3 Ekim 2019 Perşembe

DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ, TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE BÖLÜM 3


DÜNYA TERÖR ÖRGÜTLERİ VE EKONOMİK MALİYETİ,  TERÖRİZM ve TERÖRİZM İLE MÜCADELE  BÖLÜM 3



1.5. Küresel Terör Kavramı.,

Küresel terör, literatüre 11 Eylül saldırıları ardından giren bir olgu olmuştur. Terörizm uzun yıllar belirli ülkelerin kendi sorunları olarak görülürken 11 Eylül 
saldırıları ardından küresel bir tehdit olarak adlandırılmaya başlanmıştır. Bunda hedef ülkenin ABD olması, eylemin yapılışşekli ve can kaybının yüksek olması gibi faktörlerin etkili olması yanında soğuk savaş sonrası, dünyada güç dengeleri ve strateji arayışlarının da etkili olduğu unutulmamalıdır 36. Bu saldırıların sadece ABD’ye değil; aynı zamanda ABD önderliğinde gelişen ve batılı medeniyetlerin desteklediği kültürel hayata yönelik bir saldırı olduğu görüşünden hareketle ortaya çıkan bir kavramdır. Bu sebeple bu kavramı açıklarken öncelikle ‘küreselleşme’ kavramını açıklamakta yarar vardır. 

Ekonomik, siyasal, kültürel ve hukuksal boyutları olan küreselleşmenin; içinde yaşadığımız bir süreci ifade etmesinden ve bu sürecin henüz tamamlanmamış 
olmasından dolayı tam bir tanımı yapılamamaktadır. Ama genel olarak küreselleşme olarak adlandırılan bu süreç; başta iletişim, bilgi ve ulaşım olmak üzere insani etkileşim birimlerinin, ticaret, sermaye ve paranın uluslararası coğrafi ve siyasi sınırların önemini yitirmesine yol açacak şekilde, dünya ölçeğine hızlı bir şekilde yayılmasını ifade eder 37. 

Küreselleşme; tek faktörlü bir olgu değildir. Her şeyden önce küreselleşme bir süreçtir. Bu olgunun iki kaynağı vardır. Bunlardan biri iletişim – bilişim devrimi 
diğeri ise Sovyetler Birliği’nin çökmesidir 38. Küreselleşme ‘soğuk savaş’ döneminin bitmesiyle oluşmaya başlayan yeni dünya düzeninin adıdır. 

1980’lerden bu yana teknolojinin, özellikle bilişim teknolojisinin inanılmaz bir hız kazanması, bilginin eskisine oranla daha çabuk ve kolay erişilebilir olması, 
ekonomik alanda da baş döndürücü değişikliklerin ortaya çıkması, sermayenin ve ticaretin sınır tanımamaya başlaması ile dünya yeni bir kavramla tanışmıştır: 
Küreselleşme. Ulus devleti sarsan dünyadaki bazı dengeleri değiştiren ve daha değiştireceğe benzeyen küreselleşme, yaşamakta olduğumuz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır 39. 

Birbiriyle beraber gelişen ve sonuçlar doğuran iletişim ve bilişim devrimleri; dünyanın her yerinde çok hızlı bir şekilde insanoğluna erişim olanağı 
sunmuştur. Özellikle kişiler arası ve bilgiye erişim her an olanaklı hale gelmiştir. Bu da insanların sadece ülkesine ait veya daha dar tabirle kendi yaşadığı coğrafyaya ait bütün olguların; tek geçerli sistem olmadığını, dünyada olup bitenleri de görüp öğrenebilmeyi ve bunları karşılaştırarak neyin iyi neyin kötü olduğunu herkesin kendi görebilmesini sağlamıştır. 

ABD liderliğindeki batı dünyası ve Sovyetler Birliği liderliğindeki doğu dünyası arasındaki rekabet; 1945 yılından 1989 – 1991 yıllarında Sovyetler Birliği’nin yıkılmasına kadar dünyadaki her şeyi belirlemiştir. ‘Çift kutuplu dünya’ olarak adlandırılan bu dünya düzeni; iki kamp arasındaki rekabete dayalı, kültürü,  sanatı, edebiyatı, tabii ki teknolojisi, askeriyesi, siyaseti rekabet üzerine kurulu bir dünya oluşturmuştur. Bu rekabet Sovyetler Birliği’nin çökmesi ile ortadan kalkınca yepyeni bir dünya düzeni ortaya çıkmaya başlamıştır. 

Sovyetler Birliği’nin de çökmesinde de bu teknoloji devriminin payı büyüktür. Demir perde ülkeleri bu sayede klasik özgürlükleri ve tüketim toplumu 
normlarını görebilmiştir. İkinci neden ise Sovyetler Birliği’nin ekonomisinin üretim verimliliğinin düşük olması yani ülke ekonomisinin çökmüş olmasıdır. 
Bu ekonomik kayıpta ise silahlanma yarışının ülke ekonomisinde meydana getirdiği ağır yük, başat rol oynamıştır. 

Küreselleşme hem siyasal, hem ekonomik hem de kültürel öğelerden oluştuğu için karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu yapının siyasal ayağını ABD’nin siyasal liderliği ve dünya jandarmalığı oluşturmaktadır. Ekonomik ayak ise uluslararası sermayenin egemenliğidir ki uluslararası sermaye de büyük oranla ABD’nin hakimiyetindedir. Kültürel ayağın ise birbirini tamamlayan iki farklı kolu vardır. Bunlardan birincisi tekdüze tüketim kültürünün bütün dünyadaki egemenliği,  diğeri ise mikro milliyetçilik ve mikro dinciliktir. Yani kendisinin farklı kültürel öğeler taşıdığını iddia eden her gruba, içinde yaşadığı daha büyük toplumun siyasal örgütlenmesinden ayrı bir siyasi özerklik verilmesi eğilimidir. Küreselleşmenin kültürel ayağının iki farklı kolunun birlikte etkisi; insanlığın tekdüze bir tüketim kültüründe marka ve firma imajlarında birleştirilmesi, buna karşılık siyasal bazda, kültür temeline dayalı olarak mikro parçalara bölünerek siyaseten iyice parçalanmasıdır 40. Özellikle demokrasi ve insan hakları olgusunun ardına sığınarak; her türlü etnik, mezhep, din ayrımcılığı körüklenmekte, buna hizmet eden parti, kişi, kuruluş, vakıf, dernek ve örgütler desteklenmektedir 41. Kültür ayağı bu şekilde alt kültürleri ön plana çıkartırken, batı kültürü olarak tasvir edilen değerleri de üst kültür olarak empoze etmektedir. Batı kültürü, dünyadaki en doğru ve en yaygın kültür olarak kabul görmesi sağlanmaktadır. 

Bu süreçler toplamda küreselleşme olgusunu oluşturmaktadır. Küreselleşmenin sonucunda ise klişe bir söz ile ‘dünya küçülmüştür’. Küreselleşmenin sonuçlarını şu şekilde sıralayabiliriz; 

1. Küçülen Dünya; herkesin dünyada olup bitenlerden anında haber alabilmesini veya istediği şeylere kolaylıkla ulaşılabilmenin sonucudur. Bu süreçten insanlar duygusal ve düşünsel olarak etkilenmektedir. Devletler de aynı şekilde siyasal ve ekonomik olarak etkilenmektedir. Yani artık dünyanın herhangi bir 
coğrafyasında meydana gelen siyasal, askeri, mali – ekonomik, düşünsel, duygusal bir olay sadece o coğrafyayı değil, tüm dünyayı etkilemeye başlamıştır. 

2. Ulus devletlerin egemenliklerinin sınırlanması ve kısıtlanması; küreselleşme nin diğer bir sonucudur. ABD’nin dünya üzerinde egemenliği, devletler üstü  örgütlenmelerin önem kazanması ve Avrupa Birliği (AB) gibi oluşumlar, uluslararası sermayenin devletler üstü ayrıcalıklar elde etmesi, ulus devletin egemenlik haklarını yukarıdan tehdit etmektedir. Örneğin artık uluslararası sermaye yatırım yaptığı ülkenin ulusal adaletine güvenmemekte, bir anlaşmazlık durumunda adaleti uluslararası tahkim örgütlenmelerinde aramaktadır. Ayrıca ulus devletlerin içindeki farklı kültür gruplarının özerklik eğilimleri, ulus devletleri aşağıdan doğruda zorlamaktadır. 

3. Yerel ve ulusal kültürlerin zayıflaması; küreselleşme sürecinin siyasi azınlıkları desteklemesine zıtlık teşkil etse de, ortaya çıkan sonuç küreselleşmenin 
her zaman aynı doğrultu da sonuçlar vermediğidir. Tekdüze tüketim kültürünün egemenliği giyim kültürü gibi gündelik yaşamı etkilerken, öte yandan sanat edebiyat gibi alanları da etkilemektedir. Özellikle ulusal diller çokça etkilenmektedir. 

4. Zenginlerin daha zengin, yoksulların daha yoksul olması; özellikle küresel ekonominin salt kar güden anlayışının bir sonucudur. Yeni dünya düzeninin 
küresel ekonomisi uluslararası sermaye yoluyla, sermayenin tekelleşmesine yol açmakta, bu denetimsiz işleyişte gelir adaletsizliğinin yaygınlaşması sonucu gelişmiş ülkelerle gelişmemiş ülkeler arasındaki farkın kapatılmasını olanaksız hale getirmektedir. 

5. İnsan hakları ve demokrasi kavramlarının yaygınlaşması; diğer sonuçlarla ters düşse de küreselleşme, bu kavramların dünya çapında yaygınlaşması 
sağlamaktadır. Her ne kadar küreselleşmenin diğer sonuçları bu kavramların içini boşaltır nitelikte olsa da; yani sözde bile olsa bu kavramların yaygınlaşması, daha fazla kabul görmesi eğilimini arttırmaktadır. 

6. Terörün ve suçun küreselleşmesi; ise genel olarak bu sonuçlara duyulan tepkiden kaynaklanmaktadır. Bununla beraber her şeye daha kolay ulaşılması teröristlerin ihtiyaç duyduğu propaganda malzemeleri ve silah, cephane gibi eylem malzemelerine de daha kolay ulaşmasını sağlamakla beraber bu  malzemelerde çeşitliliği de arttırmıştır. Bu da terörün daha çabuk yaygınlaşması na sebebiyet vermektedir. Ayrıca iletişimin yanında insanlarında daha rahat seyahat etmeleri yani hareket kabiliyetlerinin artması, insanoğlu ile paralel gelişen suçunda hareket kabiliyetini arttırmıştır. Böylece birbirleri arasında iletişimi arttıran suç örgütleri daha da güçlenmişler dir. Ayrıca gelir dağılımının adaletsizleşme si, insanlardaki bütün adalet duygusunun zayıflamasına sebep olmuş, bu da suç örgütlerine hem eleman kazandırmak hem de yeni etki alanları kazandırmak için imkan sunmuştur 42. 

Küreselleşmenin yol açtığı bu sonuçlara, küreselleşmeden herhangi bir fayda elde edemeyen gruplar tarafından bir tepki doğmuştur. Özellikle yeni dünya 
düzeninin kendi çıkarlarına zarar getirdiğini düşünen gruplar, büyüyen adaletsizliği ve kültürel yozlaşmayı işaret ederek bu düzene karşı savaş açmışlardır. Bu savaşta da strateji olarak terörist stratejiyi benimsemişlerdir. Küreselleşmenin meydana getirdiği değerleri ve bu yeni dünya düzenini yıkmayı amaçlayan bu teröre de kavramsal olarak küresel terör denmektedir. 

Küreselleşme daha çok tek bir devletin ya da uygarlığın değerlerinin bütün dünyada egemen olması, yani Batı ve daha çok da Amerikan uygarlığının “diğer 
dünyaya” yayılması olarak görmektedirler. Küreselleşmenin en önemli darbesi Batı’nın “gelişmiş ve ilerici” kültürüne ayak uyduramayan uygarlıklara yönelmiş tir. Olaylar bu şekilde gelişirken baskı altında kalan uygarlıkların sosyolojik yapıları deforme olmakta veya ufalanıp yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum da direniş ve şiddetin doğmasına yol açmaktadır. 
Bu durumda “küreselcilerin” uyguladığı baskıcı siyasete karşı bazı eylemciler ve organize gruplar tepkilerini şiddet ve terör eylemleri ile ortaya koymaktadır 43. 11 Eylül saldırıları da işte bu tepkinin ortaya konmasıdır. Gerek New York’taki ikiz kuleler olarak bilinen Dünya Ticaret Merkezi, gerekse Washington’daki Pentagon, küreselleşmenin simgeleri olarak görüldükleri için hedef seçilmişlerdir 44. 

2. ULUSLARARASI HUKUK’ TA TERÖRİZMİ TANIMLAMA ÇABALARI 

Terörizmin, ne uluslararası hukuk biliminde ne de uluslararası hukukun en önemli süjesi olan devletlerarasında genel kabul görmüş tek bir tanımı yoktur. Hatta aynı devletin farklı kurum ve organlarının bile terörizm hakkında yaptığı tanımların değiştiği görülmektedir. Bu alanda çalışan uluslararası hukukçular ve yazarlar da ortak bir tanım üzerinde konsensüse ulaşmada başarısızdırlar45. Bunun temel sebebi ise siyasi yönü ağır basan bu olgunun herkesçe farklı algılanabilme özelliğinden kaynaklanmaktadır. Çok farklı eylem ve şekillerde ortaya çıkabilen terörizmin, tüm unsurlarını kapsar nitelikte bir tanımına ulaşma çabası, on yıllardır hem ulusal hem uluslararası hem de akademik çerçevede ele alınmış fakat objektif tek bir tanıma ulaşılamamıştır. Öyle ki 1983 yılında yaptığı çalışmasında Alex Schmid 109 tane terör tanımı derlemiştir46. Tanımlamadaki böylesine bir çeşitlilik ve farklılık ise, terörizme karşı başta uluslararası alanda olmak üzere, kapsamlı ve evrensel düzeyde kabul edilebilir bir mücadele politikası geliştirmek açısından son derece problemli olmaktadır 47. 

Bağımsız dünya devletleri 150 yılı aşkın bir sürenin sonunda, çatışmaların atmosferi içinde kolaylıkla ihlal edilebilir kırılgan bir yapıya sahip olsa da, savaş 
durumlarında uyulması gereken bazı genel kurallar saptamayı başarmış; bu kurallara Birleşmiş Milletler Antlaşmaları’nda ve Sözleşmeleri’nde hem de tanımları ile birlikte yer verilmişken, terörizm konusunda benzer bir ilerleme sağlayamamıştır48. Terörizmi tanımlamada ortaya çıkan temel problemler, genel olarak, olayın dilbilimsel olarak tanımlanmasından değil; terörizmin siyasal, sosyolojik, ekonomik, hukuksal, felsefi, ahlaki ve uluslararası boyutları olan karmaşık niteliği ve sübjektif tabiatından kaynaklanmaktadır 49. 

Meydana gelen terör eylemlerine bakıldığı zaman uluslararası kuruluşlar ve devletler yapılan eylemin bir terör eylemi olduğu konusunda ortak bir fikre varmada çoğu zaman güçlük çekmemektedirler. Asıl sorun terörizm fenomenini tanımlamakta çıkmaktadır. Terör eylemlerini niteliksel tanımlama konusunda ulusal veya uluslararası bir anlaşmazlık söz konusu olmazken, terörizmin içerdiği siyasal ağırlık ortak tanımlamayı oldukça zorlaştırmaktadır50. Meydana geldiğinde herkes tarafından anlaşılan fakat genel geçer bir tanımı üzerinde uzlaşıya varılamayan bu olgu için Christopher J. Joyner “Siyasal olarak, akademik olarak ve hukuksal olarak terörizm fenomeni açık bir tanım gerektiriyor. Gerçek bir duygu içinde terörizm pornografi gibidir; gördüğünüzde onu bilirsiniz fakat evrensel olarak üzerinde uzlaşılmış bir tanımı yoktur” demektedir 51. 

Devletler, terör olgusuna, siyasi içeriğinin yoğunluğundan ve meydana getirdiği sonuçların etki kapasitesinin yüksekliğinden dolayı kendi çıkarları çerçevesin  den bakmaktadır. Devletlerin terör eylemlerine bakıştaki tarafgirlik, dünyanın temelde iki kampa bölündüğü soğuk savaş döneminde zirveye ulaşmıştır. 
Sovyetler Birliği’nin öncülüğünü yaptığı taraf, yaptığı tanımlamalarda faili otoriter bir devlet, mağdurları da bireyler olarak göstermektedir. Batılı devletler merkezli terör tanımlarında ise fail bireydir. Mağdur, daha doğrusu hedef ise devlet ve onun düzenidir. Doğu ya da Batı bakışlı tanımların her birinin gerisinde, adı konmamış ve ustaca idealize edilmiş bir senaryo yer almaktadır. Günümüzde ise soğuk savaşın bitmesine rağmen, tanım sorunu üzerinde bir uzlaşma sağlanamamıştır. Bu defa da ekonomik uçurum karşısındaki uzlaşmazlık, sorunu Batı – Doğu ekseninden Kuzey – Güney eksenine kaydırmıştır. Ekonomik açıdan elverişsiz durumdaki üçüncü dünya ülkeleri; devlet dışı aktörler, özellikle milli bağımsızlık hareketleri üzerine yoğunlaşan bir tanım arayışına tepki göstermişlerdir. 

Bunun temelinde ise terörizmi siyasal malzeme veya uluslararası ilişkilerde bir araç olarak kullanan devletlerin veya grupların çifte standardı söz konusudur52. 
Devletlerin terör olgusuna bakışlarındaki menfaat ve yaklaşım farklılıkları değişik “sömürge geçmişleri” bölgesel sorunlar ve özerklik mücadeleleri, iç güvenliği 
sağlamadaki yetersizlik, aşırı toplumsal gerilimler, kültürel ve dilsel uçurumlar gibi olgulardan kaynaklanabilmektedir 53. 

2.1. Terörizm Tanımı Örnekleri 

Genel olarak bir terörizm tanımı yapılmasındaki zorluklara karşın terörizmi tanımlama çabaları devam etmektedir. Bu konu üzerinde hem terör uzmanları, hem de hukukçular ortak bir akıl üretmek için çaba sarf etmektedirler. 
Bu çabalar sonucu ortaya farklı görüşler üzerine kurulmuş tanımlar çıksa da oluşturulan her tanım sorunun çözümüne katkı sağlayacak olan bilgi ve anlayış kapasitemizi arttırması bakımından büyük önem arz etmektedir. 

Terör tanımı yapmada ortaya çıkan zorluklar, bu konu hakkında yapılan çalışmaları iki farklı yöne yöneltmiştir. Bazı yazarlar kesin ve genel geçer bir 
terörizm tanımının, bu uğurda yapılacak mücadelenin olmazsa olmazı olarak nitelendirmiştir. Bazı yazarlar terörizmle ilgili bir tanımın yapılmasını imkansızlığına işaret ederek, çözümün terörizmi tanımlamak üzerinde yoğunlaşmakla değil; çocukları öldürme, rehine alma ve uçak kaçırma gibi suç unsurları üzerine yoğunlaşmakla mümkün olduğuna işaret etmektedir. Bu çerçevede örneğin, Uluslararası Adalet Divanı (UAD) yargıçlarında Richard R. Baxter “Terörizm hukuksal bir tanımının bize nüfuz ettiğini reddetmeye daima bir nedenimiz var. Terim, kesin değildir, müphemdir ve hepsinden ötesi bu işlevsel bir hukuksal amaca hizmet etmemektedir” demektedir54. Görüldüğü gibi ortak bir terörizm tanımının yapılamamasında olan karışıklık, terörizmin nasıl bir tanımının yapılması konusunu da etkilemiştir. 

2.1.1. Akademik Tanımlar 

Terörizm konusu üzerine yoğunlaşan akademisyenlerin, terörizmi anlamak ve yapılacak olan önleme ve mücadele stratejilerinin daha verimli olabilmesi için 
ortaya koydukları birçok terörizm tanımları vardır. Bu tanımlar doğal olarak yapıldıkları dönemin siyasi koşullarına, tanımlayan kişinin ideolojik tercihlerine ve bilimsel eğilimlerine göre şekillenmektedirler55. Buna rağmen bu tanımlar ulusal ve uluslararası düzenlemelere kaynak ve çerçeve oluşturması bakımından ve terörizmin ne olduğunun anlaşılabilmesi için önemlidir. Bazı akademik tanımlar şu şekilde tanımlanabilir. 

Anglo – Amerikan hukuk sisteminde tanım konularında ilk başvurulan kaynaklardan biri olan Black’s Law Dictionary terörizmi; “özellikle siyasal tutumu etkilemek amacıyla panik oluşturmak veya paniğe neden olmak için şiddetin kullanılmasını veya kullanılma tehdidinde bulunulması” olarak tanımlamaktadır 56. 

The Penguin Dictionary of International Relations’da geçen terör tanımı ise şu şekildedir: “ politik amaçları gerçekleştirebilmek için, sistemli bir şekilde, şiddet 
kullanma veya şiddet tehdidinde bulunma” 57. 

Faruk Sönmezoğlu tarafından derlenen Uluslararası İlişkiler Sözlüğü’nde uluslararası terörizm, genel olarak siyasal hedefi olan, organize ve uluslararası 
nitelikteki şiddet eylemleri ya da tehdidi olarak kabul edilmiştir58. 

Necati Alkan terörizmi, “bir ideoloji etrafında örgütlenen, birden fazla kişinin siyasi amaçlarını gerçekleştirebilmek için yürüttüğü kuralsız şiddet 
hareketleri” olarak tanımlamıştır 59. 

T.P. Thornton terörü “ Terör şiddet kullanma ya da şiddet kullanma tehdidi içeren normal dışı yollarla siyasal davranışları etkilemek üzere dizayn edilmiş 
sembolik bir fiildir” olarak ifade etmiştir 60. 

Grant Wardlaw da terörizmi, “eylemcilerin politik taleplerine, asıl mağdurların gerisinde daha geniş hedef kitlenin razı olmasını sağlamak amacıyla, yerleşik otoriteye karşı ya da yerleşik otoriteye için bireyler ya da gruplar tarafından şiddet kullanma veya kullanma tehdidi ile yoğun korku ortamı ve korkuya neden olucu etkiler yaratan eylemlerdir” şeklinde tanımlamış ve terörizmi politik sonuçlara ulaşmak için psikolojik savaş silahı olarak görmüştür 61. 

M. Sami Denker, “ terörizm; siyasal amaçlar için örgütlü ve sistemli ve sürekli olarak şiddeti kullanmayı bir yöntem olarak benimseyen bir strateji 
anlayışıdır” diyerek tanımlama yoluna gitmiştir. 
Alex Schmid, yüzden fazla tanım önerisinin sentezi olarak kendi önerisini sunmuştur. Bu tanım “terörizm, şahsi, kriminal, ya da siyasi sebeplerle yasadışı 
birey, grupların ya da devlet kökenli eylemcilerin başvurdukları, tekrar edilen şiddet eylemlerine dayalı bir endişe yayma yöntemidir. Cinayetten farklı olarak, şiddettin dolaylı hedefleri asıl hedefleri değildir. Şiddetin mevcut hedefleri olan insanlar rastgele (fırsatlara göre) ya da hedef bir insan kitlesinden tercihlere bağlı olarak (temsili ya da sembolik niteliklerine göre) seçilmiştir ve bir mesajı aktarma işlevi görmektedir. Teröristlerle (örgüt) mağdurlar (tehlikeye maruz kalan kişiler) ve ana hedef arasında tehdit ve şiddete dayalı iletişim süreçleri, ana hedefi (muhatap(lar)) manupile etmek için kullanılır ve asıl amaçlarının sindirme, baskı ya da propaganda oluşuna göre ana hedefi; dehşetin, taleplerin ya da kamuoyu dikkatinin hedefine dönüştürür” şeklindedir 62. 

4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder