17 Kasım 2020 Salı

ULUSAL GÜVENLİK., BÖLÜM 4

ULUSAL GÜVENLİK.,  BÖLÜM 4


Dr. Ali Bilgin VARLIK,Ulusal güvenlik, Aile, vakıf, şirket, devlet,Sun Tzu,Eleştirel Kuram, Uluslararası Politik Ekonomi Yaklaşımı, Liberal Realizm, İngiliz Okulu, Kopenhag Okulu, Feminist Akım,

_ Devletler Arasındaki Güvenlik İlişkileri 

Devletler arasındaki ilişkiler özü itibarı ile güvelik çıkmazını takip eder. Ancak devletlerin ulusal güvenliklerini sağlamada uzlaşma yerine çatışmayı tercih etmeleri akılcı değildir. Çünkü savaşın topyekûn 67 bir hal almış olması yıkıcılığını artırmıştır. Hasım devletin saldırı kapasitesine sahip olması, savaşı kaybetme ihtimalini de ortaya koyar. 

Ayrıca her zaferin bir bedeli vardır. 

Gerginliği ve çatışmayı körükleyen caydırmanın etkisi sınırlıdır. Bu nedenlerden ötürü, devletler arasındaki ilişkilerde gerginlik kadar işbirliği de düşünülür. 68 
Sonuç olarak ulusal güvenlikte esas olan, savaştan önce barışı kazanmaktır. 

Bu düşünce devletler arasındaki ulusal güvenlik tabanlı faaliyetleri, salt kaba 
güç ilişkisinden çıkarır, çeşitlendirir ve bu ilişkilere aşağıda sunulan nedenlerden ötürü ayrışık bir yapı kazandırır. 

İlk olarak, uluslararası ortamda düzenleyici, merkezi bir otoritenin olmaması -anarşik yapı- devletlerin güvenliğe yönelik tercih ve eylemlerini kontrol edebilmeyi ve bağdaşık yapıyı imkânsız kılar. İki başat gücün hâkimiyetinde cereyan eden Soğuk Savaş döneminde bile diğer devletlerin kontrolü mümkün olmamıştır. İngiltere ve Fransa’nın 1956’daki Süveyş kanalının millileştirilmesi nedeniyle Mısır’a saldırmaları, Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhakı girişimine karşı 1974’de Türkiye’nin müdahalesi, 1980-1988 İran-Irak Savaşı, Arjantin ve İngiltere arasında 1982’deki Falkland Savaşı, Keşmir Sorunu nedeniyle 1947, 1965, 1971 ve 1984 yıllarında Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan savaşlar devletlerin kontrol edilemezliğinin sadece savaşa ilişkin örnekleridir. Ayrıca 1989’da Soğuk Savaşın sona ermesinden XXI. yüzyılın başına kadar dünyanın 78 ayrı yerinde 116 silahlı çatışma meydana gelmiştir. Bunlardan 7’si devletlerarası, 20’si ise yabancı müdahalenin gerçekleştiği iç savaşlardır.69 

İkinci olarak, güvenlik geniş bir alanı kapsayan özel bir politika çeşididir.70 
Başta politik, askeri, ekonomik, sosyal ve kültürel, psikolojik, çevresel vb. pek çok alanı kapsar. Bu alanlar arasındaki girift ilişkiler yumağı, uluslararası ilişkileri olduğu gibi, ulusal güvenlik uygulamalarını da doğrusal olmayan çok boyutlu bir ortama taşır. Örneğin askeri bakımdan ABD’nin en büyük rakibi olan Çin Halk Cumhuriyeti, bu ülkenin ticari bakımdan en büyük ortağıdır. Buna karşın ABD’de 1989’da yapılan kamuoyu araştırması, insanların %73’ününaskeri gücü bulunmayan Japonya’yı, ekonomik gücü nedeniyle en büyük tehdit olarak gördüklerini ortaya koymuştur.71
 
Üçüncü olarak, güvenlik küresel düşünülse de bölgesel olarak uygulanabilir. Farklı bölgelerdeki ulusal güvenlik anlayışları farklı kuramlarla ancak belirli bir seviyeye kadar açıklanabilir. Örneğin Afrika güç dengesi yaklaşımıyla, Sovyetler döneminde ki Doğu Avrupa tek kutupluluk yaklaşımıyla, Japonya, Brezilya, Hindistan, Çin ise çok kutupluluk yaklaşımıyla izah edilebilir,72 ancak bu tanımlamalar bile resmin tamamını yansıtmaz. 

Ulusal güvenliğin bölgesel niteliği üzerine, Buzan vd., güvenlik algı ve endişeleri iç içe geçmiş devletlerin oluşturduğu bir bölgede ulusal güvenlik sorunlarının birbirinden ayrı çözümlenemezliği savına dayanan Bölgesel Güvenlik Komplesi kuramını geliştirmişlerdir 73. 
Kuram, ülkelerin ulusal güvenlik tercih ve uygulamalarını; dâhil oldukları bölgedeki mevcut duruma (statüko), içsel ve dışsal dönüşümlere ve büyük güçlerin bölgeye müdahale olanaklarına göre analiz eder. Buna göre yeni dünya düzeni, küresel eylemlerin yerel etkiler yarattığı küresel-yerelleşmeyi (glokalizasyon) körüklemiştir. Bu durum küresel nedenlerin farklı bölgelerde farklı sonuçlar yaratmasına neden olmuştur. Örneğin küresel bir neden bir bölgede çatışma yaratırken başka bir bölgede işbirliğini artırır.74 Kuram, bölgelerin tanımlanması, devletlerin ulusal güvenlik algı ve uygulamalarının tek-tip leştirilmesi gibi zafiyetlerine karşın, ulusal güvenliğin bölgesel niteliğini ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. 

_ Devletlerin Devlet Dışı Aktörler ile Güvenlik İlişkileri 

Devlet dışı aktörler, yukarıda da belirtildiği üzere birbirinden çok farklı yapılanmaları kapsar. Devletlerin bu aktörlerle olan ilişkileri bütünüyle ayrışık bir yapı arz eder. Ulusal güvenlik kavramının tanımlanmasını kolaylaştırmak bakımından, devletlerin bunlarla olan ilişkilerini; güvenlik sistemleri ve diğer aktör ve olgular olmak üzere iki inceleme biriminde ele alınmasında yarar vardır. 
Güvenlik sistemleri, ulusal güvenlikle doğrudan ilgisi olan Balkan Antantı, NATO, Varşova Paktı gibi uluslararası politik ve askeri kuruluşları; uluslararası barış ve istikrara katkı sağlayan BM, İslam Konferansı Örgütü, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Örgütü gibi küresel ve bölgesel uluslararası kuruluşları; INTERPOL, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu gibi uluslararası uzmanlık kuruluşlarını; Barış İçin Ortaklık, Akdeniz Diyaloğu, UNPROFOR, 1990 Körfez Savaşı Koalisyonu gibi uluslararası program, oluşum ve barışı destekleme harekâtı görevlerini; ulusal güvenliği doğrudan etkileyen Stratejik Silahların Sınırlandırılması Görüşmeleri, Avrupa Konvansiyonel Kuvvetler Anlaşması, Açık Semalar Anlaşması ve biyolojik ve kimyasal silahları, anti-personel mayınlarını yasaklayan sözleşmeler gibi anlaşma ve sözleşmeler ile güvenliğe dolaylı katkısı olan Cenevre Sözleşmeleri, Uluslararası Ceza Divanı, Eski Yugoslavya’da İnsan Hakları İhlallerini Yargılayan Ceza Mahkemesi, BM 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi gibi uluslararası kuruluş ve rejimleri kapsar. 

Ulusal güvenliğe etki eden diğer devlet dışı aktörler ile olgular arasında, ulustan daha küçük etnik, dini, feodal grupları; şirketleri, uluslararası ticari ve mali kuruluş ve düzenlemeleri; kültürel ve ekonomik uluslararası örgüt ve rejimleri; sivil toplum kuruluşları ve hükûmet dışı kuruluşlar gibi baskı ve çıkar gruplarını; kamuoyu, basın, yayın kuruluşları ve internet gibi bilgi tabanlı oluşumları; yasa dışı örgütlenmeleri ve bireyleri saymak mümkündür. 

Devletlerin kendi başlarına giriştikleri ulusal güvenlik faaliyetleri, kendini koruma (self defence) ve kendi başına hareket etme (selp-help) ile sınırlı iken güvenlik sistemleri, ortak güvenlik şemsiyesinden istifade olanakları bahşeder. Bununla beraber uluslararası güvenlik sistemleri, ulusal güvenliğin devlete ait olan tekil ve ikame edilemez özelliğini tek başına karşılayamaz. Uluslararası güvenlik sistemleri ikincil vasıtalar olup, devletlerin üzerinde bir nitelik taşımazlar. Çünkü asıl olan, ulusal çıkardır. Bu nedenle müttefiklerin ittifaka bakış açılarında farklılıklar olması yaygın ve doğaldır. Örneğin, SSCB’nin Afganistan’ı işgali ile başlayan gerginlik sürecinde (1979-1985) ABD’nin savunma harcamalarının İttifakın Avrupalı  üyelerinin toplam savunma harcamalarına oranı %81,38 olarak ABD üstünlüğünde gerçekleşmiş olup bu oran NATO’nun tarihindeki en büyük dengesizliğe işaret etmektedir.75 

Bu dönemde, Batı Avrupa ülkeleri, Sovyetlerden gelen doğal gaz nedeniyle silahlanmaya gitmeyerek gerginliği tırmandırmamış, Varşova Paktı’nın Orta Avrupa’daki devletlerine karşılıksız mali yardımlar yaparken Türkiye’ye yüksek faiz oranlarıyla borç vermişlerdir. Sonuç olarak uluslararası güvenlik sistemleri güçlerini devletlerden almakta olup, hali hazırda olduğu üzere yakın gelecekte de gücünü ulusal güvenlik sistemlerinden almayan bir uluslararası güvenlik düzeneğinin kurulması beklenmemektedir. Ulusal güvenliğe etki eden diğer devlet dışı aktör ve olgular ile devletler arasında, çatışan ve uyuşan karmaşık ilişkiler mevcuttur. Bu unsurları dikkate almayan ulusal güvenlik politikalarının başarı şansı ise zayıftır. 

_ Kimlik Düzeyi 

Kimlik düzeyi, bireysel, ailevi, genetik, dini, sınıfsal, ideolojik, ulusal vb. doğuştan gelen veya kazanılmış özelliklere göre kendini tanımlamaya ve başkaları tarafından tanınmaya ilişkindir. 

Var oluşun farkındalığını, ben/biz ve o/onlar fikrini yaratan kimlik, devletin yapılanmasını, işleyişini, gücünü, tehdit-çıkar algılamalarını ve güvenliğin ne şekilde sağlanacağı hususundaki tercihleri belirler. 

_ Bireysel Kimlik 

Bireysel kimlik, devletin temel unsurlarından halkın tanımlanabildiği en küçük birim olması ve toplumsal yapılanmanın temelini oluşturması bakımından ulusal güvenliğin başlıca belirleyenlerindendir. Bireysel kimlik, temel, evrensel, yaşa ve cinsiyete ilişkin kişilik hak ve özgürlüklerinin yaşanabildiği ölçüde toplumsal mutabakatın oluşumuna ve sürdürülmesine hizmet eder. Ulusal güvenliğin sağlanması, bireyin farklı kimliklerini ulus olma seviyesine çıkarabildiği ölçüde mümkün olur. Bireysel kimliğin bu derecesi, ulusal gücün unsurlarından insan gücünün niteliğini ve kuvvet çarpanlarını belirler. "İnsan kalitesi/niteliği/vasfı" olarak da isimlendirilen bu özellik, toplumsal yapılanmanın özünü oluşturur. Bireysel kimliğin desteklemediği hiçbir sosyal ve siyasal yapılanma kalıcı olamaz. Bu nedenle, etnik, dini, ulusal, ticari, mesleki kimlikler bireysel kimliği baskılar ya da kendi ferdini yaratır. Zayıf bireysel kimliğin tek tipleştirildiği, devletler halk ile devlet arasındaki meşruiyet ve yurttaşlık bağının kopuk olduğu devletlerdir. Bunlar daima iç tehdide maruz, dış tehdide karşı ise hassastırlar. 

_ Ulus Olmak 

Tarihsel kökeni, doğuştan kazanılan veya diretilen biyolojik, etnik, ailevi, dini vb. özeliklerden birini veya birkaçını içermiş olsa da ulus olma nosyonu, bunların dışında ve üzerinde, ortak geçmiş, ortak kültürel miras, geleceğe yönelik ortak umut ve amaçları haiz bilinç seviyesi ile sonradan yaratılan, geliştirilen ve bireylerin birbirleriyle ve devlet ile yaptığı toplumsal sözleşmenin ürünüdür. 

Ulus olma talebi, azaltılamayan, hatta ısrarla daha da büyük önem taşımaya devam eden etnik ve dinsel yakınlaşmalara aykırı düşer.76 

Başarılı bir biçimde yapılandırılmış ulusal kimlik, onu paylaşan insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırır; karşılıklı etkileşimlerine açıklık getirir ve varsayımların paylaşılması için bir zemin oluşturur.77 

Doğuştan edinilen farklı özellikleri bir bütünün parçası haline getirir. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

67 Topyekûn savaş: Ulusal bir toplumun, insanlarının ve maddi kaynaklarının çok büyük bir kısmını seferber ettiği ve ancak kendini savaşın doğasına özgü yıpranma, zarar ve yıkıma maruz bıraktığı takdirde başarı ümidi taşıyabileceği bir askerî çatışmadır (Poggi, op. cit., s. 150). 
68 Joseph S. Nye Jr, Küresel Çatışmayı ve İşbirliğini Anlamak. İstanbul, İş Bankası Yayınları, 2011, s. 47. 
69 Ibid. s., 3. 
70 Buzan vd. op. cit., s. vii 
71 Samuel P. Huntington, “America’s Changing Strategic Interests”, Survival, 33(Ocak/Şubat), 1991, s. 5-9. 
72 Jordan, vd. op. cit., s. 6. 
73 Ibid. s., 198-201. 
74 Barry Buzan, Ole Wæver, Regionsand Powers: The Structure of International Security. Cambridge University Press, 2003, s. 11-13. 
75 Ali Bilgin Varlık, Askeri ve Ekonomik Veriler Işığında NATO’nun Esnekliği”, Savunma Bilimleri Dergisi, Cilt 12, No. 20, s. 1-47. 
76 Poggi, op. cit., s. 38. 
77 Ibid. S. 37. 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder