30 Nisan 2015 Perşembe

AYDINLIK YAZARI UFUK SÖYLEMEZ ÖNCE TÜRKÇE’Yİ ÖĞRENSİN!




AYDINLIK YAZARI UFUK SÖYLEMEZ ÖNCE TÜRKÇE’Yİ ÖĞRENSİN!


Serdar Ant
10.10.2013
Ufuk Söylemez’i tanıyoruz. Kim olduğunu da biliyoruz. Geçmişi de bugün sözde “savunduğu” görüşleri de ortada…
1990’larda Özelleştirme İdaresi Başkanı olarak Cumhuriyet’in ekonomik temelinin yok edilmesinde başrolde olan bürokratlardan biriydi. Daha sonra Milli Görüş hükümetlerinde devlet bakanlığı da yaptı. 2000’lerin başında merkez sağ partilerin tasfiye edildiği süreçte, bir süre Demokrat Parti aracılığıyla siyasette tutunmaya çalıştı. En sonunda kapağı Aydınlık saflarına attı.
Bugün “Atatürk’te birleştik” lafı dilinden düşmüyor. “Mili Merkez” Ankara temsilcisi olarak siyaset yapıyor. Aydınlık gazetesinde de köşe yazarı…
Söylemez’e göre “sağ-sol çatışması” dönemi bitmiştir. Artık “milli-gayri milli saflaşması” vardır!
Ufuk Söylemez ya da onun gibi düşünenlerden bu tekerlemeyi ne zaman duysam, aklıma hep Francis Fukuyama gelir. ABD’li ünlü emperyalist ideolog da 1990’lı yıllarda “tarihin sonu”nun geldiğini söylemiş, liberalizmin zaferini ilan ederek artık sağ-sol çatışmasının sona erdiğini iddia etmişti. Aynı dönemde bir de ideolojilerin artık değerini yitirdiğini, ideolojilerin sonunun geldiğini ileri süren görüşler türedi. Bunlar da küreselleşme tartışmalarıyla beraber piyasaya sürülmüştü.
Oysa “tarihin sonu” mavalı da “ideolojilerin sonu” palavrası da ideolojik bir duruşun ürünüydüler. Aynen bugün Ufuk Söylemez’in kendi sağcı geçmişinin günahlarını, solun da sonunun geldiğini ilan ederek unutturmaya ve Amerikancı tutumunu millete “milli” etiketiyle yutturmaya çalışması gibi…
Ne ilginçtir ki bugünlerde dilinden “milli” sözünü düşürmeyen, her iki lafından birinde “Atatürk’te birleşmek”ten bahseden bu kişi, öyle 1990’lı yıllarda değil, henüz bir yıl önce, 2012 yılında, TBMM’de bir komisyon önünde  “Ben, Amerika Birleşik Devletlerinin düşmanı, ideolojik olarak karşıtı, kategorik olarak muhalifi değilim. Ben Amerikan-Türk iş adamları derneğinde görev yapmışım. Amerikan bankalarında yöneticilik yapmışım” şeklinde konuşmaktan utanmamıştı!
Şimdi çıkmış, hiç sıkılmadan “milli-gayri milli” saflaşmasından söz ediyor, bir de bunun teorisini yapıyor aklı sıra…
2012 yılında yukarıdaki sözleri söyleyen biri, acaba bu milli-gayri milli saflaşmasının hangi cephesinde yer almaktadır?
Ufuk Söylemez’in sözde “millici” duruşunun yapaylığını görmek için yazılarını okumaya, üzerinde düşünemeye bile gerek yok aslında… “Milli” sözünü dilinden düşürmeyen biri, daha o milliyetin dilini bile doğru düzgün konuşamıyorsa, üstelik köşe yazarlığına soyunduğu halde hatasız ve düzgün bir şekilde iki satır yazı bile yazamıyorsa hiç inandırıcı olabilir mi?
Örneğin Ufuk Söylemez’in Aydınlık gazetesinde 10 Ekim 2013 tarihinde yazdığı yazının başlığı aynen şöyle:
“Atatürk’te birleşmek için; ne sosyal demokrasiye, ne muhafazakârlığa, ne de liberalizme ihtiyacımız yok!”
İşte “millici” geçinen, Aydınlık “yazarı” Ufuk Söylemez!
Yazının içeriğini de savunulan görüşleri de bir yana bıraktım. Şu satırların yazarı daha başlıkta sıfırı hak ediyor!
“Ne…… ne…..” kalıbı  cümleye olumsuzluk anlamı katar. Bu kalıbı içeren bir cümlede eylem olumlu olmalıdır. Örneğin “ne seni ne Ahmet’i sevmiyorum”denilmez.   Çünkü iki olumsuzluk durumu, bir anlam kayması yaratır. Doğrusu “ne seni ne Ahmet’i seviyorum” olmalıdır.
Ufuk Söylemez’in yazısının başlığı da bozuk ve yanlış bir Türkçe ile yazılmış!
Doğrusu, “Atatürk’te birleşmek için; ne sosyal demokrasiye, ne muhafazakârlığa, ne de liberalizme ihtiyacımız var!” olmalıydı. Ya da “Atatürk’te birleşmek için sosyal demokrasiye de muhafazakârlığa da liberalizme de ihtiyacımız yok!” şeklinde olmalıydı.
Bütün bunları dilbilgisi konusunda ukalalık yapmak için söylemiyorum. Ama ortaya “yazar” olarak çıkan, bir ulusal gazetede köşe yazarlığı yapan, dahası “milliyetçilik” konusunda da teorisyenliğe soyunup millete akıl öğretmeye kalkan biri, daha konuştuğu dili bilmiyorsa, doğru düzgün yazamıyorsa zerre kadar inandırıcılığı olur mu?
İnsan böylelerini görünce, “şu ülke kimlerin eline kaldı? diye kaygılanmadan edemiyor doğrusu…
Yazık ki yazık…

10.10.2013

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder