14 Mart 2019 Perşembe

DEĞİŞEN ULUSLARARASI SİSTEMDE ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARI BÖLÜM 1

DEĞİŞEN ULUSLARARASI SİSTEMDE ABD’NİN ORTADOĞU POLİTİKALARININ SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ, BÖLÜM 1




ORTADOGU  ABD İÇİN NEDEN ÖNEMLİ

Murat ERCAN* 
Ali AYATA**

* Doç. Dr. Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi İ.İ.B.F ,Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi, 
murat.ercan@bilecik.edu.tr 

**Prof. Dr., Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi İ.İ.B.F ,Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi, 
aayata@kmu.edu.tr 

Özet 

Uluslararası sistemin tarihsel sürecine baktığımızda her yüzyılda sistemi etkileyen başat güç konumunda yeni devletlerin ortaya çıktığı görülmektedir. Modelski’nin de kuramında belirttiği gibi başat güç durumuna yükseliş 
ve düşüş ortalama yüz yıllık sürelerle olmaktadır. Her yüzyılda belirli bir devlet yükselerek dünya denizlerinde egemen duruma geçmekte ve bu egemenliğini hemen hemen yüz yıl sürdürmektedir. Bu süreç içerisinde başat güce meydan okuyan başka bir güç ortaya çıkmış ve bu iki güç arasındaki çatışmalardan üçüncü bir devlet yeni başat güç olarak denizaşırı alanlarda küresel dünya egemenliğini ilan etmiştir. Örneğin 15–16. yüzyılda önce Portekiz, sonrasında İspanya, 17 yüzyılda Hollanda, 18. yüzyılda Fransa, 19. yüzyılda İngiltere ve 20. yüzyılda ise ABD Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamaya başlamasıyla sırasıyla dünya egemenliğini ilan etmişlerdir. 

20.yüzyılın başat gücü ABD ise, 19. yüzyılda dönemim başat gücü İngiltere ile Almanya arasındaki rekabet ve çatışmayı fırsata dönüştürerek küresel dünya egemenliğini ilan etmiştir. Dolayısıyla ABD 20. yüzyıl boyunca uluslararası sisteme yön vermiştir. “Değişen Uluslararası Sistemde ABD’nin Ortadoğu Politikalarının Sürdürülebilirliği” başlıklı çalışmada 21. yüzyılın nasıl şekilleneceği ve bu bağlamda ABD’nin başat güç statüsünü devam ettirebilmek için nasıl bir yol izleyeceği sorunsalı üzerinde durulacaktır. Ayrıca çalışmada eğer ABD güç kaybetmekte ise ABD’ye meydan okuyan devlet veya devletler hangileridir? Yeni yüzyılın küresel dünyasında başat gücü olarak hangi devlet ön plana çıkabilir? gibi sorular analiz edilerek yenidünya düzeninin nasıl şekillenebileceğine dair muhtemel senaryolar ortaya konulmaya çalışılacaktır. 



Giriş 

İnsanlık tarihine bakıldığında hemen hemen her yüzyılda, dönemin koşullar ve şartlarına göre devletlerin başat güç pozisyonuna yükseldiği veya dünya siyasetindeki gücünü kaybettiği görülmektedir. Bilim insanları başat güce yükselişin ve güçten düşmenin ortalama olarak yüzyıllık bir süreyi kapsadığını ifade etmektedirler. Bir Devletin başat güç konumuna yükselişi veya düşüşünü 
devletlerin birbirileri ile çatışmasına veya çekişmelerine bağlamaktadırlar. Bilim insanları devletlerin başat güç konumuna yükselişini birbiri ile çekişen veya çatışan devletten birinin değil, bu iki devlet arasındaki çekişmeyi fırsata dönüştüren üçüncü bir devletin bu pozisyona yükseldiğini ifade etmektedirler. Bu çerçevede bakıldığında 15–16. yüzyılda önce Portekiz, sonrasında İspanya, 17 
yüzyılda Hollanda, 18. yüzyılda Fransa, 19. yüzyılda İngiltere ve 20.yüzyılda ise ABD Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıflamaya başlamasıyla sırasıyla dünya egemenliğini ilan etmişlerdir. Bu devletlerin nasıl başat güç pozisyonuna yükseldikleri veya nasıl bu pozisyonlarını kaybettikleri gerek siyasi tarih, gerekse uluslararası ilişkiler uzmanları tarafından kaleme alınarak analiz edilmiştir. 
Dolayısıyla bu çalışmada sadece ABD ilgili konuya yer verilmesi uygun görülmüştür. 

18. yüzyılın sonu ve 19. Yüzyılın başlarında bağımsızlığını ilan eden ABD, kısa bir süre sonra Monroe Doktrini ilan etmiş ve bu doktrinle birlikte kıtada hâkimiyetin sağlanmasının ve problemli Avrupalı devletlerin devletlerinin Amerika kıtasından uzaklaştırılması gerektiğini göstermiştir. Monroe Doktrini ile ABD uzun bir süre “Amerika Amerikalılarındır” mantığı ile hareket ederek, Avrupalıları Amerikan kıtasından uzak tutmayı başarmıştır. Avrupalı devletleri Amerikan kıtasından uzak tutmayı başaran ABD, öncelikle kıtada tamamen hâkimiyetini sağlamıştır. ABD kıtada hâkimiyetini sağlarken, Avrupa kıtasında ise savaş ve çatışmalar baş göstermiştir. Avrupa kıtasında 1815 Avrupa uyumu bozulmuş ve Avrupalı devletlerarasında rekabet artmış ve sömürge yarışı hız kazanmıştır. Özellikle 
Almanya’nın ulusal birliğini sağlamasıyla birlikte kıta Avrupa’sında ticaret, ekonomik ve sömürge alanlarında rekabet artmış ve Avrupa kıtasında dengeler değişmiştir. Bilhassa Almanya’nın ulusal birliğini sağlamasıyla Almanya, başta İngiltere olmak üzere Fransa ile ekonomik, ticari ve sömürge rekabetine girişmiş ve bu girişim Avrupalı devletleri kitlesel savaşlara sürüklemiştir.  

 Devletlerarasındaki bu rekabetten dolayı Avrupa kıtasında 20. yüzyılda iki büyük kitlesel savaş yaşanmıştır. Özellikle dönemin başat gücü İngiltere ile Almanya arasında yaşanan çatışmalar neticesinde ABD’nin başat güç olma yolunu açmıştır. 20.yüzyıl ABD’nin uluslararası sisteme yön vermesiyle şekillenmiştir. 

Fakat ABD’nin 20. ve 21.yüzyıl dış politika tarihine baktığımızda, ABD’nin tarihi pek çok yanlış kararlar ve kararlar sonrası yapılan muhasebeler ile doludur. Başta Vietnam Savaşı’nda yapılan hataları ABD karar vericilerinin sonraki dönemlerde de, özellikle Irak’ın işgali sürecinde de yaptığı görülmektedir. Bu iki savaşta da ABD kendini tekrar keşfetmeye çalışmış ve benzer hatalarıyapmıştır. 
Ancak ABD karar vericilerinin yapmış olduğu bu hatalar 21. yüzyılda Washington’un uluslararası siyaset üzerindeki hegemonyasının çatırdamasına ve ABD’nin Doğu Avrupa ve Ortadoğu’da ciddi kırılmalar yaşamasına neden olmuştur. Bu süreçte her ne kadar ABD Batı kanadı gücünü dengede 
tutarak yeni stratejiler geliştirmiş olsa da, geliştirilen bu stratejiler ABD’nin günbegün güç kaybetmesinin önüne geçememiş, bilakis bu stratejiler ABD gemisinin derin çatlaklar almasına neden olmuştur. Hatta yapılan bu yanlış muhasebeler, gemisinde çatlaklıklar oluşan ABD’nin gelecek tartışmalarını başlatmış, daha önce ABD’ye stratejik olarak yol gösteren stratejistleri bugün artık ciddi hastalığa yakalanan ABD’ye reçeteler yazmaya başlamışlardır. ABD’nin yakalandığı güç erozyonu hastalığı Clinton döneminde başlamış, Clinton sonrası Bush ve Obama döneminde hız kazanmıştır. 

Trump döneminde ise en son safhasına ulaşmıştır. “Batı Cephesinde ABD’nin Varlık Mücadelesi; Evanjelizm–Siyonizm-BOP İttifakına Karşı SykesPicot Koalisyonu ve Diğer İttifaklar” başlıklı bu çalışmada öncelikle ABD’nin başat güç pozisyonuna giden süreç incelenerek analiz edilmekte, akabinde ise çalışmada ABD’nin bu süreç boyunca uyguladığı politikalarda ne kadar başarılı olduğu 
tartışılmaktadır. Ayrıca çalışmada, ABD’nin 20.yüzyıl sonu 21.yüzyıl başlarında hayata geçirmeye çalıştığı Ortadoğu inisiyatifi (BOP) projesi, yani Yenidünya düzeni politikası analiz edilmektedir. Bu çerçevede ise çalışmada şu soruların cevabı aranmaktadır; “ABD’nin hayata geçirmek isteği Ortadoğu inisiyatifi (BOP) projesi nedir? Ve ABD neden böyle bir projeye ihtiyaç duymuştur? ABD’nin bu 
projesinden kimler, neden rahatsız olmuşlardır? ABD’nin projesinden rahatsız olan veya proje karşı olan devletler nasıl bir karşıt politika uygulamaktadırlar?” Ayrıca çalışmanın en önemli kısmını oluşturan veya çalışmada cevabı aranan en önemli sorulardan biri de, “21. yüzyılda ABD’nin güç kaybedip etmediği ve gelecek kaygısı olup olmadığı sorusudur. Neticede çalışmanın sonuç bölümünde 
de ifade edildiği üzere ABD’nin dünya siyaseti üzerindeki gücünü kaybettiği ve bu güç kaybının ABD’ye ve uluslararası sisteme ciddi etkileri olduğu görülecektir. Ayrıca çalışmanın sonuç bölümünde yapılan tartışmalar neticesinde uluslararası sistemin yeni başat gücünü aradığı tablosu ortaya konulacaktır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder