29 Mayıs 2019 Çarşamba

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 18

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 18




ATİLA KAYA (İstanbul) - Hâlen JİTEM için “Yok.” diyorlar resmî olarak. 
TANSU ÇİLLER – Yani var mı, ne derecede yok, hangi kapsamda, ne zaman kuruldu? Çok evvelden kurulduğu ifade ediliyor. Ne zaman kuruldu, kim kurdu, ne yaptı; hâlen biliyor muyuz? Bunca iktidar, bunca siyasi irade… Dolayısıyla “Çiller niye çözemedi?” “Tecrübesizdi, şuydu, buydu.” Doğru olan tarafları var. Ben bunları bilerek girmedim siyasete; doğru ama soracağım yerlere de sorduk bunları ama hâlâ da çözemedik. 

Yalım Erez, kurulmasında da rol oynadı, gitmesinde de rol oynadı. Ben, örtülü ödenek, gayrimenkul ilişkileri vesaire… Her başbakan nasıl kullandıysa örtülü ödeneği ben de öyle kullandım, milletim için kullandım, ülkem için kullandım. Ve anladığım kadarıyla en az kullananlardan biri de benim yani eğer çıkan rakamlar 
ortalarda, doğruysa. Bunun gayrimenkullerle hiçbir ilişkisinin olması mümkün değil. Ben gayrimenkuller konusunda hesabımı defalarca ama defalarca da… 
Ben buradan çıkarak siyasete girdim, başka bir yerden çıkmadım. Benim bu yalıyı dahi siyasetten sonra aldığım söylendi. Bunların aslında altını çizen iki olay vardır, bunu da ben çok açık biçimde söyleyeyim: Biri, Amerika’daki otellerin, mal varlığının olmasıdır. Ben Amerika’da 9 yıl kaldım, zaten evimiz vardı orada. Bunu biliyor, herkes bilerek girdim zaten siyasete. Mal varlığımın hesabını verdim, girerek girdim. O mal varlığının üstünde nasıl arttığının hesabını verdim, defalarca, defalarca, defalarca… Yetmedi, beni IRS’e şikayet ettiler. IRS dünyanın en katı kurumlarından biridir; en katı yani bulmaması mümkün değil. Hani kara paraydı, ak paraydı, bilmem neydi, şuydu, buydu… IRS’e gittiniz mi bitti olay. IRS’in denetiminden geçirdiler beni; sağ olsun Mesut Yılmaz. 
Ben siyasete gittiğimden, daha uzun, o döneme rağmen daha zor dönemde siyasetten çıktım. Hiç kimse benim kendi iş adamlarımı bulduğum veya 
kendi iş adamlarımı yarattığım konusunda bir şey söyleyememiştir; yapmadım çünkü. Hiç kimse, benim çocuklarımın şu işi kurduğunu, bu işi kurduğunu söyleyememiştir; yapmadım çünkü. Dolayısıyla, son derece rahatım. Ben, tabanımın başını öne eğecek hiçbir şey yapmadım Allah’a şükür. 
Şimdi, gelelim “Hangi özelleştirmeden pay istediler?” Bu “beşli çete” ile Çörekçi Paşa konuşmuş, Karadayı ile vesaire. Yalnız şunu biliyorum: Ben “beşli çete” ne yaptı, ne etti, onların arasındaki ilişkiyi bilemem. Ama şunu biliyorum: Bu 28 Şubat Kararları’ndan sonra o “beşli çete” denen, bütün hepsi çıktılar ve “Bunu 
onaylıyoruz.” dediler. Yani “Bunun karşısında demokrasi adına duruyoruz.” diyen bir refleks vardı, o çıkmadı ortaya yani o kesin. Bunun dışında bu arada… 
NİMET BAŞ (İstanbul) – Araya giriyorum, böyle bir refleks beklenebilir miydi bilmiyorum. Zaten o beşi bir araya gelip Cumhurbaşkanı Demirel’i ziyaret ettiler ve kapıda şöyle bir açıklama yaptılar: “Yani o PKK öncesi süreçte biz ekonomiyle ilgili meseleleri bir kenara bıraktık. Ülkenin geleceği tehdit altında, irtica tehdidi altında. Bizim artık öncelikli meselemiz budur.” dediler. Yani o giden süreci hazırlayan aktörlerdi aynı zamanda. İyi ki demokrasi karşısında bir tutum almadık. 

TANSU ÇİLLER – Evet, irtica konusuna her zaman biz mesafeli olduk, yani irtica bir iç tehdit midir? Doğru Yol Partisi geleneğinde… Biz muhafazakâr bir tabandan geliyoruz. Mesela ben şunu size çok açıkça söyleyeyim: Şu anda söylüyorum, siyaset öncesi olduğu için söylüyorum. Yani siyasette hani birtakım çıkarlar 
oluyor, birtakım laflar edebilir siyasetçi, bunu da zaman zaman görüyoruz: Bu işin bir mantığı da vardır ama ben Boğaziçi Üniversitesinde ekonomi bölümü başkanıyken, o sırada başörtüsü yasakları geldi. Ben başörtüsü yasaklarına çok şiddetle karşı çıktım. Dedim ki: “Benim girecek talebemin başının örtülü olması değil, başının üstünde ne olduğu değil başında içinde ne olduğu önemlidir benim için.” Dolayısıyla, bu konuda bizim bir sıkıntımız yoktu yani parti olarak da olsun, bireysel olarak da bir sıkıntımız yoktu. Ancak belli bir korku zaman zaman üste çıkıyordu. Şöyle, işte, acaba hakikaten kanlı bir şey mi olur? Yani gelirler, hepimizin bütün özlük hakları elimizden gider mi? Zaman zaman böyle bir hava yaratılıyordu, özellikle o kelimenin sihri neyse, o “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” meselesi iz bırakmıştır, bu doğru. Ama ben irticayı hiçbir zaman bir iç tehdit olarak gerçek anlamda görmedim, asıl mesele dış tehdit olacak PKK’dır. Böyle tanımlamam lazım. Bizim partinin tabanının refleksleri de bu doğrultudadır zaten, yani o bir gerçek. 

Ondan sonra, “Demokrasi adına hangi özelleştirmeden pay alınmak istendi?” Vallaha ,özelleştirmeden, mesela bir şirket vardı ki bunlar… Zaten bizim özelleştirmelerimiz kısıtlı oldu. Yapılan özelleştirmeler şeydeydi… 

Diğerlerinin niye yapılmadığında, aslında birtakım baskıların olabileceğini hissetmiş olmanın etkisi vardır, onu da söyleyeyim. Koalisyon ortağımızın tavrının etkisi vardır; bu da doğru. Ama çimento sanayisine ilişkin çok ciddi 
ve somut sıkıntılarım oldu. Yani sıkıntılar şuydu: Birisine veriyorsunuz ihaleyi, kazanıyor; ikincisine veriyorsunuz, daha güçlü geliyor, onu da kazanıyor; üçüncüsünü, dördüncüsünü, beşincisini istiyor. Zaten yarısından fazlası 
birisinin elinde, topyekûn verirseniz o monopol olur. İnşaat kesimini tümüyle bloke edersiniz. Yani o kadar fiyatları istediği gibi ortaya koyar ki bunu yapmanız mümkün değil. Dolayısıyla, bunu reddediyorsunuz. “Ne hakkın var?” diyor, ondan sonra başlıyor varan bir, varan iki, varan üç… Eşinizle ilgili… Zaten ilk kadın başbakanın eşi olmak da kolay bir şey değil, onu söyleyeyim. Yani Özer Bey’i gerçekten tanımak lazım ilk önce. 
Yani yaratılan imajla kendisi arasında çok büyük fark vardır, çok büyük farklar var. Benim eşimle ilgili yaratılan şey, mafya, çete, bilmem şu ilişkiler, bu ilişkiler… Yani hayretler içinde kalıyoruz gerçekten. Mesela bir tane, Halim Paşa Yalısı. Yakmışız, işte oradaki bütün şeyleri almışız resimleri, o resimleri bilmem nerelerde saklamışız. İlk önce yakmışız orayı yani ve bunu benim eşim yapmış ve bütün bunlardan rant toplamış falan. 
Yani bunlar günlerce gidiyor. Ondan sonra, işte, bilmem, şey için petrol bilmem nesinde özel bir şey olmuş, Baybaşin’le bilmem ne yapmış. Baybaşin diye çıkarılan şey Özer Bey’in Aydın Doğan’la yaptığı şey, Adalara. 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – 4046 sayılı Özelleştirme Kanunu sizin zamanınızda mı çıktı Sayın Başbakanım? 
TANSU ÇİLLER – Sayı, adı ne? 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – 94’ün sonu, 95’in başı… 
TANSU ÇİLLER – O Özelleştirme Kanunu’nun içeriği neydi? 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Özelleştirmeyle ilgili ilk kanun. 
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – 85’te, 85 o. 
CENGİZ YAVİLİOĞLU (Erzurum) – Hayır, hayır. 95’teki… 
BAŞKAN – Daha sonra özelleştirme yöntemleri hakkında yeniden değişiklikler, aynı sayılı Kanun’da değişiklikler yapılmış olabilir. 
TANSU ÇİLLER – Şimdi söyleyeceğim şey hatırlayabileceğim bir şey olmuyor yani sayıyı hatırlayamadım, şeyi hatırlayamadım ama özelleştirme konusunda ciddi bir siyasi irademiz vardı, o doğru. 
BAŞKAN – Sayın Başbakan, sorularımız tamamlandı. Arkadaşlarımın anlayışına sığınarak ve de daha doğrusu, bir anayasal hakkı kullanarak, bugüne kadar Komisyonda dinlediğimiz hiç kimse hakkında olumlu veya olumsuz bir yorum yapmamaya gayret ettim Başkan sıfatıyla. Ama bugün çok tarafsız kalarak bir değerlendirme yapmayacağım, bir kadın olarak pozitif ayrımcılık yapacağım. 

Öncelikle bizimle paylaştığınız tüm değerli bilgiler için ve samimiyetiniz için çok teşekkür ediyorum. Darbelerin gerekçeleri her dönemde değiştirilmiştir, değişmiştir ama iç tehdit algısı şeklinde oluşturulan, zaman zaman komünizm, zaman zaman iltica, zaman zaman aşırı milliyetçilik şeklinde tezahür eden olaylar… Bu Komisyon çerçevesinde dinlediğimiz, özellikle devleti temsil eden önemli kurumların başındakiler tarafından gerçekte böyle tehditler olmadığını, 80 darbesine giden süreçte ciddi bir sol yapılanma olmadığını, komünizm 
riski olmadığını, diğer dönemde milliyetçi akımların güçlenmesini bir tehdit olarak algılayıp bunların olmadığını… Yani aslında devletin hangi dönemlerde hangi algıları öne çıkardığı ve aslında bu algılar doğrultusunda kullandığı bütün aktörlerle -medya, sivil toplum dâhil olmak üzere yarattığı bu algılarla aslında birtakım ekonomik çıkarların da en ön planda olduğunu ve aslında devlete sermaye yapısı olarak eklemlenmiş bir ülkede sermaye gruplarının çıkarlarının çoğu zaman devletin çıkarlarıymış gibi sunulduğunu, dolayısıyla sizin aslında 
içinden geldiğiniz kitlenin de sizinle daha sonra, bırakın barışık olmayı, düşman olmasının nedeni sizin devletin çıkarlarını ön plana alan, sermaye gruplarının çıkarlarını geride bırakın siyasi tavrınızın da rolü olmuş olabileceğini düşünüyorum, bütün bu tehdit ve tehlike algılarında. 

“28 Şubat ezber bozan bir darbedir.” dediniz. Biz hep “atipik” diyoruz o nedenle de çok uzun süre… 
Çünkü orada artık rol silahlı kuvvetlerin işaret ettiği, başta medya olmak üzere, “Bu kez silahsız kuvvetler halletsin.” şeklinde talimatlarla… Bugün aslında çok yakın tarihimizle yüzleşiyoruz, tanıklarımız var. Türkiye bunu başarabiliyor, bu açıdan çok da şanslıyız hepimiz. Çünkü biz yakın tarihiyle değil, çok uzak tarihiyle bile hesaplaşmayı, yüzleşmeyi, bu tanıklıkları başarabilmiş bir ülke değiliz. Dolayısıyla, bugün bu Komisyondaki tanıklığınız bizim açımızdan tarihî anlamda önemlidir ve anlamlıdır. 

Değer verdiğiniz ve bunca saat gerçekten kesintisiz olarak cevaplandırdığınız tüm sorular için… Şantaj, menfaat, ikbal ve o dönemde azınlığın demokratik anlamda seçilmiş ve çoğunluğa karşı teslim edilişini çok net olarak aktardınız, anlattınız. Kurulan bu siyasi partinin, özellikle DTP’nin bütün bu planların önceden hazırlandığının en önemli delili olduğunu, önceden kurulup sonra aktarmaların yapıldığını ve sizin aslında dış dünyayla o dönemde kurmuş olduğunuz ilişkilerde, Albright’la yaptığınız görüşmelerde her ne kadar böyle bir 
tehdidin, fiilî bir darbe riskinin olmadığını görseniz de o dönemde bunların geniş manada oluşmuş, kurumlar nezdinde oluşmuş, siyasiler üzerinde oluşmuş korkuyu gidermeye de yeterli olmadığını anlatmaya çalışmanıza rağmen… Gerçekten, Batı Çalışma Grubu belgelerine ulaştıktan sonra yapılması gerekenler konusunda “Eğer rota başka türlü olsaydı, bugün başka türlü mü yazılırdı?”yı… Aslında hepimizin kafasında bir soru işareti. 
Gerçekten, hedef gösterildiniz ve çoğu vakit aşağılama düzeyine varan değerlendirmeler yapıldı. O dönemde siyaset dışında bir kadın olarak izlediğim zamanlarda beni de şahsen çok rencide etmiştir. Çünkü vurguların hemen hemen tamamı yaptığınız siyasi eleştirilerden ziyade cinsiyetinize yönelik bir ayrımcı tutumdu açıkçası, bunu çok algıladık. Türkiye'nin ilk kadın Başbakanı olmanın belki de ağır bir bedeliydi bir manada ama bu ağır bedelin karşılığında belki de bugün Türkiye’de kız çocukları “Gelecekte Başbakan olacağım.” veya “Şu görevde bulunacağım.” diyebiliyorlar. Bu anlamda zor dönemler belki ama bir hayalin kurulmasını, kız çocuklarımızın hayal kurmasını sağladınız. 

Gerçekten, daha sonraki dönemlerde de her şeye rağmen, gördük ki millet iradesini arkasına almayan, azınlık da olsa hiçbir siyasi iradenin devam edemeyeceğini. Ama söylediklerinizden en önemlisi, bence, siyasi istikrarın toplum için gelecekte ne kadar önemli olduğu vurgusuydu. Gerçekten, bu çekiştirilmeye müsait siyasi ortamların da darbelere veya o yumuşak karına vurmaya hevesli olduklarını vurguladınız. Gerçekten, belki şu anda da burada sorulan bazı sorularda benim gözlemlediğim, bütün sorulara tüm açık yürekliliğinizle ve samimiyetinizle cevap verdiğiniz kanaati var bende. Bunu bu anlamda önemsiyorum ve aslında bütün sorulara da son derece soğukkanlı bir şekilde cevap verdiniz ama burada size soru sorduktan sonra ayrılan Sırrı Süreyya Önder Bey dışarıda yaptığı açıklamada sizin ağladığınızı ifade etmiş. Dolayısıyla, ben şimdi Komisyon toplantısını sonlandırmadan önce açıkça bir tespitte bulunmak istiyorum. Serinkanlı ve sağduyulu, soğukkanlı bir şekilde verdiğiniz tüm cevaplar karşısında belki de sizi en çok etkileyen şey, duygularınızı katmadan değerlendirdiğiniz tüm olayların dışında, bilerek insanları ölüme gönderdiğiniz iddiası karşısında dayanamadınız, duygulandınız ve gerçekten, bunu çok insani buluyorum. Erkek siyasetçiler bunu nasıl buluyor, bilmiyorum ama ben bir kadın olarak bu hissiyatı… 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ağırlık hâlen bizde Başkanım, Dikkat edin. 
BAŞKAN – Evet, sayı olarak çoksunuz biliyorum ama bu Komisyona gelen bazı erkek konuşmacılar “Erkek gibi çıktım.” filan dedikleri zaman da düzeltiyorum. Kadın gibi olmak da değil, aslında cesaretle bazı şeylerin… Cinsiyetle değil, cesaretle olmak, insan kimliğimizle olmak… Dolayısıyla, bunu belki bir zayıflık olarak gösterme girişiminde olanlar olabilir ama ben, dediğim gibi, son derece insani ve bir annenin duyguları ve hassasiyeti olarak algıladığımı ifade ederek tekrar samimiyetiniz, içtenliğiniz ve güzel ev sahipliğiniz için teşekkür 
ediyorum tüm Komisyon üyelerim adına. 
TANSU ÇİLLER – Ben de hepinize çok teşekkür ediyorum. Buraya kadar zahmet ettiniz, ayaklarınıza sağlık, gönlünüze sağlık. Bütün yapmak istediğimiz şey, gelecek nesillere doğruları aktarmada, yanlış yazılmış bir tarihin gerçeklerini bir kez daha paylaşmada size yardımcı olabilmek. 

Çalışmalarınızda başarılarınızın devamını diliyorum. Hepinize tekrar teşekkür ediyorum geldiğiniz için, sağ olunuz. 

Kapanma Saati: 16.08 

*** 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder