Arabistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Arabistan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ocak 2020 Çarşamba

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 3

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI,  BÖLÜM 3



Amerikalı yetkililer de gösterilerin bastırılmasında yardımcı olmak üzere çok sayıda eğitimci, danışman ve Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Ordusu mensuplarının Suriye’ye gönderildiğini iddia etmiştir. ABD, Kudüs Ordusu’nun gösterilerin bastırılmasında önemli bir rol oynadığını ileri sürmüştür.55 Amerikalı yetkililerin iddiasına göre Kudüs Ordusu komutanı Kasım Süleymani, Ocak 2012’de Şam’a giderek Esad dâhil üst düzey yetkililerle görüşmüştür. Bu ziyaret İran’ın Suriye’ye verdiği askeri desteğin bir nişanesi olarak değerlendirilmekte dir. 56

< İddiaya göre İranlı askerler eylemlere müdahale etmek için hem harekât planlamasında yer almakta hem de bizzat eylemcilere müdahale etmektedir.  >

İran güvenlik birimlerinin isyanın bastırılmasında rol oynadığına inanan ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri Suriye ile ilgili aldıkları yaptırım kararlarının kapsamına İranlı yetkilileri de dâhil etmiştir. Bu çerçevede Kudüs Ordusu Komutanı Kasım Süleymani ve Kudüs Ordusu Harekat ve Eğitim komutanı Muhsin Çizari, Suriye’de insan hakları ihlallerindeki ve halka karşı güç kullanılmasındaki rolleri nedeniyle Amerikan yaptırımları kapsamına alınmıştır.57 DevrimMuhafızları Komutanı Tuğgeneral Muhammed Ali Jafari, Kasım Süleymani ve Devrim Muhafızları İstihbarat Komutanı Hossein Taeb Suriye rejimine malzeme ve destek sağlayarak protestoların bastırılmasına yardımcı olmaları nedeniyle Haziran 2011’de AB yaptırımlarına dâhil edilmiştir.58 

İran, Suriye’de isyanın bastırılmasına yardımcı olduğu iddialarını birçok defa reddetmiş ve aksine diğer ülkeleri, özellikle ABD ve İsrail’i Suriye’deki “terörist” eylemleri desteklemekle suçlamıştır.59 Gerçekten de İran’ın Suriye’ye sağladığı teknik ve lojistik destek iddiaları makul ve mümkün görünmektedir. İki ülke arsındaki güvenlik işbirliği dikkate alındığında İranlı askerlerin harekât planlamasında yer aldığı iddiaları da itibar kazanmaktadır. Buna mukabil, enformasyon ile dezenformasyonun son derece karıştığı Suriye’de İranlı askerlerin bizzat gösterilere müdahale ettiğine dair iddialar bağımsız 
kaynaklar tarafından henüz doğrulanmamıştır. Bununla birlikte İran’dan Suriye’ye en açık askeri destek gösterisi 18-19 Şubat 2012’de iki İran savaş gemisinin Tartus limanına demirlemesi ve Suriye Deniz Kuvvetleri ile ortak bir tatbikat yapması olmuştur.60

4.3. Diplomatik Destek

İran’ın Esad yönetimine verdiği diplomatik desteğin yabancı ülkelerin Suriye’nin içişlerine karışmasının önlenmesi; Suriye’ye yabancı, özellikle Amerikan, askeri müdahalesinin engellenmesi ve Suriye’nin yalnızlaştırılması girişimlerinin boşa çıkarılması olmak üzere üç boyutu vardır. Suriye’deki isyanın kısa sürede uluslararasılaşması, Suudi Arabistan, Katar, Türkiye gibi bölge ülkelerinin yanı sıra Arap Birliği, Avrupa Birliği ve ABD’nin sürece dahil olması Suriye’ye yönelik askeri müdahale spekülasyonlarına yol açmıştır. Bu spekülasyonların yaygınlaş  ması üzerine İranlı yetkililer Suriyeli muhaliflerin bir kısmının yabancı müdahalesi ne zemin hazırlamak için çalıştığını ve Batı basınının da uluslararası müdahaleye zemin hazırlamak için olayları bilinçli bir şekilde abarttığını ileri sürmüştür. İşte bu minval üzere Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Suriye halkının ve hükümetinin aralarındaki problemleri yabancı müdahalesi olmaksızın 
kendi aralarında çözebilecek kadar olgun olduklarını ifade etmiştir.61

< İran güvenlik birimlerinin isyanın bastırılmasında rol oynadığına inanan ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri Suriye ile ilgili aldıkları yaptırım kararlarının kapsamına İranlı yetkilileri de dâhil etmiştir. >

Suriye’de protesto gösterilerinin yaygınlaşması ve sorunun uluslararasılaşması üzerine İran bir taraftan sorunun çözümü için Suriye yönetiminin muhalefetle diyaloğa geçmesini isterken, diğer taraftan Batılı güçlerin müdahalesini önlemek amacıyla soruna “bölgesel çözüm” arayışlarına girmiştir. Bu yöndeki ilk açıklama İran Meclisi Milli Güvenlik ve Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Alaadin Burucerdi’den gelmiştir. Burucerdi 16 Ağustos 2011’de Kahire’de yaptığı açıklamada bölge ülkelerinin iç problemlerin çözülmesi ve istikrarın tesisi için Suriye yönetimine yardımcı olmasını ve bu ülkeyi ABD veya NATO müdahalesine karşı desteklemesini istemiştir. Keza Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihmanperest Suriye’de güvenlik ve istikrarın sağlanması için bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin önemine dikkat çekmiştir.62 Benzer şekilde İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, Başbakan Erdoğan’ı 22 Ağustos 2011’de telefonla arayarak Batılı ülkelerin bölge işlerine müdahalesinin durumu daha karmaşık hale getirdiğini savunarak bölgesel sorunların çözümü için iki ülke arasında daha sıkı işbirliği yapılmasını istemiştir.63 

< İran’ın Suriyeli muhaliflerle problemli ilişkisi sorunun çözümünde aktif rol almasına mani olurken, Esad yönetimi ile sıkı ilişkisi ve Esad’a verdiği tavizsiz destek İran’ın soruna bölgesel çözüm arayışlarının dışında tutulmasına neden olmuştur. >

Fakat İran’ın Suriye sorununun çözümü için bölgesel işbirliği arayışları çerçevesinde sadece birkaç (İran, Türkiye ve Irak) ülkeyi işaret etmesi, İran’ın esas gayesinin hasımlarını Suriye’den uzak tutmak olduğunu göstermektedir. Diğer bir tabirle, İran’ın bölgesel çözümden kastı Suriye’de statükonun sürdürülmesi, İran’ın rakipleri ile düşmanlarının dışarıda tutulması ve rejim muhaliflerine verilen desteğin önlenmesidir. Aşağıda da değinileceği üzere İran’ın Suriyeli muhaliflerle problemli ilişkisi sorunun çözümünde aktif rol almasına mani olurken, Esad yönetimi ile sıkı ilişkisi ve Esad’a verdiği tavizsiz 
destek İran’ın soruna bölgesel çözüm arayışlarının dışında tutulmasına neden olmuştur. 
Bununla beraber, Esad’ın iktidardan çekilmesini istemeyen uluslararası ve bölgesel girişimleri memnuniyetle karşılayan İran, ülkede şiddetin tırmanmasından Esad yönetimini sorumlu tutarak Esad’ın iktidardan çekilmesini isteyen girişimlerin karşısında olmuştur.

Dışişleri Bakanı Salihi, Kaddafi’nin NATO destekli operasyon ile düşürülmesinden kısa bir süre sonra 28 Ağustos 2011’de yaptığı açıklamada NATO’yu Suriye’ye müdahale etme ihtimaline karşı uyarmıştır.64 Suriye’yi Ortadoğu’da İsrail’e karşı direnişin öncü devleti olarak tanımlayan Salihi, NATO’nun saldırı tehdidi ile bu ülkenin gözünü korkutamayacağını söylemiş, böylelikle İran’ın Esad rejimine verdiği siyasi desteği yinelemiştir.

Arap Birliği’nin Suriye krizine müdahil olmasına ve 16 Kasım’da Suriye’nin üyeliğini askıya almasına İran’dan eleştiri gelmiştir. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest, bu gelişmenin Suriye’deki sorunun çözümüne yardımcı olmak yerine durumu daha karmaşık hale getireceğini iddia etmiştir.65 

İran, Ocak 2012’de Suriye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine alınmasına şiddetle karşı çıkmış ve Güvenlik Konseyi’nde Suriye aleyhine düzenlenen karar tasarısının Çin ve Rusya tarafından veto edilmesini memnuniyetle karşılamıştır. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mihmanperest yaptığı açıklamada bu iki ülkenin sorumluluk duygusuyla hareket ederek sair ülkelerin Suriye’nin işlerine karışmasının önünü aldığını söylemiştir.66 
Hatta Arap basınında BMGK’da Suriye hakkındaki karar görüşülürken İran’ın Çin’in kararı veto etmesini sağlamak amacıyla piyasa değerinin altında ucuz petrol verme teklifinde bulunduğu iddia edilmiştir.67

BM İnsan Hakları Konseyi’nin Suriye hakkında hazırladığı raporun Genel Kurul’da gündeme getirilmesi üzerine İran’ın BM’deki Büyükelçisi Mohammed Hazai söz konusu girişimin teamüllere uygun olmadığını iddia etmiştir. Hazai, raporun tek taraflı olduğunu ileri sürmüş, Suriye’deki “terör” olaylarına dikkat çekmiş ve başta Halep olmak üzere Suriye’de terör eylemleri yüzünden çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini, yaralandığını ve kamu mallarının zarar gördüğünü söylemiştir. Bu ülkede uzun sürecek istikrarsızlığın ve karışıklığın bütün bölgeyi olumsuz etkileyeceğini savunan Hazai, mevcut krizin barış içinde ve yabancı müdahalesi olmaksızın çözümü için herkesin çalışması gerektiğini ifade etmiştir. Hazai yaptırım uygulamanın ve Şam üzerindeki diğer baskıların yanı sıra ülkenin içişlerine karışılmasının Suriye’deki siyasi ve sosyal krizi sadece daha derinleştireceğini ileri sürmüştür. Bu krizden tek çıkış yolunun Suriye halkının ve yöneticilerinin katılacağı siyasi bir süreç olduğunu vurgulayan Hazai, 
BM’nin gerçek yükümlülüğünün soruna Suriye eksenli bir çözüm bulmak için siyasal grupların hükümet ile diyaloga girmelerini sağlamak olduğunu söylemiştir.68

İran’ın Esad yönetimine verdiği diplomatik desteğin bir boyutu da Suriye’nin yalnızlaşmasını önlemek ve Esad yönetimine bölgesel destek sağlamaktır. Bu bağlamda İran’ın bölgedeki diğer müttefiklerini Esad yönetimine destek vermeleri için yönlendirdiği düşünülmektedir. İran’dan sonra Esad yönetimine en büyük destek Hizbullah’tan gelmiştir. 

< Suriye’nin BM Güvenlik Konseyi’nin gündemine alınmasına şiddetle karşı çıkmış ve Güvenlik Konseyi’nde Suriye aleyhine düzenlenen karar tasarısının Çin ve Rusya tarafından veto edilmesini memnuniyetle karşılamıştır. >

Hizbullah’ın Lübnan siyasetinde etkili olması, bu ülkenin Suriye krizinde daha 
ihtiyatlı bir tutum almasına neden olmuştur. Suriye krizi sırasında Esad yönetimine bir başka destek de dolaylı da olsa Irak yönetiminden gelmiştir. Maliki yönetimi Arap Birliği’nin Suriye aleyhine aldığı yaptırım kararlarına uymayacağını ilan etmiştir. 

Başbakan Maliki’nin Mart ayında Bağdat’ta yapılması planlanan Arap Birliği Zirvesi’ne Esad’ın da katılmasını umduğunu söylemesi, Irak yönetiminin Suriye rejimine verdiği desteğin göstergesi olarak değerlendirilmiştir.69 Suriye’deki gelişmeleri “durumun kötüleşmesi” şeklinde gören Maliki, Suriye yönetimi ile Arap Birliği arasında arabuluculuk yapmaya girişmiş, fakat bu girişim Arap devletleri nezdinde karşılık bulmamıştır.70 

5. İRAN’IN SURİYE DESTEĞİNE BAKIŞ: DIRENIŞ VE Şİİ HİLALİ YAKLAŞIMLARI 

Suriye’de isyanın çıkmasından sonra İran’ın Esad Yönetimine verdiği desteği açıklamaya dönük olarak iki farklı söylem ortaya çıkmıştır: Direniş ekseni ve Şii hilali. Söylemlerde çok büyük farklılar görünse de konu detaylı bir şekilde incelendiğinde aslında her iki söylemin de aynı jeopolitik ve jeostatejik temeller ile benzer kaygılara dayandığı görülmektedir.

5.1. Mezhepçi Yaklaşım ve “Şii Hilali” Söylemi

İran’ın Baas rejimine verdiği desteği mezhepçi bir bakış açısıyla açıklamaya çalışan bu yaklaşım şu satırlarda net olarak görülmektedir: “İran’a hâkim olan Caferi Şiiliğe yakınlığıyla bilinen … Alevi/Nusayri azınlık tarafından yönetilen Suriye rejimini desteklemek, aslında İran’ın Şiici ideolojisinin bir gereği olarak öne çıkmaktadır.”71 İran ile Suriye arasındaki ittifak ilişkisini mezhep faktörü ile açıklamaya çalışan bu yaklaşım yeni değildir. 1980-1982 yıllarında İhvan’ı Müslimin hareketinin önceliğinde Baas rejimine karşı başkaldırı girişimi şiddetle bastırılmış, İran yönetimi o zaman da isyana karşı Hafız Esad yönetimine destek vermiştir. İran’ın o dönemde “Sünni” ayaklanmalara destek vermemesi, İran-Suriye ittifakının mezhep ekseninde (Şii ekseni) değerlendirilmesine 
neden olmuştur.72 

< Söylemlerde çok büyük farklılar görünse de konu detaylı bir şekilde incelendiğinde aslında her iki söylemin de aynı jeopolitik ve jeostatejik temeller ile benzer kaygılara dayandığı görülmektedir.  >

Bu yaklaşımın iki temel varsayımı vardır. Bir kere İran’ın mezhep eksenli bir dış politika izlediğini ve bu çerçevede Ortadoğu’da Lübnan, Suriye, Irak, İran ve Körfez Şiilerini kapsayan bir “Şii hilali” oluşturmaya çalıştığını kabul etmektedir. İlk defa Ürdün Kralı Abdullah tarafından 2004’te dile getirilen bu iddia, 2005’te Ahmedinejad’ın iktidara gelmesi ve devrimci dış politika anlayışını (İsrail ve Batı karşıtı, İslamcı, popülist) canlandırmaya çalışmasıyla revaç bulmuştur. Gerçekten de İran dış politikasında Şiiliğin önemli bir yeri vardır. Şiilik devrimci ideolojinin, dolayısıyla İran dış politikasının şekillenmesinde etkili bir rol oynadığı gibi İran dışındaki Şii topluluklar İran dış politikasının ilgi alanında özel bir yer almıştır. Devrim sonrası “İslam birliği” ülküsü çerçevesinde mezhepçi bir söylemden kaçınmışsa da İran’ın devrimci mesajları Şii dünyasında daha 
çok kabul görmüştür. Fakat İran’ın Şii dünyasının bir kısmında karşılık bulan bu yaklaşımı Şii dünyasının birleşmesini amaçlayan Pan-Şii bir hareketin sonucu değil, statükoya meydan okuyan, anti-emperyalist ve popülist bir siyasetin sonucudur. Bu nedenle İran Hizbullah’ın yanı sıra Filistinli direniş örgütleri ve Şiiliği siyasi bir kimlik olarak görmeyen Suriye Baas rejimi ile ittifaka girmiştir. Rafsanjani ve Hatemi’nin cumhurbaşkanlığı dönemlerinde İran dış siyasetinde pragmatizmin yükselmesine paralel olarak devrim ihracı önemini kaybetmiş, anti-emperyalizm ve popülizmin tonu azalmıştı. 2005 yılında Ahmedinejad’ın cumhurbaşkanlığı ile birlikte İran dış politikası yeniden radikalleşme eğilimine girdi, fakat bu dönemde Ortadoğu’da Şiiliğin yükselişi, Pan-Şii bir  hareketin ya da İran’ın doğrudan çalışmalarının eseri değil, bölge jeopolitiğinin iç ve dış dinamikler sonucunda değişmesinin bir eseri olmuştur.73 Dolayısıyla İran’ın Pan-Şii bir siyaset izlediği ve Esad yönetimine Şii olduğu için destek verdiği iddiaları açıklayıcı gücünü kaybetmektedir.

< Şiilik devrimci ideolojinin, dolayısıyla İran dış politikasının şekillenmesinde etkili bir rol oynadığı gibi İran dışındaki Şii topluluklar İran dış politikasının ilgi alanında özel bir yer almıştır. >

Mezhepçi dayanışma söyleminin ikinci varsayımı ise Suriye’deki Esad yönetiminin Şii olduğu önkabulüdür. Bir kere ortak tarihsel ve kültürel bağlara karşın Nusayrilik (Alevilik) ve Şiilik süreç içinde oldukça farklılaşmış, Aleviliğin Şiiliğin aşırı uç bir formu olarak görülmüştür.74 Bazı Şii alimlerinin Aleviliği Şiiliğin meşru bir unsuru olarak ilan etmiş olmalarına rağmen bu kanaat Şii dünyasının geneline hakim olmamıştır. Diğer taraftan Alevi Baascıların mezhepsel kimliği ile siyasi yaklaşımı arasında bağlantı kurmak zordur. Baascılar, Alevi toplumunun çıkarlarını Şii dayanışmasında değil Arap milliyetçiliğinde görmüştür. Ayrıca Baas rejiminin laik niteliği dolayısıyla Suriye yönetiminin siyasi kararlarında dini motivasyonlar etkili bir rol oynamamıştır.75 

Baas rejiminin Arap milliyetçisi ve laik tutumuna rağmen İran, Suriye yönetimi ile iyi ilişkilerini kullanarak özellikle Beşar Esad döneminde bu ülkedeki kültürel faaliyetlerini artırmıştır. Şiilik propagandası söz konusu kültürel faaliyetlerin önemli bir kısmını teşkil etmiştir.76 Fakat bu faaliyetler Suriye’de bir “Şii uyanışı” yaratacak düzeye ya da İran Şiiliği ile Suriye Aleviliği arasında ulus aşırı bağların kurulması düzeyine varmamıştır. İran’ın Suriye’deki kültürel etkisinin artmasına rağmen Şiilik, iki ülke arasındaki ittifakı güçlendiren bağlardan birisi haline dönüşmemiştir. Bununla birlikte Mart 2011’de başlayan isyan sürecinde Suriye’de yaşayan halklar arasında mezhep kimliğinin öne çıktığı gözlemlen mekte dir. 77 Fakat Alevilik ile Şiilik arasında ulus aşırı bağların yokluğu 
ve Aleviliğin “yerel” niteliği nedeniyle “mezhep ortaklığının” İran’ın Suriye yönetimine verdiği desteği açıklayıcı gücü sınırlıdır.

Bu noktada dikkat çekici hususlardan birisi de İran’ın özellikle bölgesel rakipleri tarafından Şii hilali siyaseti gütmekle suçlanmasına karşın İran’dan gelen bazı seslerin bunun tam aksini iddia etmesidir. Mesela Şiilik tarihi uzmanlardan Rasul Jafarian, Suudi Arabistan ve Katar’ın bölgede Şiiler ile Sünniler arasında topyekûn bir savaş çıkarmaya çalıştığını ileri sürmektedir.78 Bu iddiaya göre Suudi Arabistan, Sünnileri seferber ederek Suriye’nin tasarrufunu ele geçirmek ve böylece hem Irak Şiilerini hem de Lübnan Şiilerini sınırlamak ve kontrol altına almak istemektedir.79 

5.2. Direniş Ekseni Söylemi

İranlı yetkililerin beyanatlarında Suriye yönetimine verilen desteğin “Şii” dayanışması veya Şii jeopolitiği politikası çerçevesinde verildiğine dair bir dayanak bulmak pek mümkün değildir. Bilakis, İranlı yetkililer öncelikle Suriye’nin Arap dünyasında yıllardır İsrail’e “direnen” tek ülke oluşunu takdir etmekte, ardından Suriye’ye yapılan saldırıları direniş eksenine yapılan saldırılar olarak değerlendirmekte ve nihayet bu saldırılara karşı Suriye rejiminin desteklenmesi gerektiğini ileri sürmektedir.

Haziran 2000’de babasının ölümünden sonra iktidara gelen Beşar Esad bu süre zarfında sekiz kez İran’a gitmiştir. Ekim 2010’da son Tahran ziyaretinde Lübnan ve Filistin milletlerine desteğinden, yani “direniş cephesine katkılarından” dolayı Esad’a İran’ın en yüksek onura sahip Devlet Nişanı verilmiştir. Bu ziyaret sırasında Esad’ı kabul eden Hamenei Suriye’nin dış baskılar karşısındaki metanetini takdir etmiş ve ABD’nin Ortadoğu’da direniş hareketini zayıflatma girişimlerinin sonuçsuz kalacağını söylemiştir.80 

<  Ekim 2010’da son Tahran ziyaretinde Lübnan ve Filistin milletlerine desteğinden, yani “direniş cephesine katkılarından” dolayı Esad’a İran’ın en yüksek onura sahip Devlet Nişanı verilmiştir. >

Bu görüşmeden beş ay gibi kısa bir süre sonra Suriye’de hükümet karşıtı gösterilerin çıkması, İran’da dış güçlerin (ABD, Batı Avrupa ülkeleri, İsrail ve bazı bölge ülkeleri – öncelik sırası sık sık değişmesine rağmen liste pek değişmiyor) direniş hareketini zayıflatmak amacıyla giriştikleri yeni bir komplo olarak görülmüştür. Nitekim Hamanei, Suriye’deki isyanla ilgili yaptığı bir değerlendirmede Suriye’deki gelişmeler dikkatli birşekilde incelendiğinde bu ülke üzerindeki Amerikan projesinin rahatlıkla görülebileceğini ve bazı bölge ülkeleri nin de bu komploya dâhil olduklarını iddia etmiştir. Hamanei, ABD’nin esas amacının direniş hattının kırılması olduğunu, Suriye’nin Lübnan’daki 
İslami direniş ile Filistin direnişine destek verdiği için hedef alındığını savunmuş ve Suriye hükümetinin Filistin ve Lübnan’da direnişe desteğini keseceğine dair söz vermesi durumunda Batılılar için bütün sorunun çözüleceğini ileri sürmüştür.81 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI, BÖLÜM 2

ARAP BAHARI SÜRECİNDE İRAN’IN SURİYE POLİTİKASI,  BÖLÜM 2



3. İRAN’IN SURIYE İSYANINA İLIŞKIN TUTUMU

Mısır’da ve Tunus’ta devrimcilere destek verdikleri halde İranlı yetkililer ve İran basını Mart ayının başlarında Suriye’de ortaya çıkan rejim karşıtı gösteriler hakkında bir müddet sessiz kalmıştır.12 İran’dan gelen ilk resmi açıklamalarda da Suriye’de rejim karşıtı muhalefetin önemi göz ardı edilmiştir. 12 Nisan 2011’de basın açıklaması yapan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ramin Mihman perest, Suriye’deki ayaklanmaların çok sınırlı olduğunu; olayların dışarıdan, özellikle Batılılar, Amerikalılar ve Siyonistler tarafından kışkırtıldığını ve medyanın olayları abarttığını söylemiştir.13 Mihmanperest daha sonra yaptığı bir başka açıklamada ise “görüşlerini barışçı şekilde ifade edenlerin şiddetle bastırılmasına karşı olduklarını” belirtmiş, ama Batı medyasının çok cılız ve zayıf olan muhalefeti abarttığını ve onları Suriye halkının çoğunluğunun taleplerini 
yansıtıyormuş gibi gösterdiğini iddia etmiştir. İran Dışişleri Bakanı Ali Ekber Salihi de yabancıların Suriye’de kargaşa çıkarmaya çalıştıklarını söyleyerek Mihmanperest’in açıklamalarına destek vermiştir.14 

< Böylece bir tarafta kendilerine “direniş cephesi” diyen İran, Suriye ve Hizbullah, diğer tarafta statükocu Arap rejimleri, yani Körfez ülkeleri,  Ürdün ve Mısır, olmak üzere bölgede iki rakip kutup şekillenmeye başlamıştır. >

İran’ın muhalefete karşı ilgisizliğinde gösterilerin seyri ve eylemciler ile güvenlik güçleri arasındaki çatışmalar etkili olmuştur. Gösterilerin öncelikle taşrada ve sınırlara yakın bölgelerde çıkması ve Halep, Şam gibi büyük şehirlere yayılmamış olması nedeniyle isyanı yabancıların kışkırttığı iddiaları revaç kazanmıştır. Bu arada isyancıların yer yer silahlanması ve hükümet birlikleri ile çatışmaya girmesi, isyancıların dışarıdan destek aldığı iddialarını güçlendirmiştir.

Suriye’deki rejim karşıtı gösterilere karşı İran’ın kayıtsız kalmasının bir başka sebebi de İran siyasi seçkinleri arasında bu meseleye dair ortaya çıkan kafa karışıklığıdır. Suriye’de isyan söz konusu olunca İran’ın dış politikasına ve Ortadoğu siyasetine yön veren iki temel ilke çatışmıştır.15 Bu ilkelerden birisi emperyalizme, Siyonizme ve İsrail’e karşı mücadeledir ki Suriye-İran ilişkilerinin temeli bu prensibe dayanmaktadır. İkinci ilke ise (özellikle emperyalistler dayanışma içindeki) otoriter rejimlere karşı mazlum halkların savunulması, mazlum halkların kurtuluş ve özgürlük mücadelelerinin teşvik edilmesidir. Fakat Suriye’de halk ayaklanmasının desteklenmesi, “Siyonizme karşı mücadeledeki” 
tek müttefiki Esad yönetimi aleyhine tavır almayı gerektireceğinden İran 
böyle bir siyaset izlemeyi benimsemedi.16 Diğer yandan Suriye’de rejimi desteklemek bir diktatörlüğü desteklemekle aynı idi ve bölgedeki halk hareketlerinin desteklenmesi prensibine ters düşüyordu.17 

Ayrıca Suriye’de çıkan rejim karşıtı isyan İran’ın bölgedeki stratejik çıkarlarını tehdit ediyordu. Irak savaşının yıkıcı etkisinden edindiği tecrübeye dayanarak İran yönetimi, savunma stratejisini caydırıcılık esası üzerinden düşmanın sınırları dışında karşılanması şeklinde kurmuştur.18 Bu stratejide İran’ın Filistin, Lübnan ve Suriye’deki müttefiklerinin önemli bir yeri vardır.19 Dolayısıyla, Esad yönetiminin düşmesi, İran için sadece stratejik bir müttefikin kaybı değil, aynı zamanda direniş örgütleri ile bağlantı noktasının kaybı anlamına geliyordu.

İran’ın Suriye isyanına bakışını şekillendiren faktörlerden belki de en önemlisi, üçüncü aktörlerin, yani İsrail, ABD, Suudi Arabistan ve Körfez Ülkeleri’nin isyan karşısında aldıkları tutum olmuştur. Özellikle saltanatla idare olunan ve İran ile ilişkileri geçen birkaç yıl zarfında bir hayli kötüleşen Suudi Arabistan’ın isyana destek vermesi, İranlı liderlerin isyanın niteliği hakkındaki kuşkularını iyice artırmıştır.20 

Suudi Arabistan, ABD ve Batı Avrupa ülkelerinin rejim karşıtı gösterilere ve muhaliflere destek vermesi, İranlı yetkililerin aynı gösterileri direniş ekseni, dolayısıyla İran aleyhine tertip edilmiş büyük bir plan olarak görmesine neden olmuştur.21 

Esad rejiminin yıkılmasının İsrail’in çıkarlarına hizmet edeceğini düşünen İran, bölgede İsrail’in faydasına olduğunu düşündüğü her şeye karşı çıktığı gibi Esad rejimini hedef alan isyana da karşı durmuştur. İran’ın eski Umman Büyük elçisi Morteza Rahimi “Suriye’de İsrail’in zararına olan şey bizim faydamızadır ve İsrail’in faydasına olan şey bizim aleyhimizedir” diyerek bu tutumu özetlemiştir. 22 İran ile İsrail arasındaki gerilimin son yıllarda arttığı dikkate alınırsa 
Esad yönetiminin düşmesi sadece İsrail’in güçlenmesi anlamına gelmiyordu; aynı zamanda İran’ın pozisyonunun İsrail karşısında zayıflaması şeklinde değerlendiriliyordu.

  <  Suriye’de halk ayaklanmasının desteklenmesi, “Siyonizme karşı mücadeledeki” tek müttefiki Esad yönetimi aleyhine tavır almayı 
gerektireceğinden İran böyle bir siyaset izlemeyi benimsemedi.  >

Bununla birlikte İran’ın bölgesel rakiplerinin ve düşmanlarının hep birlikte bölgedeki tek müttefiki olan Esad yönetimine cephe alması, İranlı elitler arasında İran’ın stratejik çıkarlarına tehdit olarak görülmesine, hatta asıl hedefin İslam Cumhuriyeti olduğu endişesine yol açmıştır.23 Dolayısıyla, Suriye isyanı üzerinden Esad yönetiminin tehdit altında olması sadece bölgedeki tek müttefikinin değil, aynı zamanda İran’ın güvenlik meselesi olarak görülmeye başlanmıştır.

İran siyasetinin en tepesindeki kişi olan “İslam Devrimi Rehberi” Ayetullah’il Uzma Seyyid Ali Hamanei, Haziran 2011’de İran’ın Suriye isyanı karşısındaki pozisyonunu net bir şekilde ortaya koymuştur. ABD ve İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bütün eylemlerin yanlış ve hatalı bir yolda olduğunu belirten Hamanei, İran’ın destek vereceği halk hareketlerinin niteliklerini şöyle sıralamıştır; İslami olmak, Amerikan ve Siyonist karşıtı olmak ve halkçı olmak. Hamanei, Suriye’deki eylemlerin ABD, İsrail ve Arap ülkeleri tarafından tertiplendiği ve Amerikan ve İsrail menfaatlerine hizmet ettiği için İran’ın Suriye rejiminin yanında olacağını beyan etmiştir.24 Hamenei tarafından çizilen bu çizgi, kısa süre içerisinde diğer siyasi liderler ve rejim yanlısı basın tarafından benimsenmiştir.

Temmuz 2011’de Suriye Petrol Bakanı Sufyan Alav ile Tahran’da bir araya gelen İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısı Muhammed Rıza Rahimi, Suriye’deki mevcut karışıklıkları, “küstah güçler tarafından yönlendirilen ve düşmanların burunlarını soktuğu olaylar” diye nitelendirmiştir. Rahimi, “İran ve Suriye iki ayrılmaz ülke ve müttefiktir. İran, dost ve komşu Müslüman ülke olarak her halükarda Suriye’nin yanında duracaktır” diyerek İran’ın Suriye konusundaki tutumunu bir kez daha net bir şekilde ifade etmiştir.25

< Hamanei, Haziran 2011’de İran’ın Suriye isyanı karşısındaki pozisyonunu net bir şekilde ortaya koymuştur. >

İranlı yetkililer Esad’ın güvenlik tedbirleri ve reformlarla gelişmeleri kontrol altına alabileceğine inanıyordu. Gösterilerin büyük şehirlerde kontrol altında olması, güvenlik birimlerinin bütünlüğünü koruması, muhalefetin dağınıklığı, hükümetin hassas bölgeler üzerindeki kontrolünü sürdürmesi ve Esad lehine yapılan gösteriler bu inancı pekiştirmiştir. Bu nedenle İranlı yetkililer uzun bir süre Esad yönetiminin “yanlışları” ve muhalefete karşı aşırı güç kullanması hakkında pek konuşmadılar.26 

Ancak İran’ın Suriye isyanı karşısından benimsediği bu tavrın bazı olumsuz etkileri oldu. Bir kere Suriye’deki gelişmelerin diğer Arap devrimlerinden farklı tutulması, İran’ın Arap dünyasındaki imajına zarar verdi. Filistinli direnişçilere ve Hizbullah’a verilen destek Arap kamuoyunda İran’a yaygın bir popülarite kazandırmıştı. Fakat İran’ın Suriye’de ortaya çıkan “halk hareketi” karşısında “statükocu” bir güç olarak durması, devrim heyecanı ile “coşan” Arap kamuoyunda İran karşıtı bir hava oluşmasına neden oldu. İkincisi Suriye’deki muhalefetin asli unsurunu Sünnilerin oluşturması, diğer taraftan Alevi kimliği öne çıkarılan Esad yönetiminin muhalefete karşı sert tutumu, Şii-Sünni çatışmasının bir yansıması olarak görülmeye başlandı.27 İran’ın Suriye’ye verdiği desteğin böylece mezhepçi bir çerçevede değerlendirilmeye başlaması İran’ın mezhepler üstü bir direniş cephesi kurma politikasına zarar verdi.28 Üçüncüsü, İran’ın Suriye politikası İran kamuoyunda da tepki çekmeye başladı. Son olarak, Esad yönetimine karşı bölgesel ve uluslararası tepkiler güçlenirken İran’ın Esad yönetimine verdiği kayıtsız şartsız desteğin sürdürülmesi giderek zorlaştı.29

İran’ın Suriye’deki isyan karşısında aldığı tavrın olumsuz etkilerinin yanı sıra isyanın ülke geneline yayılması ve muhalefetin örgütlenmeye başlaması üzerine İran’dan farklı sesler gelmeye başlamıştır. Önce Dışişleri Bakanı Salehi, “Suriye halkının çoğunluğunun meşru taleplerine” Beşar Esad hükümetinin karşılık vermesi gerektiğini belirtmiştir. Fakat Salihi, Esad yönetiminin durumu düzeltmek için verdiği sözleri yerine getirdiğini ve Suriye gibi ülkelerde halkçı ayaklanmalar ile durumu suiistimal etmek isteyen hareketler arasında ayrım yapılması gerektiğini söyleyerek Suriye rejimine destek vermeye devam etmiştir.30 İran’dan en farklı açıklama Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’dan 
gelmiştir. Ahmedinejad 24 Ağustos 2011’de Al-Manar televizyonuna verdiği 
mülakatta Suriye yönetiminin muhalefetle oturup uzlaşmasını ve her iki tarafın da yıkıcı eylemlerden kaçınmasını teklif etmiştir. Kısa bir süre sonra Dışişleri Bakanı Salihi, Suriye hükümetinin muhalefetin meşru taleplerine karşılaması gerektiği yönündeki görüşünü tekrar etmiştir. Bu açıklamalar, o zamana kadar Suriye muhalefetini yabancı güçlere alet olmakla suçlayan ve küçümseyen İran’ın, Suriyeli muhaliflere karşı tutumunun değişmesinin habercisi olarak değerlendirilmiştir.31

<   İran’ın Suriye’de ortaya çıkan “halk hareketi” karşısında “statükocu” bir güç olarak durması, devrim heyecanı ile “coşan” Arap kamuoyunda İran karşıtı bir hava oluşmasına neden oldu.  >

Gerçekten de Ağustos ayından itibaren İran’dan gelen açıklamalarda muhalefeti yabancıların piyonu olarak gören yaklaşım yerini muhalefeti ciddiye alan ve Suriye hükümetini muhalefet ile diyalog kurmaya ve reform yapmaya teşvik eden bir yaklaşıma bırakmıştır. Her ne kadar muhalefet dikkate alınmaya başlamışsa da isyanı yabancıların kışkırttığı söylemi kullanılmaya devam etmiştir. Bununla birlikte, Suriye rejimine karşı uluslararası tepkilerin güçlenmesi ve Suriye’ye “müdahale” tartışmalarının başlaması üzerine her türlü yabancı müdahalesine karşı çıkmak, İran’ın Suriye politikasının temeli olmuştur. Hamanei, 1 Şubat 2012’de yaptığı bir değerlendirmede İran’ın Suriye ile ilgili pozisyonunu “halkın yararına olan reformların desteklenmesi ve ABD ile müttefiklerinin Suriye’nin iç işlerine karışmasına karşı çıkılması” şeklinde ifade etmiştir.32 

Sonuç olarak, Suriye içindeki toplumsal huzursuzluklar ile ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların varlığını kabul etmesine rağmen İran yönetimi, Suriye’deki krizin bu ülkenin iç dinamiklerinden ziyade dış faktörlerden kaynaklandığı kanaatine varmıştır.33 Bu değerlendirmeden hareketle İran’ın Suriye politikasında söylemsel olarak şu hususlar öne çıkmıştır: Esad yönetimine desteği sürdürmek, rejim ile muhalefet arasında diyalog kurulmasını sağlamak, reform sürecini desteklemek ve Suriye’nin içişlerine her türlü yabancı müdahalesine karşı çıkmak. Bu söylemin pratikte tek bir sonucu vardır; 
Suriye’de statükonun korunması ve Esad yönetiminin iktidarda kalmasının sağlanması. Böylece İran hem kendisine dost bir rejimin iktidarda kalmasını sağlamayı hem de bölgedeki stratejik çıkarlarını korumayı hedeflemiştir. Bu yaklaşım İran’ın, rejim muhaliflerine karşı Esad yönetimine her türlü desteği vermesine neden olmuştur.

4. İRAN’IN ESAD YÖNETİMİNE VERDİĞİ DESTEĞIN MAHİYETİ

İran’ın Esad yönetimine verdiği destek, ekonomik, güvenlik (askeri) ve diplomatik (siyasi) destekler olmak üzere üç grupta değerlendirilebilir. Bu destekler arasında ekonomik destek ve diplomatik destek açık bir şekilde ortada olmasına rağmen güvenlik desteğinin mahiyeti ve kapsamı oldukça tartışmalıdır.

4.1. Ekonomik Destek

Siyasi ve stratejik temellere dayanan İran-Suriye ilişkilerinde ekonomik kaygıların pek bir önemi yoktur.34 Nitekim 2010 yılı itibariyle Suriye’nin toplam 30 milyar Avroluk toplam dış ticaret hacmi içerisinde İran 800 milyon Avro civarında payı ile on birinci sırada yer almıştır.35 İki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin önemli bir kısmını İran’ın Suriye’ye sunduğu mühendislik hizmetleri oluşturmaktadır.36 İran’ın Suriye’de enerji, inşaat, otomotiv ve turizm sektörlerinde yatırımları bulunmaktadır. İran’ın yatırımlarının iki otomotiv fabrikası, çimento fabrikası ve Venezüella ile birlikte yürüttükleri petrol 
rafinerisi inşaatı ile birlikte 1,5 milyar doları aştığı tahmin edilmektedir.

   <  Suriye içindeki toplumsal huzursuzluklar ile ekonomik, sosyal ve siyasi sorunların varlığını kabul etmesine rağmen İran yönetimi, Suriye’deki krizin bu ülkenin iç dinamiklerinden ziyade dış faktörlerden kaynaklandığı kanaatine varmıştır. >

Suriye’de isyanın çıkmasından hemen önce 8-9 Mart 2011’de Suriye Başbakanı Naji Otri, 13. İran-Suriye Yüksek Konseyi’ne katılmak üzere Tahran’a gitmişti ve iki ülke arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesine yönelik müzakereler yapmıştı. Kısa bir süre sonra Suriye’de hükümet karşıtı gösterilerin çıkması ve ülkede birçok noktaya yayılmasına rağmen iki ülke arasındaki işbirliği arayışları devam etmiştir. Batı basınında Temmuz 2011’de çıkan haberlerde Hamanei’nin Suriye’ye 5,8 milyar dolarlık yardım yapılması planını onayladığı ileri sürülmüş, ancak bu haber teyit edilememiştir.37 İran’dan böyle bir yardımın yapıldığına dair bir bilgiye de ulaşılamamıştır. İran’ın Suriye’ye ekonomik desteği doğrudan mali yardım şeklinde değil, ekonomik ilişkilerin geliştirilerek sürdürülmesi 
olarak tezahür etmiştir.

Bu çerçevede 25 Temmuz 2011’de İran, Irak ve Suriye arasında imzalanan 10 milyar dolarlık doğalgaz mutabakat zaptı İran’ın Suriye’ye desteğini göstermesi açısından anlamlı olmuştur. Mutabakat Zaptı, İran’ın Asaluye’deki doğalgaz sahasından Irak’a ve Suriye’ye döşenecek boru hattı ile bu ülkelere gaz satışını öngörmektedir.38

Aynı doğrultuda bir başka gelişme ise İran Meclisi’nin Aralık 2011’de Şam ile Tahran arasında beş yıl süreyle “ticaretin serbestleştirilmesini” öngören bir karar almasıdır. Bu kararın Meclis’te görüşülmesi sırasında Milli Güvenlik ve Dış Politika Komisyonu Başkanı Alaadin Burujerdi, anlaşmanın önemine işaret etmek için “İslami ve devrimci bir ülke olarak İran’ın Amerikan komplolarına karşı Suriye’ye tam destek vereceğini” beyan etmiştir.39 Bu beyan, kararın aslında Suriye’ye verilen bir destek olduğunu net bir şekilde göstermektedir. Meclis kararından bir hafta sonra, 17 Aralık 2011’de iki ülke arasında “Serbest Ticaret Anlaşması” imzalanmıştır. Bu anlaşma ile siyasi desteğin gösterilmesinin 
yanı sıra AB, ABD ve Arap Birliği ekonomik yaptırımlarının olumsuz etkisinin 
bir ölçüde kırılması hedeflenmiştir.40 Nitekim Suriye Başbakanı Adel Saffar İran’ın desteğinin Şam üzerindeki ekonomik yaptırımların etkisini azalttığını ifade etmiştir.41

<  İran’ın Suriye’ye ekonomik desteği doğrudan mali yardım şeklinde değil, ekonomik ilişkilerin geliştirilerek sürdürülmesi olarak tezahür etmiştir. >

Suriye ile ekonomik ilişkilerin geliştirilmesi suretiyle Esad yönetimine destek verilmesi siyaseti çerçevesinde Şubat 2012’de iki ülke arasında (Aralık 2011’de Humus kentinde mühendisleri kaçırılan) İranlı MEPNA şirketinin Suriye’de yeni bir santral (484 MW kapasiteli) ve rafineri inşa etmesi için 400 milyon Avro değerinde bir anlaşma imzalanmıştır.42 Keza Şubat 2012’de Tahran’da İran, Irak, Suriye ve Lübnan arasında İran’dan bu ülkelere elektrik enerjisi aktarımını öngören bir anlaşma yapılmıştır.43 Suriye’de hiçbir şey olmamış ve her şey normalmiş gibi ekonomik işbirliğinin sürdürülmeye çalışılması, İran’ın Esad yönetimini desteklemekte ne kadar kararlı olduğunu göstermiştir. 

4.2. Güvenlik Desteği

İran’ın Suriye’de isyanın bastırılması için çeşitli şekillerde yardım yaptığı hem Suriyeli muhalifler tarafından hem de Amerikalı ve İngiliz yetkililer tarafından isyanın çıkışından beri sık sık dile getirilmektedir. İran’ın Suriye’ye verdiği güvenlik desteği iddiaları üç grupta değerlendirilebilir. 

Birincisi, İran’dan Suriye’ye silah ve mühimmat temin edildiğine dair iddialardır. Aslında İran’dan Suriye’ye silah transfer edildiği iddiaları yeni değildir ve bu transferler iki ülkenin ittifak ilişkileri kapsamında direniş örgütlerine silah temin edilmesi çerçevesinde değerlendirilebilir. Fakat rejim karşıtı gösterilerin çıkmasından sonra Suriye’ye yapıldığı iddia edilen silah transferleri, İran’ın göstericilere karşı Esad yönetimine verdiği aktif lojistik desteğin bir parçası olarak görülmüştür. Bu bağlamda Türkiye Mart 2011’de, Tahran’dan Halep’e giden iki uçağı Diyarbakır’a indirterek arama yapmıştır. 

Türk Dışişleri Bakanlığı tarafından bu uçakların birinde bir miktar hafif silah tespit edildiği ve BM Güvenlik Konseyi’nin İran’a ve İran’dan her türlü silah transfer edilmesini yasaklayan 1929 sayılı kararına istinaden söz konusu silahlara el konulduğu duyurulmuştur.44 
Keza Nisan 2011’de Hizbullah’a ulaştırılmak üzere İran’dan Suriye’ye 
silah taşıdığı iddia edilen bir kamyonun Kilis’te durdurulduğu ortaya çıkmıştır.45 Buna benzer şekilde BM İran Yaptırımlarını İzleme Komitesi’nin hazırladığı raporda İran’dan Suriye’ye silah transfer edilmeye çalışıldığına dair altı ayrı olayın rapor edildiği bildirilmiştir.46 
Silah transferi iddialarının yanı sıra çift yönlü (dual use) ürünlerin Suriye’ye 
transferi de sorun olmaya başlamıştır. 7-8 Ocak 2012’de Suriye’ye giderken Kilis’te durdurulan dört İran tırında füze ve kimyasal silah yapmaya yarayan malzemenin bulunduğu iddia edilmiştir.47 
Benzer nitelikteki iddialar hala devam etmektedir. Son olarak İngiltere Başbakanı David Cameron, Akdeniz’de durdurulan gemilerden elde edilen 
kanıtlara göre İran’ın Suriye’ye silah sağladığını ve bu suretle BM yaptırımlarını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.48 Silah sevkiyatlarının engellemelerle karşılaşması üzerine iki ülkenin silah sevkiyatlarını güvence altına almak için Ağustos 2011’de anlaşma yaptığı iddia edilmiştir.49 Bu iddiaya göre Lazkiye’de bir askeri üs inşa edilmesi; 2012 yılı sonuna kadar inşaatın tamamlanması ve buraya İran’dan Suriye’ye silah transferlerini kontrol etmekle yükümlü Devrim Muhafızlarının yerleşmesi öngörülmüştür.

<  Rejim karşıtı gösterilerin çıkmasından sonra Suriye’ye yapıldığı iddia edilen silah transferleri, İran’ın göstericilere karşı Esad yönetimine verdiği aktif lojistik desteğin bir parçası olarak görülmüştür. >

İran’ın Suriye’ye sağladığı iddia edilen güvenlik desteğinin ikinci boyutu Suriye güvenlik birimlerine teknik destek verilmesidir. Bu çerçevede kimliği belirtilmeyen bazı Amerikalı yetkililer, Nisan 2011’de İranlı asker ve istihbaratçıların Suriyeli meslektaşlarına, muhaliflerin gösterileri organize etmek için kullandıkları telefon ve mail gibi iletişim sistemlerinin izlenmesini mümkün kılacak teknik yardım sağladığı ve toplumsal olayların bastırılması yöntemleri konusunda tavsiyelerde bulunduğunu ileri sürmüştür.50 
İran yardımıyla oluşturulan Facebook ve Twitter hesapları üzerinden bilgisayar-
izleme yöntemiyle çok sayıda Suriyelinin tutuklandığı belirtilmiştir. Ayrıca gösterilerin kontrol altına alınmasında kullanılmak üzere İran’ın Suriye’ye miğfer, gaz bombası ve cop temin ettiği iddia edilmiştir.51

Son olarak, İranlı yetkililerin bizzat alanda bulunarak gösterilerin bastırılmasında rol aldığı iddia edilmektedir. İddiaya göre İranlı askerler eylemlere müdahale etmek için hem harekât planlamasında yer almakta hem de bizzat eylemcilere müdahale etmektedir. 
İlk defa, Dera’da güvenlik güçlerinin göstericilere müdahalesinin ardından muhalifler Devrim Muhafızlarının ve Hizbullah militanlarının gösterilerin bastırılmasına bizzat yardım ettiklerini ileri sürmüştür.52 Suriye Ulusal Konseyi sık sık İran’ı Esad yönetimine destek vererek Suriye’deki katliama ortak olmakla suçlamıştır. Özgür Suriye Ordusu’nun Ocak 2012’de yayınladığı bir video kaydın da, Sajjad Amirian isimli İranlı bir şahıs Suriye’deki protestoları bastırmak la görevlendirilen timin bir üyesi olduğunu itiraf etmiştir. Keza Şubat 2012’de Kudüs Ordusu’na bağlı 15 bin askerin muhaliflere karşı savaşmak üzere Şam’a gittiği iddia edilmiştir.53 Bu tür iddialara dayanarak Suriyeli muhalifler İranlı yetkililerden Devrim Muhafızları’nı Suriye’den çekmelerini istemiştir.54

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

5 Aralık 2017 Salı

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10

ORTADOĞU’DA ABD POLİTİKALARI VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ BÖLÜM 10


 Sonuç olarak Körfez Savaşı’ndan sonra ABD bölgenin en önemli gücü olmuş ve tüm bölgeyi denetimi altına almıştır. ABD bu savaştan sonra Ortadoğu‘da hayati 
çıkarlarını oluşturan, İsrail‘in güvenliği, bölgedeki ABD çıkarlarına bir başka devlet tarafından meydan okunmasının engellenmesi ve petrolün uluslararası piyasalara sürekli ve makul fiyattan akısının sağlanması gibi konularda önemli aşama kaydetmiştir. 1948 yılından beri devam eden Filistin-İsrail arasındaki çatışmalara çözüm bulunması maksadıyla ABD’nin kontrol ettiği Filistin-İsrail barısının çerçevesi çizilmiş ve çok sayıda anlaşma yapılmıştır. 
Irak’ın, Kuveyt‘ten çıkarılması sağlanmış, bölgede Amerika’nın çıkarlarının korunması ve bölge petrolünün denetim altına alınması için bölgeye birçok ABD askeri yerleştirilmiş ve üsler kurulmuştur.247 

Başkan Bush, Irak işgalinin ardından uzun yıllardır planlanan ve üzerinde çalışılan Büyük Ortadoğu Projesi’ni dünya kamuoyu ile paylaşmıştır. Başkan Bush bu proje ile Ortadoğu bölgesinde istikrarın sağlanacağını, terörün önleneceğini, enerji kaynaklarının ve İsrail’in güvenliğinin sağlanacağını söylemiştir. Bu bağlamda bölge ülkelerindeki halkların demokratik daha insanca bir yaşam süreceklerini ve diktatörlerin boyunduruğundan kurtulacaklarını iddia etmiştir. Yıllar sonra dönemin Dışişleri Bakanı Colin Powell’ın Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda açıkladığı gibi, kendisine verilen bilgilerin yanlış olduğu ve açıklanamadığı anlaşılmıştır. 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin planlayıcılarının iddia ettiği gibi, Ortadoğu’da hızlı bir biçimde demokrasiye geçişi sağlamasının beklenmemesi gerekir. Bu 
konuyu Mahir Kaynak şu şekilde açıklıyor. “Demokrasi bu ülkelerde mümkün olmayan bir şey, çünkü demokrasi insanların gelişme seviyeleri ile ilgili değildir. 
Demokrasi ekonomik bir hadisedir. Başından beri şunu söylüyorum; bir ülkede demokrasi olması için rakip tarafların olması lazımdır. Bu rekabet ekonomik güç 
ile ortaya çıkar. Amerika Birleşik Devletleri'nde çok sayıda ekonomik güç olduğu için, bunların arasındaki rekabet, siyasi partileri doğurur. Oysa ekonomik gücün 
tek olduğu ülke de demokrasi olmaz. Çünkü bütün kaynaklar elindedir. Suudi Arabistan'da herkes Oxford'tan mezun olsa yine demokrasi olmaz. Çünkü 
ekonomik kaynak tektir. O da petroldür. Petrol kimin elinde ise, bütün basın yayın organlarına, eğitim sistemine hâkim olacaktır. Rakiplerini boğar. Hatta hiç kimse onunla rekabete cesaret edemez, çünkü ekonomik olarak kaybeder. O halde ekonomik kaynaklar tek elde olunca, siyaset de tekelde olmak zorundadır. Bunu kimse bozamaz. Demokrasi talepleri aslında burada daha özgür bir yaşamı teşvik etmek için değil, iki amaçla yapılmaktadır. Birincisi mevcut siyasi kadroların el değiştirmesi, ya bir seçim ile ya da bir darbe ile değiştirilir, çünkü her ülkede hâkim olan bir sınıf zümre vardır. Demokrasi olduğunda şu sonuç olur; kim organize ise, kim onlara para akıtabiliyor ise, kim medyayı kontrol edebiliyorsa o seçilir. O başa çıkar. İkincisi buradaki demokrasiler görünür gelecekte ideolojik farklılıklara dayanmayacaktır. Irk ve din temeline dayanacaktır. Kesinlikle, buradaki farklılıklar biraz evvel söylediğim batıdaki ekonomik güç farklılaşmasına benzemeyecektir. Mesela, Irak'ta gördüğünüz gibi, Kürt ile Sünnî veya Şii çatışacak. Şimdi bunun demokratik bir yanı var mıdır? Batı demokratik normlarıyla hiçbir ilişkisi var mıdır? Öyleyse bütün bu bölgede çok büyük bir farklılaşma ve ayrışma olur. Farklılaşma, burada yerel, o ülkeye has güçlerin oluşmasını engeller. Ve dışarının güdümü, dışarının bu ülkeyi yönlendirmesi son derece kolay olur. Irak Baas rejimi aslında bir bütündür ama demokrasi geldiği zaman üç parçalıdır. Grupların her hangi birine nüfuz ederek, ittifak yaparak, başka gurupları bertaraf edebilirsiniz. Birini öne çıkarır, birini geriye artırabilirsiniz. Yani o ülkeyi kesinlikle yönlendirebilirsiniz. Kim yönlendirir? İki özeliği olan güç yönlendirir. Birincisi ekonomik gücü olacak, ikincisi organizasyon gücü olacak. Ve tecrübesi olacak. Bu da Amerika Birleşik Devletleri'nde fazlasıyla var ve başka bir güç de görünmüyor şu anda”.248 
Görüldüğü üzere Ortadoğu’da ABD’nin iddia ettiği gibi bir demokrasi anlayışının yerleşmesi bir hayli zor görülmektedir. Kaynağın işaret ettiği açıdan Irak’ı göz 
önüne alacak olursak, demokrasi söylemi ile girilen ülke günümüzde etnik ve mezhepsel farklılıklardan dolayı paramparça ve her gün meydana gelen patlamalar ve can kayıplarıyla sarsılmaktadır. 

 Ortadoğu’da söz konusu demokrasi gelmesinin zorlukları düşünüldüğü zaman bu projenin bölge insanı üzerinde meydana getirdiği ve getirmesi muhtemel 
sonuçları yine Mahir Kaynağın dikkat çektiği gibi iç karışıklıklar olarak değerlendirebiliriz. Mahir Kaynak iç çatışmaları etnik ve dini çatışmalar olarak 
nitelendirerek şu şekilde açıklıyor. “Mısır'da mesela kökten dincililerle, mutediller arasında çatışma oluyor. Benim söylemek istediğim, yakınlaşmaları fazla 
görmeyeceğiz, çatışmaları daha fazla göreceğiz. Çünkü bu çatışmalar oradaki mahalli güçlerin, oralara has güçlerin etkinliğini azaltır ve müdahale imkânı 
doğurur. Biz bunu Türkiye'de de görüyoruz. Mesela Türkiye'de de bu farklılaşmalar ve bu çatışmalar arttıkça ve iki taraf birbiriyle uzlaşmaz duruma 
düştükçe herkes desteği dışarıda aramak zorunda kalmaktadır. Burada demokrasi dediğiniz şey aslında barışı değil, çatışmaları tahrik edecektir. Ve dışarının nüfuzunu arttıracaktır. Çünkü bu ülkelerde yanlış veya doğru bir siyasi otorite vardır”.249 Kaynak’ın ifade ettiği eskilerin “en kötü devlet devletsizlikten iyidir” ifadesi ile bire bir örtüşmektedir. Günümüzde BOP etkisi ile otoriteleri yıkılmış devletlere bakıldığı zaman, insanların günlük yaşantılarında can ve mal 
güvenliğini kendi imkânları ile korumak zorunda kaldıklarını ve çoğu zamanda buna pekte muvaffak olamadıkları görülmektedir. Bu ülkeleri günümüz itibariyle 
düşünecek olursak Irak’ın Saddam’lı, Libya’nın Kaddafi’li günlerini, o dönemlerde yaşadıkları baskılara rağmen, bugünkü durumlarından daha iyi 
durumda oldukları genel kabul görmüş bir fikir olduğu söylenebilir. Mısır’da günümüzde gerçekleşen hadiselere baktığımız zaman, Mahir Kaynağın 2004 
yılında bu konuda ne kadar isabetli bir ön görü de bulunduğuna şahitlik etmiş oluyoruz. 

 2004’te yapılan öngörünün günümüzde gerçekleşmesi esasında Büyük Ortadoğu Proje’sinin sistemli bir şekilde uygulandığını ve yukarıda verdiğimiz proje haritasında Türkiye’nin de sınırlarının değiştiğini göz ardı etmememiz gerekir. 
Bu bağlamda bizi ilgilendiren asıl mesele plan uygulanırken, Türkiye üzerindeki uygulama şekli ne tür olacağıdır. Projenin asıl hedefi çatışma değil ele geçirmek olduğundan dolayı projenin tatbiki ülkeden ülkeye farklılık arz edecektir. Mahir Kaynağın konu ile ilgili değerlendirmeleri ise şu şekildedir. 

“Diyoruz ki, konu ele geçirmektir. Burada eğer önünde bir engel var ise, orada yerleşmiş bir yapı var ise, demokrasi adına oraya müdahale edilecektir. Oradan 
demokrasi talep edilecektir. Demokraside de tarafların çatışma nedeni sadece dini ve etnik nedenler olacaktır. Batıdaki nedenlerin hiç birisi burada söz konusu 
olmaz. Bizim anladığımız manada farklı çözümler üreten siyasi partilerin ortaya çıkması söz konusu değildir. Mesela, İran'da radikaller ile mutedillerin, ekonomi  ye bakışlarında, dış politikaya bakışlarında bir farklılıkları var mı? Bunu kimse bilmiyor. Belki de yoktur. Nedir, mutedilsin veya radikalsin fark buradan 
kaynaklanıyor. Türkiye'de de giderek o hale getiriliyor. Türkiye'nin ekonomik meselelerinin çözümünde farklı bakışlar söz konusu değil. Laikler, muhafazakâr  lar veya radikaller diye bir takım ayrımlara gidiliyor. Bu demokrasinin genel tarifinin dışında bir olay. Bu ülkelerde dikkat ediniz çözümlere veya dünyanın algılanmasına yönelik dış politikaya yönelik farklılıkların hiç birisini göremeyeceksiniz. Ama insanlar birbiri ile sabahtan akşama kadar kanlı bıçaklı savaş halinde olacaklar.”250 

 Büyük Ortadoğu Projesi’nin bölge ülkeleri üzerinde ki ekonomik etkisi konusunda da Mahir Kaynak hiç iyimser bir tablo çizmiyor ve şunların belirtiyor. 

“Suudi Arabistan'a baktığınız zaman, vatandaşlarının hayat standardı birçok ülkenin vatandaşlarından çok daha iyi şartlardadır. Yani akmasa da damlar 
cinsinden, bal tutan parmağını yalamaktadır ama buradaki zenginliklerin çok önemli bir kısmı Batıya akacaktır. Burada söz konusu olan, aslında petrolün, 
enerjinin kıtlığı değildir, kıtlık üzerine bir tartışma ve çatışma yok, Amerika Birleşik Devletleri'nin belki de en önemli sorunu bolluğu sınırlamaktır. Şu anda 
dünya üzerinde bir petrol sıkıntısı yoktur. Aksine yeni bir takım kaynakların devreye girişi, doğalgazın kullanılışının artması, Orta Asya doğalgazının Batıya 
doğru gitmesi bir bolluk yaratacaktır. Bu bolluğun kontrol edilmesi gerekir. Bu bolluğun kontrol edilmesi kolaydır, mümkündür. Mesela bazı alanlar devreden 
çıkarılır. Amerika Birleşik Devletleri, kendi ülkesinde tarım ürünleri fazla olduğu zaman, çiftçiye şu kadar para al ekme diyor. 

Ama burada onu yapmaz. 

Ne yapar? 

Bu bölgede bir iç savaş çıkarır. Ve arada bir müdahale yapar. O alan kullanılamaz. Öylece bir planlama yapılabilir rahatlıkla”.251 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin hedeflerinin; enerji kaynaklarının güvenliği, bölgede istikrarın sağlanması, terör tehdidinin önlenmesi ve İsrail’in güvenliğinin 
sağlanması olduğunu yukarıda belirtmiştik. Hedeflerine baktığımız zaman petrol güvenliğini ABD’nin kendi adına kısmen sağladığını ancak bunun dışındaki hedeflere ulaşamadığını bilakis tam tersi etki oluşturduğu görülmüştür. 

 2014 yılına gelindiğinde Ortadoğu’nun belli başlı ülkelerine bakıldığında ortaya çıkan tablo oldukça olumsuz bir durumu ortaya koymaktadır. Örnek vermek icap ederse Irak iyi bir örnek teşkil edebilir. ABD Irak işgali ile Saddam Hüseyin’in diktatör yönetimini yıkıp yerine insan haklarının ve özgürlüklerinin getirileceği iddia etmiş ancak yaşanan olaylar Irak halkının eskiye nazaran çok daha kötü şartlar altında yaşamak zorunda kaldıklarını göstermiştir. İşgal sonrasında Haber bültenlerinde, genel olarak tüm Irak’ta meydana gelen bomba yüklü araçlarla düzenlenen saldırılar sonucunda, birçok sivilin öldüğü olaylara çokça yer bulmuştur. 

 Diğer bir örnek de Afganistan’dır. Afganistan’ı Taliban baskısından kurtaracağını iddia eden ABD ve Batılı güçler, orada gerçekleştirdikleri savaş sonunda 
Afganistan’ı savaş mağduru bir ülke haline getirmekten kurtaramamıştır. 

Büyük Ortadoğu Projesi’nin planları ve temeldeki mantığı gereği ulus devletler yerine etnik veya dini olarak bölünmüş küçük özerk yönetimler oluşturmuştur. Irak’ta bunun en somut örneğini görmek mümkündür. Mesele etnik olarak ele alınacak olursa Irak’ta şu anda Araplar, Türkmenler ve Kürtler olarak yalnız üç ayrı grubun olması gerekirdi. Şu anda ise Irak, ırk ve mezhepsel olarak birçok gruplara bölünmüştür. Irak’ta meydana gelen can kayıplarının büyük çoğunluğunun da mezhep çatışmaları sonucunda yaşandığı görülmektedir. 

 İstikrar bağlamında “Arap Baharı” şeklinde başlayıp daha sonra hiçbir ülkede neticesi bahar olmadığından ismini “Arap Ayaklanmaları” veya “Ortadoğu İsyanı” şeklinde değiştiren olayların da incelenmesi önem arz etmektedir. Nitekim başlangıçta özgür halk hareketi gibi gözüken olayların aslında tamamen organize, neo-renkli devrimler olduğu görülmüştür. Bu devrimler neticesinde İsrail için tehlike arz edebileceği farz olunan bazı ülkeler istikrarı bozulmuş ve İsrail için tehdit olamaz hale getirildikleri zaman içerisinde anlaşılmıştır. Örnek vermek gerekirse Arap ayaklanmalarının ilk etapta İsrail aleyhine sonuç doğuracak şekilde gerçekleştiği Mısır’da, bir sene sonra istenen sonuç alınamadığından dolayı karşı devrim gerçekleştirilmiş ve İsrail yanlısı bir yönetimin iş başına getirildiği görülmüştür. 

 Bölgeye bakıldığında izlenen gelişmeler, bölgede terör ve yıkım olaylarının yıllar içinde şiddetini arttırdığı ve daha sıklıkla gerçekleştiğini ortaya koymuştur. 
Özellikle dış güçlerin bölgeye girdiği 2003 yılı ile mukayese edildiğinde, bu artış ve bu artışın sonuçlarının bölge devletleri ve milletleri için çok yıkıcı hale geldiği 
gözlemlenmektedir. Bu ve benzeri birçok örnek ABD’nin, Büyük Ortadoğu Projesi ile iddia ettiği gibi terörü önlemek gibi bir niyeti olmadığını göstermiştir. 

 Bu çalışma, ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesini, insan hakları ve demokrasiyi yaygınlaştırmak maksadı ile uygulamaya koyduğu iddiasının gerçeği yansıtmadığını, asıl maksadının Ortadoğu Bölgesi’ne ve enerji kaynaklarına hâkim olma isteği olduğunu göstermeyi amaçlamıştı. Bu çerçevede Ortadoğu bölgesinin neden önemli olduğu ve ABD’nin bu projeyi uygularken Ortadoğu’da uyguladığı politikaları incelenmiştir. Bu bağlamda Irak ve Afganistan örnekleri üzerinde durularak uygulanan politikaların neticesinin neleri getirdiği gösterilmeye çalışılmıştır. Ortadoğu Bölgesinde bulunan Irak ve Afganistan örneklerinden yola çıkılarak tüme varım metodu kullanılmak suretiyle, Büyük Ortadoğu Projesi’nin asıl maksadı ortaya konmaya çalışılmıştır. Irak üzerinden tüme varım yapacak olursak, bir Ortadoğu ülkesi olan Irak’a özgürlük ve demokrasi getirme vaadi ile girilmiş ve neticesinde Irak petrolleri üzerinde Amerikan şirketlerinin söz sahibi olması sağlanmış, Irak’ta kalıcı ABD üsleri kurulduğu görülmüştür. Bunlar gerçekleşirken, yukarıda da belirttiğimiz gibi operasyon için ortaya konulan gerekçelerden çok daha kötü durumda bir ülke 
ortaya çıktığı görülmüştür. 

 Benzer çıkarımı Afganistan için de yapmak mümkündür. 

Afganistan’a Taliban baskısından kurtarma gerekçesi ile giren ABD, 2001-2014 yılları arasında ülkeye yerleşmiş görünmektedir. 
2015 itibariye askeri güçlerini tamamen Afganistan’dan çekeceğini söyleyen ABD askeri birlikler yerine Afganistan’da sivil güçler bırakmayı planladığını ifade etmiş bulunmaktadır. Amerikan varlığının bu şekilde devam ettirileceği planlanmaktadır. Zaten şu anda yönetimde olan Afgan idaresi de ABD'nin ülkeden tamamen çekilmesini net olarak arzu etmemektedir. 

Bu örneklerden hareketle ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalarda asıl maksadının bölgeye yerleşmek ve enerji kaynaklarını kontrolü altına almak olduğu söylenebilir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

247 Serhat Erkmen, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003), s.104, 
248 Kaynak-Gürses, A.g.e, ss.16-17 
249 A.g.e, ss.17-18 
250 A.g.e, ss.18-19 
251 A.g.e, s.19 


KAYNAKÇA: 

 KİTAP VE SÜRELİ YAYINLAR 

-ABASCAL, Eenesto Gomez, Ortadoğu’da İmparatorluğun Sonbaharı, (Çev.) Süleyman Altunoğlu-Barış Yıldırm, NoteBene Yayınları, Ankara, (2013) 

-ACAR, Sadık, “Orta Doğu’nun Dünya Ticareti Bakımından Önemi ve Körfez Bunalımı Sonrası Beklentiler”, DEÜ, İİBF Dergisi, Cilt: 7 Sayı:1, (1992) 

-AKAR, Atilla, Büyük Ortadoğu Kuşatması, Timaş yayınları, İstanbul, (2004) 

-AKBAŞ, Zafer, Irak Sorununun Uluslararası Boyutu ve Türkiye, Barış Kitap, Ankara, (2011) 

-AKDOĞAN, Hüseyin- KÂHYA, Yavuz- ALTUN, Nurullah, Ortadoğu’daki Siyasal Gelişmeler ve Güvenlik, Polis Akademisi Yayınları, Ankara, (2012) 

-AKMARAL, Kemal, Ben Bush, Evangelist Bush, Şimdi Yayınları, İstanbul, (2005) 

-AKYOL, Hakan, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Projenin Demokratikleşme Yaklaşımları Açısından”, Bahçeşehir Üniversitesi, Değerlendirilmesi, 
            Uzmanlık Projesi, İstanbul, (2008) 

-ALP, İlker, Şark Meselesi veya Emperyalizmin Türk Meselesi, Eser Matbaacılık, Edirne, (2008) 

-ALTIOK, Metin, “Uluslararası Sermayenin Krizi, Hegemonya Savaşları Ve Türkiye”, Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi, C.3 sayı. 12, Bahar, (2005) 

-ALTUĞ, Yılmaz, Çin, Vietnam, Çekoslovakya ve Orta Doğu Sorunları, İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Gazetecilik Enstitüsü Yayınları, İstanbul, (1970) 

-ALTUNIŞIK, Meliha Benli, “Ortadoğu ve ABD: Yeni bir Döneme Girilirken”, Ortadoğu Etütleri, Cilt 1, Sayı 1, (2009) 

-ARAS, Bülent ve BACIK, Gökhan (der.), 11 Eylül Öncesi ve Sonrası, Etkileşim yayınları, İstanbul, (2006) 

-ARDA, Erhan, Sosyal Bilimler El Sözlüğü, Alfa Yayınları, İstanbul, (2003) 

-ARI, Tayyar, Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa yayınları, İstanbul, (2007) 

-ARI, Tayyar, Irak, İran ve ABD, Önleyici Savaş, Petrol ve Hegemonya, Alfa yayınları, İstanbul, (2004) 

-ATEŞ, Toktamış, Türk Devrim Tarihi, Der Yayınları, İstanbul, (1998 

-AVCI, Gültekin, Doğu’nun İstilası Medeniyetler Savaşı’na Doğru, Birey Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-AYAN, Ergin, Ortadoğu’ da Yap-Boz, Karadeniz Dergi Yayınları, Ankara, (2010) 

-AYDIN, Mustafa ve ÖZCAN, Nihat Ali, Riskler ve Fırsatlar Kavşağında Irak’ın Geleceği ve Türkiye, TEPAV, Ankara, (2007) 

-AYDIN, Mustafa, “Amerika Dünyadan Ne İstiyor? ABD'nin Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi ve Dış Politikası”, Stradigma, Sayı 4, (2003) 

-AYDIN, Dilek ve TEKBIYIK Arif, “İran Nükleer Programının Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri”, Güvenlik Stratejileri Dergisi, (2007) 

-AYDOĞAN, Metin, Türkiye Nereye Gidiyor, Umay yayınları, İzmir, (2006) 

-BERİŞ, Yakup ve GÜRKAN, Aslı, TÜSİAD ABD Temsilciliği Değerlendirme Raporu, Temmuz (2002) 

-BİLBİLİK, Erol, NATO-İstanbul Zirvesi ve Geniş Ortadoğu Stratejisi, Otopsi Yayınları, İstanbul, 2004 

-BORAN, Yıldırım, El-Fetih, Hamas, Hizbulla Ortadoğu’da Direniş, Siyah Beyaz Kitap, İstanbul, (2011) 

-BOSTANOĞLU, Burcu, Türkiye-ABD İlişkilerinin Politikası, İmge Kitapevi Yayınları, Ankara, (1999) 

- BOZARSLAN, Hamit, Ortadoğu: Bir Şiddet Tarihi, İletişim yayınları, İstanbul, (2010) 

-BOZTEMUR, Recep, “Irak Savaşı Sonrası Ortadoğu”, SAREM 5. Uluslararası Sempozyum Bildirileri, Ankara, Genel Kurmay Başkanlığı Basımevi, 2008 

-BULUT, Faik, Ortadoğu’nun Solan Renkleri, Berfin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-CHOMSKY, Noam, ABD’nin Irak Politikası; Güdüler ve Sonuçlar, Amerika’nın Irak Savaşı, Aram Yayıncılık, İstanbul, 2003 

-CÖHCE, Salim, “Büyük Orta Doğu Projesi Bağlamında Hindistan ile Ortadoğu Arasındaki Tarihi Bağlar ve Güncel İlişkiler”, Gazi Akademik Bakış, Cilt. 2, Sayı 3, (2000) 

-ÇANDAR, Cengiz, Ortadoğu Üzerine Aykırı Düşünceler, Bir yayıncılık, İstanbul, (1984) 

-ÇEÇEN, Anıl, Türkiye’nin B Planı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2006) 

ÇELEBİ, Özlen, “1990’lardan 2000’lere Türk Dış Politikası ve ABD İle İlişkiler: Stratejik Ortaklık, Model Ortaklık Ve sonrası”, Türk Dış Politikası Son On Yıl, Palme 
            yayıncılık, Ankara, (2011) 

-ÇELENK, Nazmi, Amerika’nın İslâm’ı, İlgi Yayınları, İstanbul, (2006) 

-ÇELİK, Serkan - GÜRTUNA , Anıl, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye’ye Etkileri, Global Strateji Enstitüsü, Ankara , (2005) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Amerikan Mızıkacıları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2008) 

-ÇETİNKAYA, Hikmet, Soros’un Çocukları, Cumhuriyet Kitapları, İstanbul, (2007) 

-ÇETİNSAYA, Gökhan, SETA Irak Dosyası, Irak’ta Yeni Dönem, Orta Doğu ve Türkiye, SETA Yayınları, Ankara, Nisan (2006) 

-ÇEVİK, Halis, Kadim Toprakların Trajedisi: Uluslararası Politikada Ortadoğu, İkia Yayıncılık, İstanbul (2005) 

-ÇİFTÇİ, Kemal, “Soğuk Savaş Sonrasında ABD: Rızaya Dayalı Hegemonyadan İmparatorluk Düzenine”, ZKÜ Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 5, Sayı 10, (2009) 

-ÇUBUKÇU, Mete, Ortadoğu’nun Yeniden İşgali, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2006) 

-DAVUTOĞLU, Ahmet, Stratejik Derinlik, Küre Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-DEDEOĞLU, Beril, Ortadoğu Üzerine Notlar, Derin Yayınları, İstanbul, (2002) 

-DEMİRKIRAN, Özlem, “Soğuk Savaş Sonrası Ortadoğu Ekseninde Türk-Amerikan İlişkileri”, Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Isparta, (2005) 

-DENİZ, Şadiye, “Ortadoğu’nun Yeniden İnşaasının Yapı Bozumu: Büyük Ortadoğu Projesi Üzerine Bir Analiz”, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt:5, 
            Sayı:20, (2012) 

-DENİZ, Taşkın, “Mekânsal Paylaşım Açısından Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, Marmara Coğrafya Dergisi, Sayı:26, İstanbul, (2012) 

-DURSUN, Davut, Ortadoğu Neresi, İnsan Yayınları, İstanbul, (1995) 

-DUMANLI, Cihangir, Ulusal Güvenlik Sorunlarımız, Bizim Kitaplar Yayınevi, İstanbul, (2007) 

-EKİNCİ, Arzu Celalifer, İran Nükleer Krizi, USAK Yayınları, Ankara, (2009) 

-ERCEYLAN, Mustafa, “Büyük Ortadoğu Projesinde İran’ın Önemi”, Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Kocaeli, (2007) 

-ERDÖNMEZ, Hüseyin, “Avrupa Devletlerinin Orta Doğu Politikası İle ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi”, Yüksek Lisans Tezi, Trakya Üniversitesi, Edirne, (2010), 
           ss.63-64 

-ERKMEN, Serhat, Irak Krizi, ASAM Yayınları, Ankara, (2003) 

 -ERSİN, Nihat, Ortadoğu Savaşlarının Perde Arkası, Gündem yayınları, İstanbul, (2003) 

-EVCİOĞLU, Kemal, Amerika Birleşik Devletleri’nin Büyük Ortadoğu Projesi, Umay Yayınları, İzmir, (2005) 

-GERGER, Haluk, ABD, Ortadoğu, Türkiye, Ceylan Yayınları, İstanbul, (2006) 

-GÖNENÇ, Selami, Güneybatı Asya “Ortadoğu” Ülkeler Coğrafyası, Çantay Yayınları, İstanbul, (1999) 

-GÖKÇE, Orhan, Terörün Görüntüleri, Görüntülerin Terörü, Çizgi Kitapları, Konya, (2004) 

-HARMAN, Ömer Faruk, “Yeni Ahid’de Din ve Din Anlayışı”, Dinler Tarihi Araştırmaları II. sempozyumu, 20-21 Kasım, Konya, (1998) 

-HAN, Ahmet K., Irak Savaşı; Oyunun Adı Petrol mü?, ABD Dış Politikasında Yeni Yönelimler ve Dünya, Der. Toktamış Ateş, Ümit Yayıncılık, İstanbul, (2004) 

-HOLLİDAY, Fred, Ortadoğu Hakkında 100 Mit, Can Cemgil (Çev.), İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul, (2008) 

-İDRİSOĞLU, Railya Elif, “Rusya’nın ve ABD’nin SSCB Sonrası Ortadoğu Politikası”, Yüksek Lisans Tezi, Konya, Selçuk Üniversitesi, (2010) 

-KAPAN, İsmail, Irklar, Dinler ve Mezhepler Mozaiği Ortadoğu’da Bahar Sancısı, Babıali Kültür yayınları, İstanbul, (2012) 

-KARAASLAN, Tufan, Ortadoğu’nun Coğrafyası, Atlas kitapevi, Konya, (1998) 

-KARABULUT, Bilal, Uluslararası İlişkilerde Anahtar Kavramlar Serisi, Strateji, Jeostrateji, Jeopolitik, Platin yayınları, Ankara, (2005) 

-KASIM, Kamer, Soğuk Savaş Sonrası Dönemi ABD-İsrail İlişkileri, Avrasya Dosyası, Cilt 6, Sayı. 2, (2000) 

-KAYNAK, Mahir-GÜRSES, Emin, Büyük Ortadoğu Projesi, Timaş Yayınları, İstanbul 2008 

-KAYNAK, Mahir, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye Üzerine Stratejik Analizler, Truva Yayınları, İstanbul, (2005) 

-KESER, Ulvi, Dünyanın Kaynayan Kazanı Ortadoğu, Motif Matbaacılık, Ankara, (2012) 

-KHAN, Mujeeb R., The Tragedy of the Modern Middle East: The Systemic Basis of War and Authoritanism in The Regime, Milletlerarası Orta Doğu: 
           Kaos mu Düzen mi?, Hazırlayan: Ali Ahmetbeyoğlu, TADAV Yayınları, İstanbul 

- KİBAROĞLU, Mustafa, “İran Bir Nükleer Güç Mü Olmak istiyor?”, Avrasya Dosyası-İran Özel Sayısı, Cilt. 5, Sayı.3, (1999) 

- KOCAOĞLU, Mehmet, Uluslararası İlişkiler Işığında Ortadoğu, Genelkurmay Basımevi, Ankara, (1995) 

- KULOĞLU, Armağan, Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi, Ankara, (2010) 

- KONA GÜNGÖRMÜŞ, Gamze, “Yeni Ortadoğu ve Düşündürdükleri”, Görüş Dergisi, No:54, (2003) 

- LAÇİNER, Sedat-EKİNCİ, Arzu Celalifer, 11 Eylül Sonrası Ortadoğu, USAK Yayınları, Ankara, (2011) 

- LATİF, Hüseyin, ABD’nin Türkiye’ye Biçtiği Rol, Bizim Avrupa Yayınları, İstanbul, (2007) 

- LEWİS, Bernard, Ortadoğu, İki Bin Yıllık Ortadoğu Tarihi, Selen Y.Kölay (Çev.), Arkadaş yayınevi, Ankara, (2000), 

- LOCKMAN, Zachary, Hangi Ortadoğu? Oryantalizm. Tarih. Siyaset, Burcu Birinci (Çev.), Küre yayınları, İstanbul, (2010) 

- LUTSKİY, Borisoviç, Arap Ülkelerinin Yakın Tarihi, Turan Keskin (Çev.), Yordam Kitap, İstanbul, (2011) 

- MAHALLİ, Hüsnü, Ortadoğu’da Kanlı Bahar, Destek Yayınevi, İstanbul, (2012) 

- MAHAN, Alfred Thayer, Deniz Gücünün Tarih Üzerindeki Etkisi, Kerem ve Melahat Fındık (çev.), Q-Matris yayınları, İstanbul, (2003) 

- MEMİŞ, Ekrem, Kaynayan Kazan Orta Doğu, Çizgi Kitapevi, Konya, (2002) 

- MÜTERCİMLER, Erol, Yüksek Stratejiden Etki Odaklı Harekâta Geleceği Yönetmek, Alfa Yayınları, İstanbul, (2006) 

- NYE, Joseph, Amerikan Gücünün Paradoksu, Gürol Koca (Çev.), Literatür Yayıncılık, İstanbul, 2003 

- ÖNGÖR, Önder, “Soğuk Savaş Sonrası Dönemde ABD’nin Ortadoğu Coğrafyasında Uyguladığı Güvenlik Politikaları Ve Bu Politikaların Türkiye Üzerine Yansımaları”, 
             Yüksek Lisans Tezi, Gebze, (2005) 

- ÖZDAĞ, Ümit, Yeniden Yapılanan Ortadoğu, Irak Krizi (2002–2003), Ankara, Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, (2003) 

- ÖZER, Ahmet, “11 Eylül, Bölünen Dünya, Huntington ve Çatışma”, Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi, Cilt 4, Sayı 2, (2007) 

- ÖZEY, Ramazan, Dünya Denkleminde Ortadoğu, Aktif yayınevi, İstanbul, (2004) 

- ÖZEY, Ramazan, “Jeopolitik Açıdan Akdeniz’i İkiye Ayıran Ülke: Tunus”, Altınoluk Dergisi, sayı. 137, İstanbul, (1997) 

- ÖZMEN, Süleyman, Ortadoğu’da Etnik, Dini Çatışmalar ve İsrail, IQ Kültür Sanat yayıncılık, İstanbul, (2001) 

-ÖZTÜRK O. Metin-SARIKAYA, Yalçın, NATO Büyük Ortadoğu ve Türkiye, POLSAR, Ankara, (2004) 

-PAPPE, Ilan, Ortadoğu’yu Anlamak, Gül A.(Çev.), NTV yayınları, İstanbul, (2009) 

-PINAR, Babür ve ULUTAŞ, Recai, Ortadoğu Yalancı Bahar, Nitelik Kitap Yayınevi, Ankara, (2012) 

-PARLAR, Suat, Ortadoğu Vaat edilmiş Topraklar, Mephisto yayınları, İstanbul, (1997) 

-PEHLİVANOĞLU, A.Öner, Ortadoğu ve Türkiye, Kastaş Yayınevi, İstanbul, (2004) 

-PEKÖZ, Mustafa, Küresel Güçlerin Ortadoğu Stratejisi, Kalkedon Yayınları, İstanbul, (2007) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih: 1918–1994, İmge Kitapevi, Ankara, (2002) 

-SANDER, Oral, Siyasi Tarih (İlkçağlardan 1918’e), İmge Kitapevi Ankara, (1992) 

-SANDIK, Atilla ve DAĞCI, Kenan, Büyük Ortadoğu Projesi: Yeni oluşumlar ve değişen dengeler, İstanbul, (2006) 

-SAYIN, Ümit, Küresel Terörün Perde Arkası: Gizli Örgütler, 11 Eylül ve Büyük Ortadoğu Projesi, Neden Kitap, İstanbul, (2006) 

-SEDEF, Serpil, “Genişletilmiş Ortadoğu Projesine karşı uzman aydınların tutumu”, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, İstanbul, (2009) 

-SEVER, Ayşegül, ABD’nin İkili Çevreleme Politikası ve Türkiye, Büke yayınları, İstanbul, (1997) 

-SİNKAYA Bayram, “İran’ın Nükleer Programına Arap Ülkelerinin Yaklaşımı”, Orta Doğu Analiz, Cilt. 2, Sayı. 15, (2010) 

-SÖNMEZOĞLU, Faruk, Uluslararası ilişkiler Sözlüğü, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-ŞAHİN, Abdullah, Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye, İstanbul, Temmuz 2004 

-ŞEFİK, Münir, Emperyalizmin İslam Dünyasına Girişi ve Ortadoğu Sorunu, Cemil Akpınar, (Çev.), Risale Yayınları, İstanbul, (1983) 

-ŞAFAK, Hasan, Büyük Orta Doğu Projesi, İsrail’in İmparatorluk Planı, Profil Yayıncılık, İstanbul, (2006) 

-TAŞLI, Ömer, Ortadoğu’ya Süper Güçlerin Etkileri, Fikir Yayınları, İstanbul, (1986) 

-TAŞDEMİR, Fatma, Uluslar Arası Terörizme Karşı Devletlerin Kuvvete Başvurma Yetkisi, USAK Yayınları, Uluslar arası Hukuk Serisi:3, Ankara, (2006) 

-TURAN, Ömer, Tarihin Başladığı Nokta Ortadoğu, Yaydağ yayınları, İstanbul, (2002) 

-TURHAN, Talat, Küresel İhanetin İçyüzü ve Arap Baharı, Destek Yayınları, İstanbul, (2012) 

-TÜRK, Hakan, Türkiye Ateş Çemberinde, Akademi TV Yayın, İstanbul, (2004) 

-TÜRKMAN, Sayim, ABD, Ortadoğu ve Türkiye, Nobel Yayınevi, Ankara, (2007) 

-TÜRKMEN, İlter, Türkiye Cumhuriyeti’nin Orta Doğu Politikası, BİLGESAM Yayınları, No: 4, (2010) 

-USLUBAŞ, Fevzi, SSCB’den Sonra Rusya’da mı? Afganistan, Küresel Terör ve ABD İmparatorluğun Bataklığı, Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, (2005) 

-UŞAKLI, Ali Bülent, “Savaşın Dönüşümünde Teknolojik Gelişmelerin Etkisi”, Atılım Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, (2007) 

-VARLIK, Ali Bilgin, “Küreselleşme ve Küreselleşmenin Orta Doğu’ya Etlileri”, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyasal Bilimler Fakültesi Uluslararası 
              İlişkiler Ana Bilim Dalı, Doktora Tezi, 2009 

-VATANDAŞ, Aydoğan, Arabulucu Amerika Konuşmaları, Kara Kutu Yayınları, İstanbul, (2012) 

-YAPICI, Utku, “Uluslararası Hukukta Terörizme Karşı Kuvvet Kullanımı Sorunu”, Uluslararası Hukuk ve Politika, Cilt 2, No: 7, (2006) 

-YENERER, Vedat, Düşman Kardeşler: ABD İşgalindeki Irak’ta Arap, Kürt ve Türkmen Çatışması, Bulut Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YEŞİLTAŞ, Murat, ABD’nin Uluslararası Terörizme Yaklaşımı, ABD’nin Haydut Devletleri, Ed. Kemal İnat, Değişim Yayınları, İstanbul, (2004) 

-YILDIZ, Yavuz, Ortadoğu’da Silahlanma ve Militarizm, Bağlam yayınları, İstanbul, (1993) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, Global Stratejide Ortadoğu, Der Yayınları, İstanbul, (2000) 

-YILDIZ, Yavuz Gökalp, “Bush Doktrini Ve Irak Üzerine Savaş”, New Perspectives Quarterly Türkiye, Cilt: 4, Sayı: 4, Yıl: 2002 

-YİNANÇ, Refet ve TAŞDEMİR, Hakan (der.), Uluslararası Güvenlik Sorunları ve Türkiye, Seçkin Yayıncılık, Ankara, (2002) 

-ZEHİR, Cemal, Son Gelişmeler Işığında Ortadoğu’da Su Meseleleri, Milletlerarası Ortadoğu: Kaos mu? Düzen mi?, Konferansı Bildiriler Kitabı, 
            Tarih ve Tabiat Vakfı Yayınları, İstanbul, (2004) 


İNTERNET YAYINLARI;


-AKBAŞ, Zafer-BAŞ, Adem, “İran'ın Nükleer Enerji Politikası ve Yansımaları”, History Studies, 
            http://www.historystudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=594 , 2013, 16.03.2014 

-ATİKER, Mustafa, “Ortadoğu, Petrol ve ABD”, http://www.kto.org.tr/d/file/ortadogu_rapor.pdf, 12.03.2014 

-BAĞCI, Hüseyin ve SİNKAYA, Bayram, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye:AK Parti’nin Perspektifi”, 
           http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu1%20makale/huseyin_bagci_bayram _sinkaya.pdf, ss.21-22, 20.03.2014 

-ERALP, Yalım, “Obama’nın Konuşması: Ankara-Kahire Farkı”, 
            http://www4.cnnturk.com/Yazarlar/YALIM.ERALP/Obama.nin.Konusmasi.Ankara.Kahire.Farki/39.490/index.html, 08.06.2009, 25.02.2014 

-EROL, Hikmet, “Geçmişten Günümüze ABD’nin Ortadoğu Politikası”, 
          http://www.tuicakademi.org/index.php/kategoriler/amerika/252-gecmisten-gunumuzeabdnin-ortadogu-politikasi, 06.08.2010, 12.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “Yeni Dönem Türkiye - ABD İlişkileri: Fırsatlar ve Riskler”, 
          http://www.tasam.org/Files/PDF/abdsonucraporu.pdf, s.29, 16.03.2014 

-ERSOY ÖZTÜRK, Tuğçe, “ABD’nin Yumuşak Güç Kullanımı: Barack Obama İmajı Üzerinden Amerikan Dış Politikasının Yeniden İnşası”, 
           http://kamudiplomasisi.org/pdf/abdninyumusakguckullanimi.pdf, 12.03.2014 

-GERGER, Haluk, “Ortadoğu’da Düş Ve Karabasan: Ortadoğu Nereye?”, 
           http://forum.memurlar.net/konu/615441/, 19.03.2014 

-GÖKBAŞ, Seval, “Çok Kutuplu Yeni Dünya Düzeninde Güvenlik Algısı”, 
           http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/1113/cok_kutuplu_yeni_dunya_duzeninde_%E2%80%98guvenlik_algisi, 30.07.2009, 19.03.2014 

-GÜNAL, Altuğ, “Büyük Ortadoğu Projesi ve Türkiye”, 
            www.medyaokuryazar.com/wp-content/2012/12/bop.pdf, 24.02.2014 

- GÜNEY, Çetin, “Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi”, 
            http://dusuncetarihi.files.wordpress.com/2010/01/buyuk-orta-dogu-cercevesinde-islamve-demokrasi.pdf, s.6, 22.03.2014 

- GÜNGÖRMÜŞ KONA, Gamze, “Üzgünüm Abede: Yeni Orta Doğu, Türkiye ve Rusya Federasyonu Olmadan Olmaz”, 
            http://www.politikadergisi.com/makale/üzgünüm-abede, 09.11.2008, 14.03.2014 

-KESKİN, Arif, “İran’ın Nükleer Çabaları: Hedefler, Tartışmalar ve Sonuçlar”, TURKSAM, 
            http://akademikperspektif.com/2012/01/10/iranin-nukleer-cabalarihedefler-tartismalar-ve-sonuclar/, 10.01.2012, 16.03.2014 

KİBAROĞLU, Mustafa, “İran’daki Gelişmelerin Türkiye’nin Güvenliğine Etkileri ve Alınabilecek Tedbirler”, 
         http://www.mustafakibaroglu.com/sitebuildercontent/sitebuilderfiles/Kibaroglu-HarbAkademileri-Sempozyum-Iran-Mart2006.pdf, Mart 2006, 16.03.2014 

-KÖSE, Talha, “İran’ın Nükleer Programı ve Orta Doğu Siyaseti Güç Dengeleri ve Diplomasinin İmkânları”, SETA Yayınları, Ankara, (2008), s. 23, 
          http://file.setav.org/Files/Pdf/iran-nukleer-programi-ve-orta-dogu-siyaseti-gucdengeleri-ve-diplomasinin-imkanlari.pdf, 16.03.2014 

-KULOĞLU, Armağan, “Türkiye’nin Stratejik Yeraltı kaynaklarının Ulusal Güvenliğe Etkisi”, Ankara, (2010), s.3, 
          www.beykent.edu.tr/WebProjects/Uploads/kulogluocak%202010.pdf, 06.03.2014 

-MUSAOĞLU, Neziha ve EFEGİL, Ertan, “Ortadoğu’da Büyük Ortadoğu Projesi uygulanabilir mi?”, 
         http://www.akademikortadogu.com/belge/ortadogu2%20makale/neziha_musaoglu_ertan_efegil.pdf, 18.03.2014 

-ORUÇ, Mehmet, “İslam’a karşı topyekûn savaş sürüyor”, 
         http://www.mehmetoruc.com/detay.asp?i=104, 12.03.2014 

- TURAN, Aslıhan P., “Hazar Havzasında Enerji Diplomasisi”, 
         http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/makaleler/Hazar%20Havzasinda%20Enerji%20Diplomasisi.pdf, s.183, 28.03.2014 

-YAŞAR, Ali, “Büyük Ortadoğu Projesi ya da paylaşımın yeni adı”, 
         http:www.ozgurlukdunyasi.org/arşiv, 12.02.2014 

-Dünya üzerindeki önemli boğazlar ve kanallar,
        http://www.dünyabülteni.net, 12.02.2014 

-Arap İsrail savaşları, 
       http://forum.lotr.oasgames.com/viewtopic.php?f=105&t=80004, 28.02.2014 

-Ortadoğu, 
       http://tarihdersnotlari.blogcu.com/ortadoğu, 12.02.2014 

-İslamiyet gelmeden önce Arabistan’da hangi dinler hâkimdi?, 
        http://sorularlaislamiyet.com/article/16135, 03.12.2011, 15.02.2014 

- İslam’ın doğuşunun eşiğinde İran’ın dini ve siyasi durumu 
      http://farsca.blogcu.com/   15.02.2014 

-Sünnilik mi? Vehhabi/ Selefilik mi?, 
       http://blog.milliyet.com.tr/sunnilik-mi--vehhabi--selefilik-mi-/Blog/?BlogNo=433897, 27.10.2013, 25.03.2014 

-Fransa'nın Mısır'ı İşgalinden 1. Filistin İntifadası'na Kadar Ortadoğu Siyasi Tarihi 1800-1990, 
       http://eski.bgst.org/keab/keab140705bol1.asp, 01.03.2014 

- Pax Americana yolda yollar kapalı, 
      http://www.diplomatikgozlem.com/TR/belge/1-6906/pax-americana-yolda-yollar-kapali.html, 11.09.2002, 15.03.2014 

-11 Eylül saldırısı ve 5 komplo teorisi, 
      http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2011/08/110829_nine_eleven_conspiracy.shtml, 26.08.2011, 15.03.2014 

-ABD’nin Irak’tan Çekilme Süreci Ve Bölge Dinamikleri Açısından Değerlendirilmesi, BUSAM , İstanbul 2009, 
      http://busam.bahcesehir.edu.tr/rapordosya/080109abdiraktan-cekilme-sureci.pdf, 26.03.2014 

-Birleşmiş Milletler Kamusal İletişim Dairesi, Birleşmiş Milletler Hakkında Her şey, 
      http://www.unicankara.org.tr/everything_Turkish_final.pdf, s.36, 16.03.2014 

-Hasan Ruhani: Nükleer program konusunda gerekli tüm adımları atmaya hazırız, , 
      http://tr.euronews.com/2014/01/23/hasan-ruhani, 23.01.2013, 24.02.1024 

-Dünya Bülteni, Barack Obama’nın ilk röportajı, 
       http://www.dunyabulteni.net/index.php?aType=haber&ArticleID=64993, 30.01.2009, 25.02.2014 

-Barack Obama’nın Kahire konuşması, 
       http://xa.yimg.com/kq/groups/17875166/445506459/name/Barack+Obama%26%2339%3Bs+Cairo+speech.doc, 04.06.2009, 25.02.2014 

-Başkan Obama’nın TBMM’deki Konuşması, 
       http://www.yenidenergenekon.com/98-baskan-obamanin-tbmmdeki-konusmasi-turkce-tam-metin/#sthash.GWHxrEo0.dpuf, 07.04.2009, 25.02.2014 

- Büyük Ortadoğu Projesi, 
       http://trtr.facebook.com/note.php?note_id=154231004611127&id=104439666258769, 18.03.2014 

-Meclis araştırmaları önergesini metni, 
http://www2.tbmm.gov.tr/d24/10/10-163458gen.pdf, 12.12.2012, 19.03.2014 

-Din dağılımı dünya haritası, 
       http://aygunhoca.com/cografi-haritalar/76-dinselharitalar/511-din-dagilimi-dunya-haritasi.html, 19.03.2014 
-      http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Rice, sekiz yıl önce ‘22 ülkenin sınırı ve rejimi değişecek’ demişti! 
         http://haber.gazetevatan.com/rice-sekiz-yil-once-22-ulkenin-siniri-ve-rejimi-degisecekdemisti/361082/4/yazarlar, 23.02.2011, 26.02.2014 

- Zbigniew Brzezinski,Büyük Ortadoğu’ya Dikkat, 
          http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=109124, 10.03.2004, 26.02.2014 

- Bush G-8 zirvesine Erdoğan’ı neden davet etti, 
         http://eski.bianet.org/2004/05/28/35726.htm, 29.05.2004, 22.03.2014 

- George Friedman Ve Zbigniew Brzezinski’ye göre 21. Yüzyılda Türkiye’nin Konumu ve Önemi, 
         http://politikaakademisi.org/george-friedman-ve-zbigniew-brzezinskiyegore-21-yuzyilda-turkiyenin-konumu-ve-onemi/,   13.03.2013, 26.02.2014 

- Sykes-Picot: http://www.osmanakbasak.com/Sayfalar/Syses_Picot.htm, 10.05.2014 

- Dünya Ham Petrol ve Doğal Gaz Rezervleri, 
         http://www.pigm.gov.tr/dunya_ham_petrol_ve_dogalgaz_rezervleri.php, 07.05.2014 

- Orta Doğu’da Etnik Yapı ve Din, 
        http://www.toplumsalbilinc.org/forum/index.php?topic=1475.0, 10.05.2014 

Büyük Ortadoğu Projesi Haritası: http://bopnedir.blogspot.com.tr/2013/03/buyukortadogu-projesi-haritasi.html, 10.05.2014 

Johnson Mektubu: 
        http://www.akintarih.com/turktarihi/cumhuriyetdonemi/johnson_mektubu/johnson_mektubu.html, 11.05.2014 

- Türkiye, İran anlaşmasının neresinde? 
        http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2013/11/131126_iran_turkiye.shtml,   26.11.2013, 15.03.2014 

- Sosyal Darwinizm: 
        http://www.turkcebilgi.com/ansiklopedi/sosyal_darwinizm, 10.05.2014 


ÖZGEÇMİŞ; 
Kişisel Bilgiler 
Adı Soyadı : Hamit ÇELİK 
Doğum Yeri ve Tarihi : Mardin/1979 
Eğitim Durumu 
Lisans Eğitimi : Fen- Edebiyat Fizik 
Yüksek Lisans Öğrenimi : Uluslararası İlişkiler 
Bildiği Yabancı Diller : İngilizce 
İş Deneyimi 
Çalıştığı Kurumlar : 
Pozisyon : Memur 
İletişim 
E-Posta Adresi : hamitcelik3545@hotmail.com 


***