29 Mayıs 2019 Çarşamba

IRAK KÜRT MUHALAFET HAREKETİNDE ULUSLARARASI BOYUT BÖLÜM 2

IRAK KÜRT MUHALAFET HAREKETİNDE ULUSLARARASI BOYUT BÖLÜM 2


…Mart ayının ortalarında bu olayı ilk duyduğumuzda büyük şaşkınlığa düştük ve kulaklarımıza inanamadık. Bugüne kadar Kürdistan’ı patlamaya hazır bir volkan şeklinde tutan propagandalar esas itibarıyla Kürtlerin, bu en büyük dini otoritelerine karşı beslediği boş inançtan kaynaklanan derin saygılarına dayanıyordu. Bu nedenle Türklerin üzerine bastıkları zemini bu şekilde ayaklarının altından kaydırmaları bize gerçek olmayacak kadar güzel bir gelişme olarak görünüyordu…” 

İngilizler, Türk tarafının ısrarlarına rağmen sınırın MC tarafından çizilmesi istemişlerdir. MC kararı çerçevesinde 19 Mayıs 1924’te, Haliç Konferansı olarak bilinen görüşmeler başlamıştır. Türk tarafı bu görüşmelerde Türkler ve Kürtlerin siyasal geleceklerini birleştirmiş iki kardeş halk olduğunu ve tam bir eşitlik içinde bir cumhuriyet kurduklarını, Musul vilayetinin de bunun bir parçası olduğunu bildirmiştir.İngiltere’nin bu yaklaşıma karşı olması sonucu Haliç Konferansı 5 Haziran’da çözüme ulaşamadan dağılmıştır.27 

Türkiye’nin üyesi olmadığı MC, 20 Eylül 1924’te görüşmelere başlamıştır. İngilizler burada da Türk tarafının plebisit önerisine karşı çıkmış ve bölgeye gönderilmek üzere bir komisyon oluşturulmasını istemiştir. Musul’da incelemelerini tamamlayan Komisyon ise 16 Temmuz 1925’de MC’ye sunduğu detaylı raporunda özetle şu önerilerde bulunmuştur:28 

. Çoğunluğu oluşturan 500 bin kadar Kürt’ün ne Türk ne de Arap olduğu, 
. Ekonomik açıdan Musul’un Irak’a bağlı kalması ve bölgenin yararı için Irak-Türkiye arasında ekonomi anlaşması yapılması gerektiği, 
. Hakkari’yi Musul’dan ayıran eski vilayet sınırı şeklinde çizilen Brüksel Hattı’nın coğrafi sınır olarak belirlenmesi, 
. Irak’taki manda yönetimi en geç 1928’de sona ereceği için, bu yönetimin 25 yıl uzatılması ve Musul vilayetindeki Kürtlere yönetsel ve kültürel haklar verilmesi kaydıyla,  Musul vilayetinin Irak’a bırakılmasının en iyi çözüm yolu olduğu; bu iki hususa uyulmadığı takdirde ise Musul vilayetinin Türkiye’ye bırakılmasının uygun olacağı, 
. Musul’un taksimine karar verilmesi halinde ise, Küçük Zap çizgisinin sınır olabileceği. 

İngilizler Komisyon’un 2 şartını kabul ettiklerini ve zaten Kürtlerin haklarıyla ilgili şarta hâlihazırda uyduklarını belirtmiştir. Türk tarafı ise, İngilizlerin Türkiye’ye karşı art niyetli hareketine vurgu yapmıştır. Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Kürtlerle Türkler arasında ayrım gözetilmesini eleştirerek şöyle demiştir: “Korumak gerekçesiyle bir unsuru ayırmak için izlenen amacı bir türlü anlayamıyorum. Bu amaç, Kürtlerin ufak bir bölümünü elde bulundurarak, bunları Kürt çoğunluğa sahip ülke (Türkiye) aleyhinde kullanmak mıdır?”29 

Türkiye’nin Komisyon raporuna karşı çıkması üzerine MC Meclisi 19 Eylül’de Milletlerarası Daimi Adalet Divanı’na gitmiş ve buradan MC Meclisi’nin aldığı kararın bağlayıcı olduğu kararını çıkartmıştır. Bunun üzerine Meclis 16 Aralık 1925’te Komisyon’un raporunu benimseyerek, Irak’taki manda yönetiminin 25 yıl uzatılması için İngiltere’yle Irak arasında yeni bir ittifak anlaşması yapılmasını istemiştir. Kararda; “Altı ay içinde bu şartın yerine getirildiği, Meclis’in bilgisine sunulduğu takdirde, Meclis bu kararının kesinleştiğini ilan edecek ve sınır çizgisinin belirlenmesi için gerekli tedbirleri gösterecektir. İngiltere Hükümeti, mandater devlet olarak Kürt halkı için Soruşturma Komisyonu’nca görülen 
mahalli yönetime ilişkin güvenceleri aldığını gösteren yönetsel tedbirleri Meclis’e sunmağa çağrılır” denilmiştir. İngiltere, MC Meclisi’nin kararı uyarınca 18 Ocak 1926’da yeni bir antlaşma yapmış ve bunu bildirmiştir. Bunun üzerine MC Meclisi 11 Mart 1926’da, 16 Aralık 1925 tarihli kararının kesin olduğunu ilan etmiştir.30 

Türkiye, Musul’u Irak’a bırakan karara başlangıçta büyük tepkiler gösterdiği halde,31 daha sonra tutumunu yumuşatmış ve 5 Haziran 1926’da İngiltere’yle bir anlaşmaya imza atmıştır. Böylelikle Türkiye Musul üzerindeki haklarından vazgeçerken, Kürtler de yeni Irak devletinde varlığını sürdürmek için yeni bir mücadele dönemi başlatmak zorunda kalacaklardır. Türkiye tarafındaki desteğin kesilmesi ise Kürtlerin İngilizler karşısında zayıflamasına yol açmıştır. 

Bölgesel Muhtariyetten Mahalli Özerkliğe: İngiltere’nin Kürt Hareketine Etkin Olması 

Türkiye ile İngiltere arasında görüşmelerin sürdüğü yıllarda Şeyh Mahmud’a bağlı güçler kesintili bir şekilde İngilizlerle mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Şeyh Mahmut, Türkiye’nin devreden çıkmasından sonra dış destek arayışı için 20 Ocak 1923’te SSCB’ye yönelmiştir. “Doğunun kurtarıcısı SSCB’nin Kürtlere yardım elini uzatması”nı isteyen Mahmud, Kürt halkının kendi kaderini SSCB’ninkiyle birleştirmeye hazır olduğunu ve Rus halkını doğal müttefik olarak gördüklerini bildirmiştir. Ancak ayaklanmanın sınırlı bir çevreyle sınırlı kalması, bölgesel isyana dönüşememesi, mıntıkalar arasındaki fiziki kopukluk, isyancıların silah gücündeki zayıflık ve dış yardım olmaması gibi nedenlerle Berzenci başarılı 
olamayacaktır.32 

Kürt muhalefetinin askeri yöntemler kullanılarak kontrol altına alındığı bir dönemde İngiltere MC’nin Musul kararının önkoşullarından biri olan Kürtçenin kullanımı gibi yükümlülükleri yerine getirmemiştir. 1926’da MC’yi etkilemek için çıkarılan ve Kürtlerin kendi dillerinde ilköğretim görmelerine ve yayın yapmaları na izin veren Yerel Diller Yasası tam manasıyla uygulanmamıştır. Hatta 1926-27’de Kürt kültür derneklerinin sayısı ve siyasi faaliyetlerinin artması üzerine bunların kapatılması yoluna gidilmiştir.33 Yine, Mayıs 1926’da Kerkük’ teki Kürt vekillerin Kürt dilinin kullanılması önerisi kabul edilmemiştir.34 1929 başında Irak parlamentosunda 4 Kürt milletvekili tarafından sunulan ve Dohuk’un kuzeyinde yönetim merkezi olan bir liva kurulmasını, Irak Hükümeti’ nin gelirlerinin yüzde 20’sinin Kürt bölgesinin gelişmesine ayrılmasını, Kürtçenin zorunlu eğitim dili haline getirilmesini, Kürt bölgesinden Irak hükümet birliklerini çıkartılmasını, Irak hükümetine iki Kürt temsilci atanmasını içeren paket de ret edilmiştir.35 

İngiltere’nin 1929’da 3 yıl sonrası için Irak’ın MC üyeliğini yani mandanın sona erip bağımsızlığını almasını destekleyeceği vaadiyle Iraklı yöneticileri ikna etmesi sayesinde 1930’da Irak ile İngiltere arasında imzalanan ittifak anlaşmasında, Kürtlere ilişkin hükümlerin yer almaması Kürtlerin tepkisini çekmiştir. MC’ye dilekçeler gönderilerek durum protesto edilmiştir.36 
Süleymaniye’de gösteriler düzenlenmiştir. Celal Talabani’ye göre öğrencilerin, işçilerin, ücretlilerin ve ticaret erbabının katıldığı Eylül 1930’daki bu gösteriler, Kürt hareketinin siyasi üssünün kırsaldan şehirlere kaydığının işaretiydi. Tepkiler üzerine Irak Hükümeti 1930’da, Kürtçe’nin bölgede resmi dil olmasına ilişkin yasa çıkarıldığını ilan etmişse de uygulamada herhangi bir şey yapılmamıştır.37 Süleymaniye’de artan gerilim ise Şeyh Mahmud Berzenci’nin bir kez daha isyan etmesine fırsat vermiştir. Fakat, “Bağımsız Güney Kürdistan Hükümeti’nin” tanınmasını isteyen Mahmud bu sefer ağır bir yenilgiye uğramış ve göz hapsinde tutulacağı Bağdat’a götürülmüştür.38 

Irak’ın Mayıs 1932’de MC’ne bazı güvenceler vermesi üzerine, 3 Ekim 1932’de de MC’ye tam bağımsız üye olarak kabul edilmiştir.39 Irak Hükümeti’nin dil, din, ırk, milliyet vs. ayrımı yapılmayacağı türünden güvenceler verdiği deklarasyonda Kürtlerle ilgili 4. ve 9. maddelerde şu hususlar yer almıştır: 40 

“Hiçbir Irak vatandaşının herhangi bir dilin zorunlu olarak kullanılmasına mecbur edilmemesi; Arapça resmi dil olsa dahi Kürtçe ve Türkçe’nin kullanımını öngören 9. madde uyarınca anadili resmi dil ile aynı olmayanlar için mahkemelerde sözlü ve yazılı olarak kendi dilini kullanmasına izin veren imkanların oluşturulması; Irak yönetiminin Musul, Erbil, Kerkük, Süleymaniye’de ve Kürtlerin ezici çoğunlukta oldukları bölgelerde Arapça ile birlikte Kürtçeyi de resmi dil olarak kabul etmesi; bununla birlikte, önemli bir Türkmen nüfusu bulunan Kerkük ve Kifri de ise resmi dilin yanında Kürtçe ya da Türkçe’nin de kullanılması; tüm bu bölgelerin memurlarının Kürtçe ya da Türkçe bilenlerden seçilmeleri”. 

Bağdat Hükümeti’nin deklarasyonunda geçen hususlar, kısa bir süre sonra Kürt hareketinin asgari taleplerinin çıtası olarak kabul görecek; merkezi yönetim ilk zamanlarda hayata geçirmek istemediği bu şartları Kürtlerin pazarlık gücü arttıkça bizzat kendisi masaya getirecek, ama bu sefer de Kürt hareketi “ulusal hak” çıtasını yükseltmiş olacaktır. 

IRAK DEVLETİ VE KÜRT MUHALEFETİNİN DIŞ DESTEK ARAYIŞLARI: 1932-1945 ARASI DÖNEMİ 

Irak, 1932 yılında bağımsızlığına kavuşurken ve MC’ye kabul edilirken Kürt bölgesinde güvenlik alanında ciddi bir sorun bulunmamaktaydı ve Bağdat hem İngiltere hem de bölgesel işbirliği ile sorunları çözme konusunda adımlar atmaktaydı. Ayrıca 1933-1938 arası dönemde Kürt hareketinin İran veTürkiye’de etkili olması bu ülkeleri birbirine yakınlaştırmıştır. Bu kapsamda 25 Haziran 1938’de Sadabat Paktı Anlaşmasının onay işlemleri tamamlanmış ve Türkiye-İran-Irak üçlüsü Kürt aşiretlerinin kontrolü konusunda uzlaşmaya varmıştır. Sadabat Paktı’nın 7. maddesi şu şekildedir: 41 

…Bağıtlı taraflardan her biri, kendi sınırları içinde diğer bağıtlı tarafların kurumlarını yıkmak, düzen ve güvenliği sarsmak veya politik rejimini bozmak amacıyla silahlı çeteler, birlikler veya örgütlerin kurulmasını ve eyleme geçmelerini engellemeyi yükümlenir… 

Bağdat’ın bölgesel işbirliğine yönelmesine karşın Kürt muhalefeti de kendi içinde gizli örgütlenmelerle Bağdat karşısında askeri bir direnç oluşturma politikasına yönelmiştir. Bu dönemde Irak Genelkurmay Başkanı olan Kürt kökenli General Bekir Sıtkı’nın, kısa iktidarı süresince Kürtleri ve Türkmenleri ordu içinde üst kademelere terfi ettirmesi önemli olmuştur. 

Ordu içinde sayıları artan ve yüksek rütbeler alan Kürt subayları, daha sonra görüleceği üzere, gizli Kürt örgütü Hevi başta olmak üzere Kürt hareketi içinde çok etkin roller üstlenecektir. 

Molla Mustafa Barzani’nin uzun süre için en önemli kurmayları bu subaylar olacaktır. Sözkonusu yer altı örgütlenmelerinden, Şeyh Mahmut Berzenci’nin oğlu Şeyh Latif’in Komala Brayeti (Kardeşlik Cemiyeti) ile koyu milliyetçi Darker örgütünün bir avuç üyesi vardı.42 Ancak Hevi örgütünün durumu daha farklıydı. Hevi 1930’ların sonunda, Şeyh Mahmut Berzenci’nin kısa bir süreliğine danışmanlığını yapan Prof. Refik Hilmi tarafından kurulmuştu.43 Diğer örgütlere göre çok daha geniş bir ağ inşa etmişti. Farklı meslek gruplarından üyeleri vardı. Subaylar, öğretmenler, öğrenciler, petrol ve demiryolu işçileri gibi meslek grupları ile bazı şeyh ve aşiret lideri üyeleri vardı. 1941’de Alman yanlısı Reşit Ali 
darbesinden ve Refik Hilmi’nin Darker Partisi’ne katılmasından sonra bazı örgütlerin sorumluları kendi örgütlerini feshederek bir konferans toplayacak ve Hevi bünyesinde birleşecektir.44 

Kürt muhalefetin içinde kurulan gizli örgütlerin İngiltere’ye yakınlaşma çalışması da yürütmesi dikkat çekicidir. Dönemin Irak İçişleri Bakanlığı Danışmanlığı görevini yürüten Edmonds’a göre milliyetçi Kürtler İngilizlerin kalıcı varlığı konusunda ikiye bölünmüştü. Şeyh Mahmud ve diğer aşiret liderleri İngiltere’nin çok yakında ya da daha sonra Kürtlerin meşru haklarını teslim etmek için bir şeyler yapacağını düşünmekteydi. İkinci grup ise Kürtlerin durumunun İngilizlerin imparatorluk politikalarıyla açık biçimde çeliştiğini ve İngilizlerin Kürtleri Araplara tercih etmesinin mümkün olmadığını düşünüyordu. Fakat entelektüellerin ve subayların oluşturduğu bu grubun büyük bölümü Almanlarla ya da Ruslarla muhatap olmaktansa İngilizleri tercih ediyordu.45 Ancak 1940’lara doğru Almanya’nın da genelde Orta Doğu özelde de Irak siyasetine egemen olma mücadelesine girmesi Kürtlere yeni ittifaklar kurmalarının kapısını aralayacaktır. 

Irak Üzerindeki İngiliz-Alman Rekabeti ve Kürt Hareketine Etkisi 

Kürt meselesi, Bekir Sıtkı’nın 10 aylık iktidarı sonunda, Türkiye’deki askeri tatbikata katılmak üzere yola çıktığı sırada bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra, bu sefer İngiliz-Alman rekabeti temelinde ısınmıştır. Almanya’nın Irak’a nüfuz çabaları ilk olarak Kuveyt sorununda gündeme gelmiştir. 1938’de Kral Gazi, Kuveyt’in Irak’la birleşmesi için faaliyetlerini hızlandırması İngiltere’nin tepkisine yol açmış ve İngilizler bunun Almanların planı olduğundan şüphelenmiş tir. Aralık 1938’de Kral Gazi’ye bağlı basın organlarının Kuveyt için “Südet bölgesi” tabirini kullanması İngilizlerin şüphelerini haklı kılmıştır. Zaten kısa bir süre sonra Kuveyt Emiri devrilmeye çalışılmış ve Kral Gazi sınıra yığdığı Irak 
birliklerine Kuveyt tarafına geçme emri vermiştir. Fakat İngiliz birlikleri ve Emir’e destek veren Suudi birlikleri Irak birliklerinin harekatını genişlemeden engellemiş ve bu girişim başarısızlıkla sonuçlanmıştır.46 Kral Gazi’nin ölümünden sonra Bağdat’ta kontrolü ele geçiren ve “Kare As” diye tabir edilen dört Iraklı albayın, 1943’e kadar Avrupa’da zafer kazanmaya devam eden Almanlara sempati duymaya başlaması ve Almanlara yakın olan Kudüs Müftüsü Hacı Emin El Hüseyin’in etkisine girmesiyle, İngilizler bir kez daha Alman nüfuzuna karşı 
koymak zorunda kalmıştır. İngilizler kendilerine yakın olan Prens Abdullah’ın, Almanlara yakın bir isim olan Başbakan Reşit Ali Geylani’yi görevden almasını sağlayınca, “Kare As” bir darbe daha yapmış ve Nisan 1941’de Geylani’yi göreve geri getirmiştir. Hitler yönetimi bu sırada bölgeye savaş gemilerini sevk emrini vermiş, Alman uçakları Suriye’ye kadar ulaşmış ve İngiliz uçaklarıyla “it dalaşı”na girmeye başlamıştır.47 İngilizler ise Basra’ya birlikler indirmiş, Ürdün üzerinden yığınak yapmış ve Irak’ı bombardımana başlamıştır.48 

İşte bu dönemde, Alman yanlısı yönetimi devirme çabaları açısından Kürtler İngilizler için umut kaynağı olmuştur. Zaten Irak entelijensiyasının Alman etkisinde olmasından tedirgin olan ve Araplara karşı güveni sarsılan İngilizler, Irak’ta bulundurdukları askeri birlikleri sorunsuz kullanabilmek için Habbaniye ve Basra’daki hava üsleri gibi yerlerde Arapları işten çıkarıp yerlerine Kürtleri almış ve onları silahlandırmıştı.49 Ayrıca, Geylani’nin kuzeydeki Kürt bölgesine çekilmeyi planladığı sırada Bağdat’ın çevresindeki Kürt subayların, Kürt askerlerin çoğunlukta olduğu 4. ve 6. tugaylarla Kerkük’e çekilerek Geylani’yi orada karşılaması planlanmıştır.50 

Bu arada Süleymaniyeli önde gelenler aşiret liderleriyle birlikte Nazi yanlısı milliyetçi Geylani yönetimine karşı 15-20 Mayıs 1941 tarihlerinde bir hareket tarzı belirlemeye çalışmış; bir grup acilen harekete geçmek isterken, özellikle içinde ağaların bulunduğu grup Mihver güçlerin Musul, Kerkük ve Suriye’ye her an çıkarma yapmasından korktukları için kararı ertelemek istemiştir. Tam bu sırada, 16 Mayıs’ta Şeyh Mahmud Berzenci Bağdat’ta gözaltında tutulduğu yerden “kaçmış” ve Süleymaniye’ye gelmiştir. Şeyh Mahmud’un adamlarını toplayıp Süleymaniye’de hükümete karşı ayaklanmaya hazırlandığı sırada Geylani Hükümeti dağılmaya yüz tutmuştu. İngilizlerin Bağdat’ta kontrolü ele geçirmesi üzerine ayaklanmadan vazgeçen Mahmud, İngilizlerin kurduğu yeni hükümetle Kürt bölgelerinin özyönetimi ve gönüllülerden müteşekkil Kürt garnizonları oluşturulması gibi taleplerle pazarlıklara başlamıştır. Mahmud, talepleri kabul görmese de İngiltere Hükümeti’yle dostane ilişkilere duyduğu sadakatini bildirmiş ve köyünde sessizce oturmasına izin verilmiştir.51 

İngilizlerin Alman tehlikesi karşısında Kürtlere bakışını anlatan en iyi göstergelerden biri, Geylani Hükümeti sırasında Süleymaniye’de abisi Şeyh Ahmet Barzani ile göz hapsinde olan Molla Mustafa Barzani’yi isyana teşvik etmesidir. Molla Mustafa Barzani aldığı teklifi şöyle anlatmaktadır:52 

…Reşit Ali Geylani, İngiliz karşıtı hareketi başlatınca bir İngiliz subayı benimle görüşmek üzere Süleymaniye’ye geldi. Bana Britanya Hükümeti adına cömert bir öneriyle gelmişti. Benden Erbil’e gitmemi, oradaki Kürt subaylarla temas kurmamı, onları Reşit Ali Geylani hükümetine karşı kışkırtmamı, işbirliği yapmamı ve oradan Barzan’a gitmemi istiyordu. İngiliz hükümeti binlerce tüfek, mühimmat ve erzakı kara ve hava yoluyla Barzan’a nakletmeye hazır olduğunu, orada bağımsız bir Kürdistan devletinin ilan edilmesine yardımcı olacağını vurguladı. Ayrıca İngiliz devletinin ordudaki Kürt asker ve subayların Barzanilere katılmasını teşvik edeceğini ve İngiliz Hükümetinin kurulacak Kürt devletini tanımaya hazır olduğunu, bu devlete destek verip koruyacağını belirtti… 

Molla Mustafa Barzani teklifi düşünmek için zaman istemiş ve durumu abisi Şeyh Ahmet’e aktarmıştır. Ancak abisi, İngilizlerin işleri bittiği anda kendilerini yine yalnız bırakacakları uyarısını yapmış ve kardeşinin olumsuz yanıt vermesini sağlamıştır. Bu olaydan sonra Molla Mustafa’nın Barzan’a yerleşmesinden sonra Hevi örgütüyle yoğun görüşmeler içinde yer almıştır. Barzani Ekim 1943’te Irak sınır karakollarını ve hatta zaman zaman Türk karakollarını vurmaya başlayarak silah ve erzak depolamaya başladığında, Bağdat’ta Hevi mensubu subayların başını çektiği kadrolar onun ve Kürt hareketinin propagandasını yapıyor, otonomi talebiyle birlikte bir dizi istekte bulunuyordu. Böylece Barzani’nin dağlardaki silahlı hareketi, başkentteki silahsız/legal siyasetle desteklenmeye başlanmıştır. Ancak Geylani hükümetinin düşürülmesi ve Almanya’nın Irak üzerindeki etkisinin sonlandırılmasından sonra İngiltere bir kez daha Kürt muhalefeti karşısında merkezi hükümeti desteklemeye başlayacaktı. 

Kürt muhalefetinin İngiltere’nin baskısına rağmen Bağdat’la sorunlar yaşamaya devam etmesi ve Barzani’nin bağımsızlığa yakın özerklik talebini 1943-45 arası da dönemde bir kez daha gündeme getirmesi Londra’da kaygıyla karşılanmıştır. İngilizler Mart 1945’te, artık kendisini Kürtlerin lideri gibi görmeye başlayan Barzani’nin Bağdat’la anlaşması için son kozlarını oynamış, kendisini üstü kapalı biçimde tehdit etmiştir. İngiliz yetkililer “Barzan’da yapılacak tatbikat”ının bilgisini verirken Barzani’den manevralara tepki göstermemesini istemiştir. Barzani ise mesajı doğru yorumlayarak İngilizlere tepkisiz olmaya çalışacağı güvencesini vermiş ama tetikte kalmak zorunda olduğunu bildirmiştir.53 İngilizler bu görüşmeden kısa süre sonra, Bağdat Hükümeti’ne baskı yaparak Barzaniler hakkında bir af çıkartılmasını sağlamıştır.54 Fakat tatlıya bağlanacağı düşünülen anlaşmazlık daha karanlık bir yola girmiştir. Mayıs 1945’te SSCB Barzani’ye yardım elini uzatmıştır. Bu tarih Irak Kürt hareketi ve Barzani’nin kaderindeki dönüm noktalarından biridir. Barzani çıkış yolu kalmadığı düşünülen bir anda, bir dünya gücünün desteğini arkasında bulmuştur. İran’a gönderdiği temsilcilerinin Sovyet yetkililerle yaptığı görüşmelerden sonra, Sovyetler 
Birliği’nin Kürt direnişine her türlü desteği vermeye hazır olduğu güvencesini almıştır. Görüşmelerden birini Molla Mustafa bizzat İran tarafına geçerek Sovyet generali Siyamendov ile kendisi yapmıştır.55 

Nihayet Ağustos 1945’te İngiltere destekli Irak Hükümeti Barzan bölgesinin işgal edilmesine karar vermiştir. İngilizler ise ilk etapta Irak birliklerinin askeri durumunun iyi olmadığı gerekçesiyle Hükümeti kötü bir zamanlama ve planla yanlış bir iş yapmaktan alıkoymaya çalışmışsa da harekatın genişlemesi ve Sovyetlerin Kürtleri desteklemesi sonucu olaylara müdahil olmuştur. İngilizlerin hava desteği vermeye başlamasının ardından çatışmalar yaklaşık 5 bin kişi civarındaki Barzani güçlerinin ağır yenilgisiyle sonuçlanmıştır. 

Bazı kaynaklarda Irak kuvvetlerini İngiliz General Renton’un komuta ettiği bildirilmektedir56 Sovyetlerin vaat ettiği yardım ise hiç gelmemiştir. Böylece Barzaniler tek çıkış kapısı olan İran’a yönelmişler ve İran’daki Sovyet işgal bölgesinde varlıklarını güvenceye almışlardır. 


3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder