29 Mayıs 2019 Çarşamba

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 15

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 15



İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Camiayı isimlendirebilir misiniz Sayın Başbakan? 
TANSU ÇİLLER – Efendim? 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – “Camia” dediniz de… Çok geniş bir gruptur. 
TANSU ÇİLLER – Sanayicilerin gümrüklerin indirilmesinden… Tabii, gümrüklerin indirilmesi demek, siz rekabete açıyorsunuz, başka ucuz markalar çok daha kaliteli, giriyor; siz onlarla rekabet etmek mecburiyetinde kalıyorsunuz. Bu sektörde rekabete mecbur kalan bütün üreticiler… 
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Şöyle bir şey olduğu söyleniyor… 
TANSU ÇİLLER – Dolayısıyla, aynı malı bedelsiz ithal ettirdim. 
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – TOFAŞ, ve Renault, Türkiye’de yerli üretim yapan ve orada askere karşı sizin tutumunuz belli olduğu için, Koç vasıtasıyla sizin uyarıldığınız… 
TANSU ÇİLLER – Hayır. Koç vasıtasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri kanalıyla uyarılmadım ama bütün bu sektörler, hepsi birlikte benden teşvik istediler, nakit teşvikler. Ben de o sırada nakit teşvikleri kaldırıyordum. Yani bana 95 seçimlerinde konan rezistans buradan başlıyor, onu anlatmaya çalıştım yani 95 seçimlerine girerken Doğru Yol Partisi daha az istenen, daha az tercih edilen bir noktadaydı. Bunun büyük nedeni, bu Gümrük Birliğine girilmiş olması, rekabet olmuş, bütün fiyatlar düşmüş, onunla rekabet etmek durumunda, bir rant ekonomisi var, o eriyor. Onun karşılığında nakit teşvikleri istiyorlar, onu da kaldırmışım nakit teşvikleri “Olmaz.” diye. Bir de fonlar var, onları da bütçe denetimine almışım. E, bir de “kartel medya”, “özelleştirme” diyorum, o kartel medyaya da “kartel medya” lafını kullanıyorum. Dolayısıyla, o dönemde daha sonra da bedelsiz ithalat Refahyol döneminde çıktı. Bunlar bence benim tek başıma yaptıklarım ama bu, bedelsiz ithalat da Refahyol döneminde. 
Orada da bir rezistans oldu, doğrudur. 
Netice itibarıyla… 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – SHP İktidarı döneminde değil mi? SHP-Doğru Yol… 
TANSU ÇİLLER – Evet, SHP-Doğru Yol… 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Evet, o dönemde, Gümrük Birliği o dönem, Refahyol’da sadece… 
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Havuz ve… 
TANSU ÇİLLER – Havuz ve bedelsiz ithalat. 
Havuz konusunda yine etkin olan bakanlık -bunu da ifade etmek durumundayım- Hazineydi, Hazine de bize bağlıydı. Yalnız, şunu söyleyeyim ki çok iyi çalıştık Refah Partisiyle yani iyi bir görüş alışverişi oldu o konuda. Çok iyi bir teknik çalışma yaptık birlikte. Uygulayan Bakanlık bizim Bakanlığımızdı yani Refahyol’un Hazine Bakanıydı, biz uyguladık onu ama iyi bir çalışmaydı ve bence de sonuç alan bir çalışmaydı. 
Şimdi, her hafta toplanıp gündem oluşturuyorlardı “medya” diye bir gazete… 
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Gündemi oluşturmuyorlardı, gündemi belirliyorlardı. 
TANSU ÇİLLER – Onu bilmiyorum ama bildiğim bir şey var… 
BAŞKAN – Komisyonumuzda şöyle bir şey oldu Sayın Başbakan, Komisyonumuz da Dinç Bilgin’in dinlenmesi esnasında: “Biz Gümrük Birliğine taraftardık, dolayısıyla bu çerçevede de siyaseten Doğru Yol Partisini destekliyorduk.” 
TANSU ÇİLLER – Kim diyor bunu? 
BAŞKAN – Dinç Bilgin. 
“Aydın Doğan da yani Sabah Grubu olarak -durumlarını, siyaset karşısındaki pozisyonlarını açıklarken- onlar da Gümrük Birliğine karşıydılar, dolayısıyla Tansu Çiller’e de siyaseten karşıydılar. Aradan geçen zaman içerisinde biz bu konuda hemfikir olduk ve belli yerlerde, hatta Beyti Lokantasında -bu başka tanıklar kanalıyla Komisyonumuzda ifade edildi- Beyti’de buluşuyorduk, genel yayın yönetmenleri de her hafta hangi manşetleri atacağımıza ortaklaşa karar veriyorduk.” dediler. Ama aslında aynı hedefe doğru bir tutum aldıkları, zaman 
içerisinde tüm medyanın, sizin kastettiğiniz gibi… Aydın Doğan da Komisyonda aslında Sultanahmet mitinginde onları direkt hedef gösterdiğinizi, dolayısıyla aslında “Biz birtakım yolsuzlukları ortaya çıkardığımız için de bu yönde öfke olmuştu ve siyaseten aslında biz desteklemek veya desteklememek gibi bir yerde değildik.” dedi Aydın Doğan “hiçbir gün” ifadesine karşılık olarak. “Biz sadece hedef gösterilmiştik, bütün faaliyetlerimiz. Bunlar nedendi? Kendisi hakkında yaptığımız ve doğru olduğuna inandığımız haberlerdi yani basın açısından durum buydu.” dedi. Sizin tarafınızdan cevaplandırılması açısından teyiden… 
TANSU ÇİLLER – Peki, o zaman daha net… 
BAŞKAN – Sizin bilmediğiniz ama onların Komisyonumuzda söylediği şeyleri ben hatırlattım. 
TANSU ÇİLLER – Şimdi, Dinç Bilgin’in başta, söylediği gibi, Gümrük Birliğini desteklediği doğrudur ancak Refahyol döneminde bu banka meselesi ortaya çıktı. Ondan önce de çıkmıştı. Ben hep bir dost olarak Sayın Bilgin’e dedim ki: “Bu banka işine girmeyin. Biz vermedik izni ama girmeyin.” Hatta kendisi daha sonra bana “Haklıymışsın, keşke girmeseydik.” dedi. Bu izni biz vermedik, yollarımız da ayrıldı ama Dinç Bilgin’in Gümrük Birliği faslında bu tarafta olduğu yani Gümrük Birliğinden yana olduğu bir gerçektir. Ama daha sonra bu 
şekilde ayrıldı yollarımız. Benim söylediğim, bu Gümrük Birliği olayının sanayi kesimindeki etkisi genel bir etkiydi yani bu etkiye ve bu bütünleşmeye birtakım sanayiler karşı çıkıyorlardı, hatta birtakım şayialar da vardı, işte, “Bunlar birtakım gazeteler üzerinde etkin oluyorlar.” şeklinde. Yalnız bir şeyi biz görüyorduk, ben beraber grup toplantısı yaptılar, her hafta karar aldılar, onu bilmiyorum ama bazı haberler bütün gazetelerde aynı çıkıyordu. Bu tabii çok dikkat çekici bir şeydi benim açımdan. Farkındaydım ben onun yani benim bir farkındalık düzeyim vardı ama ben bunun bir karar çerçevesinde olup olmadığını bilemem. 
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz. 
Sayın Başbakan, zaman zaman hepimiz arada bir çıkıp giriyoruz. Siz hiç kalkmadınız. Eğer kısa bir ara vermek isterseniz buna uygun davranalım. 
TANSU ÇİLLER – Yok, hayır. 
BAŞKAN – Şimdi, şu andan itibaren 3 milletvekilimizin soruları var. 
TANSU ÇİLLER – Buyursunlar. 
BAŞKAN – Zaman açısından da, sanıyorum, bizim planladığımız şey, aslında en geç dört gibi bitirmek kendi aramızda planladığımız ama şu ana kadar… 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hedeflediğimizi gerçekleştireceğiz yani. 
BAŞKAN – İnşallah. İlk önce gerçi soru hakkını alanlar bu anlamda çok daha uzun kullanmış oluyorlar, diğerlerine biraz daha belki kısa bir zaman kalacak ama mümkün olduğu kadar tekrara girmeden sorularımız devam ederse memnun olacağım. 
Cengiz Yavilioğlu Bey, daha ziyade, sanıyorum, ekonomik bağlamda soruları olacak ama diğer değerlendirmeler için… 
Buyurun lütfen. 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Teşekkür ederim. 
Ben de teşekkür ediyorum Sayın Başbakanım. 
Tabii, soruların önemli bir kısmı soruldu fakat ben şu şeye bir vurgu yapmak istiyorum: Şimdi, tabii, siz kendi tespitinizde işin muhatabının büyük oranda kendinizin olduğunu belirttiniz. 
TANSU ÇİLLER – Ben söylemiyorum. Savcının bana gösterdiği belgeyi söylüyorum. 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Sizin de kanaatiniz o. Yani savcılıktan önce siz de o kanaatte olduğunu söylediniz, sonra savcılık… 
Fakat şöyle bir şey var, acaba bizim şeyimizde bir yanlışlık mı var diye düzeltmek istiyorum: Şimdi, bu 28 Şubat öncesine, kendisine ve sonrasına bakıldığında hem yazılı belgelerde hem de oluşturulan haberlerde 28 Şubatın muhatabının önemli derecede Sayın Erbakan olduğu görülüyor. Mesela Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nin oluşturulmasında, iç tehditlerde öncelikli tehdit niteliğine bürünen “siyasal İslam” kavramı … ve iç tehdit unsuru oluyor, bir. 

İkincisi: Başbakanlık, ondan önce 28 Şubat yani 406 sayılı Millî Güvenlik Kararları’na bakıldığında, işte, laiklik karşıtı okulların, vakıfların olması, sekiz yıllık eğitim, Kuran kursları, tarikatlar -bu başlıklar hâlinde söylüyorum- başörtüsü, hatta kurban derilerine kadar bir siyasal İslam’ın var olmasını ve olgunlaşmasının sürekliliğini sağlayacak unsurlardan bahsediliyor 406 sayılı 28 Şubat Kararları’nda. Akabinde… Bundan hiç bahsedilmedi Sayın Başbakan, Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulundan bahsedilmedi. 

Şimdi, “Sivil Batı Çalışma Grubu” olarak da adlandırdı Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu. Bunun ilk şeyi 14 Mart 1997 yanlış hatırlamıyorsam. Akabinde Sayın Mesut Yılmaz’ın ve Ecevit’in de birer önergesi var. Bu kesime de yani “siyasal İslam” olarak tanımlanan kesime yönelik ağırlaşarak uygulamaların ve takiplerin olduğu bir belge, bu çok kapsamlı bir şey. Ondan kısaca bahsetmek istiyorum. Bakanlıkların, kamu kuruluşlarının, valiliklerin, kaymakamlıkların görevlendirildiği bir belge. Bu 406 sayılı Kurul Kararları’nda alınan kararların uygulanmasını koordine ve takip etmek amaçlı kuruldu ve orada ciddi fişlemeler 
var. İşte, atılanların gerekçelerini oluşturmalar var, görevden alınanlar, üniversiteler, vakıflar, dernekler, sermayedarlar vesaire bununla ilgili epeyce ilgili bir doküman var. Bununla ilgili bilginiz var mı? 

Birinci sorum şu: Bu yazılı olan kısım, medya da dâhil olmak üzere, yani Millî Güvenlik Siyaset Belgesi, Millî Güvenlik Kurulu Kararı, daha sonra 10 Haziran brifingi, o brifingdeki kararlar, içeriklerini hani tekrar söylemek istemiyorum, hepimiz vâkıfız içeriklerine. İçerikleri tamamen siyasal İslam ve belirli ritüellere sahip olan, anlayışa sahip olan kesim. Böyle bir durum var karşımızda. 

Şimdi, bununla ilgili, muhataplılığın önceliği açısından değerlendirmenizi aynen koruyor musunuz, yoksa bu gördüklerinizi farklı mı değerlendiriyorsunuz? Bu, Başbakanlık Uygulamayı Takip ve Koordinasyon Kurulu hakkında ne dersiniz? Nasıl çalıştı? Hangi bilgiler, size gelen bilgiler var mıydı? Uygulamaları nasıl oldu? Bununla ilgili bilginiz var mı paylaşmak istediğiniz? Çünkü bu, en az Batı Çalışma Grubu kadar önemli bir Kurul. Ciddi işler yaptı o dönemde. 

 Bir başka sorum, tabii, ekonomiyle alakalı. Hiç şüphesiz sizin nakit teşviklerini kısmanız, fonlar üzerinde bir kontrol, bütçe denetimine almanız kontrolü getirdi ve bir de özelleştirmeler. Fakat o dönemin özelleştirmelerine baktığımızda, Sayın Başbakan, o dönemin özelleştirmeleri çok da fazla değil yani genelde dönem özelleştirmeleri ölçek itibarıyla küçük yani ORÜS, SEK, Çimentolar daha çok bunlar yani küçük ölçekli özelleştirmeler. Tutar olarak da, o döneme bakıyorum, elimde şeyleri var, 94’te 412, 95’te 572, 96’da 292 milyon dolarlık bir özelleştirme yapılmış. Ölçeği büyük değil. Ama önemli midir, onu bilmiyorum tabii, görüşmeler nasıl oldu. Ben şunu söylemek istiyorum: Şimdi, burada bir sistem var, oluşturulan sistem. O sistemde kamu sektörü borçlanma ihtiyacı oldukça yüksek. Bu borçlanma ihtiyacı 91’de de, 93’te de yüksek, 99’da bu yüzde 15’lere kadar çıkıyor. Günümüzde yüzde 2’nin altında. Devlet iç borçları yani DİBS’lerin reel faiz oranları 94’te yüzde 20, 95’te yüzde 30, 99’da yüzde 36,8 civarında. Bu da şunun için önemli, bu vermiş olduğum oranlar: Siz hem bu reel borçlanmaların oranlarını düşürüyorsunuz hem de havuz sistemi aracılığıyla, kamuya ait olan kaynakların kullandırılması yani mevduat kredi arasındaki farkı kamuda bırakıyorsunuz bu havuz sistemi vasıtasıyla. Fakat 
diğer taraftan, şu da söz konusu: Faaliyet dışı kârlar. Yani diğer taraftan bakıyoruz, evet, bu faiz oranları var, oldukça yüksek, faiz getirileri yani rantlar oldukça yüksek. Şirketlere bakıyoruz, şirketlerin 99’daki faaliyet dışı kârları yüzde 220’lere kadar neredeyse çıkmış durumda yani öncesinde de bu var bunun. 

Şimdi, orada şu mu acaba daha çok önemli: Yani özelleştirmeler, vesaireler, bunlardan ziyade, bu, reel getirisi yüksek olan kamu kaynaklarının elde edilmesini bir şekilde sağlamak. Bu mudur acaba? Bununla ilgili size telkinler oldu mu? Veya sizden bu sistemi değiştirmeme noktasında talepler oldu mu? 

Bununla ilgili olarak da bir de, bu bankalarda asker kökenli yönetim kurulu üyeleri vardı, sizin döneminizde mi başladı bu? Sizden talepler var mıydı, bu tip talepler? Çünkü bu bankaların bir kısmı da sizden önceki dönemde kurulmuş, sizin döneminizde devam etmiş. O batan bankaların bir kısmından bahsediyorum. Böyle bir şey var mıydı? 

16. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder