terakki örgütleri ayırca çoğu illerin hükümetle te masını hemen hemen kesmiş gibiydiler. Özellikle Rumeli'de heyecan fazlaydı. Zira Ru meli, Bulgarların bir takım marifetler karıştırmak is tediklerinin farkıydaydı. 3'üncü Ordu'daki genç subaylarda meşrutiyeti kurtarmak, milli birliği sağlamak için İstanbul üzeri ne yürümekten başka çare bulunmadığı kanısı genelleşmişti. Genç subayların arasında Kolağası Mustafa Kemal Bey de vardı. Selanik'teki Redif Tümeni'ne gelen telgrafları in celeyen Mustafa Kemal Bey, Üçüncü Ordu'nun Meş rutiyet'i kurtarabileceğini savunuyor ve vakit geçirme den harekete geçilmesini istiyordu. 14 Nisan Çarşamba günü Selanik Redif Tüme ni'nin bütün alayları seferi duruma getirildi ve tümen İstanbul üzerine yürüyüşe geçti. Tümenin Kurmay Başkanı Mustafa Kemal Bey idi.
HAREKET ORDUSU
Celal Bayar, "Ben de Yazdım" isimli eserinde, Hareket Ordusu adının Mustafa Kemal tarafından ko nulduğunu yazar ve Atatürk'ün anlattığı şu anıyı nak leder: "İrticai bastırmayı üzerine alacak askeri kuvvetimiz için bir isim düşünmüştüm. Öyle bir isim olması nı istedim ki, çarpışan tarafların duygularına dokun masın. Herkes bu ismi benimseyebilsin... Fransızca "Mouvement" manasına gelen hareket kelimesi aklı ma geldi. Zaten yürüyüş halindeydik. Kuvvetlerimi zin adı, Hareket Ordusu oldu." Hareket Ordusu, İstanbul'a gelirken Edirne'deki 2'nci Ordu'dan bazı birlikler de ona katıldılar. Yürü yüş muntazam oldu ve ordu önce Halkalı'da karargâh kurdu. Sonra Yeşilköy'e geçti. 22 Nisan'da Mahmut Şevket Paşa, Selanik'ten gelip kumandayı ele aldı. Böylece Hareket Ordusu'na bir tümen değil, bir kurtancı Milli Ordu hüviyeti ve rildi. Mustafa Kemal Bey, yerini daha yüksek rütbeli subaylara, Binbaşı Enver Bey'e bıraktı. O sıralarda hastalanmıştı da. 9 Nisan 1325'te İstanbul'dan kaçıp gelen millet vekilleriyle Millet Meclisi toplantısı yapıldı. Ve mec lisle ordunun meşrutiyet ve özgürlüklerin korunması konusunda fikir birliğinde oldukları ve kararların Mec lis tarafından alındığı açıklandı. Daha sonra İstanbul hükümetiyle Meclis adına temasa geçildi. Hareket Or dusu şehre girmeye hazırlanıyor, ancak hem kan dö külmesini önlemek, hem de müdahaleyi hukuk sınır ları içine oturtmak istiyordu. Padişaha verilen teminat, kışlalarında oturan isyancı askerleri yola getirmek için yapılan sondajların sebebi daha çok bunlardan gelir. Nihayet olaydan 11 gün sonra İstanbul üzerine yürüyüş başladı. İstanbul tarafında Babıali hariç, önemli mukavemet olmadı. Fakat Beyoğlu'nda Hareket Ordusu, mesela Taksim kışlasından ateş edenler karşısın da hayli sıkıntı çekti, hatta kayıp verdi. Fakat Yıldız'da padişaha bağlı kuvvetler de Abdülhamid'in emriyle mukavemet etmeye kalkmayınca mesele halledildi.
