23 Ekim 2017 Pazartesi

AKP Hükümeti Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu BÖLÜM 1

AKP Hükümeti Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu,




Yıldız ÇELİKTAŞ


BÖLÜM 1: KIBRIS SORUNUNUN TARİHİNE BİR BAKIŞ

1.1.Kıbrıs’ın Coğrafi Konumuna ve Tarihine Bir Bakış
1.2.Adanın Osmanlı’nın Hâkimiyetine Geçmesi
1.3.Kıbrıs’ın İngilizlere Devredilmesi
1.4.Megali İdea
1.5.Filiki Eterya ve Etniki Eterya
1.6.1821 Yunan İsyanı ve Bağımsızlığı
1.7.İngilizlerin Adayı İlhâkı ve Enosis

BÖLÜM 2: 1923’TEN 1999’A TÜRKİYE-YUNANİSTAN İLİŞKİLERİNDE KIBRIS SORUNU

2.1. 1923-1950 Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu 
2.2. 1950-1960 Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu
2.3. 1960-1980 Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu
2.4. 1980-1990 Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu
2.5. Soğuk Savaş Sonrası Dönemden 1999 Yılına Kadar Yaşanan Gelişmeler

BÖLÜM 3: 1999 SONRASI YUMUŞAYAN İLİŞKİLER VE AK PARTİ HÜKÜMETİ DÖNEMİ TÜRKİYE-YUNANİSTAN İLİŞKİLERİNDE KIBRIS SORUNU

3.1.1999 Sonrası Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Yakınlaşma Çabaları
3.2. Annan Planına Zemin Oluşturan Doğrudan ve Dolaylı Görüşmeler
3.3. AK Parti’nin Yeni Kıbrıs Politikası, Annan Planına Giden Süreç ve KKTC Siyaseti
3.4. Referandum Sonrası ve Güney Kıbrıs’ın AB Üyeliği Ardından Adadaki Durum
3.5. Annan Planının Ana Hatları ve Kıbrıs Politikasının Şekillenişi
3.6. Tarihten Günümüze Kıbrıs Sorununun “Avrupalılaşması” ve Bu Bağlamda Yunanistan İle İlişkiler
3.7. Doğu Akdeniz’deki Yetki Alanı Sorunu
3.8. KKTC’de Lider Değişikliği: Derviş Eroğlu Dönemi

KISALTMALAR

AB: Avrupa Birliği
ABD: Amerika Birleşik Devletleri
AKEL: Emekçi Halkın İlerici Partisi (Anorthotikó Kómma Ergazómenou Laoú) 
AKP: AK Parti
AT: Avrupa Topluluğu
BDH: Barış ve Demokrasi Hareketi
BG: Birleşik Güçler
BM: Birleşmiş Milletler
CTP: Cumhuriyetçi Türk Partisi
DİSİ: Demokratik Seferberlik Partisi
DP: Demokrat Parti
GKRY: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi
İKÖ: İslâm Konferansı Örgütü
KKTC: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti
MEB: Münhasır Ekonomik Bölge
ÖRP: Özgürlük ve Reform Partisi
PASOK: Panhelenik Sosyalist Hareket Partisi (Panhellinion Sosialistiku Kinema)
TPAO: Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı
UBP: Ulusal Birlik Partisi
YDP(ND): Yeni Demokrasi Partisi (Nea Dimokratia)



Giriş:

Kıbrıs. Her şey kıtaların birbirinden ayrılmasıyla başladı. Tarih boyunca, yeryüzünde çok fazla stratejik önemi olan coğrafyalar çıkmıştır. Hemen her tahlilde Türkiye hattı dünya için en önemli bir kuşak oluşturmuştur. Kara, deniz hâkimiyet teorileri başta olmak üzere, her türlü değerlendirme ve teoride bizim de içinde yer aldığımız bu hat; dünyanın strateji tahtasında devletlerin gıpta ile baktığı ve büyük hesapların döndüğü bir alanın adıdır.
Kıbrıs; tarihsel arka planda kuzeyin güneyle, doğunun batıyla bütünleşmesi arasında bir üs olmuştur. Türkiye’nin tarihte iki kıta ile kurduğu köprü görevi göz önüne alındığında Kıbrıs’ın bu stratejik önemi daha da artmaktadır. Hititlerden Cenevizlilere, Venediklilerden Osmanlılara, İngilizlere kadar uzanan tarihsel arka planda Kıbrıs, ticari koridorun en önemli merkezi noktasındadır.
Bölgenin otokton halkları olan Türklerin ve Rumların çok eski tarihlere kadar götürülebilen bir aradalığı, adanın taşıdığı ticari önem sebebiyle bölge üzerinde çeşitli emelleri olan ülkelerce sömürülmüştür. 1800’lü yıllarda isyanlarla başlayan olaylar, Yunan milliyetçiliğinin yarattığı Megali İdea ile de bütünleşmeye başlayınca Kıbrıs, çok uzun yıllar acının ve savaşın coğrafyası olmuştur.
Lozan Antlaşması ile adanın İngiliz toprağı olduğu kabul edilince, Türkiye’nin stratejik hamleleri genellikle Londra ve Atina hattında gerçekleşmiştir. Kıbrıs bu süreçte, diplomasiden sıcak savaşa, isyana kısacası insana dair ne varsa her şeyle karşılaşmış ve bulunduğu yerde dünya ile entegrasyon kurmaya çalışmıştır. Lozan’daki tavrın üzerinden yürütülen mekik diplomasisi Türkiye’nin çağdaşlaşma hamleleri ve Musul sorununun arkasında kalmıştır. Buna karşın Venizelos’un Yunanistan’da göreve gelmesi ile ilişkilerin yumuşaması görülmüştür. Bu tavrın uzun süreli olmadığı, bir anlamda iki ülke arasında yalancı bahar yaşandığını söylemek, sonraki döneme bakınca zor değildir.
İngilizlerin 1960 Antlaşmasıyla Türkiye ve Yunanistan ile birlikte adada garantör ülke olmasıyla ilişkilerin boyutu daha da karmaşık hal almıştır. Makaryos yönetiminin yarattığı gerginlikle birlikte adada Türklere yönelik şiddet olaylarının artması 1970’lere kadar süregiden politikaları etkilemiştir.
Barış Harekatı olarak bilinen 1974 müdahalesi, adadaki Türkleri korumak için Türkiye’nin 1960 antlaşmasından doğan garantörlük hakkı çerçevesinde gerçekleşirken, başta Birleşmiş Milletler olmak üzere dünyanın bu harekata karşı takındığı tavır izolasyonu arttırmaya yönelik olmuştur. Bu tarihten sonra diplomasi süreçleri çok daha fazla öne çıkmıştır. Kıbrıs dışında, Cenevre’de, NewYork’ta, Camp David’de, Londra’da, Ankara’da bu soruna ilişkin müzakereler yapılsa da net olan tek şey Kıbrıs sorununun hala çözümsüz olarak devletlerin önünde durduğudur. 1983 yılında Kuzey Kıbrıs’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle ada ikili devlete dönmüştür. Rauf Denktaş’ın konfederasyon önerisine karşı çıkılması çözümsüzlüğün bir politika olarak benimsenmesi algısını doğurmuştur. Avrupa Birliğinin referandum sürecinde Türk tarafına verdiği sözü tutmaması ve adanın güney kesimini birlik üyesi yapması da fiilen tecridin olduğu izlenimini kuvvetlendirmektedir.
1999'dan itibaren iki taraf arasında birçok doğrudan ve dolaylı görüşme yapılmış, bu görüşmeler Annan Planına zemin oluşturmuştur. Kasım 2002'ye gelindiğinde ise Türkiye'de AK Parti hükümeti iktidara gelmiş ve Türkiye'nin Kıbrıs Politikasına yeni bir bakış açısı getirmiştir. Değişen dış politika çerçevesinde ise Denktaş'ın konfederasyon tezinden ayrılarak Annan Planına destek vermiştir. 1 Mayıs 2004'e gelindiğinde ise Güney Kıbrıs'ın bütün ada adına AB'ye üye olmuştur.
Bu çalışmada tarihsel süreç tahlil edilerek Kıbrıs sorunun geçmişine bakılacak, 1999’dan itibaren sorun daha detaylı olarak gözlemlenerek Adalet ve Kalkınma Partisi hükümetiyle beraber farklılaşan politikalar analiz edilerek, bunların Türkiye-Yunanistan İlişkilerini hangi yönlerde etkilediği değerlendirilecektir. 


BÖLÜM 1: KIBRIS SORUNUNUN TARİHİNE BİRE BAKIŞ

1.KIBRIS’IN COĞRAFİ KONUMUNA VE TARİHİNE BİR BAKIŞ

Sicilya ve Sardunya’dan sonra Akdeniz’deki üçüncü büyük ada olan Kıbrıs’ın yüzölçümü 9.251 km² dir. Ada Türkiye’ye 65, Yunanistan’a ise 965 km uzaklıkta bulunmaktadır. Jeolojik dönemin birinci zamanında Anadolu’nun Hatay Bölgesine bitişik vaziyette olan Kıbrıs, ikinci ve üçüncü zamanlarda oluşan çökmelerle Anadolu’dan kopmuştur.
Kıbrıs tarihin ilk dönemlerinden günümüze kadar jeopolitik ve jeostratejik konumu nedeniyle büyük güçlerin oyun alanı olmuştur ve hâlâ da olmaktadır. Doğu Akdeniz’in ortasında bulunan ada Ortadoğu’ya yakınlığından dolayı askeri bir üs niteliğindedir.  Mahan’ın ortaya attığı Deniz Hâkimiyet Teorisi açısından düşünürsek dünya imparatoru olmak isteyen bir devlet deniz ticaret yollarına hâkim olacağı görüşü de Kıbrıs’ın önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. 
Adanın Türkiye için önemine bakarsak; Kıbrıs, Türkiye’nin Akdeniz’e açılan bütün kapılarını kapatmakta, İskenderun Körfezi ve Mersin Limanı’nın güvenliğini sağlamaktadır. Adanın yabancı bir devletin elinde bulunması Anadolu’nun güneyini tehlikeye sokabilir ve Yunan kuşatma çemberinin tamamlanmasına neden olabilir. 
Mısır ve Doğu Akdeniz ticaret yollarının üzerinde bulunması nedeniyle ada farklı medeniyetlerin ilgisini çekmiştir. Osmanlı, 1571 yılında Kıbrıs’ı fethedene kadar ada tarihsel sırasıyla; Hititler, Mısırlılar, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Ptolemiler, Romalılar, Araplar, Bizanslılar, Templer Şövalyeleri, Lüzinyanlar, Cenevizliler ve Venedikliler’in elinde olmuştur. 


2. ADANIN OSMANLI’NIN HÂKİMİYETİNE GEÇMESİ

Osmanlı’nın fethinden önce adada Venedikliler hüküm sürmüşlerdir. Adada yaşayan yerli halk Venedik yönetiminin ağır vergileri ve baskıları altında ezilmiş, Ortodokslar zorla Katolik yapılmaya çalışılmıştır.  
1571 Yılına gelindiğinde ise Osmanlı, Kıbrıs’taki korsanların Akdeniz’den geçen gemilerine saldırmasını önlemek için ve adanın Venediklilerin elinde olmasını kendisi için sürekli bir tehdit unsuru olarak gördüğü için Kıbrıs’ı Venediklilerin elinden almıştır. Böylelikle Kıbrıs Osmanlı’nın hâkimiyet alanına girmiştir.  Ardından Kıbrıs’ın Türkleşmesi için İç ve Güneydoğu Anadolu’dan göçler yapılmış, bu göçler 18.yy’ın sonuna kadar sürmüştür.  Bu tarihten sonra ada fiilen 307 yıl, hukuken 352 yıl Osmanlı egemenliğinde kalmıştır. Süreç içerisinde Osmanlı, Venedik’in baskıları altında ezilmiş olan Rum halkına dini özgürlükleri tanınmış, Ortodoks Kilisesini yeniden bağımsızlığına kavuşturmuştur. Kıbrıs’taki bu huzur ortam Osmanlı’nın egemenliğinde 1571-1878 yılları arasında sürmüştür. Var olan barış ortamı Yunanlılar “Megali İdea” fikrini ortaya atıncaya kadar devam etmiştir. 

3.KIBRIS’IN İNGİLİZLERE DEVREDİLMESİ

18. yy’ın sonuna doğru İngiltere, Kıbrıs ile ilgilenmeye başlamıştır. Bunun nedeni 1869’da Süveyş Kanalı’nın açılması ve adanın Hindistan yolu üzerinde bulunmasıdır. İngiltere’de bu fırsatı 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucu imzalanan Ayestefanos (Yeşilköy) Antlaşması sonucu bulmuştur. İngiltere, Rus ilerleyişini durdurmak için Osmanlı’ya Kıbrıs’ın kendisine devredilmesine karşılık yardım etmeyi önermiştir.  
4 Haziran 1878 tarihinde Türk-İngiliz “İttifak Antlaşması” imzalanmıştır. İttifak Antlaşması ile ada İngilizlere devredilmiştir. Antlaşmaya göre Rusya, Kars ve civarında ele geçirdiği yerleri geri verirse İngiltere’de Kıbrıs’ı boşaltacak ve yapılan antlaşma hükümsüz kalacaktı. Fakat Ruslar, Kars’ ı Türklere geri verdiği hâlde, İngilizler Kıbrıs’ı iade etmemiştir. Böylece adada 85 yıllık İngiliz hâkimiyeti dönemi başlamıştır. Rus ilerleyişini bahane ederek İngiltere çıkarları doğrultusunda adayı egemenliği altına almıştır. I. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı’nın İttifak Devletleri arasında olmasını fırsat bilen İngilizler 1914’te adayı ilhak etmiştir. 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile Türkiye adadaki İngiliz egemenliğini resmen tanınmıştır.. Osmanlı adayı geçici olarak İngiltere’ye verilmişse de, İngiltere 1959’da Kıbrıs Cumhuriyeti ilân edilinceye kadar adayı elinde tutmuştur.

4. MEGALİ İDEA

Büyük Fikir, Büyük Ülkü anlamına gelen Megali İdea Fatih Sultan Mehmet'in 1453 yılında İstanbul'u fethederek Bizans İmparatorluğu'na son vermesinden itibaren oluşmuştur. Megali İdea’nın temel fikri Bizans İmparatorluğu ile Pontus Rum devletinin yeniden canlandırılması, Makedon olmasına karşın Yunanlı saydıkları Büyük İskender’in fethettiği tüm yerleri içine alan “Konstantinopolis” (İstanbul) diye bahsettikleri başkentleri ile Büyük Helen İmparatorluğunun kurulmasıdır.
1791-1796 yıllarında Rigas Ferreros isimli milliyetçi Yunanlı bir şair tarafından ilk Megali İdea haritasının yayınlanmasıyla bu harita Büyük Ülkü’nün temel belgesi hâline gelmiştir. Rumlar bu tarihten itibaren Kıbrıs'ı bir Yunan Adası hâline getirmek ve Yunanistan ile birleştirmek (ENOSİS) için çalışmışlardır. Bu çerçevede Rumlar 1878'de adanın İngiltere'nin egemenliğine geçmesini, 1914'te İngiltere'nin adayı ilhak etmesini, Birinci Dünya Savaşı sonrası yapılan Paris Barış Konferansını, Lozan'da Türkiye'nin adadaki İngiliz varlığını hukuken kabul etmesini kendileri için Megali İdea ve ENOSİS düşünceleri yönünde büyük gelişmeler olarak görmüş ve bu fırsatları değerlendirmeye çalışmışlardır.

5. FİLİKİ ETERYA ve ETNİKİ ETERYA

Megali İdea haritasında yer alan bölgelerin ele geçirilmesi için bazı gizli yeraltı örgütleri kurulmuştur. Bunlardan biri 1814 yılında Emmanuoil Ksantos, Nikolaos Skoufas ve Athanasios Tsakalof tarafından kurulmuş olan Filiki Eterya adlı gizli örgüttür.  Daha sonra örgütün başına Rus Çarı I.Alexander’ın yaveri Alexander İpsilanti’nin getirilmiştir. Megali İdea’nın hedefleri Filiki Eterya’nın programında yer almıştır.
Filiki Eterya örgütünün faaliyetlerinde kilisenin büyük etkisi bulunmaktadır.  İstanbul’daki Patrik Grigoryas’ın da üyesi olduğu örgüt kilise ile ortak çalışmış, Rumları silahlandırmış, isyan için hazır hâle getirmiştir. Megali İdea fikrinin yaşatılması ve nesilden nesile aktarılması görevini Rum Ortodoks kilisesi ve İstanbul'daki Patrikhane beraber üstlenmiştir. Bu amaçlar çerçevesinde kilise Osmanlı İmparatorluğu'nun hoşgörüsünden faydalanarak eylemlerini gerçekleştirmiştir. Kilisenin çalışmalarına büyük devletlerde destek vermiştir.
Büyük Ülkü için silahlanan Rumların önünde bir engel olarak 1788’den beri Yanya Valiliğinde olan Tepedelenli Ali Paşa bulunmaktadır. İstanbul Fener Rum Patrikhanesinin entrikaları ile Tepedelenli Ali Paşa 1820 yılına gelindiğinde ortadan kaldırılmış ve Megali İdea’nın eylem aşamasının önü açılmıştır. Ve ilk hedef olan “Yunan İsyanı” başlatılmıştır. 
Filiki Eterya’nın çalışmaları sonucu Rus Çarı’nın da desteği ile 1821 yılında Mora İsyanı çıkmış, Yunan bağımsızlığının kazanılmasından sonra Megali İdea haritası içinde bulunan toprakların ele geçirilme faaliyetleri başlamıştır.1821 Yunan İsyanı Avrupa Devletlerinin yardımları ile hedefine ulaşmış, Yunanistan’da Osmanlı egemenliği sonra ermiştir. Bu şekilde Megali İdea’nın ilk hedefi gerçekleşmiştir.
 Filiki Eterya’nın 1876’da dağıtılması sonrasında örgüt değişik şekillerde devam ettirilmiştir. Yabancı ülkelerin yardımlarını alan bu örgüt 1894 yılında Etniki Eterya adını almıştır. Etniki Eterya Atina’da Yunan ordusu içinde kurulmuştur. Temel hedefi ise Girit, Trakya ve Batı Anadolu’nun işgali olmuştur. Etniki Eterya, Girit’in ilhakı konusunda başarı elde etmiştir. 1919’da kurulan Mavri Mira adlı örgütte Etniki Eterya’nın faaliyetlerini devam ettirmiştir. 1922’de Kurtuluş Savaşı’nın başarı ile kazanılması sonucu ise bu örgüt dağıtılmıştır.

6.1821 YUNAN İSYANI VE BAĞIMSIZLIĞI

Rumlar, 1821 Mora İsyanından önce çok sayıda başarısız isyan girişiminde bulunmuştur. 1821 yılında Alexander İpsilanti önderliğindeki başarısız Eflâk ve Boğdan ayaklanma girişimlerinden sonra Mora'da isyan başlatılmıştır. Mora'da isyan fitilini ateşleyen Filiki Eterya ve beraberinde Fener Rum Patrikhanesi olmuştur. Mora isyanı Yunanistan'ın bağımsızlık kazanmasında oldukça önemlidir. Bu isyanlar sonucu çok sayıda Müslüman, hatta Ortodoks olmayan Hristiyanlar katledilmiştir. 
Yunanistan'ın uyguladığı yayılmacı politikalar Kıbrıs'a barış yüzü göstermemiştir. Yunan isyanından sonra Kıbrıs içerisinde milliyetçi çevreler kilise ortaklığında isyan hazırlıklarına girişmişlerdir. Filiki Eterya'nın liderlerinden Konstantin Kanaris 1821'de Kıbrıs'ta isyan propagandası yapmış, Yunanistan isyancılarına götürmek üzere Kıbrıs'tan para, silah ve yiyecek desteği almıştır. Ayaklanma hazırlığı çalışmalarını ayrıca Başpiskopos Kiprianos'ta kiliseleri silah deposuna çevirerek, kilise mensuplarını kışkırtarak destek olmuştur. Fakat Ayanni köyündeki bir Rum'un Osmanlı Valisi Küçük Mehmet Paşa'ya ihbar mektubu ile isyan ortaya çıkmıştır. Mehmet Paşa ise isyanı başlamadan bastırmış, Başpsikopos ve isyancıları idam ettirmiştir, bazılarını ise sürgüne göndermiştir. Paşa'nın sürgüne yolladığı bazı isyancılar Roma'da toplanarak 1821 yılı sonlarında İlk Enosis bildirisini yayınlamışlardır. Bu bildiri ile Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakı için Hristiyan Krallara yardım çağrısında bulunmuştur.
 1821-1829 yılları arası süren isyanlar sonucu Yunanistan Osmanlı'dan ayrılarak bağımsızlığını kazanmıştır. Yunanistan’ın bağımsızlığı sonucunda Megali İdea Yunanistan’ın açık ve milli bir politikası olarak dile getirilmeye başlanmıştır. Yunan Başbakanı Ioannis Kollettis 15 Ocak 1840’ta Mecliste yaptığı konuşmada“ Hedefimiz, Türkleri Avrupa’dan söküp atmaktır”.sözlerinde açıkça ortaya koymuştur.


7.İNGİLİZLERİN ADAYI İLHÂKI ve ENOSİS

Enosis, ilk Megali İdea haritasının 1796 yılında yayınlanmasıyla beraber Kıbrıs'ı bir Yunan Adası hâline getirerek Yunanistan ile birleştirmek ülküsüdür.
1571-1878 yılları arasında tam 307 yıl boyunca Müslümanlar ve Rumlar Osmanlı yönetiminde barış içinde yaşamışlardır. Fakat Megali İdea iddiaları ile Osmanlı’nın zayıflaması ve Yunan bağımsızlığı sonucu Kıbrıs’ta Megali İdea ve Enosis faaliyetleri hız kazanmıştır.
 Adanın 1878 yılında İngilizlere devredilmesi ile adadaki Enosis faaliyetleri daha fazla hız kazanmaya başlamıştır. Bunun bir nedeni de İngilizlerin Yunan dostluğu ve bağımsızlığına sempati ile bakması olmuştur. 
Adanın kiralanmasıyla beraber Türkler ve Rumlar arasında çatışmalar yaşanmış, Yunanistan’ın tahrikleriyle ilhak faaliyetleri artmıştır. Hatta Rumlar İngiltere’nin Ege adalarını olduğu gibi Kıbrıs’ı da kendilerine vereceğini düşünerek adaya gelen İngiliz Yüksek Komiserini sevinçle karşılamışlardır. 
 Adada yaşayan Türk halkı ise adanın Yunanistan’a verilmesinden endişe duymaktaydı. Bu nedenle İngiliz yönetiminde itibaren adadan Türkiye’ye çok sayıda göç hareketleri oldu. Bugünkü adadaki Rumların nüfus fazlalığının da nedeni budur. 
Yunanistan ile Rumlar, Enosis doğrultusunda ellerine geçen her fırsatı değerlendirmeye çalışmışlardır. Bunlardan biri de 1878 anlaşmasını feshederek, 5 Kasım 1914 yılında Kıbrıs'ın İngilizler tarafından tek taraflı ilhakıdır. I.Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı'nın Almanya ve Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun yanında savaşa girmesi üzerine İngilizler adanın tek taraflı ilhâkını gerçekleştirmişlerdir. Türkiye’nin bu ilhâkı tanıması ise 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması ile mümkün olmuştur. 
Böylece ada İngilizler’in mülkü hâline gelmiştir. İlhâktan hemen 3 gün sonra Başpiskopos, İngiliz Yüksek Komiserine bir mektupla Enosis isteklerini ve İngiliz yönetiminden memnunluğunu dile getirmiştir. Hatta coşku ile Türkleri taciz edici hareketlerde bulunmuşlardır.  Rumlar, Kıbrıs’ın ilhâkını Enosis yolunda atılan ilk adım olarak görmüşlerdir ve son adım ise kuşkusuz adanın Yunanistan’a katılması düşüncesi olacaktır. 
Rumların tutumları doğrultusunda adadaki Türk halkı yaşananlardan oldukça fazla endişe duymuşlardır. Bu endişe nedeniyle Kadı Efendi, Müftü Efendi, Evkaf Murahhası İrfan Bey, Kavanin Meclisi üyesi Mehmet Şevki Bey Türk halkı adına endişelerini bildiren ve Enosis’e karşı güvence talep eden bir mektup ile İngiliz Yüksek Komiserine başvurmuşlardır. Mektupta adanın Yunanistan’a bağlanmasının nasıl bir felakete yol açacağını anlatılmıştır. 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder