23 Ekim 2018 Salı

ABD NİN IRAKTAN ÇEKİLMESİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ BÖLÜM 2

ABD NİN IRAKTAN ÇEKİLMESİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ  BÖLÜM 2


2. ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLMESİ VE MUHTEMEL ETKİLERİ 


ABD Başkanı Obama seçim kampanyası sırasında verdiği sözlere büyük ölçüde sadık kalarak Irak’taki Amerikan askerlerinin sayısının Ağustos ayı sonunda 50.000’e indirileceğini teyit etmiştir. Bu yeni hamleyle birlikte Ağustos ayı sonu itibariyle Irak’ta savaşa doğrudan katılacak Amerikan askerinin kalmayacağı tahmin edilmiştir. Bu tahminler büyük ölçüde gerçekleşmiş ve planlanan takvimden önce Amerikan muharip güçleri ülkeyi terk etmiştir. 

Bölgede kalmaya devam edecek olan Amerikan askeri ise destek amaçlı fonksiyonlar üstlenecektir; Irak yetkililerine danışmanlık ve rehberlik işlevi görecek bu askeri varlık ayrıca ülkedeki Amerikan çıkarlarını koruyacaktır. Amerikan askerleri sadece Irak güvenlik güçlerini eğitmeye devam edecek ve teröre karşı operasyonlara katkı sağlayacaktır. 

Bundan çok daha önemlisi ise askeri çekilme takviminin herhangi bir aksaklık olmadan işlemeye devam etmesi yılsonunda Irak’ta Amerikan işgalinin bitmesi anlamına gelecektir. 2008 yılında ABD ile Irak hükümeti arasında imzalanan SOFA anlaşmasına göre 2011 yılının sonunda ülkedeki Amerikan askeri varlığı sona erecektir. Bu takvimin ve söz konusu anlaşmanın öngördüğü çekilme sürecinin ne derece sağlıklı işleyeceği ile ilgili kuşkular, çekilmenin tekrar teyit edilmesiyle ve 2010 Ağustos ayı sonunda gerçekleşen asker sayısındaki indirimle kısmen de olsa giderilmiştir. Elbette asker sayısının 50.000’e indirilmesi 
ABD’nin Irak’tan 2011 yılı sonunda çekileceği anlamına gelmeyebilir. Diğer bir ifadeyle böylesi bir çekilmeye rağmen, başka gelişmelerin vuku bulması halinde ABD’nin tam çekilmesinin ertelenmesinin gündeme gelmesi mümkündür. Ancak gerek Obama’nın bu konuda açık taahhütlerde bulunmuş olması ve gerekse sürecin şu ana kadar büyük ölçüde sorunsuz ilerlemesi bu konuda önemli işaretler vermektedir. 

Çekilmenin öngörüldüğü şekilde 2011 yılının sonunda tamamlanması için güçlü bir neden de bunun Obama yönetimi için artık bir prestij meselesi haline gelmiş olmasıdır. Seçim kampanyasında bu konuya genişçe yer ayırmış olması ve Amerikan halkının artık somut sonuçlar görmek istemesi Obama’yı bu konu söz konusu olduğunda daha hassas hale getirmektedir. Unutmamak gerekir ki Bush’un, iki kere üst üste seçim kazanmış olmasına rağmen popülaritesinin ve inanırlılığının Amerikan halkı nezdinde sorgulanır hale gelmesinde en büyük etken Irak’ta Amerikan askeri varlığının ve diplomasisinin içine girdiği çıkmazdı. 

Obama bu karışık ve sorunlu durumdan ABD’yi çekip çıkarma vaadiyle seçimi kazanmıştır. Dolayısıyla aksine güçlü bir neden olmadıkça çekilme takviminin öngörüldüğü şekliyle sürdürülmesi konusunda özel bir çaba göstereceğini söylemek mümkündür. Zira Afganistan konusunda şimdiden ciddi problem yaşayan Obama’nın benzer bir sorunu Irak söz konusu olduğunda yaşamak istemeyeceği tahmin edilebilir. Muhtemelen Afganistan’da var olan asker sayısının artırılmasından başka bir seçeneğe izin vermeyen bir durum söz konusu olmuştur; ancak benzer bir durum yaşanmadıkça ABD’nin Irak’tan çekilme takvimine sadık kalacağını belirtmek gerekir. Böylesi bir ortam ise ancak yeniden artan şiddetin yaratacağı kaos ile mümkün olabilecektir. Amerikan askeri varlığının azalmasının gündeme geldiği günlerde ve muharip askerlerin tamamen çekilmesinden sonraki süreçte el Kaide’nin saldırılarını yoğunlaştırması bu nedenle sürpriz olarak görülmemelidir. 

Sadece çekilme işaretlerinin verilmiş olmasının bile bu denli bir hareketlenmeye neden olduğu dikkate alındığında Irak’taki Amerikan askeri varlığının tamamen sona ermesinin önemli etki ve sonuç doğuracağını öngörmek mümkündür. Çekilmenin önemli etkilerinden bir tanesi hiç kuşku yok ki bir güç boşluğuna yol açacak olmasıdır. Elbette Ağustos ayı sonundan itibaren ülkede kalacak olan 50.000 Amerikan askeri, işgal başlangıcındaki sayı ile kıyaslandığında sembolik düzeyde kalmaktadır. Bu bağlamda takvimin tedrici bir çekilmeyi öngörmesi önemli ve yerinde bir karar gibi görünmektedir. Ancak hiçbir Amerikan askerinin 
olmadığı bir Irak’ta silahlı grupların cesaret kazanması kuvvetle muhtemel olacaktır. 

Bir başka önemli nokta da çekilme süreci nispeten sorunsuz ilerlerken Irak’ta siyasi istikrarın sağlandığı veya sağlanabileceği yönünde güçlü işaretlerin olmamasıdır. İktidarı bırakmaya niyeti olmadığının işaretlerini veren Nuri el Maliki bazı işaretlere dayanarak totaliter eğilimlere sahip olmakla suçlanmıştır. Ortadoğu’nun hemen hemen tümünde hâkim olan bu güçlü eğilimin, Amerikan askeri varlığının sona ermesi ile birlikte Irak’ta nelere sebep olacağını kestirmek mümkün değildir. Bu çerçevede devrik Irak lideri Saddam’ın yardımcısı ve 
halen hapiste bulunan Tarık Aziz’in Amerikan çekilme sürecini eleştirirken Obama’nın Irak’ı kurtların elinde bırakacağı şeklinde bir çıkış yapması önemli bir gerçeğe işaret etmektedir. Gerçekten de siyasi arenada Amerikan işgali sonrasında Irak’ta ne olabileceği ile ilgili maalesef iyimser olmak o kadar kolay değildir. 

Bununla birlikte bu hiçbir şekilde Obama’nın Irak’ı kendi halinde bırakmaya niyetli olduğu anlamı taşımamaktadır. Amerikan askerlerinin çekilmesine rağmen Obama yönetimi Irak’ta istikrar sağlama adına diplomasiye ağırlık vermeye devam edecektir. Elbette Amerikan ilgisi bununla sınırlı kalmayacaktır; şimdiden çok sayıda petrol anlaşması yapılmış durumdadır ve özellikle Kuzey Irak’ta Amerikan şirketlerinin önemli ayrıcalıklar kazandığı belirtilmektedir. 
İlave olarak bu şirketlerde işgal sürecinde önemli roller üstlenmiş olan Amerikalı diplomat, asker ve politikacıların da kritik pozisyonlarda olduklarını hatırlatmakta fayda vardır. 

 3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***


ABD NİN IRAKTAN ÇEKİLMESİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ BÖLÜM 1

ABD NİN IRAKTAN ÇEKİLMESİ VE TÜRKİYEYE ETKİLERİ  BÖLÜM 1


Doç. Dr. Cenap ÇAKMAK 
Fadime Gözde ÇOLAK 
RAPOR NO: 29 
İSTANBUL 
2011 
BİLGESAM YAYINLARI 

Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi (Trump Towers Yanı) 
No:10 Celil Ağa İş Merkezi Kat:9 Daire:36-38 
Mecidiyeköy / İstanbul / Türkiye 
Tel: +90 212 217 65 91 Faks: +90 212 217 65 93 

Atatürk Bulvarı Havuzlu Sok. No:4/6 
A.Ayrancı / Çankaya / Ankara / Türkiye 
Tel : +90 312 425 32 90 Faks: +90 312 425 32 90 
www.bilgesam.org 
bilgesam@bilgesam.org 
Copyright © ŞUBAT 2011 

Bu yayının tüm hakları saklıdır. Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin izni olmadan elektronik veya mekanik yollarla çoğaltılamaz. 

SUNUŞ 

Dünya’daki ve yurt içindeki gelişmeleri takip ederek geleceğe yönelik öngörülerde bulunmak; Türkiye’nin ikili ve çok taraflı uluslararası ilişkilerine ve güvenlik stratejilerine, yurt içindeki siyasi, ekonomik, teknolojik, çevresel ve sosyo-kültürel problemlerine yönelik bilimsel araştırmalar yapmak; karar alıcılara milli menfaatler doğrultusunda gerçekçi, dinamik çözüm önerileri, karar seçenekleri ve politikalar sunmak Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM)’nin kuruluş amaçları arasında yer almaktadır. BİLGESAM, Bilge Adamlar Kurulu’nun ilk toplantısında alınan kararlar doğrultusunda, yukarıda aktarılan amaçları gerçekleştirmek üzere, çeşitli konularda raporlar hazırlamaktadır. 

ABD’nin 2003’te Irak’ı işgaliyle farklı bir döneme giren Ortadoğu bölgesinin, Amerikalı muharip güçlerin 2011 yılı sonunda bu ülkeden çekilmesiyle yeni bir sürece gireceği beklenmektedir. ABD’nin Irak’tan çekilmesi gerek ülke içindeki dinamikleri gerekse bölge genelindeki dengeleri etkileyebilecek bir gelişmedir. Irak’ta yaşanabilecek siyasi istikrarsızlık, güç boşluğu ve kuzeydeki özerk yapının gelecekte bağımsız olma ihtimali Ortadoğu siyaseti açısından önemli sonuçlar doğurabilir. Sürecin özellikle Kuzey Irak açısından doğurabileceği sonuçları, çekilmenin Türkiye için önemine işaret etmektedir. 

“ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Türkiye’ye Etkileri” raporu; ABD’yi 2011 sonunda Irak’tan çekilmeye sevk eden sebepleri, çekilmenin Kuzey Irak üzerinden Türkiye’yi etkileyebilecek muhtemel sonuçlarını incelemekte ve kuzeydeki özerk yapının self determinasyon ilkesini uygulama olasılığını uluslararası hukuk perspektifinden değerlendirmektedir. 

Raporu, ABD sonrası Irak’ın doğuracağı sonuçların Türkiye’deki karar alıcılar tarafından iyi tahlil edilmesine ve milli menfaatler doğrultusunda isabetli kararlar alınmasına hizmet edeceği ümidiyle dikkatlerinize sunar, raporu hazırlayan Doç. Dr. Cenap Çakmak ve Fadime Gözde Çolak’a ve yayına hazırlık sürecinde katkı sağlayan BİLGESAM personeline teşekkür ederim. 

Doç. Dr. Atilla SANDIKLI 
BİLGESAM Başkanı 


ABD’NİN IRAK’TAN ÇEKİLMESİ VE TÜRKİYE’YE ETKİLERİ 

ÖZET 

Irak’ın 2003’ten beri devam eden işgalinin ABD’nin muharip güçlerini çekmesiyle 2012’de son bulması bekleniyor. ABD’nin Irak’taki varlığı bölgede bir denge oluşturmuş, ancak bu dengenin ABD’nin çekilmesinin ardından hangi yönde ve nasıl bir değişiklik geçireceği kaygıları doğmuştur. Konuyla ilgili en büyük kaygı ABD’den sonra oluşabilecek sorunların önce Irak’ın, ardından da bölgenin geleceğini etkileyebilecek olmasıdır. Sürecin daha anlaşılır bir hal alabilmesi adına ABD’yi 2011 sonrası Irak’tan çekilmeye zorlayan sebepler ele alınmalı; Irak’ın iç dinamiklerinin bu süreci nasıl etkileyebileceği ve muhtemel sonuçları değerlendirilmeli; bu sonuçların özellikle Kuzey Irak konusunda Türkiye’yi etkileyebilecek tarafları ortaya konmalı ve tüm bu sürecin uluslararası hukuk adına ne ifade ettiği incelenmelidir. 

ABD Irak’tan Neden Çekiliyor? 

2008 yılında imzalanan SOFA (Status of Forces Agreement) anlaşmasına göre, ABD 31 Aralık 2011 tarihinde askerlerinin tamamını Irak’tan çekmiş olacaktır. Bu anlaşmanın ABD tarafınca yerine getirilmeyeceğine dair şüpheler bulunmaktadır. Ancak, Obama yönetimi anlaşma maddelerinde bulunmamasına rağmen muharip unsur bırakmama ve mevcut asker sayısını da azaltma kararı almıştır. ABD’yi Irak’tan çekilmek için bu kadar istekli davranmaya sevk eden nedenler şu şekilde sıralanabilir: 

. Uluslararası ortamın işgalin sürdürülebilirliğine daha fazla müsaade etmemesi ve bu durumun ABD’nin hareket kabiliyetini kısıtlaması ve yükümlülüklerini artırması; 
. Irak’ta 2007’den bu yana iyileşmenin söz konusu olması, güvenlik sorununun yönetilebilir bir hal alması; 
. İşgalin meşruiyetinin Amerikan kamuoyunda zayıflaması, somut sonuçların elde edilemediğinin düşünülmeye başlanması, kitle imha silahlarının bulunmaması, 
  ABD’nin askeri kayıpları, 11 Eylül’ün psikolojik etkisini yitirmesi; 
. Obama’nın seçimlerden önce Irak sorununu çözeceğini belirtmesi; 
. ABD ekonomisinin işgalin maliyetinden ötürü oldukça etkilenmiş olması. 

ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Muhtemel Etkileri 

ABD’nin Irak’tan çekilmesi ABD’nin Irak’tan tamamen vazgeçtiği anlamına gelmemekte, aksine değişen koşulların etkisiyle bölgede üstlendiği rolün mahiyetinin değiştiğini ifade etmektedir. Irak’ta kalmaya devam edecek Amerikan askerinin destek amaçlı bir görevi olacağı ve bir yandan da ABD çıkarlarını korumaya devam edeceği açıktır. Ancak ABD tamamen bölgeden çekilmese de 2012 yılından itibaren Irak’ın karşılaşabileceği pek çok sorun bulunmaktadır. 

. Muhtemel bir güç boşluğu yaşanacaktır. Hiçbir ABD askerinin bulunmadığı bölgelerde silahlı grupların cesaret kazanması muhtemeldir. Özellikle kısa vadede Irak’ta siyasi istikrarın sağlanması yönünde umut olabilecek işaretlerin olmaması güç boşluğu ihtimalini kuvvetlendirmektedir. 
. Nuri el Maliki gibi liderlerin totaliter eğilimlere sahip olması ve Irak’ın ABD’den sonra nelerle karşılaşabileceğinin muğlâk olması gibi bir durum da söz konusudur. 
. Kuzey Irak işgalin başlamasından bu yana geçen süreçte otonom bir yapıya ulaşmıştır. 

Bu sürecin bağımsızlıkla sonuçlanması kısa ve orta vadede mümkün görünmemektedir. Uzun vadede ise bağımsızlığın gerçekleşme ihtimali ABD’nin 
çekilmesinden sonra oluşan güç boşluğunun bir sonucu olarak ortaya çıkabilir. 

Kuzey Irak’ta Bir Kürt Devleti Kurulabilir mi? 

Irak’ı gelecekte neyin beklediği konusunda Türkiye’yi en çok etkileyebilecek dinamik bu ülkenin kuzeyindeki siyasal oluşumun ne yönde gideceğidir. ABD’nin işgali ile birlikte otonom bir statü kazanan Kuzey Irak için sorulan sorular bu oluşumun bağımsız bir devlet olup olamayacağı yönündedir. Bu sorular, iç politikasında yaşadığı sorunlardan ötürü Türkiye için özel bir anlam ifade etmektedir. Türkiye, Kuzey Irak’ta otonom bir Kürt yönetimin kurulmasının ardından yaşanacak değişimin anayasal düzlemde gerçekleşmesi sonucunda alacağı şekle saygı göstereceğini ima etmişti. Öte yandan Türkiye’nin bu tutumunun sınırları da bilinememektedir. 

. Bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının kısa vadede mümkün olmadığı, Kürt yönetiminin böyle bir hedefinin bulunmadığını belirtmesi bu süreçte en önemli 
noktalardan biridir. Öte yandan, özerk bir yapı ile sınırlı olduğu anlaşılan mevcut hedefin uzun vadeli olmadığı ve bağımsız bir Kürt devleti fikrinden tamamen 
vazgeçtiklerini gösterir bir durumun da söz konusu olmadığı açıktır. 
. Uluslararası ortamın ve kimi yapısal engellerin varlıkları dikkate alındığında, Barzani’nin self determinasyon ilkesine yaptığı vurgular kısa dönem için bağımsızlık isteğine işaret etmemektedir. Bu engeller temelde bölünmüş bir Irak devletinin ABD ulusal çıkarlarına uymayacağı, özellikle İran’ın bölgedeki etkisini artırabilecek bir ortam oluşturması sebebiyle mümkün olamayacağı açıktır. 
. Siyasi duruma ek olarak, self determinasyon ilkesi bölge için telaffuz edilmeye başlansa da, uluslararası hukuku ilgilendiren teknik yönü açısından bu ilkenin ne 
ölçüde gerçekleşebileceği tartışmalıdır. 

Türkiye’nin Bölünme Riski Nedir? 

Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması özellikle güvenlik ve PKK terör örgütü bağlamında ilave sorunlara neden olabilir ki bu da akıllara Türkiye’nin bölünme riskini getirmektedir. Ancak bu ihtimalin oldukça düşük olduğunu da göz önünde tutmak gerekir. 

. Bu ihtimallerin gerçekleşebilmesi konusunda öncelikle Kuzey Irak’ta kurulacak Kürt devletinin Türkiye Kürtleri için bir cazibe merkezi haline gelmesi ve PKK terör örgütünün silahlı mücadeleye bu durum üzerine yeniden başlaması ihtimali bulunmaktadır. 

Temel Uluslararası Hukuk İlkeleri 

. Devletlerin egemenlik haklarına saygı ve iç işlerine karışmama ilkesi konuyla ilgili temel ilkeler arasındadır. 
. Self determinasyon ilkesi de 20. yüzyıla damgasını vurmuş olmasına rağmen yukarıdaki ilkeleri ihlal edecek biçimde uygulanmamıştır. Ancak 2. Dünya Savaşı’ndan itibaren özellikle insan hakları, hukukun üstünlüğü ve demokrasi rejiminin öneminin artmasıyla devletlerin egemenliği ile ilgili bu kavramlar daha fazla sorgulanmaya başlamıştır. Yine de self determinasyon ilkesi ile ilgili net sınırlar bulunmamaktadır. Özellikle “iyi tanımlanmış ulusal istekler” gibi muğlâk kavramlar vasıtasıyla bu ilkenin çerçevesinin çizilmeye çalışılması oldukça sıkıntılıdır. 

. Kendi kendine yönetme becerisi, azınlığın haklarına karşı çoğunluğun haklarının ne derece zarar göreceği gibi konular self determinasyon ilkesinin diğer tartışmalı konularıdır. 
. Tüm bu ilkeler ışığında Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulması durumunda Türkiye’nin bölünmesi ihtimalinin söz konusu olmadığı gözlemlenmektedir. Bu durumun Türkiye aleyhine dönmesini yine Türkiye’nin yürüteceği politikaların belirleyeceğini göz önünde tutmak gerekir. 

GİRİŞ 

2003 yılında başlayan ABD’nin Irak işgali 2011 yılı sonunda tamamen sona erecek midir? Bu konuda dile getirilen önemli tereddütler olmakla birlikte şu an için görünen Obama’nın bu çerçevede verdiği sözleri tutacağı ve ABD’nin Irak’taki askeri varlığını tamamen sona erdireceği yönündedir. Belirtmek gerekir ki bu çekilmenin gerçekleşmesinin ilk işaretleri de verilmiş durumdadır. Amerikan yönetimi, planlanandan daha önce hareket ederek Irak’taki muharip askerlerini sessiz sayılabilecek bir şekilde ülkeden çekmiştir. 

ABD’nin Irak’tan çekilmesinin önemli etkilerinin olacağı öngörülmektedir. 2003 yılından beri devam eden işgal ülkede ve bölgede belirgin bir dengenin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu dengenin ne kadar istikrarlı olduğu tartışmalı olmakla birlikte Amerikan askeri varlığının bölgede önemli değişikliklere neden olduğu açıktır. Şimdi de bu değişikliklere neden olan temel aktörün ülkedeki askeri varlığını sona erdirmesinin ne tür değişikliklere sebep olacağı büyük önem kazanmaktadır. 

Irak’taki Amerikan askeri varlığı bu ülkede ve bölge genelinde oluşan dengenin temel belirleyenlerinden biridir. Amerikan askeri varlığının sona ermesi ile birlikte Irak’ta bir güç boşluğunun doğması tehlikesinden söz edilebilmektedir. Güç boşluğunun oluşması tek başına önemli bir olgudur ve sonuçları itibariyle değerlendirildiğinde Türkiye’nin dikkate alması gereken önemli gelişmeleri beraberinde getirebilecektir. Bu gelişmelerin başında ülke içinde meydana gelebilecek etnik ve mezhepsel çatışmalar, ülke petrollerinin paylaşılmasında yaşanabilecek güçlükler, siyasi sistemin şekli ve yapısı ve en önemlisi de Irak’ın bütünlüğünün korunup korunamayacağıdır. 

Bütün bunlar Türkiye’nin yakından takip etmesi ve dikkat etmesi gereken konular olarak öne çıkmaktadır. 3. Büyükelçiler Toplantısı’nda Dışişleri Bakanı’nın ana hatları ile çerçevesini çizdiği vizyoner dış politika yaklaşımını benimseyen Türkiye açısından, ABD’nin çekilmesi sonrası Irak büyük önem taşımaktadır. Türkiye’nin bölgesel ve küresel gelişme ve krizlere ilgisiz kalmayacağını ve söz konusu sorunlara karşı aktif bir tutum sergileyeceğinin altını çizen Davutoğlu, Türkiye’nin sorunlar karşısında dinamik, yatıştırıcı ve çözüm sağlayıcı bir fonksiyon üstleneceğini hatırlatmıştır. Irak özelinde ortaya çıkması muhtemel sorunların bu çerçeveye dâhil olacağına şüphe yoktur. 

Bu çalışma ABD’nin Irak’tan neden çekildiği üzerinde durmakta ve özellikle çekilmenin Türkiye üzerindeki muhtemel etkilerini tartışmaktadır. Bu bağlamda öne çıkan temel hususlar, askeri çekilmenin ülkede doğurabileceği kaos ve siyasi güç boşluğu, Kuzey Irak’a konuşlandırılabilecek BM askeri misyonu ve uzun vadede anayasal düzenlemelere bağlı olarak Irak’ın ikiye ve hatta üçe bölünmesidir. Söz konusu bölünme ihtimali Türkiye açısından özellikle Kürt sorunu nedeniyle büyük bir önem taşımakta, bölgesel istikrar açısından ise İran’ın nüfuz alanının belirgin bir biçimde genişlemesi bakımından dikkatle incelenmesi gereken bir konu haline gelmektedir. 

Irak’ın bölünmesine bağlı olarak İran’ın ülke üzerinde ve bölge genelindeki nüfuzunun artması sadece Türkiye için değil ABD için de önemli bir endişe kaynağıdır. Bunun Türkiye ile ABD arasında bir yakınlaşmayı gerektirip gerektirmediği ayrıca önemle üzerinde durulması gereken bir noktadır. Türkiye’nin İran ile geliştirdiği yakın ilişkiler ve ABD’nin bölge ile ilgili vizyonu birlikte değerlendirildiğinde konunun daha da karmaşık hale geleceğini öngörmek mümkündür. 

Bunun yanı sıra Irak’ın bölünmesi ile ortaya çıkabilecek bir Kürt devletinin Türkiye Kürtleri üzerindeki etkisinin değerlendirilmesi de önem kazanmaktadır. Böylesi bir senaryonun gerçekleşmesi halinde Türkiye’nin nasıl bir tutum takınması gerektiği şimdiden üzerinde düşünülmesi gereken bir noktadır. 

1. ABD IRAK'TAN NEDEN ÇEKİLİYOR? 

2008 yılında Irak hükümeti ile ABD arasında imzalanan SOFA (Status of Forces Agreement) anlaşmasına göre ülkedeki Amerikan askerlerinin tamamı 31 Aralık 2011 tarihine kadar çekilmiş olacaktır. Çekilmenin gerçekten gerçekleşmeyeceği ile ilgili şüpheler ve kötümser senaryolar en azından şimdilik sürecin belirlenen takvime göre sorunsuz bir şekilde ilerlemesi nedeniyle pek fazla itibar görmemektedir. 

Söz konusu anlaşma hükümleri ve yükümlülükleri arasında olmamasına rağmen, Obama yönetimi ülkede muharip unsur bırakmama ve mevcut asker sayısını belirgin ölçüde azaltma kararı almıştır. Obama’nın tam çekilme tarihini bir kez daha teyit etmesi çekilme sürecinin Amerika tarafından ciddiye alındığını ve bu konuda bir kararlılığın olduğunu göstermektedir. 

1.1. ABD'yi Irak’tan Çekilmeye Sevk Eden Faktörler 

Her şeyden evvel işgalci bir gücün bu konumunu sürdürmesi modern uluslararası siyasi ortamda neredeyse imkân dışıdır. İşgalin sürdürülebilirliği mümkün olmadığı gibi uzayan işgal süreci, işgalci güç için bile artık bir noktadan sonra ciddi bir yük haline gelebilmektedir. Güvenliği adına Filistin topraklarının önemli bir kısmını işgal eden İsrail'in hem de aşırı sağcı bir hükümet döneminde askerlerini bazı işgal bölgelerinden çekmesinin en temel nedeni de budur. Kaldı ki işgalci statüsü işgal eden ülkeye uluslararası hukuka göre önemli  yükümlülükler getirmektedir. İşgalci ülkenin zannedilenin aksine hareket sahasının çok fazla geniş olmaması ve kendi gündemini uygulama konusunda tasarruf yetkisinin kısıtlı olması işgalci statüsünün pek de cazip olmadığını göstermektedir. 

İkinci önemli neden ise işlerin Irak'ta işgalin ilk dönemlerine göre oldukça iyiye gitmesidir. Özellikle 2007 yılından itibaren, işgalin ilk yıllarında en önemli problem olan güvenlik sorunu artık yönetilebilir bir hale gelmiş ve bu durum farklı rapor ve resmi görüşlerle teyit edilmiştir. Böylece Obama yönetimi çekilme konusunda kararlı bir tavır edinmiştir. Irak gerçeklerine vâkıf olmaya başlayan ve bu bağlamda kabilecilik bağlarının önemini kavrayan ABD yönetimi 
kabile ve grupların el Kaide karşısında etkin bir tavır takınmaları yönünde önemli çabalar göstermiştir. Bu çabalar büyük ölçüde sonuç vermiştir; bugün el Kaide ve benzeri gruplara Anbar gibi kale konumundaki bölgelerde bile eskisi gibi destek verilmemektedir. 

Bir başka önemli faktör de Irak işgalinin artık Amerikan halkı nezdindeki meşruiyetinin iyiden iyiye zayıflamış olmasıdır. İşgalin ilk yıllarında yüzde 70’lere varan destek bugün yüzde 30’lar seviyesine inmiş durumdadır. Somut sonuçların elde edilemediği kanaati, işgalin gerekçesi olarak gösterilen kitle imha silahları konusundaki iddiaların asılsız olduğunun ortaya çıkması, 11 Eylül'ün psikolojik etkisinin azalmaya başlaması ve daha da önemlisi çatışmalarda verilen 
askeri kayıplar Amerikan halkının işgale yönelik düşüncelerini önemli ölçüde etkilemiş durumdadır. İşgalin bütün yükünün Amerikan halkının vergileri ile karşılandığı şeklindeki -pek de yanlış olmayan- kanaat de Amerikan halkının öfkesine neden olmaktadır. Bütün bunların bir sonucu olarak gittikçe artan sayıda Amerikalı, işgalin bir an önce sona ermesini istemektedir. Nitekim aslında Obama'ya seçimde verilen desteğin bir anlamı da budur. 

Tahminlerin aksine Amerikan dış politikası ve dışişleri halkın algılarına ve tepkilerine son derece duyarlıdır. Normalde Amerikan halkının dış politika konularına ilgisiz ve yabancı olduğu bir gerçektir. Ancak halkın dikkatini çekebilmiş konularda halkın ne düşündüğü ve ne tepki verdiği dış politika yapım sürecinde önemli bir etkiye sahiptir. Irak işgali de bu konulardan birisidir. 

Son olarak işgalin maliyetinin büyüklüğü ve Amerikan ekonomisinin son dönemlerde önemli krizler ve problemlerle boğuşması işgalin bir an önce sona erdirilmek istenmesinin arkasındaki temel nedenlerden bir tanesi olarak gösterilebilir. Elbette işgal harcamalarının doğrudan krizler üzerinde belirleyici etkisi olmayabilir. Ancak Irak'taki Amerikan askeri harcamalarının son derece büyük miktarlarda olduğu dikkate alındığında, işgalin finansal boyutunun belirgin bir etkisi olmayacağını söylemek oldukça zordur. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ABD’nin Yeni Irak Stratejisi: Jeostratejik Zorunluluk

ABD’nin Yeni Irak Stratejisi: Jeostratejik Zorunluluk

Dr. Nejat TARAKÇI, 
Jeopolitikçi ve Stratejist
Yayın Tarihi : 
5.2.2007

1. Giriş

ABD’nin yeni Irak stratejisi 11 Ocak 2007’de açıklandı. Baker raporuna rağmen taarruzi askeri stratejiye devam kararı alındı. Irak harekatının başlangıcından bu yana yaklaşık dört yıl geçmesine rağmen ABD, politik ve ekonomik hedeflerine ulaşamadı. Bu makalede dört yıllık başarısızlığın ve zorunlu yeni stratejinin nedenleri tartışılacaktır.

2. Jeostratejik Kontrol

İşgal planının öngürülen (18 ay) sürede bitirilememesi ve direnişin giderek artması ve genişlemesi nedeniyle kuvvet zafiyeti içine giren ABD ordusu, Irak’ta jeostratejik kontrolu kaybetmiştir.[1] Özellikle başkent Bağdat ve civarındaki bu zafiyet hem Irak hükümetinin politik gücünü ortadan kaldırmakta hem de nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu bu bölgede yaşamı olumsuz etkilemektedir. Her iki oluşum da Irak halkı üzerinde zorunlu olarak direnişe destek psikolojisi yaratmaktadır.

a. Personel Yetersizliği

ABD, üstün ve yüksek askeri teknolojisine rağmen neden jeostratejiküstünlüğünü kaybetti. ABD’nin dört yıl önce Irak’ta başlattığı ve kısa sürede askeri hedeflerin ele geçirildiği harekatta, politik hedeflere hala ulaşılamamasının altındaki en önemli nedenlerin başında, farklı ulusal karakterlerden oluşan Amerikan askerlerinin ideolojik motivasyon eksikliği ile Irak halkının sosyo-kültürel yapısının yeterince değerlendirilememesi veya yanlış değerlendirilmesi gelmektedir. ABD Ordusu bu gün tamamen belirli ücret karşılığında sözleşmeli olarak çalışan subay astsubay ve erlerden oluşmaktadır. Erlerin büyük çoğunluğunun ekonomik sıkıntılar veya ailevi nedenlerle orduya katıldığı ve temel eğitim düzeylerinin çok yüksek olmadığı açık kaynaklardan bilinmektedir.
Yazar Jeffry E. Garten ABD’deki eğitim konusunda şunları yazmaktadır: ABD’deki kolejler ve üniversiteler hala dünya çapında büyük ilgi görürken, yüksek okulları bitirmeden terk edenlerin oranı % 25’e yaklaşıyor (siyahlar ve İspanyollar arasında daha fazla). Bu kişiler hiç bir mesleki eğitim görmüyorlar.Okulu terk edenlerin % 50’si işsiz ya da sosyal yardım görüyor. Bunların % 60’nın hapishane sakinleri arasında yer aldığı, % 87’ sinin de küçük yaşta gebe kaldığı hesaplanmıştır. 17 yaşındaki Amerikalıların % 13’ nün okuyamadığı, yazamadığı, toplama çıkarma bilmediği anlaşılmıştır. Yetişkin nüfus içinde fonksiyonel cehalet daha yüksektir. (1992 de Japonya Meclis Sözcüsü, ABD’deki işçilerin % 30 nun okuma bilmediğini söyleyerek ABD’de büyük öfkeye yol açtı. Gerçekte bu oran daha da fazlaydı.) Özellikle çarpıcı bir sorun ABD gençliğini ilgilendirmektedir. Günümüzde 5 Amerikalı çocuktan biri yoksulluk içinde yaşamaktadır.[2]

ABD ordusunun 2005 yılında, Irak ve Afganistan’daki birliklerini yenilemek için, 101 bin 200 yeni personele ihtiyaç duyduğu açıklanmıştı. Bunun anlamı ordudaki 7.500 askere alma memurunun her ay en az iki kişiyi oduya girmek için ikna etmesini gerektiğiydi. Ordu hedeflerinde son 5 yılda ilk kez geçen ay aksama olurken yedeklerde Ekim 2004 ayından beri askere alma hedeflerine ulaşılamamıştır. Deniz piyade alımlarındaki hedeflerde ilk defa Ocak 2005’te aksama meydana gelmiştir. Irak Savaşı nedeniyle, orduya girme konusunda yaşanan isteksizlik, askerliğe kabul kriterlerinde de gevşemeye neden olmuştır. 1998’den bu yana ilk defa standartlar düşürülerek askere alım yaşı 39’a çıkarılırken, lise diploması olmayan binlerce kişinin orduya alınmasına da başlanmıştır.[3]

b. Irak’taki Sosyo-Kültürel Yapının Hatalı Değerlendirilmesi

Irak savaşının hukuki altyapı eksikliği,  İngiltere dışında Irak savaşına politik ve askeri destek veren ülkeleri başlangıçta çok sınırlı sayıda tuttu. Daha sonra savaşın içinde yaşananlar ise destek vermeyen ülkelerin ne kadar haklı olduğunu ispatlarken, destek veren ülkelerin önemli bir kısmı da pişmanlık duydular. İşte olumsuz uygulamalardan sadece basına yansıyan bir kısmı: Harekatın sona ermesinden bir yıl sonra Irak’ta Felluce bölgesinde, kontol altına alınamayan olaylar sonrasında, bölgede 24 saatten fazla süren bir bombardıman gerçekleştirmiştir. Aynı ateş gücüne Necef’teki hedeflere karşı 14-15 Mayıs 2004 günleri de başvurulmuştur. Daha sonra Türkmen bölgesi Telafer’deki kontrolsuz güç kullanımı, Ebu Garip hapishanesindeki insanlık dışı uygulamalar bunları takip etmiştir. İşgal edilen bir ülkede barışı yeniden kurmanın tek ve en önemli şartı halkın güveninin kazanılmasıdır. ABD’nin taarruzi doktrini çerçevesinde harekatın başlangıcında uygulanan ağır bombardıman, Irak’taki su, elektrik, ulaşım, barınma gibi alt yapıyı büyük oranda kullanılamaz hale getirmiş, harekatın başlamasından bu yana dört yılı aşkın bir zaman geçmesine rağmen halkın fiziki ihtiyaçları hala tam anlamıyla karşılanamamıştır. Bu yetersizlik işgale karşı ilk tepkilerin ateşleyicisi olmuştur. Irak harekatı, ABD tarihinde Müslüman bir ülkeye karşı yapılan ilk işgal harekatıdır. Harekat öncesi şüphesiz ülkenin, sosyo-kültürel, demografik, dini, etnik, coğrafi analizleri detaylı olarak yapılmıştır. Ancak buna rağmen bu gün Irak’ta hala kontolün sağlanamaması ve kanlı bir diktatörden kurtardıkları Irak halkının desteğinin kazanılamamasının altında üç ana sebeb olduğu değerlendirilmektedir.

Harekat öncesi yapılan analizlerin hatalı veya eksik olması, Analiz sonuçlarının uygulayıcı askerlere anlatılamaması,
Uygulayıcıların güvenlik öncelikleri nedeniyle yaptıkları hatalar ABD gibi yüksek teknoloji ile dünyanın en iyi uzman ve kaynaklarına sahip olan bir ülkenin, harekat öncesi yeterli analizleri yapmadığı söylenemez. Yalnız bu analizlerde, Irak halkının tarihsel, dini, yaşam kültürü ve aile yapısından kaynaklanan çok ince ancak çok önemli bazı bilgilerin gözden kaçırıldığı tahmin edilmektedir. Bunlardan, aile içindeki erkeğin konumu, evin, ailenin, kadının ve kızların mahremiyeti, Musevilik ve Hristiyanlık’ta olduğu gibi İslamiyetteki kısas uygulaması, namus ve iffet kavramlarının yeterince değerlendirilemediği anlaşılmaktadır. Nitekim, 1 Mayıs 2003’ te harekatın resmen sona erdiğinin açıklanmasından sonra, Saddam yanlılarının aranması ve yakalanması operasyonlarında televizyonlara da yansıyan, gece evlerin yatak odalarına girilmesi, kadın çocuk ve diğer aile fertlerinin gözü önünde aile reislerinin tekmelenmesi, aşağılanması olayları bu gidişatın ateşleyicisi olmuştur. Hem bu muameleye maruz kalanlar ve akrabaları, hem de bunları seyreden Irak halkının ABD’nin ülkesine demokrasi ve barış getireceğine artık bir daha inanmasının mümkün olamayacağı, ABD yetkililerince gözden kaçırılmıştır. Aynı uygulamalara pervasızca devam edilmiş, başlangıçtaki basit şiddet ve aşağılama olayları, Ebu Garip Cezaevindeki olaylarla dünyaya yayılan bir nefret dalgasına dönüşmüştür. Ne yapılırsa yapılsın, baskı ve korku ile bir takım uygulamalar kabul ettirilebilirse de, artık, ABD’nin Irak halkının hiç bir kesiminde müteakip uygulamalarının iyi niyetli olduğuna dair bir kanaat oluşturmasına imkan bulunmadığı düşünülmektedir. Irak’taki ABD uygulamalarının yanlışlığı en yakın müttefiki olan İngiliz ordusunda görevli Tuğgeneral Nigel Aylwin Foster tarafından ABD Kara Kuvvetlerinin yayın organı Military Review dergisinde yayınlanmıştır. Bu makalede general Foster; ABD’nin uygulamalarının, halkı koalisyondan uzaklaştırdığını ve sorunların yaşanmasına yol açtığını, askerin son derece ciddi bir cehaletle olaylara yaklaştığını, yaptıklarının doğru olduğuna inandırıldığını ve kötü yönetildiğini, ABD askerinin bulunduğu toprakların kültürüne karşı hassasiyet göstermemesinin ve hatta bunu kurumsal bir ırkçılığa dönüştürmesinin Irak’taki direnişin ateşleyicilerinden olduğunu ifade etmiştir.[4]

    Başta ABD Başkanı Bush, Savunma Bakanı ve bütün yetkililer Ebu Garip hapisanesindeki olayları kınamışlar ve sorumluların cezalandıracaklarını söylemişlerdir. Bu örnek, ordunun yaptığı kontrolsuz uygulamaların politikacıları ve ülkelerini ne hale soktuğunun en çarpıcı ve acı bir örneğini oluşturmakta ve  “Bir milletin şerefi cephedeki askerin sırtındadır ” özdeyişini doğrulamaktadır.

c. ABD Irak’ta Kalmaya Mahkum

ABD hatalı strateji ve uygulamaları ile sadece Irak’ın değil tüm Ortadoğu’nun daha da istikrarsızlaşmasına neden olmuştur. Bu gün gelinen aşamada, ABD’nin Irak’tan çekilmesi halinde sadece politik ve ekonomik hedeflerinden olmak bir yana, bölgedeki kuvvet dengeleri daha da bozulacak ve ABD’nin yeniden müdahelesini gerektirecek durumlar doğabilecektir. ABD’nin Irak’ta kalma nedenlerini oluşturan stratejik faktörler aşağıdadır.

Birinci Stratejik Faktör: Arap Yarımadası’nın ve İsrail’in Güvenliği.,

Irak’ta 1920’de Kral olarak ilan edilen Mekke Emiri’nin oğlu Faysal’dan bu yana, yani 86 yıldır Sünni kökenli bir idare mevcuttur. Çoğunluğu Şii olan Irak’taki bu mezhebe dayalı yönetim, bir yandan Sünni Suudi Arabistan ve diğer Körfez ülkelerinin güvenliği için bir sigorta fonksiyonu yaparken, diğer yandan çoğunluğu Sünni olan Suriye’nin Şii yönetimine ve İran’a karşı da politik bir denge sağlamaktaydı. Saddam’ın devrilmesi ve Şii çoğunluğa dayalı bir yönetimin iş başına geçmesi, Ortadoğu’daki 86 yıllık bu mezhebe dayalı politik dengeyi tam merkezden bölmüştür. Bu oluşum, İran üzerinden hem Arap Yarımadası’na hem de Lübnan üzerinden İsrail’e uzanan yeni ve kesiksiz bir Şii zinciri yaratarak İran’ın etki alanını genişletecektir. Bu nedenle, ABD’nin Irak’tan çekilmesi durumunda Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin güvenlik sorunları doğrudan; İsrail’in ki ise dolaylı olarak artarak zaman içinde son derece tehlikeli bölgesel çatışmalara neden olabilir.

İkinci Sratejik Faktör: ABD ve Batı’nın Enerji Güvenliği

ABD, Irak’taki varlığı ile İran hariç tüm Ortadoğudaki petrol kaynaklarını kontrol edebilecek jeostratejik bir pozisyon kazanmıştır. ABD, Vietnam’da komünist ideolojiye karşı nüfuz mücadelesi verdi. Vietnam’ın, stratejik önemi dışında, ABD’nin yaptığı masrafları karşılayacak kaynakları yoktu. Irak’ta ise kendisi ve stratejik ortaklarının enerji güvenliği için çarpışıyor. Irak’ta bunun bedelini ödeyecek kaynaklar var. Bugüne kadar yapılan 500 milyar dolara yakın harcamalar geri alınacak. ABD, 1991 Körfez Savaşı’na katkı payı olarak diplomatik baskı ile Japonya ve Almanya’dan da 10 milyar dolar almıştı.[5] Yeni petrol yasası Amerikan şirketlerinin 30 yıl süre ile petrol gelirlerinin % 75’ni almasını öngörüyor. Gerek bu paranın geri alınması gerekse petrolün sadece ABD ve müttefiklerince kullanılmasının sağlanması için ABD’nin Irak’ta kalarak askeri gücün yardımıyla politik kontrolu sürdürmesi gerekmektedir.

Üçüncü Stratejik Faktör: İran ve Suriye’nin Kontrolu

300.000 den fazla bir askeri güç ile Irak’ta konuşlanmış olan ABD, İran ve Suriye ile komşu konumuna gelmiştir. Bu durum, ABD’nin Soğuk Savaş yıllarını da içine alan yaklaşık yarım asrı geçen bir zamandır hayalini kurduğu bir rüyanın gerçekleşmesidir. Bu jeopolitik değişim, ABD’nin Kafkasya ve Orta Asya stratejileri ve planları için son derece elverişli jeostratejik, ekonomik ve politik avantajlar sunmaktadır. Irak’ın en emniyetli ve en uygun coğrafyası olan kuzey Irak’ta kendisine tabi bir devlet kurmayı başarmıştır. Bu coğrafya, Türkiye ile birlikte ABD’nin global ve bölgesel plan ve stratejileri için çok uygun bir yığınaklanma ve çıkış noktası oluşturmaktadır.  

d. ABD Stratejisinin Ana Hedefleri ve Risk Faktörleri

1991 Körfez Savaşı’ndan sonra fiilen sağlanan Kürt-Arap bölünmesinin sürdürülmesi ,Şii – Sünni ve Şii - Şii (Sistani-Sadr) birleşmesinin önlenmesi,
Irak’taki politik kontrolun sürdürülebilmesi için Bağdat ve civarının güvenliğinin sağlanması,İran’dan Arap Yarımadası’na ve İsrail’e uzanan Şii zincirinin kırılması
İran ve Suriye üzerinden Irak’a yapıldığı iddia edilen lojistik desteğin kesilmesi

ABD’nin Irak’ta Jeostratejik Kontrolu tekrar sağlaması için Başkan Bush 20.000 civarında takviye birlik gönderilmesini kararlaştırmıştır. Ayrıca 2 tugay çapında yaklaşık 3000 kişilik bir Kürt peşmerge gücünün de Bağdat civarındaki güvenlik operasyonlarına katılması planlanmıştır. Bu katılım iki yönden önem arzetmektedir.Birincisi, 1991’den bu yana koruma altına alınarak, bugün devlet kurma durumuna getirilen Kürtlerin de, artık ellerini taşın altına koymaları zamanının gelmesi ve bu korumanın bedelini ödemeleridir.
İkincisi, Kürtlerin (Sünni) Araplara( Şii+Sünni) karşı kullanılmaları ile Irak’taki etnik ve mezhepsel bölünmenin derinleştirilmesidir. ABD için Irak’taki en tehlikeli risk faktörü, etnik ve mezhepsel bölünmelerin üzerine çıkacak bir anti-işgalci/Amerikancı ideoloji etrafındaki bir birleşmedir. Saddam’ın ölmeden önce ifade ettiği    “bölünmeyin, birleşin” söylemi bu stratejinin hala uygulanabilir olduğuna inandığını göstermektedir. Halen direnişçiler hem Irak hükümet kuvvetlerini hem de Amerikan ordusunu hedef seçmektedirler. Hedefin sadece işgalciler üzerinde odaklanması halinde, Irak ABD için yeni bir Vietnam haline gelebilir.

e. Uluslararası Politik Ortam ve Güç Dengeleri

ABD, ekonomik, teknolojik ve askeri açıdan dünya liderliğini sürdürmektedir. ABD’nin  Irak stratejisi hakkında diğer global aktörlerin (Almanya, Fransa, Çin ve Rusya), insan hakları da dahil olmak üzere en küçük bir eleştiriden dahi kaçınmaları, bu gücün büyüklüğü ve etkisini açıkça göstermektedir. Almanya ve Fransa, artan enerji güvenlikleri ve Ortadoğu pastasından gelecekte alacakları payın beklentisi nedeniyle son iki yıldan bu yana tekrar ABD dümensuyuna girmişlerdir.Bunda Rusya’nın son dört yıldan bu yana uyguladığı milliyetçi ve korumacı ekonomik uygulamalar ile Avrupa’ya gaz akışının kesilmesinden doğan güvensizliğin de önemli rolü bulunmaktadır. Tek karşıt aktör görünen Rusya’nın ekonomik ve askeri gücü, ABD karşısında kararlı bir duruş sergilemeye yetmemektedir. 2017 yılında Kırım’dan çekilmesi gereken Rusya’yı yeni bir askeri kıskaç beklemektedir. Bu nedenle Rusya kendi bölgesi ve arka bahçesindeki statükoyu korumaya çalışmaktadır. Çin, ABD’nin kontrolundaki dünya finans düzeninin kendi aleyhine kullanılmasından çekinmektedir. Bu gün için askeri gücü sadece bölgesel alan için yeterlidir ve kısmi bir taarruzi kabiliyete sahiptir. ABD, Avrupa’nın bağımsız ve etkin bir güç merkezi haline gelmesini önleyebilecek siyasi, ekonomik ve askeri mekanizmalara sahiptir. Bunu Soğuk Savaş’tan bu yana geçen 15 yıldır ustaca kullanmaktadır. Almanya gevşek bir anayasa modeli ile son defa AB’nin gerçek bir siyasi birlik oluşturmasını denemeye karar vermiştir. Sonuç olarak, maalesef, halen ABD’nin Ortadoğu strateji ve planlarını engeleyebilecek bir karşı güç bulunmamaktadır. Bu aşamada en etkin güç, Irak’taki fiili direnişi dört yıldan beri sürdürenlerdir.

3. Yeni Stratejinin Türkiye’ye Etkileri

Irak’ta sıkışan ABD’nin Kürtlere olan gereksinimi daha da artmıştır. Bu nedenle gerek PKK ile mücadelede, gerekse Kerkük sorununda Kürtlerin rıza göstermediği bir çözüme ABD’nin yanaşması mümkün görülmemektedir. Merkezi Irak hükümetinin kuzey Irak’taki PKK ile mücadele etmesi halihazır şartlarda mümkün değildir. PKK ve Kerkük sorununun bu aşamada çözüm adresi ABD ve kuzey Irak’taki yeni oluşumdur. Bu nedenle ABD rızası veya dışında uygulanabilecek diplomatik, ekonomik, ticari veya askeri her türlü gücün tatbik noktası, Kürt bölgesidir. Türkiye’nin hedefi; hangi statüte olursa olsun, kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun cazibe merkezi olmasını önlemek ve Türkiye’nin ekonomik ve politik kontrolunda kalmasını sağlamak olmalıdır. Kürtlerin de, varlıklarının korunması ve sürdürülebilmesi için Türkiye’ye muhtaç olduklarının bilincinde olmaları bir gerekliliktir.
Türkiye’nin kendi güvenliği ile ilgili olarak tek taraflı olarak uygulayabileceği önlemler şunlar olabilir:

-         Mersin ve İskenderun limanları üzerinden Irak’a yapılan transit ticaretin kısıtlanması/ engellenmesi veya bu taşımacılığın sadece Türk gemilerince yapılmasının sağlanması,
-         Habur gümrük kapısının kapatılması,
-         Irak’a verilen elektriğin miktarının ve fiyatının gözden geçirilmesi,
-         Türk müteahhitlerinin Irak’taki işlerinin durdurulması,
-         Ticari uçuşları için hava sahasının kullandırılmaması,
-         Sınır ticaretinin kaldırılması,

Türkiye için en kötü senaryo, bölgedeki Şii zincirinin kırılması için, güç kullanımının Suriye ve İran’a sıçramasıdır. Bu aşamada Türkiye’nin ekonomik, lojistik, güvenlik, tıbbi ve insani yardım boyutlarıyla bu gelişmelerin dışında kalması beklenemez. Çatışmalara sürüklemek amacıyla, Türkiye’nin kontrolsuz ve provokatif saldırılara maruz kalma olasılığı da düşünülmelidir.

4. Sonuç

Türkiye’nin etrafındaki siyasi ve askeri dengesizlik giderek artmaktadır. Bölgedeki gelişmeler, Birinci Dünya Savaşı sonrası gelişmeleri andırmaktadır.
Türkiye, doğrudan düşmanca bir uygulama ve politika ile karşı karşıya kalmadıkça, uluslararası politik, ekonomik ortamdaki ABD hakimiyetini mutlaka dikkate almalı ve ilişkilerini gerginleştirecek girşimlerden kaçınmalıdır.ABD’nin bölgedeki politikalarını kendi güvenliğini ve bölgesel ilişkilerini zor duruma sokmayacak derecede desteklemeli ve bu konudaki kısıtlamalarını ABD’ye anlatmalıdır. Aşırı baskı ve dolaylı tehdit olarak algılanabilecek istekler olursa, bunlar gizli bırakılmamalı uygun bir şekilde, Türk ve dünya kamuoyu ile diğer global aktörlerle de paylaşılmalıdır. Bu kabil istekler TBMM kararlarıyla reddedilerek millete mal edilmelidir.
Türkiye, Irak’ın bölünmesi halinde yeni oluşacak siyasi coğrafya kapsamında, sınır güvenliği nedeniyle Türkiye-Irak sınırında uygun derinlikte bir sınır düzeltmesi talep etmelidir.
Türkiye, PKK ve diğer güvenlik konularında NATO’yu devreye sokmayı düşünmelidir.
Türkiye, Atatürk’ün vasiyeti olan, “savaş zaruri olmalıdır” söylemini dikkate alarak bölgedeki çatışmaların dışında kalmaya ve tarafsız olmaya çalışmalı, milli sınırlarını en iyi şekilde korumalıdır. En kötü ekonomi ve en kötü idare bile savaştan daha iyidir. Bunun en canlı örneği Irak’tır. Türkiye ekonomisinin bugün için uzun süreli savaş durumunu sürdürecek bir güce sahip olmadığı değerlendirilmektedir.

Sadece, din,mezhep ve etnik yapıya dayalı devletlerin kalıcı olamayacakları, ideoloji ve millet bilincinin gerekli olduğu anlaşılmıştır. Bugün, ne mutlu bize ki, Kemalist ideoloji ve karma ekonomik sistem sadece ülkemiz için değil, aynı zamanda tüm dünya için küreselleşmeye karşı en iyi koruma ve çözüm yollarını sunmaktadır.


[1] Bu tabir, askeri açıdan inisiyatifi kaybetme ve savunmada kalmak anlamını taşımaktadır.
[2] Jeffry E. Garten Soğuk Barış 1992 s. 219-220
[3] Cumhuriyet Gazetesi 28 Mart 2005 Dış Haberler Servisi
[4] Milliyet Gazetesi 13 Ocak 2006 s.10
[5] Jeffry Garten, Soğuk Barış 1994 Sarmal Yayınevi s. 179


Yazarın Diğer Yazıları;

1 - Doğu Akdeniz Boru Hattı: Ütopya Mı Gerçek Mi?
2 - Finans Kapital Sistemin Füzeleri
3 - Afrin Harekâtı'nın Güncel ve Potansiyel Stratejik Sonuçları
4 - İran’da Neler Oluyor Neler Olabilir?
5 - Türkiye ve Dünyanın 2018 Yılı
6 - İran Türkiye Stratejik Yakınlaşmasının Nedenleri
7 - Denizci ve Tarihçi Gözüyle Girit
8 - Katar Krizi Nedir Ne Değildir?
9 - Kabotaj Bayramı Denizden Emperyalizme Başkaldırıştır
10 - Tarihçi ve Jeopolitikçi Gözüyle İsrail
11 - Türkiye Stratejik Boşlukta mı?
12 - KKTC İçeriden mi Yıkılacak?
13 - Ulusal ve Uluslararası Terörizmin Geleceği
14 - Bağlantısızlık Türkiye İçin Bir Çıkış Yolu Olabilir Mi?
15 - Suriye’de Değişen Tehditler ve Türkiye’nin Çıkış Stratejisi
16 - Kıbrıs’ta Yeni Bir Enerji Oyunu Başlıyor
17 - Türkiye ve Dünyanın 2017 Yılı
18 - Avrupa - TRUMP - Rusya Üçgeninde Türkiye
19 - 478 nci Yıl Dönümünde Preveze Deniz Zaferi
20 - 80. Yılında Montrö Sözleşmesine Jeopolitik Bakış
21 - Ortadoğu’nun Sonu ne Olacak?
22 - Yunanlılar Nasıl Denizci Oldu?
23 - Türkiye'nin Suriye'ye Askerî Müdahalesi
24 - 15 Temmuz Aynasından Ordu ve İdeoloji
25 - İsrail Türkiye Anlaşmasının Jeopolitik Şifreleri
26 - Barbaros Hayrettin Paşa’nın 470. Ölüm Yıldönümü
27 - Yunan Gerçeğini İyi Okumak
28 - Türkiye’nin NATO’dan Çıkma Zamanı Geldi Mi?
29 - Çin’in Yeni Deniz Stratejisi
30 - Ortadoğu'da Nükleer Bomba
31 - Çevresel Krizler ve Türkiye’nin Çıkış Stratejileri
32 - Türkiye Rusya Çatışmasının Tehlikeli Senaryoları
33 - Cizre ve Yüksekova Neden İl Merkezi Olmalı?
34 - Çin Ordusunda Stratejik Yapılanma
35 - Barzani - PKK - ABD Üçgenindeki Türkiye
36 - Türkiye ve Dünyanın 2016 Yılı
37 - Türkiye - Rusya Krizi ve Türk Boğazları
38 - Rusya Türkiye İlişkilerinin Bozulması Neden İsteniyor?
39 - Kurtuluş Savaşı Önce Karadeniz'de Kazanıldı
40 - Batı Siyasi İslâm Projesinin İflas Ettiğini Anladı Mı?
41 - Çin-Tayvan 66 Yıl Sonra Neden Görüştü?
42 - Seçimi Etkileyen Faktörler ve Seçim Sonuçlarının Olası Jeopolitik Yansımaları
43 - Gemiler ve Kadınlar
44 - Almanya Neden Türkiye’ye Karşı?
45 - Birbirini Yaratan Ülkeler; Rusya ve Türkiye
46 - En Büyük Düşman
47 - Türk Deniz Kuvvetlerinin Yeni Strateji Belgesi
48 - Türkiye'nin Yeni PKK Stratejisinin Parametreleri
49 - Türkiye'nin Kader Stratejisi
50 - Yunan Halkı Finans Kapitale Meydan Okuyabilecek mi?
51 - Avrupa Parlamentosu Raporu Kime Hizmet Ediyor?
52 - Çin’in Yeni Askeri Stratejik Belgesi’nin Değerlendirmesi
53 - Akdeniz'de Rusya-Çin İttifakının Jeopolitik Açılımı
54 - Ortadoğu'da Esas Sorun Kimlik ve Gelir Dağılımı
55 - Soykırım Bahane, Amaç Kafkasya'ya Sızmak
56 - Seçim Sonrası Türkiye KKTC İlişkilerine Jeopolitik Bir Bakış
57 - Türkiye Neden Denizci Devlet Olmak Zorunda ve Nasıl Olacağız?
58 - İsrail'in Nükleer Silahları Ne olacak?
59 - Yemen Yeni Bir Afganistan Olabilir Mi?
60 - Ukrayna Krizi Savaşa Dönüşebilir Mi?
61 - Sıra Avrupa Baharında mı?
62 - Perikles'in Dönüşü
63 - Cumhuriyet Donanması: Nereden Nereye?
64 - Şehzadeler Mektebi: Heybeliada Deniz Lisesi
65 - Askeri Güç ve Dış Siyaset
66 - IŞİD Stratejisinin Siyasi Hedefi Nedir?
67 - Magrip’teki Şehit Denizcilerimiz: Oruç ve İshak Reis
68 - IŞİD Projesinin Arkasındaki Jeopolitik Gerçek
69 - Gazze'nin Gizemi
70 - Ukrayna Krizinin Arkasındaki Büyük Strateji
71 - 40 Yıl Sonra Kuzey Kıbrıs Devlet mi, Eyalet mi?
72 - Sinop Baskınının Bilinmeyenleri
73 - Yeni Bir Soğuk Savaş İçin Ukrayna mı Kullanıldı?
74 - Karadeniz'de Savaş Tehlikesi ve Türkiye
75 - Kıbrıs Görüşmelerinde Esas Hedef Rusya
76 - Osmanlı Neden Bir Okyanus Devleti Olamadı?
77 - Suriye Sorunu Nasıl Çözülür?
78 - Denizin Can Verdiği Şehir İstanbul
79 - Türkiye - ABD İlişkilerinin Bölgeye Etkileri
80 - Mesele Mısır ve Suriye Değil: Doğu Akdeniz
81 - Sorumluluk ve Gururun Zirvesi: Gemi Komutanlığı
82 - Arap Baharları Neyi Değiştirebilir?
83 - Avrupa’daki Türk İmajı ve Algısı Nasıl Düzeltilir?
84 - Avrupa’daki Türk İmajı ve Algısı Nasıl Düzeltilir?
85 - KKTC’nin Geleceği
86 - Deniz Ufkunda Kaybolmak
87 - İsrail’in Zorunlu ve Güvenilir Tek Ortağı: Türkiye
88 - Volskwagen ve Almanya
89 - NATO Üyeliği Türkiye’nin ŞİÖ Üyeliğine Engel Mi?
90 - Türkiye ve Dünyanın 2013 Yılı
91 - Türkiye -Rusya İlişkilerinin Bölge Güvenliğine Etkileri
92 - Cumhuriyet ve Türk Denizciliği
93 - Yeni Basra Körfezi: Doğu Akdeniz
94 - Çin’in Pearl Harbour’u Neresi Olacak?
95 - Ortadoğu’da Nükleer Denge
96 - Barbaros’un Vasiyetnamesi
97 - Ekonomik Kriz ve Sarmal Jeopolitik Gelişmeler
98 - Dünyada Gerçek Bir Barış Sağlanabilir Mi ?
99 - Avrupa Birliği Dağılabilir Mi?
100 - Kıbrıs AB Sorunu Değil Türk - Yunan Sorunudur
101 - Küreselleşmenin Jeopolitiği Ve Türkiye’nin Yeri
102 - ABD’nin Yeni Irak Stratejisi: Jeostratejik Zorunluluk
103 - ABD’nin Korku ve Endişe Stratejisi: Yeni Ortadoğu
104 - Avrupa Birliği’nin Geleceği ve Türkiye’nin Yeri
105 - ABD VE İsrail’in Lübnan Stratejisi: Şii Zincirini Kırmak
106 - Dünyanın Kaderini Belirleyen Savaş: Çanakkale


http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/508/abdnin_yeni_irak_stratejisi_jeostratejik_zorunluluk

***

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARI VE TÜRKİYE

ABD’NİN IRAK’TAN ÇIKIŞ SENARYOLARI VE TÜRKİYE 



Ali SEMİN 
29 Aralık 2011



ABD'nin Iraktan Çekilmesinin Irak ve Ortadoğuya Olası Etkileri.,

ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana Irak’ın alt yapısı, sosyal dokusu ve istikrarı geri dönüşü olmayan bir değişime uğramıştır. Sözde demokrasi ve özgürlük sloganları ile Irak’ı işgal eden ABD yönetimi, ülkeyi etnik ve mezhepsel çatışma başta olmak üzere, istikrarsızlık ve kaosla başbaşa bırakmıştır. Aslında Irak’ın istikrarı ve refahı, hem bölge hem de Ortadoğu’daki zengin yer altı kaynaklardan faydalanmak isteyen küresel güçler açısından oldukça önemlidir.

Ancak, Obama tarafından resmi olarak Irak savaşının bittiğine dair açıklamalar yapılsa da ve Irak’tan çekilme süreci başlasa da geride bırakılan 8 yıl 9 ayın Irak halkına bilançosu oldukça ağır olmuştur. Hatta Irak halkının işgal sonrası yaşadığı dramatik yaşam koşullarının nesiller boyu devam edeceği söylenebilir. Dahası ABD, Irak’ı belki Saddam rejimi gibi diktatör bir beladan kurtarmış olarak görünse de bugünkü Irak’ta yaşanan istikrarsızlık ve şiddet olayları, Saddam döneminden daha da kötüye gidildiğine de işaret etmektedir. Bu yazıda, ABD’nin askerlerini Irak’tan çekmesinin Irak’a ve bölge ülkelerine nasıl yansıyacağı, Irak’ı bekleyen muhtemel gelişmeler ve ABD sonrası Irak hükümeti içerisinde baş gösteren siyasi krizin çıkmaza girmesinin perde arkasındaki temel sebepler analiz edilmeye çalışılacaktır.


ABD İşgalinin Ardından Irak’ta Yaşananlar

ABD’nin, 11 Eylül saldırılarıyla başlayan “Büyük Ortadoğu” oyunu kapsamında “terörizmle mücadele” adı altında, 2002 yılında Afganistan’ı ve 2003 yılında da kitle imha silahların bulunduğunu iddia ederek Irak’ı işgal etmişti. Saddam dönemiyle ABD işgali sonrasında Irak karşılaştırıldığında, çok vahim sonuçlar elde edilebilir. Saddam döneminde Irak halkının en azından kimin kötü, kimin diktatör ve kimin Saddam rejimi taraftarı olduğu bilinen bir gerçektir. ABD ve müttefikleri, 2003 yılı Mart ayında Irak’a sözde demokrasi, özgürlük, insan hakları ve Irak’taki tüm halkların korunmasını iddia ederek Irak’a müdahale etmişti ve Saddam rejimini devirmişti. Bu müdahalede zaman zaman ABD, kendisi de itirafta bulunarak yanlış istihbarat bilgilerine dayandığını dile getirmişti. ABD’nin Irak’a müdahalesinden sonra Irak halkı Saddam rejiminden kurtulurken ABD askerlerine çiçek vermişler ve Saddam’ın heykellerini yıkarak sevinmişti. Fakat daha sonra Irak halkının karşılaştığı sıkıntılar göz önünde bulundurulduğunda ABD işgalinden umduklarını buldukları söylenemez.

Öte yandan, ABD işgalinin ardından Irak’ta yaşanan olaylar ve insanlığa sığmayan skandalların Saddam zamanında yaşandığına, ancak Irak halkına sözde demokrasi ve özgürlük getirenlerin zamanında da yaşanmakta hatta artmakta olduğuna dikkati çekmek gerekmektedir. Iraklıların Saddam zamanında maruz kaldığı insan hakları ihlalleri günümüzde de devam etmektedir. ABD bunları gidermek için Irak’a müdahale ettiğini savunsa da, Saddam zamanı gibi insan hakları ihlallerinin süreklilik kazandığı görülmektedir. Mevcut durumda Iraklıların güvensiz bir ortamda yaşamaya maruz kalmalarının yanısıra gıda gibi en temel ihtiyaçlardan mahrum kaldıklarını söylemek mümkündür. Irak, yabancı şirketlerin son kullanma tarihi geçmiş mallarını sundukları bir pazar haline gelmiştir. Haziran 2006 yılında Irak Ticaret Bakanı Abdülfelah El-Sudani’nin açıklamasında, Irak’a ithal edilen malların tarihi geçmiş gıda ve mallar olduğunu ifade etmiştir. Bütün bunların etkisiyle Iraklılar arasında birçok ölümcül hastalık (kanser, kalp, şeker ve diğer tehlikeli hastalıklar) baş göstermeye başlamıştır.

ABD’nin işgaliyle ortaya çıkan tabloya bakıldığında, Irak’ta yaşanan mezhepsel ve etnik çatışmalardan (Şii-Sünni ve Arap-Kürt çatışması) dolayı zaman zaman çıkan iç çekişme ve hesaplaşmanın olası bir iç savaş tehlikesine dönüşmesi potansiyelinin yüksek olduğu söylenebilir. Belki de en önemli konulardan biri de Iraklı siyasi gruplar arasında ABD’nin Irak’ı işgal etmesiyle başlayan siyasi rekabetin ülkeyi sürekli patlamaya hazır bir noktaya getirmesidir. Özellikle Iraklı siyasi grupların iktidar mücadelesine girmesi Irak’ın gelişmesinin, refaha ve istikrara kavuşmasının önünde önemli bir engeldir. Diğer taraftan ABD işgalinin Iraklılara bilançosu da ağır olmuştur. Irak Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 2003 yılından bu yana Irak’ta ölenlerin sayısı 223 bindir. Gayri resmi olarak da bazı istatistiklere göre, Irak’ta hayatını kaybedenlerin sayısı 1 milyon 200 bin civarındadır. Irak’tan göç etmek zorunda kalan Iraklıların sayısının 4 milyon olduğu ifade edilmektedir. Bunun 2 milyonunun yurtdışına göç ettiği, geri kalanın da ülke içinde kendilerine uygun şehirlere göç etmek zorunda kaldıkları belirtilmektedir.(1) Yine bazı istatistiklere göre 3 milyon kadının dul kaldığı ve 5 milyon çocuğun da yetim kaldığı belirtilmektedir. Ayrıca Irak, işgalden sonra idari ve mali yolsuzluk alanında dünya çapında yedinci ülke konumuna gelmiştir. Hatta 11 Haziran 2011 tarihinde Irak Parlamento Başkanı Usame el Nucayfi, ABD'li ve Iraklı denetçilerin verdiği bilgiye göre, Irak'ın yeniden yapılandırılması için petrol gelirlerinden aktarılan 17 milyar doların çalındığını dile getirmiştir.(2)

Bütün gelişmelerle birlikte Irak işgalinin ardından ABD yönetiminin Irak stratejisine bakıldığında, Irak’ın genel olarak altyapısını ve siyasi, diplomatik ve askeri gücünü (ordu ve güvenlik güçlerini) yok ederek, hem bölge içerisinde hem de uluslararası toplum nezdinde sürekli olarak Amerikan güçlerine ihtiyaç duyulabilmesi için çalışıldığı görülecektir. Bu nedenle ABD, işgalinden sonra yapılan 3 seçim ve bir anayasa referandumu ile Irak’a sözde özgürlük ve demokrasi getirdiğini dünya kamuoyuna yansıtmaya çalışsa da, günümüz Irak’ına dikkat edildiğinde, siyasi, ekonomik ve toplumsal ölçekte normal hayat standartlarının ne kadar altında olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

ABD’nin Çekilmesi ve Irak’ta Siyasi Krizin Arka Planı

ABD ve Irak arasında 17 Kasım 2008 tarihinde imzalanan "Stratejik Güvenlik Antlaşması" (SOFA) kapsamında Obama yönetimi, askeri güçlerinin 31 Aralık 2011 tarihine kadar tamamen Irak’tan çekilmesini taahhüt etmiştir.(3) 15 Aralık 2011 tarihinde de ABD Savunma Bakanı Leon Panetta'nın, başkent Bağdat'ta hazır bulunduğu bir törenle ABD bayrağını indirerek ve Irak’taki askerlerini çekerek savaşın bittiğini açıklamıştı. Amerikan askeri güçlerinin Irak’tan çekilmesinin hemen ardından Iraklı siyasi gruplar arasında kriz yaşanmaya başladı. İlk önce laik Şii olan ve Irak’ın eski Başbakanı Eyad Allavi’nin liderliğindeki El-Irakiye listesinin 82 milletvekili, hem parlamento üyeliklerini askıya almışlar hem de Bakanlar Kurulu’ndaki toplantılara katılmama kararı almışlardır.(4) Öte yandan Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin emri üzerine Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Sünni Arap Tarık El-Haşimi’nin gizli suikast timleri kurduğu gerekçesiyle yurtdışına çıkış yasağı getirilmiş ve hakkında tutuklama kararı alınmıştır. Bütün bu gelişmeler değerlendirildiğinde Maliki’nin, ABD’nin çekilmesinin hemen ardından özellikle Sünnilere yönelik “terörist” suçlamalarda bulunmasının arkasında büyük oyunların olduğu ve bunun Irak’ı siyasal ve toplumsal olarak bölünmeye doğru götürebileceği söylenebilir. Maliki’nin Sünni siyasilerle ilgili sergilediği tavrın perde arkasındaki sebepler şu şekilde sıralanabilir:

1. ABD’nin Irak’tan çekilmesi tartışıldığı sıralarda önemli bir senaryo ortaya atılmıştı. O da olası bir Kürt-Arap çatışmasının çıkması senaryosuydu. Eğer böylesi bir çatışma yaşansaydı, ABD ile Iraklı Kürtlerin ilişkisi olumsuz yönde etkilenir ve ABD’nin Irak’ta güvendiği bir numaralı müttefiki olan Kürtleri kaybetmesi ihtimali yükselebilir. Bu nedenle ABD, Kürt-Arap çatışmasının önüne geçmek için yeni bir formül bulmak zorundaydı. Çünkü Amerika için Irak’ta Kürtleri kaybetmek, Ortadoğu’daki pek çok hesabın karışması anlamına gelebilir. Özellikle şu hususu belirtmekte fayda vardır ki eğer ABD sonrası Irak’ta muhtemel bir Kürt-Arap çatışması yaşanırsa, bu çatışma Sünni Araplar ile Kürtler arasında meydana gelecektir. Şii Araplar zaten Bağdat yönetimine hâkim ve Kürtlerle bazı siyasi anlaşmazlıkları olsa da (gaz ve petrol yasası, bütçe sorunu ve tartışmalı bölgeler meseleleri gibi) bunun ciddi bir çatışmaya dönüşmesi Sünni Araplarla çatışma yaşama ihtimaline nispeten daha azdır. Bu açıdan bakıldığında ABD, Irak’ta olası bir Kürt-Sünni Arap çatışmasından ziyade daha önce de sıkça rastlanmış bir Şii-Sünni çatışmasını körüklemek istiyor görünmektedir. Dolayısıyla ABD, Kürtlerle ilişkilerini muhafaza etmek için Bağdat’taki Şii yönetim tarafından tecrit edilen Sünni Arapların, Kuzey Irak Kürt yönetimine sığınmasına ve bölgede yeni bir Kürt ve Sünni Arap bloğu oluşturulmasına çalışmaktadır. Bunu gerçekleştirmek için Irak Başbakanı Maliki’nin Sünni liderlere “terörist” damgası vurmasının bu bloğun oluşturulmasına zemin hazırladığı gözlemlenmektedir.

2. Maliki, ABD askerleri çekildikten sonra Irak ordusunda etkin olan Sünni rütbeli askerlerin olası bir darbe girişiminden ve yeniden Irak’ın Sünnilerin kontrolüne geçmesinden kaygı duymaktadır. Bu sebeple Maliki, Sünniler faaliyete geçmeden onların her türlü siyasi, ekonomi ve askeri gücünü pasifize etme amacını gütmektedir. Ayrıca Maliki, Irak’taki tüm alanları tek başına kontrol altında tutması gerektiğine inanmaktadır. Bilhassa, son aylarda Irak’ın Sünni vilayetleri olarak bilinen Selahattin, Anbar ve Diyale il meclislerinin özerklik kararı almalarının Maliki’nin, Sünni ağırlıklı bölgelere karşı uyguladığı baskıcı politikaların bir sonucu olarak dikkate alınabilir.

Yukarıda sözü edilen sebepler değerlendirildiğinde, Maliki’nin ABD askerlerinin çekilmesinin ardından sergilediği tutum, varolan mezhep kavgasını daha da artırmıştır. Aslında Maliki farkında olmadan ABD’nin Irak için yazdığı senaryonun baş aktörü konumunda davranmaktadır. Çünkü Irak’ta mezhepsel ve etnik bir catışma, ülkeyi yeniden kaosa ve çıkmaza sürükleyecektir. Bu bağlamda Sünni liderlere yönelik izlediği politikanın çıkardığı politikaların neticesinde Maliki, Irak’ın birliğini ve bütünlüğünü isteyen büyük bir halk kitlesinin desteğinden yoksun kalabilir. Irak’ta her geçen gün artan şiddet olaylarının ve Irak hükümetinin güvenliği sağlama konusundaki zaafı Maliki’yi zor durumda bırakabilir.

Kürt-Sünni Arap İttifakı Irak’ı Böler mi?

Irak’ta bölünme senaryoları ABD işgalinden sonra peş peşe gelmeye başlamıştır. Hatta Irak’ın üç bölgeye bölünmesini kolaylaştırmak için 2005 daimi Irak Anayasası’na “federalizm” kavramı yerleştirildi. Bu kavramla Irak’ı adım adım bölünmeye doğru götürülebilecek tüm yollar denenmeye başlanmıştır. Irak’ı parçalamanın ilk adımı Irak’ta “Arap” kavramının yok edilmesi ve Irak’ı Arap dünyasından uzaklaştırmaktı. Irak’ta 2003 yılından beri Arap kavramının yerini Şii-Sünni gibi dinsel ayrışmalar almaya başladı. Başka bir ifadeyle, Irak’ta ve hatta genel olarak Ortadoğu bölgesinde Arap etnisitesi yok olmaya mahkûm edildi. Böylece ABD işgalinden sonra etnik olarak telaffuz edilen tek kesim Kürtler oldu. Araplar ve Türkmenler, Şii-Sünni olarak ikiye bölünmeye çalışıldı ve bu senaryonun da şimdilik epey başarılı olduğu görünmektedir. Yani artık Irak’ta Şiiler, Sünniler ve Kürtlerin bulunduğu ifade edildi. İşte Irak’ın parçalanmasının ilk adımı etnik yapıyı mezhepsel yapıya dönüştürmek ve bölgeleri de üçe ayırarak (Şii, Sünni ve Kürt bölgesi) adlandırmaktadır. Dahası bu ayrışmayla birlikte Irak’ta her türlü mezhepsel çatışmaya destek veren ABD güçleri tarafından uygulanan politikalar sonucunda 1 milyon 200 bin Iraklının hayatına mal olduğu verilen birçok veriyle ispatlanmaktadır.

Bu çerçeveden bakıldığında, Irak’ın parçalanma senaryosunun ilk aşamasının tamamlandığı söylenebilir. ABD, ikinci aşama olarak Sünni Arapların federalizm kavramını benimsemesi veya kabullenmesini sağlamak istemektedir. Uzun bir süredir Sünnilerin baskı altında kalmaları durumunda Irak’tan ayrılacakları tehdidinde bulunmaları Irak’ı bölme senaryosunun ikinci aşamasında da mesafe alındığını göstermektedir. Bu aşamanın ilk sinyalini Irak Parlamentosu Başkanı Sünni Arap Usame El-Nuceyfi Haziran 2011’de Washington’u ziyareti sırasında yaptığı açıklamada vermişti. El-Nuceyfi’nin demecine göre, eğer Sünniler baskıya maruz kalırsa Irak’tan ayrılacaklardı.(5) Diğer taraftan Sünniler, işgalden beri Irak’ın toprak bütünlüğünü savunarak federalizmi reddetmekteydi. Ancak son zamanlarda Irak’ın bölünmesi konusunda Sünniler daha istekli görünmektedir. Bu durum Irak’ın bölünmesinin giderek daha ciddi bir hal aldığı görüntüsü vermektedir. ABD askerlerinin çekilmesi Irak’taki siyasi ve toplumsal dengeleri iyice değiştirmiştir. Öyle ki, bölünme tehditleri artık Irak’ın bütünlüğünü savunan kesimden (Sünnilerin özerklik talebi) gelmeye başlamıştır. Üçüncü aşamaysa Irak’ı şimdiki konumuyla özerk bölgelere ayırarak bir süreliğine küçük devletçiklere dönüştürmek ve daha sonra da üç bölge (Şii, Sünni ve Kürt bölgesi) altında toplamak olduğu söylenebilir.

Bütün bu gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde, ABD askerlerini çeker çekmez Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin Sünni liderlere uyguladığı yönetimden uzaklaştırma politikası sonucunda Irak’ın siyasi sahnesinde yalnızlaştırılan Sünnilerin, Kürtlerle olası bir ittifak kurması Irak’ın bölünmesi ihtimalini akıllara getirmektedir. Bu noktadan hareketle Irak’ta ortaya çıkması muhtemel yeni siyasi denkleme bakıldığında, Iraklı Kürtlerin desteklediği federatif yapının içinde kurulması öngörülen muhtemel bir Kürt-Sünni Arap bloğunun bölgesel destek çerçevesinde Şiilere karşı oluşacağını söylemek mümkündür. Böyle bir ittifak kurulursa bundan en çok kazançlı çıkacak Kuzey Irak Kürt yönetimi olur. Kürtlere iki şekilde fayda sağlayabilirler. Birincisi Kürtler, Bağdat yönetimi ile yaşadığı bazı siyasi krizlerde (gaz ve petrol yasası gibi) bu ittifak sayesinde elini güçlendirerek birçok konuda Maliki’yi zorlayabilir. İkinci fayda ise, Bağdat ile Erbil arasında gerilim konusu olan ihtilaflı bölgelerde (Kerkük, Musul, Diyale, Hanekin vs..) peşmerge güçlerinin hareket serbestisi genişleyebilir. Kürtlerin, Irak’ta yeniden tırmanan Şii-Sünni gerginliğinden faydalanacağı söylenebilir. Ayrıca Kürtlerin, Sünni Arapları Şiilerden koruması görüntüsünün bölgedeki Sünni Arap ülkeleri tarafından da desteklendiğinde, Kuzey Irak’a Arap sermayesinin aktarılmasının sağlanması ve arttırılması beklenebilir. Burada İran faktörünü gözardı etmemek gerekir. Kuzey Irak Kürt yönetiminin, Sünni Arapları korurken İran’la olan ilişkilerinin bozulmaması için oldukça temkinli davranmaları gerekmektedir. Şunu da ifade etmekte fayda vardır ki Kürtler, Maliki ile Haşimi arasındaki gerilimi fazla göze batmadan kendi lehlerine dönüştürmeye çalışmaktadır. Dikkat edilirse Kürtler, hem Bağdat’ta hem bölgede Irak’ın siyasi sahnesinde başrolde olmak istediklerini gizlememektedirler. Barzani’nin, Bağdat’taki Şii-Sünni gerginliği (Tarık El-Haşimi ve Salih Mutlak olayı) sonrasında acilen Erbil’de “ulusal konferans” yapılması için çağrıda bulunması, İran ile de dengeli ilişkilerinin olumsuz yönde etkilenmemesinden dolayı olduğu düşünülebilir.

Irak’taki Siyasi Kriz ve Türkmenler

ABD’nin, Irak’ı işgal etmesiyle beraber Irak’taki yeni siyasi denklemin Kürtler, Şiiler ve Sünniler üzerinden hesaplanmasından ötürü Türkmenler Bağdat’taki iktidar paylaşımında devre dışı kalmıştır. Türkmenlerin bu sürece uzak kalmalarının diğer sebepleri arasında siyasi olarak deneyimli bir geçmişe sahip olmayışı, Irak’ın yeni siyasi olgusunu algılayamamaları, ABD güçleri tarafından da herhangi bir destek görmemeleri sayılabilir. Dolayısıyla işgal sonrası Irak’ta Türkmenler Irak Türkmen Cephesi (ITC) çatısı altında Irak’ın üçüncü unsuru olmasına rağmen yeni Irak’ın siyasi oluşumunda bir mevcudiyet mücadelesi vermek zorunda kalmışlardır. Bununla birlikte Irak’ta meydana gelen gelişmelerden en olumsuz etkilenen kesim Türkmenler olmuştur. Özellikle de Irak’ta bulunan Türkmen bölgelerinde sıklıkla şiddet ve adam kaçırma olayları yaşanırken Türkmenlere yönelik faili meçhul saldırılar düzenlenmektedir. Türkmenlerin, ABD’nin Irak’tan çekilmesiyle beraber Irak’taki siyasi krizden ve şiddet olaylarının artmasından zarar görmeleri  kaçınılmazdır. 

Çünkü Irak Türkmen Cephesi, 7 Mart 2010 seçimlerinde El-Irakiye listesinde yer almıştır. Allavi’nin listesinden seçimlere giren Türkmenler, listedeki 
milletvekillerinin üyeliklerinin askıya alınması sebebiyle yönetimden çekilmişlerdir. Yani ITC, El-Irakiye listesinde yer almasından dolayı Bağdat’taki 
çekişmelerden sonra siyasi denklemde yer almamaktadır. Irak’taki gelişmeleri Türkmenler açısından değerlendirdiğimizde var olan çekişmeden nasıl 
etkilenecekleri şu şeklide sıralanabilir:

- El-Irakiye listesinde yer alan ITC’nin, Maliki ve Haşimi’nin siyasi çekişmesinin Şii-Sünni çatışmasına dönüşmesi, Türkmenler arasındaki Şii-Sünni 
ayırımını tetikleyebilir. Çünkü Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti listesinde bulunan Şii Türkmenler, söz konusu krizden etkilenip ITC’yi Sünni olarak 
niteleyebilir. Bu durumda 9 senedir Türkmenler arasındaki Şii-Sünni ayrışmasını önlemeye çalışan ITC çok zor bir tabloyla karşı karşıya kalabilir. 
Bu açıdan bakıldığında, ITC tarafından bir heyet oluşturulması ve Maliki listesindeki Türkmen siyasileriyle böyle bir durumun ortaya çıkmasını engellemek için görüşülmesi gerekmektedir.

- ABD güçlerinin çekilmesiyle birlikte Irak’ta yeniden körüklenen Şii-Sünni çatışmasının Türkmen bölgelerine de sıçraması halinde Türkmenler de ister 
istemez bu ikili çekişmeye müdahil olabilirler. Dolayısıyla ITC’nin bu hassas dönemden Türkmenleri mezhepsel ayrışmaya sevk etmeden bir politika 
izlemesi gerekmektedir. ITC, El-Irakiye listesi gibi bir oluşumda yer alması başlangıçta çok olumlu karşılanabilirdi. Fakat bunun uzun vadeli bir politika 
olmadığını ve El-Irakiye listesi ile Maliki arasında yaşanan herhangi bir anlaşmazlığın mezhep kavgasına dönüşeceğini ITC’nin önceden hesaplaması gerekirdi. 

Başka bir ifadeyle, Maliki ile Allavi veya Haşimi arasında ortaya çıkan siyasi sorunların, Şii-Sünni hesaplaşması olarak görülmesinin Türkmenleri de olumsuz 
etkileyeceğini değerlendirilebilirdi. Şunu belirtmek gerekir ki, Türkmenler kendi aralarında mezhepsel bir çatışmaya girmezler ama Maliki listesine sempati 
duyan kesim ITC’den uzaklaşabilir.

Bütün bu olaylar ışığında Türkmenler incelendiğinde, Irak Türkmen Cephesi’nin, El-Irakiye ittifakında yer alsa dahi istisnai bir durum olarak kendi 
listesinden bağımsız bir politika izleyebilir. Maliki ve Haşimi’nin siyasi çekişmesi yüzünden Türkmenler arasına nifak düşürmenin bir anlamı yoktur. Öte yandan ITC’nin, Maliki-Haşimi arasındaki krizde “arabuluculuk” rolünü dile getirmesi ve üstlenmesi Türkmenlerin Irak’taki siyasi arenada söz sahibi olması için önemli bir adım olacaktır ve Irak’ta bir denge unsuru olduklarını ispatlayacaktır. Başka bir deyişle ITC, Irak’ta meydana gelen mezhepsel ve etnik olaylarda taraf tutmamakla beraber arabuluculuk yapma görevini dile getirip taraflara resmi bir şekilde bildirmelidir. Çünkü Türkmenlerin söz konusu mezhep çatışmasından kurtulmaları için gereken en öncelikli şey dengeli ve çok boyutlu bir siyasetin izlenmesidir. Bu nedenle ITC yönetiminin böylesi durumlarda acil kriz masaları oluşturarak olayları değerlendirip siyasi anlaşmazlık yaşayan taraflarla irtibata geçmesi gerekmektedir.

ABD’nin Irak’tan Çekilmesi ve Bölge Ülkelerine Yansımaları

Ortadoğu bölgesi genel olarak bir değişim sürecine girmiş durumdadır. 2011 yılının başından beri bölgedeki halk ayaklanmalarının Tunus’tan başlayarak bölgede birçok ülkeye yayılması Arap ülkelerindeki bazı yönetimlerin değişmesine sebep olmuştur. Bölgesel güçler (Türkiye, İran ve Suudi Arabistan) ve Küresel güçler (ABD, İngiltere, Fransa, Çin ve Rusya) Arap ülkelerindeki “halk devrimi” ile ilgilenirken, ABD askerlerinin Irak’tan çekilmesinin hemen sonrasında Irak’ta patlak veren siyasi kriz söz konusu değişim sürecini adeta gölgede bırakmıştır. ABD’nin Irak’tan çekilmesinin ardından ortaya çıkan boşluğu kimin dolduracağı tartışmaları 2008 yılından beri gündemdedir. Bu çerçeveden dikkat edildiğinde, Irak’ta ABD sonrası doğacak boşluğu doldurmak için bölgesel bir rekabetin oluşacağını kestirmek elbette ki zor değildir. Çünkü Irak’taki etnik ve dinsel çeşitliliğin varlığından dolayı her halükarda bölgesel bir mücadelenin ortaya çıkacağını söylemek yanlış olmayacaktır. Irak artık bölgesel güçlerin Ortadoğu’ya yönelik siyasi üstünlük sağlama ekseninde önemli bir kilit noktadır. Bu sebeple Türkiye, İran, Suudi Arabistan ve İsrail, Irak’taki belli kesimler üzerinden dolaylı veya doğrudan doğacak boşluğu doldurma çabaları içerisine girebilirler. Belki bu denklemde İsrail pek görülmeyebilir ancak gizli olarak önemli bir aktör olduğu göz önünde bulundurulabilir.

ABD’nin çekilmesinin ardından, Irak Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık El-Haşimi olayından sonra Irak’ta bölgesel rekabet resmen başlamıştır. Maliki (Kanun Devleti listesi) ve Haşimi (El-Irakiye listesi) arasındaki krizin Şii-Sünni çatışmasına dönüşmesinin bölge ülkelerine de olumsuz yansımaları olduğu görülmektedir. Aslında burada amaç Maliki-Haşimi çekişmesinin bölgesel siyasi bir müdahaleye dönüştürülmesi ve Irak içindeki Şii-Sünni çatışmasının ülke üzerindeki bir tür güç mücadelesi adı altında bölgeselleştirilmesidir. Dahası Irak’taki doğan boşluktan Şii-Sünni çatışmasını çıkarmak ve Türkiye ile İran’ı bölgede karşı karşıya getirmek olduğu değerlendirilmektedir. Bununla birlikte İran’a karşı Şii jeo-politiği üzerinde Türkiye, Mısır ve Suudi Arabistan üçgeninde Ortadoğu’da bir Sünni bloğu oluşturulmak istendiği ifade edilebilir. Bu nedenle Türkiye’nin Haşimi olayına fazla müdahale etmemesi ve Haşimi’nin Türkiye’ye sığınması yerine Irak’ta kalmasının daha iyi olduğunu dile getirmesi, Ankara’nın Irak’taki tüm kesimle aynı mesafede olduğu politikasını sürdürmesi açısından önemlidir. Ancak şu hususu da unutmamak gerekir, Türkiye’nin Irak’taki olaylara anında müdahale etmesi Şii-Sünni çatışmasını önlemesi, aktif siyaset izlemesi ve Irak’taki boşluk üzerindeki kapışmada söz sahibi olması için hayati bir meseledir. Çünkü Irak’ta söz sahibi olan bir bölgesel güç tüm Ortadoğu’yu etkisi altına alabilir. Son dönemlerde Türkiye’nin Irak politikasına bakıldığında, ekonomik ve ticari alanda Irak’ta her geçen gün varlığını artırdığını ancak siyasi olarak bir nebze de olsa bölgeden uzaklaştığı görülmektedir. Dolayısıyla Davos ve Mavi Marmara hadisesinden sonra İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesen Türkiye’nin, ABD sonrası Irak’ta aktif rol alması Tel-Aviv tarafından memnuniyetle karşılanmayabilir. Öte yandan önümüzdeki süreçte ABD’nin Irak’taki olası Kürt-Arap çatışmasının önüne geçmek için Iraklı Şiilere destek vermesi dolaylı olarak İran ile hareket ettiği şeklinde yorumlanabilir. Yani ABD’nin, yeni Irak stratejisi İran’ın Bağdat üzerinde oynadığı rolünü güçlendirebilir. Bu nedenle Irak’ta oluşan ABD, İran ve Şiiler üçgenine bölgede önemli bir aktör olan Türkiye’nin, bu denklemin içinde bölgesel dengeyi korumak amacıyla yer alması gerekmektedir.

Sonuç:

Irak, ABD işgali sonrasında çok hassas bir dönemden geçmekte ve yaşanan siyasi ve mezhepsel çekişmeler nedeniyle geleceğe dönük olumlu sinyaller vermemektedir. ABD işgalinden bu yana ülkedeki gelişmelere bakıldığında her mücadelenin neticesinde bedeli sadece ve sadece Irak halkı ödemektedir. Irak’ın işgaliyle birlikte meydana gelen mezhepsel ve etnik çatışmalardan dolayı doğan güvenlik sorunu ve şiddet olayları her geçen gün artmaktadır. Irak halkı ABD işgalinden beri Bağdat’taki yöneticiler arasındaki siyasi çekişmeden sıkılmış durumdadır. Irak’ın asıl sorunu siyasi olarak yansıtılsa da bu sorunun yalnız Bağdat’ta olduğunu ifade etmek mümkündür. Irak’ın günümüzdeki en temel sorunu işsizlik, elektrik, su gibi öncelikli ve yaşamsal hizmetlerin sağlanamamasıdır. Irak toplumsal olarak ekonomik dengesizliği ve adaletsizliği yaşamaktadır. Çünkü bir kesim gittikçe zenginleşmektedir ve büyük orandaki bir kesim de gitgide fakirleşmektedir. Bunun giderilmesi için çalışmak gerekirken, Iraklı siyasiler kendi bireysel çıkarları ve siyasi getiri elde etmeye çalışmaktadırlar.

Öte yandan ABD’nin çekilmesi ile birlikte baş gösteren Tarık El-Haşimi olayı, Irak’ta hem mezhepsel çatışmayı artırabilir hem de Mart 2010’da yapılan son seçimlerden sonra 10 ay sonra ancak kurulabilen Irak hükümetinin de dağılmasına sebep olabilir. Haşimi meselesi her ne kadar hukuksal bir konu olarak yansıtılsa da aslında siyasallaşmıştır. Bu nedenle Haşimi meselesi Irak’ta kritik bir konudur. Maliki, Tarık El-Haşimi’nin yargı karşısına çıkması ve beraat etmesi durumunda kendisinin görevde kalmasının etik olmayacağını ve istifasını gerektireceğini de dikkate almalıdır. Ayrıca, Maliki görevini bırakmadığı takdirde Arap ülkelerinde yaşanan halk isyanının Irak’ta da yaşanması beklenebilir. Özetle söz konusu olayla ilgili denebilir ki, Haşimi olayının yargıya intikâl etmesiyle beraber ya Maliki ya da Haşimi görevini bırakmak zorunda kalacaktır. Aksi takdirde Irak’ı her iki lider kaosa sürüklemeye devam edecektir.
Bütün bu gelişmeler bölgesel bazda incelendiğinde, Irak yönetiminde siyasi bir anlaşmazlığın ve rekabetin çıkmaya başladığı söylenebilir. Bunun yanısıra, Irak bu denli sorunlarla boğuşurken, hiçbir bölge ülkesinin “bekle gör” politikası izleme şansı yoktur. Çünkü Irak’ın güvenliği ve istikrarı tüm bölgenin istikrarı açısından mühim bir meseledir. Özellikle Türkiye’nin, İran’ın ve Suudi Arabistan’ın hatta buna diğer Arap ülkeleri de dahil edilebilir, Irak üzerinde güç mücadelesi vermekten öteye işbirliği yapmaları ve birlikte hareket etmeleri Irak’ın söz konusu tehlikeden kurtarılması bakımından kritik önemdedir. Önümüzdeki süreçte Irak’ı bölgesel bir rekabet alanına dönüştürmemek için, bölge ülkelerinin, özellikle de Türkiye ve İran’ın Irak konusunda beraber adım atmasının Irak halkı için hayati meselelerden biri olduğunu söylemek mümkündür.

Son Not:

(1)http://thawra.alwehda.gov.sy/_archive.asp?FileName=14165521720111221202820

(2)http://www.mujaz.me/coverages/2538401/read/1551507

(3)http://www.cfr.org/iraq/us-security-agreements-iraq/p16448

(4)http://www.albaghdadia.com/n/iraq-polotics/34002-2011-12-16-19-08-44.html

(5)http://www.aljewar.org/news-33297.aspx

http://www.bilgesam.org/incele/1132/-abd'nin-irak'tan-cekilmesinin-irak-ve-ortadogu'ya-olasi-etkileri/#.W5DSGCQzbIU


***

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 9

II. KÖRFEZ SAVAŞINDAN SONRA IRAK EKONOMİSİ VE IRAK PETROLLERİNİN IRAK EKONOMİSİNDEKİ YERİ VE GELECEĞİ., BÖLÜM 9



3. IRAK PETROLLERİNİN GELECEĞİ 

3.1 OPEC Yönünden 


   Dünya da yaşanan hızlı teknolojik gelişmesiyle beraber petrol’e olan ihtiyaç gün artıkça artmıştır. Bu petrol ihtiyacını karşılayan en büyük kaynak ise OPEC’tir. 
2007 yılı itibarıyla OPEC, dünya petrol ihtiyacının %44.9’unu karşılamaktadır.164 2004 yılı Uluslararası Enerji Kurumu tahminlerine göre: 2030 yılında OPEC’in Dünya petrol ihtiyacının %53’ünü karşılayacağını açıklamıştır.165 OPEC’in resmi verilerine göre, 2007 itibariyle Irak’ın ham petrol üretimi, toplam OPEC’in 32.077 milyon varil günlük miktarından 2.183.7 milyon varil günlüğünü oluşturmaktadır.166 Bu miktar ise, OPEC’in toplam 731.101 milyar Amerikan Dolarlık petrol ihracat hacminin 37.300 milyar Amerikan Dolarlığı demektir.167 

Tüm bu veriler Irak’ın OPEC içindeki önemli yerini göstermektedir. Petrol fiyatındaki yükselişle beraber yeni petrol alanlarına ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyaçlara cevap vermek için, uluslararası petrol firmaları Irak topraklarında petrol arama ve işletme imtiyazı elde etmek için adeta yarışmışlardır. Buda, ileriki yıllarda yeni petrol alanları keşif etmek demektir. Irak içinde yeni petrol alanların keşfiyle beraber, günlük petrol ihracatında yükselme demektir. Irak’ın petrol ihracatının artması ise, OPEC içindeki konumunun güçlenmesine dolaysıyla petrol üzerinde etkinliğinin artacağı anlamına gelir. Bunu gören yabancı yatırımcılar, Irak’ın istikrarı için gereken tüm politik altyapının hazırlanması için çalışmışlardır. 

Irak petrol endüstrisinin özel şirketlere açılmasıyla birlikte OPEC’in etkinliğinin de büyük bir yara alacağı ve OPEC’in petrol sektörü üzerindeki gücünü  kaybedebileceği öne sürülmektedir. Özellikle Suudi Arabistan’ın üretim ve fiyat üzerindeki gücünün Irak’taki üretim ile dengelenebileceği belirtilmektedir. 

Bu bağlamda Amerikan merkezli çok uluslu petrol şirketlerinin Irak’ı OPEC ve diğer üretici güçlerin petrol üretimi ve fiyatı üzerindeki etkisini sınırlamak için 
kullanabileceği ileri sürülmektedir.168 

3.2 ABD Ve Müttefikleri Yönünden 

2003 Martında başlayan Amerikan-İngiliz saldırısı karşısında güçlü bir direniş gösteremeyen Irak ordusu, kısa sürede dağılmıştır. Amerikan askerleri 9 Nisan’da Bağdat’a girmiş ve 1 Mayıs’ta da Başkan Bush Irak’taki savaşın bittiğini tüm dünyaya ilan etmiştir. Amerikan güçlerinin Bağdat’ta ilk işgal ettiği yerler arasında Petrol Bakanlığıdır Bağdat’ta denetimi ele geçirdikten sonra zaman kaybetmeksizin harekete geçen Washington yönetimi, Irak’a uygulanan denetimlerin sona ermesini ve Irak’ın dış borçlarının bir kısmının silinmesini talep etmiştir. Bush yönetimi açıkça bu ülkeleri, ya kurulacak yeni Irak yönetimi ile ilişkilerini iyi tutmaya ya da Irak’taki petrol ayrıcalıklarını kaybetme ve Saddam döneminden kalma borçlarından vazgeçme gibi bir ikilemle karşı karşıya bırakmıştır. Karar ayrıca işgal güçlerini, petrol gelirlerinin kontrolü dahil olmak üzere Irak’ın siyasi ve ekonomik anlamda yeniden imarı sürecinde en yetkili otorite olarak tanımlanmıştır. Böylelikle Irak’ın petrol gelirlerinin dağıtımı 
ABD-İngiliz işgal otoritesinin denetimine geçmiştir.169 

2003 yılında Irak’ın yeniden yapılandırılması çerçevesinde yapılan mukavelelerin en az 3/2’sini Amerikan şirketleri hiçbir ihale veya rekabet olmadan elde 
etmişlerdir. Mukavelede aslan payını kapan Amerikalı şirketlerdir. Bunların başında ise Irak’taki kazançları sayesinde yıllık geliri 11 milyar Dolar civarında olan ve bir dönemler Dick Cheney’in danışmanlığını yürüttüğü Halliburton şirketidir. Amerikan yönetimi; Irak’ta yeni idari ve siyasi yapılandırma süreci ile, Orta Doğu’daki zengin petrol kaynaklarını denetim altında tutma arasında güçlü bir bağlantı kurmaktadır. Bush yönetimi, Irak Savaşı ile birlikte Basra Körfezinde başlayan rejim değişikliğini bir başlangıç olarak görmüştür. Amerikan enerji çıkarları gerektirirse, sürecin petrol zengini diğer ülkeleri de içine alabileceğini; diğer devletlerin (Rusya, Çin veya Fransa) Basra Körfezi’ndeki etkilerinin önemsiz olduğunu; enerji kaynakları konusunda güvenli erişim hakkının ABD açısından ne kadar önemli bir mesele olduğunu göstermiştir.170 

Irak’taki yeni petrol düzeni, bir süre sonra tüm Orta Doğu ülkelerine dayatılabilecek niteliktedir. Buna göre, Washington’un Irak petrollerinin işletilmesinde yabancı şirketlere ağırlık verilerek, Irak petrol endüstrisinin özelleştirilmesi ve yabancı sermayeye açılmasını desteklemiştir. Özelleştirmenin, petrol gelirlerinin şeffaf ve tüm taraflara adil dağılımını sağlamak ve aynı zamanda merkezi otoritenin petrol gelirlerini tek başına kullanarak, yine Amerikan karşıtı bir rejime dönüşmesini engellemek için desteklendiği ileri sürmüştür.171 

Uluslararası camia, Amerika ve Müttefiklerinin Irak’tan çekilmeleri durumunda, olası bir kaos ortamından çekinmektedirler. Çıkabilecek böyle bir kaos ortamın, özellikle petrol arzını, dolayısıyla petrol fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır. Amerikan güçleri, Irak’tan çekilmeden önce geride güvenlik risklerini 
minimize edebilecek ulusal güçlü bir ordu oluşturmaya çalışmışlardır. 

3.3 Körfez Bölgesinin Güvenliği Yönünden 

Körfez ülkeleri (Suudi Arabistan, İran, Irak, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar), Dünyanın %65 ile70 arasında petrol rezervine sahiptirler. Körfez bölgesi, enerji tedariki bakımından dünya için vazgeçilmez konumdadır. Ancak, İsrail-Arap savaşı, Arap-İran savaşı, ABD-Irak savaşı ve Arap-Arap savaşı sayesinde, Körfez Ülkeleri’nin güvenliği sürekli istikrarsız durumdadır.172 

1980 li yılların İran-Irak savaşı döneminde, körfez bölgesindeki bazı petrol tesisleri zarar görmüştür. Bu zararlardan dolayı, uluslararası petrol piyasası olumsuz olarak etkilenmiştir. 173 Olumsuz etkilenmeleri bertaraf etmek için, körfez bölgesinde hali hazır vurucu güç barındırmak gerekmektedir. Bu vurucu askeri güç Ocak 1983 yılında “ABD Merkez Komutanlığı” adı altında kurulmuş, bu askeri birliğin temel amacı, bölgede istikrarı sağlamak ve bölgeyi muhtemel askeri saldırılardan korumaktır.174 Irak, Basra Körfezini kullanarak güneyden çıkarılan ham petrolleri satmaktadır. Irak, yeni petrol alanları çalıştırarak, Basrada bulunan limanların kapasitesini arttırmaya gidebilecektir. Böylece, Körfez üzerinden ihraç edilen petrol miktarının artacaktır. Böylece Irak ekonomisi için, körfezin güvenliğinin önemi olabilecektir. 

3.4 Irak’ın İç İstikrar Yönünden 

İçinde bulunduğumuz dönemde Irak’ın iç istikrarını tehdit eden en önemli unsur petrol tesislerine yönelik terör saldırılarıdır. 2003 yılı Amerikan işgali sonrası 
tırmanan terör faaliyetleri, petrol tesislerini hedef alarak, Irak’ın petrol üretim ve ihracatını olumsuz yönde etkilemişlerdir. Küresel Güvenlik Analiz Enstitü verilerine göre, 12 Haziran 2003 yılı ile 27 Mart 2008 yılı arasında, Irak’ın sadece petrol tesislerine yapılan terörist saldırı sayısı 469 olarak geçekleşmiş tir.175 Irak, petrol gelirlerine bağımlı bir ülkedir. Irak’ın petrol sektörü gelişebilmesi için bu gibi terör saldırılarının önlemesine gereği mevcuttur. 

Bugün Irak ekonomisini ve dolaysıyla, petrol sektörünün önünde en büyük tehdit: terördür. Irak’ta petrol tesislerine yapılan terör saldırıları, petrol arzını 
etkimektedir. Bu etkileşim, dolaylı ya da doğrudan uluslararası petrol fiyatları üzerinde olumsuz etkiler bırakacağı unutulmamalıdır. 

SONUÇ 

Osmanlı İmparatorluğu bölgesi, jeopolitik ve doğal kaynaklar bakımından dünyanın en zengin bölgelerinden birisiydi. Batı ekonomilerinin gelişmesiyle birlikte doğal kaynak (hammadde ve enerji kaynağı) ihtiyaçları artmıştır. Özellikle, petrolün bulunması, sosyal ve ekonomik hayat içinde artan hızda kullanılması bölgenin önemini ve bölgeye gelişmiş ülkelerin ilgisini gün geçtikçe arttırmıştır. Osmanlı topraklarında zengin bir şekilde bulunan petrol; bölgeye İngiliz ve Fransızlar başta olmak üzere gelişmiş ülkelerin ilgisini çekmiştir. Bu amaçla, Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki hâkimiyetlerine son vermek için Sykes-Picot gizli anlaşması; İngiliz, Fransız ve Çarlık Rusyası arasında 1916’da imzalanmıştır. Çarlık Rusyası’nın, Bolşevikler tarafından ihtilalle devrilmesinden sonra Rusya, söz konusu anlaşmayı ifşa etmiştir. Böylelikle, Osmanlı İmparatorluğu ve Dünya bu anlaşmadan haberdar olmuş, buna rağmen anlaşma maddelerine dayanan şekilde bölgenin parçalanmasına ve yeniden şekillendirilmesine devam edilmiştir. Anlaşmaya göre, bölgenin yer altı ve yer üstü kaynakları, İngiliz ve Fransızların mandater yönetimine geçmiştir. 

Osmanlı İmparatorluğunun üç vilayeti olan Musul’un, Bağdat’ın ve Basra’nın birleşiminden oluşan ve ‘Sykes-Picot’ anlaşmasıyla teyit edilen Irak devleti kurulmuştur. Irak kurulduğu günden bugüne istikrarsızlıklarla boğuşmaktadır. 

1958’den sonra oluşan Irak Cumhuriyet yönetimi, 1970’lerde Saddam Hüseyin’in ihtilal ile yönetime el koymasıyla son bulmuştur. Yeni bir yönetim, yeni bir 
dikta anlayışı Irak’ta hakım kılınmıştır. Saddam Döneminde Irak; çeşitli sosyal, ekonomik ve etnik çalkantılar yaşamıştır. Bu çalkantılar Saddam Hüseyin’in dikta yönetim anlayışı ile bastırılmıştır. Özellikle 1973’ten sonra artan petrol fiyatlarıyla beraber, Irak ekonomisinde, petrol gelirlerin girdisine paralel olarak büyük gelişmeler gözlenmiştir. Zamanla bu gelişim bölgede dış kışkırtmalar ile birlikte çatışmaya dönüşmüştür. Çatışmaların en önemlisi İran-Irak savaşı olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İran-Irak savaşın sona ermesinden sonra, Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesi, I. Körfez Savaşına neden olmuştur. Müttefiklerin Irak yönetimine uyguladıkları askeri baskı ile Kuveyt işgali sona ermiştir. Başlatılan bu savaş ve özellikle savaş sonrası ambargonun ardından, Irak ekonomisi olumsuz biçimde etkilenmiştir. Petrol gelirleri uygulanan ambargo ile BM tarafından kısıtlanmıştır. Bu kısıtlamalar sonucunda, Irak’ın zorunlu maddeler dışında petrol ihracına izin verilmemiştir. Saddam yönetiminin, yanlış uygulanan Devletçi-Planlamacı yönetim anlayışının bir sonucu olarak, Irak ekonomisi devlet tarafından tayin edilen sektörlerde petrol gelirlerinin desteği olmasına rağmen sürekli gerilemiştir. Yönetim, savaş malzemelerinin üretiminde ikameye yönelerek büyük gelir kaynakları israf etmiştir. 

2003’de ABD ve Müttefikleri, Irak’ın teröre verdiği destek ve BM kararlarlarını yerine getirmediği gerekçeleriyle II. Körfez Savaşını başlatmışlardır. II. 

Körfez Savaşını başlatan ABD ve İngilizlerin hedefi Irak petrol üretimi ve üretim tesisleri olmuş, Irak’ın işgali ile ilk başta Irak’ın Petrol Bakanlığı ablukaya alınarak 

korumaya alınmıştır. Irak petrollerinin gelir ve giderleri, işgal kuvvetlerinin eline geçmiştir. İşgal kuvvetleri, Iraktaki faaliyetlerindeki giderlerini, Irak’ın sattığı petrol gelirlerinden karşılamaktadırlar. Böylec; ABD ve İngiliz askeri harcamaları daha az mali kaynağa ihtiyaç duymuşlardır. 
Irak’ın II. Körfez Savaşıyla beraber, çöken ekonomik yapısı ve piyasası, yeni yeni düzelmeye başlamıştır. Bu düzelme, güdümlü bir düzelmedir. Yeni rejimde, halkın elinde daha fazla para geçmiştir. Bununla beraber, sosyal bunalım iç ekonomik istikrarsızlıklar devam etmektedir. 

Bölgenin güvenliği ve Irak petrollerinin geleceği hala tartışma konusudur. Irak, dünya rezervlerinin %10’nuna sahiptir. Petrolün çıkarma maliyeti diğer ülkelere göre daha ucuzudur. Böyle olması işgalci ülkelerin dikkatini çekmekle birlikte, üretim ve fiyat istikrarını da kontrol altına tutmaktadır. 1960’ta kurulan OPEC’in faal üyesi olan Irak, 1991 den 2003 yılına kadar OPEC içi faaliyeti en azken, 2003’ten sonraki dönemde ise özellikle Amerika kontrollü ile OPEC içerisindeki faaliyetlerini sürdürmektedir. 
Bölgeden ABD askerinin çekilmeye başlamasından sonra bile, Irak’ın istikrarı ve petrol gelirlerinin durumu hala açıklığa kavuşmamış durumdadır. Sürekli 
çatışmaların olduğu Irak’ta, ABD’nin ayrılmasıyla yeni bir ekonomik ve siyasal durum ortaya çıkacağından; yönetim çatışmaları ve istikrasızlıkları devam edecektir. Elde edilen petrol gelirlerinin geleceği ve paylaşımının nasıl olabileceği açıklığa kavuşmuş değildir. İstikrasızlık sürüp giderken, bölge barışının da olumsuz yönde etkilemesine devam edecektir. 

Tüm bu etkenler göz önünde bulundurularak hem Irak yönetiminin ve halkının, hem çevre ülkelerin, hem de petrolün dünya ekonomisindeki önemi ve Irak’ın petrol üretim gücü unutulmadan, değişikliklerin süreci ve tüm bu muhataplar açısından konjonktürel önemi mercek altına alınmalıdır. Irak halkının çıkarları ve Irak ekonomisi, Irak istikrarı açısından değerlendirilmeli ve güncellenmelidir. Bunun oluşturulmasında iç dinamikler göz ardı edilemez güçtedir. Yine komşu ülkelerin tüm bu süreçlerden etkilenmesi durumu söz konusudur. Çevre ülkeler de kendi çıkarları ve durumları açısından gelişmeleri yakından takip etmek ve kendilerini değişen koşullara göre hazırlamak zorundadır. Petrolün ve Irak petrollerinin dünya ekonomisindeki yeri ve büyüklüğü de tüm ekonomik ve siyasal yapılar tarafından göz arı edilemeyecek güçtedir. Yapılan müdahaleler, değişiklik ve tekrar yapılandırma çalışmaları ve biçimlendirme faaliyetlerinin de bölgenin ekonomik, kültürel ve sosyal istikrarı üzerinde suni ve olumsuz sonuçlar doğurabileceği unutulmamalıdır. 


KAYNAKÇA 

Kitaplar: 

Anthony H. Cordesman, The Gulf And The Search For Strategic Stability, Saudi Arabia, The Military Balance İn The Gulf, And Trend İn The The Arab-İsraeli 
Military Balance, Westview Press, London, 1983. 
David Seddon, A Political And Economic Dictionary Of The Middle East, Europa Publications, London, 2004. 
Fulya Atacan (hzl.), Değişen Toplumlar Değişmeyen Siyaset: Ortadoğu, Bağlam Yayınları, İstanbul, 2004. 
Kayis, Salih Al-Badri, Takwim Al-Naşatat Al-masrifiya Fi Al-İrak, Al-İktisat Al-İraki Wal-Mutaghayirat Al-Bia Al-Arabiya Waldwaliya, Bağdat, 2002. 
Leonardo Maugerı, The Age Of Oil, The Mythology, History,And Future Of The World’s Most Controversial Resource, Praeger Westport Connecticut, London, 2006. 
Mesut Özcan, Sorunlu Miras Irak, Küre yayınları, İstanbul, 2003. 
Robert Benewick, Philip Green, 20.Yüzyıl Politik Düşünceleri, Timaş Yayınları, İstanbul, 2000. 
Robert Springborg, Oil And Democracy in Iraq, SOAS Middle East Series, London, 2007. 
Suphi Abdulhamit, Asrar Thawrat 14 Tammuz 1958 (14 Temmuz 1958 Devrim sırları), İkinci Baskı, Dar Al-Arabiya Bi-Mawsuaat, Lübnan, 1994. 
Suphi Saatçi, Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihi Araştırmalar Ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma Ve Geliştirme Vakfı, İstanbul, 1996. 
Tayyar Arı, Geçmişten Günümüze Ortadoğu Siyaset, Savaş ve Diplomasi, İstanbul, 2007. 
Tayyar Arı, Irak, İran, ABD ve Petrol, 2.Baskı, Alfa Yayınları, İstanbul, 2007. 
Ümit Özdağ, Sedat Laçiner, Serhat Erkmen, Irak Krizi (2002-2003), Asam Yayınları, 2003. 
William R. Polk, Irak’ı Anlamak, Nurettin Elhüseyni (çev.), NTV Yayınları, 2007. 
Yves Lacoste, Büyük Oyunu Anlamak Jeopolitik: Bugünün uzun Tarihi, NTV Yayınları, İstanbul, 2007. 

Dergiler: 

A.F Alhajji, The Oil Weapon: Past, Present, And Future, Oil & Gaz Journal; May2, 2005; 103, 17; ABI/INFORM Global. 
Michael Makovsky, Iraq’s Oil Progress, The weekly Standard, 25 Ağustos 2008, 13, 46, Academic Research Library. 
Şevki Özbilen, Kaynakların Paylaşımı ve II. Körfez Savaşı, Finans Dünyası, Sayı: 160, Nisan 2003. 

Raporlar: 

Alrubaie, Falah, An Evaluation to Industrial Developmentin Iraq ”During 1975-1990”, MPRA Paper No. 8331, 19. Nisan 2008. http://mpra.ub.uni-
muenchen.de/8331/1/MPRA_paper_8331.pdf (02.03.2009). 
Christopher Foote, William Block, Keith Crane, Simon Gray, Economic policy And Prospects İn Iraq,Public Policy Discussion Papers, Federal Reserve Bank Of 
Boston,No. 04-1. 
İnci Selin Aydın, “Irak Cumhuriyeti ülke Raporu”, T.C. Başbakanlık, Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, Ankara,2009. 
Jonathan E. Sanford, RL31944 ,Report for Congress ,Iraq's Economy: Past, Present, Future, Congressional Research Service, The Library of Congress, 2003. 
http://www.au.af.mil/au/awc/awcgate/crs/rl31944.pdf (03.05.2009). 
Manfred Horn, Oil Production İn Iraq: Persisting Decline Or Upswing?,Economic Bulletin, Springer Berlin/Heidelberg, 2003. 
Mustafa Aydın, Nihat Ali Özcan,Neslihan Kaptanoğlu, Riskler Ve Fırsatlar Kavşağında Irak'ın Geleceği Ve Türkiye, Tepav Ortadoğu Çalışmaları, 2007. 
Taha Özhan, “Irak Ekonomi-Politiği”, Siyaset, Ekonomi Ve Toplum Araştırmaları Vakfı Dosyası, 2006. 
Task Force to Improve Business and Stability Operations in Iraq Industrial Revitalization Initiative , Overview For Effort, Nisan 2007. 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 14 Jan 2009. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 6.May 2009. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 21 March 2007. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 27 December 2006. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
United States Department of State Bureau of Near Eastern Affairs, Iraq Weekly Status Report 28 December 2005. 
http://2001-2009.state.gov/p/nea/rls/rpt/iraqstatus/index.htm (01.06.2009). 
Vural çekinmez, Irak Ülke Profili, T.C. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı, İhracatı Geliştirme Etüt Merkezi.2006. 


İnternet: 

Abrief Modern Political History of Iraq. 
http://www.e-book.com.au/iraqhistory.htm (16.01.2009). 
Irak Tarihi,2007. 
http://www.webhatti.com/tarih/54371-irak-tarihi.html (06.01.2009). 
İndustrialization. 
http://countrystudies.us/iraq/56.htm (13.05.2009). 
Saddam Hussain. 
http://www.gwu.edu/~nsarchiv/NSAEBB/NSAEBB107/iraq02.pdf. (26.01.2009). 
The Coalition Provisional Authority’s Experiencewith Economic Reconstruction in Iraq. 
http://www.usip.org/pubs/specialreports/sr138.pdf (25.04.2009 ). 
The Department of State, Bureau of Near Eastern Affairs. February 2008. 
http://www.state.gov/r/pa/ei/bgn/6804.htm (03.05.2009). 
The Revolutionary Command Council. 
http://lcweb2.loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@field(DOCID+iq0071) (22.02.2009). 
The Sykes-Picot Agreement.1916. 
http://www.bu.edu/mzank/Jerusalem/tx/Sykes-Picot.htm (06.01.2009). 
Library of Congress, Federal Research Division, Country Profile: Iraq. August 2006. 
http://lcweb2.loc.gov/frd/cs/profiles/Iraq.pdf (03.05.2009). 
The Emergence Of Saddam Husain, 1968-79. 
http://lcweb2.loc.gov/cgi-bin/query/r?frd/cstdy:@field(DOCID+iq0023) (22.02.2009). 
1973 Petrol Krizi. 
http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=2472   (29.05.2009) 
Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. 
www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
Curt Tarnoff, Congressional Research Service, Iraq Reconstraction Assistance March 12 2009. 
http://www.fas.org/sgp/crs/mideast/RL31833.pdf (30.05.2009). 
Bilgay Duman, Irak Petrolü Ve Efsane Projeler. 
http://www.haber10.com/makale/ArticlePrint.aspx?id=9854 (01.06.2009). 
Tayyar Arı, Washington’un Orta Doğu Politikası Yeni mi?. 
www.tayyarari.com/download/eskiyazi/abdninortadogupol.doc (01.06.2009). 
United States Central Command. 
http://www.centcom.mil/ar/about-centcom/our-mission/ (02.06.2009). 
Energy Security,Attacks on Iraqi pipelines, oil installations, and oil personel. 
http://www.iags.org/iraqpipelinewatch.htm (01.06.2009). 
Falah Khalaf Al-robayi, Alsınaat Al-saghira we Almutawasita fi İrak, 
http://www.alsabaah.com/paper.php?source=akbar&mlf=interpage&sid=18475  (14.05.2009). 

Bültenler: 

Irak Limitet Petrol Şirketi, “Maat Hakika we HAkika An Şarikat Naft Al-İrak Al mahduda”,(Orijinal Metinden) 
Şamil Şen, Tuncay Babalı, Energy Policy, Security concerns in the Middle East for oil supply:Problems and solutions,19 june 2006. 
www.elsevier.com/locate/enpol   (02.06.2009). 
The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 

Bilimsel Tezler: 

Aslıhan Anılar, Russian Foreign Policy Towards Iraq In The Post-Cold War Era, (Ortadoğu teknik Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek 
Lisans Tezi), Ankara, 2006. 
Atilla Uğur, Geçmişten Günümüze Kuzey Irak’ın Beşeri Coğrafyası ve Sosyal Yapısı, (Fırat Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Elazığ, 2002. 
Erol Umut, Musul Meselesinde Petrol Faktörü, (Ankara üniversitesi, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2007. 
Mustafa Çaykuş, Kuzey Irak’ın Yapısı, Bölgedeki oluşumlar, Bölge İçi ve Bölge Dışı devletlerin Amaçları ve Etkileri, (Atılım Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara, 2005. 
Neda Kordestani, The Political Role Of Oil İn The Middle East, (In Partial Fulfilment Of The Requirements For Degree Of Master Of Art In International Relations), San Diego, 1998. 
Sott M. Corbett, America’s Reliance On Oil: Economic, World And Environmental Effect, (Requirements For the Degree Of Master Of Arts In Business And Polcy 
Studies),State University Of New York Empire State College, 2007. 
Veysel Ayhan, Petrol ve Güvenlik: Ortadoğu’daki Krizlerin Ekonomik Politiği, (Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler, Yayınlanmamış Doktora Tezi), Bursa, 2005. 
Yusuf Turan Çetiner, The Baghdad Pact: An Anglo-American Quest For Policy In The Middle East, (Bilkent Üniversitesi, Sosyal Bilimler ve Ekonomi Enstitüsü, 
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi) Ankara, 1996. 


BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

164 The OPEC Annual Statistical Bulletin, 2007,s.22. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
165 Iraq Energy Data, Statistics and Analysis - Oil, Gas, Electricity, Coal, Country Analysis Briefis Iraq, 2007. 
www.eia.doe.gov (30.05.2009). 
166 The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007,s.21. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
167 The OPEC Annual Statistical Bulletin 2007,s.13. 
http://www.opec.org/library/Annual%20Statistical%20Bulletin/pdf/ASB2007.pdf (02.06.2009). 
168 Veysel Ayhan, Petrol Ve Güvenlik: Ortadoğu’daki Krizlerin Ekonomik Politiği, (Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Uluslararası İlişkiler, Yayınlanmamış Doktora Tezi ), Bursa, 2005,s.219. 
169 a.g.e., s.215. 
170 a.g.e., s.216. 
171 a.g.e., s.219. 
172 Şamil Şen, Tuncay Babalı, Energy Policy, Security concerns in the Middle East for oil supply:Problems and solutions, 19 june 2006. 
www.elsevier.com/locate/enpol (02.06.2009). 
173 Anthony H. Cordesman, The Gulf And The Search For Strategic Stability, Saudi Arabia, The Military Balance İn The Gulf, And Trend İn The The Arab-İsraeli Military Balance, Westview Press,London 1983, s.541. 
174 United States Central Command. http://www.centcom.mil/ar/about-centcom/our-mission/ (02.06.2009). 
175 Energy Security,Attacks on Iraqi pipelines, oil installations, and oil personel. 
http://www.iags.org/iraqpipelinewatch.htm (01.06.2009). 


***