PADİŞAHIN TUTUMU
Padişahın, Hareket Ordusu ma mukavemet etmek istememesi, hatta karşı durmak için ısrar edenlerin tekliflerini reddetmesi şüphesiz Sultan'm lehinde bir puandır. Gerçekten Sultan Hamid, Yıldız'daki 2'nci fırkaya mukavemet emrini verse, hele saray muhafız ları da onlara karışmış olsalardı, savaş uzun sürecek, Yıldız'dan kuvvet alan isyancı askerler cüretlerini art tıracaklardı. Şu var ki, Hareket Ordusu'nun ezilmesi veya uzun süre mukavemetle karşılaşması Osmanlı İmparatorluğu içinde belki, belki değil muhakkak bir iç savaşı ortaya çıkaracak, hatta Rumeli büsbütün ko pabilecekti. Üstelik çatışma kızıştığı zaman DüveliMuazzama müdahalesi de beklenebilirdi. Abdülhamid'in karan bir yandan geleceğin gö rülmesiyle olduğu kadar öte yandan verilen teminat larla ilgilidir. Padişah, 31 Mart olaylarında da bir ta rafsız havaya bürünmüş, isyanın özellikle Millet Meclisi'ni, İttihat Terakki Cemiyeti'ni yola getireceğini ummuştu. Nitekim Mabeyin Başkâtibi Ali Cevat Bey,fezlekesinde, Sultan'm isyan patlak verdiği gün oda sında bir imzasız mektup bulunduğunu, bu mektupta askeri ayaklanmanın kendi aleyhinde olmadığının ya zıldığını bildirmektedir. Abdülhamid, bu yüzden isya nı pasif hareketleriyle izlemiş, Hareket Ordusu geldi ği zaman da aynı pasif davranışı sürdürmek istemiştir. Maamafih hemen söylemek gerekir ki, eğer Mahmut Şevket Paşa ve beraberindekiler günün heyecanına kapılsalar ve Abdülhamid'i derhal devirmeye kararlı ol duklarını bildirselerdi, evhamlı padişah mukavemete karar verebilirdi.
MAHMUT ŞEVKET PAŞA'NIN TELGRAFI
Yeşilköy'de toplanan ve Ahmet Rıza Bey'in yerine Sait Paşa'yı başkanlığa getiren Millet Meclisi ilk iş olarak Abdülhamid'in halli meselesini ele almıştı.Mü zakereler gittikçe alevleniyor, milletvekilleri 31 Mart isyanının kızgınlığı, yurdun her yanından gelen bağ lılık telgraflarının heyecanıyla padişahı tahttan indir mek istiyorlardı. Hareket Ordusu Kumandanı Mahmut Şevket Pa şa ise böyle davranışı zamansız ve gereksiz buluyor du. Aslında paşanın hakkı da yok değildi. Zira asker Rumeli'den meşrutiyetle beraber padişahı ortadan kal dırmak isteyenleri cezalandırmak için yola çıkmıştı. Tersine davranış Hareket Ordusu'nun bir kısmını ve ya tamamını isyancılar tarafına geçirebilir ve Osmanlı İmparatorluğu o zaman karanlığa gömülebilirdi. Za ten isyancıların adamları Yeşilköy ve çevresinde do laşıyor, Rumeli'den gelen askerleri kışkırtmaya çalışı yorlardı. Nihayet paşanın müdahalesiyle Meclis deği şik bir karar aldı, İstanbul hükümetine bir tezkere ya zıldı.
Bu tezkerede padişah, Anayasa'ya sadık kaldığı müddetçe hayatının ve haklarının korunacağından söz ediliyordu.
Ayrıca Mahmut Şevket Paşa, 10 Nisan 1325 günü sultana çektiği telgrafla, "İkinci Ordu'nun gelişi dolayısıyla birtakım kötü niyetlinin Padişah'ın halledileceği
haberlerini çıkarttıklarını, ancak bunla rın aslı olmadığını" bildiriyordu. 3 'üncü Ordu Kumandanı, ayrıca Sadrazam'a gönderdiği telgrafta da bir yandan
Osmanlı donanmasının da kumandasını yüklendiğine işaret ederken, öte yandan Abdülhamid'e dokunulmayacağının teminatını veriyordu.
Yukarıda işaret ettiğimiz gibi Sultan Abdülhamid'i, işte bu teminat telgrafları, aksine karar almamaya yöneltmiştir. Padişah, halledilse bile, hiç değilse
canını kurtarmayı da Hareket Ordusu'nun gelişi sırasında düşünmüştür.
İKİ YANLI
Bu arada Ahrar Partisi'ne bağlı ya da muhalif me buslardan iki taraflı çalışanların da amacı hem Abdülhamid'den hem de İttihat Terakki'den kurtulmaktı. Me sela Dr. Rıza Nur hatıratında şunları yazmaktadır: "Bolu mebusu Habib Meclis'te gizli bir celse yap tırıp kürsüye çıktı. Bütün mebusların Yeşil köy'e davet edildiklerini, derhal gitmeleri gerektiğini söyledi. Kan dırdı. Baktım ki iş fena, Meclis'i pençeleri altına alıp hareketlerinin meşruiyetini tastik ettirecekler. Ondan sonra istedikleri gibi karar verdirecekler. Düşündüm şehre girerlerse harp olacak... Halbuki bu vaka ile it tihatçılardan kurtulunmuştur. Böyle fırsat bir daha ele geçer mi? Bunları burada bir daha ezip işi bitirmeli. Düşündüm ya Abdülhamid?.. Dedim ki aynı zaman da onu da halletmek mümkündür. Derhal Harbiye Ne zaretime gittim. Nazım Paşa'yı buldum. Bu zatla sevişirdik. İttihatçıları sevmezdi. Asker onu pek sever, ne dese dinlerlerdi. Hem de Harbiye Nazırı idi. Bu se fer dermansız halde buldum. Meseleyi ve fikrimi izah ettim. "İş işten geçiyor. Sen şu askeri topla 40 bin ta limli askerin var, şunları (Hareket Ordusu'nu) bir ham lede bitir. Ondan sonra dön Abdülhamid'i hallet, işler düzelsin" dedim. Baktım, dudakları morardı, titreme ye başladı. Gayet aciz ve perişan tavırla: "Ben bunu yapamam" dedi. Gerçekten Dr. Rıza Nur'un bütün ısrarlarına rağ men Nazım Paşa böyle bir maceraya girmemiş ve dok tor da kurtuluşu Mısır'a kaçmakta bulmuştu. Nazım Paşa Hareket Ordusu'nun üzerine yürüseydi, onu ezebilir miydi? Dr. Rıza Nur'a göre evet. Ona belgeler göstermektedir ki Erzurum'daki ordu ve başka birlik ler İstanbul üzerine yürümeye hazırdılar. Rıza Nur'unkendi amacına varmak için Türk ordusunu birbirine kırdırmak isteğini açıkça ileriye sürebilmesi hırsların insanları nereye kadar götürdüğünü göstermesi bakı mından ilgi çekicidir.
KANLI ÇARPIŞMALAR
Hareket Ordusu 23 Nisan Cuma'yı 24 Nisan'a bağlayan gece İstanbul üzerine yürümeye başladı. Öncüler sabaha karşı şehre girdiler ve İstanbul'un bazı yerleri tutuldu. Sabah ise fiili işgal başladı. Harekâtta öncü kumandanları olarak
Binbaşı Fethi Bey (Okyar),
Binbaşı Enver Bey (Paşa),
Binbaşı Ali Hikmet Bey (Ayırdan) ve
Binbaşı Muhtar Bey (Şehit) kolbaşı ola rak görev almışlardı.
Ayrıca Hafız Hakkı Bey, 2'nci Ordu'dan
İsmet Bey (İnönü),
Kâzım Bey (Karabekir), birliklere kumanda ediyorlardı.
Hürriyet kahramanlarından Nizayi Bey (Resneli)'in çetecileri Hareket Ordusu'nun bir kolu idi. Bazı tarihçilerin yazdıklarına gö re ordu, 25 tabur idi ve 4 alaya bölünmüştü. Bazıları na göre ise asker miktarı 22 tabur kadardı. Ayrıca 10 süvari bölüğü, 9 batarya işgalde görev almışlardı. Enver Bey'in kumandasındaki birlik Taşkışla üze rine yürüdü. Ne var ki kışladaki neferler, bir söylenti ye göre 7'nci Alay Kumandanı Albay İsmail Hakkı Bey'in çabasına rağmen, cephaneliği yağma edip si lahlandılar ve Enver Bey'in birliği üzerine şiddetli bir ateş başladı. Hareket Ordusu'nun İstanbul'u işgali sırasında en kanlı olaylar gerek Taşkışla, gerekse Taksim Kışlası'nda başı bozuk eratın cahil komutanlara uyarak mukavemete kalkması üzerine meydana gel miştir. Nitekim Enver Bey'in birliğinde zayiat artınca Taşkışla, Harbiye bahçesine yerleştirilen bataryalarla topa tutulmuş, ayrıca yarma hareketi yapmak isteyen avcılar makineli tüfekle biçilmiştir. Taşkışla'daki is yancılarla Enver Bey birliğinin çatışması aşağı yukarı bir gün fasılsız sürmüştür. Yine Taksim bölgesindeki savaş Taşkışla'daki kadar uzamamakla beraber kanlı olmuş, birliğin kumandanı Binbaşı Muhtar Bey vu rulmuştur. Hareket Ordusu'nun şehre girişini ve diğer olayları kısaca gözden geçirelim:
OLAYLARIN PANORAMASI *
İlk ateş Davutpaşa Kışlası yönünden gelmiş, cu ma selamlığına giden süvarilerle kışlanın etrafını iş gal eden piyade arasında kısa bir çarpışma olmuştur. Çarpışmadan sonra süvariler Beyazıt'taki Harbiye Nezareti'ne çekilmişlerdir. ir Harbiye Nezareti'nde bulunan isyancı askerler kendi başlarına harekete geçip Edirnekapı'yı tutmak istemişlerse de, kısa sürede püskürtülmüşlerdir.
* Rumeli jandarmasıyla birleşen Harbiye öğren cileri Beyoğlu'nu tutmuşlar, ayrıca bir bölük Harbiyeli de sefarethanelerin kapılarını tutmaya memur edil mişlerdi. ık Hareket Ordusu, topçu kışlasından gelecek ateş ihtimaline karşı Talimhane gerisindeki çukurluğa yer leştirilmişti. Topçu kışlasmdaki asker teslim teklifini kabul etmeyince derhal karşılıklı ateş başlamış ve ateş bir süre devam etmiştir. Bir ara pencerelerden gelen "Yaşasın hürriyet" çığlıklarına aldanan Hareket Ordu su Birliği Taksim kışlasına açık açık ilerlerken çok şiddetli bir ateşe daha tutulmuşlar ve hayli kayıp vermişlerdir. Sonunda kışla toplarla dövülmek ve yıkıl mak suretiyle ancak teslim olmuştur.
* Topçu kışlasının tesliminden önce birlik ku mandanı Kurmay Binbaşı Muhtar Bey'in vurulması gerçekten talihsizliktir. Ordunun genç ve aydın suba yı olan
Muhtar Bey, yanına bir subay ve bir müfreze alarak Taksim Karakolu önünde Harbiye'ye doğru yürüyüşe geçmiş ve o sırada karşısına kışladan kaçan birkaç isyancı avcı askeri çıkmıştır. Askerler müfre zeyi görür görmez ateşe başlamışlar ve ilk kurşunla Muhtar Bey vurulmuştur. Binbaşının vurulduğu yer bugünkü Şehit Muhtar Caddesi'dir. ic Taşkışla'daki vuruşma daha önce işaret ettiği miz gibi Hareket Ordusu'nun İstanbul'u işgali sırasın da en fazla can kaybına sebep olan küçük çapta bir sa vaştır. Taşkışla'ya hücum eden birliğin başında Bin başı Enver Bey bulunuyor ve harekâtı, şimdi Divan Oteli'nin karşı tarafında, halen mevcut bir apartmanın çatısından yönetiyordu. Kışladaki avcı taburları Har biye'den yapılan top ateşi karşısında tıpkı Topçu Kışlası'nda olduğu şekilde teslim olacak gibi davranmış lar, fakat birlik kışlaya doğru yürüyüşe geçince şiddet li bir yaylım ateşine girişmişlerdir. Bu ateş yüzünden Hareket Ordusu Birliği hem hayli zayiat vermiş, hem de geriye çekilmek zorunluğu ile karşı karşıya kalmıştır. Ancak top ateşi ile uzun süre dövüldükten son radır ki, Taşkışla teslim olmuştur. Taşkışla'nm teslimi sırasında kaçmak isteyen isyancılardan bir kısmı öl dürülmüş, bir albay da kurşuna dizilmiştir.
* Beyoğlu kesimindeki kanlı vuruşmalar kadar Babıali'de olanlar da Hareket Ordusu Birliği'ne hayli kayıp verdirmiştir. Edirnekapı'dan şehre giren avcı as kerleri Babıali'ye geldikleri sırada Sadaret binasını korumakla görevli, fakat aynı zamanda isyan etmiş olan taburun şiddetli ateşiyle karşılaşmışlardır. Hareket Ordusu Birliği derhal mevzi almış, buna karşılık Babıali taburu da diğerlerinden daha intizamlı olarak mevzilere girmişler ve ateşe başlamışlardır. Bu yüz den kısa sürede Babıali ve Cağaloğlu savaş meydanı haline gelivermiştir. Babıali'deki savaşta, bugünkü İran Konsoloshanesi'nin köşesine, şimdi Derleme Müdürlüğü olan bina nın yanına, Milli Eğitim Müdürlüğü'nün sokağına yer leştirilen toplar hayli iş görmüş, bir yandan Babıali dö vülürken, öte yandan piyadenin morali yükseltilmiş ve akşama kadar süren savaş sonunda isyancılar teslim alınmışlardır.
VE YILDIZ
Beyoğlu bölümünde bütün karakollar ve kışlalar ele geçirildikten sonra Yıldız'ın etrafındaki muhasara özellikle takviye edilmişti. Yıldız çember içine alın mıştı. Çünkü Abdülhamid'in seçme askerlerden kuru lu muhafızları vardı. İkinci Fırka adı altında toplanan muhafızlar arasında özellikle Arnavutlar vuruşmada ün almışlardı. Ayrıca fırkanın bataryaları, süvari bölükleri de gerek donatım, gerek eratın eğitimi bakımın dan kuvvetliydi. Kısacası, Muhafız Fırkası, Hareket Ordusu'na uzun süre mukavemet edebilir ve savaş sı rasında Yıldız Sarayı da yerle bir hale gelebilirdi. Ni tekim Hareket Ordusu öncüleri Yıldız önlerinde görülür görünmez fırkaya bağlı askerler, sarayın cepha neliğini yağmalamışlar ve hendeklerde mevziye gir mişlerdir. Ancak Sultan Abdülhamid, askerlerin silah atmamaları için kesin emir vermiş ve kumandanları eliyle bir kısmım silahtan arındırmışım Bir kısmı ise Beşiktaş'a inerek karşıya geçmişlerdir. Hareket Ordu su da İstanbul'da temizliğini yapmış, birliklerini Yıl dız'a yığmıştı. Yıldız Harekâtı'nı Şevket Turgut Paşa yönetiyor, genç kurmaylar Fethi Bey, İsmet Bey, Paşa'ya yardımcı oluyorlardı.
YILDIZTN İŞGALİ
2'nci fırka silahını bıraktıktan sonra Yıldız'm iş galine sıra gelmişti. Ancak Şevket Turgut Paşa Yıldız'da hâlâ muhafız askeri bulunduğundan şüpheleni yor, teslim alman silah sayısıyla 2'nci fırkanın mev cudu arasındaki fark bu şüpheyi büsbütün arttınyordu. Bu yüzden halk arasında çıkan, sarayın dinamitle neceği söylentileri saraydakilerin de kulağına gitmiş, Mabeyin Başkâtibi Cevat Bey hariç, memurların he men hepsi Yıldız 'ı terk etmişlerdir. O kadar ki, elekt rik memurları, kandilciler sıvıştıkları için saray karan lıkta kalmıştı. Muhasara iki gün kadar sürdü. İkinci gün olan pa zartesi, akşama doğru içeride asker kalmadığı anlaşıl dıktan sonra Yıldız işgal edildi. Askerler sadece ha rem dairesine girmediler, sarayda bulunan aşçı, uşak, musahipler tutuklandı. Savaş başarıyla sonuçlanmış, isyan artık bastırıl mıştı. 25 Nisan'da sıkıyönetim ilan edilecek, isyancı ların elebaşıları birer ikişer sigaya çekilecek ve topla nan Meclis bu defa alkışlar arasında Abdülhamid'i tahttan indirecekti.
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder