2 Nisan 2015 Perşembe

KONTRGERİLLANIZI ALIN, DERİN DEVLETİMİ VERİN.,



KONTRGERİLLANIZI  ALIN,  DERİN DEVLETİMİ VERİN.,




GÖKÇE FIRAT,
06.02.2006



"Kontrgerillanızı" alın,
"derin devletimi" verin!

Kontrgerilla tartışmasına devam...
Geçtiğimiz sayıda bu sütunda kontrgerillaya karşı olanların cephelerini Washington’a ve Brüksel’e dönmeleri gerektiğini söylemiştik. Ne demek istediğimizi biraz daha ayrıntılı olarak burada ele alalım ki, Kurt izi bırakan  itleri tanıyalım.





"Yankee go home" diyen kızlar    











Amerikalı subaylardan komünizm eğitimi



Önce basit bir tanımlama. Kontrgerilla, tüm dünyada NATO konsepti çerçevesinde, sözde “komünizm tehdidi ve işgali”ne karşı, NATO’ya üye ülkelerin orduları içinde kurulan bir birimdir. Amacı komünizmle mücadeledir. Adı gladiodur. Ya da bizde bilindiği şekliyle kontrgerilladır.

Dev-Genç CIA'nın avucunun içindeydi








ABD tarafından tasarlandığı ve kurulduğu şekliyle kontrgerilla budur. Ancak ABD talimnamelerinde “komünizmle mücadele ve komünist işgale karşı vatan savunması” olarak konulan kavramın biraz sorgulanmaya ihtiyacı var ki, işin düğüm noktası da bu. ABD komünizmle mücadele ederken sadece komünist rejimleri değil, aynı zamanda ABD’ye karşı tarafsız, bağımsız, ulusal bir yol izleyecek ülkeleri de “komünizmin dış çemberi” olarak değerlendirir.

Tuncay Çelen: Kontrgerilla cezaevinde işbirliği önermişti







Yeni Çağ’da Arslan Bulut’un Dev-Genç’i suçlayan yazıları. Kargaları bile güldürecek “ABD komünizm eğitimi veriyor” iddiasını özellikle tavsiye ediyoruz.

Alttaki küpür ise Zaman gazetesinden. Onların iddiası da ABD konsolosu Kommer’in arabasını yakan gençleri kontrgerilla ile irtibatlandırmak.

Dolayısıyla böyle bakıldığında “komünizm tehdidi” denilen şey ABD’nin güdümünde olmayan her şeydir! O nedenle de kontrgerilla örgütlenmesinin hedefi “komünizm tehdidi” ile savaşmakla sınırlı değildir. Aynı zamanda, komünizmin zemini olarak değerlendirilen her türlü, ulusal, bağımsızlıkçı düşüncenin de engellenmesidir.

Türkiye’deki uygulamasına baktığımızda 1952-1980 arası dönemde komünizme değil, Türkiye içindeki ulusal güçlere karşı bir kontrgerilla faaliyeti ile karşılaşırız.

Nedir bu faaliyet:
1- İktidara ABD yanlısı hükümetlerin gelmesini sağlamak.
2-“Toplumsal uyanış ekonomik gelişmeyi aşarsa” ABD yanlısı darbe ile ülke yönetimine el koymak.
3- Bağımsızlıkçı, Atatürkçü ve solcu ulusal aydınlara suikastler düzenlemek.
4- Toplumda yükselen ABD karşıtı gençlik muhalefetine karşı, ülkücü-şeriatçı suikast çeteleri örgütlemek.
Türkiye’nin 60-80 arası dönemi işte böylesi bir uygulama ile geçmiştir.
O dönem Türkiye’de kontrgerillaya karşı mücadele edenlerse sadece sol güçlerdir. Nedeni basittir: Kontrgerilla sola karşı sağcı ve Amerikancı bir örgütlenmedir.
Ancak kontrgerilla ile mücadele eden bir kısım Atatürkçü ve devrimci subaydan da özellikle bahsetmek gerekir. Çünkü ABD güdümündeki ordunun tertiplerini bu subaylar çok iyi biliyorlardı.

“Komünizm tehdidi”nden
“ulus devlet tehdidi”ne
Peki komünizm tehdidi ortadan kalkınca kontrgerilla ortadan kalktı mı?

Arslan Bulut









Sarp Kuray

Ülkücü-PKK işbirliği:
Arslan Bulut-Sarp Kuray


Arslan Bulut son dönemde solcuların kullanıldığını anlatan yazılar yazarken Sarp Kuray aynı tarzda röportajlar veriyor. Arslan Bulut’la Sarp Kuray arasındaki bir temas noktasını burada hatırlatalım. PKK’nın bölündüğü, Apo’nun ABD’ye karşı çıktığı türünden haberleri Arslan Bulut köşesinde yazmıştı. Haber kaynağı ise Sarp Kuray’dı. Apo, Sarp’ı güvendiği Türk milliyetçisi Arslan’a yollamış ve ben ABD’ye karşıyım diyordu. Sarp’ın adının aynı zamanda Apo’nun partisi için Apo’nun başkan adayları arasında geçtiğini de not edelim.


Elbette hayır. Çünkü “komünizmin dış çemberi” olarak görülen ulusal güçler ve düşünce artık komünizm tendidinin yerini almıştır. Yeni tehdit ulus devlet tehdididir!
O halde bu yeni NATO konsepti içinde kontrgerillanın izini sürelim.
Kontregerilla yeni dönemde kiminle mücadele edecektir?
1- Türkiye’nin ulus devlet yapısını koruyan, “komünizm tehdidi” palavrasının nasıl bir kandırmaca olduğunu Sovyetler’in yıkılması ile anlayan, esas tehdidin ABD’den geldiğini gören ulusal ordu güçleri.
2- Türk ulus devletini korumak için mücadele eden Atatürkçü, solcu, milliyetçi aydınlar ve toplumsal güçler.
Bu iki kuvvete karşı izlenen kontrgerilla operasyonu ise hem “gayrinizami harp” hem de “psikolojik harp” şeklinde sürdürülmüştür.
İşte 1980-2006 arası kontrgerilla faaliyetleri:
1- ABD tarafından örgütlenen PKK’nın etnik terörünün başlatılması.
2- PKK etnik terörüne destek çıkacak bir iktidarın yaratılması ve başa geçirilmesi.
3- ABD’ye karşı mücadeleye girişecek Ordu üst kademesinin tasfiye edilmesi ve yerine Amerikancı bir komuta kademesinin getirilmesi için Ordu içinde Amerikancı darbe.
4- Uğur Mumcu’dan başlayarak bir dizi suikastle Atatürkçü, solcu aydınların katledilmesi
5- Ordu ve halk içindeki ulusal direniş güçlerinin pasifize edilmesi için psikolojik harp.
Türk kontrgerillası: PKK, AKP, İHD...
1980 öncesinde Ordu içinde bir kısım kontrgerillacı üst düzey subay, onların kumanda ettiği MHP ve yandaşlarından devşirilme ülkücü çeteler ve iktidardaki sağcı güçlerle, onlara destekçi sağcı basın Türkiye’nin kontrgerilla güçleriydi.
1980 sonrasında ise durum değişmiştir. Türk Ordusu içindeki üst kademe subayların yerini doğrudan PKK almıştır. Bugün Türkiye’deki kontrgerilla üssü İmralı’dadır! PKK’nın şehir şebekeleri MHP’nin yerini almıştır. İktidardaki AKP, etnik terörü kollama görevi ile Ordu içindeki tepkiyi tasfiye ile görevlendirilmiştir.
Eskiden sağcı lider ülkücü katiller sokakta adam öldürürken “Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz.” diyordu şimdiki sağcı lider ise PKK ayrı bir devlet için savaşırken “Bana Türküm dedirtemezsiniz.” diyor. Bu iki üslup farkı bile kontrgerillanın hedefinin “sol”dan, “ulusal güçlere” nasıl geçtiğini göstermektedir!
Kontrgerillanın en büyük destekçileri ise çeşitli sivil toplum kuruluşlarıdır. Örneğin İHD bir kontrgerilla örgütü konumundadır. Devletle mücadele etme ve PKK’yı aklama misyonu ile mükemmel bir kontgerilla faaliyeti yürütmektedir.
Peki sadece İHD mi?
“301 kalksın” diyen aydınlar da, objektif bir şekilde kontrgerillanın savunucusudurlar. Ancak bunların büyük çoğunluğunun maaşlarının da Pentagon bütçesinden ödendiğini biliyoruz. Objektiflik burada parasal ranta dönüşmektedir.
Ve çok daha açık bir şekilde söyleyelim: Türkiye’de kontrgerilla ile mücadeleye çağıranlar, kesinlikle kontrgerilladır!
Kimler mi?
Mesela eski generaller. Şimdi anılarını yazan generallere bakın. Dün ABD emrinde cinayet işliyorlardı, şimdi işledikleri cinayetleri anılaştırarak suçu Türk Devletine yıkmakta, ABD’yi aklamaktadırlar. Demek ki hâlâ ABD için görevdedirler.
Yine biri sağcı biri solcu, iki eski Başbakan, Ecevit ve Demirel! Boşuna mı bugün ikisi de “derin devlet”e savaş açtılar sanıyorsunuz? Dün bu ikisi değil miydi ülkeyi kardeş kavgasına sürükleyen?
Psikolojik harbin hedefi Türk Ordusu
Kontrgerilla faaliyetini daha iyi anlamak için özellikle “psikolojik harp”i takip edebiliriz.
“Psikolojik harp”in temel hedefi Türk Ordusudur. Çünkü ABD’nin yeni dünya düzeni kavrayışında ulusal ordular hizadan çıkmakta ve ABD’ye tehdit oluşturmaktadır. Hele hele Türkiye’nin 90’lı yıllarla başlayan “sınırötesi” operasyonları ile birlikte Türk Ordusu ABD için bölgesel bir tehdit haline gelmiştir. İşte Türk Ordusu’nun zaptedilmesi ve yeniden hizaya sokulması ABD’nin temel hedefidir.
Bunun için ikili bir operasyon başlatılmıştır. Operasyonun askeri kısmı, ABD’nin silahlı provokasyonlarıdır. Türk Ordusu’na, silahlı bir savaş halinde ABD’nin Türk Ordusu’nu yeneceği gösterilecektir.
Bunun için ilk operasyon Süleymaniye’deki “çuval geçirmeydi”. Hemen ardından Şemdinli geldi. Tabi bu arada özellikle Gazi Mahallesi’ndeki ayaklanmayı da unutmayalım. Bu tür askeri operasyonlarla ABD, Türk Ordusu’na iki seçenek sunmaktadır: Benimle savaşacaksan, bunları göze almalısın, yok benimle savaşmayı göze almayacaksan, benim istediklerimi yap!
Bu konuda ABD’nin tehditleri algılanmıştır. Ancak algılamanın sonucu, “Türkiye için en kötü seçenek ABD ile savaşmaktır.” sonucuna varılması olmuş ve Türk Ordusu’nun en üst komutası ABD’ye boyun eğmiştir. Bu, kontrgerilla operasyonunun askeri alanında ABD’nin başarısıdır. Bu başarıya, ABD ile mücadele kararlılığı sergileyen komutanların emekli edilerek tasfiyesini de ekleyin. Geriye kalan kontrgerilladır.
Türk Ordusu elbette eski 1980 Ordusu değildir. Artık her Türk subayı Amerikan düşmanlığı ile yetişmektedir. Dolayısıyla üstlerde birileri istediği kadar ABD ile dostluk köprüleri kursun, alttan ABD ile savaşacaklar gelmektedir.
Bugün Türk Ordusu’nu hedef gösterenler, kontrgerilla Türk Ordusu’dur diyenler, farkındaysanız bula bula bir astsubayla bir uzman çavuş buluyor! Sizce bunda bir gariplik yok mu?
Eğer Türk Ordusu içinde kontrgerilla arıyorsanız, bu çok kolaydır: ABD’de Pentagon’da, Brüksel’de en fazla çalışan ve en üst düzeydeki komutanı bulun ve sorun: “Kontrgerilla mısın, değil misin?”
Bakalım ne cevap verecek!..
Kontrgerillanın basın örgütlenmesi
Psikolojik harp kısmı ise son derece organize ve büyük çaplı bir operasyondur. Neredeyse tümüyle tüm medya da kontrgerillanın basın şemasının içindedir!
1- Özgür Gündem:
Bu gazete doğrudan PKK adlı kontrgerilla şebekesinin yayın organı olarak çıkmaktadır. Gazete, halkı Türk Devleti ve Ordusuna karşı ayaklanmaya sevketmekte ve bunun haberleşme aracı olarak kullanılmaktadır.
2-Büyük medya:
Hürriyet, Milliyet, Sabah, Radikal, Vatan gibi büyük gazeteler, büyük bir titizlikle Ordu’yu ve ulusal güçleri yıpratan yayın yapmaktadır. Ancak bu yıpratma yayını sanki aslında Ordu’yu korumak ve içindeki pisliklerden kurtarmak için yapılıyormuş izlenimi yaratmaktadırlar.
Mesela Hürriyet bu konuda psikolojik harbin iyi örneklerini sergilemektedir. “Türk askerine çuval geçirilmesinin intikamını aldık” haberi ile ABD’ye karşı tepki dizginlenmekte, mevcut Ordu kademesi korunmaktadır. Yine aynı şekilde PKK ile mücadele özellikle övülmekte, Osman Pamukoğlu’nun kitabı göklere çıkarılmaktadır.
Ama tüm bu ABD ve PKK karşıtı yayınların hemen peşi sıra kontrgerilla yayını, ve o yayın da sola vuracak, CHP’ye vuracak şekilde yapılmaktadır.
OYAK’tan, Şemdinli’ye her türlü konuda büyük medya alttan alta Ordu düşmanlığını bilinçaltına yerleştirmektedir.
3-Vakit, Zaman, Yeni Şafak türü Şeriatçı basın:
Şeriatçı basın tümüyle ABD güdümündedir. Açık Ordu düşmanlığı yapmakta, Ordu’yu küçük düşürecek en ufak fırsatı bile kaçırmamaktadır.
Şeriatçı basının psikolojik harpte özel bir misyonu da Türk kimliğine karşı açılan savaşın azılı bir destekçisi olmasıdır. PKK terörünün meşrulaştırılması da bu basına düşmektedir.
4- Akşam, Yeni Çağ türü sözde “ulusal” basın:
Akşam grubu Türk milliyetçiliğinin yükselişini dizginlemek ve bunu AKP iktidarına mahkum etmek için çıkarılmıştır. Çıkaran sermaye grubunun AKP ile arası iyidir. Ve açıktan Amerikancılık yapmaktadır. Akşam grubunun özel misyonu Türk milliyetçilerine makul olmayı önermesi, uslu olmaya çağırmasıdır.
Yeni Çağ ise 80 öncesinden bildiğimiz ülkücülerin gazetesidir. Türk milliyetçiliği görünümünde ülkücülük, sol düşmanlığı yapmaktadırlar. Hedefleri yükselen Amerikan karşıtlığını Rusya’ya kanalize ederek tam bağımsızlığı engellemektir.
İki örnek: Arslan Bulut-Sarp Kuray
Psikolojik harbi iyi kavramak için iki örnek üzerinde analiz incelemesi yapalım.
Birinci aktör: Arslan Bulut
Yeni Çağ yazarı. Ülkücü, ama ülkücüler içinde “sol”la diyaloğu başlatan isim. Kızıl Elmacı.
Arslan Bulut, Türk milletinin yükselen milliyetçiliğinin Atatürkçü, solcu bir ideolojik zemine kaymaması için özel görevlendirilmiştir. Bu nedenle Rusya’ya, Çin’e ve dış güçlere karşı olan solculara düşmandır, ama Maocu, Rusçu solcularla dosttur!
Son bir aydır köşesinden Dev-Genç’e, Deniz Gezmiş’e küfürler etmekte, onların kullanıldığını iddia etmektedir.
Peki neden bunları şimdi yazmaktadır?
Çünkü Türkiye’de herkes sağcıların, ülkücülerin ABD tarafından kullanıldığını, bunların kiralık katiller olduğunu, piyon olduğunu görmüştür. İnsanlar ve özellikle ülkücü kökenden gelenler bizi ABD kullandı, şimdi de bir kenara attı demektedir. Bilinçlerde solcuların haklı olduğu canlanmaktadır.
Böylesi bir ortamda, ABD askeri açıran Deniz Gezmiş, Vietnam Kasabı Kommer’in arabasını yakan ODTÜ’lü Devrimci Gençler, İsrail elçisini öldüren Mahir Çayan, Arslan Bulut’un hedefi olmaktadır.
Neden ABD askerlerini, ABD elçilerini, İsrail konsoloslarının canını savunmak Arslan Bulut’a düşmektedir?
Nedeni basittir, Türk solcuları, devrimci gençleri Amerikan askerlerini vururken, bu ülkücü katiller solcuları, Atatürkçüleri öldürüyorlardı!
Arslan Bulut ne yapmak istemektedir? Bu ülkede kimse Deniz Gezmiş’i CIA’nın kullandığına inanmaz, o ipe giderken bile sizin gibi değildi, güle oynaya gitti. Sizin ülkücü katillerinizin hepsi ise bir ülkeye sığınmış durumda. Oral Çelikleriniz, Mehmet Ali Ağcalarınız nerelerde, kimlerin kucağındalar!
Bir tespit daha, dün ülkücülerle solcuları kavgaya tutuşturan, yani ülkücüleri solcuların üzerine salan ABD’ydi! Ve bugün ülkücülerle kimi solcuları kol kola kızıl elmaya sokan da ABD’dir. Arslan Bulut’un Maocu solcu dostunun hangi istihbarat servisinin elemanı olduğunu bu ülkede kim bilmez ki?
İkinci Aktör: Sarp Kuray.
Solcu lider. Yeni Yol lideri. Kullanılan adam.
Sarp Kuray da Arslan Bulut gibi dar çevreye seslenen bir isim. 80 öncesi Partizan Yolu Hareketi’nin lideri. Askeri cuntalarla işbirliği yapmış. Daha sonra yolunu örgütten ayırmış. Borsaya girmiş. Yurtdışında adı uyuşturucu kaçakçılığı ile anılmış.
Şimdi bu adam, sol adına konuşarak, Şeriatçı gazetelerde boy boy röportaj veriyor. Diyor ki bizi Ordu kullandı!
İyi de kardeşim kullanılmasaydın! Senin kafan çalışmıyor mu? Birisi eline bomba tutuşturunca gidip onu atacak kadar aciz misin?
Aslında Sarp Kuray’dan o demeçleri alanlar, şunu demek istiyorlar, Ordu ile solcular arasında ilişki var. Bugün de solcular Ordu tarafından kullanılıyor.
İşte kontrgerillanın uygulama alanındayız: Ulusal güçleri hedef yapma ve ortadan kaldırma!
O zaman soralım Sarp Kuray’a, peki madem ki sen böylesine kolayca kullanılan adamsın, sakın bugün önüne ses kayıt cihazını açan gazeteler de seni kullanıyor olmasın!
Sapla samanı, itle kurdu ayırmaya var mısınız?
Şimdi başladığımız noktaya dönebiliriz.
Kontrgerilla hâlâ faaliyettedir. Bu ülkede hâlâ solcular, Atatürkçüler öldürülmekte, hâlâ onlara karşı savaş çağrıları yapılmaktadır.
Peki soralım, 40 yıldır bu ülkede solcular ne diyor?

Türkiye NATO’dan çıksın!
NATO ne demek?
Kontrgerilla!

O halde kontrgerillaya karşı savaş açanlara soralım, madem kontrgerilla istemiyorsunuz, buyrun NATO’dan çıkaralım Türkiye’yi! Çıkaralım ki görelim kim itmiş, kim kurt! Var mısınız?
İşte işin düğüm noktası budur. Bu ülkede sağcılar, ülkücüler, faşistler, şeriatçılar hep NATO’cu olmuştur. O nedenle Türkiye’de sadece sağcılar kullanılmıştır. Kullanılanlar şimdi zeytinyağı gibi üste çıkma telaşındadır. O da suçluların telaşıdır. Biliyorlar, ABD pek çok kullandığını sattı, açığa bıraktı, sıra kendilerine geliyor.
Türk’e, solcuya, Atatürkçüye aslan kesilenlerin nasıl da ABD beslemesi kedicikler olduğu ortaya çıkacak, görüyorlar.
Hodri meydan! Buyurun Türkiye’yi kontrgerilladan temizleyelim. İşte üç maddede bunun yolu.

1- Türkiye NATO’dan çıksın 
2- Türkiye ABD ile askeri işbirliğini kessin. 
3- Türkiye ABD ile istihbarat işbirliğini kessin.

Var mısınız?



Hürriyet’in kontrgerilla yayınları psikolojik harbin ustalıklı örnekleri. Kontrgerilla haberi ABD’yi ve kontrgerillayı değil CHP’yi hedef alıyor. Aynı zamanda Kürtçülük yapılıyor!


Zaman gazetesi her zamanki gibi Türk Ordusu’nu ülke içi karışıklıklardan dolayı suçluyor.


http://www.turksolu.com.tr/100/basyazi100.htm


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder