23 Ekim 2017 Pazartesi

AKP Hükümeti Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu BÖLÜM 3


AKP Hükümeti Dönemi Türkiye-Yunanistan İlişkilerinde Kıbrıs Sorunu BÖLÜM 3



3.1960-1980 DÖNEMİ TÜRKİYE-YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ

1960 Anlaşmaları ile Türkiye, İngiltere ve Yunanistan garantör ülkeler olmuşlardır. Bu çerçevede Yunanistan, 950 kişilik bir Yunan alayını adaya konuşlandırma fırsatı yakalamıştır. Makaryos ise Kıbrıs’ın bağımsızlığını her zaman için Enosis’e ulaşma yolunda bir araç olarak görmüştür.  Yunan alayının Kıbrıs’a gelişi Rumlarda Enosis heyecanı yaratmıştır. Cumhuriyetin kurulması ile bir süre yeraltına geçen EOKA, Yunan alayı aracılığıyla eğitilip yeniden harekete geçmiştir. 
Yunanistan’da Karamanlis’in iktidardan düşüşünden sonra yerine Londra ve Zürih Antlaşmalarını tanımayan Papandreu Başbakan seçilmiştir. Bunun üzerine Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasını uygulamak istemeyen Makaryos Garanti ve İttifak Antlaşmalarının feshedilmesini önermiştir. Bu çerçevede Makaryos, 30 Kasım 1963’te Türkiye’ye 13 maddelik bir anayasa düzeltme teklifi sunmuştur. Türkiye’nin reddettiği bu teklif Kıbrıs Türklerini azınlık statüsüne sokan bir değişikliktir.  Bu değişiklik teklifini Yunanlıların desteklediklerini o dönemin Yunan Başbakan yardımcısı Sofokles Venizelos gizlememiştir. Makaryos bu teklifi Türkiye’nin reddedeceğini bilerek adada eğitilerek hazır hâle gelen EOKA ile Türkleri adada yok etmeyi hedeflemiştir.
1963 yılından itibaren Türklere yönelik saldırılar başlamıştır. Rum tarafı Türkler’in imhasını öngören Akritas Planını uygulamaya koymuş, sistemli şiddet politikasına geçilmiştir.  Aralık 1963’te tarihe “Kanlı Noel” adıyla geçen olaylar yaşanmıştır. Bu olaylar sırasında 21 sivil Türk katledilmiştir. 30 Aralık günü ise Lefkoşe’de İngiliz askerleri tarafından Yeşil Hat oluşturulmuştur. Türkiye ise adadaki bu katliamlara karşı Türk Hava Kuvvetleri’ne ait uçakları Lefkoşe üzerinde havalandırmıştır. 

 1 Ocak 1964’te Makaryos 1960 Antlaşmalarının tek taraflı feshedildiğini açıklamıştır. Rum saldırıları daha fazla artmıştır. Türkiye ise saldırıların durdurulması için 13 Şubat 1964’te BM Güvenlik Konseyine başvurmuştur. 4 Mart 1964’te BM bir “Barış Gücü” oluşturma kararı almıştır. Ayrıca BM işgalci Rumlara “ Kıbrıs Hükümeti” ifadesini kullanarak bir mektup göndererek tarihi bir hataya imza atmıştır. Yapılan bu hata sonucu Rumlar, fiilen bir hükümet gibi kabul edilmişlerdir.
Yeşil Hat’tın çizilmesi ve BM’nin sözde barış gücü çatışmaları durduramamıştır. Bu nedenle Türkiye, Garanti Antlaşması’nın dördüncü maddesinin verdiği hak ile Haziran 1964’te adaya müdahale kararı almıştır. Ancak “Johnson Mektubu” ismiyle literatüre geçen ABD Dışişleri Bakanı’nın İsmet İnönü’ye ilettiği mektupla Türkiye müdahale fikrinden vazgeçmiştir.
Grivas’ın adaya dönmesiyle Türklere yönelik saldırılar artarak devam etmiştir. 1964 yılında Erenköy olayları yaşanmıştır. Garanti Antlaşması uyarınca NATO ve BM’ye başvuru sonrası Türk uçakları Kıbrıs üzerinde 7 Ağustos 1964’te ihtar uçuşu yapmış, 8 Ağustos’ta ise Rum mevzilerini vurmuştur. 
15 Temmuz 1964’te ABD, Acheson Planı’nı devreye sokmuştur. Planda Karpas’da Türkiye’ye bir üs verilecek, buna karşılık Türkiye ise Enosis’i kabul edecek ve de Türkler adada azınlık olacaktır. Acheson planı, Makaryos tarafından şartsız Enosis olmadığı için reddedilmiştir. Zaten Türkiye’de bu planı reddetmiştir. Ağustos’ta sunulan ikinci Acheson Planı ise yine aynı gerekçelerle reddedilmiştir.
1964 yılından sonra Barış Gücü’nün de çabalarıyla adada çatışmalar bir süre duraklamıştır. Fakat 3 yıl sonra çatışmalar geri alevlenmiştir. 1967 yılında Rumlar yeniden silahlanmaya başlamışlardır. 21 Nisan 1967’de ise Yunanistan’da askeri cunta bir darbe yapmış, Yorgi Papandreu iktidara getirilmiştir. Eylül 1967’de Demirel ile Kollias arasında Dedeağaç’taki görüşmelerde pazarlığa kalkışılmış, ama sonuç alınamamıştır. Bunun üzerine Kıbrıs’ta Boğaziçi ve Geçitkale köylerine karşı saldırılar düzenlenmiştir.  Türkiye’nin adaya askeri müdahale kararı sonucu ABD araya girerek bir kısım Yunan askerinin ve Grivas’ın geri çekilmesini sağlamasıyla Yunanistan’ın adadaki etkinliği hem askeri olarak azaltılmış, hem de cunta yönetiminin prestij kaybetmesine yol açmıştır.  Geçitkale saldırılarının ardından 28 Aralık 1967’de Geçici Türk Yönetimi ilân edilmiş, daha sonra Türk Yönetimi adını almıştır. Yönetimin başına ilk kez Dr. Fazıl Küçük getirilmiş, 1973seçimleri ise Rauf Denktaş seçilmiştir. 
Bu arada EOKA içinde görüş ayrılıkları belirmiş, Türkiye’nin müdahalesinden çekinip Türkiye’yi ekonomik yollardan alt etmeye çalışan Makaryos ile eski cuntacıların yer aldığı EOKA-B karşı karşıya gelmiştir. 15 Temmuz 1974’te Yunan cuntasının desteğini alan EOKA’cı Nikos Sampson, Makaryos’a darbe yapmıştır. Türkiye ise bu durumda Garanti Antlaşması gereği İngiltere’ye müdahalede bulunmayı teklif etmiş, olumsuz yanıt alınca adanın güvenliği için 20 Temmuz 1974’te Barış Harekâtını başlatmıştır. Böylece Sampson’un isteği olan Yunanistan’a ilhak gerçekleşmemiş, adadaki Türklerin can güvenliği güvence altına alınmıştır. Bu harekât Yunanistan’daki askeri cuntanın da sonu olmuştur. Harekâtın ardından Rum toplumunun liderliğine Klerides gelmiştir.
Türkiye harekât ile beraber adadaki güvenliği sağladıktan sonra bu durumu muhafaza etmek istemiştir. İlk barış harekâtının ardından BM’nin 353 sayılı kararı ile ateşkes çağrısında bulunması ile 25 Temmuz 1974’te Cenevre görüşmeleri başlamıştır. Sonuç olarak ateşkese uyulması ve Yunan Kuvvetlerinin bölgeden çekilmesine karar verilmiştir. 8-13 Ağustos’ta ki Cenevre Konferansı’nın ikinci ayağında ise Rauf Denktaş federal bir yapı içerisinde iki kesimli otonom bölgelerin oluşturulacağı bir anayasa talep etmiş, fakat bu durum Klerides tarafından reddedilmiştir.  1974’ten sonra Türkiye ve Kıbrıs Türk toplumu iki toplumlu ve iki bölgeli bir federasyon sistemini savunan politikaların savunucusu olmuştur.

II. Cenevre Konferansı sırasında görüşmelerden bir uzlaşmanın çıkamayacağı anlaşılınca ise Kıbrıs’a ikinci harekât yapılmıştır. Harekâta uluslararası toplum ve ABD tepki göstermiştir. Türkiye kendine uygulanan silah ambargosu kararının üzerine ise 5 Şubat 1975’te cevap olarak Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD)’ni ilân etmiştir.  BM Genel Kurulu ise bu durumu 12 Mart 1975’te 367 sayılı karar ile rahatsızlığını belirtmiştir. Güvenlik Konseyi ise arabuluculuk aracılığı ile görüşmelere çağırmıştır.
İkinci harekât sonrası BM Genel Sekreteri gözetiminde Denktaş ile Klerides arasındaki görüşmeler başlatılmıştır. Sadece Nüfus Mübadelesi konusunda uzlaşmaya varılmış, Kuzeydeki Rumlar ile Güneydeki Türkler yer değiştirmiştir. 
12 Şubat 1977 yılında Denktaş ile Makaryos arasında 4 maddeden oluşan İlk Zirve Antlaşması kabul edilmiştir. Bu antlaşma ile iki toplumlu federal yapı üzerinde karar birliğine varılmıştır. 19 Mayıs 1979’da yapılan Denktaş-Kiprianu görüşmeleri sonucu 10 Nokta Antlaşması imzalanmıştır. 15 Haziran’da yapılan görüşmelerde ise Rumlar, Türk tarafının ambargosunu kaldırmayarak 10 Nokta Antlaşmasının 6. Maddesini ihlâl etmişlerdir. Makaryos’un ölümü üzerine liderliğe geçmiş olan Kiprianu ise Papandreu’dan aldığı destekten dolayı meseleyi iki taraflılıktan çok taraflılığa getirmenin yollarını aramıştır. 
Rumların uzlaşmaya varamaması, federal devlet statüsünün bir çözüm getiremediğinin anlaşılması ve Rumlar’ın Mayıs 1983’te BM Genel Kuruluna başvurmaları üzerine ise Türk tarafı self determinasyon hakkını kullanarak 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC)’ni kurmuştur.

4.1980-1990 DÖNEMİ TÜRKİYE YUNANİSTAN İLİŞKİLERİ

15 Kasım 1983’te Rauf Denktaş’ın bağımsızlık bildirisini okuması ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilân edilmiştir. Rumlar, Yunanistan ve BM ilâna tepki göstermiştir. BM Güvenlik Konseyi tepki olarak 541 sayılı karar ile Türk tarafının kararından vazgeçmesini istemiştir. Türkiye ve KKTC ise BM’nin bu çağrısına uymamıştır.

Türkiye’deki hükümet ise KKTC’yi tanımıştır. KKTC Kurucu Meclisinin hazırladığı anayasa 12 Mart 1985’te kabul edilmiştir. Ardından yapılan seçimler sonucu ise Rauf Denktaş KKTC’nin ilk cumhurbaşkanı olmuştur. Ve sonuç olarak kuzeyde Türk, güneyde Rum devletli, iki toplumlu bir ada oluşmuştur. Kurulan KKTC’yi ABD’nin baskılarından dolayı hiçbir ülke tanımamıştır. Yunanistan ise konuyu hemen uluslararası platforma taşımıştır.
Kıbrıs Rum tarafı, tüm dünyada “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanınmanın rahatlığından dolayı hiçbir anlaşmaya yanaşmamıştır. KKTC’nin ilânından sonra 2 Ocak 1984’te Denktaş, Rum yönetimine Maraş ve Lefkoşe havaalanının açılması, Kayıp Kişiler Komitesi kurulmasını içeren iyi niyet önerilerinde bulunmuştur. Fakat Rumlar bu iyi niyet önerisini reddetmiştir. Ayrıca Rumlar BM Genel Sekreteri tarafından sunulan iki toplumlu iki federasyonlu Ocak 85 belgesini de Türk tarafının kabul etmesine rağmen reddetmişlerdir.
29 Mart 1986 tarihinde BM Genel Sekreteri Perez de Cuellar taraflara “Kıbrıs Üzerine Anlaşma Taslağı” adlı federal çözümü öngören bir belge sunmuştur. KKTC’nin kabul ettiği bu belgeyi Rum tarafı reddetmiş, bunun üzerine Genel Sekreter Rum tarafını uzlaşmaz taraf olarak nitelendirmiştir.
Rum tarafında yapılan 1988 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucu Kipriyanu’nun yerini Yorgo Vassiliu almıştır. Denktaş’ın 3 Mart 1988’de sunduğu iyi niyet önerileri diğerler öneriler gibi reddedilmiştir. Vassiliu’da Kiprianu’dan farklı bir davranış sergilememiştir.
25 Temmuz 1989’da BM Genel Sekreteri Cuellar taraflara yeni bir tasarı sunmuştur. Ancak Türk tarafının görüşünün alınmadığı gerekçesiyle Denktaş tarafından reddedilmiştir. Ardından yapılan görüşmelerde ise Vasiliou’nun adada Türk tarafının self determinasyon hakkını kabul etmemesi üzerine kesilmiştir.

5. SOĞUK SAVAŞ SONRASI DÖNEMDEN 1999 YILINA KADAR YAŞANAN GELİŞMELER

1989’da taraflar arasında kabul görmeyen tasarılar nedeniyle kesilen görüşmeler 1990’lı yılarda tekrar başlamıştır. 27 Mart 1991 tarihinde BM Genel Sekreteri Cuellar tarafların üzerinde anlaşılan noktalar Güvenlik Konseyine sunmuştur. Turgut Özal ise “Dörtlü Konferans” (Türkiye, Yunanistan, Kıbrıs Türk Tarafı, Kıbrıs Rum Tarafı) önerisinde bulunmuştur. Buna karşılık Yunan tarafı “Dokuzlu Konferans” (Güvenlik Konseyinin beşlisi de dahil) önermiştir. Fakat tarafların isteksizliği nedeniyle bu toplantı yapılamamıştır.
1992’te Rauf Denktaş Güzelyalı’nın dahil olduğu, Türk tarafının %29+ payı olan bir harita ortaya çıkarmıştır. Buna karşılık BM Genel Sekreteri Boutros Gali ise Güzelyalı’yı Rumlara veren, %28,2’lik Türk toprağı olan bir haritayı ortaya çıkarmıştır. Gali’nin “Fikirler Dizisi” adlı çözüm planını sunmuştur. Bu harita 26 Haziran 1992’de BM’nin 774 sayılı kararı bu harita resmileştirilmiştir. Ardından yapılan görüşmelerden bir sonuç alınamamış, BM Güvenlik Konseyi bir önceki karara benzeyen 789 sayılı kararına almıştır.
1993 yılına gelindiğinde ise Rum tarafında yapılan Başkanlık seçimlerini Fikirler Dizisine karşı olan Klerides kazanmıştır. Klerides bu diziyi müzakere etmeyeceğini bildirmiş, Avrupa Birliği üyeliği çalışmalarını yoğunlaştırmıştır. Yunanistan’da Rumlar’ı üyelik konusunda desteklemiştir. 
Mayıs 1993’te BM Genel Sekreteri’nin önerisi ile “Güven Arttırıcı Önlemler” paketi üzerinde durulmuştur. Fakat Temmuz 1994’te Avrupa Birliği Adalet Divanı, Rumlar’ın isteği ile KKTC’nin AB’ye ihracatını yasaklayan bir karar alması ile güven arttırıcı paketin Kıbrıs Türk Tarafına getireceği faydalar ortadan kaldırılmıştır. 30 Mayıs 1994’te Gali Güvenlik Konseyi’ne sunduğu raporda Türk tarafını sonuca ulaşamamadan sorumlu tutmuştur. Bu sırada AB Korfu Zirvesi yapılmış, zirvede GKRY’ni temsil eden Kıbrıs AB genişleme programına dahil edilmiştir. KKTC’de buna peki olarak Demirel-Denktaş Deklarasyonu imzalamıştır. Böyle KKTC ile Türkiye arasındaki ilişkiler derinleştirilmek istenmiştir. 
20 Ocak 1995’te Rauf Denktaş’ın ortaya koyduğu Rum tarafını görüşmelere davet eden 14 maddelik barış planı yine Klerides tarafından çözümden önce AB üyelik sürecinin tamamlanması stratejisi doğrultusunda görüşmeyi reddetmiştir. Türk tarafı ise buna tepki göstermiştir.
1996-1997 arası dönem ise oldukça gergin geçmiştir. Bu gergin süreçte sınır gösterileri, çatışmalar, Kıbrıs’a konuşlandırılması düşünülen Rus S-300 füzeleri meseleleri, Rum kesinin bitmek bilmeyen AB üyelik çabaları, bir Rum askerinin BM bölgesinde bir Türk askeri tarafından vurulması, Türk bayrağını direkten indiren Rum göstericinin öldürülmesi, Rum motosikletlilerinin sınır delme girişimleri v.s.  gibi olaylar dizisi yaşanmıştır.
24 Şubat 1997 tarihinde AB’nin Kıbrıs Sorununa bakışında bir değişim yaşanmıştır. AB, Kıbrıs’ın tam üyeliği için öncelikle adada siyasi bir çözümün olması gerektiğini şart koşmuştur. Yunanistan Dışişleri Bakanı Theodoros Pangalos ise bu açıklamanın ardından AB’nin Doğu’ya doğru genişlemesini veto edeceklerini bildirmiştir. Aralık 1997’ye gelindiğinde ise AB Lüksemburg Zirvesi’nde AB çerçevesinde Kıbrıs Rum tarafı tüm Kıbrıs’ın temsilcisi sıfatıyla tam üyelik görüşmelerine başlanılması kararı alınmıştır. Türkiye’nin bu karara tepkisi KKTC-Türkiye Ortaklık Konseyi kurmak olmuştur.
1997’de BM Genel Sekreteri Kofi Annan tarafların arasında kapsamlı bir çözüme yönelik müzakereler için yoğun çabalarda bulunmuştur. Bu çerçevede Newyork’ta görüşmeleri başlatmıştır. Annan’ın aracılığı ile gerçekleşen görüşmelerde Rum tarafının AB’ye tam üyelik başvurusu nedeniyle Denktaş ile Klerides’in görüşebilmesi söz konusu dahi olamamıştır.
31 Ağustos 1998 yılında soruna kalıcı bir çözüm amacıyla Denktaş adada iki devlet arasında bir konfederasyon tezini açıklayarak Kıbrıs konusundaki tutumunu net bir şekilde ortaya koymuş ve yeni bir dönem başlamıştır.
Konfederasyon tezninin açıklanmasının ardından bir süre durgunluk dönemi yaşanmış, daha sonra Kofi Annan’ın çabalarıyla yeniden görüşmelere başlanmıştır. 3-14 Aralık 1999 tarihleri arasında Klerides ve Denktaş arasında Newyork görüşmeleri başlamış, sonrasında Cenevre’de görüşmelere devam edilmiştir. Görüşmelerden pek bir verim alınamamasının ardından 12 Eylül 2000’de Annan’ın konuşmasında yeni bir ortaklık kurulmasının hedeflendiği, iki tarafın eşit temsili ve statüsünün doğru bir çözüm olacağını belirten açıklamalar yapması Rum yönetimin tarafından sert şekilde eleştirilip, boykot edilmiştir. Bundan sonraki aşamalarda ise BM Rum tarafının durumunu güçlendirip, Türk tarafını göz ardı eden davranışlar sergilemiştir. 1-10 Kasım’da Cenevre’deki görüşmelerden de bir sonuç alınamamıştır. Bunlara ek olarak 8 Kasım 2000’de AB’nin yayınlamış olduğu Katılım Ortaklığı Belgesinde Kıbrıs Türkiye’nin üyeliği önünde bir önkoşul olarak açıklanmıştır. 
2001 yılında AB Komisyonu Başkanı Romano Prodi'nin Kıbrıs Sorunu çözülmeden Güney Kıbrıs'ın üyelik başvurusunun değerlendirilebileceği açıklaması Türk tarafı için sarsıcı bir gelişme olmuştur. Denktaş ise Klerides ile BM gözetiminde Yeşil Hat'ta görüşmelerde bulunmuşlardır. Bu görüşmeler sonunda liderler 2002 Ocak'ta yeniden bir araya gelip, tüm konuların masaya yatırılacağı bir görüşme yapmaya başlayacaklarını bildirmişlerdir.
Görüldüğü üzere 1990’dan başlayarak ilişkilerde Rum tarafının AB üyelik süreci, dönem dönem -yaşanan çatışmalar ve sonuçsuz kalan sayısız müzakere ve görüşmeler gerçekleşmiştir. Bu süreçte Yunanistan, Rum tarafının destekçisi olmayı hiçbir zaman ihmal etmemiştir.

4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..



***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder