29 Mayıs 2019 Çarşamba

IRAK KÜRT MUHALAFET HAREKETİNDE ULUSLARARASI BOYUT BÖLÜM 1

IRAK KÜRT MUHALAFET HAREKETİNDE ULUSLARARASI BOYUT BÖLÜM 1




1918-1975 ARASI DÖNEMİN ANALİZİ 
Ogün DURU* 
*Yönetici Editör, Orta Doğu Stratejik Araştırmalar Merkezi. 


ÖZET 

Bu makalede, Irak’ın kuzeyinde yaşayan Kürtler arasında merkezi yönetime karşı gelişen muhalefet hareketinin, bölge ve bölge dışı ülkelerle kurduğu ilişkilerden nasıl etkilendiği irdelenmektedir. Araştırmanın varsayımı, Kürt hareketinin ortaya çıktığı şartların, siyasi taleplerini dillendirme ve merkezi yönetimine bunları kabul ettirme başarısının dış dinamiklerle yüksek bir bağımlılık ilişkisi içinde olduğudur. Çalışmada; dış etkilerin Kürt kimliği’nin olgunlaşmasına, siyasi talep çıtasının yükseltilmesine, muhalefetin bütünlüğüne 
ve dağınıklığına ne yönde tesir ettiği sorularına cevap aranmaktadır. 

Bu bağlamda çalışma Irak’ın İngiliz etkisine girdiği 1917 ile Kürt hareketinin en önemli kırılma noktalarından birini yaşadığı 1975 yılı arasındaki dönemi kapsamaktadır. 


İNGİLTERE ve TÜRKİYE’NİN KÜRT HAREKETİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ:1918-1926 ARASI DÖNEM 

1918-1919 aralığında Irak’taki yönetim modelini oturtmaya çalışan İngilizler, Musul’un kontrolünü amaçlayan Kürt projesine iyi bir başlangıç yapmış fakat çok kısa sürede projede kullandıkları aktörlerle ters düşmüşlerdir. İngilizler Musul’a hâkimiyetlerini, o dönem için bölgenin en nüfuzlu Kürt ileri geleni olan Şeyh Mahmud Berzenci’yi yetkilendirerek sağlamaya çalışmıştır. Süleymaniye’de yaşayan Şeyh Mahmud Berzenci, toprak sahibi bir aristokrat ve aynı zamanda Kadiri tarikatının başıydı.1 Şeyh Mahmud gücünü büyük ölçüde, 
dedesi Şeyh Kek Ahmed ve babası Şeyh Sait ile üne kavuşan Berzenci Ailesi’nin itibarından alıyordu. Berzenci ailesinin etkinlik alanı ise Süleymaniye ile sınırlı olduğu belirtilmektedir.2 

Şeyh Berzenci, Osmanlı devleti ve İngiltere ile ilişkilerinde reelpolitiğe uygun hareket etmiştir. En büyük hassasiyeti, yerel hâkimiyetini ya da otoritesini korumak, yani özerkliğini muhafaza etmek olmuştur. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı’nda silahlı birlikleriyle Osmanlı devleti safında İngilizlere karşı savaşmıştır. Osmanlı devletinin geri çekilmek zorunda kalacağına ve İngiltere’nin bölgeyi ele geçireceğine kanaat getirdiğinde ise, konumunu garantileyecek pazarlıklara girişmiştir. İngilizlerle ilişkilerinin istenen sonucu vermediği 
zamanlarda ise Türklerle ilişkiye girmeye çalışacaktır. 

Şeyh Mahmud İngilizlerle ilk kez, 7 Nisan 1918’de Kerkük’ün işgal edilmesinden hemen sonra ilişki kurmuştur. Kerkük’teki İngiliz komutanına yazdığı mektupla İngilizlerin hâkimiyeti altında bir Kürt yönetimi kurulmasını ve özerk yönetimin başkanlığını kendisinin atanmasını istemiştir. Ancak, bölgenin en büyük aşiretlerinden Hemevendlerin de İngilizlerle ilişki kurmaya çalıştığı sırada dengeler aniden değişmiş, İngilizler Kerkük’ten çekilmiş, Türk yetkililer Mahmud’un temaslarını öğrenmiştir. Süleymaniye’deki Türk askeri birliğinin 
komutanı Mahmud’u tutuklamış, Irak cephesinden sorumlu komutanı da idama mahkûm etmiştir. Ancak infaz gerçekleştirilmemiş ve bir süre sonra Irak’taki 6. Ordu Başkomutanlığı’na getirilen Ali İhsan Paşa daha farklı bir siyaset gütmüştür. Ali İhsan Paşa, Berzenci’yi kazanmaya çalışmış ve İngilizlere karşı kendisinden faydalanmak için savaş gücü kapasitesini artırmıştır.3 

Mondros Ateşkesi’nin yapılması ve Ali İhsan Paşa’nın Osmanlı kuvvetlerini bölgeden çekmek zorunda kalması üzerine, Paşa Süleymaniye’nin yönetimini Şeyh Mahmud’a bırakmıştır.4 Berzenci ise, Osmanlı devletinin çekilmesinden sonra bölgeye girmesi kesinleşen İngilizlerle yeniden pazarlıklara girişmiştir. Binbaşı Noel Süleymaniye’ ye gelmiş ve kendisiyle görüşmüştür. Noel, bölgede ilk tetkikleri yapan ve İngiliz siyasetine yön verme etkisine sahip bir istihbarat subayıydı. Bu nedenle Kürtlere özerklik verilmesi önerisi, (1920’ye kadar görevde kalacak) Bağdat’taki Yüksek Komiser Arnold Wilson tarafından kabul edilmiştir:5 

Neticede, 1 Aralık 1918’de Süleymaniye’yi ziyaret eden Yüksek Komiser Wilson, Mahmud’a verdiği bir mektupla İngiliz devleti adına onu bölgenin valisi olarak 
yetkilendirmiştir. Şeyh Mahmud kendini tüm Kürtlerin temsilcisi olarak göstermek için 40 aşiret reisinin imzası olan bir mektup vermiştir.6 Merkezi Süleymaniye ve resmi dili Kürtçe olan bu yönetim, kendi askeri birliği, bütçesi ve gelir kaynaklarıyla ayakları üzerinde durabilen bir birime dönüştürülmeye çalışılmıştır.7 Ancak Şeyh Mahmud’un hâkimiyetini daha geniş bir bölgeye yayma arzusunun Yüksek Komiser Wilson’un görüşleriyle çatışması ise ilişkilerde aniden büyüyen bir çatlak yaratmıştır. Başından beri Kürtlerin özerkliğine karşı 
olan geleneksel emperyalizmin temsilcisi Yüksek Komiser Wilson, Kürtlerin de Araplar gibi bölünmesi ve kendilerini yönetmede başarısız olmaları halinde ne yapmaları gerektiğini İngiltere’nin tayin edeceği düşüncesindeydi. 1 Aralık 1918’de Mahmud’u yetkilendirmeye geldiğinde gövde gösterisi ve İngiltere destekli “birleşik-bağımsız Kürdistan” sözü verilmesi ısrarıyla karşılaşan Wilson, yetkinin kaynağının İngiltere olduğunu anlatmakta güçlük çekince Berzenci yönetimine karşı daha mesafeli bir politika içinde yer almıştır. Buna karşın Şeyh 
Mahmud hiçbir zaman bulunduğu noktayı İngilizlere borçlu olduğunu düşünmemiştir.8 

Şeyh Mahmud’un bağımsızlık yönündeki girişimleri İngilizlerin tepkisine yol açmış ve 1919’da Kerkük ve Kifri ilçeleri Süleymaniye’deki özerk yönetimin yetki sahasından çıkarılmış; ardından Revanduz ile Köysancak da Erbil’e bağlanmıştır. Böylece Süleymaniye’deki özerk yönetimin etki alanı bu şehir ve yakın çevresinden ibaret kalmıştır.9 

Bu gelişmeler üzerine Şeyh Mahmud doğrudan çatışmaya girerek İngilizlere isteklerini kabul ettirme politikasına yönelmiştir. Ancak çatışmalar İngiltere’nin üstünlüğüyle sonuçlanmış ve Şeyh Mahmud yakalanarak Hindistan’a sürgüne gönderilmiştir.10 

1920 yılına gelindiğinde Anadolu’da gelişen kurtuluş savaşı İngiltere’nin Kürt politikasını modifiye etmesine yol açmıştır. Osmanlı sonrası döneme ilişkin olarak Şubat 1920 Londra Konferansı, Nisan 1920 San Remo Konferansı ve nihayet Ağustos 1920 Sevr Anlaşması, hem İngiltere’nin Kürt politikasını büyük ölçüde netleştirmiş hem de 

Anadolu’nun nasıl paylaşılacağına karar verilmiştir. 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması’nda Musul’daki Kürtlerin geleceğini tayin edecek çok önemli hükümler içermiştir. Anlaşma’nın 62, 63 ve 64. maddelerinde bazı koşulların yerine gelmesi halinde 1 yıl zarfında bağımsızlığına kavuşacak özerk bir Kürdistan kurulması öngörülmüştür. Özellikle 64. Madde doğrudan Musul’la ilişkiliydi.11 

Madde 64: İşbu anlaşmanın yürürlüğe konuşundan bir yıl sonra, 62. maddede belirtilen bölgedeki Kürtler, bu bölgelerdeki nüfusun çoğunluğunun Türkiye’den bağımsız olmak istediklerini kanıtlayarak Milletler Cemiyeti Konseyi’ne başvurmaları halinde ve Konsey bu nüfusun bu bağımsızlığa yetenekli olduğu görüşüne varırsa ve bu bağımsızlığı onlara tanımayı salık verirse, Türkiye, bu tavsiyeye uymayı ve bu bölgeler üzerindeki bütün haklarından ve sıfatlarından vazgeçmeyi şimdiden yükümlenir. Bu vazgeçmenin ayrıntıları başlıca Müttefik devletlerle Türkiye arasında yapılacak özel bir sözleşmeye konu olacaktır. Bu vazgeçme gerçekleşirse ve gerçekleşeceği zaman Kürdistan’ın şimdiye dek Musul Vilayeti’nde kalmış kesiminde oturan Kürtlerin, bu bağımsız Kürt devletine kendi istekleriyle katılmalarına, başlıca Müttefik devletlerce hiçbir karşı çıkışta bulunulmayacaktır. 

Konferanslar ve anlaşmalar sürecinden sonra İngiltere’nin Kürt politikası ve Bağdat’ta kurulacak sistemin esasları, Mart 1921’de Kahire’de Winston Churchill’in başkanlığında yapılan toplantıda kesin çizgilere kavuşturulmuştur. Toplantıda, üç eski Osmanlı vilayetinin tek bir devlet -Irak’ın- çatısı altında birleştirilmesine, Fransızların Suriye’den kovduğu Faysal’ın kral yapılmasına ve ertesi yıl İngiltere-Irak arasında 25 yıl geçerliliği olan işbirliği anlaşması imzalanmasına karar verilmiştir. Kararlar hemen uygulanmış ve Faysal, 23 Ağustos 1921’de Bağdat’ta tahta çıkarılmıştır. 12 Krallık için yapılan göstermelik referandumda, Süleymaniye halkı oylamaya katılmayı reddetmiş; yüzde 4 civarındaki “hayır” oylarının büyük bölümü de Osmanlı yöneticisi isteyen Türkler ve Kürt yönetici isteyen Kürtlerin birarada yaşadığı Kerkük’ten çıkmıştır. Faysal’ın taç giyme törenine Süleymaniye’den ve Kerkük’ten katılan olmamıştır.13 

Diğer yandan Türkiye ise İngiltere’nin Musul üzerindeki hak iddiasından ciddi rahatsızlık duymaktaydı. TBMM Hükümeti 1921-22 döneminde Musul’un kuzeyine bazı birlikler göndererek askeri operasyonlara başlamıştır. Aynı dönemde İngilizler tarafından sürgüne gönderilen Şeyh Mahmud Hindistan’daydı ve özellikle Süleymaniye çevresinde karışıklıklar ve ayaklanmalar artarak sürmekteydi. 

Mustafa Kemal, Musul’daki Kürtlerin durumunu dikkatle izlemiştir. Henüz Milli Mücadele’nin örgütlenme çabalarının sürdüğü bir dönemde, ErzurumKongresi’nin kararlarını Berzenci’ye iletmiş ve işbirliği içinde hareket edilmesini gündeme getirmiştir:14 1 Şubat 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal’in verdiği talimatla, Mısır Çerkezlerinden Özdemir Bey komutasında bir grup asker Revanduz’a gönderilmiştir. Talimatta, bu birliğin Türkiye ile hiçbir ilgisi olmadığı ve tamamen mahalli bir örgütlenme olduğu görüntüsü verilmesi istenmiştir.15 Özdemir Paşa ve müfrezesi 24 Haziran 1922’de bölgeye geldiğinde Surçi (Sürücü), Barzan, Zebar, Nadost ve Pistar gibi aşiretler Türklere destek veriyordu. Aşiretlerle 
başarılı ilişkiler kuran Özdemir Paşa kısa sürede Kürdistan sorunu ve Kürt hükümeti işinin İngiliz oyunu olduğuna, İngilizlerin İslam birliğini parçalamaya, Müslümanlar arasında ikilik yaratmaya çalıştığına pek çok kimseyi ikna edebilmiştir. Çalışmalar sonucunda İngiliz karşıtı olanlar ve Türkleri seven Kürtler harekâtın merkezi Revanduz’da toplanmış, kısa süre içinde İngilizlere karşı küçük ayaklanmalar tertiplenmiştir. Özdemir Bey’in müfrezesi aşiret birlikleriyle takviye edilmişti. Ancak halen İngiliz kuvvetleriyle mukayese edilemeyecek kadar az ve donanımsızdı. Bu nedenle de harekât son derece dikkatli yürütülmüştür.16 

Kürt bölgesinde siyasi ve askeri hâkimiyetleri iyice azalan İngilizler, Türklerle Kürtlerin Süleymaniye’ye ortak harekât düzenlemesinden korktukları için bu şehirdeki askeri birliklerini geri çekmişlerdir. Meydana gelen yönetim boşluğu üzerine, Süleymaniyeli ileri gelenler bir kent meclisi kurmuşlar, meclisin başına Şeyh Mahmud’un kardeşi Şeyh Kadir getirilmiştir. Ancak Meclis Revanduz’daki komutanlığın baskısını üzerinde hissetmiştir.17 Dönemin tanıklarından Refik Hilmi’ye göre Türklerin bölgedeki etkisi öylesine artmıştır ki, dengeler artık İngiltere aleyhine dönmüştür. Revanduz’u üs tutan Türkler ve Kürtler burada kendi Milli Meclislerini kurmuştur. Meclisin başına Surçi (Sürücü) Aşireti Reisi Şeyh Rakip getirilmiş, emrine verilen askeri güçle İngiliz kuvvetleriyle yapılan savaşlarda önemli başarılar sağlamıştır. Etki alanları Zibar, Akra, Ronya ve Derbend’e kadar yayılmıştır. Kürt aşiretlerinin çoğu Türklerle işbirliği yapmaya başlamış, hatta Süleymaniye’de Türk sempatizanları çoğunluğa ulaşmıştır. Amediye halkı ve Şeyh Ahmet Barzani de Revanduz Kürtlerinin safına geçmiştir.18 

Köşeye sıkışan İngilizler, 1919’da sürgüne gönderdikleri Şeyh Mahmud Berzenci’yi, Kerkük ve Erbil’e karışmaması şartıyla 30 Eylül 1922’de Süleymaniye’ye geri göndermişlerdir. Mahmud bir ay içinde teşkilatlı bir hükümet kurmuş ve ikinci ayın sonunda yani Kasım 1922’de kendisini “Kürdistan Kralı” ilan etmiştir.19 Mahmud’un dönüşüyle birlikte İngilizlerin korktukları başlarına gelecektir. Türklerle pazarlıklara girişen Mahmud İngilizlere karşı her an harekete geçmeye hazır olduğunu bildirecek, önkoşul olarak ise İngiliz 
işgalinden kurtulmayı müteakip Türk hükümetinin kendilerine muhtariyet tanımasını isteyecektir. 29 Aralık 1923’te aralarında aşiret liderlerinin de katıldığı yemin töreninde, Kur’an’ı Kerim’e el basılarak, “…Âlemi İslamiyete bağlı kalmak şartıyla Türk hükümetinin vereceği meşru bir imtiyazı ve idare-i muhtariyeti, İngilizlerin Kürt kavmine vermek istedikleri gayrı meşru bir istiklale tercih ettikleri ve bu ihsana karşı her türlü emir ve mücadeleye hazır ve kendilerinden başka hiçbir nüfuza merbut kalmayacakları…” yeminini etmişlerdir.20 Artık İngilizler için Berzenci’nin kesin olarak bertaraf edilmesi gerekiyordu. Çünkü Kürt bölgelerindeki karışıklığın yanı sıra, Berzenci’nin güneydeki Şiilerle ülkede 
genel bir ayaklanma için temas kurduğu ve Özdemir Bey’le beraber Kerkük’e ortak saldırı planı yaptığı bilgisini almışlardı.21 Öte yandan Ankara Hükümeti ise ne Özdemir Bey’e askeri destek vermeye ne de Özdemir Bey’in Mahmud’u Türkiye’nin yanına çeken özerklik pazarlığına sıcak bakmıştır. Ankara’da umutlar Ocak 1923’te başlayacak Lozan görüşmelerindeki diplomasi trafiğine bağlanmıştır. 

Türk ordusunun Musul’a girmekten vazgeçmesinden sonra, beklediği yardımcı kuvvetlerin gelmemesi Özdemir Bey’in bölgedeki otoritesini sarsmış, yörenin en büyük aşiretlerinden olan Barzan ve Balik aşiretleri İngilizlerle anlaşmaya başlamış ve kuvvet dengesi Türkler aleyhine dönmüştür.22 Bunun üzerine İngilizler meşhur hava kuvvetleriyle şiddetli bir saldırıya geçerek Mart 1923’te Berzenci’yi Süleymaniye’den ayrılmak, Türk birliklerini de Revanduz’dan geri çekilmek zorunda bırakmıştır.23 Cephane sıkıntısına düşen ve kuvvetleri azalan Özdemir Bey, İran’a sığınmıştır. Böylelikle Türkiye’nin Kürt bölgesindeki askeri varlığı son bulmuş olmaktaydı. 

Askeri olarak Musul vilayetinin bir bütün olarak İngilizlerin etkisi altına girmesi Lozan görüşmelerini de doğrudan etkilemiştir. Lozan’da Türkiye Musul üzerindeki hak iddialarını gündeme getirmesine rağmen İngilizler bu konuda taviz vermek istememiştir. Bu durum doğal olarak her iki tarafın da Kürt hareketi üzerindeki etkisini artırmasına yol açmıştır. 

Musul Sorunu Bağlamında Irak Kürt Hareketi: Türkiye’nin ve İngiltere’nin Kürt Politikası Lozan’daki görüşmelerinde sırasında TBMM’de Musul’un İngilizlere bırakılacağı yönünde bir hava sezilmesi üzerine bazı Kürt milletvekilleri kuzey-güney ayrılığına tepki göstermişlerdir. TBMM’deki gizli oturumda Hükümet’e karşı eleştiri dozunun yükselmesi üzerine, Mustafa Kemal, Misak’ı Milli’nin belli bir sınırı olmadığını anlatan bir konuşma yapmıştır.24 Lozan görüşmelerinin kesildiği ve iki ay ara verildiği dönemde çok önemli bir gelişme yaşanmıştır: Hilafetin kaldırılması. 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılması Ankara’nın Anadolu Kürtleri’yle olduğu kadar Musul vilayetindeki Kürtlerle ilişkilerinde de bir milat 
olmuştur. Ömer Kürkçüoğlu Hilafet’in kaldırılmasını, Musul’u alarak Araplara komşu olacak Türkiye’nin İslam etkenini hilafet üzerinden tehlikeli biçimde kullanmasından korkan İngilizlere güvence vermesi şeklinde açıklamaktadır. Kürkçüoğlu’na göre, hilafetin kaldırılması Şeyh Sait İsyanı’nda belirleyici rol oynadığı gibi Kürt unsurunun çoğunlukta bulunduğu Musul üzerindeki Türk iddiasını da haliyle zayıflamıştır. Çünkü milliyetçi düşünceye yabancı olan Musul Kürtlerinin Türkiye’yi Irak’a tercih ettikleri söylenebiliyorsa bunun başlıca nedeni, Halife’ye yani İslam’a olan bağlılıklarıydı.25 Nitekim o dönem Musul’da görevli olan İngiliz siyasi subayı Edmonds durumu şöyle anlatmıştır:26 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder