ÖĞRETMENİM?
24 Kasım Öğretmenler Günü’nde, “öğretmen” sıfatını gerçekten hak eden tüm eğitim emekçilerini kutluyorum. Ne var ki şu soruyu da sormadan edemiyorum:
Bugün Türkiye’de “öğretmen” sıfatını gerçekten hak eden kaç kişi kaldı? Hani şu Köy Enstitüleri’nden mezun olduktan sonra Ortaçağ koşullarında yaşayan, bin bir yoksunluk ortasında debelenen köylere gidip, gericiliğin her türlüsü ile “tek tabanca” savaşarak anıtlaşan Cumhuriyet öğretmenlerinden kaldı mı hiç?
Her yıl binlerce öğretmen “eğitim ordusuna” katılmasına rağmen, Türkiye’nin doğusundaki öğretmen açığı bir türlü neden kapanmıyor mesela? Çünkü birçok yeni mezun o bölgelere gitmiyor bile... Milli Eğitim Bakanlığı bilmem şu kadar bin öğretmenin alınacağını ilan ediyor, başvurular yapılıyor, kuralar çekiliyor. Ama beğenilmeyen bir yer çıkarsa oradaki kadro yine boş kalıyor! Bu bencillikle hareket edenlerin Öğretmenler Günü’nü de kutlayacak mıyız bugün?
Ayrıca sadece maaşını alıp emeklilik için gününü dolduran, Milli Eğitim müfredatını kuru kuruya anlatmak dışında hiçbir pedagojik kaygı taşımayan “öğretmenler”(!) de var. Okula bile zorla gidiyorlar, teneffüs zilinin çalmasını öğrenciden daha büyük bir istekle bekliyorlar. Ne kendilerini yenilemek gibi bir dertleri var, ne insan yetiştirmek gibi bir amaçları… Kitapla da okumayla da alakaları yok! Önemli bir kısmı kahvehanelerde kâğıt oynayarak zaman öldürüyor. İdare-i maslahatçılığın, “adam sen de”ciliğin esiri olmuş bu “öğretmenlerin” de gününü kutlayacak mıyız bugün?
Birkaç yıl önce yeğenim Cemre’nin okulundaki Din Bilgisi öğretmeninin verdiği ödev şöyleydi:
“Evrende birden fazla Tanrı olsaydı, nasıl bir kargaşa ortamı oluşurdu? Bunu anlatan bir kompozisyon yazınız.”
Şimdi bu adama ne demeli bilmem ki?
“İddia ettiğiniz gibi tek bir Tanrı varken bile bu kadar rezalet yaşanıyorsa, daha fazlası düşman başına!” mı demeli? Çocuklara “bütün insanlar Adem’den gelmişlerdir, kadınlar da erkeklerin kaburgasından yaratılmıştır” diyen bu adamı da “öğretmen” olarak kabul edip Öğretmenler Gününü kutlayalım mı?
Oysa 1925’te, İzmir’de “Ulusları kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir ulus henüz ulus adını almak yeteneğini kazanmamıştır. Ona basit bir kitle denir, ulus denemez. Bir kitle ulus olabilmek için mutlaka eğiticilere, öğretmenlere gereksinim duyar” demiyor muyduAtatürk?
Cumhuriyet devriminin toplumsal planda simge kişisi öğretmen idi!
Ne var ki bugün Türkiye’de yaklaşık 67 000 okul varken, 85 000 camii, 90 000 din görevlisi bulunuyor. Artık “kurtarıcı” olarak dinden ve din adamlarından medet umuyoruz! Ne yazık ki imamlar öğretmenlerden daha itibarlı…
Ve günümüzün “öğretmeninin” öncelikli uğraşı da ulusu değil, kendini kurtarmak ne yazık ki…
Serdar Ant
24.11.2013
..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder