29 Mayıs 2019 Çarşamba

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 8

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 8



Sayın Başbakan, buyurun. 

TANSU ÇİLLER – Onlarla ilgili İçişleri Bakanlığına defalarca… İçişleri Bakanlığı nezdinde defalarca konuşuldu ve benim sorduğum bütün sualler çerçevesinde “Biz gerekli her türlü önlemi alıyoruz öldürülmemesi için. Araştırılıyor ve bütün bunların hepsi için gerekli her şey yapılıyor.” şeklinde her defasında izahat aldık. 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Mutmain oldunuz mu? 
TANSU ÇİLLER – Siz bütün faili meçhullerin hepsine, benden sonra ve benden önce mâni olabildiniz mi, mâni olunabildi mi? 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İkna oldunuz mu anlamında. “Mutmain oldunuz mu?” dedim, “Mâni oldunuz mu?” demedim. 
TANSU ÇİLLER – Efendim? 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – İkna oldunuz mu? 
TANSU ÇİLLER – Tatmin oldum mu? 

Şimdi, öyle bir dönemdesiniz ki şöyle şeylerle karşılaşıyorsunuz: “Ne oldu?” diye soruyorsunuz. “PKK kendi arasında hesaplaşma içinde.” deniyor, “Hizbullah’la PKK hesaplaşma içinde.” deniyor. Ve bunların hepsini ortaya çıkarmak mümkün olmuyor, bugüne dek de olmadı. Yani o gün ben gereğini yapamadım, peki bunca yıldır bunca zaman geçti benim üstümden, ne oldu da bulunmadı? Ben siyasette de değilim. Yani söylemek istediğim şey acı olaylar, hepsi çok acı olaylar ama bunların muhatabı elbette o günün Başbakanı değil. Eğer 
öyle olsaydı bütün başbakanların aynı sualle karşı karşıya kalınması gerekir çünkü aynı şeyleri yaşadılar. 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Öyle düşünüyorum ben de, bütün başbakanların sorumlu olduğunu. 
TANSU ÇİLLER – Peki başka sorumlu olan yok mu Sayın Önder? 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Ama burada sizle baş başayım. 
TANSU ÇİLLER – Acaba PKK’nın siyasetçiyle iş birliği yaptığı, onunla birlikte adam öldürdüğü şeklindeki birtakım mülahazalar karşısında sizler ne yapıyorsunuz? 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Sizin itham ettiğiniz siyasetçi bugün hâlen Mecliste ve saygın bir parlamenter. Bu konuda dikkatinizi çekiyorum. 
TANSU ÇİLLER – Hayır, ben sizi itham etmiyorum. Ben sizi katiyen itham etmiyorum. 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Siz milletvekillerini gerekçe olarak gösteriyorsunuz. Orhan Doğan, rahmetlik oldu, Leyla Zana da Parlamentomuzun saygın bir vekilidir. 
TANSU ÇİLLER – O günkü nedenleri söylüyorum Sayın Önder. O gün… 
BAŞKAN – Bu konuyu eğer tamamladıysanız Sayın Başbakan, diğer milletvekillerimize söz vermek istiyorum. 

Var mı sorularda eksik kalan, cevaplandırmamız gereken? 

TANSU ÇİLLER – Vallahi, şu aşamada bir de bir şey daha var galiba. Bu “Türk Silahlı Kuvvetlerinin sizin aleyhinize bir şey yapacağına inanmıyorum çünkü onlarla birlikte çok iş birliği yaptınız.” dediniz, daha sonra da “Bunu, bu darbeyi hepimize karşı Türk Silahlı Kuvvetleri yaptı aslında.” dediniz. Çelişki var gibi geliyor bana. 
Yani evet, o dönemde Türk Silahlı Kuvvetlerinin ve bütün güvenlik güçlerinin düzgün çalışması için gerekli her şeyi yapmaya çalıştık, bütün imkânları sağladık. Nihayet, bu ülkenin güvenlik güçleriyle başkasının güvenlik güçleri değil, başka da güvenlik güçlerimiz yok, ithal edecek güvenlik güçlerimiz de yok- ne varsa onlarla hukuk çerçevesinde yapılacak her şeyi yaptık diye düşünüyorum. 

Bir de bir şey daha var bana sorduğunuz. Bir şeyden bahsettiniz… 

SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Özgür Ülke gazetesinden… 
TANSU ÇİLLER – Özgür Ülke gazetesindeki olayı hiç hatırlamıyorum yani böyle bir olaydan… 
BAŞKAN – Olmazsa bıraksın Sayın Önder, siz bunu yazılı da sonra cevaplandırabilirsiniz eksik kalmasın diye düşünüyorsanız. Bir gizli belge sundu Komisyona, bir örneğini size bırakalım… 
TANSU ÇİLLER – Tamam, hayhay. 
BAŞKAN – Onun üzerinde çalışma yapıp yazılı olarak… 
TANSU ÇİLLER – Bir de bir başka belgeden daha bahsetti, ondan hiç haberim yok. 
BAŞKAN – Biz size bir örnek olarak bırakalım, o konuyu siz cevaplandırırsınız yazılı olarak Sayın Başbakan. 
TANSU ÇİLLER – Hayhay. 
BAŞKAN – Tamam mıyız? 
SIRRI SÜREYYA ÖNDER (İstanbul) – Tamam. 
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Gaziantep Milletvekili Mehmet Şeker Bey’e söz veriyorum. 

Buyurun Sayın Şeker. 

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Başbakanım, öncelikle bizleri evinizde misafir ettiğiniz için teşekkür ederim. 

Sözlerime başlamak istiyorum. Sizin rahmetlik Erbakan’la hükûmet olduğunuz dönemle ilgili, o zaman MİT raporları Başbakanlığa geliyor, direkt Başbakanlığa gelen MİT raporları da var. 

TANSU ÇİLLER – Refahyol’u soruyorsunuz, değil mi? 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Evet, Refahyol dönemini soruyorum. 

Burada da 17/12/1996 tarihinde, ekleri olan, eklerinde teferruatlı pek çok bilgiler olan bir rapor var. Bu rapordan haberiniz oldu mu? Yani size Sayın Başbakan… 

TANSU ÇİLLER – Nedir o rapor? 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – MİT’in işte bu Susurluk’la ilgili… Kişiler arası ilişkileri, nelerin olduğunu, kimlerin ne yaptığını, kimlerin kimlerle nasıl ilişki içerisinde olduğunu tanımlayan bir raporu var. Hatta bu raporu ilk önce Sayın Doğu Perinçek Demirel’e götürüyor -MİT raporunu- böylece de basına yansımış oluyor, yoksa bu rapor direkt, büyük ihtimalle Başbakana gitmiş bir rapor olarak geçiyor ama çok detaylı bir rapor bu. Bundan haberiniz var mıydı? 

Bu raporun içerisinde, Susurluk raporunda -Sönmez Köksal imzasıyla bir rapor bu- tabii, çok iddialar var bununla ilgili. İşte, bir yerinde de sizin kara para aklama işinde birileriyle gizli ortak olduğunuz iddia ediliyor. Yani bu iddiaları ben söylemiyorum, o zamanki MİT raporunda olan iddialar. Yine bu rapora göre, bunlarla ilgili sizin bir örgüt kurduğunuzu iddia ediyor. Bu raporun içerisinde bu örgütle ilgili… Onu da size detay olarak şöyle söyleyeyim: “Sayın Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Tansu Çiller’in eşi Özer Uçuran Çiller’in, İçişleri 
Bakanı Elâzığ Milletvekili Mehmet Ağar’ın, MİT Kontrterör Merkezi Başkanı Mehmet Eymür’ün, Emniyet Genel Müdür Müşaviri Korkut Eken’in, Emniyet Özel Harekât Daire Başkan Vekili İbrahim Şahin’in, ülkücü mafya şeflerinden Abdullah Çatlı ve Alaattin Çakıcı‘nın yer aldığı belirtilmiştir.” Böyle bir iddia var, bu yapılan işleri burada anlatıyorlar. Azerbaycan’da bir darbe tertibi, İran’da savaş kışkırtması, Çeçenistan’da bir provokasyon, Avrasya feribotunun kaçırılması, uyuşturucu ticareti, Tarık Ümit, Askar Simitko, Lazım Esmaeili cinayetleri, 
nükleer madde kaçakçılığı, Manukyan’a bombalı saldırı gibi pek çok iddialar var. Bunlarla ilgili bilginizi öğrenmek istiyorum. 

Yine, Susurluk’la ilgili, kişiler arasındaki ilişkileri çok açık ve net ortaya koyan bir rapor bu, ama bu kişilerle ilişkili -benim takip ettiğim kadarıyla- yargı yoluyla herhangi bir şey yapılmamış çünkü çok iddialar var, özellikle de Mehmet Ağar’la ilgili çok ciddi iddia var. 

Yine, Azerbaycan’la ilgili bu raporda Ayvaz Gökdemir’in -rahmetlik, benim de hemşehrim- Devlet Bakanı olduğu dönemde Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İbrahim Şahin ve Korkut Eken’in planladığı, MİT’in olayı Demirel’e bildirmesi sonucu Cumhurbaşkanının da Aliyev’i haberdar etmesiyle darbe girişiminin başarısızlığa uğratıldığı… MİT Müsteşarlığı bunları “Bizim bu işlerle ilgimiz yoktur.” diye belirtiyor. Yine bu noktada, Kutlu Savaş ve arkadaşları tarafından darbeyi planlayanlar da şöyle adlandırılıyor: İşte “Ayvaz Gökdemir’in desteği Kamil Yüceoral Türkiye’den katkı sağlıyor- Azerbaycan eski Cumhurbaşkanı Ayaz Muttallibov, eski Başbakan Suret Hüseynov, OMON birlikleri komutanı Ruşen Cevadov, burada yine MİT’in Bakü temsilcisi Ertuğrul Güven, TİKA görevlisi Ferman Demirkol, Din Hizmetleri Müşaviri Abdülkadir Sezgin’in ihmali, kusuru ve tertibiyle bu olay oluşturulmuş.” deniliyor. 

Bu rapordan haberiniz var mı? 

Yine, iddia edilen, 22 Mayıs 1996’da bu 500 milyar liralık, sizin, örtülü ödenekten harcamanızla ilgili… 
Sizin açıklamanız, sizin ağzınızdan yine doğrulatmak amacıyla söylemek istiyorum: “Bu sırlar açıklanırsa millet ayağa kalkar, dünya ayağa kalkar. İnsanlar, milletler birbirine düşer, Türkiye çöker. Rejim tehdit altına girer, 
herkes altında kalır. Halka halka, zincir zincir o ülkeden buraya her gün büyüyerek devam eder.” demişsiniz. 

Susurluk’ta, yine bu raporda, Mercedes’te bulunan silahların büyük bir kısmının MOSSAD’ın aracılığıyla, MOSSAD’la irtibat kuran Ertaç Tinar aracılığıyla alındığı, bunların bir kısmının PKK’yla mücadele adı altında Hizbullah terör örgütüne verildiği; bunlarla ilgili, o dönemde, bilginiz var mı? Bu silahların bir kısmının, 
biliyorsunuz, bu Susurluk’ta ortaya çıkan silahların bir kısmının da bu silahlardan olduğu, bu alınan silahların önemli bir kısmının ise Hizbullah’ın depolarında yakalandığı iddia ediliyor ve sonuç olarak Azerbaycan’daki darbe olayları sırasında, girişimi sırasında 23 tane ülkücü ve nizamı alemci, Büyük Birlik Partisi gençlik örgütünden insanların öldüğü iddia ediliyor. Bu rapordan haberiniz oldu mu? Sayın Başbakan size bundan bahsetti mi? 

O ölüm listesi, basında açıklanan listeyi açıkladınız, onu tekrar şey yapmak istemiyorum. 

Yine, Mehmet Eymür, Aralık 2011’de gözaltına alınıyor, Ankara Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığında ifadesi alınıyor. Diyor ki: Susurluk olaylarının öncesinde İsrail’e gittiklerini, MOSSAD’la görüşme yapıldığını ve bu görüşmeden sizinle birlikte -Müsteşar Sönmez Köksal’la berabermiş- onların dışarı 
çıkartıldığını, dönemin Başbakanı Tansu Çiller’le Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’ın MOSSAD ile görüştüğünü cumhuriyet savcısına verdiği ifadede de söylüyor. Böyle bir görüşme oldu mu, açıklarsanız seviniriz. 

Bir de bunlarla ilgili... Ben, tabii, bilmiyorum, MOSSAD’la, devlet yapılanmasında Başbakanın bir başka ülkenin istihbarat örgütüyle görüşmesi nedir, ne değildir; bununla ilgili bilgiyi verirseniz sevinirim. 

Bir de sizin, en son, bütün bu Susurluk olayıyla ilgili Sayın Cumhurbaşkanının sizleri toparladığı, 22/12/1996 tarihinde Çankaya Köşkü’nde Sayın Süleyman Demirel Başkanlığında tüm siyasi liderler ile yapılan bir görüşme var, bu görüşmenin de tutanakları var. Bunlarda da önemli şeyler konuşuluyor o dönemle ilgili. 
Bazılarını sizlerin de kabul ettiğiniz, işte böyle bir çetenin olduğu, devletin içerisinde böyle bir organizasyonun olduğu, o organizasyonun içerisinde devlet görevlilerinin suistimalinin olduğu, bunları önlemeye yönelik neler 
yapılabileceğiyle ilgili çok detaylı, 40-50 sayfalık bir görüşme var Cumhurbaşkanının yanında. O zamanki siyasi parti liderleri var. Herkesin bu konuyla ilgili hemen hemen hemfikir olduğu yani Türkiye’de yasa dışı işlere 
bulaşmış bir organizasyonun olduğu söyleniyor. Bununla ilgili bilginizi alacaktım. 

Şimdilik bunları sormak istiyorum. 

Teşekkür ederim. 

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Değerli Milletvekilimize. 

Benim, öncelikle, şunu da hatırlatmada bulunmam gerekir belki. 28 Şubat dönemini, siz, başlangıçta, sunum bölümünüzde ifade ederken Sayın Başbakan, bunun aslında bir süreç olduğunu yani tarih ve takvimi fiilen gerçekleşmiş bir darbe olmadığı için aslında birtakım bazı vakıaların önceden hazırlandığını veya daha sonrasına da, çok uzun zaman daha etkilerinin sürdüğünü söylediniz. Biz de bu incelemeleri yaparken aslında belli bir dönemin, özellikle faili meçhuller, karanlık cinayetler yani daha ziyade askerî yetkililerin veya güç kullananların “devlet aygıtı” dediğimiz -derin manada söylüyorum bunu- aslında belli mekanizmaları işletmek adına, belli işlerin planlamak suretiyle yapıldığı ve aslında burada yine de bir şekilde hedefte yine siyasi iradenin veya demokratik yollarla seçilmiş kişilerin olduğunu görüyoruz. Aslında bunları bu çerçevede sorulan sorular olarak da değerlendirin çünkü biz Komisyon olarak bunların tek tek incelemesini yapamayacağız ama asıl, siyasi suikastların ve bu alandaki yok etme yöntemlerinin de ayrıca araştırılması için bir komisyon kurulmasını Meclise 
önereceğiz. Zira, bunlar aslında demokratik sistemi işlemez hâle getiren en önemli olaylar diye düşünüyoruz. Bu sorularda o tarihsel öncelikler açısından belki sıralama böyle gidiyor. Arkadaşlarımızla bu karanlık dönemlerin aslında aydınlatılması adına da bildiğiniz noktalar varsa paylaşmanızı bu anlamda.. Bu mesele Türkiye'nin çok gündeminde olan ve aslında o dönem siyasilerinin bu konuları yeteri kadar soruşturmadığı, üstüne gitmediği, dolayısıyla da gitmedikleri için de biraz cesaret verdikleri gibi iddialar o dönemde de dile getirilmişti. Bugün tekrar aynı minvalde bir değerlendirme sorusu olarak ele alırsanız… 

Teşekkür ediyorum. 

TANSU ÇİLLER – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. 

Sayın Şeker’in öncelikli olarak Susurluk’la ilgili bir raporu gündeme getirdiğini görüyoruz. Ben doğrusu bu raporu görmedim ama bunun içinde olan bazı şeylerin anlaşılıyor ki bir iddia safhasında olduğu ve sonra bu Azerbaycan’a ilişkin ve burada geçen bazı şeylere ilişkin Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılamanın yapıldığı anlaşılıyor ve raporda yazılanların asılsız olduğu görülüyor. Burada Ayvaz Gökdemir ve Mehmet Ağar da sanık olarak yargılanmış. Oradaki bazı terimlerde de okurken acaba “İddia ediliyor.” şeklinde mi diye geçiyor diye… 

MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bu, MİT’in Başbakanlığa verdiği rapor. 
TANSU ÇİLLER – Evet, çünkü burada anlaşılıyor ki bir yargı sürecinden geçmiş bu. 
BAŞKAN – Sayın Çiller, Susurluk Komisyonuna verdiği rapor… 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Hayır, hayır. MİT’in Başbakanlığa verdiği… 
BAŞKAN – Hayır, ben kaynak olarak nereden edindiğinizi soruyorum. 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bu, Susurluk raporlarının içinde de var, Komisyonun raporlarında… 
BAŞKAN – Susurluk Komisyonunun raporlarından aldığınız bir konu, öyle mi? 
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – 17/12/1996 tarihli, yaklaşık 28-30 sayfalık bir rapor. Millî İstihbarat Teşkilatının Başbakanlığa gönderdiği bir rapor. 
BAŞKAN – Doğrudur yani Başbakanlık da… Bu, Komisyon raporundan mı edinilmiş bir şey diye merak ettiğim için… 
TANSU ÇİLLER – Ben bu raporu görmedim ama dediğim gibi, böyle bir mahkeme sürecinden geçtiği anlaşılıyor ve Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesinde bir yargılama yapılıyor bu konuda ve raporda yazılanların asılsız olduğu görülüyor ve sanık olarak da Ayvaz Gökdemir ve Mehmet Ağar var bu mahkemede. Dolayısıyla bu konuda benim ilave edecek bir şeyim yok, bu raporun içeriğinin de doğrusu ne olduğunu bilmiyorum. 

Bunun dışındaki sorduğunuz şey Susurluk’a ilişkin. Susurluk’ta -zannediyorum- Çankaya toplantısına işaret ettiniz. Evet, Aralık 96’da -tahmin ediyorum- bizim böyle bir Çankaya zirvemiz oldu. Bu Çankaya zirvesinde, hatta benim açıklama durumunda olduğum bir şeye de değindiğimi hatırlıyorum, o da ben o 
dönemde “devlet için kurşun atan ve kurşun yiyen” tabirini kullanmıştım, bunu da açıkladığımı orada hatırlıyorum. Şöyle ki, Susurluk olayından sonraki günlerde -yine hatırladığım kadarıyla- bizim bir başka şeyi yaptığımızı çok iyi biliyorum çünkü “Yapılmaması lazım.” diye söylenmişti o dönemde. Medyanın dağıtım tekeli vardı -bu birkaç gün sonra idi, hemen Susurluk’tan sonra- biz dağıtım tekelini kaldırdık ve çok büyük bir tepki geldi, ters tepki geldi. Bu tepkiyle birlikte bu mesele daha çok alevlendirildi ve ben bunu hep, uzun zamandır söylediğim için şahsıma yönelik bir kampanya burada benimle birlikte yürütülmeye başlandı. 

9. CU BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder