5 Kasım 2020 Perşembe

AFGANİSTANDA BARIŞ MÜMKÜN MÜ.

 AFGANİSTANDA BARIŞ MÜMKÜN MÜ. 

Esedullah Oğuz,İran, Pakistan,Türkiye,Afganistan,Taliban,Hamid Karzai,11 Eylül 2001 olayları,Barış Mümkünmü,

AFGANİSTAN’DA BARIŞ MÜMKÜN MÜ? 
Esedullah Oğuz.*
*AFGANİSTAN VE ORTA ASYA UZMANI.,
EKONOMİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ 3 AYDA BİR YAYINLANIR 
YIL 9 SAYI 34 2016 / 2 
www.ekoavrasya.net

 


24 ARALIK 1979 TARİHİNDE KABİL RADYOSUNUN TOK SESLİ SPİKERİ ŞÖYLE DİYORDU: “ GECE IŞIKLARINIZI YAKMAYIN, PERDELERİNİZİ
KAPATIN VE SOKAĞA ÇIKMAYIN…”

 Başlıktaki soruya yanıt vermeden önce gelin isterseniz, bundan tam 37 yıl önce milyonlarca Afgan gibi beni de doğup büyüdüğüm ülkeyi terk etmeye zorlayan olayı anımsayalım. Beni doğduğum toprakları terk edip önce İran, Pakistan, sonra Türkiye ve en sonunda da Almanya’ya sürükleyen macera bir radyo anonsu ile başlamıştır. 24 Aralık 1979 tarihinde Kabil radyosunun tok sesli spikeri şöyle diyordu: “Gece ışıklarınızı yakmayın, perdelerinizi kapatın ve sokağa çıkmayın…”

11 Yaşında bir çocuk olarak o sırada bu sözlerin anlamını pek kavrayamamıştım. Ama ertesi gün sabahın ilk ışıklarıyla bisikletime atlayıp sokağa çıktığımda etrafta bir sürü yabancı asker vardı. Hepsi de sarışın, mavi gözlü ve açık tenliydi ve benim daha önce hiç duymadığım bir dilde konuşuyorlardı. 

 O sırada pek farkında değildim ama 10 yıl sürecek Sovyet işgali başlamıştı ve Afgan halkı işgalden sonra da on yıllarca sürecek olan ve etkileri halen devam eden bir çileye ve toplumsal kargaşaya sürükleniyordu.

    Aradan 40 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen Afganistan hâlâ barıştan, özellikle de herkesin özlemini çektiği kalıcı barıştan epey uzak görünmektedir. 
Başta başkent Kabil olmak üzere ülkenin belli başlı kentleri gün aşırı büyük çaplı patlamalarla sarsılırken; kırsal bölgelerin tamamına yakını Taliban ve IŞİD  yanlısı güçlerin elindedir. Ekonomi tamamen dışa bağımlı ve cumhurbaşkanından sıradan bir polis memuruna kadar Afgan devlet kademesindeki tüm görevlilerin maaşları ve diğer masrafları Batılı donörler tarafından karşılanmaktadır. Günde 2 dolara iş bulamayan Afgan vatandaşları, özellikle de gençerkekler iş, aş ve yeni bir yaşam için akın akın yurt dışına gitmektedir. Ve Avrupa’nın kapısına dayanan Afganlar, Suriyelilerden sonra ikinci büyük mülteci grubunu oluşturmaktadır.
    Peki, Afganistan nasıl oldu da bu hale geldi? 
Bu soruyu yanıtlamak için son 15 yıldaki gelişmeleri kısaca özetlemekte yarar var. 
Tüm dünyayı sarsan 11 Eylül 2001 olaylarından hemen sonra Ekim 2001’de Taliban iktidarının devrilmesini Afgan halkı büyük bir sevinçle karşılamıştır.
    Özellikle Aralık 2001’deki Bonn Konferansı’nda genel uzlaşı yoluyla Afganistan’da yeni bir yönetim oluşturulduktan sonra gerek Afgan gerekse dünya kamuoyunda, Afganistan’ın geleceği konusunda büyük umut oluşmuştur.
    Yeni devlet başkanı Hamid Karzai, karanlık günlerin geride kaldığını, Afganistan tarihinde temiz bir sayfanın açıldığını ve yeni bir dönemin başladığını ilan etmiştir.
    30 yılı aşkın bir süreden beri yurt dışında, özellikle ABD ve AB’de yaşayan Afganlar  akın akın eski ülkelerine dönmeye başlamıştır.
Batı’dan yüzlerce hükümet dışı yardım kuruluşu Kabil’de büro açıp çalışmalara başlamıştır. Yurt dışındaki Afgan kökenli işadamları yabancı ortaklarla Afganistan’da fabrika, GSM şirketleri, medya kuruluşları gibi büyük çaplı yatırımlar yapmışlar ve ülkede kısa sürde dikkate değer bir özel sektör oluşmuştur. 
   Yüzlerce tv ve radyo istasyonu, yüzlerce gazete ve dergi açılmış ve yayına başlamıştır. 2001-2005 arası Afgan halkı umut doluydu ve yeni yönetime tam destek verdi.
Ancak bu dönemde yeraltına çekilen Taliban yeniden toparlanmakla meşguldü.

O yıllarda ben de Nato danışmanı olarak Kabil’de görev yapıyordum ve eski ülkemdeki gelişmeleri herkes gibi büyük bir umut ve hevesle izliyordum.

Ülkede temiz bir sayfa açacağını söyleyen devlet başkanı Hamid Karzai tam da bu sırada vahim bir hata yapmıştır. Eski dönemde yol kesen, adam öldüren, fidye için insan kaçıran, kısacası her türlü yasadışı işe bulaşan savaş ağalarını, eski komutanları, aşiret reislerini ve uyuşturucu baronlarını kontrol altında tutmak için hükümete almış; kimisini bakan yapmış kimisini de vali, ordu komutanı, emniyet müdürü gibi önemli mevkilere getirmiştir.

    Ama maalesef evdeki hesap çarşıya uymamıştır.

Savaş lordları, eski komutanlar ve aşiret reisleri, eskiden yaptıkları yolsuzlukları bu kez devletin resmi yetkisini kullanarak yapmaya başlamıştır. 
  Mesela 1990’lı yıllarda insanları soyup soğana çeviren eski bir komutan, 2005’te Kabil emniyet müdürü olarak eski mesleğini bu kez daha sistematik 
bir şekilde sürdürmeye başlamış; başkentteki zengin ailelerden para almak için polis bünyesinde özel timler oluşturmuştur.

    Bu timler geceleri zenginlerin evlerine baskınlar yaparak veya onların çocuklarını kaçırarak komutanları için para toplamaya başlamıştır.
Aynı şekilde ordu generali olanı eski bir savaş lordu, yüklü meblağlar karşılığında ordu araçlarıyla uyuşturucu baronlarının mallarını taşımaya
başlamıştır. Kimse de bir generalin konvoyunu durdurmaya veya aramaya cesaret edemediği için mallar ülkenin bir ucundan diğer ucuna rahatlıkla 
taşınabilmiştir.
-Böylece 2005’ten itibaren Karzai hükümeti gözden düşmeye, umutların yerini karamsarlık almaya başlamıştır.
Ve ilginçtir ki; aynı yıl Taliban yeniden bir umut olarak ortaya çıkmış; Kabil yönetiminden hayal kırıklığı yaşayan sıradan Afganlar yeniden Taliban’a yönelmeye başlamıştıı. Bir Afgan taksici bu durum, o yıllarda şöyle açıklamıştır: “Taliban döneminde açtık, fakirdik, kimse bize yardım etmiyordu ama en azından güven vardı, kendimizi güvende hissediyorduk. Mesela Taliban iktidarında insanlar bir çuval parayla bir köyden diğerine rahatça gidebiliyordu.
Şu anda ise güpegündüz insanlar kaçırılıyor, kadınlar sokağa çıkmaya korkuyor ve polis dahil kimseye güvenimiz kalmadı.”
   Böylece Taliban birkaç yıl içinde Afganistan’da büyük bir güç ve halkın önemli bir kesimi için yeniden umut haline gelmiştir. Aslında Taliban’ın 
güçlenmesindeki en büyük etkenlerden biri, Kabil’de halkın güvenine layık güçlü bir hükümetin kurulamamış olmasıdır. Kabil’deki yöneticiler
ne kadar gözden düşerse ve ne kadar çok yolsuzluğa bulaşırsa, Taliban o kadar güçlenmiştir. Diğer bir deyişle, Taliban şu ana kadar Afgan yönetiminin beceriksizliğinden beslenmiştir. Yoksa Taliban’ın ortaçağı andıran düzenini Afgan halkının gözünde cazip kılan başka bir şey yoktur.

KABİL’DEKİ YÖNETİCİLER NE KADAR GÖZDEN DÜŞERSE VE NE KADAR ÇOK YOLSUZLUĞA BULAŞIRSA, TALİBAN O KADAR GÜÇLENMİŞTİR.

   Taliban’ın güçlenmesinde ve popüler hale gelmesinde rol oynayan bir başka etken de NATO ve Amerikan güçlerinin üst üste yaptıkları hatalar ve 
uluslararası yardımların bir türlü ihtiyaç sahiplerine ulaşamamasıdır.
    Son 15 yılda sayıları 10 bine yaklaşan sivil Afgan, NATO ve Amerikan hava saldırılarında can vermiştir. Bu da, yakınlarını koalisyon güçlerinin saldırılarında kaybeden Afgan köylülerinin Taliban’ın saflarına katılmasıyla sonuçlanmıştır. Aynı şekilde dışarıdan gönderilen yardımların Afganistan’da halka ulaşmadan çarçur edilmesi ve üst kademelerde bölüşülmesi de, halk nezdinde hayal kırıklığı yaratmıştır.
    Oysa son 15 yılda Afganistan için toplanan dış yardımın tutarı 30 milyar doları bulmaktadır.
Bu rakamın üçte biri bile ihtiyaç sahiplerine ulaşmış olsaydı, Afganistan’ın en önemli sorunlarından birini teşkil eden işsizlik ve fakirlik çözülmüş olacaktı.
Kısacası; Batı’nın 2001’den sonra öngördüğü Afganistan’ı Taliban ve El Kaide artıklarından temizleme ve mümkün olduğunca müreffeh bir ülke yaratma planı hayal olmaktan öteye gidememiştir.
    Karzai’nin 13 yıllık başarısız iktidarından sonra 2014 Eylül’de ABD’nin baskısıyla oluşturulan koalisyon hükümeti de eski yönetimin hatalarını
tekrarlamaya başlamıştır.
    Gerek Cumhurbaşkanı Eşref Gani gerekse ortağı Dr. Abdullah, halk nezdinde geniş bir tabana sahip olmadıkları için seçimler sırasında kendilerine milyonlarca oy getiren eski savaş ağalarıyla ittifak yapmak zorunda kalmışlardır. Böylece savaş ağaları daha da güçlenerek yönetime dönmüşlerdir. 
Zira gerek Karzai’nin eski kabinelerinde dışişleri bakanı olarak görev alan Dr. Abdullah gerekse maliye bakanlığı yapan Gani; çürük, gözden düşmüş eski 
yönetimin birer ürünüdür. Bu yüzden kaolisyon hükümetinin kuruluşunun üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen ülkede hiçbir şey rayına oturmuş değildir, aksine her şey daha da kötüye gitmektedir. Mesela kabinenin oluşturulması, parlamento hükümetin her adayını reddettiği için, bir yıldan uzun sürmüş ve savunma bakanlığı gibi bazı kilit makamlara hala atama yapılamamıştır. 2014 sonunda ABD liderliğindeki NATO gücü büyük ölçüde çekildiği için Afgan hükümeti, Taliban’ın giderek artan saldırılarıyla baş etmekte zorlanmış; Taliban büyük kent merkezlerine doğrudan saldırılar düzenlemeye başlamıştır.
TALİBAN, ÜLKENİN PEŞTUNLAR TARAFINDAN YÖNETİLMESİNİ İSTEMEKTE; TACIK, ÖZBEK, HAZARA VE TÜRKMEN GİBİ KUZEYLİ
GRUPLAR İSE ÜLKENİN ESKİSİ GİBİ SADECE PEŞTUNLAR TARAFINDAN YÖNETİLMESİNE ŞİDDETLE KARŞI ÇIKMAKTADIR.
    Taliban ile yıllardır gizli ve açık kanallardan sürdürülen barış görüşmelerinde şu ana kadar bir arpa boyu yol alınabilmiş değildir.
Barışı görüşmek için NATO ve Amerikan birliklerinin ülkeden ayrılmasını şart koşan Taliban, bu şart 2014 sonunda yerine getirildiği halde, barışa yanaşmamakta, aksine bu kez başka şartlar öne sürmektedir. Buradaki en önemli sorun elbette ki, Taliban’ın iktidarı kuzeyli gruplarla paylaşmayı bir türlü içine sindirememesidir. Ülke nüfusunun yaklaşık % 40’ını oluşturan Peştunlara dayanan Taliban, eskiden olduğu gibi iktidara tek başına sahip olmak istemektedir. Afganistan, 1747’de kurulduğundan beri 1929-1930 ve 1992-94 yıllarındaki bir iki yıllık Tacik iktidarı hariç hep Peştunlar tarafından tek elden yönetilmiştir. Taliban, bu geleneğin sürdürülmesi konusunda ısrar etmektedir. 

EKO  GÖRÜŞÜ..., KABİL’DEKİ YÖNETİCİLER NE KADAR GÖZDEN DÜŞERSE VE NE KADAR ÇOK YOLSUZLUĞA BULAŞIRSA, TALİBAN O
KADAR GÜÇLENMİŞTIİR. 

   Oysa Afganistan 2001 Aralık’tan beri tüm etnik toplulukların nüfusları oranında temsil edildiği bir hükümet tarafından yönetilmektedir.
Tacik, Özbek, Hazara ve Türkmen gibi kuzeyli gruplar ise ülkenin eskisi gibi sadece Peştunlar tarafından yönetilmesine şiddetle karşı çıkmaktadır.

    YENİ DEVLET BAŞKANI HAMİD KARZAİ, KARANLIK GÜNLERİN GERİDE KALDIĞINI, AFGANİSTAN TARİHİNDE
TEMİZ BİR SAYFANIN AÇILDIĞINI VE YENİ BİR DÖNEMİN BAŞLADIĞINI İLAN ETMİŞTİR.

Görüldüğü gibi, Afganistan’da barışa giden yolda önemli engeller bulunmaktadır.
Barışı tıkayan engellerden biri de komşu ülkelerin, özellike de Pakistan’ın, Kabil’de kendi yandaşı bir yönetimi iş başına getirme emelidir. Bu sayede Pakistan, büyük düşmanı Hindistan’a karşı çok arzuladığı stratejik derinliği de elde etmiş olacaktır. 
Pakistan bu amacına, 1990 ortalarında Taliban’ın Afganistan’da iktidarı ele geçirmesiyle ulaşmıştır. Ancak 2001’deki 11 Eylül terör saldırıları Pakistan’ın Afganistan’daki tüm kazanımlarını ve planlarını altüst etmiştir. Buna karşın Pakistan hala bu eski hedefinden vazgeçmiş değildir.
Zira İslamabad yönetimi, güneyinde büyük komşusu Hindistan, kuzeyinde küçük komşusu Afganistan, yani iki düşman ülke arasında kendisini sıkışmış ve huzursuz hissetmektedir. Sözü kısası, Afganistan’da kalıcı barışı tesis etmek için Pakistan’ın kaygılarının giderilmesi şarttır. Sonuç olarak, 40 yıla yakın bir zamandır Afganistan’da kalıcı barış ve istikrar, devam eden kan ve gözyaşı nedeniyle ulaşılması zor bir hayal olmaya devam etmektedir

 EKONOMİK VE STRATEJİK ARAŞTIRMALAR DERGİSİ 3 AYDA BİR YAYINLANIR 

YIL 9 SAYI 34 2016 / 2 
www.ekoavrasya.net

 ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder