6 Ekim 2020 Salı

1968 İSYAN, DEVRİM, ÖZGÜRLÜK - BİR MUHALEFET DALGASI OLARAK 68. BÖLÜM 4

 1968 İSYAN, DEVRİM, ÖZGÜRLÜK - BİR MUHALEFET DALGASI OLARAK 68. BÖLÜM 4


  Kerem Ünüvar,Ayşe Köse Badur, Zeynep Beşpınar , Çimen Günay-Erkol,Begüm Özden Fırat, Emre Can Dağlıoğlu, Bilge Seçkin Çetinkaya,Erden Akbulut - Erol Ülker,


68’deki protesto dalgasının farklı ülkelerdeki biçimlerini düşünürken, Kristin Ross’un Mayıs 68’e rengini veren unsurlardan biri olarak “uzmanlaşma eleştirisi”ni gördüğünü de tartışmamıza dâhil etmek gerekiyor. Ross’un ifadesiyle 68’liler için kol emeği ile kafa emeği arasındaki ayrımın üstesinden gelmek, toplumsal hiyerarşileri gerekçelendiren mesleki ve kültürel nitelendirmeleri reddetmek genel eşitlik hedefinin unsurları arasındaydı.34

34 Ross, a.g.e., s. 120; ayrıca bkz. Fırat Yücel, “‘Şimdi’nin İşgali”, Altyazı, No. 183, 2018, s. 34-40. 

 Avrupa’daki protesto dalgasında “uzmanlaşma eleştirisi”ni hapishane, okul, mahkeme, fabrika ve aile gibi baskıcı olarak görülen ve sorgulanan kurumların eleştirisi ile birlikte düşünmek gerekir. “Uzmanlaşma eleştirisi” beraberinde detaylara dair bir merak ve eleştirel ufkun şaşırtıcı genişliğini getirir. Öyle ki, 68 protesto dalgası içinde psikiyatri pratiklerine dair sorgulama ve akıl hastanesini toplumun bir mikro kozmosu olarak görme yaklaşımı da göze çarpar.35

35 Hannah Proctor, “Mad World: Radical Psychiatry and 1968”, Verso Blog, 19 Haziran 2018, 

https://www.versobooks.com/blogs/3888-mad-world-radical-psychiatry-and-1968#_ftn10 [erişim tarihi: 20 Aralık 2018].

Avrupa 68’inin ana protestocu kitlesi Vietnam Savaşı’nı fabrikalardaki sömürüyle kıyaslarken, kimi 68’liler “bizim Vietnam’ımız akıl hastaneleridir” derler.36

36 John Foot, “Closing the Asylums”, Jacobin, 5 Kasım 2018, 

https://jacobinmag.com/2018/05/asylum-franco-basaglia-psychiatry-mental-health [erişim tarihi: 17 Ocak 2019]. 

68’liler alternatif psikiyatri pratiklerini merak ederler, kapatma pratiklerinin olmadığı klinikleri ziyaret ederler. Kuzey İtalya’nın Gorizia kasabasındaki psikiyatri hastanesi bu tür ziyaretlerin önemli bir merkezidir.37

37 1968: Magnum throughout the World, Eric Hobsbawm ve Marc Weitzmann’ın metinleriyle, Paris: Éditions Hazan, 1998, s. 68-69. 

68’lilerin anti-psikiyatri perspektifine gösterdikleri ilgi tam da uzmanlaşmaya dair genel eleştirinin bir örneğidir. 

Türkiyeli 68’lilerin Zap Suyu’na inşa ettikleri köprüde de Ross’un sözünü ettiği kol emeği ile kafa emeği arasındaki ayrımına karşı çıkma tavrını görmek mümkündür. Harun Karadeniz ve Deniz Gezmiş’in öncülüğünde şekillenen fikrin çıkış noktası Boğaz Köprüsü projesinin sorgulanmasıdır. Boğaz Köprüsü’nün sorgulanması “uzmanlaşma eleştirisi”ne de yakın düşer. 68’liler kaynakların bölgeler arasında adil dağıtılmamasına ve İstanbul’un nüfusunu arttıracak adımlar atılmasına karşı çıkarlar. Hakkâri’deki Zap Suyu’ndan gelen fotoğraflar, yöre köylülerinin karşıya geçememekten ötürü doktora yetiştirememeleri ya da ilkel bir tel mekanizması ile karşıya geçmeye çalışmaları (ve bu şekilde düşüp hayatlarını kaybetmeleri) öğrencilerin kafasında köprü yapma fikrini geliştirmişti. Dahası öğrenciler bu vesileyle bölgeyi de tanımak istiyorlardı.38

38 “Devrimci Gençlik Köprüsü Yenileniyor”, Cumhuriyet, 5 Eylül 2009.

Hakkâri’ye giden öğrencilerin Zap Suyu’nda inşa ettikleri “Devrimci Gençlik Köprüsü” 1969’da tamamlandı. 

Türkiye 68’inde karşımıza çıkan “uzmanlaşma eleştirisi”, üniversite müfredatlarına dair bir sorgulamaya da uzanıyordu. Öğrenciler mevcut müfredatın tarif ettiği uzmanlaşma alanlarını yetersiz görüyorlar, düzeni sorgulamaya zemin sağlayacak derslerin müfredata eklenmesini istiyorlardı. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde talep edilen yeni dersler gelir dağılımı adaletsizliği ve az gelişmiş ülkelerin ekonomisine ilişkindi. Robert Kolej İktisat Bölümü’nde ise talep edilen yeni ders “Türkiye Ekonomisi”ydi. 

Wallerstein’in beşinci tezi olan 68’in sanayi proletaryasının muhalif cenahtaki liderlik rolüne son verdiği tezini düşünürken hatırlanması gereken noktalardan biri de Mayıs 1968’in en önemli olaylarından birinin Fransa’daki genel grev olduğudur. 14-27 Mayıs arasındaki dünyanın en büyük genel grevinin kritik noktası işçilerin sendika liderleri ile hükümet arasındaki toplu sözleşmeyi reddetmiş olmalarıdır.39

39 Eric Hobsbawm, “Mayıs 1968”, Sıra Dışı İnsanlar: Direniş, İsyan ve Caz içinde, İstanbul: Yordam Kitap, 2010, s. 257-266.

 Hakan Koçak’ın makalesinde de karşımıza Türkiye’nin uzun 68 bağlamının içinde yer alan 15-16 Haziran 1970’e ilişkin bir değerlendirme ve öğrenci eylemliliğinin işçilerle kurmaya çalıştıkları dayanışma ağları çıkıyor. Bu bağlamda Wallerstein’in tezini de 68 isyanının öğrenci eylemliliği ile işçiler arasındaki ilişkiyi önemsediğini hatırda tutarak değerlendirmek gerekmekte. 

Sonuç olarak, “tek hareket mi?” “birden fazla hareket mi?” sorusuna verilecek mutlak bir yanıt formüle etmek kolay değildir. 68 kolektif eylemlerini anlamak için küresel ölçeği ve yerel farklılıkları aynı anda değerlendirmelere dâhil etmek gerekiyor. Kolektif eylemlerin çoğu unsuru bize küresel bir dalgadan söz etmeyi zorunlu kılacak kadar ortaklık ve bununla birlikte her ülkede “birden fazla hareket” olduğu sonucunu haklı çıkaran farklılıklar olduğunu göstermekte. Serimlediğimiz tartışmanın sonunda, 68 öğrenci hareketlerini farklı hareketlerden oluşan bir protesto dalgası olarak nitelemek mümkündür.40

Protesto dalgası zamanlama ve talepler bakımından yakın düşen “çekişme döngüleri”nin toplamıdır.41

40 Protesto dalgası kavramını Benjamin Tejerina ve meslektaşlarından ödünç alıyorum, bkz. Benjamin Tejerina vd., “From Indignation to Occupation: A New Wave of Global Mobilization”, Current Sociology, cilt 61, sayı 4, (2013), s. 377-392.

41 “Çekişme döngüsü” kavramınının tanımı için bkz. Tarrow, Power in Movement, s. 195-214. 

Tarrow modern dönemdeki ilk “çekişme döngüsü” olarak 1848 devrimlerini görür.

 Tarrow’a göre “çekişme döngüleri” parabol şeklinde bir hat takip eder. Buna göre ilk aşamada talepler grubun dar gündemi ile ilgilidir. Bu spesifik talepler üzerinden fırsatların tespit edilmesiyle kolektif eylemler yükselişe geçer. 

Yükseliş aşamasında eylemciler farklı grupları koalisyonlarla eylemlerine katarlar. Tarrow’un ifadesiyle eylem repertuvarında yaratıcılıkla (innovation) ve eylemlere doğrudan katılanların artmasıyla döngünün zirve noktasına ulaşılır. “Çekişme döngüleri”nin içinde protesto-reform döngüleri de gözlenir, yani kolektif eylem başladıktan sonra otoriteler bir dizi uzlaşmalar formüle ederler. Böylelikle kimi talepler karşılanır. Parabolün zirve noktasından sonraysa devletin baskısı, uzlaşmacı ve radikal taleplerin koalisyonunun aşınması ve eylemlere katılımın azalması nedeniyle “çekişme döngüsü”nü yaratan kolektif eylem gerilemeye başlar ve gücü kaybeder. 

Farklı ülkelere yayılmış “çekişme döngüleri”nin toplamından oluşan bir protesto dalgası olarak 68 hareketlerinin belirgin özelliği sol/sosyalist dünya görüşünün tüm hareketlerde başat olmasıdır. Bu sol dünya görüşü reform taleplerinden devrim tahayyülüne uzanan bir yelpazeyi kapsar. Dünya görüşü ortaklığının getirdiği toplumu ve uluslararası düzeni benzer şekilde yorumluyor olmak taleplerin ve protestoların ortaklığını da getirmiştir. Tarrow’un genel tespitine paralel şekilde, 68 protesto dalgasında da ilk önce öğrencilerin eğitimle ilgili talepleri dile getirilmiş, zamanla daha genel talepler eklenerek öne çıkarılarak devrim tahayyülü dillendirilir olmuştur. Farklı ülkelerdeki eylemciler hem kendi geçmiş deneyimlerden, hem de o anda başka ülkelerdeki eylemlerden öğrenerek 68 hareketlerinde eylem repertuvarlarını oluşturmuşlardır. Bu iki unsur, yani sol dünya görüşünün ortaklığı ve eylem repertuvarlarının örtüşmesi, farklı ülkelerdeki “çekişme döngülerini” bir protesto dalgasının içinde görmenin temel gerekçesidir. Her ülkede farklılaşan örgütsel yapılar ve farklılaşan fırsat ve tehdit değerlendirmeleri ise bize protesto dalgasının içinde yer alan hareketlerin tekil görülmemesi gerektiğini gösterir. 

Giriş yazısını bitirirken, muhalefet dalgasının siyaseten kaybettiği, bununla birlikte toplumsal açıdan kazandığı yorumunu hatırlamak gerek. Örneğin Slavoj Zizek 68’in kazanımlarını toplumsal ahlak kurallarının tözünün kapsamlı bir şekilde yenilenmesini, cinsel özgürleşme, yeni bireysel özgürlükler, kadınlar için daha güçlü toplumsal konumlar olarak sıralar.42

42 Slavoj Zizek, 1968, Çev. Sabri Gürses, İstanbul: Encore, 2008, s. 31.

Arrighi, Hopkins ve Wallerstein 1968’in öldüğünü, gömüldüğünü ve nostaljik birkaç kişinin düşünce ve eylemleriyle de diriltilemeyeceğini vurgularlar. Bununla birlikte, Arrighi ve meslektaşlarına göre, tabi grupların maddi refahı düzelmemiş olsa da, dünya toplumsal sistemindeki güç dengelerini tabi gruplar lehine değiştirme hedefi bağlamında 1968 hâlâ yaşamaktadır.43

43 Arrighi, Hopkins, Wallerstein, a.g.e., s. 103. 

 Artık hâkim statü gruplarının (yaşlı kuşaklar, erkekler, “çoğunluklar”) buyrukları, tabi konumdaki statü grupları (genç kuşaklar, kadınlar, “azınlıklar”) tarafından 1968 öncesine göre daha az itaat ile karşılanmaktadır. Buna paralel olarak devletlerin sivil toplumlarını denetleme yetenekleri de azalmaktadır.44

44 Arrighi, Hopkins, Wallerstein, a.g.e., s. 109.

Bu derleme kitapta okurlar 68’de öğrenci eylemlerinin içinde yer alanların, başka bir ifadeyle ‘68’in aktivistlerinin seslerini, görüşleri ve değerlendirmelerini de bulacaklar. Fatmagül Berktay, Masis Kürkçügil ve Nadire Mater’in katıldıkları yuvarlak masa toplantısı metninin yanı sıra, hemen her makalede 68’lilerin bakış açıları karşımıza çıkmakta. Makalelerin önemli bir bölümü 68’lilere göre daha genç, politik ve eleştirel dertlerine ilaveten, ele aldıkları konuya analitik mesafeden bakan yazar ve akademisyenler tarafından kaleme alındı. Sosyal bilimler literatürünün kavramsal araçlarını, sözlü tarih yöntemini, emek tarihi perspektifini, toplumsal cinsiyet vurgusunu, dönemin sol içindeki politik  tartışmalarını ve ilaveten kuramsal tartışmaları, eylemcilerin resmi mecralarda nasıl görüldüğünü, dönemin örgütlerinin dönüşümünü ve 68’in edebiyata yansımalarını tartışan makalelerden oluşan bir derleme var karşınızda. 

Bu yazıların kuru bir akademik bakışla yazılmadıkları izahtan varestedir. Makalelerin hemen hepsi değerlendirmelerini dönemin isyankâr tavrını önemseyen bir bakışla sunuyorlar. Bununla birlikte, bu çalışmaların kısır bir güzelleme olmadıklarını da söylemek gerek. Hem yuvarlak masada mikrofonu uzattığımız 68’li yazarlar, hem de bu kitaba katkıda bulunan yazarlar sıkça görülen nostaljik 68 güzellemelerinin dışına çıkmaktalar. Böylelikle, derlemenin genelinde 68’in mirasının metalaştıramayan, onu yeniden üretmeyen (ki 68’in imge ve mirasının metalaşması, gençlik isyanının kapitalist tüketim kültürünü de hedef aldığı hatırlandığında oldukça acı bir durumdur) ya da bu günden çok geçmişin hüzünlü kayıplarına takılıp kalmak anlamında “sol melankoli”ye eklemlenmeyen bir resim karşımıza çıkıyor. 

Derlemede bir araya gelen çalışmalara göz atacak olursak, birinci metin yuvarlak masa etrafında buluşan üç 68’li yazarın değerlendirmelerinden oluşuyor. Fatmagül Berktay, Masis Kürkçügil ve Nadire Mater sadece dönemin öğrenci muhalefeti içinde yer almış isimler olarak değil; aynı zamanda o dönemden itibaren farklı mecralarda düşünce üretmeye devam etmiş kişiler olarak uzun yıllara yayılan 68 muhasebelerini bizlerle paylaşıyorlar. Ayşen Uysal “Mayıs 68 ve Toplumsal Hareketlerin Uluslararası Dolaşımı” başlıklı makalesinde, 68’in bir toplumsal hareket olup olmadığı sorusundan yola çıkıyor ve tam da toplumsal hareketlerin uluslararası dolaşımı üzerine düşünerek, yani düşünce ve pratiklerin transferi ve üretildikleri alanların farklı olduklarını belirterek 68 hareketinden değil, 68 hareketlerinden söz etmek gerektiğini vurguluyor.

Ayşen Uysal’ın karşılaştırmalı genel değerlendirmesinden sonra sıra Türkiye dışında 68’in nasıl deneyimlendiğine odaklanan makalelere geliyor. Axel Çorlu “ABD Bağlamında 1968: Genel Temalar, Toplumsal Dinamikler ve Temel Sorular” başlıklı makalesinde, ABD’yi 68’in deneyimlendiği ülkelerden biri olarak görme tavrına karşı çıkıyor ve ABD’de yaşanan 1968’i dünyanın çoğu yerindeki olayları belirleyici nitelikte, merkezi rolde ele almayı öneriyor. Fethiye Beşir ise “Kadın Kurtuluş Hareketi’nin 68’i” başlıklı makalesinde, ağırlıklı olarak Kuzey Amerika ve İngiltere bağlamında ikinci dalga feminizmin ortaya çıkışına odaklanıyor. Tanıl Bora’nın “Rudi Dutschke ve Batı Almanya’da 68” başlıklı makalesi ile Avrupa bağlamına geçiyoruz. Bora makalesinde Kızıl Rudi’nin “Batı’nın kapitalistlerine ve Doğu’nun Stalinistleri’ne karşı” tavrı ve özgürleşme arayışına dair derinlikli bir çerçeve sunuyor. Bora ayrıca 2002’de ortaya çıkan notları üzerinden Dutschke’nin  silahlı mücadele fikrini 68 öğrenci hareketinin iç mahfillerinde ilk dile getiren olduğunu belirtiyor. Bora’nın makalesinde karşımıza çıkan “Yeşiller: 68’in yeniden doğuşu mu?” sorusunu Alper Akyüz “1968’in Ürünü Olarak Çevreci, Ekolojist ve Yeşil Hareketler” başlıklı makalesinde takip ediyor ve 68 eylemcilerinin Alman Yeşilleri’ne dönüşümünü inceliyor. 

Ateş Uslu “Orta ve Doğu Avrupa’da 1968: 

Marksizmin Rönesansını ve Sosyalist Demokrasiyi Tartışmak” başlıklı makalesinde siyasal rejim olarak reel sosyalizmin içinde yer alan ülkelerde 68 rüzgârının sadece Prag Baharı’na (ve bu özgün arayışa yönelik Varşova Paktı müdahalesine) odaklanarak anlaşılamayacağını, bütünlüklü bir resim için farklı ülkelerdeki tek boyutlu olmaktan uzak olan Marksizm tartışmalarını önemsemek gerektiğini vurguluyor. 

Bülent Somay’ın “‘Burada Bir Şeyler Dönüyor’: Devrim Olarak Müzik” başlıklı makalesi, Bakhtin’in kavramını takiben 1968’i bir karnaval olarak ele alıyor ve bu karnavalın müzik katmanına dair bir ufuk turu sunarken okuyucuya Bob Dylan’dan Neil Young’a, Paul Simon’dan Leonard Cohen’e uzanan bir döküm sunuyor. Ayrıca yazının sonunda Somay’ın değindiği 11 şarkının kayıtlarına erişim sağlayan QR kodlarla okuma ve müziği dinleme deneyimlerini birleştirmek de mümkün. “1968 ve Radikal Sinema: Avrupamerkezci Bir Bakışın Ötesine Geçmek” başlıklı makalesinde Esin Paça Cengiz önce 68 rüzgârının Cannes Film Festivali’ndeki yankısını ele alıyor ve sonrasında 68 ile “militan sinema” ilişkisine odaklanıyor. Paça Cengiz’in makalesi aynı zamanda 68’in Latin Amerika, Asya, Ortadoğu ve Afrika sinemalarındaki izlerini de sürüyor ve farklı coğrafyalardaki sinemaların, Avrupa ve Amerika’da çekilen ve toplumsal mücadelenin parçası olmak amacıyla üretilen filmlere olan etkilerini tartışıyor.

68 muhalefet dalgasının Türkiye dışındaki tezahürlerine dair çalışmalardan sonra sıra derlemenin Türkiye odaklı makalelerine geliyor. 

Bu bölümü Demet Lüküslü’nün “Gençlik Mitinin Lütuf ve Lanetinin Gölgesinde: Türkiye’nin 68 Kuşağı” başlıklı makalesi ile açıyoruz. 

Lüküslü makalesinde sosyoloji literatüründeki kuşak kuramını kullanıyor ve kuşağın kendi içinde homojen olmadığından hareket ederek Türkiye’nin 68’ini belirli bir kuşak kümesi olarak düşünmeyi öneriyor. Zafer Toprak’ın “1968-1969 İstanbul Üniversitesi Boykot ve İşgalleri” başlıklı makalesi, İstanbul Üniversitesi özelinde 68 eylemcilerinin boykotlar bağlamında Üniversite yönetimi ile müzakerelerini ele alıyor ve dönemin üniversite senatosunda dağıtılmış evraklardan da yararlanarak sürece ilişkin önemli detaylar sunuyor. Cemil Boyraz’ın “Türkiye’de 1968 ve Eğitime Dair Talepler” başlıklı makalesi ise 68 sürecini sağ-sol çatışması olarak görme tavrına karşı çıkıyor ve 68’lilerin eğitime ilişkin taleplerinin bir dökümünü sunuyor. Özgür Ulus Mutlu’nun “Hippiler, Delikanlılar, Devrimciler: Türkiye Basınında 68” başlıklı makalesi Milliyet, Cumhuriyet, Tercüman ve Bugün gazeteleri üzerinden 68 öğrenci eylem ve taleplerinin farklı perspektiflerdeki gazetelerde nasıl yankı bulduğunu ele alıyor. Ulus Mutlu’nun makalesi döneme dair detayları serimlemekle kalmıyor, sağ eğilimli gazetelerin sürecin başında öğrencilerin taleplerine kısmen meşruluk atfettiğini de vurguluyor. Kerem Ünüvar’ın “FKF’den Dev-Genç’e: Türkiye’de 1968 Öğrenci Hareketleri ve Sol” makalesi oldukça karmaşık bir süreci analiz ediyor. Ünüvar’ın makalesi bir yandan 68’in taleplerinin eğitimle sınırlı olmadığını göstermesi bakımından, diğer yandan ‘68’in eski soldan kopuşu ve yeni arayışlarını belirli bir çerçeveye oturtması bakımından önemli bir çalışma. Hakan Koçak’ın “ 68’de Öğrenci-İşçi Dayanışması: İşçi-Gençlik Elele! ” başlıklı makalesi ise öğrencilerin devrimci perspektifle işçilerle dayanışma pratikleri geliştirmelerine odaklanıyor. Koçak’ın makalesi 15-16 Haziran eylemlerine devrimci gençlerin katılımı gibi önemli detaylar sunuyor. Deniz Cenk Demir’in “ 68 Rüzgârında Türkiyeli Kürtler ” başlıklı çalışmasıysa 1959’dan 1974’e uzanan bir dönemde Kürtlerin siyasallaşmalarına odaklanarak, Türkiyeli Kürtlerin ‘68’deki müdahilliklerini inceliyor. 

Ayşe Köse Badur’un “Türkiye 68’inde Kadınlar” başlıklı makalesi bizi ‘68 eylemlerinde kadınların rollerini yeniden düşünmeye davet ederken, aynı zamanda kadın eylemcilerin nasıl bir aile ortamı, nasıl bir orta öğretim ve nasıl bir fikirsel yolculuktan gelerek ‘68’in üniversite kampüslerinde buluştuklarına ilişkin bir çerçeve sunuyor. Zeynep Beşpınar da “68’li Kadınlar ve Ataerkiyle Pazarlık Deneyimleri” başlıklı makalesinde 68’li kadın eylemcilerle yaptığı sözlü tarih görüşmelerinin sonuçlarını aktarıyor ve bu kadınların erkek egemen toplumun  kodlarıyla mücadelelerini tartışıyor. Çimen Günay-Erkol’un makalesiyle odağımız 68’in edebiyattaki yansımalarına kayıyor. Günay-Erkol “Yarın Yarın: 1968’in Romanında Kadın Olmak” başlıklı makalede Pınar Kür’ün 1976’da yayımlanan Yarın Yarın’ını inceleyerek, 68 bağlamında kadın cinselliğinin bir kadın yazar tarafından nasıl temsil edildiğini inceliyor.

Begüm Özden Fırat, “Köylüler, Devrimciler, Toprak, İşgal: Bitmeyen ‘68’” başlıklı makalesinde farklı illerdeki toprak işgallerini ve özel olarak da İzmir’in Torbalı ilçesine bağlı bir Alevi köyü olan Göllüce’deki toprak işgalini, devrimci öğrencilerin köylüler ile kurdukları ortaklaşmaya odaklanarak ele almakta. Fırat’ın makalesi sadece öğrencilerin eylem repertuvarındaki çeşitliliği göstermesi bakımından değil, aynı zamanda 68 eylemlerinin günümüze uzanan iz ve etkilerine dair bir bilanço çıkardığı ölçüde de önemli bir katkı. “Türkiye 68’inin Best-Sellerı: Türkiye’nin Düzeni” başlıklı makalesinde ise Emre Can Dağlıoğlu, Doğan Avcıoğlu’nun çok satan kitabına odaklanarak, 68 eylemcilerinin beslendikleri kaynaklara dair bir değerlendirme sunuyor. Dağlıoğlu’nun makalesi o dönemde belirgin olan Osmanlı ve Cumhuriyet tarihini okuma biçimleri hakkında bir bakış sunmakta.

Bilge Seçkin Çetinkaya’nın “Devrim için Hareket, Hareket için Tiyatro: 1968’de Sokaklar, İşçiler ve Gençler” başlıklı makalesi 68’in isyan ve devrim ruhunun tiyatro mecrasındaki yansımalarının peşine düşüyor. Erden Akbulut ve Erol Ülker “Türkiye 68’ini Kaynaklar Bağlamında İncelemek: TÜSTAV Arşivlerinde 1960’lı Yıllar ve 12 Mart Dönemi” başlıklı makalelerinde hem TÜSTAV arşivinin 68 bağlamında sunduğu malzemeyi tanıtıyorlar, hem de 68 hareketi analiz edilirken hangi kaynaklardan yararlanılabileceği konusunda genel bir bakış sunuyorlar. 

Michel Foucault bir söyleşisinde “Mayıs 1968 olmasaydı bugün yaptıklarım mümkün olmazdı, hapishane, cinsellik vb. üzerine yaptığım araştırmaların sözü bile edilemezdi”45   demekte. 

Bu bize 68’in kapsamlı etkisi hakkında bir fikir veriyor. 68 isyanının etkileri 50 yıldır sosyal bilimler ve eleştirel düşünce mecralarında görünür durumda. 

Eğer 1968 “küresel kapitalist uygarlığı radikal bir şekilde sorgulama”ya yönelik bir isyan, bir devrim ve özgürlük tahayyülü ise; bu tahayyülün son 50 yılda yeni toplumsal hareketler, feminizm, yeşil hareket ve kamusal alanı yeniden siyasallaştırmaya dair taleplere ilham verdiğini, dahası yolu onlara açtığını söylemek gerek.

45 Michel Foucault ile söyleşi, “Mayıs ’68 Boyunca ‘Sözcükler’ ile ‘Şeyler’ Arasında”, Cogito, Mayıs ’68, No. 14, 1998, s. 126-130.

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder