28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 14
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Benim de sorularım var ama hakikaten sizi de yorduk, çok da uzun zaman aldı. Ben, hem hiçbir yorum yapmadan kısa kısa soracağım, kısa kısa da cevap istiyorum, istirhamım bu.
Şimdi, burada bir konuşmacımız bilgi verirken şöyle bir şey söyledi: “Bütün darbelerden millî savunma bakanları mutlaka haberdar olur.” Sizin döneminizde de Millî Savunma Bakanı zannediyorum Turhan Tayan Bey’di. Böyle bir şey hiç hissetti veya hissettirdi mi? Böyle bir konuşma… Yani daha olaylar su yüzüne çıkmadan önce, 28 Şubattan ta 2-3 ay önce.
İkinci sorum: Burada bir değerlendirme istiyorum. Ben, 71 12 Martı, 12 Eylülü ve 28 Şubat, 27 Nisan; bunları çok açık ve net yaşadım ama 60 ihtilalinde çocuktum, böyle flu bir şekilde yaşadım. Ancak dikkatimi hep bir şey çekmişti; mesela 12 Mart öncesi -bir şahısla ilgili bir tespiti yapmanızı istiyorum da onun için Sayın Ecevit’in çok -hakikaten bizim o günkü öğrenci kafamızla bile veya köylerdeki insanın kafasıyla- toplumu geren ve kışkırtan sözleri olmuştu ve bu sözler öğrenciler arasında ve çiftçiler arasında büyük sıkıntılara sebep oldu ve
büyük ayrışmalar oldu biliyorsunuz, neticede bir 12 Mart muhtırası da geldi. Sonra dikkatimi çekti, daha sonra bir tespitim daha oldu…
TANSU ÇİLLER – “Toprak işleyenindir.” O mu?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Su kullananın, toprak işleyenin ve bütün kompradorların, zenginlerin, işte, vatan haini olduğu konusunda birçok sözler…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Vatan hainliği yok.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Var, var efendim, var. Yirmi dört maddelik bir şeyi vardı onun, kendisine göre sıraladığı şeyler vardı.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Son derece de barışçı bir insandı.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Tabii, tabii; çok barışçı insandı. Biz ona bir şey söylemiyoruz, merhum Ecevit’e. Zaten toplumda hiç kimse yanlış yapmamış, darbeler de hiç olmamış ama biz burada boşu boşuna olmayan şeyleri konuşuyoruz.
İkincisi: Benim dikkatimi bir şey çekmişti. Sayın Ecevit geldiği zamandan sonra Türkiye çok büyük bir maddi sıkıntıya girmişti ve en büyük yolsuzluklar da o dönemlerde… Kendisinin hakikaten hiçbir yolsuzluğu yoktu ama etrafında en büyük yolsuzluk yapılan dönemler siyasi tarihimizde o dönemlerdeydi ve biliyorsunuz ilk defa kabinenin hemen hemen başka yerlerden aldığı bakanların tamamına yakını Yüce Divana gitmişti. Hatırlarsınız belki 80 Eylül öncesini. Biz bunları yaşadık hep.
Bir şey dikkatimi çekti: 28 Şubat öncesinde ve 28 Şubat devamında ve Türkiye’nin 2000’li yıllarda çok büyük bir krize girmesi olaylarında hemen hemen Ecevit hep belirleyici rol oynuyor, hemen hemen hepsinde. Size teklifleri, basına verdiği demeçler, halka verdiği bilgiler ve bilhassa da -benim hâlâ içime oturmuştur- 1999 seçimlerinden sonra, -siz de oradaydınız zannediyorum değil mi?- Meclisin toplantısında bir hanımefendiye karşı sarf ettiği sözler hiçbir şeyle telif edilecek şeyler değildi.
Size göre Ecevit bu darbelerin, bilhassa 28 Şubat darbesinin neresindeydi? Yorum yapmak zorunda değilsiniz.
Diğer bir sorum şu: Şimdi, “Bütün darbelerin arkasında hep dış bağlantılar görülmüştür. 28 Şubat süreciyle ilgili Amerika’nın olduğu belirtilmektedir.” diyor Ruhat Mengi ve devam ediyor köşe yazısında, diyor ki bu hususu belirterek, sizin o dönemde beş tane ABD’li danışman bulundurduğunuzu…
Önce şunu söyleyeyim:
Sizin öyle bir danışman bulundurmanız bana göre, hiçbir alakası yok, ilgisi yok, ilgilendirmez ama Ruhat Mengi’nin sözü. O dönemde de bayağı şeylere açık olmuştu bu, sizin aleyhinizde de çok büyük kampanya vardı zaten. Beş tane ABD’li danışmanınızın olduğu, hatta isimlerini bile verebileceğini söylüyor. Acaba bu doğru mu?
Bu da o dönemdeki çürütme veyahut da sizi halkın gözünde düşürme işlemlerinden birisi mi idi?
Diğer taraftan, Cengiz Çandar’ın bir sözü var, diyor ki o da: “ABD Dışişleri Bakanlığının yedinci katındaki toplantıya sizin katıldığınız ve orada bazı şeyler size bildirildiği söyleniyor. Cengiz Çandar’ın bu kendi şahsi fikri mi yoksa böyle bir şey var mı, yok mu? Çok kısa bilgiler…
Diğer bir sorum: Efendim, Türkiye’de irtica, tehdit algısı oluşturarak aslında faiz vurgunları yapıldığı bilinen bir gerçek. Sizin bir iktisatçı olmanız hasebiyle de, Başbakanlığınız ve bilahare Refahyol döneminde acaba bu vurgunların önlenmesine yönelik çalışmalar yürütmeniz hedef tahtası hâline gelmenize sebep oldu mu? Ve bilhassa o dönemde Sayın Koç, grubu adına sizi -genel müdürleri olabilir, CEO’ları olabilir, başkalarıyla olsun bu konularda uyardı mı? Çünkü o dönemlerde kayıt dışı… Bizzat uyardı mı?
TANSU ÇİLLER – Ne için uyarıyor, anlamadım?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Yani bu, Gümrük Birliğine girmeniz, havuz sistemini getirmeniz; bu, faiz gelirlerinde büyük düşüşler meydana getirecekti çünkü faaliyet dışı gelirler o dönemlerde hemen hemen yüzde 80’leri bulmuştu şirketlerin, bütün şirketler oradan faydalanıyordu. Koç grubunun böyle bir ikazı oldu mu veya size böyle bir yazısı, görüşmesi, bununla ilgili bir çalışması oldu mu? Tabii, aynı zamanda bu, sizin o gün yaptığınız bedelsiz ithalat hadisesi de birçok tehlikeyi de ortadan kaldırmıştı. Onu da tabii göstererek… Çünkü çok çok pahalıya araçlar satılıyordu. Birdenbire o sattıkları araçlar satılamaz hâle gelmişti.
Diğer bir soru da: Millî Güvenlik Kurulunda, son 28 Şubat toplantınızda İçişleri Bakanınıza veya size karşı edebi de aşacak bir davranış TSK tarafından sergilendi mi?
Diğer bir sorum, dokuzuncu olarak da: Medyanın karalama olayları devam ediyordu o dönem de, şantaja varan şeyler de oluyordu mutlak surette. Sizin siyasi danışmanınız Hüseyin Kocabıyık Bey, basın organlarında açıklamalar yaptı. Ve size yönelik bu menfi propagandada basının sadece habere verme durumunun bulunduğu belirtilebilir mi? Yani bu yapılan şeyler bir haber verme midir yoksa bunun dışında, bir merkezden onların idare edilebilmesi midir? Çünkü burada dinlediğimiz bir şahıs şunu söylemişti, dedi ki: “Bizler bir yerde toplanıyorduk bütün medya mensupları olarak, o haftanın gündemini oluşturuyor… Ama her hafta toplanıyorduk.” Acaba böyle bir şeyin neticesi olabilir mi? Çünkü eğer toplanıyor ve gündem oluşturuyorlarsa, bu,
aynı zamanda bir de suçtur da. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?
Diğer sorularımdan vazgeçtim.
Teşekkür ederim.
TANSU ÇİLLER – Sayın Kıyıklık, çok teşekkürler.
Cevaplandırmaya çalışayım.
Millî Savunma Bakanı Turhan Tayan Bey’le, hiç, bu darbe konusunda bir şey konuşmadım. Mesela, ben, emekli edilme konusunu da gündeme aldığım zaman bundan birkaç arkadaşım haberdardı, çok kısıtlı sayıda bir iki arkadaş. İşte, bir grup başkan vekili, bir başkan yardımcısı vesaire…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bir açıklama yapayım da, çok affedersiniz.
Burada konuşma yapan birisi demişti ki o dönemde; daha önce, bundan birkaç hafta önce dinlediğimiz: “Hiçbir ihtilal yoktur ki, darbe yoktur ki bundan çok önceden millî savunma bakanları haberdar olmasın.” TANSU ÇİLLER – Yani bana Sayın Tayan’ın aktardığı hiçbir şey olmamıştır. Ben de kendisiyle birtakım şeyleri konuşmadım. Mesela emekli edilme konusunu, vesaire, hiç konuşmadım, zaten hiç kimseyle konuşmadım. Bunu Sayın Erbakan’la konuştum, bir iki arkadaşımın dışında da orada bıraktık çünkü gerilim olsun istemiyordu Sayın Başbakan, merhum Erbakan. Orada kaldı, dolayısıyla Tayan’la o doğrultuda hiçbir
konuşmamız olmadı ama bazı hikâyeler dinledim ki bazı darbelerde en son dakikaya kadar hiç kimse hiçbir şey bilmiyormuş. Yani, onu da, duyduğum birtakım hikâyeler de var.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Darbe olmamış zaten çoğuna göre ki, duyulmuş olsun.
TANSU ÇİLLER – Yani son dakikaya kadar hiçbir şey bilmeden birden önlerinde birtakım şeyler beliriyormuş, alıp götürüyorlarmış.
ENVER YILMAZ (İstanbul) - Sayın Başbakanım, Turhan Tayan biliyor muydu sizce?
TANSU ÇİLLER – Bir fikrim yok. Hayır, zaten böyle bir şeyi de… Yani tekrar ediyorum, bu ezber bozan bir darbe. Yani herkesin beklentisi, işte, tank gelecek, o tank Meclise yürüyecek, Meclise kilit vuracak, oradaki insanlar toparlanıp götürülecekler; ihtilal bu. Ama bence böyle kurgulanmadı zaten, yani olay burada başlıyor. Yani birçok insanın hâlen… Mesela ben şimdi hâlen çok hayretle yapıyorum, farkındalık düzeyimiz çok düşük. Bir bakıma benim, bu Komisyonun, sonunda konuşma isteğim de bundan kaynaklandı. Yani bu farkındalık
düzeyi yükselmeden… Ben sizinle bunları paylaştığım zaman bu toplumun da farkındalık düzeyi, benim de farkındalık düzeyim, yani benim de yükseldi bu süreçte. Bunun inandırıcı olması bir kenara, çıkarılması istenilen dersleri de çıkaramazdık burada. Anlatabiliyor muyum?
ENVER YILMAZ (İstanbul) – Yani, sizce bu sorun değil mi? Şu açıdan: 1960 darbesinde -27 Mayısta- o dönemin Millî Savunma Bakanı Ethem Menderes askerlerle darbe konusunda son güne kadar istişare hâlinde ve rahmetli Menderes’e son güne kadar darbeyle ilgili bilgi vermedi. 1960, Demokrat Parti; Millî Savunma Bakanlığı… 1997, Doğru Yol Partisi aynı akıbete uğruyor. Başbakan, Genel Başkan sizsiniz ve Millî Savunma Bakanı yine bir Doğru Yol Partili yani o gelenekten gelen birisi. Bu çerçevede sorularıma…
TANSU ÇİLLER – Anlıyorum.
Yani, 12 Eylülü de ben dinledim, 12 Eylülde de hiç kimsenin hiçbir şeyden haberi yokmuş. Yani gerçekten hiç kimsenin haberi yokmuş, telefonlar edilmiş son dakikaya kadar. Yani öyle de olabiliyor, böyle de olabiliyor; benim bir bilgim yok bu konuda.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Sayın Başbakanım, bir şey söylemek istiyorum: Yani bizim görüşmelerimizde, o dönemin tanıklarıyla ilgili, Karadayı’yla da görüşmüştük… Zaten size Ocak ayında birtakım bilgiler geliyor. Yani Ocak ayında Genelkurmay birtakım bilgiler gönderiyor, hazırlıklar yapıyor.
Sayın Cumhurbaşkanımız Demirel Sayın Başbakan’a bir mektup yazıyor; bu yazdığı mektup Şubat ayının başlarında ya da Ocak ayının sonunda. Yani, önceden bir hazırlık olduğu, bir şeyler yapıldığı, bir şeyler konuşulduğu ortada
aslında. Yani sadece Turhan Tayan için söylemiyorum, herkesin haberinin olmaması mümkün değil çünkü konuşuluyor bu konu; her yerde konuşuluyor, mektuplar gidip geliyor. Sayın Cumhurbaşkanı Başbakan’a bir mektup yazıyor. Ya, bütün bunlardan haberdar olmamanızı...
TANSU ÇİLLER – Sayın Şeker, yani tekrar ediyorum: Olayın ve sürecin ve bunun içinde korku yaratma unsurunu bir kenara bırakmayın. Mesela ben Clinton’la konuşuyorum, doğrudan doğruya Albright’la konuşuyorum, Türkiye için demokrasinin ne kadar önemli olduğunu ifade ediyorum kendilerine; kendilerinin tamamen bunun yanında olduğunu görüyorum. Ben Clinton’u çok uzun süre tanıdığım için çok da iyi anlıyorum mesajlarını. Ben ona çok iyi mesajları veriyorum ondan önemlisi. Sonra geliyorum Türkiye’ye, “Amerika darbeyi destekliyor.” “Şu oluyor, bu oluyor.” Bence Amerika da tanklı tüfekli bir darbenin yapımında değil ama sanki tanklı tüfekli bir darbe geliyormuş izlenimini dağıtıyorlar, yayıyorlar. Birtakım… Oluyor, bitiyor olabilir bu ama bu beni etkilemiyordu. Ben, darbenin böyle olmayacağını biliyordum, sezinliyordum, benim aldığım buydu. Bana soran arkadaşlarıma da bunu söylüyordum: “Darbe oluyor zaten eğer bekliyorsanız, bundan başka bir şey olmayacak.” Yani bunu söyledim kaç defa, birkaç defa söyledim, birkaç arkadaşıma söyledim. Dolayısıyla, benim sezgilerimi beni de aşan bir biçimde doğrulayan, savcının bana sunduğu belgeler oldu. Ama ben bunu sezinliyordum yani ben arkadaşlarıma “Darbe olmayacak, sizin bildiğiniz tarzda bir darbe olmayacak; ben bunu görmüyorum.” diyordum, çok da samimiydim. Onun için bu tip şeyler, doğrusu herkesi ilgilendirdiği kadar beni de çok fazla ilgilendirmiyordu, yani beni etkilemiyordu. Onun için birtakım şeylerde belki bilgi eksikliğim de olabilir
çünkü ben bunlara itibar etmiyorum.
Evet, şimdi, Ecevit’le ilgili… Valla, Sayın Ecevit’le ilgili, merhum, ben en iyisi hiçbir şey söylemeyim.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Peki, teşekkür ederiz.
Ruhat Mengi’nin ve Cengiz Çandar’ın bir…
TANSU ÇİLLER – Ha, evet, Cengiz Çandar… Hayır, böyle bir şey kesinlikle olmadı. Ben hiçbir yerin yedinci katına çıkmadım, o yedinci kattan da bana böyle bir şeyler söylenmedi. Bunu kim söylüyorsa, nereden söylüyorsa benim karşımda söylesin, yani öyle bir şey olmadı. Zaten benim öyle bir yerin yedinci katına gitmeme gerek yok; ben istediğim zaman Albright’la konuşuyordum, istediğim zaman Clinton’la konuşuyordum. Yani böyle bir şeye gerek yok ki. Yani birilerinin bana dolaylı olarak bir şeyler söylemesine, yok gerek yani.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ruhat Mengi’nin bu 5 tane ABD’li danışman…
TANSU ÇİLLER – Ha, evet. Bu beş tane ABD’li danışman, vallaha, nedir bilmiyorum. Bu doğrudur.
Hakikaten 28 Şubat sürecinde hele hiç böyle bir şey olmadı. Benim bazen, bazı alanlarda danışmanlarım oldu, yabancı danışmanlarım oldu; bunlar özellikle teknik danışmanlardı. O zamanlar web sitesi bile bilinmiyordu yani İnternet’i kullanma, web sitesi bilinmiyordu. Biz web sitelerini kullandık ilk önce. Bu konuda arkadaşlarım, danışmanlarım oldu, doğru. Yani teknoloji transferi yapan danışmanlarım oldu, birtakım şeyleri söyleyen danışmanlarım oldu ama bunun 28 Şubatla veya oradaki o sistemle falan hiçbir ilgisi yok. Yani nedir bu 5 tane
şey falan, onları da hiç anlayabilmiş değilim. Zaten Sayın Mengi’nin söylediği birçok şeyi ben anlamıyorum, onun için böyle cevap vermiş olayım.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Diğer sorum Koç’la ilgiliydi.
TANSU ÇİLLER – Evet.
Şimdi, ben Gümrük Birliği sürecine girerken özellikle o…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Havuz sistemi ve bir de, tabii, bedelsiz ithalat ve Gümrük Birliği; üçü konusunda Sayın Koç’un…
TANSU ÇİLLER – Vallaha, şimdi, Gümrük Birliğinde genel olarak bir ayaklanma oldu. Ben zaten… Thatcher aslında akıllı bir kadındı ve bizi ziyaret etti. Yine bu odada uzun bir toplantımız oldu kendisiyle. Hep bana söylediği şey şu olmuştu: “Gümrük Birliğine girmek istiyorsun ama bu Gümrük Birliğine girmek isteyen her başbakan seçim kaybetmiştir Avrupa’da. Çünkü bu süreçte çok büyük sıkıntılar olur başlangıçta, sonra bunu iyiliği ortaya çıkar. Sen bunu hem böyle yapıyorsun hem de bir yandan da bütün televizyonların da…” “Ben radyomu İstiyorum.” diye çıkmıştım hatırlıyorsanız eğer.
Bir yandan da bütün televizyonların, özel televizyonların kanunu yoktu o zamanlar, kanun olmadığı için hükûmetler ve devlet baskı kurabiliyordu üzerlerine. “Bir yandan bunu yapıyorsun yani bir yandan Gümrük Birliğine sokuyorsun, -çok büyük bir şey- bir yandan bütün televizyonların kanunlarını veriyorsun, özel televizyonlar çıkıyor, bir yandan terör mücadelesi yapıyorsun; yani bunların hepsini bir arada yapman mümkün değil.” Çok dostane söylenen laflardı bunlar ama ben bu televizyonların özelleşmesini, sadece TRT’ye bağlı kalınmamasını, çünkü orada bir BBC vardı, egemen güç hâlen BBC’ydi Thatcher döneminde, çoğunlukla hâlen de öyle. Bütün bunları yapmak mümkün değil diye çok uyarmıştı. Dolayısıyla o dönemde, sadece Koç değil bütün o camia Gümrük Birliğinden dolayı ve gümrüklerin indirilmesinden dolayı, o sağlanan rekabetten dolayı ve özellikle araba, otomotiv sektöründeki bu etkisinden dolayı çok rahatsızdı, bu bir gerçek.
15. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder