6 Ekim 2020 Salı

Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Borç Krizleri., BÖLÜM 2

Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Borç Krizleri.,  BÖLÜM 2 



Avrupa Komisyonu Yunanistan'ın bütçe açığını 2012 yılına kadar % 3'ün altına çekme planını destekleyerek, Yunan hükümetine personel giderlerinin azaltması gibi ilave tedbirler alması çağrısında bulunmuştur. Bu kapsamda, 5 Mart 2010 tarihinde hükümetin 4,8 milyar Euro tasarruf etmesi için kamu sektöründe ücret kesintisi ve vergilerin artırılmasını kapsayan bir paket hazırlanmıştır. Paketteki önlemlerle KDV oranı % 21'e çıkarılmış, kamu sektöründe primler % 30 kadar kesilmiş, akaryakıt, sigara ve alkollü ürünlerden alınan vergiler artırılmış ve emekli maaşları dondurulmuştur. 

Diğer taraftan, vergi kaçağı sorununun üstesinden gelmeyi ve yüksek gelirlilerden daha fazla vergi alınmasını amaçlayan bir vergi reformu yasası Yunan Hükümetin ce kabul edilmiştir. 

Yunanistanın yaşamakta olduğu krizin diğer AB üyesi ülkelere de sıçramasının engellenmesi ve Euronun korunması amacıyla, Euro Alanı ülkeleri 2010 yılı Mart ayında Yunanistan'a yardım sağlanmasına yönelik IMF ile ortak bir finansal yardım mekanizması oluşturulması için anlaşmışlardır. 

Bu gelişmeyi takiben, 11 Nisan 2010 tarihinde Yunanistan.a 30 milyar Euro tutarında acil yardım sağlanması hususu da Euro Alanı Maliye Bakanları tarafından onaylanmıştır. 

Bu gelişmelerin sonucunda AB ve IMF.nin katkısıyla oluşturulan toplam 110 milyar Euro tutarındaki 3 yıl vadeli kurtarma paketi Yunanistan.a tahsis edilmiştir. 

Yunanistan'daki sorunların domino etkisi yaratarak Portekiz, İrlanda, İtalya ve İspanya gibi Euro Bölgesi.nde yer alan ve ekonomilerinde bazı yapısal sorunlar barındıran ülkeleri de etkilemesinden korkulması ve krizin derinleşeceğine yönelik kaygılar, bazı ülkelerde tahvil fiyatlarının düşmesine, faiz oranlarının ve dolayısıyla borçlanma maliyetlerinin yükselmesine ve neticede kamu borcunun GSYH içindeki payının artmasına ve borç sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine yol açmıştır. Nitekim Yunanistan da sonra İrlanda ve Portekiz de yardım talebi ile AB ye başvurmak zorunda kalmışlardır. 

1.2. İrlanda Krizi 

İrlanda yı krize sürükleyen nedenlerin başında, krizin ortaya çıkmasının ardından emlak piyasasında yaşanan hızlı değer kayıpları ile, kamu sektöründe yoğun bir biçimde alınan tasarruf tedbirlerinin piyasalarda doğurduğu panik havası ve durmadan artan işten çıkarmalar gelmektedir. 

1990 lı yıllardan küresel krizin ortaya çıktığı 2008 yılına kadar sürekli bir refah artışı yaşanan İrlanda.da ekonomik tablonun hep bu şekilde devam edeceğine olan inanç, emlak fiyatlarında astronomik artışları tetikleyerek spekülatif bir emlak piyasasının oluşmasına yol açmıştır. Nüfusu 4,5 milyon olan İrlanda.da hiç kimsenin yaşamadığı 300 bin konutun inşa edilmiş olması nedeniyle oluşan emlak sektörü balonu, krizin en önemli sebeplerinden biri olarak kabul edilmektedir. 

Büyümesinin büyük bölümünü konut ve finans sektöründeki patlamaya borçlu olan İrlanda.da, 2008 yılındaki küresel finansal krizden sonra konut fiyatlarının % 50-60 oranında değer kaybetmesi, konut kredilerinin büyük bölümünü yapılandıran bankaların ciddi oranda zarar etmesine yol açmıştır. 

Hükümetin bankaları kurtarmak için 45 milyar Euro tutarında kaynak aktarması bütçe açığının hızla büyümesine neden olmuştur. 

İrlanda`da 2009 yılında  GSYH.nin % 14,3.ü düzeyinde olan bütçe açığı, 2010 yılında GSYH`nin % 32,4`üne ulaşmıştır. Vergi gelirlerinin de hızlı biçimde gerilediği ülkede ikinci bir resesyon riski olduğu düşünülmektedir. 

İrlanda da yaşanan krizin nedenlerine bakıldığında, İrlanda ile ABD.deki yaşanan krizin benzer noktalar içerdiği görülmektedir. 

Her iki ülkede de, hem alıcılar hem de satıcılar, irrasyonel bir biçimde yükselmiş olan emlak fiyatlarının artmaya devam edeceğine inanmışlardır. 

Her iki ülkede de aşırı şekilde ucuz kaynak girişi yaşanmıştır. ABD.ye giren ucuz maliyetli paranın kaynağı Çin olurken, İrlanda.da ise bu kaynak başta Almanya  olmak üzere Euro Alanı.nın diğer ülkelerinden sağlanmıştır. İki ülke arasındaki en önemli benzerlik ise düzenleyici ve denetleyici çerçevenin risk algılama ve önleme konusundaki yetersizliği olmuştur. İki ülkede de bankaların riskten kaçınmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması ve denetim ve gözetim mekanizmalarının etkili bir şekilde işlememesi nedeniyle kriz ortaya çıkmıştır. 

Tablo 2.de, 2006-2010 yılları arasında İrlanda.daki büyüme hızı, kamu borcu/GSYH oranı, bütçe açığı/GSYH oranı ve faiz oranları görülmektedir. 

Tablo 2: Temel makroekonomik göstergeler-İrlanda 

Kaynak: Eurostat, erişim tarihi 22.04.2011. 

Tablodaki verilere bakıldığında, 2009 yılında İrlanda.da kamu borcunun GSYH.ye oranının % 60 olan Maastricht Kriteri sınırını aştığı, bütçe açığının GSYH.ye  oranının ise % 3 olan Maastricht Kriterinin yaklaşık beş katı olduğu görülmektedir. 

AB ve IMF.nin yardım teklifini uzun süre geri çeviren İrlanda, sonunda krizin üstesinden tek başına gelemeyeceğini anlayarak 28 Kasım 2010 tarihinde  ekonomik yardım talep ettiğini açıklamıştır. Bankacılık sektöründe yaşanan krizin aşılması amacıyla bu sektöre büyük miktarda devlet desteği sağlanması nedeniyle bütçe açığı kapatılamaz boyutlara ulaşan İrlanda için, AB-IMF işbirliğinde 85 milyar Euro tutarında bir kurtarma paketi açıklanmıştır. 

1.3. Portekiz Krizi, 

Portekiz.de kamu maliyesine ilişkin problemler, Yunanistan ve İrlanda.daki kadar ciddi boyutlarda olmamakla birlikte, uzun süredir devam etmektedir. 

Öyle ki Portekiz, 2001 yılında İstikrar ve Büyüme Paktı (İBP) kurallarını ihlal eden ilk Euro Bölgesi ülkesi olmuştur. 

Portekiz ekonomisinde uzun zamandır yaşanmakta olan durgunluk, kamu maliyesinin iyileştirilmesini daha da zor hale getirmiştir. 

Tablo 3.te, 2006-2010 yılları arasında Portekiz.deki büyüme hızı, kamu borcu/GSYH oranı, bütçe açığı/GSYH oranı ve faiz oranları görülmektedir. 

Tablo 3: Temel makroekonomik göstergeler-Portekiz 

Kaynak: Eurostat, erişim tarihi 22.04.2011. 

p: geçici değer (provisional value) 

2009 yılı verileri ışığında Portekiz.in kamu borcu, bütçe açığı ve faiz oranına ilişkin Maastricht Kriterlerini karşılayamadığı görülmektedir. 

Bütçe açıklarının azaltılması amacıyla hazırlanan istikrar programının mecliste yapılan oylamada reddedilmesinin ardından Portekiz Başbakanı Jose Socrates  istifa etmiştir. 

2013 yılına kadar bütçe açığının GSYH.nin % 2'sine düşürülmesini öngören söz konusu program, emekli maaşlarının dondurulması, 1500 Euro.dan fazla olan kamu kesimi maaşlarında % 5 ila % 10 arasında kesinti yapılması, sağlık, eğitim harcamalarının ve yerel yönetimlerin bütçelerinin kısıtlanması gibi tedbirler içermektedir. Başbakanın istifası ile siyasi istikrarın bozulması ve daha da kötüleşen ekonomik durum nedeniyle kredi derecelendirme kuruluşları da Portekiz.in kredi notunu düşürmüşlerdir. Bu gelişmeler neticesinde Portekiz için finansal bir kriz riskinin daha da belirginleşmesi üzerine AB, uluslararası yardım almayı reddeden Portekiz.e baskı yapmaya başlamıştır. Durgun bir ekonomi ve büyük bir borç stokuna sahip olan ülkede dış yardım olmadan mevcut durumun sürdürülemeyeceğinin anlaşılması üzerine, Portekiz sonunda AB.ye yardım talebi ile başvurmak zorunda kalmıştır. 

Yapılan görüşmeler neticesinde, Portekiz, Avrupa Birliği ve IMF ile 3 yıllık programla 78 milyar Euro tutarında finansal dış yardım almak için anlaşmaya  varmıştır. Anlaşma gereğince ülkenin bütçe açığının bu yıl için GSYH'nin % 5,9'una, gelecek yıl için % 4,5'ine, 2013'te ise GSYH.nin % 3'ü seviyesine  çekilmesi hedeflenmiştir. Söz konusu Anlaşma Eurogroup (Euro Alanı Maliye Bakanları) ve AB Ekonomi ve Maliye Bakanları Konseyi tarafından 17 Mayıs 2011 tarihinde onaylanmıştır. 

Portekiz.in AB.ye yardım talebi ile başvurmasının ardından gözler başta İspanya olmak üzere diğer borçlu ülkelere çevrilmiştir. 

Avrupa Merkez Bankası'nın gösterge faiz oranını 0,25 puan artırarak % 1,25'e çekmiş olmasının İspanya gibi ucuz krediye ihtiyaç duyan ülkeleri olumsuz  etkileyebileceği düşünülmektedir. Portekiz.de yaşanan durumun, krizin sonu mu yoksa daha da derinleşmesine neden olacak bir tetikleyici mi olacağı merak konusudur. Ancak, Portekiz hükümeti nin 5 Hazirandaki genel seçimler nedeniyle kapsamlı bir reform paketini uygulamaya koyabilmesinin pek mümkün görünmemesi ve son dönemde İspanya.da tahvil faizleri getiri farklarının oldukça azalmış olması krizin derinleşeceğine dair endişeleri artırmaktadır. 

1.4. Yapısal Sorunların Aşılmasına Yönelik Avrupa Birliği Düzeyinde Tedbir Alınması İhtiyacı 

Kriz yaşayan AB üyesi ülkelere bakıldığında, krizin her ülkede farklı nedenlerden kaynaklandığı görülmektedir. 

Örneğin, Yunanistan.da yaşanan kriz temel olarak kamu sektörü kaynaklı ortaya çıkarken, İrlanda da bankacılık ve emlak sektöründeki zayıflıklar krizi tetikleyen unsur olmuştur. Portekiz.de cari açığın oldukça yüksek seviyelerde olması ve bankacılık sektörüne ilişkin riskler krizi tetiklerken, İspanya.da ise yetersiz iç ve dış talep nedeniyle iktisadi faaliyetin kriz öncesi düzeye kıyasla oldukça düşük seviyelerde seyretmesi ve işsizlik oranının % 20.ler civarında olması kırılganlığı artırmaktadır. İtalya ve Belçika ekonomilerinde ise kamu maliyelerinin zayıf durumu bu ülke ekonomilerini kırılgan hale getirmektedir. 

Yunanistan.da yaşanan borç krizi, İspanya, Portekiz, İtalya gibi yüksek bütçe açığına ve kamu borç stokuna sahip olan ülkelerin finansmana ulaşmasını daha masraflı hale getirerek, bir borç sarmalı oluşturma riski yaratmıştır. Krizden kaynaklanan panik havasıyla bu ülkelerden çıkmak isteyen yatırımcılar, bu ülkelerde reel faizin yükselmesine neden olarak, bütçe açığının daha da artmasına neden olmaktadır. Bu durum ise, normal şartlar altında borçlarını çevirebilecek konumdaki ülkelerin panik nedeni ile borcunu çeviremez duruma gelmesine yol açmaktadır. 3  

AB.ye yardım talebiyle başvuran Yunanistan, İrlanda ve Portekiz AB içerisinde görece küçük ekonomilerdir. Bunların en büyüğü olan Yunanistan bile Euro Bölgesi GSYH.sinin yalnızca % 2,5.unu oluşturmakta olup, bu ülkelerin yaşamakta olduğu krizlerin nispeten küçük miktarda kaynak aktarımı ile çözümlenebilmesi mümkün gözükmektedir. Ancak, borç krizinin İspanya gibi Euro Alanı.nın % 13.ünü oluşturan büyük bir ekonomiyi de tehdit ediyor olması endişeleri artırmakta ve İspanya.nın yardım talebinde bulunması halinde krizin daha da derinleşeceğinden korkulmaktadır. 

Zira, İspanya gibi büyük bir ekonominin kurtarılmasının yaratacağı maliyet tüm AB açısından risk oluşturmaktadır. 

Bu hususlara ilaveten, kriz nedeniyle AB.den yardım talebinde bulunan ülkelere yönelik kurtarma paketleri AB.nin yapısal sorunlarını ortadan kaldıramamakta ve AB ekonomisinin kronik yapısal problemleri acil çözüm gerektiren boyuta ulaşmaktadır. 

Lizbon Antlaşması.nda da “Euro Bölgesi.nde ekonomik politikaların daha yakın koordinasyonuna” duyulan ihtiyaç resmi olarak teyit edilmiş olmakla birlikte,  yaşanan kriz Euro Bölgesi.nin ekonomik yönetişimindeki eksiklikleri politikacıların gündemine acilen çözüm bulunması gereken bir sorun olarak taşımıştır. 

Söz konusu problemlerin giderilmesi için, AB.de ekonomik yönetişimin ve ekonomi politikalarının koordinasyonun güçlendirilmesine yönelik çalışmalar son dönemde hız kazanmış olup, bu kapsamda atılan adımlardan sonuncusu 24-25 Mart 2011 tarihli Avrupa Konseyi.nde kabul edilen ve Almanya ve Fransa tarafından önerilen Rekabet Paktını temel alarak hazırlanan “Euro Rekabet Paktı”dır. Aşağıda, önce AB.de krize karşı geliştirilen mekanizmalardan bahsedilecek ve sonrasında Euro Rekabet Paktının gelişim süreci ve Paktın içeriği anlatılacaktır. 

2. Krize Karşı Alınan Çözüm Önlemleri ve Geliştirilen Mekanizmalar Krize karşı bir önlem olarak kurulan AB mekanizmalarının ardındaki çıkış noktası, uyguladıkları sürdürülemez maliye politikaları sonucunda ciddi borç yükü altına giren Euro Bölgesi ülkelerinin borçlanma maliyetlerinin de önemli ölçüde artması sonucunda daha derin mali problemlerle karşı karşıya kalmış olmalarıdır. 

Kurulan mekanizmaların temel amacı mali sorunlarla karşı karşıya kalan ülkelerin borçlanma maliyetlerini düşürebilmektir. Borçlanma maliyetlerini kısa vadede düşürebilmenin en etkili yollarından biri ise Euro Bölgesi.nin bir bütün olarak borçlanması ve mali problemlerle karşı karşıya kalan üye devletlere daha uygun koşullarla kredi temin edilmesidir. Bu yöntemle, Yunanistan, İspanya, İrlanda, Portekiz gibi düşük kredi notuna sahip ülkeler4 iyi kredi notlarına sahip Almanya, Fransa, Avusturya, Hollanda gibi ülkelerle aynı potada değerlendirilecek ve dolayısıyla AB şemsiyesi altında sağlanan daha uygun koşullu kredilerden faydalanabilecektir. 

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder