KÜRESEL İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE İLİŞKİN GÜVENLİK ALGILAMALARI VE TÜRKİYE
İnceleme - Ortadoğu Analiz
Temmuz-Ağustos 2009 Cilt 1 - Sayı 7-8
Önümüzdeki 100 yıllık bir dönemde, beklendiği üzere küresel ısıda 3 derecelik bir artış olması halinde, doğayı ve toplumsal yaşamı alt üst edecek etkiler ortaya çıkabilir.
E. Tümgeneral Armağan KULOĞLU
ORSAM Başdanışmanı
armagankuloglu@orsam.org.tr
Isınma sürecinde çölleşmenin ardından ani soğuma ile birlikte dünyada Büyük Buzul Çağı’nın başlayacağı, ilk olarak İskandinav ülkelerinin buzul çağına gireceği, devamında İngiltere’nin büyük bir kısmının buzlar altında kalacağı, insanların yeni yaşam alanları bulabilmek için göçe ve savaşmaya zorlanacağı değerlendirilmektedir.
Giriş
Küresel ısınma ve buna bağlı olarak gerçekleşeceği ifade edilen iklim değişikliği, doğal dengelerin bozulmaya başlaması sonucunda artık bir tehlike olarak hissedilmeye başlamıştır. Bu nedenle konu “Küresel Isınma” yerine “Küresel İklim Değişikliği” olarak anılmaktadır. Ortaya çıkan tehlikeye karşı gerekli tedbirlerin alınmasında geç kalınmakta, bazı ülkeler de ekonomik maliyetler nedeniyle tedbir alınması konusunda fazla istekli davranmamaktadır. Hatta bu durum, endüstriyel çağın bir sonucu olarak görülmekte, fosil yakıtların ve ürünlerinin kullanılmasına devam edildiği müddetçe, bununla yaşamak mecburiyetinde olunduğuna ilişkin bir algılamanın olduğu da düşünülmektedir.
Küresel Isınma.,
Güneş ışınları yeryüzünü ısıtmakta, bir kısım ışın, doğanın tabii örtüsü tarafından tutularak yeryüzünün yeteri kadar sıcak kalmasını sağlamakta, kalan ışın tekrar atmosfere yansımaktadır.
Ancak son zamanlarda fosil yakıtların artması, ormansızlaşma, hızlı nüfus artışı ve ozon tabakasının incelmesi gibi nedenlerle karbondioksit, metan ve diazot monoksit gazların atmosferdeki yığılması artış göstermekte ve sera etkisi yaratmaktadır.1 Bu durumda ışınların bir kısmı, atmosfere salınan gazların birikerek sera etkisi yaratmasından dolayı yeryüzünden yansıyarak atmosfer dışına çıkamamaktadır. Atmosferden dışarı çıkması gereken ışınların yeryüzü tabakası ile atmosfer arasında sıkışıp kalması da sıcaklık artmasına sebep olmaktadır. İşte “Küresel Isınma” olarak nitelendirilen ve “Küresel İklim Değişikliği”ne neden olan konu budur.
Küresel İklim Değişikliğinin Sebep Olduğu ve Olabileceği Olaylar
Yeryüzündeki ısı bugünkü değerlere göre her on yılda 0,1 derece artmaktadır. Küresel ısınmadan dolayı eski dengelere oranla 1-2 derecelik bir artış olmuştur. Halen birçok su kaynaklarının kuruduğuna, bazı göllerin küçüldüğüne, bazılarının yok olduğuna, çiçeklerin erken açtığına, bitkilerin zamansız meyve verdiğine, bazen de vermediğine, buzulların eridiğine ve ana kütlelerinden koptuğuna, fazla miktarda suyun dolaşıma girdiğine, sel felaketlerinin, çığ olaylarının, fırtına ve kasırgaların arttığına şahit olunmaktadır. Kuzey yarımkürede kar örtüsü ve buz kalınlıkları azalmıştır. Nehirler kirlenmiş ve suları azalmıştır. Önümüzdeki 100 yıllık bir dönemde de gerekli tedbirler alınmadığı ve büyük çapta doğal değişiklik olmadığı takdirde küresel ısıda 3 derece kadar daha bir artış olması beklenmektedir.
Bu ısınma, toplam su döngüsünün değişmesine, tropikal bölgelerde daha fazla suyun buharlaşmasına, kuzey yarımkürede daha fazla yağmur yağmasına, buzulların daha çok erimesine, denizlerin yükselmesine, kıyı ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesine, kuraklığın ve sellerin artmasına, tarım alanları, ormanlar ve meraların azalmasına, çölleşmenin artmasına ve iklim kuşaklarının yer değiştirmesine sebep olacaktır.
Yükselen deniz seviyesi Hollanda’yı, Pasifik Adalarını, Hint Okyanusu’ndaki adaların büyük bir kısmını sular altında bırakacaktır. Buzulların
erimesi sonucu okyanuslardaki ve dolaylı olarak tüm denizlerdeki tuz dengesi bozulacaktır. Bu durum iklim şartlarını dengede tutan “Gulf Stream”
gibi sıcak su akıntılarının işlevinin bozulmasına sebep olacaktır.
Çölleşmenin ardından ani soğuma ile birlikte dünyada Büyük Buzul Çağı’nın başlayacağı, ilk olarak İskandinav ülkelerinin buzul çağına gireceği,
devamında İngiltere’nin büyük bir kısmının buzlar altında kalacağı, insanların yeni yaşam alanları bulabilmek için göçe ve savaşmaya zorlanacağı
değerlendirilmektedir. Avrupa nüfusunun yüzde 10’unun kendi ülkelerini terk ederek Isınma sürecinde çölleşmenin ardından ani soğuma ile birlikte dünyada
coğrafi olarak daha güneyde yer alan Türkiye, Cezayir, Fas, Mısır ve İsrail gibi Akdeniz ülkelerine göç edebilecekleri ifade edilmektedir. Yaşanacak
büyük doğal felaketler sonucunda insanların susuzluk, kuraklık, açlık ve salgın hastalıklarla karşı karşıya kalabilecekleri düşünülmektedir.2
Büyük Buzul Çağı’nın başlayacağı, ilk olarak İskandinav ülkelerinin buzul çağına gireceği, devamında İngiltere’nin büyük bir kısmının buzlar altında kalacağı, insanların yeni yaşam alanları bulabilmek için göçe ve savaşmaya zorlanacağı değerlendirilmektedir.
Diğer taraftan küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişikliğinin, insan yapımı karbondioksitten değil, güneşin sıcaklığının gittikçe artmasından kaynaklandığı, zararının fazla olmayacağı, hatta kışların ılıman olmasından dolayı verimin artması gibi faydalı yönlerinin de görüleceği iddiasını ileri süren bilim adamları da bulunmaktadır.3
Fakat bunun geçerlilik durumunun zayıf bir ihtimal olduğunu yaşanan ortam göstermektedir.
Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’ye Etkileri
Küresel iklim değişikliğinden doğal olarak Türkiye de etkilenecektir. Bu etkilenme ortalama sıcaklıklarda artış, yağış miktarı ortalamasında
azalma ve yağış rejiminde düzensizlik olarak hissedilecektir. Bazı bölgelerde kuraklık oranında artış görülürken, bazı bölgelerde de sel baskınları
ile karşılaşılacaktır. Marmara Bölgesi’nde nispeten az olmak üzere, diğer bölgelerde ciddi ölçüde kuraklıkla karşı karşıya kalınacaktır.
Kar kalınlıklarında göreceli bir azalma, akarsu akımında önemli değişiklik olabilecektir. Bunun sonucunda içme suyunda, sulamada, suyun sanayi
amaçlı kullanımında, hidroelektrik üretiminde sorunlarla karşılaşılacaktır.
Hidroelektrik üretimindeki azalmanın, fosil yakıt, termik ve nükleer enerji üretiminde artışa yönelmeyi gerektirmesi halinde bu sefer küresel ısınmaya karşı alınmaktaolan tedbirlerin ihlali ortaya çıkabilecektir.
Küresel ısınmayla birlikte Türkiye’nin de ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalması bekleniyor.
Yaşam alanı kısıtlamalarının kuzey kutbundan başlayıp, İskandinav ülkelerine, İngiltere’ye, Batı Avrupa ve oradan da Doğu Avrupa’ya doğru
yayılacağı dikkate alınarak, göçlerin de bu bölgelerden, nispeten yaşam alanı daha elverişli olan Türkiye’nin de dâhil olduğu Akdeniz ülkelerine
doğru olması beklenmektedir.
Eskişehir/Gökçekaya Barajı Fotoğraf:
Küresel ısınmayla birlikte Türkiye’nin de ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalması bekleniyor. DSİ Enerji Üretiminde artışa yönelmeyi gerektirmesi halinde bu sefer küresel ısınmaya karşı alınmakta olan tedbirlerin ihlali ortaya çıkabilecektir.
Dünya Bankası’nca hazırlanan bir rapora göre iklim değişikliğinin, Türkiye’nin de dâhil olduğu, genelde Avrupa olarak belirlenen- bölgedeki sonuçları beklenen den daha kötü olacaktır. Rapora göre iklim değişiminin sonuçlarından olan deniz seviyesinin yükselmesi, bölgenin 4 ana havzası (Baltık Denizi, Adriyatik’in doğu kısmı ve Türkiye’nin Akdeniz Kıyıları, Karadeniz, Hazar Denizi) ile Rusya’nın Kuzey Buz Denizi kıyılarını etkileyecektir. Bu etkilenmede fırtına taşkınları ve tuzlu deniz sularının yeraltı sularına sızması dikkat çekici düzeyde olacaktır. Raporda, deniz düzeyindeki yükselmenin Karadeniz’de Rusya, Ukrayna ve Gürcistan kıyılarını şimdiden etkilemeye başladığına dikkat çekilmiştir.4
Ancak diğer taraftan Türkiye’nin farklı bölgelerinde farklı iklim yapısı içinde bulunmasından dolayı, küresel iklim değişikliğinden diğer ülkelere kıyasla daha az ve daha geç etkileneceği yönünde değerlendirmelere de rastlanmaktadır. Kullanılan ve kişi başına düşen su miktarı bakımından dünya ortalamaları ile kıyaslandığında Türkiye’nin, düşünüldüğü gibi zengin değil, sınırlı su kaynaklarına sahip ülkeler arasında olduğu görülecektir. Yağışın azalması ve sıcaklıkların artması, yeraltı ve yerüstü su kaynaklarındaki suyun azalması sonucunu ortaya çıkaracak, Türkiye ciddi su sıkıntıları ile karşı karşıya kalabilecektir.
Ayrıca hidroelektrik enerji üretiminde azalma olacak, bu durum gittikçe artan enerji ihtiyacını da olumsuz yönde etkileyecektir. Bunun doğal bir sonucu olarak sanayi ve ekonomi alanlarında da olumsuzluklar yaşanacaktır. Kuraklık sonucunda da özellikle iç bölgelerde yaşanacak çölleşme, tarım alanlarının azalmasına ve mevcutların da veriminin düşmesine sebep olabilecektir.
Küresel İklim Değişikliğinin Dünya Güvenliğine Etkileri
Susuzluk, kuraklık, verimsiz toprakların artması, çölleşme, açlık, alçak yükseklikte bulunan ülkelerin topraklarının hissedilir derecede azalması hatta tamamen yok olması ve salgın hastalıklar, önce bireysel göçleri, daha sonra da kitlesel göçleri arttırabilecektir. Su kaynaklarına ve daha verimli topraklara ulaşma ve bunları kullanma, ülkeler için kaçınılmaz hale gelecektir. Birleşmiş Milletler Göç Örgütünün raporuna göre 2050 yılına kadar 200 milyon kişinin göç edeceği beklenmektedir.
Göçlerin önce kırsal alandan kentlere iç göç olarak, daha sonra da ülkeler arasında olacağı değerlendirilmektedir. İç göçlerin büyük kentler üzerinde nüfus baskısının artmasına sebep olduğu belirtilmektedir. Göçlerin şimdiden başladığı ifade edilmektedir.5
Diğer taraftan dünya nüfusu da büyük bir hızla artmaktadır. Halen 6,2 milyar olan dünya nüfusunun 2015 yılında 7,2, daha sonrada 8 milyar ve üstüne ulaşacağı beklenmektedir. Su kaynaklarının azaldığı, verimli toprakların yok olduğu, bazı yerleşim alanlarının sular altında kaldığı bir ortamda nüfus artışından dolayı küresel iklim değişikliğinin etkileri daha fazla hissedilecek, sorunlar daha artacaktır.
Su güvenliği, gıda güvenliği, enerji güvenliği, yaşam alanı güvenliği konuları, öncelikli konular haline gelecek, ülkeler bir diğerinin aleyhine
olarak yaşam şartlarını düzetme çabası içine gireceklerdir.
Bu durum, mevcut istikrarsızlıkları arttırabilecek, istikrarlı bölgeleri istikrarsızlaştırabilecek, gerilimleri ve çatışmaları tetikleyebilecek,
güvenlik konusunu gittikçe artan bir şekilde ön plana çıkaracak ve dünya güvenlik sorunları ile karşı karşıya kalabilecektir.
Yaşam alanı kısıtlamalarının kuzey kutbundan başlayıp, İskandinav ülkelerine, İngiltere’ye, Batı Avrupa ve oradan da Doğu Avrupa’ya doğru yayılacağı dikkate alınarak, göçlerin de bu bölgelerden, nispeten yaşam alanı daha elverişli olan Türkiye’nin de dâhil olduğu Akdeniz ülkelerine doğru olması beklenmektedir. Dolayısı ile çatışma ve istikrarsızlığın daha çok görülebileceği bölgelerin de başta Türkiye olmak üzere Akdeniz ülkelerinde olacağı düşünülmektedir.
Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri
Türkiye, diğer ülkeler gibi küresel iklim değişikliğinden etkilenecek ve bunun sıkıntılarını çekecek bir ülke olmakla beraber, bilinen olumsuzluklarla, diğer ülkelere kıyasla daha geç ve nispeten daha az karşı karşıya kalabilecektir. Su açısından sınırlı kaynaklara sahip ülkeler arasında yer alan Türkiye’nin, diğer Ortadoğu ülkelerine nazaran daha iyi imkânlara sahip olduğu, hatta sınır aşan suların kaynağının kendisinde olması nedeniyle bu konuda inisiyatif sahibi olduğu bilinmektedir.
Küresel ısınmanın artmasıyla çeşitli şekillerde nehirlerin sularında da azalma olacaktır. Bu durum, aynı sudan yararlanan ülkelerin aşırı talepleri ile karşı karşıya kalma olasılığını arttırmaktadır. Hatta bu konu geçmişten başlayıp halen devam eden bir anlaşmazlık konusu olarak gündemdeki yerini korumaktadır. Irak ve Suriye, Dicle ve Fırat’ın sularının eşit paylaşımını istemektedir. Bu nedenle Türkiye için su sorununda ele alınması gereken en önemli konu, sınır aşan sular konusudur. Gelecekte bu sularda azalma oldukça, kuraklık arttıkça taleplerin karşılanması için her çareye başvurulabileceği göz önünde tutulmalıdır. Bir zamanlar Suriye’nin PKK terör örgütüne verdiği desteğin sebeplerinden birinin de sınır aşan sulardaki anlaşmazlık olduğu hatırda tutulmalıdır.
Diğer taraftan Avrupa Birliği’nin (AB) su kaynaklarının kullanılması konusundaki tutumunun da dikkate alınmasında fayda görülmektedir. Özellikle AB, diğer ülkeler ve organizasyonlar tarafından talep edilen, su kaynaklarımız üzerindeki kontrol ve olası kısıtlamalar, bizi, hem kendi kaynaklarımıza hükmedemememiz durumuna sokacak hem de büyük bir özenle koruduğumuz egemenliğimizin paylaşılması sonucunu gündeme getirecektir.
Kuraklık, tarım alanlarının azalmasına ve verimlerinin düşmesine sebep olacağından tarımsal üretim olumsuz yönde etkilenecek, bu durum gıda arz güvenliğimizi tehdit altına sokacaktır.
Suriye sınırındaki mayınların temizlenmesi ile ortaya çıkacak 150-180 kilometre kare arasında olduğu değerlendirilen, 50 yıldır kullanılmadığından dolayı bir şekilde 50 yıldır nadasta kabul edilebilecek ve bu nedenle verimli olarak nitelendirilen, yerüstü su kaynaklarına yakın ve nispeten yeterli yeraltı su kaynaklarına sahip bu tarım alanın öneminin, ilgililer tarafından daha iyi anlaşılacağı düşünülmektedir. Enerji üretiminde yaşanacak sıkıntı, ülkemizin zaten yüksek olan enerjideki dışa bağımlılık oranını arttırarak ülkemiz dış politikasının stratejik dengelerini ve ulusal güvenliğimizi tehdit edecek neticeler yaratabilecektir.6
Bütün bunların yanında elverişli yaşam alanı aramak durumunda kalacak olan özellikle Avrupa ülkelerinin, Türkiye’ye yapmaları muhtemel kitlesel göçün yaratacağı sıkıntıların yanında, siyasi ve askeri olarak da Türkiye’yi etkilemeye çalışacakları beklenmektedir. Dolayısı ile Türkiye’nin hem su kaynakları, hem de yaşam alanı cazibesi nedeniyle güvenliği olumsuz yönde etkilenecek ülkelerin başında geleceği değerlendirilmektedir. Küresel iklim değişikliğinin devam etmesi halinde Türkiye de yeni imkânlar arama yoluna gidecektir.
Sonuç ve Değerlendirme
Küresel ısınma ve bunun getirdiği küresel iklim değişikliği, yaşamın her yönü ile getirdiği ve getireceği olumsuzluklar açısından bütün dünyayı etkileyebilecek küresel bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle alınacak olan tedbirlerin de küresel alanda olması zorunluluğu bulunmaktadır. Bu maksatla hazırlanan Kyoto Protokolü’ne bütün ülkelerin imza koyması ve üstüne düşen görevleri ifa etmesi gerekmektedir.
Ancak bu protokole halen imza atmayan ve yükümlülüklerini yeteri kadar yerine getirmeyen ülkeler bulunmaktadır. Özellikle sanayileşmiş ve güçlü ülkeler bu konuda duyarsızlıklarını devam ettirmektedir. Kendilerini de olumsuz yönde etkilemesine rağmen endüstriyel ve ekonomik alanda üstünlüklerini devam ettirme düşüncesinde olan bu ülkeler üzerinde, yaşamsal önemdeki bu küresel olaya duyarlı olmaları konusunda, uluslar arası kamuoyunda tam bir baskı oluşturulması elzem görülmektedir.
Bu protokole imza atmayan ülkeler arasında bulunan ABD’nin yeni başkanı Obama’nın, küresel ısınmadan sorumlu karbondioksit ve diğer sera etkisi yaratan gazların atmosfere salımının önemli ölçüde azaltılmasını öngören “ABD Temiz Enerji ve Güvenlik Yasa Tasarısı”nı desteklemesi olumlu bir gelişme olarak nitelendirilmektedir.7
Türkiye bu protokolü imzalamış ve yükümlülüklerini yerine getireceğini beyan etmiştir. Bu konuda uluslararası alanda yürütülen çalışmalara
katılarak hem kendi yükümlülüklerini yerine getirdiğini göstermeli, hem de diğer ülkeleri bu konuda daha duyarlı davranmaya ikna etmelidir. Türkiye, su kaynaklarının tasarruflu ve verimli kullanılması, sınır aşan suların durumunun takip edilmesi ve çıkarlarının korunması konusunda bir çalışma yapmalı, buna ilişkin plan yapması ve takip etmesi için organize olmalıdır.
Enerji arz güvenliği konusunda yapılmakta olan çalışmalarda yenilenebilir enerji kaynaklarına gereken önemi vermeli, diğer alternatif kaynakların kullanılması yönünde çalışmalar yapmalıdır. Küresel iklim değişikliği ve bunun sonuçları hakkında kamuoyu aydınlatılmalı, eğitimde bu konuya yer verilmeli ve medya bu konuyu hayati olarak değerlendirerek gerekli katkıyı sağlama konusunda hassasiyet göstermelidir.
Küresel iklim değişikliğin yaratacağı etkileri azaltmak ve ondan korunmak maksadıyla alınacak tedbirlerin yanında konu, ulusal bir güvenlik sorunu olarak algılanmalı, çeşitli güvenlik konularının yanında küresel iklim değişikliğinin askeri güvenliğe etki edeceği düşüncesi ile gerekli tedbirler alınmalıdır.
Ülkemizin bulunduğu coğrafya, su kaynakları, tarım ve yaşam alanları açısından durumu dikkate alındığında çevremizdeki gelişmelerden fazlası ile etkileneceği bir gerçektir. Türkiye’nin, diğer ülkelerin aşırı ve kendi aleyhine olacak talepleriyle, kitlesel göçün yaratacağı ekonomik, sosyal ve güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalacağı değerlendirilmektedir. Bütün bunların sonucu olarak da bölgenin istikrarsızlaşacağı, çatışmalara neden olacağı düşünülmektedir.
ABD’de Center for Naval Analyses (CNA) adlı düşünce kuruluşu, emekli generaller ve amiraller tarafından hazırlanan “Ulusal Güvenlik ve İklim Değişikliği” başlıklı bir rapor yayımlamıştır. Diğer ülkeler de buna benzer çalışmalar yapmaktadır.8
Türkiye’nin de küresel iklim değişikliğinden her yönden ve özellikle güvenlik açısından etkilenecek hassasiyette bir ülke olması nedeniyle, olası olaylara karşı
alması gereken önlemleri ortaya çıkarabilmesi ve tedbirlerde ön alabilmesi için güvenlik senaryoları ortaya koyması ve üzerinde çalışılması gerekli görülmektedir.
DİPNOTLAR
1 Emel Aktaş, “Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkisi”, Genelkurmay Bülteni, Mart-Nisan 2009, Sayı:83, s.44
2 Ibid.
3 “İngiltere Surrey Üniversitesi Tıp Fakültesi Profosörü Vincent Marks ve Londra Üniversitesi Tıp Fakültesi Profosörü Stanley Feldman’ın ortak kitabı”, 23 Haziran 2009,.www.milliyet.com.tr, ( Son Erişim: 23 Haziran 2009).
4 “Dünya Bankası İklim Değişiklik Raporu Türkiye’yi de Kapsayan Havzada Beklenen Daha Kötü Sonuçlar” ,3 Haziran 2009, http://www.usakgundem.com/haber/36598/d%C3%BCnya-bankas%C4%B1-%C4%B0klim-de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi-raporu-quot-t%C3%BCrkiye-39-yi-de-kapsayanhavzada-
beklenenden-daha-k%C3%B6t%C3%BC-sonu%C3%A7lar-quot-.html, (Son Erişim 12 Haziran 2009)
5 Le Monde Diplomatique Türkiye Aylık Gazetesi, 15 Haziran-15 Temmuz 2009, Sayı:5, s.2
6 Emel Aktaş, “Küresel İklim Değişikliğinin Türkiye’nin Güvenlik Politikalarına Etkisi”, Genelkurmay Bülteni, Mart-Nisan 2009, Sayı:83, s.48.
7 “ABD’de iklim tasarısına Kongre’den İlk Onay”, Milliyet, 28 Haziran 2009.
8 Genelkurmay ATASE SAREM Başkanlığı tarafından 11 Haziran 2009 tarihinde düzenlenen Küresel İklim Değişikliği ve Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri” konulu sempozyumdaki E.Tuğg.Nejat Eslen’in konuşmasından.
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder