3 Ekim 2017 Salı

Türkiye Cumhuriyeti’ nin Sabrı


Türkiye Cumhuriyeti’ nin Sabrı

tayyip_ve_patron
Türkiye Cumhuriyeti’ nin Sabrı

Reşit ÇAĞIN,

Türkiye Cumhuriyeti çok sabırlı bir devlettir. Yabancı tarlalardan beslenen dinci, bölücü leş kargaları, yıllardır Cumhuriyet’ in bahçesine pisledikleri halde sadece kovalamakla yetindi. Şimdilerde ise, “kışt” diyecek güvenlikçiler de Silivri ve Hasdal’ a geçici görevle gönderildikleri için meydanı boş bulup çatıya musallat oldular. Kiremitleri oynatmaya başladılar. Dam akıyor, tahtalar çürüyor, bina harap oluyor. Ancak sabrın da bir sınırı olmalı elbette!
Yakın tarihte bu sınırın bittiği bakın nasıl duyurulmuştu:

“Takvimler 16 Eylül 1998′i gösterdiğinde Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş Suriye’ye sınır Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde şöyle diyordu:
- Türk Devleti olarak komşularımızla iyi ilişkiler kurmaya çalışıyoruz. Bu iyi niyetimize rağmen bazı komşularımız, özellikle ismini açıkça söylüyorum, Suriye gibi komşular, iyi niyetimizi yanlış tefsir ediyorlar. Apo denen eşkıyayı destekleyerek Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. Türkiye iyi ilişkiler konusunda gerekli çabayı gösterdi. Türkiye beklediği karşılığı alamazsa, her türlü tedbiri almaya hak kazanacaktır. Artık sabrımız kalmadı.”

Orgeneral Atilla Ateş’ ten sonra Türkiye bölücü teröre son verme yönündeki tavrını sertleştirdi. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, TBMM’nin yeni yasama yılının açılışında yaptığı konuşmasında:

-Suriye, Türkiye’ye karşı açık bir husumet politikası izlemektedir. PKK terör örgütüne aktif destek sağlamayı sürdürmektedir. Tüm uyarılarımıza rağmen hasmâne tutumundan vazgeçmeyen Suriye’ye karşı mukabelede bulunma hakkımızı saklı tuttuğumuzu, sabrımızın taşmak üzere olduğunu bir kez daha tüm dünyaya ilan ediyorum” diyordu. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu aynı akşam Meclis’in açılış kokteylinde yaptığı açıklama ile Türkiye’nin kararlı tavrını daha da pekiştirdi. Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’ın “Suriye’ye karşı Birleşmiş Milletler yasasının 51. maddesi bize meşru müdafaa hakkı vermektedir” sözleri, Suriye’ye karşı izlenen politikaya bir nevi son noktayı koydu. Yılmaz,

6 Ekim’de toplanan Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada Suriye’ye karşı her türlü caydırıcı tedbirin alınmasının kararlaştırıldığını bildirdi.

Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında Suriye önce direniş emareleri gösterdi ise de durumun ciddiyetini kavrayarak Abdullah Öcalan’ı 9 Ekim 1998 tarihinde Şam Havaalanı’ndan postaladı! “

Tabi o zamanlar, devlette tarikat değil, liyâkat esastı. Kaç darbeye maruz kaldığı halde “Benim bir tane ordum var” diyen ve kişiler yüzünden kurumlara küsmeyen, kin gütmeyen, hem dindar hem de Atatürk’e ve Cumhuriyete bağlı bir Cumhurbaşkanı vardı. Devlet ulusal çıkarlarda tek sesti.

Şimdi, bu sabırlı ve gerektiğinde de “caydırıcılığı inandırıcı” devleti 9 yıldır yönetip tanınmaz hale getirenler, kalkmış aynı Suriye’ yi “ Sabrımız taşıyor ” diyerek korkutmaya çalışıyor!
davutoglu_hillary
ABD’ li patronların gelip gitmelerinden sonra yükselen bu “Eşbaşkan sesinin samimiyetine kim inanır?

Üstelik, onurlu askerlerini en adi suçlamalarla “yakalayıp tutuklayan” ve neredeyse “vur emri” çıkaracak kadar azıtan şaşkın, bağımlı, güdümlü bir ülkenin bu tehdidi kimi korkutur?

tayyip_abdbuyukelcisi_gnkmbaskani

Nereden Nereye Geldik!

O gün, iki ülkeyi neredeyse savaşacak duruma getiren ve ülkeden ülkeye kovularak sığınacak yer bulamayan katil, bugün İmralı’ da kanını emdiği ülke tarafından ağırlanıyor, terörü yönetiyor. Onun sürüleri ile mücadele etmek için emperyalistlerden izin alamayan devletimiz, onların çıkarı için, onların öğütleri ve gazı ile komşusuna içi boş tehditler savurarak gülünç durumlara düşüyor.

Ama dedik ya, bu devlet sabırlıdır. Sabrının sonucunu da mutlaka görecektir. Mevlâna’nın dediği gibi;

“Sabır Kurtuluşun Anahtarıdır.”


Reşit ÇAĞIN 
14 Ağustos 2011 
İlk Kurşun

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder