6 Ekim 2020 Salı

1968 İSYAN, DEVRİM, ÖZGÜRLÜK - BİR MUHALEFET DALGASI OLARAK 68. BÖLÜM 2

 1968 İSYAN, DEVRİM, ÖZGÜRLÜK - BİR MUHALEFET DALGASI OLARAK 68. BÖLÜM 2


Hakan Koçak, Deniz Cenk Demir,  Kerem Ünüvar,  Ayşe Köse Badur,   Zeynep Beşpınar,Çimen Günay-Erkol, Begüm Özden, Fırat Emre, Can Dağlıoğlu, Bilge Seçkin Çetinkaya,Erden Akbulut, Erol Ülker,


İstanbul Teknik Üniversitesi, Haziran 1968

Bu görüş ayrılığını nasıl aşabiliriz? Ya da tek hareket yorumu ile farklılıkları vurgulayan bakış açısı arasında nasıl bir denge sağlayabiliriz? 

Bu noktada “çekişmeci siyaset” perspektifinin toplumsal hareketlere dair sunduğu genel model, farklı noktaları ve ortaklıkları özetlememize yardımcı olacak niteliktedir. Tilly’nin ifadesiyle, çekişmeci performanslar öğrenilmiş hak arama (making claims) biçimleridir.10

10 Charles Tilly, Contentious Performances, Cambridge: Cambridge University Press, 2008, s. 4-5.

 İtiraz etmek ve hak aramak çekişmeci siyasetin iki ana unsurunu oluşturur. Bu iki unsura bir tez, bir görüş ortaya koymak, bir dünya görüşünü ya da yeni bir yorumu dile getirmeyi de eklemek gerek.11

11 Bu üç unsuru, yani itiraz etmek, hak aramak ve görüş (argüman) ortaya koymayı making claim kalıbının Türkçe karşılıkları olarak düşünmek mümkündür. 

    Ağırlıklı olarak, Tarrow, Tilly ve McAdam tarafından geliştirilen “çekişmeci siyaset” yaklaşımı, her toplumsal huzursuzluk ya da sorunun çekişme formunda bir kolektif eylem ya da toplumsal harekete neden olmadığını vurgular. Bu yaklaşıma göre toplumsal bir sorunun bir protestoya neden olması ancak dolayımlı bir süreçle mümkün olur. McAdam ve meslektaşlarına göre şikâyete neden olan sorun, çekişme şeklinde protestolara  ulaşacak sürecin başlangıç noktasıdır. Başlangıç noktası olan sorun ile “fırsatlar ve tehditler”, “harekete geçiren yapılar” ve “çerçeve belirleme süreçleri” arasında bir ilişki vardır. Başka bir ifadeyle kolektif eylem var olan sorunun büyüklüğü nedeniyle var olmaz, potansiyel protestocuların algıladıkları tehditler ve gördükleri fırsatlar arasındaki dengeye göre şekillenir. Başka bir ifadeyle, her kolektif eylem risklerin ve oluşabilecek bedellerin hesaplanması ile gerçekleşir. “Harekete geçiren yapılar”ı kolektif eyleme zemin hazırlayan her türlü örgüt ve gruplaşma olarak görmek mümkündür. Bu yaklaşıma uyarınca “harekete geçiren yapılar” aktörler arası potansiyel iletişim, koordinasyon ve bağlılığı arttırır. Dahası bu yapıların çekişme repertuarını belirleme gücü de söz konusudur. McAdam ve meslektaşları “harekete geçiren yapılar”a ilaveten “çerçeve belirleme süreçleri”ne (framing processes) de çekişme repertuarı belirleme gücü atfederler.12

12 McAdam, Tarrow, Tilly, a.g.e., s. 17.

  “Çerçeve belirleme süreçleri” olan biten hakkında ortak tanım ve yorum belirler ve ortak itirazların dillendirildiği zemin olarak işlev görür. 

Benimsenen dünya görüşü, ideolojik tercihler, kolektif eyleme ilham veren fikirler “çerçeve belirleme süreçleri”nin içinde yer alır. Bu modele göre dünya görüşü, örgütsel yapılar ve fırsat ve tehdit değerlendirmeleri eylem repertuvarına etki ederler.13

13 Eylem repertuvarları hakkında ayrıca bkz. Ayşen Uysal, Sokaktaki Siyaset: Türkiye’de Protesto Eylemleri, Protestocular ve Polis, İstanbul: İletişim Yayınları, 2017, s. 181-184. 

 Bu etki sonucunda, kolektif eylemin repertuvarı, yani hangi protesto biçim ve araçlarını kullanacağı şekillenir. 

Modelin son aşamasında şekillenen repertuvar ile kolektif eylem gerçekleşir ve böylelikle başlangıçta insanların mesele olarak gördükleri konudan eyleme uzanan karmaşık zincir tamamlanmış olur. Bu zincirde eylemcilerin mobilize edebildikleri maddi (para) ve maddi olmayan (meşruluk, grup içi arkadaşlık ve bağlılık, beceriler, vd.) kaynakların da önemli bir rolü vardır. 

McAdam ve meslektaşlarının sunduğu modeli ile Wallerstein’in 1968 üzerine tezlerini çapraz okumaya tabi tutmak, “tek hareket mi?” “birden fazla hareket mi?” sorusu üzerine düşünürken yardımcı olabilir. Wallerstein’in birinci tezi 1968’in tek bir devrim olduğudur. Wallerstein’in ifadesiyle, yerel faktörler siyasal ve toplumsal mücadelelerin koşullarını belirlemiş olsalar da, modern dünya-sistemi tarihinde kurucu bir olay niteliğinde olan bu devrim kaynağı ve sonuçları yerel farklılıklar üzerinden anlaşılamaz. Wallerstein’in ikinci tezi 1968’in öncelikli  protestosunun ABD’nin dünya-sistemindeki hegemonyasına yönelik olduğudur. Farklı ülkelerdeki protestolarda Vietnam Savaşı’na yönelik tepkinin merkeziliği 68 muhalefet dalgasının önemli bir ortak noktasıdır. Wallerstein’in üçüncü tezi 68’in eski solu hedef almış olduğudur. 

Meşhur “30 yaşından büyük kimseye güvenmeyin” sloganı da bu kapsamda düşünülmelidir. Dördüncü tez, karşıt kültür (counter- culture) pratiklerinin devrimci coşkunun içinde yer almasına karşın siyaseten 1968’in merkezinde yer almadığıdır. Sanatta alışılmadığın peşine düşmek ve Dionysosçu deneyimleri, cinselliği, psikoaktif maddeleri, toplumun dayattığı kıyafet kalıplarına karşı çıkmayı önemsemek bu karşıt kültür pratikleri kapsamında hatırlanabilir. Örneğin 1969’da New York’ta düzenlenen Woodstock festivali bu karşıt kültür hamlelerini görünür kılar. Wallerstein’in beşinci tezi, 68’in sanayi proletaryasının muhalif cenahtaki liderlik rolüne son verdiğidir. 68’den itibaren azınlık gruplar çoğunluğun yanında ikincil rollerde olmayacaklardır.14

14 Wallerstein, a.g.e. 

Çapraz okumaya birinci tezden başlayacak olursak, Arrighi, Hopkins ve Wallerstein’in 1848 devrimleri ile 1968’i kıyasladıklarını ve her ikisinin de yenilgiyle sonuçlanan dünya devrimi olduğu sonucuna ulaştıklarını da hatırlamak gerek. Yenilgiye karşın hem 1848, hem de 1968, dünyayı dönüştürmüştür: “Her ikisinin de planlanmamış ve bu yüzden de derin bir anlamda kendiliğinden olması her iki olguyu da –başarısızlığa uğramaları olgusunu ve dünyayı dönüştürmeleri olgusunu– açıklamaktadır.”15

15 Arrighi, Hopkins, Wallerstein, a.g.e., s. 95.

 Buna karşın Eric Hobsbawm, 68’i devrim olarak nitelemeye temkinli yaklaşır. Hobsbawm’a göre 1970’e kadar süren 68’in devrim olamamasının ve asla bir devrim olarak görülemeyecek olmasının nedeni, sayıları ve eylem yetenekleri ne olursa olsun öğrencilerin tek başlarına bir devrim yapamayacak olmalarıdır. 

Hobsbawm’ın ifadesiyle, 1968’in büyük düşlerinin başarısızlığa uğramasından sonra bazı radikal öğrenciler küçük grup terörizmiyle (small-group terrorism) tek başlarına devrim yapma girişiminde bulunurlar. 

Fakat bu türden hareketler ciddi bir etki yaratmadan sönümlenecektir.16

16 Eric Hobsbawm, Kısa 20. Yüzyıl, 1914-1991: Aşırılıklar Çağı, Çev. Yavuz Alagon, İstanbul: Sarmal, 2003, s. 364.

Che Guevara’nın ölümünden 10 gün sonra, Washington, D.C.’de düzenlenen gösteri, Ekim 1967.

Kaynak: 1968 Magnum throughout the World, Paris: Éditions Hazan, 1998, s. 20.

 Kavramsal düzlemde makul olan bu temkine karşın, farklı bağlamlarda sokaklarda olan 68 eylemcilerinin bir devrim tahayyülüne sahip oldukları da gözlenmektedir. Yani McAdam ve meslektaşlarının terminolojisiyle söyleyecek olursak devrim tahayyülü farklı ülkelerdeki “çerçeve belirleme süreçleri”nin ortak bir unsuru olarak belirmektedir. 

Bu ortak unsur nedeniyle, gidişata ilişkin değerlendirmeler farklı ülkelerde benzer şekilde devrimci bir genel sorgulamayı içermiş, üniversitelerin içinde başlayan muhalefet dalgasının itirazları üniversiteden toplumun geneline dair bir sorgulamaya dönüşmüştür. 

Wallerstein’in ikinci tezi, yani 68’in öncelikli olarak ABD hegemonyasını ve Vietnam Savaşı’nı protesto ettiği tespiti ile devam edecek olursak, Vietnam Savaşı’na dair duyulan tepkinin farklı ülkelerde ortak bir sorun olarak eylemleri tetiklediğini söylemek mümkündür. 

Sidney Tarrow, Fransa’da protestoların nasıl başladığına ilişkin farklı görüşler olduğunu belirtiyor. Farklı çalışmalarda 1964-66 döneminde yapılan eğitim reformlarından kaynaklanan gerginlik, 1966 yılındaki Vietnam Savaşı karşıtı gösteriler, 1967’deki işçi direnişleri olası başlangıç noktaları olarak belirtilir. Tarrow ise Fransa özelinde Mayıs 1968’de öne çıkan temaların 1967 sonbaharından itibaren bir dizi protestoya neden olduğunu söyler.17

17 Sidney Tarrow, “Social Protest and Policy Reform: May 1968 and the Loi d’Orientationin France”, Comparative Political Studies 25(4), 1993, s. 579-607.

 Kristin Ross da Fransa 68 Mayıs’ının üç ideolojik düşmanı olduğunu, bunların kapitalizm, Amerikan emperyalizmi ve de Gaullecülük olduğunu ifade eder.18

18 Ross ayrıca Fransa’da 68’in hâkim temsillerinde Vietnam vurgusunun belirgin şekilde geri plana atıldığını, örneğin 1980’lerdeki televizyon yorumlarında Vietnam gündeme gelmezken cinsel devrimin öne çıkartıldığını belirtir; Kristin Ross, Mayıs 68 ve Geriye Kalanlar, Çev. Yağız Ay, Fahrettin Ege, Ankara: Bilim ve Sosyalizm Yayınları, 2017, s. 21 ve 27.

Benzer bir durum Türkiye 68’i için de geçerlidir. Türkiye’deki 68’liler için Vietnam Savaşı yakından izlenen bir gündemdir ve başka yerlerde olduğu gibi burada da Vietnam Savaşı Amerikan emperyalizmine ait kötülüklerin somutlaşması olarak anlaşılmaktadır. O dönemde özellikle köşe yazıları ile sosyalizm kelimesinin ve sosyalist dünya görüşünün yayınlaşmasında pay sahibi olan Çetin Altan da yazılarında Vietnam Savaşı’na değinir. 

1965’te TİP listelerinden milletvekili seçilen Altan’ın o dönemde doldurduğu bir 45’lik plakta ABD Hava Kuvvetleri’nin Vietnamlı çocuk askerleri nasıl bombaladığını anlatması, Vietnam’ın nasıl algılandığını göstermesi bakımından kayda değerdir.19

19 “Ağıt” başlıklı 45’liğin ses kaydı için bkz. https://www.youtube.com/watch?v=ejg4dUSW1kM&t=29s [erişim tarihi: 20 Kasım 2018]; ayrıca bkz. Mehmet Alkan, “Bugün Egemenlik ve Çocuk Bayramı, Eğlenin Yavrularım...”, Milliyet, 28 Nisan 2004. 

 Ancak 68’lilerin tek odağının Vietnam olduğunu düşünmek yanlış olur. 14-19 Mayıs 1968’de düzenlenen “NATO’ya Hayır Haftası” kapsamında itiraz edilen, tam da Wallerstein’in söylediği gibi, ABD hegemonyasıdır.20

20 Mater, Sokak Güzeldir: 68’de Ne Oldu?, s. 61.


3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder