29 Ekim 2019 Salı

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 1

Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik .. BÖLÜM 1




Her Şeyin Teorisi - Tanrı ve Fizik*
Prof.Dr.Sait Yılmaz, 
06 Ekim 2019 

* Bu Makalenin son taslağını okuyarak görüşlerini esirgemeyen sevgili dostum, fizik teorisyeni Dr.Öğt.Üyesi Engin Yörüke teşekkür etmeyi bir borç bilirim. 

Cennet, Göklerde dönerek sana sonsuz ihtişamını göstermekte, ama senin gözlerin hala yerlerde. (Dante) 


 Giriş.. 

Biz, yüz milyarlarca galaksi içindeki ortalama bir yıldızın ufak bir gezegeninde, beyni hala çok gelişmemiş bir canlı türüyüz. Bizi özel yapan şey evreni anlayabiliyor olmamız. Aç gözlülüğü müz ve aptallığımızla kendimizi yok etme tehlikesiyle karşı karşıyayız. Giderek kirlenen ve fazla kalabalıklaşan küçük bir gezegende hayata kendimize bakarak devam edemeyiz. Samimiyete değil, gerçeğe ihtiyacımız var. Yetersiz kişilerin oluşturduğu şekilsiz kalabalıklar, kendilerini sevdirme sevdasında sanatçılar, giderek yozlaşan değerler ve eğlence kültürü içinde kaybolduk. Artık taklit değil, yaratmalı, gerçeğe katkıda bulunmalıyız. 

İnsan hafızası eğitilmezse geçmişten beri kötü olan şeylerin devam ettiğini anlayamaz, başka gözle bakamaz. Hakikat bilgisini (bilgeliği) görünümlerin gerçekliğinde değil, fikirlerin gerçekliğinde arıyoruz. Gerçekler asla benliğimizin dışında cereyan etmez. Kafamızı kaldırdığımızda gökyüzünde devasa bir boşluk var ve onun ötesinde sonu yokmuş gibi gözüken yıldızlar, gezegenler ve galaksiler. Evrenin yüzde 98.i görünmezdir. Evrenin kütlesinin sadece yüzde 4.ü insanları, yıldızları ve gezegenleri oluşturan atomlardan meydana gelmektedir. Bu sessiz devasa boşlukta yıldızlar kara deliğe düşmekte, evren gittikçe düzensizliğe gitmektedir. 

Newtoncu görüşe göre uzay ve zaman mutlaktı. Einstein.in yorumuna göre, evrende hiçbir temel saat bulunmamaktadır. Tüm gözlemler, gözlemcinin yerine ve hızına bağlı olarak değişir (özel görelilik). Einstein ile uzayda zamanın eğilip, bükülebileceğini öğrendik ama henüz tüm evreni açıklayacak bir doğa kuramı oluşturamadık. Bilim insanları, dinlerin anladığı şekilde bir Tanrı.nın var olduğu varsayımına şüphe ile bakmakta ama evrene ince ayar veren bir gücü daha olası görmektedir. Kısaca, dinlerin Tanrısı ile fiziğin Tanrısı ayrı ayrı kavramlardır. 
Bu makalede, evren bilimin geldiği noktayı sorgularken, fiziğin Tanrısı ile ilgili düşünceleri de paylaşacağız. 

 Din ve Tanrı.. 

Tarih boyunca insanlar korktukları ya da ihtiyaç duydukları şeyler için (gök, bereket, şarap, güzellik vb.) Tanrı icat ettiler, ibadet ettiler, kurbanlar adadılar. Ancak, onlar için işlerliğini yitirdiğinde Tanrı düşüncesinden uzaklaştılar. Din, sadece yaşadığımız hayat için değil ölümden sonraki hayat ve ilahi sistem hakkında da bir iman ve inanç öğretisi oldu. 

Dünyanın genel gidişinde düşünen insan genellikle açlık, sefalet, esaret gibi zor şartlar altında ve mutsuz bir ortamda idi. Dünya, ancak iyi bir ahret yaşamı umudu ile çekilebilir hale gelebilirdi. İşte din çok sonraları bunu keşfetti ve bugün de olduğu gibi binlerce yıl hep bu boşluğu kullandı1. 

Semavi (tek Tanrılı) dinlerin kitapları, insanlığın başlangıcı ile ilgili olarak Cennet Bahçesi.nden Âdem ve Havva.nın yasak meyveyi yemesi ile başlayan bir hikâyeden bahseder. İnsanlığın tarihsel deneyimi, Cennet Bahçesi.nden atılma ile başlar ve insanlığın sürgününe yol açar. İnsan, maddi bir varlık haline gelmiştir, artık kanlı-canlı bir varlıktır. İlk peygamberler; 930 yıl yaşayan Âdem ile yedinci nesil torunu ve öğrencisi Hanuh (Eski Yunan.da Hermes, İslamiyet.te İdris Peygamber) olur, sonraki ise Nuh.tur. Tevrat.ta verilen kronolojiye göre Âdem ve ailesi yaklaşık M.Ö. 4.000.de Güneydoğu Anadolu Bölgesi.nde geniş ve verimli bir arazi olan Harran Ovası.nda yaşıyorlardı. 

Tanrı, Âdem ve Havva.ya kötülüklerden tamamen arındıkları takdirde cennete tekrar dönmeyi vaat etmiştir. İnsanlığın görevi, „kayıp cenneti tekrar yaratmak tır 2. Ancak, nesilden nesile olaylar çığırından çıkar. İnsanlar yeni bir cennet bahçesi yaratmak için çalışmak yerine, kavga ve hırsları yüzünden gittikçe bu amaçtan uzaklaşır. Artık, insanoğlu cennete dönemeyecek kadar yoldan çıkmış, kötülüğe bulamıştır. 

 (1) Yahudilik: Tanrı iş başında, vaat edilmiş topraklar; 

Büyük Tufan dan hemen sonra, Tanrı yeni bir strateji uygulamaya karar verir. İnsanlar O.nun bilgeliğine sahip olmadığına göre, bir halkı kendine aracı yapacaktır. Musevi inancına göre, İbrani halkı böyle doğar. Bundan on beş yüzyıl sonra bu halk „Yahudiler. olarak anılacaktır. Musa, Tanrı.nın yazdırdığı On Emir ile yeni bir ahlak sistemi kurar3. Musa.dan sonraki önemli isim Davut ise kabileleri birleştirir. Davut ve Süleyman.ın yaşattığı İsrail Krallığı yıkıldıktan 136 yıl sonra ortaya çıkan Yehuda Krallığı da M.Ö. 586.da son bulur4. 

 (2) Hıristiyanlık: Tanrı.dan ayrışma, müjde (Cennet); 

Tanrı.nın stratejisi tekrar değişmek zorundadır. 
Yahudilerin sözünde duramayacağı ortaya çıkmıştır. 
Sorun vaat edilmiş topraklarla çözülemeyecek kadar büyümüştür. Yeni mesaj „İsa (Chris-Hristo). ile gelecektir; teması „müjde., vaadi ise „cennet.tir. Öldükten 40 saat sonra birkaç müridinin İsa.nın gölgesini gördüğünü iddia etmesi ile Hıristiyanlık başladı. 
Yeniden dirildiğine inanılan İsa, Mesih (kurtarıcı) kabul edildi. Hıristiyanlık, yavaş yavaş evrensel bir din haline dönüşürken, Hıristiyan dogmacılığı olağanüstü karmaşık, sorunlu ve çelişkili hale geldi. 

 (3) Müslümanlık: İslam (boyun eğ), birlik (Cihat): 

Hıristiyanlık da yoldan çıkınca sıra son peygambere ve nihai plana gelmiştir. Bu sefer Tanrı.nın mesajı daha serttir; İslam yani boyun eğ, itaat et. İslam ile önerilen „birlik. olmak, dünyayı Müslümanlaştırmaktır. Bunun için önerilen metot; „cihat. yani din için savaştır. Cihat anlayışına göre, Dünya; Darü.l İslam (İslam.ın Evi) ve Darü.l Harp diye iki bölüme ayrılmıştı. Erken İslam İmparatorluğu yayıldıkça, zamanla çok sayıda güç merkezine bölündü. Halefiyet sorununun yol açtığı hizipler İslam.ın iki ana kolunu oluşturdu. 

Yaratılış kitabına göre, Terah.ın oğullarından Avram (İbrahim), M.Ö. 1812.de, yani Âdem.den 20, Nuh.tan on nesil sonra dünyaya gelir. Yani din kitaplarına göre, insanın tarihi yaklaşık 4-6 bin yıllık maziye sahiptir. Bahsedilen Hz. İbrahim ile ilgili hiçbir belge yoktur. Bilim insanlarına göre, İbrahim Akdeniz.e göç eden kabile lideri bir gezginci idi ve Arabistan.a hiç uğramamıştı. Yaklaşık dört bin yıl önce başlayan Tanrı ile iletişim, bir kişiyle karşılaşmaktan ibaretti. Musa.nın Tanrısı muzaffer olmak isterken, İsa.nın Tanrısı hüzün doluydu 5. 

Din otoritelerine göre, bitki ve hayvan türleri ayrı ayrı yaratılmış ve her tür kendi benzerini yaratarak sabit kalmıştır. Bu dünya görüşü, büyük ölçüde durağandı ve önemli değişiklikleri kabul etmiyordu. Her farklı türün zaman içinde fazla uzak olmayan bir tarihte belki 6.000 yıl önce ayrı ayrı yaratılmıştı. Özellikle Nuh tufanı olmak üzere çeşitli felaketlerin açıkladığı ve dünyanın görünen tasarımının mimarı olan ve onun tarihsel gelişiminde etkin ve kutsal olan bir rol oynayan Tanrı.nın yarattığı evrende insanların özel bir yeri olduğu düşüncesi hâkimdi. 

Ancak, 1830 yılında Charles Lyell.in Jeolojinin Prensipleri (Principles of Geology) kitabındaki tezleri ile birkaç bin yıllık dünya tarihi inancı kırıldı ve dünya tarihi 4.5 milyar yıl geriye gitti. 1859.da yayınlanan Charles Darwin.in Türlerin Kökeni (The Origins of Species) kitabında türlerin değişmez olmadığını, ayrı ayrı yaratılışlar olmadığını, çevremizde gözlemlediğimiz yaşam biçimlerinin doğal ayıklanma süreciyle milyarlarca yıllık bir süre içinde evrim geçirdiğini ortaya koydu. Böylece, insanların doğanın tarihinde basit nesnelerden fazla bir şey olmadığı ve doğanın araştırılmasında mucizelerin ya da kutsal bir planın yeri olmadığı gibi kökten farklı görüşler güç kazanmaya başladı. 

Din, esasında hepimizin sorduğu sorulara ilk yanıt oluşturma girişimlerinden biri idi; neden buradayız ve buraya nereden geldik? Dinin cevabı ise hep aynı kaldı; Tanrı her şeyi yaratmıştı. M.S. 400.de filozof ve teolog Aziz Augustine, kendisine evrenin yaratılması ile ilgili sorulan bir soruya şu cevabı vermişti6; “Tanrı evreni yaratmadan önce ne mi yapıyordu? 
Tanrı cenneti ve dünyayı yaratmadan önce, senin gibi bu tür soruları soran insanları atmak için cehennemi yaratıyordu.” Doğa olaylarına, yaşama ve ölümden sonra hayata anlam verebilmek için doğaüstü varlıklar en iyi başvuru kaynağı idi. Ancak, bilim su sorulara artık çok daha iyi cevaplar veriyor, özellikle son yüz yılda evreni anlayışımızda olağan üstü ilerlemeler kaydettik. 

Tarihte büyük bilim insanlarının çoğu aynı zamanda din adamı idi ama Galileo vd. açıkça söyleyemeseler de Kilisenin iddia ettiği gibi dünyanın yukarısında cennet aşağısında cehennem olduğu bir cenderede dönmediğini ortaya koydular. Dünya tarihini altı bin yıl ve dünyayı düz zanneden semavi dinlerin, öngördüğü kıyamet saati de çoktan geldi geçti. Her geçen tarih için bir mazeret bulunmuş, yeni açıklamalar getirilmiştir. Gene de dünyamızda muhafazakâr kesimler uzun zamandır Mesih/Mehdi bekliyor ve Kıyamet Savaşı öngörüleri rağbet görüyor. Ancak, hava tahminlerinde olduğu gibi bilimsel kestirimler de peygamberler ve kâhinlerin öngörülerinden daha doğru olmayabilir. 

Bilim, başka her şeyin üstünde evrenin geri kalanıyla ilişkimizin anlaşılması için bir arayıştır. Din, bilime ve (bilimsel) bilgiye genellikle kuşku ile bakmış, dinin tartışılmaması gereken dogmalarına akıl ile yaklaşılmasına çoğu kez şiddet ile karşı çıkmıştır. Martin Luther.e göre; “Akıl, şeytanın aşüftesi” idi. Bilime tapan Çinliler arasında bile bilginin mutluluğu öldürdüğünü söyleyen Taocular çıkmıştır. Bilim insanları uzayda zaman ve mekânın kırıldığını yani çok eski zamanlara gidebileceğimizi keşfettiğinden beri, zaman tünelinde milyarlarca yıl geri gitmeye çalışırken; en önemli amaçlarından birisi de Büyük Patlama.ya dönerek Tanrı.nın planını öğrenmektir. 

2. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder