14 Mart 2019 Perşembe

DEĞİŞEN ULUSLARARASI SİSTEMDE ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI BÖLÜM 4


DEĞİŞEN ULUSLARARASI SİSTEMDE ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI BÖLÜM 4




Özellikle Türkiye’nin 24 Ağustos 2016 yılında Cerablus ve el-Baba’da, akabinde Irak’ın Kuzeyinde gerçekleşen referandum krizinde ve ABD’nin Kudüs’ü Israil’in başkenti olarak ilan eden karara bölge ülkeleriyle birlikte ortaya koyduğu tepki, ABD’nin hem BOP’na engel oldu, hem de ABD’nin BOP üzerinden yeniden şekillendirmeye çalıştığı Yeni Türkiye Cumhuriyeti” inşa projesini hayallerde 
bırakmıştır. Son zamanlarda ABD, BOP’un sert kayaya çarptığının ve bu projenin hayata geçirilmediği takdirde ABD’nin varlık sorunu ile karşı karşıya kalacağının fakındadır. Olayların farkında olan ABD hem bölgeyi, hem de Yeni Türkiye Cumhuriyeti’ni yeniden inşa edebilmek için önce Gezi Parkı olayı ve 15 Temmuz Hibrid Darbe girişimi ile kontrolsüz bir Türkiye üzerinden iç savaş çıkartmayı planlamış, akabinde bu planda başarılı olamayınca da Suriye üzerinden PYD-
YPG/PKK/SDG terör örgütlerine verdiği açık destek ile Suriye üzerinden devam ettirmeye çalışmaktadır (Çelik, 2017; Ekinci 2016). Zira ABD bu projenin önündeki en büyük engel olarak Türkiye’yi görmektedir. Bunun içinde ABD’nin ABD kontrolünden uzaklaşmış Türkiye’yi “Yeni Türkiye Cumhuriyeti” projesi ile yeniden kontrol altına almayı (Erol,2017: s.) hedeflediğini ifade edebiliriz. Fakat Türkiye ABD’nin bu açık oyununu, daha önce Gezi Parkı olayını, 15 Temmuz Hibrid Darbe girişimini bertaraf ederek ABD’nin oyununu bozduğu gibi Fırat Kalkanı operasyonu, akabinde başlattığı “Zeytin Dalı Barış Harekâtı” ile darbe vurmuştur. Ayrıca Türkiye’nin bu kararlı girişimleri ABD’yi çaresizliğe itmiştir. ABD’yi çaresizliğe iten Türkiye’nin bu kararlı politikasını devam ettirerek, ABD’ye karşı taviz vermemesi gerekmektedir. Tabi ki burada önemli olan Tahran, Moskova ve diğer bölge ülkelerinin Türkiye’nin vermiş olduğu mücadelesinde Ankara’nın yanında olduğunu göstermeleri gerekmektedir. Tersini yapıp, Türkiye’nin kararlı mücadelesini eleştirir ve engel olmaya çalışırlarsa, sadece Türkiye değil bölgenin haritasının tamamen değişmesi kaçınılmazdır. Hatta 
ABD’nin bölgede çıkartmaya çalıştığı kontrollü savaş stratejisinin gerçekleşmesi nin ve bu stratejinin yeni bir kitlesel savaşa yol açması zamanın konjonktürel yapısı iyi analiz edildiğinde kaçınılmaz görünmektedir. ABD’nin bugüne kadar uygulamaya kalktığı planlar Ankara, Tahran ve Moskova’nın, özellikle Türkiye’nin kararlı politikasıyla bozulmuş görünmektedir. Bu kararlı ittifak ve politika 
devam ettirilmesi gerekmektedir. 

ABD’nin Zayıfladığının Göstergesi: Kumdan Devlet Planları Tek Tek Yıkılıyor 

Aslında bu başlık biraz abartılı gelebilir fakat başta Türkiye olmak üzere Türkiye’nin yakın çevrelerine ve ABD’nin dünya genelinde yaşadığı hezimetlere, giriştiği ittifaklara bakıldığında bu cümlenin göründüğü gibi abartılı olmadığı anlaşılacaktır. Nasıl mı?11 Eylül terör saldırısı bahanesi Irak’ı işgal eden ABD, işgal sonrası hem İngiltere, Fransa, Almanya ve Türkiye gibi yakın dostlarını 
tek tek kaybetmiş, hem de Ortadoğu’da etkinliğini artırabilmek için Kuzey Irak’ta inşa etmeye çalıştığı Lejyoner devlet hayalleri suya düşmüştür. Oysaki ABD Soğuk Savaş hemen sonrasında hayalini kurmuştu ve bu hayalin gerçekleşmesi için milyarlarca dolar harcamıştı. ABD’nin Lojyoner Devlet hayali, Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimin referandum yolu üzerinden ilan etmek istediği “Kumdan 
Devlet” Türkiye-Irak ve İran üçlüsünün kararlı iradesi ile çökertilmiştir (Erol,2018). Ayrıca bu üçlü devletin kararlı iradesini ve referandum karşıtı tezini başta AB üyesi devletler olmak üzere Rusya, Çin ve Kore gibi devletler desteklemiştir. Dolayısıyla ABD’nin” böl-daralt ve yönet” politikasıyla kurmak 
istediği “Kumdan Devlet” anlayışı bir esintiyle bir anda dağılmıştır. Hatta ABD inşa etmek istediği Kumdan Devlet ile Ortadoğu bölgesini bölerek yönetmek isterken aynı zamanda farkında olmadan bölge devlerinin birleşmesinin önünü açmıştır. 

Bu birleşmelerden Soğuk Savaş sonrasından bu yana ABD’nin ilk defa hem Batılı, hem de bölge ülkelerinin birlikte hareket ederek meydan okumaları ile karşı karşıya kaldığını ve hatta ABD’nin uluslararası sistemdeki tekel konumunu kaybettiğini ifade edebiliriz. Örneğin Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Katar gibi bölge ülkelerinin ABD’ye sırtını dönmesi, Türkiye’nin S–400 füzelerini Rusya’dan alarak ABD’ye karşı yeni denge ve işbirliğine arayışlarına girişmesi, Suudi Arabistan ile Katar arasındaki krizden ABD’nin istediğini alamaması, Rusya’nın Kırımı işgali karşısında ABD’nin çaresizce izlemesi, ABD’nin Kudüs kararını, ABD’nin tehditler savurmasına rağmen BM Genel Kurulu’nun çoğunlukla tanımaması ABD’nin itibarını ve prestijini zedelemiştir. 

Hatta Türkiye’nin Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı Operasyonu karşısında seyirci kalan ABD, operasyonlara karşı Türkiye’yi sadece tehdit etme ile yetinebilmiştir. Oysaki ABD YPG/PKK gibi terör öğürlerine binlerce tır silah ve mühimmat(Star Gazetesi,2017) vererek terör öğütlerine büyük umutlar bağlamıştı. Hatta ABD Afrin’ni BOP’ un Kürdistan’ı olarak görüyordu(Sözcü,2017) ve PKK ve YPG’nin burada sağlayacağı başarılı sonuç ile birlikte Türkiye’de iç savaş çıkartıp “Yeni Türkiye” adı altında Türkiye’yi yeniden inşa etmeyi planlamıştır. Fakat ABD’nin terör müttefiklerinin operasyonlarda büyük darbeler alması ABD’yi derin kaygılara ve yeni saldırgan politikalara yönelmesine neden olmuştur. Bu kaygılar ABD’nin 6. Filo’ya yöneltmiştir. ABD’nin 6. Filo’ya yönelmesi ABD’nin uluslararası alanda kaybettiği imajını düzeltebilmek için Akdeniz ve Ortadoğu’da tekrar kaba güce başvuracağı anlamına gelmektedir. Aynı zamanda ABD’nin 6. Filo’ya yönelmesini, ABD’nin bir yandan Akdeniz’de Kıbrıs Rum Kesimi’ne ve İsrail’e korkmayın yanınızdayım mesajı verdiğini(Erol,2018), diğer taraftan da ABD’nin kendine yeni yandaş veya yeni maşa müttefikler arayışları içerisinde olduğu şekilde okuyabiliriz. Dolayısıyla 2000’li yıllarda ABD nereye el attıysa eli 
boş dönmüştür. Bu ise ABD’nin uluslararası sistemdeki etken politikasının sonun geldiği ve artık ABD’nin uluslararası kamuoyunun gözünde itibarının tükenmek üzere olduğu anlamına gelmektedir. Çünkü bugün artık gerek bölge ülkeleri, gerekse pek çok dünya ülkesi ABD’nin anlayacağı dilden konuşmaya başlamıştır. Ve ABD’nin Kumdan Devlet modeli planları da tek tek yıkılmaktadır. 

Bu gelişmelerin farkında olan ABD son zamanlarda kendini uluslararası arenada hissettirebilmek için rotasını “çelik -çomak” oyunlarına yöneltmiştir. Bu oyun ise liderliği kaptırma kaygısı içerisindeki ABD’nin son oyunu olduğunu ifade edebiliriz. 

Sonuç Yerine: Yeni Dünya Düzeninde ABD’nin Gelecek Kaygısı; Bir Devrin Sonu mu? 

İngiltere ile Almanya çekişmesi sonrası 20. yüzyılın küresel dünyasında başat konumuna yükselen ABD, 20.yüzyıl boyunca uluslararası sisteme yön vermiştir. Özellikle Soğuk Savaş Sonrası dönemde küresel dünyanın tek gücü olmuştur. 
Bu süre zarfında Batılı devletler, özellikle İngiltere ve Türkiye ABD’nin Truva atı görevini üstlenmişti. Hatta bu hususta İngiltere’nin ABD’nin mutfağın arka 
tarafında kas gücünü oluşturduğunu ve ABD’nin dış politikasında her zaman yer edindiği ifade edilebilir. Fakat Soğuk Savaş’ın son bulması ile ABD dünyanın jandarmalık rolünü tek başına üstlenmiş ve 1990’lı yılların son dönemlerinde Ortadoğu İnisiyatifi (daha sonra BOP) projesi çerçevesinde dünyayı yeniden şekillendirmek istemiştir. Bu Proje ABD’nin yeni yüzyılda da başat güç 
olarak varlığını devam ettirebilmesi için hayatı önem taşımaktadır. ABD, bu projenin sınırları oldukça geniş tutmuş ve bu proje ile pek çok devletin sınırlarının değişmesini, özellikle Ortadoğu’da yeni devletlerin oluşmasını öngörmüştür. Dolayısıyla ABD, proje ile kendi geleceğini ve mevcut başat güç 
pozisyonunu, dünyanın haritasını yeniden çizerek veya şekillendirerek sağlamayı amaçlamıştır. Fakat Baba Bush döneminde gündeme getirilen ABD’nin Yenidünya Düzeni Projesi dönem uluslararası yapısı ve küresel sorunlarından dolayı bir türlü hayata geçirilememişti. Bu ise ABD’yi tedirgin etmiştir. 21. yüzyılın hemen başında vuku bulan 11 Eylül terör saldırısı ABD’ye Yenidünya Düzeni (BOP) Projesi’nin hayata geçirebilmesi için bir fırsat doğurmuş ve ABD 11 Eylül saldırısı sonrası projeyi hayata geçirmek için start vermiştir. Zira ABD terör saldırısını gerekçe göstererek, terörle mücadele çerçevesinde önce Afganistan’a müdahale etmiş ve sonrasında ise Irak’ı işgal etmiştir. 

ABD’nin bu ülkelere savaş ilan etmesi BOP’un bir parçasını oluşturduğunu ifade edebiliriz. 

Bu ifadenin en önemli ispatı olarak, operasyon sonrasında uluslararası kuruluşların gözlemcilerinin yayınladığı raporlarında, ABD’nin ileri sürdüğü terör gerekçelerinin asılsız olduğu ve gerçeği yansıtmadığına yer vermesi gösterilebilir. 

ABD’nin içerisinde bulunduğumuz yüzyılda BOP’ta ısrar etmesindeki en önemli neden, uluslararası düzeni tehdit eden unsurların artması ve ABD’nin bu küresel tehditler karşısında kendini yeterince savunamaması olduğunu ifade edebiliriz. Başka bir ifade ile Yenidünya stratejisinin altındaki en önemli neden artan küresel tehditler karşısında Amerikan halkının yaşam kaygılarının giderilmesi ve 
azalan refah düzeyinin artırılmasıdır. Bu yaklaşım ile ABD, kendilerinin yaşam sahası olarak Orta Asya, Ortadoğu ve Hazar Bölgesi’ni görmekte ve bu bölgelerde kurulacak bir egemenliğin kendi varlığının sürdürülmesi ile eş değer olduğunu ifade etmektedir. Dolayısıyla ABD Yenidünya Düzeni 
projesi önünde engel olabilecek devletleri belirlemiş ve bu devletleri haydut devlet olarak ilan etmiştir. ABD’nin haydut olarak ifade ettiği devletlere bakıldığında; İlk sırada İran, Kuveyt, Umman Irak, Libya, Ürdün, Suriye, Lübnan, Filistin ve K. Kore yer alırken ikinci sırada ise Katar, Birleşik Arap 
Emirlikleri, Yemen Bahreyn, Endonezya, Suudi Arabistan, G. Kore, Mısır, Fas, Cezayir, Tunus ve Türkiye yer almaktadır. Üçüncü sırada Çin, Afganistan, Pakistan, Bangladeş, Rusya ve Rusya’nın arka bahçesi olan Kuzey Kafkasya ülkeleridir. ABD’nin sıraladığı ülkelere bakıldığında; listede bulunan ülkeler ağırlıklı olarak Ortadoğu ülkeleridir. Genel olarak ABD’nin nüfuz kurmak istediği 
topraklarda yaklaşık dünya nüfusunun yarısı kadar insan yaşamakta ve bu ülkelerin sahip olduğu topraklar 50 milyon metre kareden fazla alanı kaplamaktadır. Şayet ABD bu topraklar üzerinde etkisini kurup kontrolü altına alabilirse hem ABD vatandaşlarının hayat kaygıları ortadan kalkar, hem 
de ABD bölgede imparatorluğunu kurarak geleceğini güvenlik altına alınmış olur. 

ABD Yenidünya Düzeni stratejini hayata geçirmeye çalışırken, “böl -zayıflat yönet ya da küçült-birleştir-yönet” tarzı bir politika izlemektedir. Üstelik ABD bu stratejiyi hayata geçirmeye çalışırken tek başına ve Türkiye, Rusya, Çin, İran, İngiltere ve Fransa gibi ülkeleri dikkate almadan ve bu ülkelerin bazılarının da topraklarını yukarıda ifade edilen politika tarzıyla bölüp parçalayarak yönetme 
arzusu içerisine girmiştir. Özellikle Irak işgali sonrası, ABD’nin asıl niyetinin ortaya çıkmasıyla birlikte başta İngiltere olmak üzere Türkiye, Fransa gibi pek çok ülke ABD’ye olan desteğini azaltmış ve ABD’ye meydan okumaya başlamışlardır. Hatta ABD’ye meydan okuyan ülkeler ABD’ye karşı 
tavrını yeni bloklar veya kutuplaşmalara kalkışarak göstermeye çalışmışlardır. Örneğin bir zamanların başat güçleri İngiltere ve Fransa ABD’nin projesi (BOP’a) karşı yeni SykesPicot’u gündeme getirerek, “eğer Ortadoğu bölgesi yeniden şekillenecek ise bu süreç içerisine bölgenin eski hâkim güçlerinin de 
dâhil edilmesi gerektiği” tezini savunmaya başlamıştır. Özellikle Batının diğer devletleri ile ABD arasındaki ayrışmalar Obama yönetiminin ikinci döneminde başlamış ve sonraki dönelerde meydan okumaya dönüşmüştür. Örneğin 2013 yılında İngiltere ABD’nin gelecek yüzyıl projesine karşın Çin, Türkiye, Fransa gibi ülkeler ile ilişkileri geliştirerek Yeni İpek Yolu projesini tekrar hayata geçirmek 
istediği gözden kaçmamaktadır. Hatta bu doğrultuda Asya Alt Yapı Yatırım Bankası kurulmuş ve bugün bu Bankanın 100 milyar dolar bütçesi ve 10’larca kurucu üyesi bulunmaktadır. İngiltere ve Çin’in bu hamlesi ABD’nin BOP’una karşı meydan okuma niteliğindedir. 

ABD’nin geleceğine yönelik hayata geçirmeye çalıştığı Büyük Ortadoğu projesi karşısında yer alan bir diğer ülke grubu Türkiye, Rusya ve İran’dan oluşmakta dır. Ankara, Tahran ve Moskova ittifakı, ABD’nin hesabında olmayan birliktelikle günbegün kendini gerek diplomasi masasında, gerekse sahada birer oyun bozucu faktör olarak göstermektedir. Bu ittifakın amacı bir yandan ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesine engel olarak ABD’yi bölgeden-coğrafyadan çıkartmak, diğer yandan da bölgede huzur ve istikrar sağlamaktır. Dolayısıyla bu ittifak ABD’yi tedirgin etmiş ve ABD’nin coğrafyadaki mevcut kazanımlarını da tamamen kaybetme riski ile karşı karşıya bırakmıştır. 

Bu mevcut durum karşısında ABD ise PYD, YPG, SDG ve PKK gibi terör örgütleri ile iş birliğine giderek Yenidünya düzeni politikasını hayata geçirmek için çaba sarf etmektedir. Terör örgütlerini bir dış politika aracı olarak kullanan ABD, başta Avrupalı ülkeleri kendi içinde veya yakın komşuları ile çatıştırmak olmak 
üzere, Hristiyan-Müslüman veya Doğu- Batı arasında savaş çıkarmak gibi her türlü olası senaryoyu hayata geçirmek için radikal karar almaktan çekinmemekte dir (Erol,2017). Örneğin ABD Başkanı Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi bu senaryonun bir parçası niteliğindedir. ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesindeki asıl amaç; birinci olarak eğer bu kararı diğer dünya 
ülkeleri tanısalardı AB’nin geleceğini garantiye alacak olan proje hayata geçmiş olacaktı. İkincisi amaç ise diğer dünya ülkelerinin kararı tanımamasıyla birlikte ABD kontrolünde Hıristiyan-Müslüman veya Doğu-Batı arasında bir dünya savaşı başlatmayı hedeflemiştir. Fakat ABD, İsrail ve ABD’den korkan birkaç ülke hariç hiçbir dünya ülkesi ne ABD’nin kararını desteklemiş, ne de birbirine karşı 
savaş çıkartacak girişimlerde bulunmuşlardır. Bilakis ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden kararı uluslararası gündeme taşımışlar ve BM yapılan oylamada ABD’nin tehdidine rağmen ezici bir çoğunlukla kabul etmemişlerdir. Bu karar aynı zamanda diğer uluslararası devletlerin ABD’ye göstermiş olduğu kırmızı kart niteliğinde olmuştur. BM kararı ile devletler “tek kutuplu sistemin 
sonuna gelindiği, ABD’nin artık eskisi kadar güçlü olmadığı ve uluslararası sorunları ABD’nin istediği gibi tek başına çözemeyeceği” mesajını vermişlerdir. Güç kaybının farkında olan ABD başat güç pozisyonundan olmamak için son oyununu çelik ve alüminyum üzerinden oynamaya başlamıştır. 

Başka bir ifade ile ABD uluslararası arenadaki güç kaybını ticaret savaşları ile gidermek istemektedir. 

5 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder