14 Nisan 2015 Salı

35 Milyon İnsan Fakirlik Sınırında




35 Milyon İnsan Fakirlik Sınırında



Altınoluk 

2001 - Eylul, 
Sayı: 187, 
Sayfa: 009


Türkiye uzun yıllardır krizlerle yaşayan bir ülke. Neredeyse bir krizin etkileri bitmeden yenisi yaşanıyor. Ekonomik krizler toplumda derin yaralar açıyor. İşsizler ordusu çığ gibi büyüyor. İş bulabilenlerin ise büyük çoğunluğu devletin ilân ettiği ‘açlık sınırı'nın altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Yatırımlar duruyor, üretim azalıyor ve ülke ekonomisi her yıl küçülmeye devam ediyor. Borçlar, borç faizleri, enflasyon, devalüasyon, yolsuzluk, hortumlama, yoksulluk, açlık, işsizlik gibi kavramlar gündemin birinci maddesi. Bunların sonucu iflah olmaz bir ekonomik tablo ve ‘sosyal patlama'ya doğru giden bir toplum manzarası...
Her kriz döneminde olduğu gibi son ekonomik krizde de Türkiye ağır bir bedel ödemek zorunda kaldı. Bütün makro ekonomik göstergeler hızla aşağıya doğru geriledi. Zaten iyi olmayan ekonomik durum daha da bozuldu. Kriz, toplumun bütün kesimlerini etkiledi. Ancak dar gelirli aileleri çok daha kötü etkiledi. Büyük şehirlerde ellerinde poşetlerle pazar artıklarını toplamak için, pazarın dağılmasını bekleyen insan sayısındaki artış acı bir tablo oluşturuyor.

VE RAKAMLAR...

Kriz olumsuz etkilerini bütün verilerde gösterdi. Ama en önemli kayıpları kişi başına milli gelir ve gelir dağılımı kalemlerinde yaptı.
Türkiye ekonomisinin yaşadığı en büyük kriz her Türk vatandaşının cebinden 739 dolar aldı. 2001
yılında 3 bin 242 dolara çıkması beklenen kişi başına milli gelir devalüasyon nedeniyle 2 bin dolar seviyesine indi. Devalüasyon nedeniyle bir gecede yüzde 40 fakirleştik. Kişi başı milli gelir 7 yıl geriye gitti ve kişi başına milli gelir sıralamasında dünyada 89'uncu sıraya geriledi.


GELİR DAĞILIMI ÇOK BOZUK

DİE tarafından yapılmış olan çalışmalara göre, nüfusun en yoksul yüzde 20'lik kesimi ulusal gelirden yalnızca yüzde 4.9 oranında pay alabilmekte, en varlıklı yüzde 20'lik kesim ise gelirin yüzde 54.9'unu almakta.
Kişi başına yıllık geliri 32 bin dolara ulaşan üst gelir grubu ile geliri 481
dolarda kalan alt gelir grubu arasındaki fark 66 kata ulaşıyor. Bu fark yüzde beşlik dilimlere göre böyle. Yüzde 1
'lik dilimler gözönüne alındığında en üst yüzde 1
'lik gelir grubu ile, en altta yer alan yüzde 1
'lik gelir grubu arasında 236 kat fark var.


AÇLIK SINIRI 271 MİLYON


Yıllardır yaşanan yüksek enflasyon nedeniyle bir ailenin asgari geçim standardı sürekli yükseliyor. Kamu Çalışanları Sendikaları Konfederasyonu (Kamu-Sen) Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Merkezi'nin yaptığı araştırma sonucunda 4 kişilik bir ailenin 2001
Temmuz ayı yoksulluk sınırının 797 milyon 658 bin lira ve açlık sınırının da 271
milyon 393 bin lira olduğu açıklandı. Bu endeks kabul edildiğinde Türkiye'de 35 milyon insan ‘açlık sınırı'nın altında yaşıyor. Devletin belirlediği asgari ücretin 1
22 milyon olduğu gözönüne alınırsa ‘açlık sınırı'nın ne kadar altında yaşandığı kendiliğinden ortaya çıkar.


İŞSİZLİK

İnsanları en çok etkileyen işsizlik. Çünkü aile fertlerinin hepsi doğrudan işsizlikten etkileniyor. İşini kaybeden bir babanın evden çıkarken çocuklarına "işe gidiyorum" diyerek iş aradığını anlatması yürekleri parçalıyor. Ama bu babaların iş bulma umudu neredeyse hiç yok.
DİE yaptığı araştırmalara göre yılbaşından bu yana işten çıkarmalar hızla arttı. Ocak ayında 1
milyon 451
bin olan resmi işsiz sayısı Temmuz sonunda 3 milyona yaklaştı. Kasım krizinden sonra resmi rakamlara göre 1
milyon 608 bin kişi işinden ayrılmak zorunda kaldı. DİE, günde 3 bin 222 kişinin işsizler kervanına katıldığını belirtiyor. Resmi olmayan rakamlara göre toplam işsizlerin 4 milyona yaklaştığı dile getiriliyor. İşsizlik verilerinde son dönemde farklı bir karakter daha dikkat çekiyor. Eskiden vasıfsız işçiler işsiz kalırken son dönemlerde daha çok ‘beyaz yakalılar' denilen üniversite mezunları işsiz kalıyor. Son bir yılda ‘beyaz yakalı' işsiz sayısında yüzde 40 artış oldu. Toplam işsizler içinde yüzde 1
4 artışla elektrik ve elektronik mühendisleri işsizler ordusu içinde birinci sırada yer alıyor.

Tabii bunlar resmi rakamlar. Gerçek rakamların çok daha yüksek olduğunu söylemeye bile gerek yok.

İSO'YA GÖRE SANAYİ BİTİYOR

İstanbul Sanayi Odası üyeleri arasında yaptığı bir anket ekonomiyle ilgili çok kötü bir tablo ortaya koyuyor. İSO'nun Ekonomik Durum Tespiti Anketi sanayi de rekor büyüklükte üretim gerilemesi yaşadığını ortaya koyuyor. Rapordan bazı tesbitler şöyle:
Sanyide kapasite kullanımı yüzde 43'e geriledi.
1
00 firmadan 73'ü finansman darboğazında.

1
00 firmanın 70'i bankalarla borçlarını ödeme hususunda anlaşamadı.

1
00 firmanın 62'sinde üretim geriledi.

1
00 Firmadan 63'nün satışları düştü.

1
00 çalışandan 8'i işsiz kaldı.

İmalat sanayinin % 57'si zarar etti.
Krizden sonra üretim daralması artarak devam etti ve Haziran ayında eksi 1
2 oldu.


GAYRİ SAFİ MİLLİ HASILA GERİLEDİ

Son krizle GSMH'da büyük düşüş bekleniyor. Gayri safi milli hasıla (GSMH) 1
998 yılında 205 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. GSMH, 1
994 krizinde 1
31
milyar dolar olmuştu. 1
990-2000 döneminde 1
52 milyar dolarla 205 milyar dolar arasında dalgalı bir seyir izleyen GSMH, 2001
yılında 21
5 milyar dolar olarak hedeflenmişti. Ama devalüasyon nedeniyle yeniden 1
50-1
60 milyar dolar seviyelerine inecek.

Krizle birlikte 2001
yılında Türkiye ekonomisi yüzde 7 oranında küçülecek.


TÜRKİYENİN BORÇLARI HIZLA ARTIYOR...

Türkiye dünyanın en önemli borçlularından birisi. Dünya Bankası istatistiklerine göre milli gelirle kıyaslandığında borç yükü açısından Endonezya, Rusya ve Türkiye ilk sıralarda bulunuyor.
1
984 yılında Türkiye'nin dış borçları 21
milyar dolardı. Bugün 1
1
5 milyar dolara çıktı. Dış borçlarımız her yıl yüzde 1
1
büyüyor. Borçlar milli gelirden daha hızlı büyüdüğünden, borçların milli gelire oranı da büyüyor. Bugün için, her bir vatandaşa, her doğan çocuğa dış borçlardan düşen pay 1
750 dolar.

Hazine müsteşarlığı verilerine göre Türkiye'nin iç borçları çok hızlı şekilde artıyor. 2001
Haziran sonu itibariyle toplam iç borç stoku 90 katrilyon liraya çıkmış durumda. İç borç rakamları içinde önemli bir kalem daha dikkat çekiyor. Türkiye son bir yıl içerisinde kamu bankalarının görev zararı ve batık bankaların zararlarını karşılamak için 47.1
katrilyon lira görev zararı üstlendi. 90 katrilyon bugünkü kurdan yaklaşık 65 milyar dolar ediyor. İç borçlardan kişi başına düşen pay 1
000 dolar. Dış borçlardan kişi başına düşen 1
750 doları da buna ilave edersek klasik tabirle ‘her doğan bebek' 2750 dolar borçlu doğuyor.

Son on yılda ödenen borç faizleri toplamı ise Türkiye'nin bir yıllık Gayri Safi Milli Hasılasından fazla. Bu dönemde 1
57 milyar dolar iç borç faizi, 49 milyar dolar da dış borç faizi ödemek zorunda kaldı Türkiye. Kısaca bütün Türkiye son bir yıl boyunca tamamen borç faizlerine çalıştı.

Türkiye'nin 2001
yılı içindeki kritik konusu borç geri ödemeleri olarak tesbit ediliyor. Hükümetin IMF ile yaptığı anlaşmanın uygulanabilmesi bir yerde buna bağlı. Ama ödenecek rakamların büyüklüğü herkesi korkutuyor. Hazinenin hesaplamalarına göre 2001
yılı sonuna kadar devlet 79 milyar dolar borç geri ödemesi yapacak. Son dönemlerde artan borçlarla toplam borcun Gayri Safi Milli Hasıla'ya (GSMH) oranı yüzde 58'den yüzde 83'e çıkmış durumda. Dışborçların oranı yüzde 1
8.8'den yüzde 22,8'e, içborçların oranı yüzde 41
'den yüzde 60,9'a yükseldi. Sadece iç borç toplamına baktığımızda ise çarpıcı bir tesbit daha yapmak mümkün. İç borç toplamı ilk defa, Türkiye'nin 80 katrilyon olan Konsolide Bütçesini geçmiş oldu. Uzmanlara göre bu trend devam ederse kısa bir süre sonra toplam borçlar, GSMH'ya ulaşıp, geçecek.


TÜRKİYE DÜNYA SIRALAMASINDA GERİLİYOR.

Yaşanan krizler Türkiye'yi gelişmişlik kriterlerine göre hızla aşağılara doğru düşürüyor. Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası ve DİE istatistikleri Türkiye'nin dünya sıralamasında gün geçtikçe gerilediğini ortaya koyan rakamlar sunuyor. Rakamlar hiç sevindirici haberler vermiyor.
Türkiye, milli gelir büyüklüğünde dünyada 22'nci,
Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 89'uncu,
Gelir dağılımı adaletinde 1
70'inci,

İnsani kalkınma endeksi sıralamasında 69'uncu,
Sağlık harcamalarında 64'üncü,
Eğitim harcamalarında ise 1
05'inci sırada.


SÜREKLİ KRİZ GÖRÜNTÜSÜ ULUSLARARASI İLİŞKİLERE ZARAR VERİYOR.

Ekonomik krizlerin başka olumsuz bir yönü daha var. Türkiye'nin krizden çıkmayan ülke görüntüsü uluslararası ilişkilerde de zorluyor.
Ekonomik krizin derinleşmesi Türkiye'yi kolay marke edilen bir ülke konumuna sokuyor. Bir yerde borçlu olduğu ülkelerin dümen suyunda gitmek zorunda kalıyor. IMF, Dünya Bankası ve Amerika eksenli politikalar uygulanıyor görüntüsü hakim. Hatta ülkenin zayıf ekonomik görüntüsü ekonomik olmayan uluslararası ilişkilerde de kendini hissettiriyor ve Türkiye'nin menfaatine olmayan kararların altına imza atmaya zorluyor.

TOPLUMSAL İLİŞKİLERİ DE ETKİLİYOR.

Ekonomik krizin genel ekonomik göstergelere yansıyan etkileri yanında, olumsuz sosyal etkilerini de görmek gerekiyor. İşlerin uzun süre bozuk gitmesinin ticaret ahlâkını bozucu etkileri göz ardı edilmemeli. İnsanların toplumla ve ailesi ile ilişkilerinde uyumsuzluklar kriz dönemlerinin bilinen vakalarından diğer birisi. Hırsızlık olaylarında, cinnet hadiselerinde ve cinayet sayılarındaki artışlar olayın daha acı bir boyutu. Araştırmalara göre son bir yıl içinde bütün üretim kalemleri düşerken içki üretimi ve tüketimi yüzde yüz oranında artmış. Ekonomik krizlerin bunun gibi diğer olumsuz yanlarını da görüp tedbirler almak gerekiyor.
Ortaya çıkan genel ekonomik tablo ümitvar veriler içermiyor. Türkiye'nin gelişmesi ve kalkınmasıyla ilgili bir vizyonun olmaması da ayrı bir eksiklik. Ama Anadolu insanının sabır, şükür ve infak hassasiyetinin bu dar zamanda bereketlere vesile olacağı unutulmamalı.




..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder