29 Mayıs 2019 Çarşamba

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 4

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 4



Merhum aslında Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendisini de sevdiğini düşünüyordu, zaman zaman bunu söylemiştir. Yani hatta Mehmet Barlas gittiği zaman -Mehmet Barlas bana iletmişti o zaman- “Beni seviyorlar aslında ama gerginliği artırmasın Çiller…” Yani çok iyi niyetliydi merhum. Yani bu konuda çok iyi niyetliydi ve netice itibarıyla biz bu çerçevede… 18 Haziranda merhum Erbakan istifa etti, bizi destekleyeceğini ve bu koalisyonun ikinci faslının olacağını ifade etti; çoğunluğumuzun olduğunu bildirdik ve hemen ertesi gün, 19 Haziranda ben 278 imzalı oyla… Hemen ardından bu 282’ye çıktı çünkü Büyük Birlik Partisi, Yazıcıoğlu bize bu desteği verdi hemen arkasından, 282 imza. Sonuç itibarıyla Meclis çoğunluğunu tescil etmiş olduk, tekrar ediyorum, tek tek imzalı olarak ve bunu ben Sayın Cumhurbaşkanına götürdüm. Sayın Cumhurbaşkanı hemen 
ardından, ayın 20’sinde, bu Meclis çoğunluğuna rağmen, görevi azınlığın bir temsilcisi, ANAP’ın Genel Başkanı Sayın Mesut Yılmaz’a verdi. Bir yerde bir çoğunluk, bir yerde bir azınlık; çoğunluk imzalarla tescilli ve bu çerçevede süreç başlatıldı. 

Eğer niye bunun kırılma noktasının burada olduğunu tekrar etmek gerekirse, birçok kırılma noktaları var ama önemli bir kırılma noktasının burada olduğu ifade edilmek istenirse, eğer millî irade Meclis aritmetiğini belirliyorsa ve bu Meclis çoğunluğunun içinden iktidar çıkıyorsa, bu iktidar milletin iktidarı oluyorsa, siz bu çoğunluğa rağmen bir azınlığa görev veriyorsanız ve sonra bu azınlığın çoğunluk olmasını bekliyorsanız… Nasıl bekliyorsunuz? O arada ikna odalarını kuruyorsunuz, otel odalarına çağırıyorsunuz, korku salıyorsunuz, “Her an darbe geliyor.” diyorsunuz, “Geldi gelecek.” diyorsunuz. Erbakan’da gelmemiş, Çiller’de niye geliyor? Ama “Gelecek.” diyorsunuz ve bu çerçevede ikbal vadediyorsunuz. O hâle gelmişti ki “Bir milletvekili gidiyor.” diyorlar -
bilmem hangi otelde, şurada, şöyle oluyor- bir başka arkadaşımızı yolluyoruz oraya, o arkadaşımız da orada kalıyor, onun içinde dosyalar hazırlanmış, onun için de bir şeye gitmiş. 

Ve böylece 47 kişinin bu süreç içinde bizden koparılması…   135 milletvekiliyle giren Doğru Yol Partisi 47 milletvekilini kaybetti ve azınlık çoğunluk yaptırılana kadar; işte söylediğim, içeri salınmış boğa budur, o boğa, o muletanın üzerine bırakılmış olan Doğru Yol Partisini parçalayana kadar ve azınlık çoğunluk yapılana kadar, çoğunluk da azınlık hâline getirilene kadar bu süreç devam etti. Nihayet günler sonra, günler sonra, hatta haftalar sonra güvenoyu aldı ve böylece Refah Partisi ile Doğru Yol Partisinin kurmuş olduğu Hükûmet düşürülmüş oldu ve hemen arkasından kurulan Hükûmet bir anda 28 Şubat kararlarını anında uygulamaya başladı, Güven Erkaya Sayın Başbakan Mesut 
Yılmaz’ın danışmanı oldu ve sekiz yıllık zorunlu eğitim ilk etapta uygulandı ve bununla beraber o süreç içerisinde ekonomik olarak birçok yeni banka kurma izni verildi. 

Ben bu banka kurmalarına çok rezistans göstermiş bir başbakan idim dönemimde çünkü bir banka kurmanın nasıl bir rant aktarması olduğunu bir ekonomi profesörü gözüyle daha iyi görüyorsunuz. Sonra bu süreçte -daha sonra ifade edeceğim rakamlarla- bu bankalar daha sonra Sayın Ecevit’in döneminde, 2001 krizinde batmıştır ve çok büyük bedelleri millet ödemiştir ve o süreç içerisinde, hepimizin bildiği gibi, Türk Ticaret Bankasına ilişkin verilen bir gensoruyla ihale ve mafya ilişkileri vesaire çerçevesinde, zannediyorum cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan bir gensoruyla düşürülmüş oldu. 

Hemen arkasından, demokrasinin işlemesini beklerken görev bu defa bir bağımsız milletvekiline, Doğru Yol Partisinden ayrılmış bir bağımsız milletvekiline verildi. Ben hem çoğunluğa rağmen azınlığa hükûmet kurma görevinin verilmesini hem de Doğru Yol Partisinden koparılmış bir bağımsız milletvekiline hükûmet kurma yetkisinin verilmesini bir “Çankaya darbesi” olarak nitelendirdim. O zaman basına bu böyle yansıdı ve sonra da bunun bir parlamenter sisteme ve milletin Meclisine karşı yapılmış bir suikast olduğunu ifade ettim. Terimlerim o günü terimlerdir, şimdiki terimler değil. Kullandığım terimler o günün terimleridir. Dolayısıyla, bu çerçevede baktım ki hakikaten bir ara rejim modeli geliyor, bir bağımsız milletvekili… Hukuken yapılabilir mi? Hukuken yapılabilir belki yani istediğiniz birisine verebilirsiniz ama… 

BAŞKAN – Tutanaklara geçmesi açısından, isim zikreder misiniz Sayın Başbakan? 
TANSU ÇİLLER – Efendim? 
BAŞKAN – İsim zikrederek… 
TANSU ÇİLLER – Yalım Erez’e verildi. 
BAŞKAN – Tutanaklara doğru geçmesi için… 

TANSU ÇİLLER – Yalım Erez’e verildi. Yalım Erez’e verilmesinden sonra ben bunu bir ara rejim modeli olarak nitelendirdim ve bir sabah erkenden arkadaşlarımızla birlikte yürüyerek, Sayın Ecevit’e, seçim şartıyla… “Buyurun, Hükûmeti kurun; hiçbir talebimiz yok, sadece Meclisi seçime götürün. Bu ayıplı bir Meclistir, 
bundan kurtulalım. Tek talebim bir seçimdir.” diye Sayın Ecevit’i Başbakan yaptık bizim oylarımız ve diğer oylarla elbette ama bizim oyumuz olmadığı için bir evvelki görevlendirmede kuramamıştım Hükûmeti. Dolayısıyla, bu desteği vererek Meclisi seçimlere, 99 seçimlerine hazırlamış olduk ve hakikaten 99 yılında da bu seçimler yapıldı. 

Bu seçimlerin yapılmasında ve bu süreçte, seçimlere kadar olan yerde sanki dış dünya da Sayın Ecevit’in devamını istiyormuş gibi algılanan, Abdullah Öcalan’ın yakalanıp Kenya’da teslim edilmesi meselesi vardır, tam seçim öncesi. Bunun rüzgârıyla da birlikte Ecevit 1’inci parti olarak çıktı, merhum Ecevit ve o dönem 
2’nci parti olan MHP, 3’üncü parti olan ANAP’la birlikte bir Hükûmet kurdular. Doğru Yol Partisi 4’üncü parti olarak Meclise girdi ve bu süreçte tabii, Refah Partisi çok hırpalanmıştı, Fazilet Partisi giremedi. 
Bu arada… Yanılıyor muyum? 

AKIN İSTANBULLUOĞLU – Girdi efendim. 
TANSU ÇİLLER – Fazilet Partisi girdi. 
AKIN İSTANBULLUOĞLU – Fazilet Partisi 3’üncü partiydi efendim. ANAP 4’üncü parti oldu. 
TANSU ÇİLLER – Fazilet Partisi 3’üncü partiydi. Biz o zaman 5’inci partiydik. 

Evet, CHP giremedi bu arada. CHP yüzde 8 oyla giremedi ve sonuç itibarıyla ikinci bir süreç başladı. 
Bu süreçte akıllarda kalan, zihinlerde kalan, 5+5’in getirilmesidir tekrar. Ecevit kendi isteğiyle ve Mecliste 5+5’in getirilmesini ve Demirel’in, Sayın Demirel’in Cumhurbaşkanlık süresinin uzatılmasını talep etti. Meclisin desteği yetmedi buna ve durdu. Bu mesele 28 Şubat sürecinde de gündeme getirilmiştir. Yani Sayın Cumhurbaşkanının 5+5 meselesi o dönemde de, 28 Şubat döneminde de gündeme getirilmiştir. Merhum Erbakan hatta bu konuda anlaşıldığı bilgisini bana vermişti. Ben de “Daha önümüzde bir buçuk sene var, iki sene var; çok şey geçer.” demiştim ama hakikaten bir buçuk, iki sene içinde bu mesele Meclise geldi ve reddoldu. Yani 5+5, Sayın Cumhurbaşkanının süresinin uzatılması meselesi reddoldu. 

Bu arada Ahmet Necdet Sezer Cumhurbaşkanı oldu, birtakım kitapçıklar uçuştu. Zannedilir ki kitap uçtuğu için ekonomik kriz oldu. Böyle bir şey olmaz yani bir iktisat hocası olarak söylüyorum: Bir kitap uçtuğu için hiçbir şey olmaz. Şimdi de birçok şey oluyor, bir şey olmuyor. Altyapısı varsa ekonomide bu sonuç getirilir. 
Nitekim, bankalar çökmüştür, göçmüştür; bununla beraber bir mali kriz çıkmıştır. Bana göre, devam eden bu sürecin, 28 Şubat sürecinin bütün mali sıkıntısı çok büyük ölçüde millete çıkmıştır; işsizlik olarak dönmüştür, çok 
büyük para transferleri olarak dönmüştür ve bu süreçte Türkiye ekonomisi çok ciddi bir daralmaya girmiştir. 

Bu aşamada bir olaya daha işaret etmek istiyorum. O da hemen bunun ardından, seçimlere gidilmeden, 2002 seçimlerine gidilmeden, Hüsamettin Özkan bir gün demokrasi evine gelerek, bana bizzat Başbakanlık teklif etti. Nasıl etti bu teklifi? Şöyle etti: O dönemde Ecevit Hükûmeti çok sallantıda, çok ciddi 
sağlık sorunları var merhum Ecevit’in ve o çerçevede, Derviş gelmiş, ekonomik bir plan uygulanmış, başarılı gidiyor ama DSP içinde bölünme oluyor; Derviş, İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan bir parti kurmak üzere anlaşıyorlar ama bu arada Derviş bundan kopuyor ve CHP’ye iltihak ediyor ve bu arada boşluk var. Seçimler öncesi bir Avrupa Birliği hükûmeti kurmak gündeme geliyor ve aralarında anlaşıyorlar, bana bir kez daha Ağustos ayında, 2002 seçimlerine gitmeden… 2001 miydi, 2002 miydi? 

AKIN İSTANBULLUOĞLU – 2002 efendim. 
TANSU ÇİLLER – 2002’ de mi Hüsamettin Özkan’ın şeye gelmesi? 
AKIN İSTANBULLUOĞLU – 2002. 
TANSU ÇİLLER – 2002 Ağustos ayında bana Başbakanlığı teklif etmek üzere geliyor fakat ben o zamana kadar hâlen “Bir normalleşme olmadı.” diyorum yani bu Meclisin de tekrar bir seçime girmesi lazım. 

Tabii, bunları söylemek şimdi kolay geliyor ama o dönemde bütün bunları, partinizin de esasen çok sarsılmış olduğu bir dönemde söylemek ve reddetmek kolay işler olmuyor. Ama netice itibarıyla biz Meclisi seçimlere götürdük. 2002 seçimleri yapıldı ve yüzde 34 gibi bir oranla da zannediyorum AK PARTİ Meclise girdi, CHP yüzde 19 gibi idi. İki parti girdi, 3’üncü parti Doğru Yol Partisi oldu, yüzde 9,7’yle dışarıda kaldı. Birçok arkadaşımızın söylediği, “Birçok oy kaybı oldu birçok yerde.” şeklinde söylentiler ortaya çıktı. 

Doğrusu, ben alınan oy oranından sonra siyasetten çekilmeye esasen karar vermiştim; bunu deklare ettim ve her genel başkanın kalma imkânı vardır isterse eğer ama kongreyi iki üç ay içerisinde yaptım. Benim arzum partimin önünü açmaktı çünkü milletin hafızasının morfik alanına Çiller’le ilgili o kadar yanlış bilgi doldurulmuştu ki bunu bir hamleyle parti atsın istedim. Netice itibarıyla o seçimde yüzde 9,7’yle biz ayrıldık ama ayrılırken delegeler ayakta, ağlayarak geçirdiler. O gönül bağı milletimle devam etmektedir. 

Bütün bunlar kişisel olarak yorumlanabilir, mesele kişisel değildir. Her darbenin asıl bedelini millet ödüyor. Bakın, millet -resmî rakamları söylüyorum- 251 milyar TL’yle, bu o günün rakamlarıyla millî gelirin 1,5 katına yakın; 1,4 bir kriz faturası… Bu resmî rakam, bu benim rakamım değil. Biz o zaman, yaptığımız zaman onu 65 milyar dolar olarak düşünüyorduk. Bu bütün bir GAP’ın, GAP’ın yatırım değerinin, bütün o Konya Ovası projelerinin, Doğu Anadolu projelerinin hepsinin birkaç misliydi ve bu çerçevede… 

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başbakanım, bu TL mi, milyar dolar mı? 

TANSU ÇİLLER – Hayır, 251 milyar TL. 2001-2002 gayrisafi millî hasılasının 1,4 katı yani 1,5 katı. 2 milyon işsiz yaratıldı, 2 milyon işsiz. Bu, asıl bedeli kimin ödediğini gösteriyor. Asıl bedeli bunlarda hep millet ödüyor. Her defasında bu böyle olmuş ama bu defa daha çok ölçüp biçme imkânına sahip olmuş. Bu istatistik kurumlarımız, iktisadi kurumlarımız resmî rakamlarını açıklamışlar. 

5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder